Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Ahmet Taner KIŞLALI.. 23 Yıl Önce Bu Gün Alçakça Öldürüldü!

ADD Genel Başkan Yardımcısı
Prof. Dr. Ahmet Taner KIŞLALI..

23 Yıl Önce Bu Gün Alçakça Öldürüldü!

Ülkemizin önemli değerlerinden, Devrim şehidimiz, bilim insanı, eğitimci, siyasetçi, aydın Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı ağabeyimi / dostumu 21 Ekim 1999’da evinin önünde arabasına konan bomba ile aramızdan kopardılar.

Hemen ardından biz de 1 yıl süre ile yakın polis korumasına alındık Edirne’de, ADD Edirne Şubesi Başkanı olarak.. Merhumu Edirne’ye konferansa çağırmıştık. İzmir’de Uluslararası Atatürk Kurultayı düzenlemiştik (biz çeviriden sorumluyduk..). Birçok yerde birlikte olmuştuk ADD’nin Aydınlanma çalışmalarında..

Atatürkçü Düşünce sisteminin ve Türkiye’nin devrimci birikiminin yılmaz savunucusu, centilmen devrimci Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’yı Türk ulusuna ve Kemalizm‘e verdiği eşsiz katkılardan dolayı minnet, şükran, sevgi ve saygı ile anıyor, emeği, sevgin (aziz) anısı önünde saygı ile eğiliyorum.

Işıklar içinde yatsın..
Yıldızlar yoldaşı olsun!

Çağdaşlaşma / Aydınlanma = Kemalizm Savaşımını (mücadelesini) elbette sürdürecek ve hiç ama hiç kuşku yok, başaracağız bu topraklarda!

Geçen yıl paylaştığımız iletiyi yineliyoruz.


Emperyalizmin ülkemizi karıştırmak ve Aydınlanma devrimlerimizi baltalamak için bu kanlı cinayetleri işlediğini / işlettiğini çok iyi biliyoruz. NATO – Kontrgerilla örgütlenmesi ülkemizde çok rahat kışkırtmalar (provokasyonlar) yapabilmektedir, Bu acı gerçekliğin altını çiziyoruz.

Buna karşılık, Devletin en temel görevi halkının yaşam hakkını korumaktır. T.C. Devleti de tüm kurumları ile, iktidarı ile, hükümeti ile… bu asla kabul edilemez cinayet, sabotaj ve hatta toplu kırımlardan halkını korumakla yükümlüdür. Bu cinayetler mutlaka açığa çıkarılmalı ve ilgili devletler şiddetle kınanmalı ve uluslararası kurumlara, kamuoyuna duyurulmalıdır. Tersi durumda iktidarlar bu suçlara ortaktırlar.

Cumhuriyetimizi, bağımsız devletimizi hukukumuzu, yaşam hakkımızı, ulusumuzun tüm dünya ulusları içindeki egemen – eşit onurlu konumunu her durumda ve sonsuza dek koruyup kollayacağımızı ve bunda mutlaka başarılı olacağımızı dünya aleme kararlılıkla haykırıyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 21 Ekim 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, LLM
ADD Genel Merkez Bilim Kurulu Üyesi

Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net            profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik

Nutuk yolumuzu aydınlatıyor

HÜSNÜ BOZKURT, ADD GENEL BAŞKAN ADAYI – Giresun28haber.comDr. MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT
ATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL BAŞKANI
19 Ekim 2022, Cumhuriyet
  • “Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen felaketlerin doğurduğu uyanış ve aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
    Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum.”
    Mustafa Kemal ATATÜRK

Atatürk’ün Büyük Nutuk’unu okuduğu günlerin 95. yılını yaşıyoruz. Nutuk bir edebi eser olduğu kadar, sözü edilen her olayı belgeleri ile açıklayan bir bilimsel tarih çalışmasıdır ve bu niteliğiyle dünyada benzerine rastlamak zordur.

19 Mayıs 1919’dan 20 Ekim 1927’ye, esaret (tutsaklık) ve yok oluştan kurtuluşa, kuruluşa ve Aydınlanmaya uzanan 9 yıl boyunca tüm yaşananları, yapılan mücadeleyi, karşılaşılan güçlükleri, aşılan engelleri, bir ulusun varoluşa yürüyüşünü aşama aşama ve belgeleriyle anlatan, böylelikle milletine ve insanlığa 9 yıllık icraatının “hesabını veren” bir başka devlet kurucusu da siyaset insanı da pek görülmüş değildir.

SORUMLULUK BİLİNCİ

Atatürk, 15 Ekim 1927’de toplanan CHP 2. Kurultayı’nda Nutuk’u okumaya (günümüz Türkçesi ile)

  • “Gelecekte yapacaklarımız ile ilgili görüş alışverişinde bulunmadan önce,
    geçmişte yaşadıklarımız hakkında bazı açıklamalar yapmanın ve milletimize yaptıklarımızın hesabını vermenin görevim olduğu kanısındayım…” 

sözleriyle başlıyor, 6 gün boyunca 36.5 saat, 9 yıllık icraatının hesabını verirken aynı zamanda iç ve dış siyaset dünyasına da devlet adamlığı dersi veriyordu.

19 Mayıs 1919’da 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a çıkan Osmanlı Paşası Mustafa Kemal’i Havza, Amasya, Erzurum, Sivas, Ankara, İnönü, Sakarya, Dumlupınar, İzmir, Mudanya ve Lozan üzerinden zafere, cumhurbaşkanlığına ve Atatürk olmaya taşıyan; ilk gençliğinden itibaren (başlayarak) okuduklarıyla kendini inşa etme ustalığı, eşsiz askeri ve siyasi dehası, cesareti ve kararlılığı, koşulları doğru çözümleme ve sahip olduğu olanakları ve yetenekleri nesnel değerlendirme becerisidir, denebilir. Daha birçok üstün özellikleri de sıralanabilir elbette ama en başta bu sorumluluk bilincinin sayılması gerekir.

GENÇLİĞE EMANETİ

Büyük Atatürk, 20 Ekim 1927 günü Söylev’ini

  • “Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen felaketlerin doğurduğu
    uyanış ve aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
  • Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum”

sözleri ve ardından belki de dünyanın en veciz hitabelerinden biri olan Gençliğe Hitabe ile tamamlarken aslında bitirmiyor, başlatıyordu. Zira

  • “Ey Türk istikbalinin evladı…”

diyerek seslendiğinin her dönemin Türk ulusu ve bu seslenişin tüm zamanlar için geçerli bir görev talimatı olduğu açıktır.

Nutuk, 95 yıldır Türk ulusunun yolunu aydınlatıyor, sonsuza dek aydınlatmayı sürdürecek.

Emekçi canına doymayan yağmacı düzensizlik!

SİYASET20.10.2022, BİRGÜN

İktisadi liberalizm, piyasa ekonomisi olarak, günümüz kapitalist sistem veya anamalcı iktisadi düzene belli ölçülerde uyarlanmış bulunuyor. Globalleşme sürecinin yarattığı uluslararası iktisadi dizginsiz yarışmaya karşın, kapitalist devletler, ulusal iktisadi yapılarını, düzenleme-denetleme-yaptırım yoluyla kurallara bağlamakta. AB’de en karmaşık düzenlemeler, iktisadi ve mali yapılara ilişkin: İnsan-para, insan-çevre ve eşya ilişkileri, girişim özgürlüğü çerçevesinde oldukça karmaşık düzenlemelere bağlı.

Refah devleti veya sosyal devlet gerekleri doğrultusunda ekonomik kamu düzeni ve çevresel kamu düzeni ereğindeki kurallara ilişkin çalışmalar, ulusal ve uluslararası ölçekte oldukça yaygın.

İktisadi ve mali alanlarda oldukça katı kurallara karşın siyasal liberalizm, daha az ve esnek düzenlemelerle sağlanıyor. Avrupa’da siyasal partiler yasası olmayan devletler bile var; ama aynı devletler, seçim harcamalarını çok sıkı kurallar yoluyla denetliyor.

Dahası, demokratik toplum dokusu üzerine yasal düzenlemeler, bu özgürlükleri sınırlamaktan çok güvencelemeye yönelik. Düşünce, toplantı ve dernek özgürlükleri, çoğulcu toplumun temel taşları.

Türkiye’de ise, altyapı hizmetleri, göstermelik ve istiktrarsız düzenlemelerle yürütülüyor. Kamu İhale Kanunu değişiklikleri ve maden ruhsatları, hukukun yağma düzeni için kılıf olarak kullanıldığının başlıca göstergeleri.

Büyük alt yapı yatırımları, inşaatlar, tesisler vb. alanlar, düzenleme-denetleme-yaptırım zinciri bakımından çok esnek ve gevşek olduğu gibi yürürlüktekiler bile uygulanamıyor.

Siyasal liberalizm alanı ise, çok katı düzenleme-denetleme ve yaptırım alanı çok yoğun: caydırıcı ve bastırıcı önlemler, yasaklayıcı ve kişiyi özgürlüğünden alıkoyan yaptırımlarla bezeli.

Avrupa Devletleri ve Türkiye arasındaki karşıtlık, son hafta zirve yaptı. Nasıl?

Amasra cinayeti, pazar ekonomisi adı altında yağmacılığı, 41 can ve onlarca yaralı ile acı bir biçimde ortaya koydu.

Sansür yasası ise, AKP-MHP ittifakının demokrasiye ne denli yabancı olduğunu bir kez daha doğruladı.

Karşıtlık o denli açık ki, göz göre göre gelen Amasra maden cinayeti sorumluları ve suçluları, muhtemelen özgürlükleri alıkonulmayacak; tam tersine, ihmaller ve düzenleme-denetleme-yaptırım zincirindeki sorumluları teşhir edenler cezalandırılacak.

Bir de kara mizah: sansür yasası TBMM’de oylandıktan iki gün sonra, Amasra cinayetlerini “kader planı” olarak niteleyerek “bilgi kirliliği” yaratan kişi, iki gün sonra, 7418 sayılı dezenformasyon kanununu yürürlüğe koydu. Dünkü grup konuşmasında ise, Avrupa devletlerindeki durum üzerine tam bir “resmi dezenformasyon” yaptı.

Niyeti/düşünceyi/kanaati ve bilgi paylaşımını bastıran ve yaptırıma tabii tutan yasa, totaliter rejim eğiliminin teşhiri.

İktisadi alanda ise, kapitalizm veya neo-liberalizm değil, tam bir yağma ve kaptı-kaçtı düzensizliği geçerli. Soma acıları ve süreğenleşen iş cinayetleri belleklerde canlı iken, onca rapor ve önlem önerisine karşın geliyorum diyen cinayet, bunun açık kanıtı.

Para aklama yasaları zincirine eklenen Anayasa’ya aykırı kur korumalı mevduat düzenlemelerini Nass’a dayandıran anlayış, cinayeti bile din istismarı vesilesi yapabiliyor.

Bir ay kadar önce Amasra’ya “nezaket” ziyaretinde bulunup madencilerle “hatıra” fotoğrafı çektiren Enerji Bakanı’nın, bilgi vermek için geldiği TBMM’de dalga geçer gibi yaşamını yitiren madenci yakınlarına yardım vaat lütfu, pek öfkelendirici.

Gensoru önergesini de kaldıran 2017 Anayasa kurgusunun keyfi uygulaması karşısında vekillerin istifa çağrısı, Genel Kurul salonunu inletmekle sınırlı kaldı.

Şu halde temel sorun, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme ’nin, Türkiye toplumuna örtmeye çalıştığı totaliter şalı yırtıp atmak.

Bunun için, iktisadi liberalizm ve siyasal liberalizm kavramları başta gelmek üzere, doğru ve gerçek bilgiyi topluma yayma kararlılığı hiç eksik edilmemeli.

Yağmacı (iktisat) ve yasakçı (toplumsal) Cumhur İttifakı çifte kelepçesini sandıkta kırıp atmanın yolu, dayanışma ve daha geniş örgütlenme halkalarını örmekten geçiyor.

Seçim analizlerinin kayıp halkası

Seçim atmosferi iyiden iyiye ısınıyor; ısınmak ne kelime, harlı ateş alazı, değdiği yeri yakıp geçmeye başladı bile. Cumhurbaşkanı Erdoğan iç ve dış politikadaki her adımı, artık seçimleri kerteriz alarak atıyor.

Saray bürokrasinin direktiflerine tabi işleyişi ile devlet teşkilatı da seçim için hizaya girmiş görünüyor. Denetimleri dışındaki medya platformlarına yönelik baskı ve tehditler şu sıralar madde madde TBMM’de yasa statüsüne kavuşturuluyor. Bir yandan da kontrolleri altındaki geniş medya ağı, rakip bellediklerini itibarsızlaştırmak, değersizleştirmek ve suça bulaşık göstermek için fütursuzca kullanılıyor.

Sokak ise kamu kaynaklarıyla semirilmekten coşa gelmiş dini vakıf, dernek ve tarikatlara bırakılmış görünüyor.

Bir de habitus var; her seçim döneminde olduğu gibi AKP yine himayeci ve kalkınmacı/yatırımcı postuna bürünmek için kimi adımlar atıyor, atmaya hazırlanıyor. Sosyalliği su götürür konut projeleri, kredi başlığı altında borçlandırmaya dayalı sektörel kaynak aktarımı, EYT problemine çözüm arayışları, ücret zamları gibi adımlar ve bu adımlara sarmalanan hayal tacirliği, yol alıyor.

MUHALEFETTE AKP’NİN SEÇİM İMGELEMİ

İktidarın son aylarda sıklaşan seçim adımları kadar, muhalif saflarda bu adımların nasıl yankılandığı da önem taşıyor. Medya görünürlüğü yüksek muhalif politikacılar, kamuoyu araştırmacıları, bağımsız gazeteciler ve eleştirel akademisyenler gibi geniş bir yelpazede mevcut Erdoğan ve AKP değerlendirmesi ana hatlarıyla şöyledir:

Saray rejiminin baskıcı yönetim tarzı ve zulmü, seçimler yaklaşıldıkça geniş kesimleri hedefe koyarak daha da artacak.

Mersin saldırısı da gösterdi ki tıpkı 2015’in Haziran-Kasım dönemi gibi halkı korku ve paniğe, ardından da mutlak otoritenin kollarına sevk edecek tertipler sahneye konacak.

Özellikle Ocak 2023’le birlikte millete para saçacaklar; sonrası iktisadi yıkım da olsa geçici bir iyileşme yaşatacaklar.

AKP seçim stratejisi hakkında fazlası var azı yok bu listede sıralanan eylemler sonucunda seçim analizi genellikle şu iki vurgu ile sonuçlanıyor:

  • Bu seçim kaybedilmemeli, kaybedilirse,
    tarihe son serbest seçimler olarak geçecektir.

*Seçilecek aday belirlenmelidir, risk alınmamalıdır, çözüm önerileri halkın anlayacağı dille anlatılmalıdır.

SEÇİM ANALİZLERİNİN ÖNKABULLERİ

Şekli de olsa sistematik bir şekilde özetlemeye çalıştığım seçim analizleri, birbiriyle ilişkili iki temel önkabule (şimdilerde varsayım da deniyor) yaslanıyor. İlk varsayıma göre, siyasete yön veren aktörler, siyasi partiler ve onların liderleridir. İkinci varsayım seçmenler hakkındadır; seçmen, oy davranışları yönlendirilen kütledir. Yöntembilimin terimleri ile ifade etmek gerekirse, seçim analizlerinde siyasi parti ve lideri bağımsız değişken, seçmen ise bağımlı değişken olarak kavranır.

Bu varsayımlarla işleyen seçim analizi, önümüzdeki seçimlere özgü değildir; tam tersine eskimiş bir alışkanlıktır. Parlamenter demokrasilerin yerleşiklik kazanıp seçimlerin rutinleştiği eski zamanlardan kalma bir alışkanlıktan söz ediyorum. Artık terk etmenin vaktidir. Ne siyasi parti, 20’inci yüzyıldaki gibi bir partidir; ne de seçmen, oy tercihlerinin edilgen taşıyıcısıdır. Hele de 2023 Türkiye’sinde.

Alternatif (AS: seçenek) değerlendirmeler gelecek yazıların konusu olsun.

NEDEN ACABA?

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Sayın Kılıçdaroğlu dünkü Grup Toplantısında konuşuyor;
“Dün Plan-Bütçe Komisyonuna Merkez Bankası Başkanı geldi. Milletvekilleri soru sordu. Ama Merkez Bankası Başkanı, cevap vermiyorum diyerek Meclisi takmadı, dedi!”

TBMM neden itibarsız bir hale geldi! Neden TBMM, hesap soramaz hale geldi?
Cumhuriyetin kurucusu Gazi Meclisin, Saraydaki bir Başdanışman kadar yaptırım gücü yok? Neden acaba?
Hadi hafızalarımızı tazeleyelim;
16 Nisan 2017 yılında, AKP+MHP tarafından yapılan Anayasa değişiklikleri, Türk Milleti tarafından oylandı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Referandumda CHP olarak 10 bin sandığa gözlemci koyamadık” (10 bin sandık en az 3 milyon OY demektir!) dediği,

  • 2,5 milyon “oy”un yasaya aykırı olarak mühürsüz zarflarda
    YSK tarafından geçerli sayıldığı referandum!

Hani Erdoğan’ın “Atı Alan Üsküdar’ı Geçti” dediği referandum!
Halbuki doğrusu, “Atı alan” değil, “Atı çalan Üsküdar’ı geçmişti!”
Sandık güvenliği, seçim güvenliği sağlanmadı, Türk Milletinin namusu demek olan oylara sahip çıkılmadı, Kemal Bey sessiz kaldı ve bugün başımızdan defetmeye çalıştığımız UCUBE sistem hem Türk Demokrasisini hem de Gazi Meclisi felç etti…

Bu konuyu açmamızın esas nedeni, Türkiye’yi “Tek Adam” yönetimine sokmakta başrol oynayan ama bugün, hiçbir şey olmamış gibi Türk Milletine “Salak” muamelesi yapmaya kalkan iki AKP Larvasına bazı sorular sormak!

Davutoğlu 13 Eylül 2019’da, Babacan 8 Temmuz 2019’da AKP’den istifa ettiler.
Referandumun yapıldığı 16 Nisan 2017’de ikisi de AKP üyesi idiler ve ikisi de EVET oyu çıkması için çalıştılar. Referandum tarihinde Davutoğlu 58, Babacan 50 yaşında idi.
Bu iki larva, AKP’de Erdoğan’ı en iyi tanıyan ve O’na en yakın çalışan kişilerdi. AKP’de Başbakanlık – Genel Başkanlık-Başbakan Yardımcılığı – Bakanlık gibi en yüksek sorumluluk isteyen yerlerde görev yaptılar. Biri Profesör, diğeri de İngiliz Bankerlerinin güvendiği ve desteklediği bir ekonomist! (AS: ODTÜ Endüstri Müh. mezunu!)
Şimdi, Serok Ahmet’e ve İngiliz Ali’ye soralım ve yanıt bekleyelim;

-Siz ikiniz;
Tek Adam sisteminin, Türkiye’yi bu noktaya getireceğini göremediniz mi?
Özellikle “Dışişleri ve Güvenlik Bürokratları sizleri uyarmadı mı?
-Siz ikiniz, Erdoğan’ı iyi tanırsınız. Erdoğan’ın “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi” kaldırılınca, “Güç Sarhoşu” olacağını bilmiyor muydunuz?
-Başbakan iken Erdoğan’ın Bakanları tekme-tokat dövdüğünü görmediniz mi ki, tüm yetkiyi tek kişide toplayan bu değişiklerin kabulü için çalıştınız?
-17/25 Aralık 2013 Hırsızlık-Yolsuzluk-Rüşvet rezaletinde, biriniz Başbakan Yardımcısı, diğeriniz ise Dışişleri Bakanı idiniz. Hırsızlık yapan Bakan arkadaşlarınızı, yargıdan nasıl kaçırdınız? Reza Zarrab’ın patronu Babek Zencani’nin idam sehpası önünde

  • “Türkiye’de 8,5 MİLYAR DOLAR rüşvet dağıttım” dediğini bilmiyor musunuz?

4 Bakanın 500 milyon Dolar aldıklarını, 8 milyar Doların nereye gittiğini görmediniz mi?
-Şimdi hangi yüzle ve Allah’tan korkmadan insanlardan utanmadan, “Türkiye’yi içine kendinizin attığı bu ucube sistemden kurtaracağız” diyebiliyorsunuz?
-Türkiye’yi ateşe atarken, ilkokul öğrencisi miydiniz?
Son soru ve kurtuluş çaresi!
Tüm bunları Kılıçdaroğlu da biliyor. Oyunuz için sizi ortak aldı desek, oyunuz yok denecek kadar az. Tecrübe deseniz, başımıza bu belayı da siz sardınız!
Kemal Bey; “Erdoğan ülkeyi iflasa getirdi, ben ise ülkeyi Erdoğan’ın adamları ile kurtaracağım” dese, kim inanır ki? Kılıçdaroğlu, nasıl oldu da sizleri yanına ve korumasına aldı? Hangi nefesi kuvvetli Hoca sizleri birbirinize bağladı?
Kurtuluş Çaresi; Serok Ahmet ve İngiliz Ali!

DOĞRU Parti olarak, sizleri Türk Milleti ile barıştırabiliriz! Böyle ağır bir yükün altından kalkabiliriz. Bonus olarak da sizi abinizin şerrinden koruruz. Elbette ki sizlerin de yapmanız gerekenler var. Önümüzdeki günlerde sizden istediklerimizi kamuoyu ile paylaşacağız. Ya bizim dediğinizi yapıp rahat yaşayacaksınız ya da Türk Milleti tarafından dışlanıp yapayalnız kalacaksınız. Tercih sizin…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 19 Ekim 2022.

Siyasal İslamın Üsküdar geçişleri

GANİ AŞIK
ESKİ CHP KAYSERİ MV. / EMEKLİ MÜFTÜ

18 Ekim 2022, Cumhuriyet

2017’deki halkoylamasında YSK’nin hukuku boğazlaması ile amacına ulaşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, halkın şaşkınlık travması yaşadığı saatlerde “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demişti. Bu deyimin en akla yakın öyküsü şöyle: Çok sevdiği atını kaybeden Köroğlu, yollara düşer ve atı İstanbul’da bir cambazın pazarda satmaya çalıştığını görüp “Atını beğendim ama karar verebilmek için binip bir denemek isterim” der, öneri kabul görür. At, sahibini tanıdığı için dörtnala koşarak bölgeden uzaklaşıp sahile geldiklerinde, Köroğlu kiraladığı sala atı da bindirip Üsküdar’a geçer. Köroğlu’nun dönmemesi üzerine aşırı üzüntü yaşayan cambaza yaklaşan bir kişi, “Ağlayıp sızlamanın yararı yok, atı alan Üsküdar’ı geçti” der. Erdoğan ile Köroğlu’nun “Üsküdar’ı geçmelerindeki” söylem benzerliğine karşın, hukuk temelinde tam bir çapraz pozisyon vardır. Çünkü Köroğlu, Üsküdar’ı kendi atı ile geçtiği halde Erdoğan, bunu, milli iradenin YSK tarafından ifsat edilmesi ile geçti.

ABDÜLHAMİT DİRİLDİ

İslamcıların “Ulu Hakan” düşkünlüğü kara sevda kıvamındadır. Haliç’te donanmayı çürüten Abdülhamit’in adı bir sondaj gemisine ve kapatılan GATA’ya verildi. Döneminde Kuzey Afrika dahil, yaklaşık 1.5 milyon metrekare toprak kaybedildiği halde, “Abdülhamit zamanında bir karış toprak kaybedilmemiştir” sloganı, İslamcıların nesilden nesile devrettiği değişmez mirastır. Kısa süre önce Erdoğan da aynı sözü tekrarladı. Büyük Taarruz’un tarihine Malazgirt’i, Çanakkale destanına Kutül Amare’yi, 23 Nisan’ın yerine Veladet’i alternatif olarak devlet protokolüne soktular. Bunların tümü de bizimdir ama niyetler farklı.

TARİHSEL DÖNEMEÇ

Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın, önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerinde yine bir “Atı alan Üsküdar’ı geçti” planlaması yaptığı çok net.

  • Modern Türkiye’nin bekası için vazgeçilmez olan hukuk, demokrasi ve laiklik,
    İslamcılar açısından Cumhuriyetin ümüğünü sıkmak için detay bile değildir.

O nedenle de AKP’nin zincirleme oldubittilerini anayasaya, hukuka, demokrasiye ve laik sisteme aykırılık açısından eleştirenleri anlamakta hep zorlanmışımdır. Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı örgütlenmenin, hukuk ve demokrasi kaygısı yoktur, gözleri de çok karadır. “Dava”nın patent sahibi Erdoğan bunu hiç saklamadı.

Cumhuriyete karşı saltanatı, Atatürk’e karşı Abdülhamit’i ihya etmek siyasi itikatları açısından “farz” olduğuna göre, sansür neden “sünnet” olmasın. Encümen-i Teftiş’in görevini İletişim Başkanlığı zaten yapıyor. Devri istibdatta “Tahtın kurusun” anlamı çıkabilir vehmi ile “tahtakurusu” sözcüğü bile yasaklanmıştı.

Sansür yasasının iptali için AYM’nin kapısına gidecek olan CHP’nin sonuç alması zor görünüyor. Cumhuriyeti yıkmaya giden yolda her şey planlı ve yasanın çıkarılması ile yüce mahkemedeki denge ayarlaması eşzamanlı. Kapıya dayanan tarihsel seçimlerde Türk ulusu olarak, yeni okyanuslarla buluşmak için kesintisiz bir nehir gibi ebediyete akmak mı, Arap kültür emperyalizminin bataklığına dökülerek tarihten silinmek mi seçenekleri ile karşı karşıyayız.

  • Aydınlanmacılar, tüm yurtseverler ve Kurtuluş Savaşı’nda canını ortaya koyan
    kahramanların torunları gerçek müminler, görev başına!

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 19 Ekim 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

YOLSUZLUK

RTE, ”Yolsuzlukların olmadığı, rüşvetin olmadığı, yoksulluğun olmayacağı bir Türkiye’yi biz hallederiz. Şu an itibarıyla onun hazırlığı içindeyiz.”

İktidara gelirken de 3Y’yi bitirme sözü vermişti.

Demek ki 20 yıldır halletmek istememiş. Üstüne üstlük artırmış.

Hadi bir yirmi yıl daha şans verelim!..

MİLLİ

RTE, M. Ali Çelebi isimli döneğin partiye gelişi ile ilgili, ”Kapımız açık, yeter ki yerli ve milli olsun” dedi.

Yerli olmasına yerli. Milli olmak etik içermiyorsa milli de denebilir…

SIRADAKİ

Türkeş, Kurtulmuş, Soylu, Feyzioğlu, Çelebi ödüllerini aldı.

Perinçek’in günahı ne ?..

İNDİRİM

Ankara BŞB Meclisindeki AKP’li üyeler maliyetinin yarı fiyatına abonelere verilen suyu %50 ucuzlattı.

AKP iktidarı her şeye her gün zam yaparken bu bonkörlük belli ki CHP’li Belediye’yi ve Mansur Yavaş’ı zor durumda bırakmak amaçlıdır.

AKP’de zerre kadar dürüstlük varsa, zerre kadar halkı düşünüyorsa kendi belediyelerinde de aynı oranda indirim yapar…

GIDA

Gıda fiyatları dünyada %4 artarken ülkemizde %92 artmış.

Farkımızı attık. İyi ki varsın AKP ve ekonomist!..

AF

BBP lideri Destici imar affı için yasa teklifi vermiş.

Seçim klasiği…

ZARAR

Dezenformasyon / Sansür Yasası meclisten geçti.

Yasa herkese işlerse AKP’liler yalansız kendilerini nasıl savunacak?..

FETÖCÜ

AKP Tokat Milletvekili Özlem Zengin hakkında FETÖ’cü “Beyaz El Yardımlaşma Derneği” yöneticisi olduğu gerekçesiyle 2018’de soruşturma açılmış, takipsizlik verilmiş.

AKP’li olacak FETÖ ile ilgisi olacak. Hadi canım, olası mı!..

MUHABİR

A Haber muhabiri, Bartın’daki maden faciası yerinde Çinli bir mühendise, “Aşağıda nasıl bir hava var, nasıl bir ortam?, Ailenizle nasıl hasret gideriyorsunuz?” gibi sorular yöneltti.

Dezenformasyon yasası yerine “salak yayın yasağı” yasası mı çıkarılsa?..

SOYTARI

Bakan Kurum, 100 bin TL’lik bir işin başlatıldıktan sonra ihale edilmesi ile ilgili soru soran muhabire; “Sonra olsa ne olur, 100 bin lira. Sizin yaptığınız soytarılık” dedi.

İşler kurumsal ve yasal olmayınca Bakan bile böyle değerlendirir.

Sanki milyarlarla yapılan işlerde yasalar çok işliyor da.

Bu nasıl soytarılık?..

KADER

Maden bölgesine giden RTE olayı yine kadere bağladı, bu olayın her zaman yaşanacağını, facia yaşanan madenin bu konuda en ileri düzeyde olduğunu ve bir ay önce Bakanının (Bakan O’nundur, milletle ilgisi yoktur) inceleme yaptığını söyledi.

Bir vatandaş ise kazazede kardeşinin bir ay önce gaz kaçağı olduğunu söylediğini, göz göre göre öldürüldüğünü dile getirdi.

Bu kafa ile elbette yine canlar gider, kader hep hesabı garibana keser…

İTİRAZ

RTE’nin danışmanı Yeni Şafak yazarı Yasin Aktay, “İnancımız bundan sonraki tedbirleri alma konusunda bizde en ufak bir rehavete sevk ediyorsa, hiç kimsenin sorumluluğu Allah’a atmaya hakkının olmadığını bilmek gerekiyor.”

Danışmanı bile yememiş…

ÖNEM

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Sönmez, kazadan bir ay önce denetlediği (nezaket ziyareti yaptığı) Bartın madeninde işçilere, “Önce güvenlik. Sizin canınızın güvenliğini biz şu madenin tamamına değişmeyiz” demiş.

Tam öyle olmuş!..

SORUMLU

RTE, maden kazasının sorumlularının belirleneceğini buyurmuş.

Saptama amacı sorumluların kurtarılmasıdır…

ATAMA

Kozlu Maden Ocağı faciası olduğunda oranın müdürü olan Kazım Taşdemir, mahkemede ceza almasına karşın, daha sonra Türkiye Taşkömürü İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne atandı.

RTE ne der acaba;

Müdür bey sorumlu mudur? Atamayı yapan sorumlu-sorunlu mudur?..

BAŞARI

RTE, Bartın’da Hamdolsun, 24 saati bile bulmadan 41 şehidimize hamdolsun ulaştık”

Ne başarı ama! Ne kadar övünse azdır…

YERLİ

AKP Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir sansür yasasını savunurken “Amerikalı ilgililerle bu yasayı ve özellikle 29’uncu maddeyi konuştuk. Kendi dezenformasyon yasalarıyla bizin yasamızın birebir örtüştüğünü söylediler dedi.

  1. Bunlar (AKP/Cumhur İttifakı) yerli ve millidir.
  2. Bunlar ABD ‘ye karşı antiemperyalist mücadele vermektedir.
  3. İnanmayan var mı?..

FELAKET

Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan, “Gerçekten de yargıya yönelik güven ve inancın sarsılması bir demokratik hukuk devletinin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir.”

O da geldi başımıza…

TEK/LİK/NİK

AYM Başkanı Zühtü Arslan RTE’nin de hazır bulunduğu törende,

  • “Anayasaların temel işlevi kamu gücünün tek elde toplanmasını önlemek ve hukukun üstünlüğünü sağlamak suretiyle temel hak ve özgürlükleri güvence altına almaktır.” dedi.

Adrese teslim…

MECLİS

Merkez Bankası yetkilisi TBMM Komisyonuna Kur Garantili Mevduat Hesabı’na ne kadar ödeme yapıldığını açıklamadı.

Yüceee Meclis…

RTÜK’ten “TELE1’in 10 güne kadar fişinin çekilmesi için rapor

RTÜK üyesi İlhan Taşçı, ‘TELE1’in 10 güne kadar fişinin çekilmesi için rapor hazırlattı’ diyerek açıkladı

RTÜK üyesi İlhan Taşçı, sosyal medya hesabı Twitter’dan yaptığı paylaşımında, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin‘in “TELE1’in 10 güne kadar fişinin çekilmesi için rapor hazırlattığını” söyledi.

18 Ekim 2022, Cumhuriyet

RTÜK üyesi İlhan Taşçı 'TELE1’in 10 güne kadar fişinin çekilmesi için rapor hazırlattı' diyerek açıkladı

Sansür Yasası olarak bilinen Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. RTÜK üyesi İlhan Taşçı sosyal medya hesabı Twitter’dan yaptığı paylaşımında, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in TELE 1’in 10 güne kadar kapatılması için bir rapor hazırlattığını açıkladı.

Taşçı şu ifadeleri kullandı:

  • “Sansür yasasının mürekkebi kurumadan RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin harekete geçti;
  • TELE1’in 10 güne kadar fişinin çekilmesi için rapor hazırlattı.
  • Dikkat program durdurma değil ekran karartma!
  • Üst Kurul’un tavrını yarın göreceğiz.
  • Basın özgürlüğü mü yoksa ekran kapatma mı diyecek.”

Bizim paylaştığımız tweet iletisi..

https://twitter.com/profsaltik/status/1582418725734842369?s=20&t=V6Dm7eA8vp-LcipNH93u5Q 

Not : Sözler şair Adnan Yücel‘in, yanlışımız affola…

Tweet iletimiz 75 bine yakın okundu (19.10.22ü 14:51)

Sevgi ve saygı ile. 18 Ekim 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net              profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik

‘Epistemolojik kopuş’

ADD Çankaya Şubesi: Şube KurullarımızRecep YILMAZ
Mühendis

17 Ekim 2022, Cumhuriyet

“Epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım” ile sınanan yurdum insanı gıda enflasyonunu iliğine dek yaşıyor.

Şu an ekim ayında tarlalar ekime hazırlanıyor ve buğday toprakla buluşuyor. Şekerpancarı topraktan sökülüp fabrikalara taşınıyor. Tarımsal üretim için en çok gerekli olan girdilerden mazot, peş peşe gelen zamlarla birlikte 11 Ekim 2022’de 28.60 liraya ulaştı. Mazotta yaşanan bu durum, tarımsal üretimi tehlikeye sokmaya yetiyor.

Şekerpancarı

ULUSAL TARIM

Şekerin fiyatı son bir yılda dört kat arttı. Şeker fabrikalarının kaptı kaçtı gibi özelleştirildiği, sulama maliyetinin (bedelinin) ve sulama elektriğinin çiftçiyi çarptığı bir ülkede şaşırmamak gerek.

Sütte maliyeti (maloluşu) karşılayamayan üreticiler yoğun biçimde zam istiyordu. 1 Ekim’de 5.70 liradan 7.50 liraya yükselen sütün litresi %13 zamla birlikte 8.50 lira oldu. Aslında bu önerilen fiyat olup, çiğ süt fiyatı şu an 10 lira / L olmasına karşın, üretici süt ineğini kesime gönderiyor.

Davranışsal ekonomi ve nöroekonomi uzmanı ise zamların kaynağını soğan depolarında veya marketlerde arıyor. Aynaya baksa aranan suçlu bulunacak!

Buğdayı, ayçiçeği tohumunu, ayçiçeği yağını koşar adım Rusya’dan ithal eden (dışalım yapan) heterodoks ekonomi, ülke çiftçisini ithalatla (dışalımla) terbiye ediyor (!)

TMO (Toprak Mahsulleri Ofisi), Zirai Donatım Kurumu, Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), Et Balık Kurumu (EBK), Şeker Fabrikaları, SEKA, TEKEL, TİGEM… gibi tarımsal üretimi destekleyen kamu işletmeleri tasfiye edilir (kapatılır), özelleştirilir veya değersizleştirilirken yaşanan kopuş “epistemolojik bir kopuş” değil ulusal tarımdan kopuştu.

YAĞMA DÜZENİ

Birçok stratejik sektör gibi tarım sektörü de yeni-liberal politikalarla ve Dünya Bankası’nın, IMF’nin dayattığı ekonomi reçeteleri ile yeniden biçimlenirken başlayan bu kopuş, gıda arzını (sunumunu) stratejik kamu işletmeleriyle güvence altında tutan, kendi kendine yeten konumdan bugüne savrulmaktı.

Ülkemizde yaşanan ekonomik dönüşüm elbette epistemolojik kopuşun (!) uydurucusu Nureddin Nebati’nin Hazine ve Maliye Bakanı olarak atandığı 2 Aralık 2021 tarihi ile başlamadı ancak bu kısacık sürede tanık olduklarımız bu noktaya nasıl geldiğimizin sanki bir özeti gibi…

  • “Bu ekonomi modeli tutmazsa üzülürüm!”
  • “Gözlerime bakar mısınız? Ne görüyorsunuz gözlerimde?
    Ekonomi güven, istikrar, beklenti işi. Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır.”
  • “Enflasyonda % 50 seviyesini göreceğimizi düşünmüyorum. Umarım yanılmam.”
  • “Bir problem mi yaşadınız. Rahat olun. Bize hemen ulaşırsınız.
    Bürokrasiyi alaşağı ederiz.”
  • “Piyasada işler elhamdülillah iyi, piyasalar canlı.”
  • “Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyor.
    Çarklar dönüyor.”

Ve son olarak “Epistemolojik kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşım!”

Maliye Bakanı Nebati’ye göre piyasa tıkır tıkır işliyor. Ancak toprağa ter akıtan, üreten çiftçinin işleri değil; pazarlık yöntemiyle ihaleler ile semiren müteahhitlerin (yüklenicilerin) işleri tıkır tıkır işliyor.

Heterodoks-ortodoks, yerli-ulusal, faiz-nas söylemleriyle gizledikleri yağma düzeni sayesinde kazanan hep kasa.

Halkın payına ise yalnızca zam düşüyor.

Bu düzen böyle gitmemeli!

GİRİT ÜZERİNDEN SAVAŞ ÇIĞLIKLARI

Yalım: Bu ihaneti millet bilse, AKP barajı dahi aşamaz - Kocaeli GazetesiEm. Alb. Ümit YALIM
Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri

*Yunanistan’ın Girit Adası güneyinde karasularını 12 mile çıkarmayı planladığı haberleri üzerine, Türkiye’deki görsel ve yazılı basında savaş çığlıkları atılmaya başlandı.

*Türkiye, 1995 TBMM Kararı ile Ege Denizi’nde 6 milin üzerindeki herhangi bir uygulamanın causus belli yani savaş nedeni sayılacağını başta Yunanistan olmak üzere tüm dünyaya deklare etmişti. Ancak, Girit Adası’nın güneyi Akdeniz bölgesi olup karasuları zaten 12 mil olarak uygulanmaktadır.

*Türkiye’nin karasuları da Akdeniz ve Karadeniz’de 12 mil, Ege Denizi’nde 6 mildir. Ayrıca, uluslararası antlaşmalar ve uluslararası hukuka göre Girit Adası’nın dörtte üçü Türkiye’ye aittir. Yapılan yanlış değerlendirme ve yönlendirmeler ileriki yıllarda Türkiye’yi de olumsuz olarak etkileyecektir.

*Dünya üzerindeki okyanus ve deniz sınırları Uluslararası Hidrografi Örgütü (İHO) tarafından belirlenmektedir. İHO’nun yürürlükte olan 1953 dokümanı ile 2002 yılında yayınladığı taslak dokümanda Girit Adası Akdeniz’dedir. Girit Adası’nın kuzey kıyısı Ege’de, doğu, batı ve güney kıyıları Akdeniz’dedir.

*Türkiye’nin Ege Denizi’ne kıyısı olan bölgelerde karasuları 6 mil, Akdeniz’e kıyısı olan bölgelerde karasuları 12 mildir. Aynı şekilde, Girit Adası’nın Ege Denizi’ne kıyısı olan kuzey bölgesinde karasuları 6 mil, Girit Adası’nın Akdeniz’e kıyısı olan doğu, batı ve güney bölgelerinde karasuları 12 mildir.

HALKLA İLİŞKİLER VE KAMU DİPLOMASİSİ ÇALIŞMALARINA DİKKAT EDİLMELİDİR !…

*Görsel ve yazılı basında emekli askerler, akademisyenler ve gazeteciler tarafından gündeme getirilen, “Girit güneyinde karasularının 12 mile çıkarılması savaş nedenidir” söylemleri doğru olmayıp halkla ilişkiler ve kamu diplomasisi çalışmalarıdır.  Böylece, Türkiye tehdit altındaymış gibi gösterilerek, siyasi iktidarın kuvvet kullanması için ortam sağlanmaktadır.

*Türkiye ile Yunanistan arasında birçok sorun vardır. Ancak bu sorunların diplomasi yolu ile çözülmesi mümkündür.

Konu ile ilgili açıklamalarım ve belgeler ek dosyalarda gönderilmiştir.

Saygılarımla,

GİRİT ÜZERİNDEN SAVAŞ ÇIĞLIKLARI-WORD