Etiket arşivi: AKP – RTE

SALGIN MI BİTTİ, AKP Mİ BİTTİ?

Dostlar,

Bu gün (19.4.22) sabah 11:20 – 11:40 arasında ARTI TV‘de Sn. Kemal Göktaş’ın konuğu olduk.
Sağlık Bakanı Dr. F. Koca’nın son günlerdeki salgının bitmek üzere olduğu / bittiği yönündeki söylemleri çok merak ediliyor. Dün de Cumhuriyet gazetesi bizimle ve sevgili dostumuz Prof. Mehmet Ceyhan ile söyleşi yapmış ve demeçlerimizi manşetten vermişti.. Bakınız :

Dr. Saltık : Salgının bittiğini söyleyemeyiz! | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

  • Gerçekte biten salgın değil AKP!

Yaz geliyor, turizmi mutlaka ayağa kaldırmak istiyorlar. Hem geçen 2 yıldan büyük yitikler var hem bu yıl ödenecek 170 milyar $ dolayında borç için döviz olağanüstü gerekli. Ayrıca Rusya’nın Ukrayna’ya askeri operasyonu boyut bakımından çok büyüdü, süre olarak da epey uzadı, uzayabilir. Oysa bu 2 ülkeden gelen turistler, toplam ziyaretçilerimiz içinde çok önemli oranda.

Bunlara ek, AKP = RTE‘nin, ülkemiz aşkın (hiper) enflasyondan kırılırken gündemi olabildiğince saptırmaya ve daha da önemlisi bir başarı öyküsüne gereksinimi çok ciddi.

  • “Salgını dünyada herkeslerden önce biz bitirdik, hamdolsun!” diyebilmek istiyorlar!!

Oysa yaşamın gerçekliği çok acı. Dünya Sağlık Örgütü geçen hafta

  • Salgın henüz kesin olarak bitmedi!” uyarısı yaptı.

Omicron’un BA.4 ve BA.5 varyantlarını “endişe verici varyant” olarak duyurdu.

Afrika’da halkın %80’inden çoğunun aşılan(a)madığının altını çizdi.

Örtün başı Genel Sekreter Dr. T.A. Ghebreyesus şunları vurguladı :

  • Her ülke virüsü (varyantları) izlemeli,
  • Etkin aşılarla yaygın aşılamayı sürdürmeli (Toplum bağışıklığı yüksek tutulmalı)
  • Kovid-19’a karşı dayanıklı sağlık sistemi gerekli, (Türkiye son derece yanlış olarak ,1. Basamağı hala yeterince güçlendirmedi, salgını hastanelerde göğüslemeyi hüner saydı!)
  • Yurttaşlara, özellikle yoksullara, virüsle savaşım araçlarına eşit ulaşım sağlanmalı
  • Küresel işbirliği konularına önem verilmeli.

Bunları ve daha çoğunu programda aktardık ve S. Göktaş’ın sorularını yanıtladık.

Türkiye 5. dalgayı yaşıyor, 4 haftadır inme eğilimindeki veriler rahatlatıcı ama Sağlık Bakanlığı verilerine güvenilmiyor, sayılar gerçeği yansıtmaktan çok uzak. Salgın eğrisinin her an yükselmeye geçme riski var.. Yeni ve tehlikeli varyantların gelişme riski de.

  • Ne yazık ki, AKP iktidarı halkın sağlığı ile kumar oynamayı sürdürüyor!

İzlemek için lütfen tıklayınız : https://youtu.be/OHzKKpE0fhM

İzlenmesi, paylaşılması ve gereğinin yapılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 19 Nisan 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

 

Diyanet ‘AK’ademisi 

MUSTAFA GAZALCI
16. ve 22. DÖNEM DENİZLİ MV., EĞİTİMCİ

26 Mart 2022 Cumhuriyet

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

Ukrayna Rusya savaşı, halkın geçim sıkıntısı, bir türlü sona ermeyen Covid-19 salgını sürerken, Diyanet “AK”ademisi önerisi 16 Mart 2022’de yasalaşıverdi.

Öneriye Meclis Genel Kurulu görüşmelerinde cılız bir iki eleştiri dışında nedense karşı çıkılmadı. Hemen her partiden milletvekilinin katkısıyla düzenleme 277 kabul, 10 çekimser oyla yasalaştı. Birçok milletvekili ne hikmetse oylamaya katılmayıp oyunun rengini belli etmemeyi yeğledi.

Hangi derde çare olacağı anlaşılamayan, gürültüsüz biçimde yasalaşan akademi YÖK’e, bir üniversiteye, Milli Eğitim Bakanlığı’na değil, doğrudan Diyanet İşleri Başkanlığı’na (DİB) bağlı olacak. Din adamı yetiştirecek, yeni dinsel merkezler açacak, toplantılar, kurslar düzenleyecek, kadrolar, diplomalar dağıtacak.

BÜYÜDÜKÇE BÜYÜYEN DİYANET

Yedi bakanlığın bütçesinden daha büyük bütçesi, sözleşmelilerle birlikte yaklaşık 150 bin personeliyle DİB, kurulacak bu akademiyle daha da büyüyecek.

Başkanlık içinde zaten var olan Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü, akademi için sayılan bu işleri yapıyordu. Yeterli olmamış ki şimdi akademi açılıyor. Bu, daha önce açılan Polis Akademisi’nden, Adalet Akademisi’nden farklı. Onlar kendi elamanlarını yetiştirir, hizmetiçi eğitim verirken Diyanet “AK”ademisi her yaştan insana eğitim verecek.

Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve nice aydın yıllar önce Milli Eğitim Bakanlığı’nın giderek Diyanet İşleri Bakanlığı’na dönüşeceğini birçok kez yazıp söylediler. Bu öngörü çoktan gerçekleşti.

  • Günümüz Milli Eğitim Bakanlığı’nda her türlü tarikat, cemaat rahatça at koşturuyor.

Şimdi Diyanet Akademisi’nin yasalaşmasından sonra durum daha da içinden çıkılmaz bir duruma geldi. Ortaklık, işbirliği kesmedi, biz de eğitim yapacağız dediler. Yapıyorlar, belli ki yapacaklar.

ÇATALLI EĞİTİM

  • Böylelikle Cumhuriyet öncesindeki iki kanallı (dinsel-bilimsel) eğitime döndük.

Osmanlı’daki medrese-okul ikilemi bugün Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı’yla sürüyor.

“Diyanet’in 2021 etkinlik raporuna göre MEB’e bağlı okulöncesi eğitim kurumlarına gitmesi gereken 4-6 yaş arasındaki çocuklardan 782,694’ü, 2015-2021 yılları arasında Diyanet’in Kuran kurslarına katıldı.”(1)

Önceden çocuklar 5. sınıftan sonra Kuran kurslarına giderken 2011’de bu sınır sıfırlandı. O zaman da partiler oy kaygısıyla sesini çıkarmadı, uyarılara karşın konuyu Anayasa Mahkemesi’ne götürmedi. Diyanet boşluğu hemen doldurdu,

  • milyonlarca çocuk küçücük yaşlarda Kuran kursuna, dinsel kurslara gitmeye başladı.

Yeni yasalaşan Diyanet Akedemisi de il ve ilçelerde Kuran kurslarının yanında “dini merkezler” de açacak. O merkezlerde bu kurslardan ayrı nasıl bir etkinlik yapılacağı tam belli değil.

ÖĞRETİM BİRLİĞİNDEN VAZGEÇİLEMEZ

  • Cumhuriyetin laik ve bilimsel eğitiminin temeli olan Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası (sözde) bugün de geçerlidir. Anayasanın 174. maddesiyle güvence altındadır.

Bu devrim yasası bütün eğitim kurumlarının programlarının bilimsel olmasını ve MEB’e bağlanmasını öngörür.

AKP 20 yıldır yasalarda, yönetmeliklerde değişiklikler, yeni düzenlemeler yaparak Cumhuriyetin Öğretim Birliğine dayanan laik, bilimsel eğitim anlayışını adım adım dinselleştirdi. Diyanet Akademisi de bunun en büyük adımlarından biridir.

Çanakkale için yayımladığı hutbede Atatürk adını anmayan Diyanet’in kendisine bağlı akademide eğitimi kimlerle, nasıl yapacağı belli (değil)dir. Diyanet’in açacağı kurumun  “AK”ademi olacağına kuşku yok!

  • Cumhuriyeti kuranların en başta kabul ettikleri Öğretim Birliği içinde laik, karma ve bilimsel eğitimden vazgeçilemez.

1) Sefa Uyar, Okul yerine Kuran kursu, Cumhuriyet, 09.03.2022
========================================
Dostlar,

Bu yasanın Anayasa Mahkemesine iptal istemiyle taşınması gerekiyor (m.150).
Apaçık Anayasa md. 2, 24, 42, 130, 174 ve hatta Diyanet İşleri Başkanlığını düzenleyen 136. maddeye aykırı. Anayasanın anılan 150 maddesi şöyle :

  • Kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
    İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubuna ve üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir.

CHP’nin 135 vekili var. 22’si bu yasa önerisine (teklifine) “evet” oyu vermiş Kemal Anadol’a göre.


135 – 22 = 113 vekil yetmiyor. Ama başka partilerden ekleme ile 120 vekil imzası sağlanabilir.

Ayrıca, bu 120 vekil ile sınırlanmadan, “Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubuda yetkili olup, CHP’nin TBMM grubu da AYM’de iptal davası açabilir, açmalıdır. AYM’nin ne yönde karar vereceğini hep birlikte görmeliyiz.

AKP = RTE iktidarı giderayak dini siyasete alet etmede pervasız davranmaya başlamıştır.

Bu tabloya kayıtsız kalınamaz. Eğer gerçekten AKP’li vekiller “kendiliklerinden” (!!??) bu yasa önerisini Anayasa md. 88 uyarınca kendileri, Saray’dan bağımsız verdiler ise, Saray = RTE veto etmelidir.  (Ne çok hayalciyiz değil mi!!??) Erdoğan veto ederse (Anayasa m.89/2), TBMM’de salt çoğunluk (301 vekil) aranacaktır yeniden kabul için. Bu aşamada AKP + MHP bloku için kolay olmayabilir en az 301 oy sağlamak. Zaten Sarayın vetosu belirleyici olur ve öneri (teklif) kadükleşir..

Ne var ki, Saray’dan “icazetsiz” AKP’li vekillerin böylesi bir yasa önerisi (teklifi) sunamayacakları da 2X2=4 kadar kesin! İşte tek adam rejimi.. İşte tutsak alınan TBMM = Ulus egemenliği!

AKP’li vekilleri de bu gözü kara gidiş karşısında bir kez daha sağduyuya çağırıyoruz!!??
(düş kurmacayı sürdürüyoruz!!)

Türkiye kamuoyu, en yüksek sesle karşı çıkışını sergilemek zorundadır.

Sevgi ve saygı ile. 27 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

MELTEM TV konuşmamız : TÜRKİYE’NİN DEMOGRAFİK Yapısını dinamitleyerek parçalamak!

Dostlar,

Dün, 25 Mart 2022 günü akşam haberlerinde MELTEM TV‘de idik.

23 Mart 2022 günü saat 14:00’te FLASH TV‘de Sn. Gülgün Feyman Budak ile yaptığımız programı yineleyecektik.

Konu : «TÜRKİYE’NİN DEMOGRAFİK Yapısını dinamitleyerek parçalamak!» idi.

Sn. Budak’ın bir engeli çıkınca, Meltem TV’de Sn. Kerem Aktacir bizi konuk aldı.

Saat 19:00 – 20 haber kuşağında 30. dakikada başlayan konuşmamız 25 dk. sürdü.

(1021) CANLI YAYIN (HABERİN İÇİNDEN) – YouTube

Özellikle R.T. Erdoğan’ın neden ülkemize 10 milyona yakın “yabancı” yı soktuğunu (kabul ettiğin değil!!) irdeledik.
BOP Eşbaşkanı olduğunu kezlerce TV’lerde açıklayan Erdoğan, ülkemizin ulusal çıkarlarını korumuyor. Tam tersine, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile öngörüldüğü çerçevede parçalanmasına yol açacak politikalar izleniyor.  Bu harita çok açık ve Haziran 2006’da ABD Armed Forces Journal’de yayınlandı (E. Alb. Ralph Peters). Aşağıdaki harita dikkatle incelendiğinde ülkemizin doğu  güneydoğu topraklarının Kürdistan ve Ermenistan’a verilmesinin tasarlandığı görülmekte.


Bu bağlamda ABD, 2011’de Arap Baharını başlattı ve Suriye’de iç savaş çıkardı, İslamcı ve köktendinci terör örgütlerini de kullanarak. Türkiye ile Suriye ve Erdoğan ile B. Essad dost idiler ancak birden bire seçilmiş devlet başkanı B. Essad, ABD ağzıyla “Esed” oldu AKP’nin de dilinde. BM tarafından tanınan uluslararası hukukça meşru Suriye devleti ve hükümeti, “rejim” diye nitelenmeye ve başlandı. Türkiye, BD taşeronu olarak Suriye’yi parçalama planına katıldı ve ardından milyonlarca Suriye’li ülkemize aktı.

Türkiye’deki Suriye’li sayısı 8,3 m olarak kestirilmekte. Irak, İran, Afganistan, Libya… pek çok ülkeden gelenlerle birlikte toplam “yabancı”  sayısı 10 milyonu aşmakta. 2021 nüfusu 85+ m olan ülkemizde, yerli nüfusunun %10’undan çok “yabancı” var farklı uluslararası konumlarda (statülerde). Bir kez bu çok yüksek sayı ve oran, orantılılık ilkesiyle çelişmekte.

Kadın başına doğum Suriye’li kadınlarda 5,3, Türk kadınlarında 1,9. Vatanından olmuş, gurbet ellerde bu insanlar neden bunca çok çocuk yapar?? Hatay oldu “SATAY”.. her yer satılmakta. 2011’den bu yana 1,3 milyon Suriye’li bebek doğdu bu ülkede. Böyle giderse önümüzdeki yıllarda Suriye’li Arap nüfus daha da hızla çoğalacak ve 2050’de 50 milyonu aşarak ülkemiz nüfusunun 1/3’üne erişecek. Bu kez etnik azınlık hakları gündeme getirilecek. Arapça 2. resmi dil olsun, nüfusun yoğun olduğu yerlerde yerel özerklik verilsin. Milletvekillerimiz, Bakanlarımız olsun, TBMM’de kotamız ve Arap partisi olsun..

Bunların AKP = RTE tarafından öngörülmediği söylenebilir mi?
Bir yandan da vatandaşlık dağıtımı sürüyor.. Ulufe gibi..
Yeryüzünde belki de en ucuz vatandaşlık bizimki! 250 bin Dolar getirip ev alan vatandaş oluyor! Suriye’liler bir yandan gettolaşırken bir handan da örneğin Altın ticaretiyle varsıllaşıyor. 250 bin Dolara ev alan zaten vatandaşlığı cebine koyuyor.

Bu insanlar uluslararası hukuka göre “göçmen” değiller…
Mülteci olmak isteyen “sığınmacı” da değiller.
Mültecilik başvurusu yapan ve sonlandırılanların sayısını bilmiyoruz. Bu istem olumsuz yanıtlandığında, BM Cenevre Andlaşmasına göre 1-2 yıl içinde yurt dışına çıkarılması gerekiyor. Türkiye kendince “uydurma” bir sözcük – konum üretti : Geçici Koruma Altına olanlar.. Adı üstünde, “geçici”… Ama kaç yıl? Cenevre Sözleşmesinde bu süre 1-2 yıl.

AB Türkiye’yi depo ülke olarak aşağılıyor ve horluyor. Gelen parasal destek komik düzeyde ve ülkemizin onurunu aşağılıyor. Sanıyoruz 3+3 milyar Avro düzeyinde. Ancak Türkiye’in harcamalarının 45 milyar Doları aştığı belirtilmekte ve sürekli bir gider. Türkiye dışında da sınırın güneyinde, İdlip yöresinde 3,5 m dolayına Suriyeli’nin yaşam desteği de ülkemizce sağlanmakta. Bu yüke hangi ulusal Hazine dayanabilir??

AKP = RTE ülkemizin laik – uygar – Batı’ya dönük yüzünü ilkelleştirmek, toplumu ÜMMETLEŞTİRMEK hevesinde. Cumhuriyetçi – aydınlanmacı kesimlerden oy alamıyor ve onları marjinalleştirmek, psikolojik olarak baskılamak ve sürü toplumdan oy almak istiyor. 2023 seçimleri de AKP = RTE için yaşamsal. Elinden gelen her şeyi yapmaya kararlı ve mahkum.

Kamuoyu yoklamalarında AKP seçmeni %84 oranında bu yabancıların çok büyük oranda ülkelerine gönderilmeleri eğiliminde. Öbür kesimlerde de bu beklenti çok yüksek. Ancak Erdoğan ısrarla bu insanların geri gönderilmeyeceklerini belirtmekte ve bir anlamda politik risk almakta. Niçin acaba? Erdoğan seçeneksiz mi? Öyle görünüyor.. taşeron bir iktidar ülkesini her bakımdan çıkmaza sokacak politikalar izliyor… ekonomide duvara dayandık. Öte yandan ABD Senato Başkanı, Erdoğan’ın malvarlığını açıklama tehdidi savuruyor ve tık çıkmıyor. Dolayısıyla,

  • Erdoğan ve partisi her bakımdan tutsak alınmıştır ve ülkemizin çıkarlarını koruyabilecek durumda değildir, tersi yönde ise yönlendirilmektedir. 

    Tüm bu gerekçelerle, Suriye – Esad ile barış temelli komşuluk ilişkilerinin yeniden kurulmasını beklemek gerçekçi değil.

AKP = RTE iktidarının gerçek yüzünün halka tarafından yaygın olarak öğrenilmesi zorunludur. Böylelikle 2023 Haziran seçimlerinde iktidardan uzaklaştırılabilir. Türkiye, demografik yapısının hızla ve hoyratça bozulması üzerinden ciddi biçimde kararsızlaştırılacak, demografik bomba toplumda patlatılacaktır. Tek yol, tüm bunları halka yaygın olarak anlatmak ve bir an önce bu iktidardan seçimle kurtulmaktan geçiyor.

25 dakika boyunca ayrıntılı olarak anlatmaya çabaladık. Erişke (link) yukarıda ve aşağıda.. Tıklanıp izlenmesi, paylaşılması ve gereğinin hızla yapılması dileğimizdir.

Sevgi ve saygı ile. 26 Mart 2022

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

Bir aç tavuk rüyası

Ege Cansen
cansen@sozcum.com

SÖZCÜ, 09 Ocak 2022

Türkiye ekonomisi, “faizi indirerek, enflasyonu düşürme” gibi yanlış bir tutum yüzünden hak etmediği kadar yükselen bir enflasyonla karşı karşıya kaldı. Endişem, bunun bir iktisadi krize dönüşmesidir. Ekonomik krizlerin standart tanımı, milli gelirin (GSYH) azalması ve işsizliğin artmasıdır. Bu tanıma göre Türkiye’de şu an bir ekonomik kriz yoktur. (AS: ULUSAL GELİR DÜŞÜYOR, İŞSİZLİK ARTIYOR!!))) Ama Türkiye’de, “Türk’ün, Türk Lirası’ndan kaçması”ndan doğan finansal bir kriz vardır. Bu kaçış “kur korumalı TL mevduat”a rağmen durmayabilir. Çünkü kriz, güven krizine dönüşmüştür. Yaşanan süreç bir enflasyon-devalüasyon sarmalıdır. Yani enflasyon devalüasyonu, devalüasyon da enflasyonu beslemektedir. Devalüasyon kelimesinden rahatsız olanlar, buna TL’nin değer kaybetmesi diyebilir. Tek para birimli ülkelerde, enflasyonla mücadelenin bilinen yöntemi, merkez bankalarının faiz artırması ve para miktarını daraltmasıdır. Faiz yükselmesi, sermayenin fırsat maliyetini artırır. Sermayenin fırsat maliyeti artınca, düşük getirili yatırımlardan vazgeçilir. Düşen yatırım hacmi, ekonomik faaliyeti daraltır. Daralan ekonomik faaliyet sebebiyle, istihdam ve gelirler azalır. Azalan gelirler dolayısıyla, mal ve hizmet talebi düşer. Talep düştüğünden, firmalar daha da fazla satış kaybetmemek için fiyat artırmaz, iş arayan çoğaldığından, ücretler düşer. Böylece aslında bir “fiyat-ücret” sarmalı olan enflasyon yavaşlar ve durur.

ÇİFT PARALI TÜRKİYE’DE ENFLASYONLA MÜCADELE

Türkiye ekonomisi bize benzer pek çok ülke gibi “çift paralı”dır. Bu paralardan ulusal olanı alışverişte ve kısa vadeli ödemelerde kullanılır. Diğeri ise “ölçü birimi”, “servet saklama aracı” ve “uzun vadeli borçlanma parası” olan dövizdir. Ulusal para dövizin işlevlerini yerine getiremez. Döviz kıtlığı başlayınca ülke parasız kalır ve kriz çıkar. Türkiye dış borçkoliktir.  Nasıl alkolikler, alkol bulamayınca krize girerse, Türkiye de dış borç bulamayınca krize girmektedir. Geçmişte yaşanan krizler, bizi “alkole/dış borca” alıştıran meyhanecinin (Londra bankerleri ve IMF diye okuyun) yeni dış borç (alkol) vermesiyle sonlanmıştır. AKP, tam anlamıyla bir “dış borçkolik” bir ekonomi yaratmıştır. Çünkü, gayri-iktisadi gösteriş yatırımlarıyla halkı büyülemek ve itibardan tasarruf etmemek istiyordu. Devletin müstakbel TL gelirlerini temlik ederek (yap-işlet-devret) ileriye dönük dövizli yükümlülükler yarattı. AKP’nin, AB ve ABD ile arası bozulduğundan, onlar da borç parayı (alkolü) kısmıştır. Katar’ın gücü bu boşluğu doldurmaya yetmemektedir.

TÜRKİYE’NİN SORUNU CİDDİ AMA DURUMU VAHİM DEĞİLDİR

  • Türkiye’nin reel ekonomisi, çökmüş veya güçsüz kalmış değildir.

Üstelik müzmin “cari açık” sorunu operasyonel olarak çözülmüştür. Ama halkın birikimini döviz veya altına bağlama ve hatta yurt dışında tutma tercihi yüzünden “döviz açığı” devam etmektedir. Dış borç stoku ve bu stokun döviz cinsinden yüksek faizle çevrilmesi yüzünden, döviz sıkıntısı artarak sürmektedir. Canım sıkılırken aklıma şöyle bir çıkış yolu geldi: Belki de bizi  yakından izleyen AB ve ABD’nin “derin devletleri” Türkiye’nin ekonomik olarak çökmesi bize de zarar verir noktasına gelmiştir. Bir de bakarsınız, AKP istemeden IMF’nin uyarısıyla, AB ve ABD’nin merkez bankaları, nihayetinde kendilerine de yararı olacağı için Türkiye kağıtlarını “tahvil alım” sepetine dâhil eder. Bu suretle kriz pat diye biter.

Son söz: Mesela dedik.
========================================
Dostlar,

Yazının başlığına dönelim mi : “Bir aç tavuk rüyası“..

Mustafa Kemal’imin TAM BAĞIMSIZ Türkiye’si ne durumlara düşürüldü!

Özellikle 2002’de bu yana 19+ yıldır tek başına iktidar olan ve TBMM’de hep çoğunluğa sahip, etkili bir muhalefet ile karşılaşmamasına karşın AKP = RTE yönetiminde..

Hızla bu iktidardan kurtulmak gerekiyor..

Ulusal Birlik ile..

Sevgi ve saygı ile. 09 Ocak 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

 

CHP’li Vekil Dr. Fikret Şahin’in TURKOVAC Hakkında Basın Toplantısı

Dostlar,

Çok değerli meslektaşımız, KBB uzmanı, Balıkesir Tabip Odası’nın önceki başkanlarından ve halen CHP Balıkesir Milletvekili Dr. Fikret Şahin bu gün çok önemli bir basın toplantısı yaptı TBMM’de.

Oldukça kapsamlı ve kanıta dayalı, özenli, titiz bir çalışma ile, bizim “TURKOVAC aşı adayı” dediğimiz skandal süreci ortaya döktü ve Sağlık Bakanına / Bakanlığa / TEK ADAMA ciddi sorular yöneltti.

Bizimle paylaştığı video kaydı youtube’da yayında.
Bu özverili bilimsel emeği buradan biz de paylaşmak istiyoruz.
Herkes izlesin ve gerekleri hızla yapılsın istiyoruz..
İnsanımıza dürüst – saygılı olunsun, SAĞLIKLI YAŞAM HAKKINA asla dokunulmayıp mutlak saygı gösterilsin istiyoruz.. (38 dk.)

Sağlık Bakanının Anayasal yükümünü unutmadan (md.98/5) soru önergelerine tam ve zamanında (15 gün içinde) açık yanıt vermesini istiyoruz.

https://youtu.be/W67qjNAFgCE?t=5

Sn. Dr. Şahin’in açıklamaları ve soruları, bizim günlerdir bu siteden ve TV’lerde feryat ettiğimiz içerikle büyük ölçüde örtüşmekte :

“TURKOVAC” Aşı Adayının Bilimsel Verileri / Makalesi Nerede?? | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Sayın Dr. Şahin’in basın açıklamasında dikkat çektiği video kaydından silinen 2+ dakikalık başlangıç bölümü aşağıda:

Bu girişte Sağlık Bakanı Dr. F. Koca, AKP = RTE‘ye “..işaret buyurduğunuz üzere…” diye seslenmekte..

Yani, devr-i AKP‘de, TEK ADAM öylesine muazzam bir güce erişmiştir ki, “bir işareti ile Türkiye kovit-19 aşısı TURCOVAC‘ı (gerçekte henüz aşı değil, aşı adayı!) bile dünyada örneği görülmemiş bir biçimde ve hızla geliştirebilmektedir!

Herhalde “Allah yaptırıyordur” Saray’da çıkarılması uygun görülen video kaydının silinmesini de!

Sevgi ve saygı ile. 03 Ocak 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter : @profsaltik

Alarm Zilleri Çalıyor

Sanatsal bir havayla dillerde Orhan Veli;

Cep delik, cepken delik, 
Kol delik, mintan delik,
Yen delik, kaftan delik,
Kevgir misin be kardeşlik!”
Kulaklarda çınlıyor, iktidarın nağmeleri;
Türkiye uçuyor, ekonomisi coşuyor
*
Ekonominin neresi coşuyor diye bakınca sağa sola, Hazine ve Maliye Bakanlığı verileri (20. 08.21) çıktı karşımıza. “Merkezi yönetim brüt borç stoku 31 Temmuz itibariyle 2.032,3 milyar TL (yazıyla 2 trilyon 032 milyar, 3 yüz milyon TL) olarak gerçekleşmiştir. Borç stokunun 869,7 milyar TL tutarı TL cinsi, 1.263,6 milyar TL tutarı ise döviz cinsi borçlardan oluşmaktadır.”

Türkiye’nin brüt dış borcu 450 milyar dolar, net dış borç 268 milyar dolar. Tablo böyle olunca, matematik bilgimiz zorlanıyor, RTE’nin “Merkez Bankası Döviz rezervi 115 milyar dolara ulaştı” sözü karşısında… Borç bini aşınca yeni borçlar bulmak gerekince, İktidar düştü yine para bulmanın derdine. Akla ilk gelen tabii ki vatandaşın kendisi. Geliri paylaşırken sırtını dönen RTE-AKP, Paraya sıkıştı ya, yüzünü çevirdi Vatandaşa, Millete.

  • Gönderiyor İBAN’ı, artırıyor vergileri, yapıyor zamları…

Elektriğe, doğal gaza %15 zam, Gelecek filmin reklamı gibi. Bir de asıl film girince gösterime, Yaşayarak göreceğiz Memleketin ve Milletin hal-i pürmelal’ini…
*
Bütçenin geliri 1,101 trilyon TL, gideri 1,346 trilyon TL. Daha baştan açık var 245 milyar TL. Gelirin %83,8’i (922,7 milyar TL) vergiler, Vergilerin yaklaşık % 70’iyse dolaylı vergiler. Yani yediğimiz ekmeği, içtiğimiz suyu, elektriği, gazı… satın alırken, Varsıl, yoksul ayırmadan, fark bile etmeden ödediğimiz vergiler… Bazılarının vergi borcu siliniyor ya… Onlardan değil senden benden toplanan vergiler. Ekonomi coşmuş da taşmış, sel gibi geliyor, Tabii ki Halkın üstüne…
*
Türkiye’nin borcu arttıkça… Vatandaşın cebi, sofrası daraldıkça… Nasihatler, öğütler çoğalıyor. Emine hanımın yarım porsiyonluk nasihati de yetmedi, Devreye Diyanet İşleri girdi.

  • “Peygamber yemeği sulu yaptırırdı, yanında ekmeği bol tutardı. Günde bir öğün makarna, eti de kurbandan kurbana yerdi…”

Yok edemedikleri yoksulluğu ve açlığı… Kutsal değerlerimizi, dini, peygamberi bile kullanarak yanlışlarını örtmek için kullanan, İktidar hırsı ile gözleri körelmiş, vicdanları kararmış kişiler için söylenecek söz yoktur.

Ekonomide çalan Alarm Zilleri

RTE-AKP siyasetinin ekonomide iflasını haber vermektedir… Bu iflastan en büyük zararı gören ve görecek olan ise Ülkemizdir, Halkımızdır, tün Yurttaşlarımızdır. Alarm Zilleri asıl bizler için çalmaktadır. Yok edecekleri 3 Y’den bir diğeri olan yolsuzluğun da mızrağı artık çuvala sığmıyor. Üstünü örtmek ve unutturmak için ne kadar önlem almış olsalar da, “Gerçeklerin bir gün ortaya çıkma” huyuna engel olamadılar.

Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar çıktı ortaya ve anlattı 17-25 Aralık’ta yaşadıklarını. “Dosyamda ne varsa, hem tapeler hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur. Sayın Cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı” dedi.

RTE-AKP’den çıt yok.

Bu açıklamaları takip edecek bağımsız yargı da yok. Yalnızca Cemil Çiçek, “Bu dosyalar Yüce Divan’a gitmeliydi. Gitseydi ve bir karar çıksaydı, bugün bunlar konuşulmazdı” dedi, pişmanlık kokan bir öz eleştiri verircesine… Ortalıkta dolaşan, AKP içinde %90’nının itirafçı olacağı sözleri, RTE-AKP’nin 19 yıllık iktidarının iç yüzünü ortaya döküyor.

  • Alarm Zilleri, AKP’nin bir siyasal parti olarak bitişini duyuruyor.

*
Hafta içinde Yargıtay binasının ve Adli Yılın açılış töreninde çalan Alarm Zilleri ise, Türkiye Cumhuriyetinin Demokratik Laik, Hukuk Devleti niteliklerinin yok sayıldığını duyurdu. Yüksek Yargının yeni binası DİB’nın dualarıyla açıldı. Binanın içine geçiliyor Adli Yılın açılış töreni yine DİB’nın dualarıyla başladı. Bu gösterinin anlamı, RTE-AKP’nin Devletin yönetiminde dinsel kurallara ve ritüellere öncelik verdiğinin ve vereceğinin açık ilanıdır. Bu ilanın Yüksek Yargı organı olan Yargıtay’da yapılması, Hukukun da dinsel kurallara göre düzenleneceğinin ilanıdır. Son dönemde, kamuya ait tüm açılışlarda ve devlet törenlerinde Cumhurbaşkanın yanında vekili gibi yer alan DİB’nın dualarıyla törenler başlamaktadır.

Verilen bu mesaj RTE-AKP’nin Türkiye Cumhuriyetinin geleceği ile ilgili hedefini açıkça göstermektedir. Muhalefetin sessizliği, Demokratik Laik Cumhuriyetin güvencesiyiz söylemlerine olan inancı ve güveni zedelemektedir. Bu çalan Alarm Zilleri, Demokratik Laik Cumhuriyetin ve Hukuk Devletinin nasıl bir tehlike altında olduğunu duyurmaktadır. Duymak istemeyenlere, duyup da inanmayanlara, duyup da gülüp geçenlere… Duyurulur.
*
101 yıl önce 4 Eylül günü başlayan ve 11 Eylül’de sonuçlanan Sivas Kongresi‘nin anlamını Kongrenin Başkanlığını yapan Mustafa Kemal şöyle tanımlıyor.

  • “Burada bir milletin kurtuluşunu hazırlayan kararlar verildi.”

Kongrenin önderliğini yapan Mustafa Kemal Atatürk’ü, Kurtuluşumuzun ve Kuruluşumuzun ilk kararlarının alındığı ve adımlarının atıldığı Sivas Kongresinin tüm üyelerini saygıyla ve minnetle selamlıyorum.
*
Bugün çalmakta olan Alarm Zilleri karşısında, 101 yıl öncesinin iradesini ve kararlılığını göstermek, tüm Cumhuriyet Yurttaşlarının, hepimizin sorumluluğu ve görevidir.

Çağdaş Türkiye’nin aydınlık yüzleri; Avrupa Üçüncüsü olan Kadın Voleybol Milli Takımımızı, Paralimpik Olimpiyat Şampiyonu olan Kadın Goalbol Milli Takımımızı kutluyorum.

TELE1 TV Programımız – 24 Ağustos 2021

Dostlar, 

24 Ağustos 2021 Salı günü sabah saat 09:00’da TELE1 TV‘de Sn. Murat Taylan’ın konuğu olacağız. / OLDUK…  38 dk. süren programı izlemek için lütfen tıklayınız :

https://www.youtube.com/watch?v=RVAo5h47_ho


Salgın, 11 Mart 2020’den bu yana 18. ayında ve son veriler ürkütücü!

23 Ağustos 2021akşamı açıklanan “resmi” veriler yukarıda. Son 24 saat içinde yeni tanı alan 18.857 olgu / vaka / Kovit-19 hastası ve bu hastalığa kurban verilen, çoğu önlenebilir 232 can!

Ya gerçek sayılar?? Bir türlü açıklanmayan, gizlenen ama birkaç katı!?

Dün (23.8.21) Sağlık Bakanı Dr. F. Koca’ya şu tweet iletisini yolladık :

  • Sağlık Bakanı Dr. Koca’ya;
  • Sevgili meslektaşım; 1 Temmuz’dan bu yana salgın tırmanıyor.
  • 54 günde ölen-hastalanan GERÇEK sayıyı sen biliyorsun.
  • Bir de yetersiz filyasyon-sürveyans yüzünden yakalanamayanlar var.
  • Günlük 200+ ölüm. Durum korkunç!
  • Nereye dek vaazla götüreceksin bu işi?
    (https://twitter.com/profsaltik/status/1429816187358175237?s=20)

Bu tweet iletimiz (26.8.21; 03:15) 340 bin kezden çok okundu..

Salgın yönetiminde sistematik hata ve eksikler giderilmeden sürdürülüyor.

AKP iktidarı, bu can pazarında bile politik başarı çıkarma peşinde.

Ne söylesek, ne yazsak olmuyor, AKP = RTE bildiğini okuyor!?

Sağlık Bakanı her gün aynı içeriği değişik sözcüklerle evire çevire yineliyor :
Tedbir + aşı…

Oysa Epidemiyolojik olarak, yönetsel olarak yapılacak pek çok şey yapılmıyor ya da eksik, yanlış yapılıyor.

Aşılama verileri adeta açık artırmaya çıkarılmış, panayır havasında.
Ne var  ki salgın bu aşılama oranlarını takmıyor!
Nedendir bu yaman çelişki, Sağlık Bakanlığı’nın bu derde devası yok!
Aşı karşıtlarının ekmeğine yağ sürülüyor.
Halka “sorun bitti..” havası verildi, şimdi bu yanlış koşullama kırılamıyor.
Temmuz’da maskeleri çıkaracağımızı Bakan ve birkaç bilim kurulu çoook erkenden öngördüler maşallah (!!)..

TÜİK, Mayıs’tan bu yana 4 ay bitmek üzere, 2020 ölüm istatistiklerini açıklamıyor, açıklayamıyor. Muazzam bir fiyasko örtülmeye çalışılıyor. Resmen 54.765’i bulan toplam Kovit-19 ölümleri iken, yaşanan en az 3 katı gerçek ölümleri açıklayamıyor! 1 Temmuzda 80 bin olan aktif hasta sayısı her gün yükseliyor, 6 katına yaklaşıyor, 455.373 oldu. Günlük ölüm 42 idi, 232 oldu, o da 6 kata tırmandı. Ne oluyoruz? Durup sorgulamak ve yanlışları, eksikleri..  bulmak gerekmez mi ?! Yarım milyona yakın virüs taşıyan insan toplumda!

  • Salgın ve yönetimi öksüz!

AKP Türkiye’yi nasıl yönetiyor / yönetemiyorsa, salgın da aynı durumda.

Haziran boyunca uyarmıştık, 1 Temmuz’da kısıtlar tümüyle kaldırılırsa 4. dalga sonbaharı bile beklemez diye! Öyle de oldu. 4. dalga tırmanışta, 2, dalgayı geçmek üzere..

Üstteki 2 çizim incelendiğinde, aktif / havuzdaki hasta sayısının günlük yeni tanı konan hasta sayısındaki artışla açıklanamayacak ölçüde yüksekte gittiği görülüyor. Bu önemli, aktifleşen hastaların negatifleşmesi – iyileşmesi (ya da ölmesi) ile havuzu terk etmesi gecikiyor, havuzda kalma süresi uzamış durumda. Neden? Bakanlık bu önemli sorunun ayırdında mı? Nedenleri incelenerek adımlar atıldı mı?

Ölüm sayıları neden bu denli can yakıcı? Neden kamuoyuna açıklanmıyor?

Bu dertten de AKP’den bir an önce kurtulmadan sıyrılmak hiç kolay gözükmüyor.

Yurttaşlar, iktidardan hayır yok; iş başa düşmüş durumda, derdine yan ve

1. Aşı ol, oyalanma, safsataları bırak, kendini, sevdiklerini ve toplumu koru!
2. Standart maske – 2 m uzaklık – el hijyeni – kapalı mekanların doğal havalandırılması – kapalı mekanlarda olabildiğince kısa kalma.. 5 önleme uy!

Salgının başından beri hiçbir öngörümüzde yanılmadık.
Tek 1 hecemiz bile yanlışlanamadı.
Sözümüze kulak ver, web sitemizde yazdıklarımızı, tweet ve face iletilerimizi, paylaş, gerçekleri öğren.
İktidar kendi başının telaşında, salgın ise saldım çayıra Mevlam kayıra.

Mart 2020’den bu yana 367. konuşmamız olacak, tüm bunları paylaşacak ve Sn. Murat Taylan’ın sorularını yanıtlayacağız.. İlgi ve bilginize.

Sevgi ve saygı ile. 24 Ağustos 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net          profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

 

 

 

HALK TV Programımız : 31 Temmuz 2021

Dostlar,

31 Temmuz 2021 Cumartesi günü akşam saat 20:00’de HALK TV’de olacağız.. / OLDUK.. 

Bizim konuştuğumuz ilk 35 dakikada rating rekoru bir ke daha kırıldı..

Youtube erişkesi (linki) aşağıda.. Önce yangın hakkında bir Mülkiyeli olarak değerlendirme :

Yangın hakkındaki değerlendirmemiz sonrası aşağıda, izlemek için tıklayın (15-16 dk.)

Türkiye Nereye?” başlıklı  programın çok başarılı yürütücüsü Sn.  Fatih Ertürk‘ün konuğu olacağız haftalardır sürdürdüğümüz gibi. İlk 30 dakikada biz Kovit-19 Salgınının güncel durumunu irdeleyeceğiz.

31 Temmuz 2021 akşamı Sağlık Bakanlığınca açıklanan “resmi” tablo aşağıda..
Havuzdaki aktif hasta sayısı 221.353’e tırmandı. Bu rakam son sınırsız açılım – saçılımın başlatıldığı 1 Temmuz 2021 günü 80.662 idi, yaklaşık olarak 3’e katlandı salt 1 ayda! 5.430.940 olan toplam olgu sayısı 5.727.045’e yükseldi 296.105 artış ile.

Soralım iktidara : Her gün “aşı olun + tedbirli olun” diyerek 4. dalganın tırmanışını salt seyir mi edeceksiniz??

3. dalgadan çıktığımızı varsayarak tam gevşemeye geçtiğimiz 1 Temmuz 2021 günü turkuvaz tablo “resmen” aşağıdaki gibiydi :


Paylaşılan veriler değiştirilip sınırlandırıldığı için bire bir karşılaştırma olanağı yok. Ancak 5288 olan günlük yeni olgu – vaka sayısının 22.332’ye, nerdeyse 4 katına, 42 olan günlük ölüm sayısının ise 79’a tırmanarak 2 katına eriştiğini hemen görebiliyoruz, hem de hafta sonunda!

4 hafta içinde son derece hızlı bir tırmanma. Üstelik Kurban Bayramı sonu işe dönüş günü olan 26 Temmuz 2021 sonrasının yansımasını görmek için henüz erken.

Gerçekte 1 Temmuz 2021 verileriyle de tüm kısıtları kaldırarak tam gevşemeye geçmeye Epidemiyolojik olarak olanak yok-tu. Ancak AKP = RTE iktidarı bu bilimsel gerçekliği göz ardı ederek bir kez daha “bilerek risk aldı” ve turizm gelirleri, artan toplumsal basınç ve sınırlı sosyal devlet ödemelerini durdurmak için gerekçe yaptı.

Hızlandırılacak aşı kampanyasına bel bağladı diyelim AKP = RTE iktidarı.

Ancak plan gerçekte delik deşikti :
– Tam esnemeye hazır değildi günlük olgu ve ölüm sayıları vd.
– Aşılama ile hızla yeter toplumsal bağışıklık sağlama bir varsayım idi, olmadı.
– Sınır kapılarında çok gevşek tutulan önlemler pahalıya patladı.
– Delta varyantı, milyonlarca turist yollayan başta Rusya olmak üzere hızla yayılarak beklentileri alt üst etti..

Bunlar öngörülebilir miydi, EVET!
Öngörül(e)medi ya da risk mi alındı, EVET!
1 aydır dünya ortalamasının çok üstünde 10 kat hızla yükselen salgını iktidar seyir mi ediyor; ona da ne yazık ki  EVET!

Bu 1 ay boyunca fazladan, salgın alaturka – bilim dışı – ticari/ekonomik beklentiler ve “Allah kerim” ilkelliği yerine Epidemiyolojik ilkelere bağlı – bilimsel yönetilse idi fazladan kaç masum insanın hastalanması önlenebilir ya da ölümü engellenebilirdi? Veri tabanı elimizde olsa hesaplayabilirdik ancak yasak!

  • Geçtiğimiz hafta Dünya genelinde Kovit-19 olgu sayısı önceki haftaya göre %11 arttı, Türkiye’de ise %114!
  • Geçtiğimiz hafta Dünya genelinde Kovit-19 ölüm sayısı önceki haftaya göre %12 arttı, Türkiye’de ise %16!

Bu 2 çarpıcı veri, ülkemizde işlerin iyice sarpa sardığının kanıtı. “Ne yapalım, dünyada da salgın var..” savunmasını çürüten bir tablo. Evet, Dünyada da salgın var ama Türkiye’de salgının beteri yaşanıyor!

5,7 milyonu aşan toplam olgu – vaka sayısı ile Dünyada 7. sıradayız, oysa nüfus bakımından 17. sıradayız.

Dün dünyada toplam 643,191 yeni tanı kondu, Türkiye’de 22,332. Dünya nüfusunun kabaca %1,1’ine sahibiz ama günlük olgu -vaka sayısının %3,5’i bizde.

Aşılama da umulduğu gibi gitmiyor ve gerekli yüksek düzeyli (%80+) toplumsal bağışıklığa erişilemiyor. Uzayan – sarkan – yavaşlayan – aşı çekincesi ve reddi duvarına toslayan kampanya, salgını frenlemeye elvermiyor.

Bir yandan aşılama, bir yandan havuzdan doğal ya da yapay bağışıklığı zamanla sönümlenen / zayıflayanların hızla ayrılması, gerçek immünolojik toplumsal bağışıklık düzeyini yakalamayı seraplaştırıyor. Başkaca etmenlerin de payı ile denebilir ki;

  • Türkiye’de gerçek biyolojik bağışıklık (kağıt üstündeki aşılama oranı değil!), tüm çabalara karşın 1/3’ün üstünde değil. Ya da toplumun 2/3’ü hala Kovit-19’a karşı savunmasız!Bu gerçeklik akıldan çıkarılmamalı ve bir yandan aşılama oranı büyürken bir yandan salgının tırmanmasını açıklayacak başlıca risk.. Türkiye aşılamada ilk 10’da değil!Başta Avrupa, AB ve Avrupa ülkeleri, Avustralya, Japonya, S. Arabistan… yeni ve ek kısıtlara başvuruyor olabildiğince aşılamaya karşın..

Ne diyecek bu başarısız ve acı tabloya AKP = RTE!?

Öte yandan 7.88 milyar dünya nüfusunun %28,2’si en az 1 doz aşı aldı. Tam aşılılar %14,5. Toplam 4,1 milyar doz aşı yapıldı ve her gün 37,6 milyon insan aşılanıyor. Ne var ki, düşük gelirli – yoksul dünyada hiç yoktan tek doz Kovit-19 aşısı olabilenler hala %1,1!

Dolayısıyla bu aşıya erişim adaletsizliği hızla giderilmedikçe salgın uzayacak, yeni ve daha “hünerli” (!), gerçekte aşıya dirençli – daha kolay bulaşan – daha ağır hasta eden – daha çok öldüren varyantlar oluşacak. Son günlerin yeni belası bu kez Kolombiya Varyantı!

4. dalga tırmanmakta!

Veriler 2. dalganın ortalarındaki düzeyde..

Pek çok ülke değişik kısıtlara başvurmakta. Bloomberg’te kapsamlı bir derleme yayınlandı, bakılmasında çok yarar var.. (https://www.bloomberg.com/news/articles/2021-07-26/passports-for-pubs-mandatory-shots-europe-ramps-up-covid-fight?cmpid=socialflow-twitter-usiness&utm_medium=social&utm_content=business&utm_campaign=socialflow-organic&utm_source=twitter, 31.7.21)

Türkiye hiçbir şey yapmadan salgını seyredebilir mi??

Bir yandan “olağandışı” orman yangınları, bir yandan denetim altına alınamayan salgın…

Türkiye çok ağır, artık sürdürülemeyecek olan çok yönlü YÖNETİM BUNALIMI yaşıyor. Temel neden, dünyada örneği olmayan ucube “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” ya da açıkçası post-modern sultanlık! Atatürk Türkiye’si için onur kırıcı, çoook utandırıcı.

AKP = RTE iktidarı, doğrudan doğruya pek çok sorunun birincil kaynağı.

Bir an önce, bu iktidarın erken seçimle değiştirilmesi gerekiyor.

Türkiye için birincil öncelik budur.

Bilgi ve ilginize derin kaygı ve acı sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 31 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net          profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

TELE1 TV Programımız : Erdoğan’ın Sağlık Durumu

Dostlar,

23 Temmuz 2021 Cuma günü akşam 21:00’de TELE1‘de olacağız.. / OLDUK..

Kanalın Genel yayın Yönetmeni Sn. Dr. Merdan Yanardağ‘ın BEŞİNCİ BOYUT programına katılacağız.. / KATILDIK.. 

Konumuz, AKP Gn. Bşk. ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sağlık durumu..

Düşüncelerimizi kapsamlı olarak sunduk. Youtube erişkesi (linki) bize ulaştığında burada paylaşacağız.. Konuşmamızın 10 dakikalık bir bölümü : https://youtu.be/IXoaAM4oftY

***
İsviçreli Doktor Hakkı Açıkalın: Erdoğan epilepsi hastasıdır :
…….

‘ERDOĞAN EPİLEPSİ OLMASINA GÜVENİYOR’

“Erdoğan aslında bugün birazda epilepsi olmasına güveniyor çünkü yarın ülkede bir şeyler değişirde Erdoğan’a yargılama yolu açılırsa, Erdoğan kendisini Epilepsi hastası olmasına dayandırarak savunacak” diyen Açıkalın, Epilepsi hastalığı kanıtlanmış bir kişinin yargı önünde cezalandırılmasının zor olduğunu söyledi.

İsviçreli Doktor Açıkalın: Erdoğan epilepsi hastasıdır – TurkIsh Forum (turkishnews.com)

PDF : Erdogan_epilepsi_hastasidir_Isvicreli_Doktor_Acıkalin
***
Washington Post, 11 mayıs 2021                     :
……
The White House has said more up-to-date information will be released “soon” and, when pressed, said he would do so by the end of the year.

“The President is planning to have a checkup later this year, and the results will be released to the public,” White House spokesman Andrew Bates said.

White House press secretary Jen Psaki has said Biden would “absolutely” be getting a comprehensive health report and releasing it. When asked during three briefings over the past six weeks, she has not said when Biden would schedule his appointment.
….

“I don’t have an update at this moment, but certainly when he has his next medical appointment, we will be transparent about that and provide that information to all of you,” Psaki said on Friday.

None of Biden’s immediate predecessors had released physical results by this point in their presidencies. Biden, 78, vowed as a candidate to be “totally transparent in terms of my health.”

Stuart Jay Olshansky, a professor of public health at the University of Illinois at Chicago who analyzes the longevity of presidents, said he thinks the public should want to know “how our No. 1 employee is doing.” (https://www.washingtonpost.com/politics/biden-health/2021/05/10/a880e38c-af6a-11eb-ab4c-986555a1c511_story.html)

Fransa’da durum : 6 ayda bir Elysee sarayından cumhurbaşkanın sağlık bilgileri kamuya açıklanıyor. Klinik muayene, analizler, nöroloji ve kardiyoloji konsültasyonu.
****
Ülkemizi post-modern sultan yetkileriyle TEK ADAM olarak yöneten AKP’li Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, sakıncalı dedikoduları gidermek için sağlık durumu hakkında bir tıbbi raporu kamuoyu ile paylaşmalıdır. Tam donanımlı bir kamu üniversite hastanesinden kurul raporu almalıdır. Bu rapor sürecine TTB (Türk Tabipleri Birliği) adına ve Tıpta Uzmanlık Dernekleri Birliği adına birer uzman hekim de gözlemci olarak katılmalıdır.

Böylesi bir rapor her yıl düzenli olmalı, gelenekleşmelidir Demokratik hukuk devletinde.

Erdoğan, Kurban bayramı iletisini camdan (prompter) okurken birkaç saniye uyuklamış,  zorlukla bitirebilmiştir. Çekim, Kaçak Sarayda (Külliye!) yapılmış ve resmen servis edilmiştir. Bu olay ilk değildir. Kısa süre önce Ukrayna Devlet Başkanı ile ortak basın açıklamasında da uyuklamış muhatabınca kürsüye vurularak dinlemeye – uyanmaya zorlanmıştır.

Aşırı yorgunluk (sürmenaj) ya da tükenme sendromu da olsa Ülkemizin geleceği için kabul edilemez. Kaldı ki, ucube ve siyasal tarihte örneği – benzeri olmayan bir uyduruk CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİTEMİNDE başka ne beklenebilir??
Tek 1 kişinin olağanüstü geniş – kapsamlı – çooooooooooooooook uzun bir görev – yetki – sorumluluk listesi karşısında biyonik adam verimi sağlaması düşünülemez.

Bu ağır patolojinin kök nedeni, AKP = RTE dayatması hastalıklı yönetim biçimidir.

AKP = RTE‘nin sağlık sorunları bunlarla da bitmiyor… Birkaç yıl önce, Başbakan iken, bir kolon kanseri operasyonu geçirdi, sonuç hakkında hiçbir bilgi verilmedi kamuoyuna.

Seçim öncesi konuşmalarında yer – zaman yönelimi (oryantasyonu) bakımından ürkütücü örnekler görüldü. Örn. İsparta’da Süleyman Demirel Üniversitesini kendilerinin açtığını söyledi, oysa açılışı 1992 idi! Bir yerde daha…  Adnan Menderes havaalanı.. Onu da Erdoğan tuhaf biçimde sahiplenmiş (!?) ve “biz yaptık” diyebilmişti! Oysa gerçek değildi, kendi iktidara gelmeden yıllar önce o havalimanı hizmete girmişti (17 Kasım 1987). Oysa her 2 örnekte de o kurumlar – tesisler  AKP iktidarından önce (3 Kasım 2002) kurulmuştu.

Bir başkası, 24 Mart 2021 günü Rize’de yaşandı. Kovit-19 salgını son derece ağır seyrederken, Rize’de AKP il kongresinde kendi deyimi ile “lebalep” kalabalığı görünce, ağzı kulaklarına varana dek büyük mutlulukla güldü. Oysa o gün ülkemizde 146 “resmi” (indirimli!) Kovit-19 ölümü vardı. Benzer tutum, izleyen Ankara Arena kapalı salon parti kongresinde de yaşandı.

Bu tablolar, aşırı yorgunluk – sürmenaj – tükenme sendromunun ötesinde, bir EMPATİ EKSİKLİĞİ – YOKSUNLUĞU olarak nitelenebilir ve o ülke – halk için büyük talihsizliktir.

2006’da Başbakan iken geçirdiği krizde Ankara Güven Hastanesine zor yetiştirilmiş, zırhı aracın kapıları açılamamış, özel dirençli kurşun geçirmez camlar ancak balyozla kırılabilmişti. O gün Güven Hastanesi resmi kayıtlarında neler vardır? Başbakan Erdoğan’ı gören Nöroloji Uzmanı Dr. Sümer Güllap, bir süre sonra, 42 yaşında gripten ölmüştür!? Otopsi raporu??
***
Erdoğan’ın Kurban bayramı iletisini okurken canlı yayında uyuklaması pek çok değişik tıbbi soruna ikincil (bağlı) olabilir. Aşırı yorgunluk – uykusuzluk (sürmenaj), tükenme sendromu, düzenlen(e)meyen Diyabet, kalp ritm bozuklukları, beyin hastalıkları (örn. geçici iskemik atak – TIA), temporal epilepsi (bir sara türü). Kuşkusuz uzaktan tanı konamaz. Hekim muayenesi ve laboratuvar incelemeleri ile kanıta dayalı olarak tıbbi tanı konur, sağaltım (tedavi) yapılır.

Bunların hiçbiri ayıp değildir, doğaldır, insanidir.
Ancak CUMHUIRBAŞKANLIĞI görevini yürütmesine engel olmamalıdır. İşte bu bilimsel tıbbi kanaat raporudur yıllık olarak AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kamuoyuna sunması gereken. Erdoğan Şubat 1954 doğumlu ve 67 yaşındadır. Devlet memurları emeklilik yaşı 65’tir. Noterler, 65+ yaşta gerek duyarlarsa hekim raporu isterler. Devlet Memuru olabilmek için 657 s. yasanın 48. maddesi gereği Tıbbi Kurul Raporu istenir. Kamu, çalışanlarından gerektiğinde böylesi bir raporu isteyebilir.

TBMM Başkanı, Hukuk Profesörü Sn. M. Şentop Erdoğan’dan, Ulus adına böyle bir rapor isteyebilir mi? Çağrımızdır kendisine, lütfen istesinler.. Ne var ki ucube TEK ADAM REJİMİ / ŞAHSIM DEVLETİ akıldışılığı – hukuk dışılığı bu beklentiyi boşa çıkarıyor.

Muhalefetin istemini dinler mi Erdoğan?
Kamuoyu sistemli istemde bulunabilir mi, hangi örgütlülük ve önderlikle?

Bunlara gerek yok; sorun Erdoğan için etik – moral – politik – insani… sorumluluktur. Halkın BİLME HAKKI söz konusudur İnsanb Haklarına saygılı bir demokratik hukuk devletinde (Anayasa md.2).

Erdoğan, Anayasa md. 20’ye, özel yaşamın gizliliği gerekçesine de sığınamaz, sığınmamalıdır.

İleride yargılanacak olursa, “Epileptik hasta” tanısı alıp TCK md.32’nin ardına kaçmayı da düşünmemelidir. Hukukun en genel ilkelerinden biri İYİNİYET – DÜSÜRÜSTLÜKTÜR; tersine hukuksal sonuç bağlanamaz; Erdoğan’a bu bağlamda hukuksal çıkış yoktur.

Erdoğan’ın ileri derecede “narsisistik kişilikli” olduğu su götürmez bir gerçekliktir. Bu tür kişilik toplumda ender değildir. Geçmişte Erdoğan için “narsisistik kişilik bozukluğu” diyen bir uzman hekim, Cumhurbaşkanına hakaretten 11 ay hapis cezası almıştır. Savcının iddianamesi traji-komiktir :”…. kişilik bı-ozukluğu.. demek suretiyle..” Oysa bu tıbbi antitenin uluslararası adı ve ICD-X kodu aynen budur. Burada “bozukluk” sözcüğü günlük diledeki anlamında olmayıp teknik içerikli ve İngilizce “Disorder” karşılığıdır. Erdoğan’ın ölçüsüz kibiri bu zemindedir.

Sonuç olarak, hiçbir şey ama hiçbir şey, Erdoğan’ın beklentileri…. Türkiye’nin ülkesi ve ulusu ile bölünmez bütünlüğünden daha değerli değildir.

Erdoğan bu tıbbi raporu dürüstçe kamuoyuna sunmalıdır.
Sağlığı görevine engelse, uygarca bırakmalıdır.

Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 23 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

Cumhuriyet TV : (226) Prof. Dr. Ahmet Saltık açıkladı: Erdoğan’ın hastalığı ortaya çıktı – YouTube

https://www.krttv.com.tr/gundem/unlu-profesor-cumhurbaskani-erdogan-in-hastaligini-canli-h86171.html 

https://www.egehaber.com/cumhurbaskani-erdoganin-hastaligi-hakkinda-prof-dr-altugdan-flas-aciklama-415378/

 

O kelepçe…

Zafer ArapkirliZafer Arapkirli
Cumhuriyet, 16 Temmuz

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)


Boğaziçi Üniversitesi’nin “Kayyum” rektörünün, dün sabaha karşı 2021/360 sayılı cumhurbaşkanı kararı ile görevden alınmasını, sabahlara kadar, hatta günlerce-gecelerce-haftalarca-nesiller boyu kutlamaya hakkımız var.

Çünkü bu karar, öyle bir gece yarısı oturup da “Yeterince hizmet etti. Haydi artık başkası gelsin onun yerine” diyerek alınmış bir karar, bir muktedir tasarrufu değildir. Bu karar, boyun eğmemenin, vazgeçmemenin, kol kola verip direnmenin, haksızlığa liyakatsizliğe karşı var gücüyle haykırmanın, Seni de, rektörünü de, bu kibirli – küstah kararını da tanımıyoruz!diyerek baş kaldırmanın bir sonucu olarak zorla alınmıştır.

Orada, yaklaşık 200 gündür “Bilime, liyakate, demokrasiye, insan ve akademisyen onuruna sahip çıkan” yüzlerce öğretim üyesinin, binlerce öğrencinin, bir o kadar çalışan ve velinin, mezunların ve onlara destek veren milyonların gösterdiği direnişin bir sonucu, önemli bir zafer, önemli bir muharebe (henüz bir savaş değil) kazanılmıştır.

Ama direnişin başladığı o ilk gün Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampusu’nun kapısına vurulan o meş’um “kelepçe”, o utanç objesi, maalesef orada (simgesel olarak da olsa) durmaktadır.

Çünkü henüz muktedirin akademiye ve bilimsel özerkliğe bakış açısında zerre kadar bir değişiklik yoktur. Düşünene, araştırana, sorgulayana, en yerelinden en ulusal çapta olana kadar “kurumların yönetimine demokratik yoldan seçimle gelinmesi ilkesine” düşmanlıkları sürmektedir.

  • “Kayyum” mantığı, yani “Sen seçemezsin. Ben atarım. Sen seçsen bile ben görevden alır, yerine kendi istediğimi zorla, döve döve atarım” mantığından bir milimetre bile geri adım atmamıştır.

Kısacası, bugün için o “muharebede elde edilen zaferi” doya doya kutlamakla birlikte, “o kelepçe”nin varlığını da bir saniye bile olsun unutmamak gerekmektedir.

Ülkemizin üzerine bir karabulut gibi çökmüş olan “Halk iradesini yok sayan, demokratik kural ve teamülleri ayaklar altına alan” kafa, iktidardan gitmediği müddetçe de
bu mücadelede daha güçlü biçimde kol kola vermemiz gerektiğini asla unutmamalıyız.

Bir şeyi daha unutmamalıyız :

Boğaziçi’nde olduğu gibi, her türlü toplu hak arayışına “terör eylemi” gözü ile bakan zihniyetin, anayasal ve yasal hakları kullanarak kitlesel mücadele anlayışı ile nasıl mağlup edileceğini de her saniye hatırlamalıyız.

Yine, aynı “ceberut-faşizan” anlayışın değirmenine adeta su taşıyan, “Aman sokağa çıkmayalım. Şimdi gereksiz yere tatsızlık çıkmasın. Zaten onların da istedikleri bu. Kavga istiyorlar ki OHAL ilan etsinler. Oturun oturduğunuz yerde. Eylem meylem yapmayın. Bağırıp çağırmayın. Bunlara gereken cevabı sandıkta veriririz zaten…” anlayışındakileri de unutmamalıyız.

Demokrasi mücadelesi, anti-faşist mücadele, ilke temelinde yapılır. Anayasal protesto hakkını “Patırtı-gürültü, OHAL’e davetiye, onların istediği şey…” diye küçümseyen, ilkesiz “küçük burjuva esintisi sosyal demokrat hastalıklardan” da uzak durmamız gerektiğini hep hatırlatacağız.

Ezilen, sömürülen, horlanan, yok sayılan, itilip kakılan, coplanan, hapse atılan, aydın ve emekçi kitlelerin her ayağa kalktığında “Oturun yerinize, tatsızlık çıkmasın” deme aymazlığında olanlara da dünkü şanlı “Boğaziçi Zaferi” tarihi bir ders olsun.
***

15 TEMMUZ, FARKINDASINIZ DEĞİL Mİ?

Ağlak Vaiz’in yani Feto alçağının, siyasetteki ortakları ile birlikte ele geçirmeye çalıştığı TSK’nin bir bölümü aracılığı ile kalkıştığı menfur darbe girişiminin yıldönümünü artık eskisi gibi tantana ile an(a)mıyorlar. Beş yıldır ortaya dökülen gerçekler, hâlâ yanıtsız yüzlerce, binlerce soru, sözde yargılama sürecinde kurulan borsalar, FETÖ’nün tüm ağababalarının “kaçmış-kaçırılmış” olmaları filan alt alta toplanınca yaşadıkları mahcubiyet, artık bu etkinliklerin seviyesine ve yoğunluğuna da yansıdı.

TBMM’de özel oturum bile düzenlemekten vazgeçtiler.

Darbe girişiminin gerçekleri sorgulandıkça, giderek daha da belirginleşecek bu tavırları.

Sormaya devam edeceğiz. Sorulara cevap aramaya devam edeceğiz.

“O gün (gerçekten) ne oldu?”

===================================
Dostlar,

Yiğit, yürekli, birikimli gazeteci – yazar dostumuz Sn. Zafer  ARAPKİRLİ‘nin yukarıdaki makalesini biz de sözcük sözcük paylaşarak burada yayınlıyoruz.
Aynı zamanda bu seçkin üniversitenin bir mezunu olan Sn. Arapkirli ile ayrıca özdeşim (duygudaşlık, empati) içindeyiz. Bilindiği gibi epey zamandır Sn. Arapkirli’nin Cumhuriyet Gazetemizdeki haftalık Cuma günü makalelerini düzenli olarak sitemizde yayınlıyoruz.
Bu sitede, Boğaziçi Üniversitesi üzerinden AKP = RTE iktidarının ülkemizin geleceği üzerine oynadıkları oyunlara ilişkin son 6,5 ayda birkaç yazı – haber yayınladık

En dramatik yanlardan biri, kayyım düşük / sabık rektör Bulu’nun tezinde kabul edilemeyecek düzeylerdeki “intihal / aşırma / bilimsel hırsızlık” olgusudur. Bulu’nun savunması komik hatta aptalcadır. YÖK son yıllarda bu sorunun üstüne kararlılıkla gitmektedir. “TURN IT IN” adlı gene “kefere” (!) buluşu olan bir ABD yazılımı, tez – ödev – makale – monograf – kitap.. her neyse dünya ölçeğinde yazını (literatürü) didik didik tarayarak bu aşırmaları – kaynak göstermeden kendine mal etmeleri yakalamaktadır. Biz de 30 yılı aşan üniversite hocalığı yaşamımızda öğrencilerimize – asistanlarımıza hep şu kuralı koyduk :

  • Neredeyse her tümcenin (cümlenin) sonunda kaynak gösterin…

    Son olarak 10 Ağustos 2018 günü savunduğumuz Sağlık Hukuku alanındaki Yüksek Lisans (Master, MSc) tezimiz de (250+ sayfa) böylesi bir incelemeden geçmiştir.

    Siyasal dinci iktidar bir yandan sözde İslamiyeti ülkeye dayatmakta, bir yandan her türlü yolsuzluğu – çalıp – çırpmayı her nasılsa kendince “meşru” görebilmektedir. Akıl almaz ve dayanılmaz sınırlara erişen bu ahlaksal düşkünlüğün (sefaletin) tek bir gerekçesi üretilmiştir – uydurulmuştur :

  • Türkiye dar-ül harp ülkesidir ve şeriat düzeni kurulana dek her şey ama her şey mübahtır!

    Yuh olsun (!) bu kadim ve her kapıyı açacak sözde meşrulaştırma aracına; yozluğa, ilkelliğe!

    Ancak yaşamın eytişimselliği (diyalektiği) bu ahlaksız aracı siyasal dincilerin elinden alacaktır. İntihalci kayyım rektör Bulu’yu, oraya getiren aynı kafadaki efendilerinin gücü orada tutmaya yetmemiştir. Bulu, geriye dönük olarak intihal = bilimsel hırsızlık suçundan yargılanmalıdır.

    Ülkemizin yüzakı bilim kurumlarından Boğaziçi Üniversitesi kapısına vurulan kelepçe, fiziksel olarak orada, aktörlerinin bir utanç belgesi gibi asılı durmaktadır ama; gerçekte hala iktidar olduklarını sanan altları boşalmış, sanrı içindeki sözde siyasilerin el ve de ayak bileklerindedir.
    ***
    15 Temmuz 2016 darbesinin 5. yılında aşağıdaki iletiyi paylaşmıştık.. on binlerce okundu :

    Bir kez daha kanıtlandı ki, darbe – vesayet sözcüklerini dilinden düşürmeyen AKP = RTE, gerçekte kendilerini saklama amaçlı bu sözcükleri kullanır dururlarmış.. Dervişin fikri – zikri!

Bu çok ciddi tuzağı (kumpası) Türkiye’ye kuran ve ardından TEK ADAM REJİMİ – ŞAHSIM DEVLETİ ilkelliğini dayatan kadro, doğrudan Cumhuriyet – Demokrasi karşıtı darbecidir! Üstelik gerici – darbecidir, çünkü aklı – fikri 1500 yıl öncenin din sanıp dayattığı çöl şeriatına kilitlidir.

İnsanlık onuru bu “kelepçe” yi de (AKP iktidarı ve anlayışı!) kıracak ve Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Atatürk‘ün işaret ettiği çağdaş uygarlık yolunda sonsuza dek yaşayacak, yaşatılacaktır.

Sevgi ve saygı ile. 18 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik