Etiket arşivi: seçim güvenliği

Prof. Dr. Hakkı Keskin’den Muhalefet Partilerine Çağrı

PROF.DR. HAKKI KESKİN'DEN AÇIK MEKTUP - Turkish ForumProf. Dr. Hakkı Keskin

Seçim tarihi Yetkimizi 10 Mart`ta Kullanacağız

diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan

Türkiye`nin asla hak etmediği ve Dünya`da benzeri olmayan, tüm kararların tek kişi tarafından alındığı ucube sistemden kurtulması, en önemli yurtseverlik görevidir.

14 Mayıs’ta yapılacağı belirtilen Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Seçimi, tüm muhalefet partilerine ve tabii ki tüm seçmenlere büyük görev ve sorumluluk vermektedir. Ancak seçim öncesi gerekli görevlerin yerine getirilmesi, Altılı Masa Partileri ve öbür muhalefet partilerince yapılmalıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklaması, Altılı Masa’nın kendi Cumhurbaşkanı adayını 10 Mart’a değin erteleme stratejisini içeriyor. Böylece Erdoğan yine meydanlarda, “Altılı Masa partilerinin kendi Cumhurbaşkanı adayı konusunda bile anlaşamadıklarını, bunların ülkeyi yönetemeyeceklerini” belirterek propagandasını sürdürmeyi hedeflemektedir. Altılı Masa partileri bu stratejiyi ivedi olarak bozmalıdır.

  1. Altılı Masa Partileri tarafından Şubat ayının ilk haftalarında Cumhurbaşkanı adayı kamuoyuna açıklanmalıdır.
  2. Altılı Masa, Anayasaya göre Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanı olamayacağını mutlaka kamuoyuna açıklamalıdır.

  3. Altılı Masa Cumhurbaşkanı adayı, Masa Parti Başkanlarıyla birlikte seçim meydanlarında, hazırlanmış olan güçlendirilmiş Parlamenter sistemi, kamuoyuna tanıtılmış olan yeni anayasa önerisini, hazırlığı yapılmış olan ve 26 Ocak’ta son karara bağlanacak olan yeni Hükümet Programını (Temel Politika Belgelerini) seçmenlere tüm ayrıntılarıyla açıklanmalıdır. Bunlar:

    “Hukuk, adalet ve yargı”,
    “Kamu yönetimi”,
    “Şeffaflık, denetim ve yolsuzlukla mücadele”,
    “Ekonomi, finans ve istihdam”,
    “Sektörel ve bölgesel konular”,
    “Bilim ve teknoloji”,
    “Eğitim ve öğretim”,
    “Sosyal politikalar”,
    “Dış politika, güvenlik, savunma”

    olarak kamuoyuna duyurulmalıdır.

  4. Seçmenlerin güncel yaşamlarını doğrudan etkileyen şu sorunların ivedi olarak tek tek aydınlatılması gerekmektedir:

    Yoksulluğun temel kaynağı olan işsizlik,
    enflasyon, gelir dağılımında giderek artan adaletsizlik,
    ilk, orta, üniversite eğitimindeki sorunlar ve
    sağlık sorunları

    hangi önlemlerle nasıl ve ne denli sürede çözülecektir.

  5. Türkiye için önemli bir güvenlik sorunu durumuna gelmiş olan ve Suriye`ye sınır kentlerinde nüfusun önemli bir kesimini oluşturan kaçkınlar sorunu, nasıl ve ne denli sürede çözülecektir?

    Bu sorunların çözüm önerileri, seçmenlerle yüz yüze gelinerek sabırla ve iyi bir donanımla anlatılarak ikna edilmeleri gerekmektedir.

  6. Seçim güvenliğinin hangi önlemlerle nasıl sağlanacağının seçmene anlatılması ve bu konuda da seçmenin desteğinin sağlanması da ivedi bir görev olmuştur.

Farklı siyasal, ekonomik, sosyal ve toplumsal görüşlerde olan Altılı Masa oluşumunu, başından beri, Türkiye`de uzlaşma kültürü ve birikmiş olan yoğun sorunların çözüme bakımından son derece gerekli ve yararlı bulduğumu önceki yazılarımda da belirttim.

Ancak bu uzlaşma kültürü,

  • Türkiye`nin bu tek kişiye bağlı ucube sistemden kurtulmasını isteyen öbür siyasal partilerle de en azından diyaloğu ve gerekli alanlarda birlikteliği gerektirdiği inancındayım.

SEÇİME GİDERKEN ÜLKEMİZİN YAKICI SORUNLARI : BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ

Dostlar,

17 Ocak 2023 günü akşam 21:30’da, youtube üzerinden yayın yapan OLDU O ZAMAN adlı kanalda Sayın Ayşe Uçar‘ın konuğu olduk.

Konumuz,

  • SEÇİME GİDERKEN ÜLKEMİZİN YAKICI SORUNLARI : BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ idi.

52 dakika  süren söyleşide Sayın Uçar’ın sorularını yanıtlamaya çalıştık.

Seçim güvenliği, Erdoğan’ın 3. kez aday olmasının Anayasal olanaksızlığını..

Türban’ın akıl ve hukuk dışı biçimde Anayasaya sokulma tuzağı ve oyununu..

İzlemek için lütfen tıklayınız.

İzlenmesi, paylaşılması ve Ulusça gereklerinin yapılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 19 Ocak 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik  

Hildesheim ADD ile Yıl sonu programımız

Dostlar,

Güncelleme : Oturum gerçekleştirildi. İzlemek için erişke (link) aşağıda..
***
Bu akşam, 26 Aralık 2022 Pazartesi, TSİ (Türkiye saati ile) 21:00’de aşağıdaki yılsonu oturumunu yapacağız.  Etkinliğin mimarı, Almanya Hildesheim Atatürkçü Düşünce Derneği ve Başkan Sn. Fatma Anders. 6 konuşmacı 10’ar dakikalık değerlendirmeler yapacaklar.

Sn. Prof. Dr. Ergün Aybars,
“Cumhuriyet tarihimizden alacağımız derslerle geleceği planlamayı”,

Sn. Doç. Dr. Emin Elmacı “Küreselleşme ve Türkiye’nin yeri-geleceği..” ni,

Sn. Av. Ömer Faruk Eminağaoğlu
“Hukuk Devleti”ni,

Sn. Em. Kd. Alb. Makine Müh. Öznur Yılmaz hanımefendi
“Ulusal Güvenlik Politikalarımızı”,

Sn. Av. Cemil Öz
“Gelecek seçimleri, seçim güvenliği” ni

 

Ve biz de Türkiye’nin – Dünyanın güncel sağlık sorunlarını işleyeceğiz.

10’ar dakikalık 6 konuşmanın ardından sorular yanıtlanacak ve konuşmacıların ekleyecekleri konular varsa birkaç dakika ek süre verilecek.Fotoğraf açıklaması yok.İzlemek için ADD Hildesheim face book sitesi bve youtube hesabı kullanılacak.. İzlemek için lütfen tıklayın.

https://www.facebook.com/100047612780863/videos/651191376752056/?flite=scwspnss

Sevgi ve saygı ile. 26 Aralık 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

NEDEN ACABA?

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Sayın Kılıçdaroğlu dünkü Grup Toplantısında konuşuyor;
“Dün Plan-Bütçe Komisyonuna Merkez Bankası Başkanı geldi. Milletvekilleri soru sordu. Ama Merkez Bankası Başkanı, cevap vermiyorum diyerek Meclisi takmadı, dedi!”

TBMM neden itibarsız bir hale geldi! Neden TBMM, hesap soramaz hale geldi?
Cumhuriyetin kurucusu Gazi Meclisin, Saraydaki bir Başdanışman kadar yaptırım gücü yok? Neden acaba?
Hadi hafızalarımızı tazeleyelim;
16 Nisan 2017 yılında, AKP+MHP tarafından yapılan Anayasa değişiklikleri, Türk Milleti tarafından oylandı. Sayın Kılıçdaroğlu’nun “Referandumda CHP olarak 10 bin sandığa gözlemci koyamadık” (10 bin sandık en az 3 milyon OY demektir!) dediği,

  • 2,5 milyon “oy”un yasaya aykırı olarak mühürsüz zarflarda
    YSK tarafından geçerli sayıldığı referandum!

Hani Erdoğan’ın “Atı Alan Üsküdar’ı Geçti” dediği referandum!
Halbuki doğrusu, “Atı alan” değil, “Atı çalan Üsküdar’ı geçmişti!”
Sandık güvenliği, seçim güvenliği sağlanmadı, Türk Milletinin namusu demek olan oylara sahip çıkılmadı, Kemal Bey sessiz kaldı ve bugün başımızdan defetmeye çalıştığımız UCUBE sistem hem Türk Demokrasisini hem de Gazi Meclisi felç etti…

Bu konuyu açmamızın esas nedeni, Türkiye’yi “Tek Adam” yönetimine sokmakta başrol oynayan ama bugün, hiçbir şey olmamış gibi Türk Milletine “Salak” muamelesi yapmaya kalkan iki AKP Larvasına bazı sorular sormak!

Davutoğlu 13 Eylül 2019’da, Babacan 8 Temmuz 2019’da AKP’den istifa ettiler.
Referandumun yapıldığı 16 Nisan 2017’de ikisi de AKP üyesi idiler ve ikisi de EVET oyu çıkması için çalıştılar. Referandum tarihinde Davutoğlu 58, Babacan 50 yaşında idi.
Bu iki larva, AKP’de Erdoğan’ı en iyi tanıyan ve O’na en yakın çalışan kişilerdi. AKP’de Başbakanlık – Genel Başkanlık-Başbakan Yardımcılığı – Bakanlık gibi en yüksek sorumluluk isteyen yerlerde görev yaptılar. Biri Profesör, diğeri de İngiliz Bankerlerinin güvendiği ve desteklediği bir ekonomist! (AS: ODTÜ Endüstri Müh. mezunu!)
Şimdi, Serok Ahmet’e ve İngiliz Ali’ye soralım ve yanıt bekleyelim;

-Siz ikiniz;
Tek Adam sisteminin, Türkiye’yi bu noktaya getireceğini göremediniz mi?
Özellikle “Dışişleri ve Güvenlik Bürokratları sizleri uyarmadı mı?
-Siz ikiniz, Erdoğan’ı iyi tanırsınız. Erdoğan’ın “Kuvvetler Ayrılığı İlkesi” kaldırılınca, “Güç Sarhoşu” olacağını bilmiyor muydunuz?
-Başbakan iken Erdoğan’ın Bakanları tekme-tokat dövdüğünü görmediniz mi ki, tüm yetkiyi tek kişide toplayan bu değişiklerin kabulü için çalıştınız?
-17/25 Aralık 2013 Hırsızlık-Yolsuzluk-Rüşvet rezaletinde, biriniz Başbakan Yardımcısı, diğeriniz ise Dışişleri Bakanı idiniz. Hırsızlık yapan Bakan arkadaşlarınızı, yargıdan nasıl kaçırdınız? Reza Zarrab’ın patronu Babek Zencani’nin idam sehpası önünde

  • “Türkiye’de 8,5 MİLYAR DOLAR rüşvet dağıttım” dediğini bilmiyor musunuz?

4 Bakanın 500 milyon Dolar aldıklarını, 8 milyar Doların nereye gittiğini görmediniz mi?
-Şimdi hangi yüzle ve Allah’tan korkmadan insanlardan utanmadan, “Türkiye’yi içine kendinizin attığı bu ucube sistemden kurtaracağız” diyebiliyorsunuz?
-Türkiye’yi ateşe atarken, ilkokul öğrencisi miydiniz?
Son soru ve kurtuluş çaresi!
Tüm bunları Kılıçdaroğlu da biliyor. Oyunuz için sizi ortak aldı desek, oyunuz yok denecek kadar az. Tecrübe deseniz, başımıza bu belayı da siz sardınız!
Kemal Bey; “Erdoğan ülkeyi iflasa getirdi, ben ise ülkeyi Erdoğan’ın adamları ile kurtaracağım” dese, kim inanır ki? Kılıçdaroğlu, nasıl oldu da sizleri yanına ve korumasına aldı? Hangi nefesi kuvvetli Hoca sizleri birbirinize bağladı?
Kurtuluş Çaresi; Serok Ahmet ve İngiliz Ali!

DOĞRU Parti olarak, sizleri Türk Milleti ile barıştırabiliriz! Böyle ağır bir yükün altından kalkabiliriz. Bonus olarak da sizi abinizin şerrinden koruruz. Elbette ki sizlerin de yapmanız gerekenler var. Önümüzdeki günlerde sizden istediklerimizi kamuoyu ile paylaşacağız. Ya bizim dediğinizi yapıp rahat yaşayacaksınız ya da Türk Milleti tarafından dışlanıp yapayalnız kalacaksınız. Tercih sizin…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 19 Ekim 2022.

Hayati sorun: Seçim güvenliği ve muhalefetin görevi

Emre KongarEmre Kongar
ekongar@cumhuriyet.com.tr

Sevgili Ergin Yıldızoğlu “Önümüzdeki seçim üzerine spekülatif düşünceler” başlıklı dünkü makalesine, benim bir yazıma gönderme yaparak başlamıştı:

“Emre Kongar Hocamın saptamasına katılıyorum: ‘…önümüzdeki seçim normal bir seçim değildir… Bu seçim, Demokrasi ile Diktatörlük arasında bir seçimdir.’ Kaygılarına da…”

Erken seçim olasılığını, seçim güvenliği sorunlarını da iktidarın lider-parti-hareket-devlet bütünlüğü açısından tartıştığı yazısında, Parlamenter Demokrasi karşıtı olan iktidarı şöyle tanımlıyordu:

“Bu ‘lider-parti-hareket’ birliğinin ötesinde, Rejimin şekillendirdiği, kadrolaştırdığı:

İç ve dış güvenlik örgütleri…
İdari bürokrasi…
Yargı sistemi var…
Medya var…
SADAT gibi silahlı örgütler var…
Sayısı açıklanmayan bir özel koruma ordusu var.
Mafya var.

Bu ‘Bir’liğin içindekileri birbirine bağlayan derin ideolojik ve ekonomik (vakıfları düşününce) kurumsal örüntünün ötesinde, salt bu ‘Bir’likten nemalanmak için birikmiş ikinci bir çıkarcılar çemberi var.

Diğer bir deyişle karşımızda ‘lider-parti-hareket-devlet’ birliğinden oluşan bir iktidar var.”

Yıldızoğlu’nun bu yargısına katılmamak olanaksız:

Onun bu teşhisi doğru kabul edildiği zaman, ki doğrudur, iki temel sorun ortaya çıkıyor:

1) Seçim adaletinin, şeffaflığının ve güvenliğinin sağlanması.
2) Seçim sırasında ve/veya seçimin kazanıldığı anlaşıldıktan sonra oluşabilecek yasa ve anayasa dışı engellere, müdahalelere karşı önlem alınması. 
***
Bugüne kadar yaşananları, önce 16 Nisan 2017 halkoylaması bağlamında anımsayalım:

1) Propaganda dönemi, bırakın medyanın tümüyle tarafgir olmasını, OHAL koşulları bahanesiyle vali ve kaymakamların denetiminde, “Hayır” açıklamalarına karşı baskı altında geçirildi.
2) Güvenlik gerekçeleriyle belli sandıklar birleştirildi ve taşındı.
3) Oylama sırasında çeşitli baskı öyküleri medyaya yansıdı.
4) İktidarın oylamayı kaybettiği anlaşıldığı zaman, YSK, yasalara aykırı olarak mühürsüz oylara ve zarflara oy sayımında geçerlilik kararı verdi.

Bu konuda eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk’un kitabını okuyunuz: Hukuk Dünyasında DOĞMAYAN HALKOYLAMASI, Oylamanın Dürüstlüğü ve Ahlakiliği İlkesinin Çiğnenmesi, İmge Yayınları, Ankara, 2018.

5) Selçuk bu konudaki tek çözümün, bu halkoylamasının yeniden yapılma takviminin ilan edilmesi olduğunu vurgulamaktadır.

6) İktidarın tetikçileri ekranlarda, “Evet çıktı ama savaşa hazır olun” çağrısı yaptı.
7) Parklarda, pompalı tüfekli, tabancalı kişiler havaya ateş ederek halkı korkuttu ve sindirdi.
8) Sonuçlar resmen açıklanmadan, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” denilerek iktidarın kazandığı ilan edildi.
***
Şimdi bir de 2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Büyükçekmece örneğini anımsayalım:

1) Daha birkaç sandık açılmışken iktidarın adayı “Kazandık” açıklaması yaptı.
2) İmamoğlu’nun enerjik medya atağı ile iktidarın “kazandık” söylemi püskürtüldü ve seçim 13 bin küsur oyla kazanıldı.
3) Bunun üzerine YSK, aynı zarfta bulunan iktidarın kazandığı belediye meclisi üyeliklerinin oylarını geçerli saydı ama muhalefetin kazandığı büyükşehir belediye başkanı seçiminin oylarının geçersiz olduğuna hükmetti.
4) İktidar adayı, “Çaldılar” dedi.
5) Polis ve savcılar harekete geçti, sandık kurulu üyeleri, başkanları ve seçmenler üzerinde teker teker haksız ve hukuksuz baskılar kuruldu.

Bu konuda Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün’ün kitabını okuyunuz: “SANDIK OYUNLARI, 2019 Yerel Seçimlerinde Neler Oldu? Tekin Yayınevi, İstanbul, 2021.”

6) Akgün, özellikle, ilçe ve il seçim kurulları ile Yüksek Seçim Kurulu kararlarının hukuka uygunluğu üzerinde durmaktadır. Muhalefet bu konuda bu kurulların sorumluluklarını anımsatmalı ve hukuka aykırı kararlarını kamuoyu ile paylaşmalıdır.
7) Sonunda yenilenen seçimlerde İmamoğlu ilk seçimde aldığı oyların 13 bin dolayında olan farkını 8 yüz bine çıkararak seçimi kazandı ama belediye meclisi üyelikleri ve bazı ilçe belediye başkanlıkları ilk seçimde, büyükşehir belediye başkanlığı dışındaki oylar geçerli sayıldığı için iktidarda kaldı.
***

Değerli okurlarım, önümüzdeki seçimler,
Demokratik Rejim için bir ölüm-kalım meselesidir:

Türkiye ya Demokrasiyi istismar eden, yozlaştıran, işlemez hale getiren bu iktidardan kurtulacak ya da çok uzun bir süre için yeniden sömürülen, azarlanan, karanlık bir korku imparatorluğu yapısına kurban edilecektir.

Seçimlerin güvenliği, şeffaflığı ve adaleti için yapılacak her eylem, alınacak her önlem Anayasa ve yasalar çerçevesinde olacağı için muhalefet partilerinin haklarıdır:

Korkmaya, çekinmeye, sinmeye germek yoktur!

Derhal önlem almaya başlamalı ve bu önlemleri kamuoyu ile paylaşmalıdırlar.

Seçimlerde olağanüstü itiraz nedir, ne değildir?

Seçimlerde olağanüstü itiraz nedir, ne değildir?

Ömer Faruk Eminağaoğlu
YARSAV Kurucu Başkanı
Cumhuriyet, 17.4.19

Seçim sonuçlarına etkili olabilecek, seçmen ve adaylar dışındaki, maddi vakıa ve olaylar, açıkça kanıt ve gerekçeleri ortaya konularak, olağanüstü itiraz konusu edilebilir.

İktidara seçim yolu ile gelen AKP döneminde Türkiye’de, her bir seçim bir öncekinden daha da tartışmalı hale gelmiştir. Böyle olunca, AKP demokrasi uyarınca mı, yoksa salt kendisinin kazanacağı koşulları yaratıp kendisini meşru göstermek için mi seçimlere giriyor soruları gündemden düşmemiştir. Kanıt ve gerekçeleri gösterilmeyen itiraz adı altındaki soyut başvuruların, Seçim Yasası’nın 112/2 maddesi uyarınca torbalar açılmadan ve incelenmeden reddi gerekirken, İstanbul özelinde torbalar açılmış, böylece bu yol dolanılarak torbaların içine müdahale dönemi başlatılmıştır. Aradan geçen bunca zaman içinde seçim güvenliğini sağlamakla görevli organların seçim sonuçlarını açıklayamaması demek; yalnızca iktidarın seçim sonuçlarını tanımaması demek değil, bu organları da bu sürecin içine çekmesi demektir. İstanbul seçimleri ve ortaya çıkan sonuçlar karşısında, AKP tarafından seçim sonuçlarına olağanüstü itiraz yoluna gidileceği gündeme taşınmıştır.

Seçim Yasası ve olağanüstü itiraz düzenlemesi

Seçim Yasası tasarısı, 1961 yılında Kurucu Meclis’in ilgili komisyonunca hazırlanmış ve bu yasa Kurucu Meclis’teki görüşmeler sonunda kimi değişikliklerle kabul edilmiştir. Kurucu Meclis’te, tasarının olağanüstü itirazla ilgili maddesi hakkında söz alan olmamıştır. Madde gerekçesinde, bu hükmün seçimin sonucuna “müessir olaylara” karşı getirildiği belirtilmiştir. Seçim Yasası’nın halen de yürürlükte olan olağanüstü itirazları düzenleyen 130/3 ve 130/4’üncü madde metinleri o tarihten beri değişmemiştir. 1979 yılında Seçim Yasasının 130’uncu maddesine, YSK kararlarında adına “tam kanunsuzluk” denilen 5. fıkra eklenmiş, bu maddede de bugüne dek başkaca bir değişiklik yapılmamıştır.

Olağanüstü itiraz süre ve koşulları

Olağanüstü itiraz yoluna, seçim tutanağının yani mazbatanın düzenlenmesinden sonraki “yedi gün” içinde, her konuda değil yalnızca “seçimin sonucuna etkili bir olay veya durum” nedeniyle, kanıt ve gerekçeleri de açıkça gösterilerek başvurabilmek olanaklıdır. Bunun için alt kademelere veya alt kurullara ayrıca itiraz edilmesi de gerekmemektedir.

Olağanüstü itiraz nedenleri

Olağanüstü itiraz nedenleri, adaylarla, seçmenlerle ve öbür konularla ilgili olarak üç ana başlık altında toplanmaktadır.

Adaylarla ilgili olağanüstü itiraz nedenleri

1979’da yapılan tam kanunsuzlukla ilgili düzenlemede, adayın

Türk vatandaşı olmadığına, yaşının yasada öngörülenden küçük olduğuna, ilkokul mezunu olmadığına, seçilme yeterliliğini kaybettiren bir mahkümiyetinin bulunduğuna”,

ilişkin bu 4 nedenden herhangi biri ileri sürülerek tam kanunsuzluk başvurusu yapılabileceği, adaylığın kesinleşmesinden sonra bunların dışında bir neden ileri sürülemeyeceği, bu hükmün olağanüstü itirazlar konusunda da geçerli olduğu vurgulanmıştır. Bu düzenleme, adaylarla ilgili olarak olağanüstü itiraz nedenlerinin de 1979 sonrasında bu 4 nedenle sınırlandırılması anlamına gelmekte ise de; YSK kararlarına göre, mahkeme kararları gereğince kısıtlanma, mahkeme kararları uyarınca hak yoksunluğu, askerlik yapmama durumu da bu kapsamda incelenmiştir.

Seçmenlerle ilgili olağanüstü itiraz nedenleri

Seçim Yasasında, seçmen kütükleri ve seçmen listelerinin kesinleşmesi ayrıca düzenlenmiştir. Kesinleşen sandık seçmen listelerinde yer alanlar oy kullanabilmekte, bu listelerde yer almayanlar ise Seçim Yasası’nın 86’ncı maddesi uyarınca oy kullanamamaktadır. YSK’ya, seçimlerle ilgili yasal süreleri oy verme gününü gözetip kısaltma yetkisi tanınmış olup, YSK da seçmen listeleri konusundaki askı süresini, bu hakkın hangi sürede etkin kullanılabileceğini esas alarak belirlemiştir. Buna göre askı süresi sonrası 3 Mart 2019’da seçmen listelerinin kesinleştiği ilan edilmiştir. Seçim hukuku uyarınca seçimlerin sınırlı bir takvimde gerçekleştirilmesi nedeniyle, seçmen listeleri kesinleştikten sonra, taşıma seçmen veya başka bir nedenle seçmen olunamayacağı veya olunabileceği gibi iddialar ya da askı süresinin yetersizliği gibi nedenler ileri sürülememektedir.

Öte yandan listeler kesinleştikten sonra, listelerde adı yer almamasına karşın oy kullanabilecek kişileri de yasa sınırlı olarak belirlemiştir. Bu kişiler de askı süresinde başvurmalarına karşın kesinleşen listede adı yer almayan veya sandıklarla ilgili olarak resmen görevlendirilen kişiler olup, bunların da hangi koşullarda oy kullanabilecekleri, Yasanın 86’ncı ve izleyen maddelerinde sınırlı olarak sayılan kişilerdir.

Seçim Yasası’nın 86/son maddesinde de, yine kesinleşen seçmen listesinde yer alsa bile, seçmen yeterliğini yitirten durumları oy verme gününe dek resmi belge ile ortaya konan kişilerin de oy kullanamayacağı, örneğin adı kesinleşen listede olsa bile Seçim Yasası’nın 8’inci maddesinde belirtildiği üzere, bu arada kısıtlanan veya (bu dönemde bile kesinleşen bir mahkumiyet kararı gereği) kamu hizmetlerinden yasaklananların ya da tutuklu seçmen listesinde kayıtlı ilen bu dönemde tahliye olanların oy kullanamayacağı öngörülmüştür. İşte seçmenlerle ilgili bu durumlara aykırı olarak oy kullandırılması veya kullandırılmaması, bu durumun da ancak seçim sonucuna etkili olması, yani ancak bir seçilememe durumu yaratacak olması, bir olağanüstü itiraz nedenidir. Bunların da kanıt ve dayanaklarının ortaya konulması gerekmektedir. Bunların dışında kesinleşen seçmen kütükleri ve seçmen listeleri ile ilgili konular, asla ve asla olağanüstü itiraz konusu yapılamaz.

Öbür olağanüstü itiraz nedenleri

Seçim sonuçlarına etkili olabilecek, seçmen ve adaylar dışındaki, maddi vakıa ve olaylar da, açıkça kanıt ve gerekçeleri ortaya konularak, olağanüstü itiraz konusu edilebilir. Bu açıklamaları gözetince;

  • İstanbul yerel seçimlerinde hukuk ve demokrasi deniliyorsa, hukuk ve demokrasi dolanılmamalı, hukuk ve demokrasinin gereği yerine getirilmelidir.

TÜRKİYE’de SEÇİM ve GEÇİM SORUNLARI

TÜRKİYE’de SEÇİM ve GEÇİM SORUNLARI

Ertan URUNGA
(E) Askeri Yargıç

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

31 Mart’ta yapılacak olan Yerel Seçimlere sayılı günler kala, AKP Genel Başkanı RTE’nin her vesileyle “Pazara kadar değil, İnşallah mezara kadar” diyerek, duacısı olduğu Cumhur İttifakı’nın, 31.01.2019 tarihinde il ve ilçe adaylarını belirleyip, törenlerle tanıtımını yapmıştır. Anamuhalefet partisinin ise yine işi ağırdan alıp uzun uğraşlardan sonra, ancak 10.02.2019’da 12 maddelik Seçim Bildirgesi ile birlikte kesin adaylarını açıklayabildiği görülmüştür.

Adayların tanıtımında görülen bu manzara karşısında, mütedeyyin halkımızın da her ikisine koca bir “MAŞALLAH” çekip; yerel seçimlerde işi Allah’a havale etmekten başka yapacağı bir şey kalmamıştır. Öyle ya, gönlündeki şövalye -attan düşmekle özürlü olsa da- herkesten önce atına binip kılıcını savurarak, rakiplerine meydan okuması yetmiştir müritlerine…

Oysa bugün, devlet işlerinin ‘İnşallah ve Maşallah’ ile doğru yürüyeceğini sanan, devlet aklından yoksun aymazlara; artık bedevi Arap toplumlarında bile rastlanmamaktadır. Ancak bizdeki aymazların, her seçimde atı alıp Üsküdar’a geçmeyi becerdikleri gibi halkı din ile Allah ile aldatmak söz konusu olduğunda da El-hak üstlerine yoktur hani!

Bu durumda, amaca ulaşmak için her şeyin mubah (dince günah sayılmayan işler) olduğuna inandırılıp kavrama yetisi köreltilen dindar halkımıza; aklın ve bilimsel düşüncenin erdemini anlatmakta yaşanan açmazların başat nedeninin de bu olduğunu bilmeyen kalmamıştır artık!

Ekonomide Tehlike Çanları

Ne var ki bu seçimlerin, dinsel etmenlerden daha çok son birkaç aydan beri başgösteren ve ABD Başkanı Trump’ın, devlet etiği ve geleneğiyle asla bağdaşmayan Türkiye Kürtlere saldırırsa, Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz sözlerinden sonra giderek yükselen bir eğilime giren Ekonomik Krizin gölgesinde kalacağı anlaşılmaktadır. Nitekim öteden beri çeşitli yol ve yöntemlerle uyutulan, ancak bütün çabalara karşın derin uykusundan uyanması önlenemeyen Enflasyon canavarı, bu kez son yıllarda görülmeyen bir hızla yoksul ve dar gelirli aileler başta olmak üzere, tüm toplumu bir ahtapot gibi sarıp sarmalamaya başlamıştır.

Bugün bilisiz ve duyarsız yöneticilerin elinde 470 milyar Dolar barca batırılan, Cumhuriyetin kazanımı olan ulusal öz kaynakları da özelleştirme adı altında, haraç-mezat satılarak tüketilen Türkiye’nin; bütün uyarılara karşın inatla sürdürülen tüketim ekonomisiyle üretiminin dibe vurup işsizliğin tavan yapması yüzünden, dış borçlarının faizlerini bile ödeyemeyeceği bir duruma düşmesine karşın, yaklaşan tehlike çanlarının ayırdına varıl(a)madığı görülmektedir.

Bunun sonucu olarak da bırakınız enflasyon canavarının hortlamasını bir yana, 1958’de Bayar- Menderes ikilisinin devr-i iktidarında olduğu gibi “Devletin iflası demek olan MORATORYUM (vadesi dolan borçlarını yasayla ertelemesi) ilanına bile gidilebileceği ve yine IMF’nin kapısının çalınacağı, hatta bu konuda görüşmelere de başlandığı kimi uzmanlarca dile getirilmektedir. Bu vahim durumun, devletin tepelerinde “Domates, Biber, Patlıcan Terörü” diye hafife alınması ve Tanzim Satış Mağazaları gibi yeterli etkinliği olmayan palyatif (geçici) önlemlerle giderilemeyeceği için, mutfaktaki yangının da artarak süreceği anlaşılmaktadır.

Seçimler Baştan Kara

YSK’nun açıkladığı seçim takvimine göre 01.01.2019’da başlayan yerel seçim süreci ile birlikte, bu seçimlerde de yolsuzluk yapılacağına ilişkin sav ve belgelerin, her seçim öncesi olduğu gibi mutada inkiyaden ortalıkta dolaşmaya başladığı görülmüştür. Örneğin boş arazilerde, tapuda kayıtlı olmayan bina, daire ve konutlar için sahte seçmen listeleri düzenlendiğinden tutun da kimi mahalle, ilçe ve illerdeki hayali seçmen sayısının, bu yerlerdeki insan nüfusunu bile aştığına; hatta bu yüzden kimi ilçelerin girişlerindeki nüfus tabelalarının değiştirilip sayının şişirildiğine ve YSK’nun da seçmen sayısının yaklaşık iki katına yetecek oy pusulası bastırdığına dek, çeşitli savların sosyal ve genel medyada günlerce yer aldığı bilinmektedir.

Bu nesnel olgulara kaşın, Anayasanın 79/2. maddesinde belirtildiği gibi seçimlerin düzen ve güven içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapmak ve yaptırmak; seçim konularına ilişkin bütün yolsuzlukları, yakınma ve itirazları kesin karara bağlamakla görevli olan YSK’unca; seçimlerde uygulanan SEÇSİS (Seçim Bilişim Sistemi)’nin, dışarıdan gelebilecek yolsuzluklara açık ve seçim güvenliği için sakıncalı olduğu gözetilerek; parmak boyası da dahil kimi ek önlemlerin ivedilikle alınması beklenirken; “Yapılan incelemede sahte/hayali seçmen tespit edilemediği, haberlerde algı operasyonu yapıldığına” ilişkin açıklamalar da adil ve güvenli bir seçime hasret Türk toplumu arasında oluşan haklı kuşkuları gidermeye yetmemiştir.

Yetmemiştir, çünkü bu açıklamayı yapan ve geçen yıl rejim değişikliğiyle sonuçlanan kuşkulu halkoylaması sırasında, yasanın açık hükmüne aykırı olarak mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayan YSK’nun, Başkanı da dahil altı üyesi ile ilgili olarak; seçimlere üç ay kala hiç beklenmeyen ve kamuoyunca ‘Skandal’ olarak nitelendirilen yasal bir düzenleme yapılmıştır.

Anayasaya Aykırı Yasa

Öyle ki 28.12.2018’de RG’de yayımlanan 7159 sayılı Torba Yasanın 10. maddesi ile 7062 sayılı YSK Yasasının geçici 1. maddesine eklenen, Kurul üyelerinden; 2019 yılında görevi sona ereceklerin yerine 2020 yılı Ocak ayında, ..yenileme seçimi yapılır.hükmü ile Başkan ve üyelerin –deneyimli oldukları gerekçesiyle- görev süreleri bir yıl uzatılmıştır.

Ancak önümüzdeki yerel seçimler için kurgulanarak uygulanmasına da başlanan bu hükmün, devlet ciddiyetinden yoksun keyfi ve yersiz gerekçelere dayalı olması bir yana, yürürlükteki AY’nın 67. maddesinin son fıkrasındaki Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz. kuralına mutlak aykırı olduğu için, üç ay sonra yapılacak bir seçimde uygulanması da asla olası değildir.

Çünkü Anayasanın anılan emredici kuralına karşın, yasama organının; seçim yasaları içinde yer aldığına kuşku bulunmayan 7062 sayılı YSK Yasasının bir maddesinde Anayasaya açıkça aykırı olan bir yasa ile değişiklik yapması durumunda, kaynağını Anayasadan almayan bir yetkiyi kullanmış olur ki; bu da AY’nın 6/3 maddesinde yazılı Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz kuralına olduğu ölçüde, yine AY’nın 11. maddesinde yer alan “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.” içerikli buyruğuna da mutlak aykırı bulunduğu yadsınamaz.

Bu nedenle, YSK’nun görev süresi dolan başkan ve üyelerinin katılımı ile aldığı ve alacağı bütün kararların, seçimlerden sonra siyasal parti ya da adaylardan birinin yüksek mahkemeye başvuruda bulunması durumunda, yok hükmünde sayılabileceğini de şimdiden söyleyebiliriz.

Öte yandan AKP’li TBMM Başkanının da Anayasanın 94/son maddesi ile Siyasal Partiler Yasası’nın  24/2 maddesinin açık hükmüne göre, “..üyesi bulunduğu siyasi partinin Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine -görevinden istifa etmeden- katılamayacağı” açıkça belirtildiği halde, istifaya  gerek duymadan İstanbul BŞB başkanlığına aday olup faaliyetlerde bulunması, yapılan eleştiriler üzerine de sanki ülkede kendine özgü başka bir hukuk düzeni varmış gibi ‘Seçimler siyasal faaliyet sayılmaz, Hukukun olduğu yerde etik konuşulmaz’ şeklinde ve ancak ulemaların fetvalarına yaraşan bir gerekçeye sığınarak, aday listelerinin YSK’ya verilmesinin son günü istifa etmekle, çağdaş ve laik hukuk düzenini tanımadığını göstermiştir.

Partili CB ve Beka Sorunu

Yaşanan hukuksuzluklar yalnızca bunlarla sınırlı olmayıp Anayasanın 104. maddesinde yazılı, “Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk ulusunun birliğini temsil eder.” buyruğunun doğal bir sonucu olarak, Cumhurbaşkanının artık siyasal bir partinin genel başkanı hatta üyesi bile olamayacağı halde, devletin bütün olanaklarını da kullanarak partisinin propaganda etkinliklerine katılmasının; hukuksal ve etik değerlere olduğu ölçüde, seçim hukukunun Eşitlik, Adalet, Güven ilkelerine de mutlak aykırı düştüğüne kuşku yoktur.

Kaldı ki, Anayasanın 103. maddesinde yazılı CB andına göre; ..Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına, ..Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerine aldığı görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda namusu ve şerefi üzerine ant içen CB’nın; görevi süresince yaptığı tüm işlerde hangi ilkelere bağlı kaldığı, hangi değerleri koruyup yücelttiği ve hangi görevi yansızlıkla yerine getirdiğini sorgulayıp gereğini yapmak da  her yurttaşın anayasal hakkıdır elbet. Bunları gereği gibi yap(a)madığı ve istifa da etmediği takdirde, çözüm yeri seçim sandığıdır.

Ancak devleti yönetenlerin, başka bir amaçla bilerek ve isteyerek yükümlülüklerinin aksine davranması durumunda, meşruluğunu da yitirmiş olacağı ve işte ancak o zaman devletin bekası tehlikeye düşeceği için egemenliğin gerçek sahibi olan her ulusun direnme hakkının doğacağı, dünyanın çağdaş ülkelerince de kabul edildiği; demokratik ve laik Anayasal devlet düzeninin de esas olarak bu temel ilkeler üzerine kurulduğunu da burada belirtmek isteriz.

SON SÖZ’ü, eşsiz öngörüsü ile zor günlerimizde yolumuzu aydınlatan yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’e bırakıyoruz:

  • Kendi kişisel çıkarları için yabancılarla işbirliğine giren ve gücünü halktan almayan küçük bir azınlığın dışındaki tüm güçler; aralarındaki etnik, dinsel ve siyasal ayrımları erteleyerek, ulusal kurtuluş mücadelesi yolunda birleşmelidirler.
    ==============================================
    Dostlar,

Sayın (E) Askeri Yargıç Ertan URUNGA‘nın son derece yetkin makalesi herkese yol göstermekte. Özelikle iktidar partisine ve başındaki Erdoğan’a.

AKP = ERDOĞAN’ın KENDİNDEN BAŞKA DÜŞMANA GEREKSİNİMİ YOK!

17 yıllık tek başına iktidarın siyaset biliminde ve tarihte yerini bulan kaçınılmaz – doğal sonuçlarını AKP = Erdoğan örneğinde tipik olarak görüyor ve izliyoruz.

Güç sarhoşluğu ve türevi yanlışlar birbirini izliyor.. üstelik yapılan hatalar çok belirgin (major)!

Örneğin “Millet ittifakı”nı kapkara zeminde zillet – illet – terörist… vb. biçimde suçlamak hangi akla hizmettir? Erdoğan, bu akıl almaz cik iletisini (tweet’i) bilerek mi yayınlamıştır? Danışmanlar hazırladı ise, bu ağır ve bağışlanmaz “irrasyonalite” danışmanlar ordusunun genelinde de egemen midir? Bu son sorunun yanıtı “evet” ise ülkemizin yönetimi için asıl “beka” sorunu bu yüzden var demektir!? Yanıt “hayır” ise, 2 ucu _oklu değnek örneği, böylesine halkı bölücü hatta düşmanlaştırıcı, giderek iç çatışma tohumlayıcı bir siyaset niçin izlenebilir??

Beka sorunu masalı” halkı “aptal” yerine koymak değil midir? 17 yıldır ülkemizi tek başına yönetenler neden “beka sorunu” içine sürüklemiştir Türkiye’yi? Ortalama yurttaş bu soruyu sormaktadır doğallıkla.. Ayrıca 31 Mart 2019’da yapılacak olan genel değil yerel seçimdir. AKP – MHP koalisyonunun yerel seçimlerde yenilmesi neden Türkiye için beka sorunu yaratsın ki?! Erdoğan, CB olarak, Padişahlarda bile olmayan yetkilerle iktidarda, TBMM’de ortağı MHP ile salt çoğunluğa sahip.. Genel seçimler olağan koşullarda 2023 Haziranında.. Daha 4+ yıl var.

İktidarda tam bir ürkü (panik) egemen.. Olağan demokratik rejimlerde seçim kazanmak ve yitirmek eşdeğer olgunlukla karşılanır. Geldiğiniz gibi gidersiniz.. Demirel kezlerce “gitmiş” ve “gelmişti”.. İslamcı AKP, halkın dinsel değerlerini en utanç verici biçimde siyasete alet eden iktidar, neden seçim yitirmekten bunca anormal derecede korkmaktadır?

Bu kritik sorunun 2 yanıtı vardır :

  1. İktidar partisi çoooooooooooooooooooook suç işlemiştir ve bunun yargıda hesabını vermekten ödü patlamaktadır; bu yüzden asıl beka sorunu kendileri içindir..
  2. İktidar partisi “hala” asıl hedefi olan “Türkiye İslam Cumhuriyeti” ni eylemli (fiili) olarak ve resmen ilan edememiştir, oysa 2023 hedefi gerçekte bu amaca dönüktür, “kutsal misyon” = cihad henüz tamamlan(a)mamıştır; yerel seçimde “ciddi – ağır” bir yenilgi erken genel seçimi tetikleyebilir ve orada da büyük “risk” söz konusudur…

Ne var ki; baştan sona ağır ve ciddi yanlışlarla dolu ekonomi politikalarının kibir ve kör inatla, dahası ülkeyi –belki de bilerek çökertme pahasına!?– dayatılmasının kaçınılmaz (deterministik) sonuçları alev alev bir ekonomi, çevrilemeyen borçlar, katlanılmaz yaşam pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, özekıyımlar (intiharlar), dışa göçler, üretimsizlik, devlet bakkallığı (!), 1 kişilik işe 6 bini aşkın başvuru, açım aç!” diye kameralar önünde haykıran anneler, öğrencisizlikten kapatılan imam-hatip liseleri, Erdoğan’ın Erzurum mitinginde yaşanan açık hüsran… Tüm bunların elbette ağır politik bir faturası ve olağan koşullarda sandığa yansıması olacaktır..

AKP = Erdoğan gemileri yakmış görünüyor!?..

Bir yerel seçim için ülkenin 90 yıllık muazzam birikimi, barışı, esenliği, birliği, demokrasisi, hukuku, ekonomisi, bilim-sanatı, dış ilişkileri… geleceği nasıl hoyratça feda edilebilir?

Bu anormal ve kabul edilemez politika, belirtilen 2 nedenle esas olarak sürdürülebilir de değildir! Önümüzdeki 4 haftada, çok tehlikeli düzeye tırmandırılan gerilimin mutlaka düşürülmesi gereklidir. Bu, AKP = Erdoğan başta, herkesin yararına olacaktır.

  • AKP = Erdoğan mutlaka ama mutlaka ve de hızla sağduyuya dönmelidir;
  • tersi, tükeniş ve giderek yok oluşu hızlandırmaktan başka bir sonuç doğurmayacaktır.
  • Asla unutulmasın; baki olan Türkiye’dir; her iktidar gibi AKP = Erdoğan iktidarı da fanidir.

Sevgi ve saygı ile. 03 Mart 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

TBB Başkanı Feyzioğlu’ndan seçim uyarıları

TBB Başkanı Feyzioğlu’ndan seçim uyarıları

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, Cumhurbaşkanı ve milletvekilleri genel seçimi öncesi önemli uyarılarda bulundu.

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, seçim güvenliğine dikkat çekerek, “Seçimin güvenli bir şekilde yapılması lazım. Hepimizin içine sinecek bir usulle yapılması lazım. Yasalar zaten bu noktada pek çok tedbiri öngörmüş durumda. Yeter ki görevliler bu tedbirleri yerine getirsin, kanunun emrine uysun.” dedi.

“MÜŞAHİTLER SABAH SAATLERİNDEN İTİBAREN SANDIKTA OLMALI”

Müşahitlerin sabah saatlerinden itibaren sandıklarda olması gerektiğini belirten Feyzioğlu, “Görevlilerin saat 06.00’da mutlaka sandıklarda olması lazım. Görevlilerin dışında müşahitlerin de bulunması gerekiyor. Yani müşahitler ‘ben önce oyumu kullanayım, ondan sonra sandığıma, görev yerime gideyim’ dememeliler. Saat 06.00’da oraya gidecek. İkinci olarak, sandık kurulu gidecek yetkilisinden o çuvalı, evrakı teslim alacak. Bu teslim alma sırasında da yine sandık kurulunun hep birlikte orada olması lazım ki daha sonradan bir şaibe çıkmasın. Neden? Çünkü sandığı korumak namustur. Sandığa şaibe düşürmek demokrasiye şaibe düşürmektir. Burada vatandaşlığın bize verdiği en temel hakkı kullanıyoruz: Seçme – seçilme hakkını. Ama bunu kullanabilmek için de yine vatandaşlığımızın bize yüklediği bir görev var. O sandığa sahip çıkacağız. Toz kondurmayacağız” dedi.

“SAVAŞA DEĞİL, SEÇİME GİDİYORUZ”

Seçimlerin birliktelik ruhunu artıracağını kaydeden Metin Feyzioğlu, “Seçimler ülkemize milletimize hayırlı olsun. Seçimler güzeldir. Kardeşliktir, barıştır, kucaklaşmadır.

  • Seçime gidiyoruz. Harbe gitmiyoruz, cenge gitmiyoruz.

Bunu bilerek seçime gidelim. 81 milyon vatandaş seçimden önce de birlikte yaşıyorduk. Seçimden sonra da birlikte yaşamaya daha da güçlü bir şekilde devam edeceğiz.” diye konuştu.

“MÜHÜRSÜZ OY PUSULALARI MUTLAK OLARAK GEÇERLİDİR DİYE BİR ŞEY YOK”

Mühürlenmemiş zarflar hakkında uyarıda bulunan Feyzioğlu, “Vatandaşlar, sandık kurulunun kendilerine verdiği zarfın, pusulaların mühürlü olduğuna, sandık kurulunun mührüyle mühürlenmiş olduğuna dikkat etmek zorundalar. Bu son derece önemli. Çünkü mühürsüz oy pusulaları mutlak olarak geçerlidir diye bir şey yok. Tam aksine, bir ihmal varsa ancak geçerli olabilir. Ancak bu ihmali ortadan kaldırmak için ne yapıyoruz? Sabahleyin sayım yapıyoruz. Tutanak defterine yazıyoruz. Ondan sonra damgalıyoruz. Tutanak defterine şu kadar sayı damgalandı diye yazıyoruz. Vatandaş da eline zarfı ve iki oy pusulasını aldığında bakacak: Damgası var mı? Damgası yoksa, sandık kuruluna söyleyecek. Onu da tutanağa geçirtecek” ifadelerini kullandı.

SANDIK KURULU TUTANAK DEFTERİNE KAYIT UYARISI

Görevli olunan sandığa ait zarf, pusula ve oy kullanacak kişi sayılarının sandık kurulu tutanak defterine kaydedilmesi gerektiğinin altını çizen Metin Feyzioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sabah 06.00’da torba gidip teslim alındığında içi açılacak, oy pusulaları çıkacak. İlk yapılacak şey sandık kurulunun, herkesin orada hazır olduğu anda kaç seçmen o sandıkta oy kullanacak? Kaç pusula var? Kaç zarf var? Sayılacak bunların hepsi ve sandık kurulu tutanak defterine yazılacak. Bir A4 kağıda, boş bir yere, bir kenara falan değil, sandık kurulu tutanak defterine. Sizin sandığınızda örneğin 394 kişi mi oy kullanacak? 394 zarf aldınız mı? 394 milletvekili birleşik oy pusulası aldınız mı? 394 cumhurbaşkanlığı oy pusulası aldınız mı? Bunu sandık kurulu tutanak defterine kaydetmek gerekiyor. Son derece önemli. Bu yapılmadığı takdirde sıkıntı yaşanacaktır. Kesin ve net bir şekilde söyleyebilirim bunu.”

SEÇİM GÜNÜ HUKUKSAL DANIŞMANLIK

Feyzioğlu, “Biz seçim günü bir çağrı merkezi hizmeti sunuyoruz. Sabah erken saatlerden başlayacak. 0 (312) 969 34 10 numaralı hatta 30’un üzerinde avukat arkadaşımız vatandaşlardan gelen soruları yanıtlayacak. Bir sorun varsa da olay yerine ilgili Baromuzdan rica edip bir gezici avukat ekibi gönderip soruyu, sorunu yerinde çözmek için hukuksal danışmanlık hizmeti vereceğiz.” dedi. (DHA, 23.06.2018)

Aydınlardan Erdoğan’a karşı bildiri


Aydınlardan Erdoğan’a karşı bildiri

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 7 Haziran 2015’te yapılacak genel seçimlere gölge düşürdüğünü vurgulayan akademisyenler, yayınladıkları bildiriyle anayasal kurumlara, siyasal partilere ve basın meslek örgütlerine, Erdoğan’a karşı ortak tavır alma
çağrısı yaptı.

Aydınlık / Ankara
03 Haziran 2015

Aralarında Prof. Korkut Boratav, Prof. Ersin Kalaycıoğlu, Erol Katırcıoğlu, Rıza Türmen gibi adların da bulunduğu yüze yakın akademisyen ve hukukçu bir bildiri yayınladı.

‘SEÇİM İLKELERİNİ İHLAL ETTİ’

Anayasa
nın amir hükmü gereği tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı’nın son haftalarda muhalefet partileri aleyhinde bir seçim kampanyası başlatmasıyla birlikte serbest ve adil seçim ilkelerini ihlal ettiğine dikkat çeken akademisyen ve hukukçular,
Hükümetin de seçim güvenliğini sağlamak bakımından üzerine düşen sorumluluğu
yerine getirmediğine işaret etti.
Bu durumun, çoğulcu-özgürlükçü demokrasiye onarılmaz bir zarar vereceğine yönelik endişelerini dile getiren imzacı akademisyenler, bildirilerinde
Anayasamızın ‘Cumhuriyetin nitelikleri’ arasında saydığı ve tüm uygar uluslarca benimsenen ilkeler tehdit altındadır.” ifadelerine yer verdi.
‘TÜM KURUMLAR GÖREVE’
 
Akademisyen ve hukukçular, bildirinin sonunda– “Başta AKP olmak üzere, seçime katılan bütün partileri;
Cumhurbaşkanı’nın seçim kampanyası dışında kalması için ortak tavır almaya,
– Medyayı; Cumhurbaşkanı’nın seçim konuşmalarını yayımlamamaya,
– Başta RTÜK, YSK ve AYM olmak üzere, sorumlu ve yetkili tüm anayasal kurumları;
bu adaletsizliğin düzeltilmesi için göreve,
– Hükümeti ise devlet olanaklarını Cumhurbaşkanı’nın seçim kampanyasına tahsis etmemeye
  ve seçim güvenliğini tam bir tarafsızlıkla sağlayıcı önlemler almaya çağırıyoruz.” dedi.
MEYDANDAKİLERE AKP SLOGANI ATTIRDI

 

perisan_portresi_28.8.13Tayyip Erdoğan seçim mitinglerine dün Kars ve Hatay’da devam etti. Erdoğan, Kars’taki konuşmasında, meydandakilere AKP sloganı attırdı. Erdoğan, konuşmasının bir bölümünde “Onlar konuşur AKP yapar..” sloganının “Onlar konuşuyor” kısmını dile getirdikten sonra meydanda toplanan kalabalık da hep bir ağızdan “AKP yapar” diye bağırdı. Erdoğan Kars’ta, Kemal Kılıçdaroğlu’nu sert sözlerle
hedef aldı.

Kılıçdaroğlu’na davetini yineleyip, kaçak sarayında altın klozet varsa, cumhurbaşkanlığını bırakmaya hazır olduğunu söyleyen Erdoğan,
“Ama yoksa sen, böyle bir şeyi ispat edemezsen, orada göremezsen, şu Cumhuriyet Halk Partisi’nin başına bela olmaktan çekilecek misin? Ya zaten bu CHP’nin başına gelirken de
yalan söyledin.” ifadelerini kullandı.
========================================Dostlar,

Bu Bildiriyi / Çağrıyı biz de aynen onaylıyor ve imzamızı koyuyoruz.

Bildiride adı geçen yetkili – sorumlu kurum ve kuruluşları, başta YSK (Yüksek
Seçim Kurulu) olmak üzere Anayasal görevlerini korkmadan yapmaya çağırıyoruz..

Anayasa Mahkemesi’ni “.. 12. CB Recep Tayyip Erdoğan tarafından apaçık anayasa ihlali yapıldığı saptaması ve uyarısı..” yapmaya çağırıyoruz.

Hukuk, çaresizlik kurumu değildir!

Pozitif norm eksikliği varsa, bu özde değil biçimdedir,.
Aslolan seçim güvenliği, adaleti ve hukukunun sağlanmasıdır.
YSK’nın varlık ve kurulma nedeni budur (Anayasa m. 79). Bu temel göreve engel olan
hangi kurum – kişi varsa, ünvanı – görevi – mkamı .. ne olursa olsun engellemelidir.
Yasalar karşısında herkes eşittir, bu bir evrensel hukuk kuralıdır (ayrıca Anayasa m. 10).
Cumhurbaşkanının yasaları ve Anayasayı apaçık – meydan okurcasına çiğneme hakkı
asla yoktur! Anayasal yeminini (m. 101) kezlerce bozmuş, tarafsızlığını apaçık yitirmiştir.
YSK hiçbir gerekçe – özür – çaresizlik belirtmeden Erdoğan’ı uyarmalı ve durdurmalıdır. 
Medeni Yasa’da bile, pozitif norm eksikliği durumunda yasa koyucu, yargıca,
boşluğu Meclis (yasa koyucu) gibi davranarak doldurma hak ve görevi vermiştir.
Medeni Yasa’da bile norm boşluğuna izin verilmemiştir :
Hukukun uygulanması ve kaynakları :
Madde 1 – Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.
Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet hukukuna göre, bu da yoksa
kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.)
Seçim mevzuatında (298 sayılı yasa) , Anayasada bu bağlamda boşluk olacağı – olduğu ileri sürülebilir mi?? Olsa olsa korkup çekinmek ya da yandaş olmak olasılıkları kalıyor geriye.
Bunlar YSK için düşünülemeyecek, akla bile gelmemesi gereken tehlikeli durumlardır.
YSK, 6’sı Yargıtay, 5’i de Danıştay’dan gelen 11 yüksek yargıçtan oluşmaktadır ve kararları Anayasaya göre (m. 79) kesin olup itiraz olanağı bulunmayan bir yüksek anayasal kurumdur.

YSK çare üretme makamıdır.
Temel görevi seçimlerin adaleti ve güvenliğidir.
Yasa hatta anayasa koyucunun yüksek muradı budur.
Dolayısıyla, amaca uygun yorumla, YSK gerekirse içtihat hatta hukuk yaratmalıdır.
Amerikan Anayasa Mahkemesi’nin ilk kez 1803’te (212 yıl önce), yaratıcı ve genişletici,
işlevsel – amaca dönük yorumla, yasaların Anayasaya uygunluğunu denetleme görevini
yürekli bir içtihatla yoktan varetmiş ve anayasaya uygunluk yargısal denetimi kurumunu
dünya hukuk sistemine armağan etmiştir.

YSK’den beklenen bu ölçüde bir yaratıcılık, yüreklilik de değildir.
Eldeki mevzuat (298 sayılı yasa), başta Anayasanın ilgili hükümleri (m. 10. 79 ve 101), yasa – hukuk tanımayan, kendini her şeyin üstünde görme hezeyanı içinde çılgın gidişli ve dünyada örneği görülmemiş bir devlet başkanının durdurulmasına fazlasıyla yeterlidir.

Yeni hukuk üretmeye de gerek yoktur.. Verili normların cesaretle, basiretle yorumu yeterlidir.YSK bu kritik seçimde hem kendini yadsımamalı hem de 80 milyonluk Ülkemizin yazgısını – hukukunu koruma sorumluluğundan kaçınmamalıdır. Tarihe böylesine çaresiz – aciz – teslimiyet içinde.. geçmemeli, varlık nedenini – saygınlığını korumalıdır. Demokrasi uygulama ve kuramına anlamlı bir katkısı olmalıdır; orası sıradan bir bürokratik devlet dairesi değildir..

Mutlaka yargılanacak olan, hukuk tanımayan pervasız AKP’li CB RTE’nin ağır suçlarına
başta YSK ve AYM’nin… RTÜK, TRT ve basın – medya  organlarını asla ortak olmamaya seçime 3 gün kala bir kez daha çağırıyoruz..

Hükümeti de yasal görevlerini aksatmadan, seçim hukukuna tam saygılı olmaya çağırıyoruz.

Seçim psikolojisi içinde boğulmadan, demokrasi ilkelerinden ve hukuktan asla ayrılmadan..
Hepimizin güvencesi bu yolda davranmakta..

Sevgi ve saygı ile.
04 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ SEÇİME HAZIR

tbb_logosu

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ SEÇİME HAZIR

7 Haziran 2015 Genel Seçimlerine sayılı günler kala Türkiye Barolar Birliği de
seçim güvenliğini sağlamaya yönelik hazırlıklarını tamamladı.

Türkiye Barolar Birliği, seçim hukuku konusunda eğitim almış, gönüllü avukatlardan oluşan “Seçim Güvenliği Merkezi”ni kurdu. Türkiye genelinde Oy ve Ötesi, aynı zamanda
Ankara özelinde de Ankara’nın Oyları ile birlikte hazırlıklarını yürüten
Türkiye Barolar Birliği, 7 Haziran’da sandıkları yakın izleme alacak.

TBB Seçim Güvenliği Merkezi’nde görev alacak avukatlar, gün boyunca vatandaşların
seçime ilişkin sorularını yanıtlayacak; oy verme ve oy sayım sürecinde sandık gözlemcilerine hukuksal destek verecek. Türkiye’nin her yerinden

0312 988 16 70-76 (6 hat) numaralı telefondan ulaşılabilecek

Seçim Güvenliği Merkezi’nde, gelen çağrının durumuna göre ilgili baroya veya varsa
Oy ve Ötesi’nin ilgili temsilciliğine yönlendirme yapılacak. Amaç, ülke çapında oy güvenliğini sağlamak. Halihazırda 45 ilde örgütlenmesi tamamlayan Oy ve Ötesi’nin,
Türkiye’de kullanılacak oyların %62’sini denetim altında tutması bekleniyor.

GEZİCİ EKİPLER OLUŞTURULDU

Merkezde görevli avukatlar yalnızca gelen çağrılara yanıt vermekle de yetinmeyecek.
Bu kapsamda, Ankara özelinde, avukatlardan oluşan gezici ekipler gerektiğinde sandık yerine ulaşarak müdahalelerde bulunacak; durumu tespit ve tutanak altına alabilecek.

SEÇİM ATMOSFERİNİ NORMALLEŞTİRMEYE ÇALIŞACAĞIZ

Son dönemde seçim güvenliğini tehlikeye düşürecek pek çok gelişme yaşandığına dikkat çeken Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Metin Feyzioğlu, seçim atmosferinin normalleşmesine katkı sağlamayı amaçladıklarını söyledi. Feyzioğlu şöyle devam etti:

“Seçimlere güvenin yitirilmesi toplumsal huzur ve demokrasinin önündeki en büyük tehlikedir. TBB Seçim Güvenliği Merkezi ile hukuksal zeminde ve güven ortamı içinde gerçekleşmesi, vatandaşların iradesinin özgürce sandığa yansıması, seçmenin oy hakkının serbestçe kullanabilmesi için yasal koşulların yerine getirilmesi ve izlemine katkı sağlamayı hedefliyoruz.”