Etiket arşivi: “imar affı”

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 18 Nisan 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

YANLIŞ

RTE’nin seçim sloganı,”Doğru adam, doğru zaman”

Yanlış adam, hiçbir zaman…

EŞEK

RTE, muhalefetin vaatlerini eleştirirken, “Hale bak ya, eşek vezir olmuş, katır silahtar!” dedi.

Biz O’na demiyoruz ama…

TEHDİT

İsmailağa cemaatinden Hüseyin Çevik diye bir imam, “Adam namazı, abdesti kaldıracağım diyor be. Sen kalkmışsın fiyatlar, benzin, menzin. AK Parti’ye inat CHP’ye oy verirsen cehennemde yanarsın cayır cayır!”

Allah adına tehdit eden zındık, pek korktuk…

YOBAZ

Sakarya Üniversitesi’nden profesör sıfatlı Ebubekir Sofuoğlu, 6284 sayılı yasayı  savunan AKP’li kadın vekillerin Cehennem soğuyuncaya kadar yanacaklarını yazdı.

Allah adına karar veren yobaz, karar sana kalmaz, akıl sana kanmaz…

DÜŞMAN

İhsan Şenocak, “Bir Müslümanın Allah-u Teala’nın huzuruna götüreceği en büyük ameli CHP düşmanlığıdır.”

Milletin içine kin ve düşmanlık tohumu saçan yobazdan din adamı olur mu?..

ÖĞRETMEN

AKP Hatay milletvekili tanıtım töreninde konuşan emekli din dersi öğretmeni Ergüder Aksoy, depremin felaket değil rahmet ve 11 vilayetin şahsında 85 milyona Allah’ın kırbacı olduğunu söyledi.

Sen tek kelime öğretme…

MÜLAKAT

RTE, personel alımlarında zorunluluk dışında mülakatı kaldıracağını vaat etti.

Mülakatı kim koydu?

Kaldırmak için neden seçim beklenir?

Zorunluluk durumu ihalelerdeki 21b gibi olmaz mı?..

BÖLÜCÜ

Bakan Soylu, “Erdoğan’dan önce kimse ben Kürdüm, ben Aleviyim diyemiyordu

Erdoğan söyleyerek bölüyor…

SIKINTI

RTE, ”Ekonomide sıkıntı varmış, yoo. Biz gayet iyi yolumuza devam ediyoruz.”

Sıkıntı, sıkıntıyı görememekte…

AF

RTE, imar affının kabul edilemez olduğunu ve katalog suçlar arasına alınacağını vaat etti.

Depremden önce af çıkaranları da millet kataloğa alsın artık…

ÖLELİM

Milletvekili tanıtım toplantısındaki konuşmasında gençler “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganı atınca MSB Akar, “Onun da zamanı gelecek” dedi. Tepkiler üzerine konunun terörle mücadele olduğunu açıkladı.

Terörle mücadele de olsa devlette görevliler bellidir. Gerisi mafyatiktir…

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 1 Mart 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

HESAPLAŞMA

RTE, depremdeki can kayıplarında kusuru, ihmali, kastı olanlar varsa hukuk önünde hesabını soracaklarını, kimsenin gözünün yaşına bakmayacaklarını söyledi.

İmar affına imza atan, riskli bölgelerin statüsünü kaldıranın göz yaşları dahil mi?…

AHLAKSIZ

T.C. Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan AKP’li RTE, “Kızılay nerde?” diye isyan edenlere,
”namussuz, ahlaksız, adi” gibi hakaretler etti.

Yakışıyor…

YASSAK

AKP’nin hoşuna gitmeyenleri yazan – söyleyen her yer, her şey yasak.

Ekşi Sözlük de kapatıldı. TV’lere ceza yağdı.

Demokrasinin ırz düşmanları…

KIZILAY

Hayır kurumu Kızılay deprem olduktan sonra bile çadır satmaya devam etti.

İnsani yardım insanlara özgüdür…

BAŞARI

Kızılay Başkanı’na istifa edip etmeyeceği sorulduğunda başarılı olduğu için istifaya gerek olmadığını söyledi.

Milletin öfkesini üzerine çekmedeki başarısı!..

ACELE

Yer bilimcilerin uyarılarına karşın artçı depremler sürerken Nurdağı‘nda birileri inşaat başlatıldı.

Deprem bölgesindeki enkazın molozları ihale yapılmadan taşınmaya başlandı.

“Bizimkiler kazansın, ölen ölür” AKP’si…

ÖRNEK

Nurdağ Belediye Başkanı ile yaptığı bütün binalar çöken iş ortağı belediye meclis üyesi ve imar sorumlusu olan müteahhit tutuklandılar.

AKP döneminin özeti …

İSTİFA

Bahçeli, Beşiktaş taraftarının hükümete istifa çağrısı yapması üzerine BJK üyeliğinden istifa etti.

Ne mutlu Beşiktaşlılara. Darısı FB’ye (Divandaki birileri var ya)…

ÇÖZÜM

Bahçeli Bey, maçlarda hükümet aleyhine tezahürat yapılması üzerine kulüplerin tedbir almasını aksi takdirde maçların seyircisiz olmasını istedi.

İşte demokrasi budur!..

KALKAN

İçişleri Bakanı Soylu, önce Fenerbahçe ardından da Beşiktaş tribünlerinden yükselen “Hükümet istifa” sloganına, “Deprem meselesine gömüldüğümüzü zannedenler, güvenlik meselesinde kalkanlarımızı kaldırmayacağımızı zannetmesinler. Mesaimizi bölmek isterlerse rahat böleriz. Hodri meydan” dedi.

Gömüldü, doğru.

Seyirci o kalkanı indirir…

HELALLİK

RTE Adıyaman’daki konuşmasında depremdeki gecikmeler için vatandaştan helallik istedi.

Hayattakiler karar verir de, ölenlerin hakkı ne olacak?

Hukuk devletinde helallik değil yargı kararı alınır…

DEPREM BÖLGESİNDE SAĞLIK HİZMETLERİ ve İLGİLİ SORUNLAR

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Hekim, Hukukçu/Sağlık Hukuku Uzm., Siyaset Bilimci

Deprem Bölgesinde sağlık hizmetlerinin, olası bulaşıcı salgın hastalıkların durumu..

Afeti izleyerek halka hızla yardım edilemedi, acil arama-kurtarma çabası 1-2 gün gecikti. Afet sonrası temel gereksinimlerin başında barınma – beslenme geliyor ama bölgede kışlık çadırlar –ideal olanı konteynır konutlar– kurulamadı. AFAD’ın yaraşır olmayan (liyakatsiz) ve bilgisiz ellerde oluşundan dolayı afet iyi yönetilemedi, bunun sorumlusu doğrudan Erdoğan, çünkü TEK ADAM REJİMİ dayatmakta.

Bölge halkı zaten 1,5 yıldır süregelen ağır ekonomik bunalım yüzünden çok kırılgan. Bunun, ciddi zedelenebilirliğin de (handikapın) payı ile deprem sonrası eklenen ağır koşullar ve stres yüzünden bölge insanının bağışıklık sistemi – direnci zayıf. Başta kolera olmak üzere tifo, dizanteri, uyuz, bitlenme, kızamık, grip, zatürre… hastalıklarına karşı yeterince korunaklı değil. Bu hastalıklar ve benzerleri artış göstererek tehlike oluşturabilir. Sağlık Bakanlığı veri açıklamıyor, “salgın yok” diyor.

Kızılay geriye çekildi, AFAD öne çıkarıldı ama AFAD da çok yetersiz kaldı. AFAD’ın 2023 bütçesi 8 milyar TL (Sayıştay denetimi bulanık!), DİB’nın 36 milyar TL!

Bölgede epey gecikmeli kurulan çadırlar ve saha mutfakları izledik.

ASKER NEDEN SAHADAN ÇEKİLDİ?

Deprem 06 Şubat 2023’te gece yarısı saat 04:17’de meydana geldi. TSK’nin devreye sokulması gecikti. Duyumlara göre İçişleri, Milli Savunma ve Turizm Bakanı acil toplandı ve Hulusi Akar askerlerin devreye girmesi konusunda talimat verdi. Sabah ezanından sonra Erdoğan’ın uyanmış olacağı düşüncesiyle kendisine geç haber verildiği, Erdoğan’ın buna çok sinirlendiği, bu üç Bakanı haşladığı, sahaya sürülen askerlerin geri çekilmesi talimatı verdiği gibi söylemler sosyal medyada dolaştı. Sınırlı da olsa sahaya erken sürülen askerlerin geri çekildiği de. Burada Erdoğan’ın paranoyası (patolojik kuşku), bir “Asker korkusu” söz konusu.

Eğer EMASYA, DAFYA Protokolü iptal edilmemiş olsa idi, bölgede acil arama-kurtarma, barınma-beslenme sorunu, acil sağlık hizmetleri hızla yoluna konabilirdi. TSK’nin bu konuda çok büyük deneyimi ve bilgisi var. “Tek adam yönetimi”, Silahlı Kuvvetleri de paramparça etti. 3 Kuvvet Komutanı Genel Kurmay Başkanından talimat alamıyor, doğrudan Milli Savunma Bakanına bağlı. Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlandı. Genelkurmay Başkanlığı, neredeyse içi boşaltılmış bir makam durumuna getirildi Anayasa’nın 117. maddesi açıkça çiğnenerek…

Silahlı Kuvvetlerin sağlık altyapısı, GATA, 42 askeri hastane Sağlık Bakanlığı’na devredilerek dağıtılmasa idi (15 Temmuz 2016 CIA-FETÖ darbe girişimi bahanesiyle), “Askeri Sahra Sağlık Hizmetleri” hızla ve etkinlikle depremzedelere ulaştırılabilirdi. Bu tıpta uzmanlık alanı salt Gülhane Askeri tıp Akademisi’nde vardı, yalnızca orada bu uzmanlık eğitimi verilirdi. Askeri sağlık hizmetleri sistemi savaşlarda, deprem, salgın, kıtlık, yangın, toprak kayması (heyelan), büyük endüstriyel kazalar, sabotaj.. gibi olağan dışı durumlarda afetzedelere acil sağlık hizmetlerinin nasıl verileceğinde uzmanlaşmışlardır. Bizim tıp uzmanlık alanımız olan “Halk Sağlığı”nın bir yan dalı olan ve bu alanda uzmanlaşmış hekimlerin öncülüğünde askeri sahra sağlık hizmetleri geçmişte başarıyla ve hızla verilirdi. Bu tıpta uzmanlık eğitimi artık yapılmıyor. Erdoğan iktidarının / AKP=RTE rejiminin hastalıklı kuşkuları – korkuları – kaygıları (paranoya) temelinde, batı Emperyalizmi ile işbirliği yaparak eli – kolu bağlı bir TSK, hem Erdoğan’ın hayali idi hem de Batı Emperyalizminin dayatması idi.

ÜNİVERSİTELERDE EĞİTİM YÜZ YÜZE SÜRMELİ

Cumhuriyetin bütün kazanımlarını bu iktidar haraç-mezat sattı. Günümüzde nitelikli insangücü kritik önemde. Bu yüzden üniversitelerde yüz yüze eğitim sürdürülmeli. Azgın özelleştirmeler sonucu Kamu kurumu da kalmadı ülkemizde! İktidar öylesine çaresiz ki, KYK (Kredi Yurtlar Kurumu) yurtları boşaltıldı yaklaşık 800 bin yatak için. Üniversite öğrencileri devlet yurtlarından apar topar çıkarıldı. Hiç düşünülmez mi, bu gençler nerede kalacak? 2. Dünya Paylaşım Savaşında bile, Almanlar Fransa’yı işgal ettiğinde, Fransız hükümeti üniversitelerde eğitimi durdurmadı. İşgal altında bile, savaşta bile yükseköğretimde kesinti yapılmadı. Ülkemizde üniversitelerde eğitim-öğretim yüz yüze sürdürülmeli. Kovit-19 salgınında epey süre uzaktan eğitim yapıldı, faturası ağır, giderimi (telafisi) çok çok güç. Öğrencilerin ruh sağlığı bozulabilir. “Tek adam rejimi”nin en tehlikeli yanı bu, AKP=RTE yönetiminin  buyruğu mutlak, tartışılamıyor; Güçler Ayrılığına dayalı denge-denet sistemi yok!

ERDOĞAN YARI TANRI GİBİ

“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplandı..” deniyor. Gerçekte Kabinedeki insanlar Bakan değil, “Erdoğan’ın sekreteri” konumundalar. Çünkü Anayasanın 8. maddesi, “Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı tarafından kullanılır ve yerine getirilir.” diyor. “Cumhurbaşkanlığınca” bile denmiyor bir Kurum tanımlanmasıyla, salt 1 kişi adresleniyor. Yürütme yetkisi Bakanlarda değil, Tek Adam Erdoğan’da. Parlamenter rejim olsa idi, bu Bakanlar TBMM’ye karşı sorumlu olurdu ve gerektiğinde gensoru ile düşürülebilirdi. Gensoru 2017’de Anayasa değişikliği ile kaldırıldı, AKP/RTE iktidarınca hiç hesap da verilmediği için, Erdoğan deprem bölgesinde 10 ilde OHAL ilan ederek, Yarı Tanrı olmakta neredeyse, imparator gücüne erişmekte. Çünkü OHAL CBK (Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi) AYM denetimi dışında (AY m. 148/1).

Dolayısıyla, depremin ilerleyen günlerinde bile depremzedelere yeterince sağlık hizmeti ve temel yaşam desteği sağlanamadı. Ölümler, hastalanmalar, engellilikler arttı ne yazık ki, çoğu önlenebilirdi oysa..

YÜZ BİN DOLAYINDA ÖLÜM BEKLENİYOR!

Dünya Sağlık Örgütü’nün kestirdiği ölü sayısı yüz bin dolayında.

TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) her yıl Haziran ayı son haftasında ölüm istatistiklerini yayınlaması gerekiyor. Ancak 2021 ve 2022’de yayınla(ya)madı. 2023 Haziran ayında yayınlar mı, hiç sanmıyoruz. 2. hafta sonunda ölüm sayısı kırk bini, yaralı sayısı 110 bini aştı.

İktidar, ölüm sayılarının sınırlı tutulması için büyük çaba içinde. Bunlar sorgulanmalı.

AFAD’ın tam yıkılmış olarak açıkladığı 6500 bina var. Bu binalar çok katlı, ortalama 5 katlı dersek, 32 bin beş yüz kat yapar. Her katta “en az” ortalama 2 daire olsa 65 bin daire yapar. Her dairede “en az” ortalama 3 kişi olsa, 195 bin kişi yapar. Göçüntü (enkaz) altından çıkarılan 108 bin yaralı deniyor, 40 bin de ölüm var, toplam 148 bin. Demek ki en iyimser kestirimle enkaz altında 47 bin insanımız var. Ancak bu kestirim çok daha yüksek de olabilir..

HATAY ÖLÜ KOKUYOR!

Ceset toplamaları çok yetersiz. Hatay’dan bir meslektaşımız birkaç gün önce ses kaydı gönderdi :

  • Hatay ölü kokuyor! diyor ısrarla yineleyerek..

Bölgeye morg hizmeti götürülmesi gerekir(di). Kimi uzak yayla dağ köylerinde kurtların açıkta kalmış ölü bedenlerini yediği bilgileri geldi ne yazık ki.

Sahipsiz cenazelerden DNA örnekleri alınmalı, kimliklendirme için gerekli çaba gösterilmeli. Fotoğraf, parmak izi, avuç içi izi, yakındaki insanlara gösterme.. Yakınlarını yitiren – bulamayan insanlarımız da DNA örneği için kan, mukozal sürüntü.. vermeli. Bu bilgiler, uygun yazılımla bilgisayar ortamında eşleştirmede kullanılmalı ve sahipsiz cesetlerin yakınları bulunmalıdır.

AKP ile “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” ve GERİLEME BAŞLADI

Türkiye’de AKP iktidarıyla 20+ YILINI GEÇİRDİ! 3 Kasım 2002 – 19 Şubat 2023.. Haziran 2003’te “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” diye bir program başlatıldı. Bu programın kökü dışarıda, ne yerli, ne de milli! Dünya Bankası ve IMF dayatması. Özgün adı “Health Transformation”.

Bu vahşi neo-liberal küreselleşme dayatması “Sağlıkta Dönüşüm” projesi ile AKP iktidarı, sağlıkta kamudan özel sektöre geçti hızla ve büyük ölçüde. Hastanelerin % 40’ı özel sektörün elinde (yaklaşık 600/1500). Toplam hastane yatak sayısı 255 bin, özel sektörün yatak sayısı 50+ bin; her 5 yataktan 1’i özel sektörün elinde. Yoğun bakım yatak oranı, kamuya göre özel sektörde toplam içinde daha yüksek.

14 Şubat 2023 günü göçüntü (enkaz) altından 9. günde çıkarılan bir kadın insanımızın ağzından dökülen sözler dehşet vericiydi :

  • “Beni özel hastaneye götürmeyin, param yok!!”

20+ yıllık kökü dışarıda AKP/RTE sağlık politikasının acı özeti bu çığlıkta yatıyor.

İktidar hem deprem yıkıntısının (enkazının) altında kaldı, hem sağlık alanında sınıfta kaldı. Çünkü sağlık sektöründe kamunun olanakları çok sınırlandırılmış durumda. Devletin sağlıkta özelleştirmeden artık vazgeçmesi gerekiyor; TEK TIP – TEK SAĞLIK! Sağlık hizmetlerini bölgede kamu eliyle Basamaklı olarak hızla örgütlemek gerekiyor. Afette sağlık hizmetlerini yönetmek üzere Halk Sağlığı Uzmanları yetkindirler, alanın eğitimini almışlardır, bu uzman hekimler yetkilendirilmelidir.
***

G-20 ülkelerinin önceki yıl S. Arabistan toplantısı sonuç bildirgesinde “ARDIŞIK AFETLER  YALNIZCA ZAMAN SORUNU!” uyarısı yapılmıştı. Gerekleri yapılmalı. Oysa AKP/RTE bu gerçekliğe
çok yabancı. 20+ yıldır tek  başına iktidardalar, artık yorulduk, usandık, ilk seçimde (en geç 18 Haziran 2023!) bu kadrolardan kurtulmak gerekiyor..

AKP / RTE İKTİDARININ SEÇİMLERİ ERTELEME DAYATMASI

Anayasa gereği en geç 18 Haziran 2023’te yapılması zorunlu seçimler ile ilgili olarak :

Anayasa m.78 gereği; “Savaş sebebi dışında seçimlerin geriye bırakılması” olanaksız! Hukukçu şapkamızla, Anayasanın ilgili maddelerine dayanarak sürece değinmeliyiz. TBMM’nin savaş ilanı yanı sıra (AY m.92/1), bunun, seçimlerin yapılmasını olanaksız kılması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekiyor. Dolayısıyla seçimler “bu koşullarda” ertelenemez, tersi Anayasa’nın açık çiğnemi (ihlali) olur ve Yüce Divan’da yargılanma sonucu doğurur.

Eğer dolaylı yoldan, gerçekte olmayan “mücbir neden(force majeure) zorlaması ile seçimler ertelenirse (salt TBMM kararı ile; Erdoğan ve YSK’nın hiçbir yetkisi yok!), Anayasa açıkça çiğnenmiş olmakla kalmaz. Bu, Anayasa’nın değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi bile önerilemeyecek 2. maddede (ilk 3 madde) sayılan demokratik devlet ilkesinin hülle (hukuka karşı hile) ile değiştirilmesi demek olup, apaçık sivil darbe olacaktır. Anayasayı çiğnem (ihlal) suçunun yaptırımı TCK’nun 309. maddesinde belirtilmiştir, bakılmasını öneririz.

O yüzden “BİZE 1 YIL DAHA SÜRE..” GİBİ SAÇMALIKLARIN BİR YANA BIRAKILMASI gerekir. Birçok insan, Erdoğan ekrana çıktığında artık TV’yi kapatıyor, bu bir gerçek.

Sonuç olarak                                         :

Sağlık hizmetleri basamaklı olarak sürdürülmeli, özellikle bulaşıcı hastalıkların salgın boyutuna erişmemesi için izlem-kayıt-bildirim (sürveyans) süreci, erken uyarı – alarm dizgesi (sistemi)  işletilmelidir. Aşılama, çevre hijyeni, su-gıda güvenliği, barınma, atık denetimi, psiko-sosyal destek, mental sağlık hizmeti özenle ve bilimsel olarak yürütülmelidir. İnsan cesetleri sanıldığının tersine ciddi çevre sorunu yaratmaz. Arama-kurtarma çalışması modern-duyarlı araçlarla birkaç gün daha sürdürülmelidir. Bulaşıcı hastalık salgını riski beklenenden büyüktür : Afet bölgesinde etkilenen insan sayısı ciddidir, 13+ milyon! Ayrıca bölge ciddi göç verdi, yardım amaçlı ciddi nüfus aldı, demografik hareketlilik çok yüksek. Bunlar salgın için ek risk etmenleridir. Bölgeden göç önlenmeli, özellikle Hatay’da demografik yapı titizlikle korunmalıdır.

Afet yönetimi
siyasete alet edilmemeli, bilimsel akılcılığın gereklerinden asla ayrılmamalı, saydam olunmalıdır. İmar affı artık unutulmalı, yeni arazi kullanım planı ulusal ölçekte yapılmalıdır. TBMM’de araştırma komisyonu kurulmalıdır.

  • Afet ve sonuçlarından sorumlu herkes, mutlaka yargıda hesap vermeli; sorumlu siyasetçiler ayrıca sandıkta hesap vermelidir.

Yıkımın olumsuz etkileri uzun yıllar sürecektir, SERVET VERGİSİ alınmalıdır.

Bölgede tarım-hayvancılık özellikle desteklenmelidir.
Bu ağır yıkımlar asla kader değildir. Ulusal dayanışmamız örnek düzeydedir ve sürdürülmelidir, tüm halkımızı kutluyoruz! Bu sınavı da başaracağız, umutla!

ÇARŞAMBA (DEPREM) İĞNELERİ : 15 Şubat 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

SANSÜR

Kahramanmaraş’tan canlı bağlantı yapan Show TV muhabiri Tuğba Södekoğlu, ‘ekipler asla gelmiyor‘ diyen genç depremzedenin sesini bastırmaya çalışarak yanından uzaklaştı.

Sansüre …

DİYANET’e

Türkiye’nin Milano Başkonsolosluğu sosyal medya hesabından bir mesaj paylaşarak, Türkiye Diyanet Vakfı ve Türk Kızılayı’na bağış çağrısında bulundu.

Ölenlere dua okurlar…

SOYTARI

Fransa’da yayımlanan Charlie Hebdo dergisi, Türkiye’deki depremin yıkımını
Tankları göndermeye bile gerek kalmadı” ifadesiyle karikatürize etti. (çizgiye döktü)

Tankların namlularını eş-dost-akrabalarına yönlendirebilirler…

DAYANIŞMA

Kahramanmaraş’ta AKP eski milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu, İBB ekipleri ve İmamoğlu’na “defolun” diye bağırdı.

Dayanışmaya örnek davranış!..

TALİMAT

Bakan dahil tüm yetkililer her etkinlikte “Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla
diye söze başlarken, Hatay’da iş makinaları en kritik süreçte saatlerce AFAD’dan talimat bekledi.

Kişilik sorunlu…Baş bozuk…

İLAHİ

AFAD Afetlere Müdahale Genel Müdürü Palakoğlu ilahiyatçı. Deprem konusunda bilgisiz.

İlahi atayan!..

ÜRETİM

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, Uşak’tan bir milyona yakın battaniye gönderilmesini “Türkiye’yi üreterek büyüyen bir ülke olma yolunda hükümet olarak desteklemeye devam edeceğiz” dedi.

Aslanım hükümet, çalmadı, çaldırmadı, satmadı, üretti, büyüttü!..

MEZE

RTE, ”Hatay’da biz asker göremedik, jandarma göremedik, polis göremedik‘ gibi yalan, yanlış iftiralar atıyorlar. Bizim askerimiz şereflidir, jandarmamız şereflidir, polisimiz şereflidir. Ama bu şerefsizlerin ağzına biz onları meze yaptırmayız… Deftere yazıyoruz.”

Milli birliği sağlıyor!..

HAYIR

Gaziantep BŞB Başkanı Fatma Şahin, bir depremzedeye, ”Her şerde bir hayır vardır. Rabbim ne derse o olur.” dedi.

Suçu Allah’a havale…

KADER

RTE, 2019’da Kahramanmaraş’ta, Hatay’da, Malatya’daki mitinglerde imar affı çıkarmakla övünmüştü.

Şimdi “kader” diyor, Hatipoğlu gibi bir din tüccarı bile kabul etmiyor.

Ülkenin kötü kaderi yönetim…

YALANCI

RTE ve Adalet Bakanı Bozdağ, deprem bölgesinde yağma olayları olduğunu söylerken Soylu bakan, “sorunun yağmacılık değil yalancılık” olduğunu söyledi.

Kim yalancı?..

KUTSAL

Seçimlerin ertelenmesi gerektiğini öne süren Arınç, “Anayasalar kutsal metinler değildir” dedi.

Değiştirilemez kutsallar peşinde görünüp, insanların yaşamını değiştirdiğiniz yetmedi mi!..

SAHTEKAR

Bahçeli, AHBAP ve BABALA’yı sahtekarlıkla suçladı.

Onların yarısı kadar dürüst ve yararlı olabilseler…
============================
Dostlar,

Aşağıdaki gazete kesisini biz ekledik.. (Ahmet Saltık)

Kadercilik öldürür, devrimcilik yaşatır

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
13 Şubat 2023, Cumhuriyet

 

Kahramanmaraş merkezli iki depremde, Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Osmaniye, Adana, Diyarbakır, Malatya, Şanlıurfa ve Kilis illerinde 30 bini aşkın kişi yaşamını yitirdi, 100 bini aşkın kişi yaralandı, 10 bini aşkın bina yıkıldı, on binlerce bina hasar gördü.

Depremde en çok can kaybı Hatay ve Kahramanmaraş’ta yaşandı. Onların ardından en fazla can kaybı Adıyaman ve Gaziantep’te yaşandı. Onları da diğer iller daha düşük sayıda ölümlerle takip etti.

Bu kadar geniş bir alanda etki yaratan ve iki kez üst üste gerçekleşen şiddetli bir depreme bir devletin depremden sonra müdahale etmesi kolay bir iş değildir. Ancak depreme karşı önceden önlem alınmış olsaydı, devlet ve hükümet bu müdahaleyi çok daha kolay bir biçimde gerçekleştirebilirdi.

AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın bu felaketi, “kader planı” olarak açıklaması kabul edilebilir bir durum değildir.

  • Bu depremin sonucunda oluşan can kaybı ve hasar, bir sözde “ilahi kader planının” değil, hükümetlerin ve belediyelerin plansızlığının sonucudur!

***
Kadercilik insanın miskinleşmesine, edilgenleşmesine, sorumluluktan kaçmasına, kötülüklerin artmasına yol açar. Kaderci insan fiili durumu değiştirmek için asgari çaba gösterir, mevcut olanı muhafaza eder.

Devrimci insan ise dünyayı değiştirmek için mücadele eder, daha iyi bir toplum ve devlet düzeninin sağlanması için mevcut ve fiili durumu değiştirir, insanlığın ilerlemesini ve gelişmesini amaçlar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 1924 yılında Samsun’da yaptığı bir konuşmada, “En gerçek kılavuz bilimdir” demişti.

Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 1937 yılında yaptığı bir konuşmada da şöyle demişti:

  • “Bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi’nin programıdır.
    Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette, bizi aydınlatıcı ana hatlardır.
    Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan (düşünülen) kitapların doğmalarıyla (inançlarıyla)
    asla bir tutmamalıdır. Biz ilhamlarımızı, gökten ve gaipten (görünmeyenden) değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.”

***
Atatürk’ün bu sözlerinin değeri bilinmiş olsaydı, depremde bu kadar büyük bir kayıp yaşanmazdı.

Atatürk’ün bu sözleri dikkate alınsaydı; şehir ve yerleşim bölgesi planlaması yapılırken, fay hatlarına yakın ovalık, sulak ve risk barındıran alanlarda imarlaşma gerçekleşmezdi; deprem mevzuatına aykırı binaların yapılmasına izin verilmezdi; inşaatlar etkin biçimde denetlenirdi; depreme dayanıksız binalar güçlendirilirdi; AFAD kadrolarına imamlar, hatipler ve ilahiyatçılar atanmazdı; AFAD’a Diyanet’in dörtte biri kadar bütçe verilmezdi; deprem bölgelerinde yeterli sayıda uzman ekip ve ekipman (AS: donanım) sürekli hazır bulundurulurdu; Türk Silahlı Kuvvetleri kapsamlı bir biçimde ilk günden devreye sokulurdu; imar affı adı altında kaçak binalara onay verilmezdi; geçmiş depremlerden ders alınırdı; jeologların deprem riskleriyle ilgili hazırladıkları raporlara göre önlem alınırdı; bencil, bireysel ve oligarşik rant hevesi, insandan ve toplumdan daha değerli bir duruma gelmezdi!

  • İnsana yaşam veren de adalet veren de devrimci ve dünyevi güçlerdir.
  • Kimse kadercilerden ve öte dünyacılardan adalet beklemesin!

Gazete DUVAR ile söyleşi : Deprem bölgesinde bulaşıcı hastalık riski, ne yapmalı??

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Saltık:

Deprem bölgesinde tifo, dizanteri, kolera… beklenebilir

Deprem bölgesindeki sağlık sorunlarına değinen Prof. Ahmet Saltık,  65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı olanların zatürre tehlikesiyle
karşı karşıya olduğunu söyledi.

Halk Sağlığı Uzmanı Saltık: Deprem bölgesinde tifo, dizanteri beklenebilirÖzlem Kara

Gazete DUVAR
13 Şubat 2023 https://www.gazeteduvar.com.tr/halk-sagligi-uzmani-saltik-deprem-bolgesinde-tifo-dizanteri-beklenebilir-haber-1603232

İZMİR- Maraş’ta meydana gelen ve 10 ili vuran deprem sonrasında sağlıkla ilgili riskler devam ediyor. Enkazlar henüz kaldırılamazken, akıllara gelen en önemli sorulardan bir tanesi de depremzedelerin sağlığı.

Adıyaman’da bir depremzede toplanma alanında yaklaşık üç bin kişinin üç tuvaleti kullandığını, Hatay’a gönüllü olarak giden Filiz Yener ise insanların hasar görmüş binalarda tuvalet ihtiyacını karşıladığını söyledi.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, depremzedelerin yaşayabileceği sağlık sorunlarını ve çözüm önerilerini anlattı. Saltık, salgın hastalıklar, hijyen sorunları, enfeksiyon hastalıklarına ilişkin bilgi verdi.

‘ÜÇ BİN KİŞİ ÜÇ TUVALETİ KULLANIYOR’

Adıyaman’ın Sincik bölgesinde yaşayan depremzedeler, zor şartlar altında olduklarını vurgulayarak, “Herkes toplanma alanlarında olduğu için her an bir hastalık çıkabilir.
Üç dört tane tuvaleti iki bin üç bin kişi kullanmaya çalışıyor.” ifadelerini kullandı.

‘TUVALET İÇİN HASAR GÖRMÜŞ BİNALARA GİDİLİYOR’

Gönüllü olarak Uşak’tan Hatay-Defne’ye giden Filiz Yener ise deprem bölgesindeki sağlık ve tuvalet sorununa ilişkin, “Beşinci günde olduğumuz bölgeye seyyar tuvalet istedik. İnsanlar
üst üste dışkılarını yapıyor. Sağlık hiçbir şekilde yok. İnsanlar hasar görmüş binalara gidip tuvalete giriyorlar.” dedi.

‘KOLERA SALGINI BEKLENEBİLİR’

Deprem bölgelerinde kolera salgını çıktığı iddialarına yanıt veren Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, bu durumun doğrulanmasının Sağlık Bakanlığı tarafından yapılması gerektiğini, Bakanlık tarafından açıklanıncaya kadar bir şey söyleyemeyeceklerini fakat bölgede kolera salgınının beklenebileceğini söyledi.

Saltık, “Deprem bölgesinde tifo, dizanteri beklenebilir ya da adını koyduğumuz bir mikroorganizma üretilemese bile yaygın ishaller, gastroenteritler beklenir bu tabloda.
Ayrıca üst ve alt solunum yolları enfeksiyonları, örn. farenjit, tonsillit, zatürre.. beklenebilir.
Aşılama yetersiz ise çocuklarda kızamık da bekleyebiliriz. Her ne kadar Türkiye’de,
Sağlık Bakanlığı 0-6 yaş arasındaki çocuklara 13 temel aşıyı yüksek oranlarda uyguluyor
olsa da, ben aşılamanın yeterli olduğu konusunda endişeliyim” dedi.

’65 YAŞ ÜSTÜ VE KRONİK HASTALAR ZATÜRRE RİSKİ ALTINDA’

Aşıyla korunabilir hastalıkların yanı sıra bulaşıcı hastalıklara da değinen Saltık,

“Özellikle yaşlılarda ve kronik rahatsızlığı bulunan kişilerde, üst solunum yolları enfeksiyonları zatürre gibi alt solunum yolları enfeksiyonuna dönüşebilir. Ve bu insanlar öksürerek veya öksürmeden sessizce zatürreden yitirilebilirler. Dolayısıyla bölgede, kış koşullarının da payı ile
65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı olan kişiler ciddi bir zatürre riski altında.
” dedi.

‘SEYYAR TUVALETLERİN ACİL KURULMASI GEREKİYOR’

Saltık, deprem bölgesindeki bir başka önemli halk sağlığı sorununun ise temiz su, gıda ve atıklar olduğunu vurguladı. Saltık, su sorununun pet şişelerle bir ölçüde karşılanabileceğini belirterek gıda konusunda da ciddi hijyen sorunları olacağını söyledi. Saltık,

“Biz bu dönemlerde insanlara daha çok kapalı konserve, katı, bakliyat ve çorba gibi besinleri öneriyoruz. Çiğ meyve ve sebzelerden bir süre uzak durmalarını öneriyoruz. Diğer önemli bir konu ise evsel atıklar ve tuvalet atıkları. Bölgeye seyyar tuvaletlerin acil kurulmuş olması, çukurlarının kurallara uygun biçimde kazılmış olması gerekiyor. Evsel atıkların da düzenli olarak toplanması gerekiyor. Toplanan atıkların 1-1 buçuk metre kadar kazılıp çukur zeminine ve atıkların üzerine sönmemiş kireç dökülüp toprakla kapatılıp sıkıştırılması gerekiyor.
Yoksa bölgede yaşayan birtakım hayvanların o bölgeyi eşmesi sonucu bu atıklar açığa çıkabilir. Ayrıca insanların banyo yapabilmesi için sıcak suyun da sağlanması gerekiyor.” diye konuştu.

‘HIZLI BİR ŞEKİLDE DEPREM BÖLGELERİNE MORG YAPILMASI GEREKİYOR’

Deprem dolayısıyla vefat eden insanların naaşlarına yönelik de konuşan Saltık şöyle devam etti:

“Depremin ikinci, üçüncü günü gelen bilgilere göre Gaziantep’in kimi yayla köylerinde,
insanların cesetlerini vahşi hayvanların, kurtların parçaladığı şeklinde duyumlar aldık,
umarım bu duyumlar doğru değildir. Dronlarla merkezden uzak bölgelerin durumlarının hızla saptanması ve ulaşılması gerekiyor. Dağ köylerindeki insanların iyice sahipsiz bırakılmaması gerekiyor.

Cesetlerle ilgili hem tıbbi hem çevre hem de adli tıp açısından alınması gereken tedbirler var. Öncelikle hızlı bir şekilde deprem bölgelerine morg yapılması gerekiyor. Çıkartılan cesetlerin en az iki gün kimliklendirilmeye çalışılarak, toplanabilecek bütün bilgilerin elde edilmesiyle, bedeninin değişik açılarının fotoğrafları çekilerek her biri için bilgisayar ortamında dosya açılması gerekiyor. Ve yakınlarını arayan vatandaşlara hızla duyurulması gerekiyor. ‘48 saat içinde kimliklendirme başvurusu yapılmadığı takdirde gömülecektir‘ diye bilgi verilmesi gerekiyor. Gömülürken de mezar taşlarına vefat etmiş kişilerin fotoğraflarının, kod numaralarının konması ve mutlaka DNA örneği alınması gerekiyor.”

SAĞLIK BAKANLIĞI’NA SAĞLIK TV KANALI ÖNERİSİ

Enkazlar kaldırıldıktan sonra depremzedelerin hijyen konusunda bilgilendirilmesi için telefonlarına önemli bilgilerin olduğu mesajlar atılması, broşür hazırlanıp anonslar yapılması gerektiğini vurgulayan Saltık, insanların sıvı sabun ve kağıt havluyla el yıkamaya teşvik edilmesi gerektiğini belirtti. Saltık, ayrıca bir öneride bulunarak Sağlık Bakanlığı’nın halka hijyen ve sağlık bilgisi verdiği bir televizyon kanalı kurulması gerektiğini söyledi.

PSİKOLOJİK DESTEK ŞART

Enkaz altından sağ çıkarılan, yakınlarını yitiren, deprem bölgesine gönüllü olarak giden, depremzede olan kişilerin ruh sağlığına ilişkin de konuşan Saltık, “Birçok insan doğal olarak travma sonrası stres bozukluğu (TSSB, PTSD), depresyon, yeme bozukluğu, uyku bozukluğu, öfke patlamaları, huzursuzluk, mutsuzluk, keder, yeis, yas yaşayabilirler. Bu durum da davranışlarına ve iletişimlerine yansıyabilir. Bölgede çalışan insanların, devlet görevlilerinin, genç ve deneyimsiz sağlık çalışanlarının, depremzedelerin destek alması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

‘GEBE KADINLAR İÇİN BÖLGEDE EBELERİN OLMASI GEREKİYOR’

Kadınların hijyen ve gebelik sorununa da değinen Saltık, gebe kadınlar için bölgede ebelerin, pratisyen hekimlerin, kadın doğum uzmanlarının bulunması gerektiğini vurguladı.
Saltık, deprem bölgelerine sahra hastanelerinin yanı sıra Birinci Basamak sağlık hizmetlerinin (hastaneye yatmadan) verileceği sağlık birimlerinin mutlaka kurulması gerektiğini söyledi.

‘AFAD’IN BAŞINDA İLAHİYAT MEZUNU BİRİNİN NE İŞİ VAR’ ?!

Son olarak depremin politik yanına da değinmek istediğini vurgulayan Saltık sözlerini şöyle bitirdi:

“İçinde bulunduğumuz tablo, gerçekte kötü yönetimin bir ürünü. Ben 46 yıllık hekimim, 1988’den beri 32 yıldır üniversitede hocalık yapıyorum, hep şunu söyledim:

  • 1980’de çiçek hastalığının kökü kazındı, sıra kötü yönetimde!.

Ben bunu 1980’den beri söylüyorum.

  • Türkiye’nin başında genel anlamda bir kötü yönetim olmasaydı,
    bu depremi önleyemezdik ama sonuçları asla bu denli ağır olmazdı.

Türkiye’nin bir kere İmar Affı denilen saçmalığı unutması gerekiyor.

Yeniden bir Ülke kadastro ve arazi planlaması yapılmalı.
Aktif fay hatlarının bulunduğu bölgeler otlak, yaylak, mera, tarlaya çevrilmeli.
İnşaatlarda depreme dayanıklı teknolojilerin kullanılması için Deprem Yönetmeliği’nin kararlılıkla uygulanması gerekiyor.
Yapı denetimi süreçlerinin de katı bir biçimde ortaya konması gerekiyor.

Türkiye’nin bütünüyle Ulusal Afet Planları’nı gözden geçirmesi gerekiyor.

  • İktidarın oluşturduğu bu yolsuzluk, kokuşmuşluk, yandaş kayırma, dincileştirme
    gibi ilkel güdülerden bütünüyle uzaklaşmak gerekiyor.

AFAD’ın başında ilahiyat mezunu birinin ne işi var? Bu utanç verici bir şeydir.

Türkiye kurumlarını dağıttığı için, kurumsuz bırakıldığı için, çağdışı ve ucube tek adam rejimi tarafından adeta tutsak alınıp felç edildiği için bu tabloları çok ağır yaşıyor.”

Deprem ve sorumlular

Barış Doster
Barış Doster
08 Şubat 2023, Cumhuriyet

 

Merkez üssü Kahramanmaraş olan iki büyük deprem, 10 ilimizde büyük yıkıma yol açtı. Binlerce yurttaşımız yaşamını yitirdi. Çok fazla yaralımız var. Hava koşulları da arama – kurtarma çalışmalarını zora soktuğundan, yıkılan binalarda kurtarılmayı bekleyen on binlerce insanımız var. Tablo maalesef çok ağır.

Peki, sorumlu kim? Suçlu kimler? Çözüm ne?

Biliyoruz, ülkemiz bir deprem ülkesi. Depremi engellemek de olanaksız. Peki ya deprem olacağını bilerek, öngörerek, gerekli önlemleri aklın, bilimin, teknolojinin ışığında almak da mı olanaksız?

Biliyoruz, depremin ne zaman olacağını günü gününe, saati saatine bilemiyoruz. Peki ya deprem kuşağında yaşadığımızı bilerek, yapıları yasalara, yönetmeliklere uygun yapmayı da mı beceremiyoruz?

Sormamız gereken başka sorular da var elbette. Üstelik ideolojik sorular bunlar. Siyasal iktisada ilişkin sorular…

Biliyoruz, deprem öldürüyor. Peki ya kapitalizm, bitmez tükenmez kâr hırsı, azgın serbest piyasa düzeni, sınırsız özel mülkiyet, plansızlık, kapitalist sistemin ürünü olan ahlaksızlık?
Bunlar öldürmüyor mu?

Biliyoruz, dünyanın başka ülkelerinde de depremler oluyor. Oralarda da insanlar ölüyor. Peki ya deprem olur olmaz yardım malzemelerine fahiş fiyat koyan zihniyet, depremi fırsata çevirip kazancını katlamak isteyen anlayış, depremzedeleri soyanlar, yağmalayanlar öldürmüyor mu? Deprem sonrasında İstanbul Borsası’nda çimento fabrikalarının hisselerinin yükselmesini nasıl açıklayabiliyoruz?

Biliyoruz, malzemeden çalan müteahhitler, kurallara uymayan mühendisler, onları gerektiği gibi denetlemeyen merkezi ve yerel yönetimlerdeki yetkililer, sorumlular, uzmanlar, sıklıkla imar affı çıkaran hükümetler, imar rantını, belediyeyle olan ilişkilerini siyasetin finansmanında kullanan siyasetçiler var. Hem de çok var. Peki ya bunlara karşı gereğini yapmayan yargıya, medyaya, akademiye, meslek odalarına, demokratik kitle örgütlerine, sesini yükseltmeyen aydınlara ne demeli?

  • Yaşadığımız son depremde bir kez daha gördük;
  • hastane çöktü,
  • kamu binaları yıkıldı,
  • otoyol yarıldı,
  • uçak pisti ikiye ayrıldı,
  • öğrenci yurtları yerle bir oldu. 

Peki ya ders alacak mıyız?

Önceki afetlerden, depremlerden ne kadar ders aldıysak bu depremden de o kadar ders alacağız.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 19 Ekim 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

YOLSUZLUK

RTE, ”Yolsuzlukların olmadığı, rüşvetin olmadığı, yoksulluğun olmayacağı bir Türkiye’yi biz hallederiz. Şu an itibarıyla onun hazırlığı içindeyiz.”

İktidara gelirken de 3Y’yi bitirme sözü vermişti.

Demek ki 20 yıldır halletmek istememiş. Üstüne üstlük artırmış.

Hadi bir yirmi yıl daha şans verelim!..

MİLLİ

RTE, M. Ali Çelebi isimli döneğin partiye gelişi ile ilgili, ”Kapımız açık, yeter ki yerli ve milli olsun” dedi.

Yerli olmasına yerli. Milli olmak etik içermiyorsa milli de denebilir…

SIRADAKİ

Türkeş, Kurtulmuş, Soylu, Feyzioğlu, Çelebi ödüllerini aldı.

Perinçek’in günahı ne ?..

İNDİRİM

Ankara BŞB Meclisindeki AKP’li üyeler maliyetinin yarı fiyatına abonelere verilen suyu %50 ucuzlattı.

AKP iktidarı her şeye her gün zam yaparken bu bonkörlük belli ki CHP’li Belediye’yi ve Mansur Yavaş’ı zor durumda bırakmak amaçlıdır.

AKP’de zerre kadar dürüstlük varsa, zerre kadar halkı düşünüyorsa kendi belediyelerinde de aynı oranda indirim yapar…

GIDA

Gıda fiyatları dünyada %4 artarken ülkemizde %92 artmış.

Farkımızı attık. İyi ki varsın AKP ve ekonomist!..

AF

BBP lideri Destici imar affı için yasa teklifi vermiş.

Seçim klasiği…

ZARAR

Dezenformasyon / Sansür Yasası meclisten geçti.

Yasa herkese işlerse AKP’liler yalansız kendilerini nasıl savunacak?..

FETÖCÜ

AKP Tokat Milletvekili Özlem Zengin hakkında FETÖ’cü “Beyaz El Yardımlaşma Derneği” yöneticisi olduğu gerekçesiyle 2018’de soruşturma açılmış, takipsizlik verilmiş.

AKP’li olacak FETÖ ile ilgisi olacak. Hadi canım, olası mı!..

MUHABİR

A Haber muhabiri, Bartın’daki maden faciası yerinde Çinli bir mühendise, “Aşağıda nasıl bir hava var, nasıl bir ortam?, Ailenizle nasıl hasret gideriyorsunuz?” gibi sorular yöneltti.

Dezenformasyon yasası yerine “salak yayın yasağı” yasası mı çıkarılsa?..

SOYTARI

Bakan Kurum, 100 bin TL’lik bir işin başlatıldıktan sonra ihale edilmesi ile ilgili soru soran muhabire; “Sonra olsa ne olur, 100 bin lira. Sizin yaptığınız soytarılık” dedi.

İşler kurumsal ve yasal olmayınca Bakan bile böyle değerlendirir.

Sanki milyarlarla yapılan işlerde yasalar çok işliyor da.

Bu nasıl soytarılık?..

KADER

Maden bölgesine giden RTE olayı yine kadere bağladı, bu olayın her zaman yaşanacağını, facia yaşanan madenin bu konuda en ileri düzeyde olduğunu ve bir ay önce Bakanının (Bakan O’nundur, milletle ilgisi yoktur) inceleme yaptığını söyledi.

Bir vatandaş ise kazazede kardeşinin bir ay önce gaz kaçağı olduğunu söylediğini, göz göre göre öldürüldüğünü dile getirdi.

Bu kafa ile elbette yine canlar gider, kader hep hesabı garibana keser…

İTİRAZ

RTE’nin danışmanı Yeni Şafak yazarı Yasin Aktay, “İnancımız bundan sonraki tedbirleri alma konusunda bizde en ufak bir rehavete sevk ediyorsa, hiç kimsenin sorumluluğu Allah’a atmaya hakkının olmadığını bilmek gerekiyor.”

Danışmanı bile yememiş…

ÖNEM

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Sönmez, kazadan bir ay önce denetlediği (nezaket ziyareti yaptığı) Bartın madeninde işçilere, “Önce güvenlik. Sizin canınızın güvenliğini biz şu madenin tamamına değişmeyiz” demiş.

Tam öyle olmuş!..

SORUMLU

RTE, maden kazasının sorumlularının belirleneceğini buyurmuş.

Saptama amacı sorumluların kurtarılmasıdır…

ATAMA

Kozlu Maden Ocağı faciası olduğunda oranın müdürü olan Kazım Taşdemir, mahkemede ceza almasına karşın, daha sonra Türkiye Taşkömürü İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne atandı.

RTE ne der acaba;

Müdür bey sorumlu mudur? Atamayı yapan sorumlu-sorunlu mudur?..

BAŞARI

RTE, Bartın’da Hamdolsun, 24 saati bile bulmadan 41 şehidimize hamdolsun ulaştık”

Ne başarı ama! Ne kadar övünse azdır…

YERLİ

AKP Kahramanmaraş Milletvekili Ahmet Özdemir sansür yasasını savunurken “Amerikalı ilgililerle bu yasayı ve özellikle 29’uncu maddeyi konuştuk. Kendi dezenformasyon yasalarıyla bizin yasamızın birebir örtüştüğünü söylediler dedi.

  1. Bunlar (AKP/Cumhur İttifakı) yerli ve millidir.
  2. Bunlar ABD ‘ye karşı antiemperyalist mücadele vermektedir.
  3. İnanmayan var mı?..

FELAKET

Anayasa Mahkemesi Başkanı Arslan, “Gerçekten de yargıya yönelik güven ve inancın sarsılması bir demokratik hukuk devletinin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir.”

O da geldi başımıza…

TEK/LİK/NİK

AYM Başkanı Zühtü Arslan RTE’nin de hazır bulunduğu törende,

  • “Anayasaların temel işlevi kamu gücünün tek elde toplanmasını önlemek ve hukukun üstünlüğünü sağlamak suretiyle temel hak ve özgürlükleri güvence altına almaktır.” dedi.

Adrese teslim…

MECLİS

Merkez Bankası yetkilisi TBMM Komisyonuna Kur Garantili Mevduat Hesabı’na ne kadar ödeme yapıldığını açıklamadı.

Yüceee Meclis…

Birlik, beraberlik… Vesaire

Birlik, beraberlik… Vesaire

Zafer ArapkirliZafer Arapkirli

“Milletçe, birlik ve beraberliğe, her zamankinden daha çok ihtiyacımız olan şu günlerde…”

Çok lezzetli (!) bir şerbettir.
Hani, tadından yenmez derler ya.. Bu da tadından içilmez.
Yerli ve milli meyvelerin usaresinden imal edilmiştir.
Bolca şeker, vitamin, mineral ve tabii ki hamaset ihtiva eder.

İçersiniz, daha ilk yudumda bir rahatlık bir rehavet ve sahte bir “mutluluk duygusu” sarar tüm vücudunuzu. Arka planda “marşlar, türküler, zeybekler, uzun havalar” ve bilumum gevşetici malzeme ile de takviyelidir. İyidir yani. Ama… Aması var. Yan etkileri ölümcüldür. Mecazi anlamda değil, “bildiğin” ölümden söz ediyorum.

Mesela kimi zaman, kim bilir hangi karanlık mahfillerde kimlerle yapılmış kirli anlaşma ve pazarlıkların ve iğrenç hesapların sonucu başımızı belaya soktuğumuz bir uluslararası sorunun içine balıklama sokulmamız nedeni ile gencecik aslan gibi vatan evlatlarının, bayrağa sarılı tabutlar içinde kargo uçaklarına yüklenip “bölük bölük” gelmesi esnasında içirirler size o şerbeti.

Mesela kimi zaman, küresel bir hastalığın pençesinde can çekişen insanların dertlerine derman olmak ya da korunmaları için önlem almak yerine, o şerbeti içirdiklerinde “sapır sapır” dökülen kitlelerdir, o “ölümcül” yan etkilerden etkilenen.

Mesela, on yıllar boyu “Önlem alın, bu tabutluklarda ölümü beklemeyelim. Yapıları sıkı denetleyin. Depremlerde 50’şer, 100’er, 500’er kurban etmeyin bizi” çığlıklarına kulaklarını tıkayan “yetkili vicdansızlar” kitlesinin, bu şerbeti midelerimize boca etmesi sonucu, her felaketten sonra bir yenisini beklemeye koyuluruz, tevekkül içinde. Her felaketten sonra sanki bir önceki hiç yaşanmamış gibi “imar affı” vs. ile inşaat maliyetinden kurtulup, vergiden masraftan kurtulup, o faturanın milyon katını canımızla ödememize sebep olurlar.

Mesela bir sonraki felaketi, yine meyve ya da kuruyemiş tabaklarımızı önümüze alıp, “günebakan çitleyerek” binlerce tonluk enkaz yığınları altından “Ayda Bebeklerin, Elif Bebeklerin” mucize kurtuluşlarını “ratingi bol diziler misali” izletirler bizlere. “Ayy.. Yavruuum. Ne de şekeeer. Ayy. Şu kahramanlar da ne kahraman dii mi?..” yılışıklığına boğarlar kitleleri.

Asıl sorunları çözmeye harcayacakları para, zaman ve enerjiyi bu “imalatı bedava şerbet”e harcamak kolaylarına gelir. Çünkü başka sorunları da unutturabilmenin “mucize ilacı” niteliğindedir bu ölümcül iksir. İçince unutuverirsin olupbiteni.

  • Unutuverirsin, bütün bunların başımıza Allah’ın cezası kapitalist rant ve sömürü düzeninden dolayı geldiğini.
  • Unutuverirsin bu felaketlerin ve TV ekranı önünde adeta bir ucuz “sitcom” gibi izletilen o görüntülerin arka planındaki faşist düzeni.

Fark etmezsin bile bu filmi izlediğin (izlettirildiğin) sırada bir gecede parlamentoya getirilen “daha ağır sömürü” anlamına gelecek Kıdem Tazminatı ve Mezarda Emeklilik yasalarının vicdansızlığını. Milli birlik ve beraberlik türkülerinin, kahramanlık öykülerinin uyuşturucu notalarında boğulur bütün adaletsizlikler ve hukuksuzluklar. Sustururlar zindanlardan yükselen çığlıkları.

Enkaz altından ölü ya da yaralı insanların kurtarırken sana alkışlattıkları kahraman madencilerin, 3 kuruşluk alacakları için yürümesine izin vermedikleri yetmezmiş gibi üzerlerine polis-jandarma copu, zehirli gaz ve tazyikli (AS: basınçlı) su ile gidilmesini izlettirmezler sana. Neden? Çünkü kameralar, deprem bölgesine “lütfedip” ziyarette bulunan devletlû lacivert takım elbiseli insanların nutuklarına çevrilidir o sırada.

Ve bir sonraki dramanın senaryosu “kader” logosu ile yazılmaktadır o sırada. Sel mi? Deprem mi? Patlama mı? Toprak kayması mı? Yangın mı? Tren kazası mı? Salgın mı? Savaş mı? “Ölüm mönüsü”nden kendin seçebilirsin, kendine uygun akıbeti. Demokrasinin katledildiği, hakların boğazlandığı, halkların “ölümcül şerbetlerle zehirlendiği” toprakların rutinidir bu.

ABD’nin seçimi bizim değil.

Salı gününden beri neredeyse bir “Küçük Türkiye” haline gelen Amerika Birleşik Devletleri’ nde tam bir “31 Mart 2019 İstanbul havası” yaşanmakta. Trump ve Biden taraftarları, kıran kırana bir yarış içinde oy sayımına odaklanmışken, seçimi kazanacağı anlaşılan Biden’a karşı, bizim çok yakından tanıdığımız şu “Bir şey olmamışsa bile mutlaka bir şey olmuştur” kepazeliği sergilenmekte. Her ne olmuşsa olmuştur. Sonuçta kazanan, öncelikle ABD halkı için “hayırlı” olsun. Ama asıl önemlisi, bu sonucun bizim için anlam ve önemini iyi hesap etmektir.

Garip ve hatta komik biçimde, üstelik de Türkiye’ye karşı işlediği onca melanetten ve cinayetten sonra adeta “devam et devam et..” dercesine bir tür “TrumpMani” ve öteki taraftan bir “BidenFobi” içine girmiş görünen iktidar yandaş ve yalakası besleme medyanın hali içler acısıdır. Sanki çok da fark edecekmiş gibi.

Onlara ve herkese, İstiklal Savaşı kahramanı ve Cumhuriyetimizin kurucu önder kadrolarının müstesna ismi rahmetli İsmet İnönü’nün şu tarihi sözlerini hatırlatmak isterim:

  • “Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayı ile yatağa girmek gibidir (işin aslı bu zaten – yatağa girmemek lazım). Uyurken bile gözünü açık tutacaksın.”

Çünkü, ayı bu. Belli olmaz. Isırabilir, pençe atabilir, gıdıklayabilir (!), en azından fena halde horlayabilir. Tabii dikkatli olmazsan, “ham yapar” adamı.

En iyisi, kendin güçlü (büyüklük şart değil) bir devlet olabilmek ve yatağa girmemektir.

Adı üstünde: Yatak… Allah muhafaza…

MERALARI YOK ETMEK HALKA SON İHANET OLUR


MERALARI YOK ETMEK HALKA SON İHANET OLUR

Orhan Özkaya

Meraları yok ederek halkı ve ülkenin hayvan varlığı açlığa terk edilmiş olunacaktır.

Yeni çıkartılan “Torba Yasa” ile mera, yayla, otlak, yaylak, kışlak, harman yerleri gibi tarım alanlarının önce kiralanıp sonra da satılabileceği ve bunun için Kırklareli’nin 70 köyündeki meralarda bu işlemin başlatıldığı ortaya çıktı. Hayvancılığın bel kemiğini teşkil eden mera, otlak ve diğerleri mevcut yasaların emrettiği hükümlere göre satılması, kiralanması demek; ülkenin insanlarının aç kalmasının yanı sıra hayvan varlığının da açlığa terk edilmesi demektir. Bu yerler,  “Devletin hüküm ve tasarrufundaki yerlerdendir. Bu yerlerin özel mülkiyete konu olması mümkün değildir.” Bu durum Türkiye Cumhuriyeti Yasalarında belirlenmiştir. Satacak kamu varlığı, halkın malı bırakmayanlar işi, devletin arsalarına,
tarihi okullarına kadar indirgediler. Sıra meralara, yayla, yaylak, otlak, harman yerleriyle kışlaklara geldi.

4234 sayılı ilk Mera Yasası ve 3402 sayılı Kadastro Yasası’nın 16. maddesi,

Mera, bir veya birden fazla köy ve kasaba halkının bağımsız olarak veya birlikte kullandığı yerlere denir. Yetkili makam tarafından ayrılan veya böyle bir ayırma bulunmamasına karşın başlangıcı bilinemeyen zamandan beri (kadimden), ilgili kasaba ve köy tarafından mera olarak kullanılagelen ve hak sahiplerinin mevcut kullanma (intifa) hakları dışında üzerinde eylemli ve yasal iyelikte bulunmadıkları arazilerdir.” diye tanımlamaktadır.

Meraların hiçbir koşulda özel iyeliğe (AS: mülkiyete) konu olamayacağı devletin ve kamunun ortak malı yerler olduğu belirtilmektedir. Bütün bu devlet ve kamusal engelleyici,
caydırıcı önlemlere karşın meralar satış tahtasına konmaktan kurtulamamıştır.
Devlet demek, bir anlamda halk demektir; İktidar ya da hükümet gücü demek değildir.

Meralar yerli ve yabancı şirketlerin insafına terk edilemez

Bu alanlar üzerindeki yapılaşmalar, yerel yönetimlerin görev ihmalinden doğmuştur.
Bu durum yeni bir oy avcılığına dönüşüp, siyasal rant sağlanacaktır. Yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri de aynı yasanın etkisinden kurtulamayacaktır. Bu alanlarda da, 2004 yılından önce yapılan yapılar affa uğrayacaktır. Yetkililer, “buralarda yıkılmasında yarar bulunmayan; çok katlı binalar, siteler yıkıma tabi tutulmayacak”, “derme-çatma” yapılaşmaya ise izin verilmeyerek yıkılacaktır” diye konuya yaklaşmaktadır. Yani yine
toplumun en altta kalan kesiminin gözünün yaşı, çeşmeler gibi akmaya devam edecek!
Bu durum aynı zamanda “imar affı” uygulamasının bir kopyasıdır.

Uygulama, dünyamızın çevre yıkımlarıyla ısınarak geldiği bu ürkütücü aşamada, dünya ve Türkiye çevrecilerinin feryatları na aldırış etmeden gerçekleştirilmekte. Ne köylü ve ne de çiftçi düşünülmekte, tarımın her kolu öldürüldüğü için, hayvancılıkta payına düşeni alıyor. Kuraklık ve açlık,
bir süre sonra ülkemizde de ölümlere neden olursa, her halde ona da alıştırılacağız!

 Bir ülke bu kadar dengeden çıkartılır mı?               

Daha önce, 5462 sayılı “Organize Sanayi Bölgeleri Yasası”, 2634 sayılı “Turizmi Teşvik Yasası”, 2924 sayılı “Orman Köylülerini Kalkındırma Yasası”, 4915 sayılı “Kara Avcılığı Yasası”, 3213 sayılı “Maden Yasası”, 7269 sayılı “Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirler ile Yapılacak Yardımlara Dair Kanunlar” tarafından da meralar vasıflarını kaybediyordu. Yine “Serbest Bölgeler”, “Endüstri Bölgeleri” ve
son çıkartılan “Kentsel Dönüşüm Yasası”gibi yasalarla meralar özel mülkiyete veya
49-99 yıllığına kiralamaya açık hale getirilmişti. Ancak bütün bu durumlara karşın,
mevcut Mera Yasası’na göre mahkemeyle bu uygulamalar iptal ettirilebiliyordu.
Yeni çıkartılan yasayla bu yol tümden kapandı. Bir süre sonra bu alanlar da
satılarak yabancıların eline geçecek.

Bir ülkenin ekseni ve dengesiyle bu kadar oynanır mı?

=======================================

Dostlar,

Sayın Orhan Özkaya eski Tapu Kadastro Genel Müdür yardımcısıdır.
Alanına çok egemen bir yurtsever bürokrattır. Yabancılara taşınmaz ve özellikle toprak satışlarının ciddi sakıncalarını Türkiye’nin yöneticilerine ve kamuoyuna anlatabilmek için
çok emek harcamıştır. Pek çok kitap yazmıştır… Birkaçı aşağıda..

yabanciya-toprak-satisi-orhan-ozkaya

Sayın Özkaya‘nın yukarıdaki yazısı da son derece önemli ve uyarıcıdır.
Kendisine teşekkür borçluyuz..

Bir eski Maliye Bakanı “babalar gibi satarım, satıca alıp götürmüyor ya,
ülkeye yabancı sermaye geliyor…” türünden saçma sapan sözler ediyordu.
Şimdilerde, bu geri dönüşümü neredeyse olanaksızlaşan sürecin sakıncaları
daha da belirginleşiyor.

Zaten 6330 sayılı Büyükşehir / Bütünşehir yasası uyarınca son yerel seçimler sonrası
(30 Mart 2014) 750 bin + nüfuslu 31 ilde hiç köy bırakılmamış, 17 bine yakın köy
sabah kalkınca kentin mahallesine dönüştürülmüş idi. Dolayısıyla köy tüzel kişiliği
ortadan kalkmış (mahalle muhtarlığının tüzel kişiliği ve mal varlığı yoktur..) ortak taşınmaz mallar da başta otlak – yayla ve meralar olmak üzere Büyükşehir Belediye Başkanlığı tasarrufuna geçirilmişti.

Kentsel rantlardan sonra sıra kırsal kesim arazilerini imar planları oyunlarıyla ranta çevirmek tasarlanıyordu. Bir bölümünü de yapılaşmaya açarak.. Ya da yabancıların büyük tarımsal arazileri şirketler kurarak ele geçirmeleri ve topraklarımızda tarım yapmaları..
Kendi insanımızı ise dün sahibi olduğu topraklarda ırgatlaştırarak.. Şu kör talihe bakınız ki, toprak köleliği (reaya, serflik) sanki yüzyıllar gerisinden hortlatılarak geriye döndürülüyor.

Toprak reformu ile topraksız köylüyü topraklandırmak (Toprak işleyenin, su kullananın!?) ise artık Kaf Dağının ardında düşer ötesi bir özlem mi?? Hani Köylü milletin efendisi idi??

Köylüsünü Cumhuriyetin başı dik yurttaşı yapmak yerine, kendi ülkesinde, üstelik de
yabancı feodallerin (toprak ağaları), LANDLORD’ların post-modern kölesi yapmak zilleti de varsın AKP’nin ve yandaşlarının omuzlarında kalsın..

*****

Kapatılan İl Özel İdarelerinin malları da yandaş belediyelere kaymakam ve valiler eliyle dağıtılmıştı.

Son derece tehlikeli – kritik bir dönemece gelmiş bulunuyoruz.
AKP’nin gözü kara, çünkü ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak istiyor.
2023’e dek mutlaka.. Bu uğurda göze alamayacağı hiçbir şey yok..
Ülke yangın yerine döndürüldü ve Hedef 2023 ile Cumhuriyet’e nokta koyarak
Anadolu Federe İslam Devletini, Bay RTE’nin de Halife – Sultanlığını ilan etmek.

Bu kıyamete gidişin mutlaka durdurulması gerek..
En temel tarihsel sorumluluk, yurtsever – vatansever, çıkar çarkına bulanmamış,
vicdanını ve ülkesini – vatanını satmamış – satmayacak AKP’li vekillere ve tabana düşüyor.
Sakın unutulmasın, aynı gemideyiz!

Böyle gidere kendi vatanımızda yaşam olanağımız kalmayacak.
Dr. Erdal Atabek‘in ünlü kitabının adı gibi : KENDİ YURDUNDA SÜRGÜNSÜN..
Ormanlık arazilerin 2B oyunu ile orman olmaktan çıkarılarak yıllardır zilyedi
(tapulu maliki olmadan fiili malik, ekip – biçen) olan köylülere satılması zaten bir
kıyamet alameti zorbalık değil miydi ??

Duyuyor musunuz ey AKP’liler..
Yoksa uyuyor musunuz??
Ya da siz de testinizi – küpünüzü doldurma telaşında mısınız bu yağma ganimet – talan düzeninde??

Hangisi, hangisi??
Ve intifada ne zaman???

Sevgi ve saygıyla.
31.01.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net