Etiket arşivi: Dumlupınar

Türk Ulusu Yüz Üç Yıl Sonra “Egemenlik” Sınavında!

Doç. Dr. İhsan Tayhani
Emekli Öğretim Üyesi

Mahkûm olmak istemeyen bir milleti, esareti altında tutmaya gücü yetecek kadar kuvvetli zorbalar, artık bu dünya yüzünde kalmamıştır. Millî egemenlik öyle bir nurdur ki onun karşısında zincirler erir; taç ve tahtlar yanar, yok olur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş kurumlar, her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar.” 
                                                Gazi Mustafa Kemal, 30 Ağustos 1924 / Dumlupınar

Demokrasi tarihimizde “egemenliğin paylaşımı”na ilişkin ilk adımın, 18’nci yüzyılın sonlarında Sultan IV. Mustafa ve Yeniçeri Ocağı arasında yapılan ve Sultanın gücünü şeriattan da aldığı “Şer-i Hüccet (Şer-i Sözleşme)” ile atıldığı söylenebilir.

İzleyen yüz yıllık süreçte ise Sened-i İttifak, Tanzimat Fermanı, Islahat Hareketleri, parlamenter yaşamı getiren 1. Meşrutiyet ve Kanun-u Esasi ve sonunda tepede yine bir monarkın yerini koruduğu 2. Meşrutiyet gibi ulusal egemenlik yolunda tortu niteliğindeki kimi girişim ve uygulamalar vardır. Türk ulusu egemenliğini, –“Şer-i Hüccet” başlangıç noktası olarak alınacak olursa– ancak yüz on üç yıllık bir çabadan sonra, 23 Nisan 1920‘de tam olarak eline alabilmiştir. Büyük Atatürk’ün nitelemesiyle 23 Nisan günü, Türkiye ulusal tarihinin başlangıcı ve yeni bir dönüm noktasıdır.

Ankara’nın bozkırında 23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi‘nin insan yapısının türdeş olmamasına karşın, Mustafa Kemal Paşa onları bir hedefe kilitleyebilmişti. Söz konusu Meclis, tam anlamıyla bir “namuslular cephesi” idi. Bu nedenledir ki onlar, hem egemenliğin kaynağını gök yüzünden indirerek milletin kendi eline almasını sağlamış hem de bedeller ödeyerek ülkeyi emperyalistlerin acımasız işgalinden kurtarmışlardı.

Kuruluş aşamasındaki olağanüstü tarihsel koşulları göz ardı etmeksizin, çok partili yaşama geçişle (1946) birlikte yer yer kimi değişiklikler yapılmış olsa da, uygulamada kalan “siyasal parti yasaları” ve “seçim yasaları” yüzünden Ulusun dört dörtlük bir egemenlik kullanımı olduğu elbette söylenemez. Demokrasiyi bir trene benzetip, istedikleri durakta inebileceklerini söylemiş olan ve yirmi yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı ise 2017’de gerçekleştirdiği ve siyasal yazında (literatürde) tanımı olmayan bir yönetsel sistem değişikliği ile bugün –ne yazık ki– ulusal istencin (iradenin) kusursuz olarak Meclise yansıması özlemini bile ortadan kaldırmış bulunuyor.

  • Ayrıca “Güçler  Ayrılığı İlkesi” de işlevsiz kılındığı için, Türk ulusunun egemenliği tek bir adamın ellerinde tutsak edilmiş, bu durum da şimdiye değin sayısız kahredici toplumsal ve siyasal yıkımlara yol açmış bulunuyor ve açmayı da sürdürüyor!
  • Türk ulusu, 14 Mayıs 2023‘te yaşamsal önemde bir egemenlik sınavı verecektir!

103 yıl önce helal süt emmiş bir Kemal, BMM’yi açarak egemenliği, sultan olarak anılan bir monarktan alıp halkın eline veren büyük devrimi gerçekleştirmişti.

103 yıl sonra bugün, yine helal süt emmiş başka bir Kemal de ilmik ilmik örerek yeni bir siyasal “namuslular cephesi” oluşturmayı başarmış ve acınası (dramatik) biçimde tek bir adamın eline geçmiş olan Türk ulusunun egemenliğini, yeniden halkın eline vermenin demokratik uğraşı ve eylemi içine girmek zorunda kalmıştır.

Bu nedenle 14 Mayıs 2023 seçimleri bir halk oylaması (referandum) niteliğindedir. Türk halkı, ya 103 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk sayesinde elde ettiği büyük kazanımına yeniden kavuşacak ve laik – demokratik cumhuriyeti daha da geliştirip yüceltecek ya da giderek koyulaşan baskıcı  ve dinci (despotik ve teokratik) bir yapının, güdülen zavallı kul sürüsü durumuna düşecektir.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın 103. yıldönümünde, yaşamsal önemdeki bu muhasebe mutlaka yapılmalıdır.

İçi boşaltılan, özünden koparılan bugünkü 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı da bayramdan yirmi bir gün sonra 15 Mayıs’ta (2023), yeniden daha büyük bir coşku ile kutlanmalıdır. Atatürk Cumhuriyeti’ne ve Türk halkına yakışan bu olacaktır!

Nutuk yolumuzu aydınlatıyor

HÜSNÜ BOZKURT, ADD GENEL BAŞKAN ADAYI – Giresun28haber.comDr. MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT
ATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL BAŞKANI
19 Ekim 2022, Cumhuriyet
  • “Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen felaketlerin doğurduğu uyanış ve aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
    Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum.”
    Mustafa Kemal ATATÜRK

Atatürk’ün Büyük Nutuk’unu okuduğu günlerin 95. yılını yaşıyoruz. Nutuk bir edebi eser olduğu kadar, sözü edilen her olayı belgeleri ile açıklayan bir bilimsel tarih çalışmasıdır ve bu niteliğiyle dünyada benzerine rastlamak zordur.

19 Mayıs 1919’dan 20 Ekim 1927’ye, esaret (tutsaklık) ve yok oluştan kurtuluşa, kuruluşa ve Aydınlanmaya uzanan 9 yıl boyunca tüm yaşananları, yapılan mücadeleyi, karşılaşılan güçlükleri, aşılan engelleri, bir ulusun varoluşa yürüyüşünü aşama aşama ve belgeleriyle anlatan, böylelikle milletine ve insanlığa 9 yıllık icraatının “hesabını veren” bir başka devlet kurucusu da siyaset insanı da pek görülmüş değildir.

SORUMLULUK BİLİNCİ

Atatürk, 15 Ekim 1927’de toplanan CHP 2. Kurultayı’nda Nutuk’u okumaya (günümüz Türkçesi ile)

  • “Gelecekte yapacaklarımız ile ilgili görüş alışverişinde bulunmadan önce,
    geçmişte yaşadıklarımız hakkında bazı açıklamalar yapmanın ve milletimize yaptıklarımızın hesabını vermenin görevim olduğu kanısındayım…” 

sözleriyle başlıyor, 6 gün boyunca 36.5 saat, 9 yıllık icraatının hesabını verirken aynı zamanda iç ve dış siyaset dünyasına da devlet adamlığı dersi veriyordu.

19 Mayıs 1919’da 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a çıkan Osmanlı Paşası Mustafa Kemal’i Havza, Amasya, Erzurum, Sivas, Ankara, İnönü, Sakarya, Dumlupınar, İzmir, Mudanya ve Lozan üzerinden zafere, cumhurbaşkanlığına ve Atatürk olmaya taşıyan; ilk gençliğinden itibaren (başlayarak) okuduklarıyla kendini inşa etme ustalığı, eşsiz askeri ve siyasi dehası, cesareti ve kararlılığı, koşulları doğru çözümleme ve sahip olduğu olanakları ve yetenekleri nesnel değerlendirme becerisidir, denebilir. Daha birçok üstün özellikleri de sıralanabilir elbette ama en başta bu sorumluluk bilincinin sayılması gerekir.

GENÇLİĞE EMANETİ

Büyük Atatürk, 20 Ekim 1927 günü Söylev’ini

  • “Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen felaketlerin doğurduğu
    uyanış ve aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
  • Bu sonucu Türk gençliğine emanet ediyorum”

sözleri ve ardından belki de dünyanın en veciz hitabelerinden biri olan Gençliğe Hitabe ile tamamlarken aslında bitirmiyor, başlatıyordu. Zira

  • “Ey Türk istikbalinin evladı…”

diyerek seslendiğinin her dönemin Türk ulusu ve bu seslenişin tüm zamanlar için geçerli bir görev talimatı olduğu açıktır.

Nutuk, 95 yıldır Türk ulusunun yolunu aydınlatıyor, sonsuza dek aydınlatmayı sürdürecek.

BÜYÜK TAARRUZ – BÜYÜK ZAFER

BÜYÜK TAARRUZ, BÜYÜK ZAFER

ZAFERLERİ VE MAZİSİ İNSANLIK TARİHİYLE BAŞLAYAN, ZAFERLE BERABER MEDENİYET NURLARINI TAŞIYAN
KAHRAMAN ORDUMUZUN, 
30AĞUSTOS1922’DE KAZANDIĞI
“BÜYÜK ZAFER” MİLLETİMİZE KUTLU OLSUN.

AZİZ ŞEHİTLERİMİZİ VE (BAŞTA GAZİ M. KEMAL ATATÜRK OLMAK ÜZERE) KAHRAMAN GAZİLERİMİZİ RAHMETLE, HÜRMETLE ANIYORUZ…

Displaying f.k-ATATÜRK26Ağs.jpg

“BÜYÜK TAARUZ, BÜYÜK ZAFER” başlıklı yazım aşağıdadırr.

PORTRESİ

ŞAHAP OSMAN ARAS
Emekli Kurmay Albay – Tarihçi Yazar (2016 – İZMİR)

BÜYÜK TAARRUZ – BÜYÜK ZAFER

25/26 Ağustos 1922 gecesinde; işgalci Yunan Ordusunun Başkomutanı General Hacı Anesti İzmir’de keyif çatarken, cephedeki komutanlar da Afyon Belediye Binasında balo düzenleyerek eğleniyordu… Türk Ordusunun Başkomutanı Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa ise, Afyon/Kocatepe’de (beraberinde Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa ve 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa olduğu halde) taarruz için, fecir vaktini bekliyordu. 26 Ağustos Cumartesi sabahı, yoğun bir topçu ateşinin ardından başlatılan hücumla Kahraman Mehmetçiklerimiz, düşmanın “6 ayda geçilemez denilen” tahkimli mevzilerini bir hamlede aşarak, Sincan Ovası’na indi.

27 Ağustos günü Afyon işgalden kurtarıldı. Baskına uğrayan düşman, 27/28 Ağustos gecesi İzmir istikametinde geriye çekilmek istedi. Ancak, Fahrettin (Altay) Paşa komutasındaki 5 inci Süvari Kolordumuz düşmanın çekilme yollarını kesmişti. Böylece, 1. ve 2. Yunan Kolorduları Dumlupınar’ın kuzeyine sürüklenerek, Murat Dağı eteklerinde çembere alındı… Burada, 30 Ağustos günü yaşanan Meydan Muharebesinde, beş Yunan Tümeni imha edildi. Savaş gücünü tümden yitiren düşman güçleri,  bozguna uğrayarak, İzmir’e doğru kaçmaya başladı… Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa, bu muharebeyi 1181 Rakımlı (Zafer) Tepe’de karargâh kurarak bizzat yönettiği için, “Başkumandan Meydan Muharebesi” adı verilmiştir.

Yenilgiye uğrayan Yunan Ordusunun komutanları, başlarında General Trikupis olduğu halde, 2 Eylül günü Uşak dolayında tutsak alındılar. 5 inci Kolordumuzun kahraman süvarileri düşmanın tüm haberleşme ve demiryolu ulaşım imkanlarını felce uğratmış olduğundan, 1 inci Kolordu Komutanı General Trikupis; General Hacı Anesti’nin görevden alınarak, kendisinin Başkomutanlığa atandığını” tutsak düştüğü birliğin komutanından öğrendi… Başkomutan M. Kemal Paşa ve karargâhı 3 Eylül günü Uşak’ta idi. General Trikupis ve 2 nci Kolordu komutanı General Diyenis (1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa ve 4. Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Paşa’nın gözetiminde) Gazi Paşa’nın huzuruna getirildiler.

ATATÜRK tutsaklara yer göstererek kahve ısmarladı ve ardından, düşman cephesinde yaşananları öğrenmek için, onları sorgulamaya başladı… General Trikupis: “Büyük Taarruzun başladığı gece,  her şeyden habersiz olarak Afyon’daki bir baloda eğlendiklerini; bir ucu Kütahya’da, diğer ucu Afyon’da olan Türk Taarruzunun baskın tarzında başlayarak Yunan mevzilerini ezip geçtiğini; şiddetli bir sele kapılmışçasına Murat Dağı’nın eteklerine doğru sürüklendiklerini ve de Kızıltaş Deresi vadisinde kapana kıstırıldıklarını” büyük bir üzüntüyle anlattı.

Sonrasını da, yine bizzat General Trikupis’ten dinleyelim: “30 Ağustos gününe kadar toplarımızı kısmen kullanarak, geri çekiliyorduk. Fakat, sırtımızı o yamaca (Murat Dağı yamaçlarına) dayadıktan sonra, hiç mecalimiz kalmamıştı. İşte o zaman, sizin süngüleriniz parıldamaya başladı. Arkamız, önümüz, her yanımız süngü… Artık, sonumuz gelmişti. Atımı bile bulamadım; ormanların içinde, yollara düştüm.” Tutsak Yunan Generali, bozgunu böylece özetledikten sonra, Gazi’ye sorar: “Siz bu savaşı nereden yönetiyordunuz?” 

ATATÜRK’ün yanıtı: “İşte, tam o süngülerin parıldadığı yerden!”

Trikupis şaşırır; müthiş bir heyecana kapılarak, saygıyla doğrulur. “İşte, savaş böyle kazanılır… Değilse, yüzlerce kilometre uzakta, harita üzerinde pergelle ölçüp/biçerek savaş yönetilmez” der… Yunan Ordusunun Başkomutanı General Trikupis (1868-1959) tutsaklıktan kurtulup ülkesine döndükten sonra, yaşamı boyunca her 29 Ekim’de Atina’daki Büyükelçiliğimize gelerek; ATATÜRK’ün fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulunmuştur. Düşmanların bile sevgi ve saygısını kazanan Gazi M. Kemal ATATÜRK’ü karalamaya çalışan gafilleri Allah ıslah etsin.

============================

Dostlar,

İzmir’den değerli dostumuz Em. Kurmay Albay – Tarihçi Yazar Sayın ŞAHAP OSMAN ARAS’ın özlü makalesi yukarıda…

Kendisine teşekkür borçluyuz..

Bize bu utkuyu (zaferi) ve sonuçlarını (Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti!) kanları ve canları pahasına bağışlayan vatan evlatlarına minnetimiz ödenemez… Aziz hatıralarına saygılı olmanın en etkili yolu, kutsal vatana – cumhuriyete – bağımsızlığımıza – ulusumuza sahip çıkmaktır!

Sevgi ve saygı ile.
30 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com