Etiket arşivi: Yolsuzluk

KADERİNDEN KAÇAMAYACAKSIN!

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Bu laf, kendini dünyanın lideri ve dünyanın sahibi zannedip, kibre saplananlara..
Dünya kurulduğundan bu yana, kaderden kim kaçabilmiş ki!
Ülkelere hükmeden nice Padişahlar, Sultanlar, Krallar kaderlerinden kaçamadılar.

  • Herkes yaptıklarının hesabını önce bu dünyada verecek.

Bu dünya “Etme-Bulma Dünyasıdır!” Kötülük yapan, kötülük bulacaktır.
Bir de şu kural var : Siyasette iki kişinin bildiği, sır olarak kalmaz!

Ne haldeyiz?

  • Yargı bağımsızlığını tamamen (tümüyle) yitirdi, adalet sizlere ömür.
  • Laiklik tümüyle devre dışı, İmamlar “Kürsü Dokunulmazlığı” istiyor.
  • Liyakat sahibi kişilere yaşam hakkı tanınmıyor.
  • Demokrasi katledildi, sandık demokrasisi peydah oldu.
  • Ekonomi akıl dışı uygulamalarla perişan edildi, toplum açlığa mahkum edildi.
  • Yolsuzluk sıradan hale geldi. Her varlığımız yabacılara peş keş çekildi.
  • Eğitim sistemi tarikat ve cemaatlerin yobaz ellerine teslim edildi.
  • Milyonlarca sığınmacı ülkeye sokuldu, daha da geliyor.

Bu durumlara düşmemizin nedeni,
AKP yönetiminin ahlakı ve İslam’ı perişan etmesidir

Nasıl bu hale geldik?

ABD eski Dışişleri Bakanı ve Başkan Adayı H. Clinton’un e-postaları Wikileaks tarafından ele geçirilmişti. Sızanlar çok ilginç! Bunlar görmezden gelinemeyecek olan ciddi iddialardır. Mutlaka açıklanması gerekir. İddia şu :

IŞİD, Amerika tarafından “Petrol Devleti” olarak gördüğü Suriye ve Libya yönetimlerini devirmek için kurduruldu!

Suriye ayağında IŞİD’in denetimini Dönemin Başbakanı Erdoğan sağlayacaktı
ve IŞİD’in ele geçirdiği petrol havzalarındaki işlenmemiş petrol,
Rus ekonomisini zayıflatmak amacıyla
Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak tarafından karaborsaya sürülecekti…

– Başbakan Erdoğan, 07 Temmuz 2005 / ABD World Affairs Council Toplantısında :

  • Türkiye’nin, Amerika Birleşik Devletleri’yle yapabileceği çok şey var.
  • Türkiye’nin, Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika inisiyatifinde EŞBAŞKAN olarak yer almış olması bundan kaynaklanmaktadır.”

Türk Devleti tarihinde ilk kez, emperyalist devletlerin tetikçisi, kullanılabilir malzemesi, petrol kaçakçısı durumuna getirildi.)

Bir başka iddia yurtiçinden :

29 Aralık 2010’da, Türk tarihinde ilk kez,
Genelkurmay Başkanlığı Kozmik Odasına mahkeme kararı ile girildi!

Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, dönemin Başbakanı Erdoğan’a Kozmik Odaya girilmesinin doğru olmayacağını söylediğini fakat buna karşın, Başbakan’ın emriyle girildiğini açıkladı.

-Dönemin Kozmik Oda Savcısı Mustafa Bilgili, Kozmik Odada yapılan aramanın dönemin Başbakanı Erdoğan ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bilgisi dahilinde yapıldığını söyledi!

  • Erdoğan/Aralık 2013; “O Cemaat, Türk Ordusuna KUMPAS kurdu” dedi!

(Türk Devletinin binlerce yıllık belge ve bilgileri, ilk kez kendi hükümeti tarafından, terör örgütlerinin eline geçirildi. Buna içten ihanet, denir.)
Bu iddia değil, bir gerçek!
***
28 Mayıs 2013 tarihinde Gezi Olayları başladı.

Erdoğan bu olayları hükümetine karşı bir kalkışma olarak yansıttı. Önce gezi direnişine katılanları illegal örgüt üyeleri olmakla suçladı.

Aralık-2016 ise, Gezi direnişini FETÖ’nün düzenlediğini söyledi!
Söylemesine söylüyor ama FETÖ’cular hala Bakanlıklarda ve Yargıda, suçsuz insanlar hapiste! (MV Can Atalay ve arkadaşları)

16 Haziran 2013 günü Polis, Erdoğan’ın emriyle aşırı güç kullanarak Gezi alanını boşalttı. Bu olaylarda 12 kişi öldü, 7 kişi kör oldu, binlerce insan yaralandı.

Aynı günün akşamı, 16 Haziran 2013 tarihinde yani 17-25 Aralık Hırsızlık-Yolsuzluk-Rüşvet olaylarından yalnızca 6 ay önce Gülen Cemaati‘nin düzenlediği 11. Türkçe Olimpiyatlarında yaptığı konuşmada FETÖ için bakın ne dedi :

  • Bozkurttaki Fidan gibi
    Çölün ortasında vaha gibi,
    Kuruyan dudaklarda bir damla su gibi,
    Kararmış yüreklerde bir nebze merhamet gibi,
    Pörsümüş dimağlarda aydınlık bir ufuk gibi,
    Bize güzeli anlattınız, bize güzeli hatırlattınız…
    Muhterem Hocaefendi’ye saygılarımı sunuyorum. Gel artık, bitsin bu hasret!
  • Türk tarihinde ilk kez, seçimle gelmiş bir hükümet,
    CIA uşağı silahlı terör örgütü ile beraber çalışıyordu!

11 yıl boyunca emperyalist devletlerin hatırına Türk Devleti, Libya’dan Mısır’a, Suriye’den Irak’a sürüklendi.

  • Tarikat ve Cemaatler Türk Devletine girdi.

Onlara güç verildi. Cumhuriyet düşmanları “Darbe” yapacak güce ulaştırıldı.
En sonunda da vatanımız, Gri Listenin içine atıldı.
(Türk Devleti ilk kez, uyuşturucu ticaretine göz yummak-Teröre finansman sağlamakla yeterince uğraşmamak gibi ağır suçlara muhatap oluyordu.)

Aziz Türk Milleti,

Kimi suçlar zaman aşımına bağlı olamaz!
Suç işleyenler kendilerini yasaların zırhına sığınmakla kurtulacaklarını sanıyorlarsa, aldanırlar. Tek maddelik bir Anayasa değişikliği, Türk Milleti tarafından onaylanırsa,
kimse yargıdan kaçamaz…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 04 Temmuz 2023

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 19 Ekim 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

YOLSUZLUK

RTE, ”Yolsuzlukların olmadığı, rüşvetin olmadığı, yoksulluğun olmayacağı bir Türkiye’yi biz hallederiz. Şu an itibarıyla onun hazırlığı içindeyiz.”

İktidara gelirken de 3Y’yi bitirme sözü vermişti.

Demek ki 20 yıldır halletmek istememiş. Üstüne üstlük artırmış.

Hadi bir yirmi yıl daha şans verelim!..

MİLLİ

RTE, M. Ali Çelebi isimli döneğin partiye gelişi ile ilgili, ”Kapımız açık, yeter ki yerli ve milli olsun” dedi.

Yerli olmasına yerli. Milli olmak etik içermiyorsa milli de denebilir…

SIRADAKİ

Türkeş, Kurtulmuş, Soylu, Feyzioğlu, Çelebi ödüllerini aldı.

Perinçek’in günahı ne ?..

İNDİRİM

Ankara BŞB Meclisindeki AKP’li üyeler maliyetinin yarı fiyatına abonelere verilen suyu %50 ucuzlattı.

AKP iktidarı her şeye her gün zam yaparken bu bonkörlük belli ki CHP’li Belediye’yi ve Mansur Yavaş’ı zor durumda bırakmak amaçlıdır.

AKP’de zerre kadar dürüstlük varsa, zerre kadar halkı düşünüyorsa kendi belediyelerinde de aynı oranda indirim yapar…

GIDA

Gıda fiyatları dünyada %4 artarken ülkemizde %92 artmış.

Farkımızı attık. İyi ki varsın AKP ve ekonomist!..

AF

BBP lideri Destici imar affı için yasa teklifi vermiş.

Seçim klasiği…

ZARAR

Dezenformasyon / Sansür Yasası meclisten geçti.

Yasa herkese işlerse AKP’liler yalansız kendilerini nasıl savunacak?..

FETÖCÜ

AKP Tokat Milletvekili Özlem Zengin hakkında FETÖ’cü “Beyaz El Yardımlaşma Derneği” yöneticisi olduğu gerekçesiyle 2018’de soruşturma açılmış, takipsizlik verilmiş.

AKP’li olacak FETÖ ile ilgisi olacak. Hadi canım, olası mı!..

MUHABİR

A Haber muhabiri, Bartın’daki maden faciası yerinde Çinli bir mühendise, “Aşağıda nasıl bir hava var, nasıl bir ortam?, Ailenizle nasıl hasret gideriyorsunuz?” gibi sorular yöneltti.

Dezenformasyon yasası yerine “salak yayın yasağı” yasası mı çıkarılsa?..

SOYTARI

Bakan Kurum, 100 bin TL’lik bir işin başlatıldıktan sonra ihale edilmesi ile ilgili soru soran muhabire; “Sonra olsa ne olur, 100 bin lira. Sizin yaptığınız soytarılık” dedi.

İşler kurumsal ve yasal olmayınca Bakan bile böyle değerlendirir.

Sanki milyarlarla yapılan işlerde yasalar çok işliyor da.

Bu nasıl soytarılık?..

KADER

Maden bölgesine giden RTE olayı yine kadere bağladı, bu olayın her zaman yaşanacağını, facia yaşanan madenin bu konuda en ileri düzeyde olduğunu ve bir ay önce Bakanının (Bakan O’nundur, milletle ilgisi yoktur) inceleme yaptığını söyledi.

Bir vatandaş ise kazazede kardeşinin bir ay önce gaz kaçağı olduğunu söylediğini, göz göre göre öldürüldüğünü dile getirdi.

Bu kafa ile elbette yine canlar gider, kader hep hesabı garibana keser…

İTİRAZ

RTE’nin danışmanı Yeni Şafak yazarı Yasin Aktay, “İnancımız bundan sonraki tedbirleri alma konusunda bizde en ufak bir rehavete sevk ediyorsa, hiç kimsenin sorumluluğu Allah’a atmaya hakkının olmadığını bilmek gerekiyor.”

Danışmanı bile yememiş…

ÖNEM

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Sönmez, kazadan bir ay önce denetlediği (nezaket ziyareti yaptığı) Bartın madeninde işçilere, “Önce güvenlik. Sizin canınızın güvenliğini biz şu madenin tamamına değişmeyiz” demiş.

Tam öyle olmuş!..

SORUMLU

RTE, maden kazasının sorumlularının belirleneceğini buyurmuş.

Saptama amacı sorumluların kurtarılmasıdır…

ATAMA

Kozlu Maden Ocağı faciası olduğunda oranın müdürü olan Kazım Taşdemir, mahkemede ceza almasına karşın, daha sonra Türkiye Taşkömürü İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne atandı.

RTE ne der acaba;

Müdür bey sorumlu mudur? Atamayı yapan sorumlu-sorunlu mudur?..

BAŞARI

RTE, Bartın’da Hamdolsun, 24 saati bile bulmadan 41 şehidimize hamdolsun ulaştık”

Ne başarı ama! Ne kadar övünse azdır…

YERLİ

AKP Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir sansür yasasını savunurken “Amerikalı ilgililerle bu yasayı ve özellikle 29’uncu maddeyi konuştuk. Kendi dezenformasyon yasalarıyla bizin yasamızın birebir örtüştüğünü söylediler dedi.

  1. Bunlar (AKP/Cumhur İttifakı) yerli ve millidir.
  2. Bunlar ABD ‘ye karşı antiemperyalist mücadele vermektedir.
  3. İnanmayan var mı?..

FELAKET

Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan, “Gerçekten de yargıya yönelik güven ve inancın sarsılması bir demokratik hukuk devletinin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir.”

O da geldi başımıza…

TEK/LİK/NİK

AYM Başkanı Zühtü Arslan RTE’nin de hazır bulunduğu törende,

  • “Anayasaların temel işlevi kamu gücünün tek elde toplanmasını önlemek ve hukukun üstünlüğünü sağlamak suretiyle temel hak ve özgürlükleri güvence altına almaktır.” dedi.

Adrese teslim…

MECLİS

Merkez Bankası yetkilisi TBMM Komisyonuna Kur Garantili Mevduat Hesabı’na ne kadar ödeme yapıldığını açıklamadı.

Yüceee Meclis…

Prof. Dr. Ali Demirsoy : KOSKOSİK MEMLEKETİ


Dostlar,

Ülkemizin önce gelen aydınlarından Sn. Prof. Dr. Ali Demirsoy‘un,
her yazısında olduğu gibi çok öğretici, düşündürücü bir başka yazısını
paylaşmak istiyoruz..

Arşivde bir süre tuttuk fakat hala güncel!

Sevgi ve saygıyla
26.3.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 ======================================

KOSKOSİK MEMLEKETİ

Ali_Demirsoy_portresi2


Prof. Dr. Ali Demirsoy

 
Doğduğum kasabada, yasal ya da ahlaki olmayan işler yapanların, birilerinin hakkına göz göre göre tecavüz edenlerin, yeteneksiz, ahlaksız, bilgisiz, saldırgan ve çıkarcıların meydanlara çıkıp şarlatanlık yaptığında ya da güç gösterisine kalkışmaları sırasında hatta haksız yapılan işlere duyarsız kalındığında, düşmüşün yanında kimsenin olmadığı zamanlarda, kasabanın saygın, düzgün, kendine güveni olan, zalimin karşısında durmayı erdem bilen ve doğru için
her zaman dimdik duran bazı insanlar müdahale ederlerdi ve söze de “burası koskosik memleketi mi?” diye başlarlardı. Saldırganlar ve çirkefler eylemlerini sürdürmeye kalkışınca da “buraya bak burası Dıralor’un Köy ortası değil” kendine gel derlerdi. Bu iki sözcük kasabam Kemaliye (Eğin)’de çok kullanılırdı.
Çocukluğumda bir gün yine köy ortasında biraz da içmiş bir komşumuz bağırıp çağırırken, ona buna hakaret ederken, sırıklar üzerinde oturan, çakma değil gerçekten akil insanlar olarak bilinen bazı köylülerimiz meydana inip saldırganın yakasını tutarak “buraya bak, burası Koskosik Memleketi, bu meydan da Dırodor’un Köy Ortası değil” kendine gel yoksa haddini biz bildiririz dediler. Benzer durumlarda saldırganlar çoğunluk sus pus olurlardı. O gün eve gelince babama sordum: “Baba Koskosik Memleketi ve Dıralor’un Köy Ortası’ ne demektir”. Oğlum ilk olarak ikincisini söyleyeyim. Ben gitmedim; ama Dıralor Egin’in bir köyüdür; yeni ismi Avcılar imiş[1]. Doğrudur ya da yanlıştır bilemem; ancak bu köyde, her türlü rezilliği yapan birisi varsa ve bu kişi meydana çıkıp sağa sola saldırıp, hakaret edip, kopuk ya da külhanbeyi gibi davranıp eziyet yaptığında, köydeki insanlar pencerelerin arkasındaki parmaklıklardan sadece seyir ederlermiş. Eğer doğruysa ahlaksızların, saldırganların, seviyesizlerin, hırsızların, külhanbeylerinin elini kolunu sallayarak gezdiği meydanı olan bir köymüş. Bu yakıştırma hep söylenegelmiştir; biz de böyle söyleriz.
Koskosik Memleketi nedir? sorusuna gelince; doğrusu ben de bu memleketi merak edip senin dedene yani benim babama sormuştum. Deden çok bilgili ve ilginç bir insandı. Beni bir taşın başına oturtturdu ve kendisi de karşıma oturarak Koskosik Memleketini anlatmaya başladı:
Oğlum ne yazık ki bu memleketin nerede olduğunu sana söyleyemeyeceğim. Çünkü babamın söylediğine göre bu memlekette yaşananlar o memleketin sonunu hazırlamış ve tarih sahnesinden yitip gitmişler. Büyük bir ülkeymiş, tarih sahnesinde önemli izler bırakmışlar, her memleket gibi
iyi ve kötü günleri olmuş; ancak yine de zorlukları aşmışlar. Ancak nitelikleri birbirine benzeyen birbirini izleyen idarecilerin hüküm sürdüğü bir dönem gelmiş ve memleket, Dıralor’un köy ortasına dönmüş. Ondan sonra bu memleketten hiç haber alınamamış ya yok olmuş ya da kimliğini yitirerek başka bir şeye dönüşmüş. Kusura bakma oğlum, daha fazlasını bilmiyorum. O arada babama kahve getiren yaşlı bir kadın komşumuz, söze karışarak: O ülkenin üç tarafı denizlerle dört tarafı da hainlerle çevriliymiş oğul, dedi.
– Pekâlâ, baba bu memlekette ne olmuş da bu koca memleket yıkılıp gitmiş?
– Doğrusu o ülkenin tarihçileri, yazarları, çizerleri, düşünürleri ve bilim adamları, durumu yansız bir gözle değerlendiremedikleri için hatta hiçbir şey yazmadıkları ya da yazamadıkları için yazdıkları ise gerçeği belli ki yansıtmadığı için neler olup bittiğini tam bilemiyoruz. Ancak kulaktan kulağa nakledilen bir anlatım var. Ben ancak onları sana iletmekle yetinebilirim. Benden bu kadar…
Bu memleketin ahalisinin bir kısmı çok uzaklardan gelmiş, kendine özgü bir dili, bir zamanlar da kendine özgü bir inancı varmış; yolda gelirken inançlarını, daha sonra –uzunca bir süre- dillerini değiştirmişler. Aslında büyük bir halkın bir kısmını oluşturuyorlarmış; akrabaları hala uzaklarda bir yerlerde yaşamaya devam ediyormuş. Yolda ilk olarak inançlarını değiştirmeleri; daha sonra hükümdarlarının kısır görüşleri nedeniyle uzun yıllar dillerinin komşu ülkelerin dilleriyle karıştırılarak yeni bir ucube dil yaratılmasıyla ve o dilin, halk tarafından değil de, sadece yönetici takımı ile merkezdeki imtiyazlı kişilerin kullanması sonucu, büyük ölçüde kimlik aşınmasına uğramışlar. Halk ise geldiği günlerdeki dili ve adetleri ile yetinmiş; hiçbir devlet eli uzanmadığı için sosyal gelişmelere ayak uyduramamış; hatta yüzlerce yıl süregelen baskılar nedeniyle köreltildikçe köreltilmiş.
Yeni gelen bu topluluk başlangıçta hızla yayılmış; çünkü çevre ülkeler bağnazlık ve din baskısı altında inim inim inliyormuş. Yeni gelenlerin kurduğu bu devletin gelirlerinin önemli bir kısmı ganimetlerden elde ediliyormuş. Sonunda çevre ülkelerinde bir kıpırdanma başlamış; din bağnazlığını üstlerinden atarak aydınlığa doğru koşmaya başlamışlar; Koskosik Memleketinin yöneticileri
eski berbere tıraş olmaya devam etmişler; dogmanın batağına saplandıkça saplanmışlar. Sonunda parçalanma kaçınılmaz olmuş.
Bu parçaların biri, tarihin en önemli kişilerinden birinin bu ülkede yaşaması nedeniyle önemli bir şansı yakalamış, uygarlığa giden taşlar bu kişinin ve yanındaki bir grup kişinin çabaları ile döşenmeye başlanmış. Ait olduğu dinde ve ait olduğu ırkta bu olanağı yakalayan tek ülke bu olmuş. Dünyanın hayranlığını ve beğenisini kazanmış.
Sonunda belirli dış dayatmalar ile bu ülkenin yöneticileri belirli kararları almaya başlamışlar. İpler, ezeli düşmanlarının eline verilmiş. Tutucu çevreye ve dogmaya karşı büyük emeklerle elde edilen birçok kazanım, din adına, ırk adına, gelenek adına törpülenmeye başlamış ve sıcak suda yavaş yavaş haşlanan kurbağa örneği, bu olumsuz değişimi pek az adam anlamışsa da; onların sesi bu şarlatan kalabalığın içinde kaybolup gitmiş. Memleket, coğrafik bakımdan çok önemli bir yerde bulunması, ulaşım yolları üzerinde yer alması, doğal zenginliklere sahip bölgelerin yakınında olması, iklimsel yapısının birçok şeyi üretebilir olması ve son zamanlarda gelen yöneticilerin işbirliği adı altında yönlendirilmeye çok yatkın olması nedeniyle -uluslararası arenada- önemli bir memleket konumunda tutulmaya devam edilmiş. Dünyanın jandarmalığına soyunan bir ülkenin
yer altı zenginlikleri fazla olan mazlum ülkelerin burunlarını kırmasında önemli roller almış. Halbuki kurucuları dünyaya ve özellikle mazlum milletlere örnek ve umut olmuştu.
Seçilen yöneticileri, üst düzey bürokratları, askerleri ve daha doğrusu yetkiyi elinde bulunduran idare sisteminin önemli bir kısmı, dünya jandarmalığına soyunmuş ülkelerin tezgâhından geçirilmiş. Seçime girecek yöneticileri çağrılarak köşesi olmayan odalarda kulağına bir şeyler fısıldanmış; dışişleri bakanları
bu ülkenin komutanları ile gizli sözleşmeler yapmış; iç kargaşalığa neden olan insanlarla “böyle bir şeyin yapılmasının şerefsizlik olduğu söylense de
gizli gizli görüşmeler yapılmış.
Üniversitelerindeki bilim adamlarına dilleri yutturulmuş; yargı yeniden düzenleniyor safsatası ile yandaş bir kesim getirilmiş ve halkın hukuka-yargıya
hiç mi hiç güveni kalmamış; büyük emekler verdiği ve onlar için büyük harcamalar yaptığı ordusunun subayları sadece topuk selamı vermeyle gün geçirmeye başlamış. Büyük katkıları olan kahraman subayları şu ya da bu nedenle tutuklanmış, inanılmaz cezalarla “bir devrin öcü” alınmaya çalışılmış. Dünyaca tanınmış bilim adamları, yazar, çizer, gazeteci, mesnetsiz suçlamalar ile içeri atılmış büyük cezalar almış. Çağ dışı giyim kuşam, demokrasi adı altında yeniden devreye sokulmuş; birlik ve beraberliği pekiştirecek ant, bayrak, fotoğraflar ortadan kaldırılmaya; ülkeyi yeni bir kimlikle kuran tarihi kişiler en galiz ve çirkin biçimde suçlanmaya ve hakaret edilmeye başlanmış. Bütün bunlara karşı koyacak yasal güçler (muhalefet partileri), özellikle milliyetçiliği kimseye bırakmayan partileri, bu tezgâhın en zor anlarında stepne olmayı görev bilmişler. Yeni devleti yani cumhuriyeti kuran parti ise, kurucusunun adını arkaya alarak yoluna devam etmeyi yeğlemiş; ulu önderinin fikirleri üzerine bir nebze bir şey koyamamış.
Yolsuzluk söylentileri; hısım akrabaya, oğul uşağa ve yandaşlara memleketin olanaklarının peş keş çekilme söylentileri, Koskosik Memleketinin yöneticilerinin alışılagelmiş ve yadırganmayan sıfatları olmuş. Devleti yönetenlerin her zaman bir gizli ajandası olmuş. Halkı din ve bedava besleme hırızması ile istedikleri yere çekip götürmeyi başarılı devlet yönetimi sanmışlar.
Düşünen ya da düşünmeyen herkesin ortak korkusu, düşüncesi, -doğru ya da yanlış- bu ülkenin iplerinin başka bir ülkenin elinde olduğudur. Bu düşünce, halkın, yöneticilerine ve özellikle bizzat halkın kendine olan güvenin yitirilmesine neden olmuştur.
Bütün bunları anında görecek ve halka ulaştıracak basın ve yayın organları zafiyetleri nedeniyle satılmış, korkutulmuş, ele geçirilmiş olarak birilerinin borazanı olmuş. Halkın dördüncü güç olarak bilinen basına hiç güveni kalmamış.
Adına ne derseniz deyin, hangi sıfatı eklerseniz ekleyin, gerçekleri görüp düşüncesini açıklamak görevi de olan bilim adamı, gazetecisi, yöneticisi, muhalefeti, partilisi partisizi, dindarı ve dinsizi, yargısı, hukuku, kolluk güçleri, ordusu ve bu ülkede yaşayıp da bu ülkenin kimliğini ret edenleri belli ki bir ihanet topu haline dönüşerek bir kuyuya düştükleri söyleniyor. İşte bu nedenle
kimse onların yerini bilmiyor olmalı.
– Baba! Ben çok korkuyorum ya bizim memleket de Koskosik Memleketi gibi olursa?
– Yok oğlum yok! Onların Atatürk’ü hiç olmadı; bu nedenle sonunda doğru yolu bulamadılar. Atatürk’ün çizdiği yolda yürüyenlerin kökleri bilim ile beslenir. Kesilseler bile yepyeni ve yeniden gür olarak yeniden filizlenebilirler.
Çünkü onlar uygarlığın, bilimin çocuklarıdır.
Hâlbuki Koskosik Memleketinin halkı, dogmanın, yalanın dolanın, hukuksuzluğun, talanın ve kısır çekişmelerin arasında ezilip gittiler. Gelişmeyi bina, köprü, yol bildiler. Düşünenleri ezdiler; düşünmenin yollarını sıkı sıkıya sarıldıkları dogma ile önleyerek, dünyayı sadece kutsal kitaptan ibaret sanan ve tek amaçları kazanmak olan, duyarsız, ilgisiz, bilgisiz bir nesil yetiştirdiler.
Sonunda sırtlarını dayadıkları akbabalar tarafından didiklendiler.
– Baba! Ya benzerini biz de yaşarsak!!!
– Unutma! Çok kişi bir hedefe ulaşmanın, kazanmanın ya da başarıya ulaşmanın yolunun tanktan, toptan, paradan, kolluk güçlerini avucunun içine almadan geçtiğini sanır. Kısa vadede başarılı olsalar bile er ya da geç değişimin kurallarını içine sindirmiş topluluklar ya da kesimler tarafından etkisiz hale getirilirler. Bunun panzehiri aydınlanma ve aydınlatmadır. En ucuz aydınlatma, mücadele ve başarıya ulaşma beş paralık bir kurşun kalemden geçer. O zaman sana vasiyetim olsun. Bizim ülkemiz de eğer böyle bir duruma düşerse, kalemini elinden bırakma!
Bu nedenle kalem hep elimde

**********************

Değerli Kardeşim

Belki bir kısmınız “yazar ve çizerlerin, doğruyu söylemeye kalkışanların ötelendiği bir ülkede” birilerinin ve bu bağlamda benim, elimizden geldiği kadar kalemi elden bırakmamada ısrarlı olduğunu merak etmiş olabilir. Bu, yetişme tarzından, ülkesine bağlılığından ve en önemlisi mesleği gereği bulunduğu toplumu aydınlatma çabasından ileri gelebilir.

Bir ülkede ve bir köyde yaşandığı dilden dile anlatılan bir öykünün
benzeri yaşanıyor mu diye merak etmiştim. Sizinle de paylaşmak istedim. Bakarsınız bu önemli hafta içinde bu öyküye ayıracak zamanınız olur.

Prof. Dr. Ali Demirsoy
Sevgilerle, 17.10.2013