Etiket arşivi: Demokrasi mücadelesi

Demokrasi, kavga, muhasebe…

authorZAFER ARAPKİRLİ 

Çarşamba günü bir grup yoldaşımızla birlikte, İstanbul’un kasvetli bir eski mezarlığında 1978 yılında faşist katillerce yaşamına son verilen bir yoldaşımızı, ölüm yıldönümünde kabri başında andık.

70’lerin sonunda 12 Eylül’e koşar adım giden süreçte, demokrasi mücadelesi veren yurtsever ve devrimci gençlerin bir bir katledildiği kan ve acı dolu günlerin kurbanlarından biriydi Celal Duru. 21 yaşında, yanında bir başka yiğit, vatansever yoldaşımız canım kardeşim Emin Kutan’la birlikte vicdansız faşist katiller tarafından kaçırılmış, işkence edildikten sonra başlarına kurşun sıkılarak Fatih Ormanı’nda bırakılmışlardı.

Mezar başında ve sonrasında yaptığımız sohbette, o yılların ve günümüzün bir muhasebesini de yaptık yoldaşlarımızla. Elbette, “hiçbir canın boşuna yitirilmediği, hiçbir damla kanın boşuna dökülmediği, demokrasi mücadelesinde atılmış hiçbir adımın, üst üste koyulmuş hiçbir tuğlanın boşa dizilmediği” vurgusunu yaptık. Aradan geçen 44 yıl boyunca, hepimizin saçları bembeyaz olmuş, çoluğa-çocuğa, toruna-torbaya karışmıştık. Hayatın girdaplı yollarında, kimimiz çeşitli sürelerle faşizmin kara zindanlarında yaşlanıp bugünlere kadar gelmiştik.

Hem yaşadığımız toprakların hem de tüm dünyanın, baskı ve sömürüden arınmış olduğu özgür ve demokratik bir dünya idealine ulaşmak için azmin ve kararlılığın ve devrime inancın gerekliliğini elbette hatırladık ve hatırlattık hep. Ancak, en az bu kararlılık ve inanç kadar, yani “kavgadan dönmemek” kadar önemli bir başka gerekliliği de birbirimize hatırlattık.

O da ezilen ve hem ekonomik hem siyasal hem de sosyal baskılar altında inim inim inleyen kitleleri bilinçlendirerek mobilize edebilme şartı. Bu şart, bugün her zamankinden daha can alıcı ve kendisini bariz biçimde dayatan bir hayati gerçek.

12 Eylül öncesinde; meydanlara, amfilere, caddelere ve sokaklara zaman zaman sığmayan coşkulu emekçi kalabalıklarını, işçi sınıfının görece yaygın sendikal örgütlenmiş halini anımsadığımızda, bugünle kıyaslayıp bir hayli hayıflanıyor insan.

Baskıyı, işkenceyi, toplumsal uyuşturmayı, gençliğin ve emekçi kitlelerin depolitizasyonunu kendine ülkü edinmiş ve bu zulmü adeta bir “bayrak yarışı” gibi birbirine devreden faşist yönetimler, bugün her anlamda demokrasi talep eden kitlelere karşı “galebe çalmış” bir görüntü sergiliyor. O bayrak yarışında maalesef önde görünüyorlar.

İşte, 2013’ün yaz aylarına girilirken bu ülke topraklarının dört bir yanına dalga dalga yayılan o şanlı direniş ve başkaldırının önemi, tam da bu manzara karşısında bir kez daha öne çıkıyor. O şanlı direnişin, yani “Gezi”nin 9’ncu yıldönümü yaklaşırken, İstanbul Adliyesi’nde pazartesi günü verilen ağır mahkûmiyet kararları, “muktedirin” önemli ve tarihi bir mesajı olarak algılanmalıdır. Şunu demiştir faşizm (bir kez daha):

  • “Bir daha bu tür toplu ve yaygın, görece de olsa örgütlü bir başkaldırıya asla girişilmesin.
  • İbret olacak öyle cezalar verilsin ki, ezilen kitleler değil sokağa çıkmak, camdan dışarı bakıp seslenmeye bile cesaret edemesin.”

Niyet ve asıl amaç budur. Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet (ki, idama denktir) Mücella Yapıcı, Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Ali Emekçi’ye verilen 18’er yıllık mahkûmiyet cezaları, dosyadaki ve yargılama sürecindeki 1001 hukuksuzluk, usulsüzlük ve vicdansızlık bir yana bırakılsa dahi, aslında yüksek sesli siyasi bir uyarı mesajı ve bir kavga çağrısıdır.”

İşte, bugünden itibaren Türkiye’de demokrasinin tesisi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve ezilen kitlelerin özgürleştirilmesi gibi temel taleplere sahip çıkmak isteyen herkesin algılaması gereken şey de budur. Gezi’de olduğu gibi, ama bu kez daha örgütlü, daha fedakârca ve daha yüksek sesle faşizmin her türüne karşı ayaklanabilmenin gerekliliği. Anayasal haklarımızı sonuna kadar kullanarak, muktedirin suratına

  • “Sizleri istemiyoruz.
  • Biz nefes almak istiyoruz.
  • Hürriyet istiyoruz.
  • Zincir ve pranga istemiyoruz” diye haykırabilmek.

Ülkenin bugün içinden geçmekte olduğu ağırın da ötesinde ölümcül ekonomik buhran, demokratik hak arayışlarına; fabrikada, tarlada, okulda, atölyede, işyerinde hayatın her alanında indirilen coplar, vurulan kelepçeler, tam da bu kavgaya çağrı niteliği taşımıyor mu?

Öyleyse, “başta bu ülkenin sol-sosyalist güçleri olmak üzere, kitlelere bu bilincin ve bu kavganın gerekliliğini kavratmak için tüm işimizi gücümüzü bırakıp mobilize olmanın zamanı” bugün değilse ne zamandır?

Yaklaşmakta olan seçim öncesinde, kitlesel anlamda ne kadar yüksek ses çıkarabilirsek, zaferin o kadar yakın olacağını anlatmaya gerek var mıdır?

O kelepçe…

Zafer ArapkirliZafer Arapkirli
Cumhuriyet, 16 Temmuz

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)


Boğaziçi Üniversitesi’nin “Kayyum” rektörünün, dün sabaha karşı 2021/360 sayılı cumhurbaşkanı kararı ile görevden alınmasını, sabahlara kadar, hatta günlerce-gecelerce-haftalarca-nesiller boyu kutlamaya hakkımız var.

Çünkü bu karar, öyle bir gece yarısı oturup da “Yeterince hizmet etti. Haydi artık başkası gelsin onun yerine” diyerek alınmış bir karar, bir muktedir tasarrufu değildir. Bu karar, boyun eğmemenin, vazgeçmemenin, kol kola verip direnmenin, haksızlığa liyakatsizliğe karşı var gücüyle haykırmanın, Seni de, rektörünü de, bu kibirli – küstah kararını da tanımıyoruz!diyerek baş kaldırmanın bir sonucu olarak zorla alınmıştır.

Orada, yaklaşık 200 gündür “Bilime, liyakate, demokrasiye, insan ve akademisyen onuruna sahip çıkan” yüzlerce öğretim üyesinin, binlerce öğrencinin, bir o kadar çalışan ve velinin, mezunların ve onlara destek veren milyonların gösterdiği direnişin bir sonucu, önemli bir zafer, önemli bir muharebe (henüz bir savaş değil) kazanılmıştır.

Ama direnişin başladığı o ilk gün Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampusu’nun kapısına vurulan o meş’um “kelepçe”, o utanç objesi, maalesef orada (simgesel olarak da olsa) durmaktadır.

Çünkü henüz muktedirin akademiye ve bilimsel özerkliğe bakış açısında zerre kadar bir değişiklik yoktur. Düşünene, araştırana, sorgulayana, en yerelinden en ulusal çapta olana kadar “kurumların yönetimine demokratik yoldan seçimle gelinmesi ilkesine” düşmanlıkları sürmektedir.

  • “Kayyum” mantığı, yani “Sen seçemezsin. Ben atarım. Sen seçsen bile ben görevden alır, yerine kendi istediğimi zorla, döve döve atarım” mantığından bir milimetre bile geri adım atmamıştır.

Kısacası, bugün için o “muharebede elde edilen zaferi” doya doya kutlamakla birlikte, “o kelepçe”nin varlığını da bir saniye bile olsun unutmamak gerekmektedir.

Ülkemizin üzerine bir karabulut gibi çökmüş olan “Halk iradesini yok sayan, demokratik kural ve teamülleri ayaklar altına alan” kafa, iktidardan gitmediği müddetçe de
bu mücadelede daha güçlü biçimde kol kola vermemiz gerektiğini asla unutmamalıyız.

Bir şeyi daha unutmamalıyız :

Boğaziçi’nde olduğu gibi, her türlü toplu hak arayışına “terör eylemi” gözü ile bakan zihniyetin, anayasal ve yasal hakları kullanarak kitlesel mücadele anlayışı ile nasıl mağlup edileceğini de her saniye hatırlamalıyız.

Yine, aynı “ceberut-faşizan” anlayışın değirmenine adeta su taşıyan, “Aman sokağa çıkmayalım. Şimdi gereksiz yere tatsızlık çıkmasın. Zaten onların da istedikleri bu. Kavga istiyorlar ki OHAL ilan etsinler. Oturun oturduğunuz yerde. Eylem meylem yapmayın. Bağırıp çağırmayın. Bunlara gereken cevabı sandıkta veriririz zaten…” anlayışındakileri de unutmamalıyız.

Demokrasi mücadelesi, anti-faşist mücadele, ilke temelinde yapılır. Anayasal protesto hakkını “Patırtı-gürültü, OHAL’e davetiye, onların istediği şey…” diye küçümseyen, ilkesiz “küçük burjuva esintisi sosyal demokrat hastalıklardan” da uzak durmamız gerektiğini hep hatırlatacağız.

Ezilen, sömürülen, horlanan, yok sayılan, itilip kakılan, coplanan, hapse atılan, aydın ve emekçi kitlelerin her ayağa kalktığında “Oturun yerinize, tatsızlık çıkmasın” deme aymazlığında olanlara da dünkü şanlı “Boğaziçi Zaferi” tarihi bir ders olsun.
***

15 TEMMUZ, FARKINDASINIZ DEĞİL Mİ?

Ağlak Vaiz’in yani Feto alçağının, siyasetteki ortakları ile birlikte ele geçirmeye çalıştığı TSK’nin bir bölümü aracılığı ile kalkıştığı menfur darbe girişiminin yıldönümünü artık eskisi gibi tantana ile an(a)mıyorlar. Beş yıldır ortaya dökülen gerçekler, hâlâ yanıtsız yüzlerce, binlerce soru, sözde yargılama sürecinde kurulan borsalar, FETÖ’nün tüm ağababalarının “kaçmış-kaçırılmış” olmaları filan alt alta toplanınca yaşadıkları mahcubiyet, artık bu etkinliklerin seviyesine ve yoğunluğuna da yansıdı.

TBMM’de özel oturum bile düzenlemekten vazgeçtiler.

Darbe girişiminin gerçekleri sorgulandıkça, giderek daha da belirginleşecek bu tavırları.

Sormaya devam edeceğiz. Sorulara cevap aramaya devam edeceğiz.

“O gün (gerçekten) ne oldu?”

===================================
Dostlar,

Yiğit, yürekli, birikimli gazeteci – yazar dostumuz Sn. Zafer  ARAPKİRLİ‘nin yukarıdaki makalesini biz de sözcük sözcük paylaşarak burada yayınlıyoruz.
Aynı zamanda bu seçkin üniversitenin bir mezunu olan Sn. Arapkirli ile ayrıca özdeşim (duygudaşlık, empati) içindeyiz. Bilindiği gibi epey zamandır Sn. Arapkirli’nin Cumhuriyet Gazetemizdeki haftalık Cuma günü makalelerini düzenli olarak sitemizde yayınlıyoruz.
Bu sitede, Boğaziçi Üniversitesi üzerinden AKP = RTE iktidarının ülkemizin geleceği üzerine oynadıkları oyunlara ilişkin son 6,5 ayda birkaç yazı – haber yayınladık

En dramatik yanlardan biri, kayyım düşük / sabık rektör Bulu’nun tezinde kabul edilemeyecek düzeylerdeki “intihal / aşırma / bilimsel hırsızlık” olgusudur. Bulu’nun savunması komik hatta aptalcadır. YÖK son yıllarda bu sorunun üstüne kararlılıkla gitmektedir. “TURN IT IN” adlı gene “kefere” (!) buluşu olan bir ABD yazılımı, tez – ödev – makale – monograf – kitap.. her neyse dünya ölçeğinde yazını (literatürü) didik didik tarayarak bu aşırmaları – kaynak göstermeden kendine mal etmeleri yakalamaktadır. Biz de 30 yılı aşan üniversite hocalığı yaşamımızda öğrencilerimize – asistanlarımıza hep şu kuralı koyduk :

  • Neredeyse her tümcenin (cümlenin) sonunda kaynak gösterin…

    Son olarak 10 Ağustos 2018 günü savunduğumuz Sağlık Hukuku alanındaki Yüksek Lisans (Master, MSc) tezimiz de (250+ sayfa) böylesi bir incelemeden geçmiştir.

    Siyasal dinci iktidar bir yandan sözde İslamiyeti ülkeye dayatmakta, bir yandan her türlü yolsuzluğu – çalıp – çırpmayı her nasılsa kendince “meşru” görebilmektedir. Akıl almaz ve dayanılmaz sınırlara erişen bu ahlaksal düşkünlüğün (sefaletin) tek bir gerekçesi üretilmiştir – uydurulmuştur :

  • Türkiye dar-ül harp ülkesidir ve şeriat düzeni kurulana dek her şey ama her şey mübahtır!

    Yuh olsun (!) bu kadim ve her kapıyı açacak sözde meşrulaştırma aracına; yozluğa, ilkelliğe!

    Ancak yaşamın eytişimselliği (diyalektiği) bu ahlaksız aracı siyasal dincilerin elinden alacaktır. İntihalci kayyım rektör Bulu’yu, oraya getiren aynı kafadaki efendilerinin gücü orada tutmaya yetmemiştir. Bulu, geriye dönük olarak intihal = bilimsel hırsızlık suçundan yargılanmalıdır.

    Ülkemizin yüzakı bilim kurumlarından Boğaziçi Üniversitesi kapısına vurulan kelepçe, fiziksel olarak orada, aktörlerinin bir utanç belgesi gibi asılı durmaktadır ama; gerçekte hala iktidar olduklarını sanan altları boşalmış, sanrı içindeki sözde siyasilerin el ve de ayak bileklerindedir.
    ***
    15 Temmuz 2016 darbesinin 5. yılında aşağıdaki iletiyi paylaşmıştık.. on binlerce okundu :

    Bir kez daha kanıtlandı ki, darbe – vesayet sözcüklerini dilinden düşürmeyen AKP = RTE, gerçekte kendilerini saklama amaçlı bu sözcükleri kullanır dururlarmış.. Dervişin fikri – zikri!

Bu çok ciddi tuzağı (kumpası) Türkiye’ye kuran ve ardından TEK ADAM REJİMİ – ŞAHSIM DEVLETİ ilkelliğini dayatan kadro, doğrudan Cumhuriyet – Demokrasi karşıtı darbecidir! Üstelik gerici – darbecidir, çünkü aklı – fikri 1500 yıl öncenin din sanıp dayattığı çöl şeriatına kilitlidir.

İnsanlık onuru bu “kelepçe” yi de (AKP iktidarı ve anlayışı!) kıracak ve Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Atatürk‘ün işaret ettiği çağdaş uygarlık yolunda sonsuza dek yaşayacak, yaşatılacaktır.

Sevgi ve saygı ile. 18 Temmuz 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik