– beş otuz…
ve başladı topçu ateşiyleve fecirle birlikte büyük taarruz…sonra.
sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
….
sonra, 30 ağustosta düşman kuvâyı külliyesi imha ve esir olundu
…sonra.
sonra, 9 eylülde izmir’e girdik
ve kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
güneyden kuzeye,
doğudan batıya, türk halkıyla beraber
seyretti izmir rıhtımından akdeniz’i.İzmir’in işgali ile başlayan Milli Mücadeleye, ülkenin kurtuluşu ile konulan son noktayı bir
Sn. Haluk IŞIK’ın dizeleri ne de güzel anlatır:
***
Sen “9 Eylül” dersin iki kelime,
Ben değişen yazgı anlarım,
Bağımsızlık, özgürlük anlarım,
Sen “İzmir” dersin iki hece,
Ben sevinçten ağlarım…Sen “9 Eylül” dersin iki kelime
Ben onurlu bir halk anlarım.
Rüzgârın çevirdiği sayfa anlarım.Sen “İzmir” dersin iki hece
Ben saygıyla ayağa kalkarım…Evet, ışıklar içinde yatsın rahmetli İlhan Selçuk ustanın yıllar önce dediği gibi, 1922’nin 9 Eylül’ünde “İzmir Türkiye, Türkiye İzmir” olmuştu.
Yüzyıllarca örselenen gururunu 101 yıl önce kanı ile, canı ile kazanmış onurlu bir halk, bağımsız, başı dik bir devlet, ardından tüm dünya faşizme giderken, hatalarıyla sevaplarıyla demokrasiye ulaşma çabalarını ve sosyoekonomik gelişmeyi heyecanla sürdürmekte ciddi mesafeler alan genç bir Cumhuriyet…
9 Eylül 2023-Hal-i pür melalimize bakın: Neredeeen nereye???
*Küresel girdaba sıkışmış ve reel üretimden uzak, kaynaklarını büyük ölçüde betona, yandaş müteahhitlere akıtan, teknoloji-marka fakiri, iç ve dış borç, bütçe açıkları ve cari açık sarmalı içinde debelenen, nereden, ne amaçla geldiği açıklanamayan devasa bir net hata-noksan kalemi ve şaibeli bir ödemeler dengesi ile planlama anlayışından iyice uzaklaşmış, “babalar gibi neyim varsa satarım” anlayışını (AS: ANAP dönemi maliye bakanı Kemal Unakıtan!) “Varlık Fonu” ile sözüm ona kurumlaştırmış bir ekonomi,
*Yeni ya da farklı şeyler söyleyenlere kapalı, ülkenin bugününden çok geçmişini kendine dert edinen, iktidara yönelik eleştirileri “oto sansür”e bağlı tutmayı erdem sayan, nöbetçi yorumcularına papağanlar gibi hep aynı ezberi tekrarlatan bir patronaj altındaki devşirilmiş ya da tutsak alınmış bir medya,
*Kurumlarını kayıtsızca çürüten bir devlet ve siyasal iktidar:
-Kendi eski Eğitim Bakanlarınca b’le eleştirilen, allak bullak edilmiş, sabileri sefil eden, korona günlerinde iyice çuvallamış bir “Milli Eğitim”,
-Yaşattığı bunca skandalla toplumda adalet ve emeğiyle başarma etik’ini derinden sarsarak, yargıç adaylarının sınavını b’le yüzüne gözüne bulaştıran, bir türlü hesap sorulmayan bir “Merkezi Ölçme-Yerleştirme”
-Çok iyi yetişmiş bürokrasisinin engin devlet deneyimini bir yana iterek, “ne idüğü belli” liyakatsizlere terkedilen, her tarafı lime lime dökülen, ülkeye “değerli yalnızlığı” seçenek (!) olarak sunan bir dış politika,
-Yönetimbilim ve hukukunun temel ilkesi “Meritokratik” yaklaşım (Liyakate göre görevlendirme ve yükseltme) yerine, yandaş ya da yandaş gözükmeyi yeterli bulan bir bürokratik yapılanma,
-Topluma dinsel ve ahlaksal değerlere saygının önemini benimsetmek yerine, tarikatlardaki iğrenç skandallare sırtını dönüp, birçok önemli bakanlıktan daha çok bütçe ayrılan, kılıçla gösteriler yapmayı marifet sayan bir Diyanet,
-Bilimsel gerçekleri söyleyerek topluma öncülük etmekten çekinir duruma getirilen üniversiteler,
-Toplumun güvenini derinden sarsan “köpekleri salan, taşları bağlayan” bir adalet sistemi ve süreç içinde bağımsızlığını tümüyle yitiren, bazen de bir türlü karar veremeyerek, siyasal koalisyonun istemlerini uzun tutukluluk süreleri ile sağlamaya çalışan iğdiş edilmiş bir yargı,
Ve Ordu…
Yapıcı ve şevklendirici eleştiriler yerine, geçmiş yıllarda “dahili ve harici” ortak operasyonlarla en değerli ve deneyimli personelini, askeri okulları, hastaneleri, yargısı kapatılarak mesleğe özgü geleneksel eğitim sistemini yitirmiş, prestij ve morali sarsılmasına karşın ülkesinin çıkarlarını korumaya çalışan,
Ve nihayet, şehit düşen kınalı kuzuları için, “vatan sağolsun” diyebilen, şehitliği kutsal bir mertebe olarak algılayan bir halkın çocuklarından “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir…” diye bahsedilen bir ordu…
En kötü ve en tehlikeli durumu asıl şimdi yaşıyoruz; farkında mısınız?
Yüreklerimiz kanıyor demek yetmiyor… Yüreklerimiz, inançlarımız, değerlerimiz, kutsallarımız paramparça ediliyor…
Sözün kısası:
Evet… Çoook zaman yitirdik… Az gidelim, uz gidelim; dere tepe düz gidelim derken, son 20 yılın sonunda yokuş aşağı yuvarlanmaktayız…
Üniversitesinden “Milli Eğitimi”ne, Yargı’sından Ordusuna, Parlamentosundan planlamaya dayanması gereken ekonomisine dek Cumhuriyetimizi, kurumlarımızı geri istiyoruz… Geçirdiğimiz, edindiğimiz acı deneyimlerden yararlanarak onları bu ülkeye, çilekeş halkına layık (yaraşır) duruma getirmek için…
Direnmeliyiz halka bütünleşerek, dirsek teması içinde yeniye, güzele, haklıya ve ileriye doğru…
Başka ne diyelim…
Etiket arşivi: VARLIK FONU
Seçim yasası neden değiştirilir?
Yasa, toplum yararı ve kamu yararı için çıkarılır. Seçim yasaları, bu gerekliliği öncelikle yansıtmalı. Zira, kamu yararı adına (için) yasa yapıcıları belirleyen en temel norm. Bu nedenle, seçmen iradesinin en özgür, en düzgün ve güvenli biçimde temsili organa yansıtılması ana amaç.
***
TBMM’de çoğunluk sahibi siyasal parti veya partilerin seçimler yaklaştığında sayı üstünlüğünden yararlanarak kendilerine avantaj sağlayıcı düzenleme yapmasının önüne geçmeyi amaçlayan Anayasa maddesi şöyle:
- “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” (md.67; 3/10/2001)
Ne var ki, sorunlu 2017 Anayasa değişikliği, bu konuda da istisna öngördü:
“Anayasanın 67. maddesinin son fıkrası hükmü, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra birlikte ilk milletvekili genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından uygulanmaz” (md.17/H).
Nitekim 13 Mart 2018 günlü ve 7102 sayılı yasa ile seçimlere ilişkin düzenleme yapıldı. Anayasa’da 3 Kasım 2019’da yapılması öngörülen seçimler, 24 Haziran’a alınarak bir yıllık yasak delinmiş oldu.
***
Anayasa’ya uyum yasaları yerine, 2018’de seçim yasasına odaklanan AKP-MHP ikilisi, şimdi de 2/4284 sy.lı yasa önerisi ile, ülkenin bunca sorunu varken, TBMM’yi seçim düzenlemeleri ile meşgul ediyor.
Seçimlere ilişkin düzenleme, şu üç sorunu öncelikle ve birlikte ele almadığı sürece, demokratik hukuk devletinin asgari gerekleri sağlanamaz:
– Demokratik siyaset alanını daraltan ve demokratik toplumu sürekli baskılayan Parti başkanı Cumhurbaşkanı (CB):
– Temsilde adalet ilkesini sürekli zedeleyen seçim barajı.
– Siyasal partiler arasında fırsat ve olanak eşitsizliği yaratan hazine yardımı.
- CB’nin konumu, seçim barajı ve hazine yardımını gölgede bırakıyor. Nasıl?
– Devleti ve yürütmeyi tek başına temsil eden ve şirket statüsündeki Varlık Fonu başkanlığını da yapan kişi, parti genel başkanıdır.
– Cumhurbaşkanı, CB yardımcısı ve bakanlar başta, atanmış kişilerin de –Anayasaya aykırı olduğu halde- katıldığı Parti faaliyetlerinde genel başkan değil, Cumhurbaşkanı unvanını kullanmakta.
Bu nedenle, TBMM’de temsil edilen partiler, eşit koşullarda yarışamamakta.
–Eşitsizlik, “seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları” açısından da geçerli. Düzenleme nasıl yapılırsa yapılsın, seçim öncesi/esnası ve sonrası bütün faaliyetlerinde, Cumhur ittifakı partileri ve özellikle AKP’nin çok unvanlı genel başkanı, Devlet olanaklarını parti lehine seferber etti/etmekte ve edecek.
-Medya, Kişi-Parti-Devlet’in propaganda aygıtı olarak kullanıldığından, demokratik siyaset alanı, haliyle, Cumhur İttifakı dışında kalan partiler aleyhine daraltılmış bulunuyor.
-Yurttaşlar, “siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma” yönünden eşit değil; zira, demokratik toplumun asgari gereklerini bile ortadan kaldıran bir mevzuat ve uygulama ayrışması var.
- Düşünce ve ifade özgürlükleri ile barışçıl toplanma ve gösteri özgürlükleri, hukuk dışı ve şiddet kullanılarak bastırılmakta ve ölçüsüz yaptırımlara tabi tutulmakta.
Bu nedenlerle, seçimlere giden yol, “eşit” ortam ve olanaklar sunmamakta.
Gerçekten ana sorun; “kişi-parti-devlet” birleşmesine yol açan Anayasal yapının düzeltilmesidir.
2017’de hükümet kaldırıldığı için seçim baraj bahanesi de sona erdiği halde, AKP-MHP, %7 baraj yanı sıra, ‘Parti başkanı’ Cumhurbaşkanı’nın seçim yasaklarından bağışık tutulması öneriyor. (AS: Yasalaştı bile!!)
***
Anayasa’nın yasa için öngördüğü bir yıllık uygulama yasağına iki ay kala, Cumhur İttifakı’nın gelecek seçimleri kazanma ereğine yönelik torba yasa önerisi, kamu yararı veya seçim güvenliğini sağlamak bir yana, seçim hukukun genel ilkelerine, demokratik hukuk devletinin gereklerine, Anayasa’nın amir hükümlerine çok yönlü olarak aykırı olup, siyasal etik ve ahlak ilkeleri ile de çelişmekte.
***
CHP olarak görevimiz, yalnızca Anayasaya ve kamu yararına aykırı düzenlemelere karşı çıkmak değil, seçim güvenliği ve temsilde adalet ilkesine ilişkin somut önerileri de, komisyon aşamasında olduğu gibi genel kurul sırasında sunmaktır. (AS: Ne yazık ki AKP-MHP reddetti!)
Bu yasa önerisi, demokratik hukuk devleti ereğinde yürütülen anayasa çalışmalarının ne denli meşru, haklı ve ivedi olduğunu bir kez daha doğruladı.
- Tek kişi yönetimi, özgür ve eşit oy güvencesini sağlayacak adil seçme ve seçilme hakları üzerinde en ciddi tehdit.
Demokratik cumhuriyetçiler daha uyanık olmalı.
ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 25 Ağustos 2021
TUTUKLU
AYM başvuruları olmasına karşın ACM, 28 Şubat sanığı 14 emekli generalin yakalanması ve tutuklanması kararı aldı.
Yargımız, aklımız ve vicdanımız tutuklu…
NAMUS
Bütün sınırlarımızda dağa-taşa yazılmış olan “Sınır namustur” ifadesini pankarta yazan altı Türk genci gözaltına alındı.
Sorunları hangisiyle?
Sınır mı, namus mu?..
DAVET
Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkanı olan AKP Cumhurbaşkanı Erdoğan, canlı yayında ‘Varlık Fonu Başkanımı davet ettim’ ifadesini kullandı.
Vah vah…
(AS: Sağlık raporu gereksinimi her geçen gün daha da ivedileşiyor!)
SANSÜR
Etiyopya Başbakanı’nın Atatürk hakkındaki övgü dolu ifadelerini saray tercümanı, Saray’ın resmi sitesi ve AA sansürledi.
Nerelerini yırtsalar boşuna…
SAĞLIKSIZ
Doğu Perinçek’in “Taliban, Mustafa Kemal Paşa’nın Türkiye’de yaptığı gibi Afganistan’ın Kurtuluş Savaşını başardı” ifadesine karşılık Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikalar Kurulu ve AKP MKYK Üyesi Korkmaz Karaca, ”normal bir ruh hali değil” dedi.
Üzülerek katılıyorum.
Atatürk’ün milli mücadeleyi TBMM çatısı altında, milli iradeye dayanarak, kadınlarımızla birlikte kazandığını çok iyi bilen birisi idi…
EŞŞEK
Perinçek, “ABD, Almanya ve Fransa Afganistan’ı eşşek gibi tanıyacak.”
“Gibi” derken tanıyanlar gibi mi?..
KADINLARIMIZ
Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Tülin Oygür, “Bağımsız Afganistan’ı tanıyoruz, Bağımsız Afganistan’ı tanımayanı da tanımıyoruz” dedi.
- Afganistan’da kendi halkının kabul ettiği bir hükümet mi kuruldu?
- ABD emperyalizminden kurtulmak Afgan halkının özgür olması için yeterli midir?
- CKD bağımsız bir dernek midir? D. Perinçek’in arka bahçesi midir?
- CKD, devlet tanıma yetkisini nerden alıyor?
- Afganistan’ı (Bugünkü haliyle Taliban’ı) tanımayan kadınlar Cumhuriyet kadını değil midir? CKD yönetimi bu yetkiyi genel kuruldan almış mıdır?
- Sayın Oygür tanıdığı Afganistan’da kaç saat / gün yaşamak ister?
KAMUFLAJ
CKD, çok tepki çeken Afganistan açıklamasının ardından (üzerinden bir hafta geçtikten sonra) 14 generalimizin tutuklanmasına tepki gösteren bir açıklama yayınladı.
Kurtarmaz…
ŞAHLANIŞ
RTE, ekonominin toparlanma dönemini bitirdiğini Ağustos’tan itibaren şahlanışa geçtiğini açıkladı.
- Kim dağıtmıştı ki toparladı?
- Şahlanışa kimler inanır?
- Asgari ücretli milyonlar,
- Açlık ve yoksulluk sınırının altındaki milyonlar,
- Başta yüksek tahsilli (AS: öğrenimli) gençler olmak üzere işsiz milyonlar,
- EYT‘liler,
- Piyasa enflasyonu %30’larda iken %5-6 zam alan emekli ve memurlar,
- Taşeron zincirinden kurtulamayanlar,
- İmamlara her yol açıkken yıllardır atanamayan öğretmenler,
- Borç batağına saplanan, iflas eden, işyerini kapatan yüz binlerce esnaf,
- Her gün zamla uyanan, elektrik, doğal gaz, akaryakıt zamlarını takip etme olanağı kalmayan milyonlar,
- Yangında, selde vatandaştan yardım parası toplama kuyruğuna giren kurumlar.
Son soru; 4 ayak üstünde zor duran ekonomi 2 ayak üzerinde nasıl duracak?..
ŞEREFSİZ
AKP Mersin Milletvekili Zeynep Gül Yılmaz, aracını durduran polis memurlarına “şerefsiz” diyerek hakaret etti. Polis memurları açığa alındı.
Şerefli kim?..
ÇOCUKLARIMIZ
Af isteyerek görevden ayrılan eski MEB Ziya Selçuk, ”Çocuklar hepimizin” demiş.
Tarikatlara teslim ettiği çocuklar mı?..
MERKEZ
İngiltere Savunma Bakanı Wallace, Taliban’dan kaçanlar için Afganistan’a komşu ülkelerde göçmen merkezlerinin kurulacağını belirterek, Türkiye ve Pakistan’da bu merkezlerin kurulmasını istediklerini söyledi.
Ülkemizi kim yönetiyor?..
KAYYUM
Boğaziçi Üniversitesi’ne istifa etmek zorunda kalan Bulu’nun yerine RTE tarafından yeni kayyum olarak Naci İnci atandı.
Bu bademler artık yenmiyor…
SORUYORUM :
- 128 milyar dolar nerede?
- Bakan Ruhsar Pekcan ve diğer bakanların/yakınlarının devlete mal satmasının (hem de bozuk) soruşturulması neden engelleniyor?
- Sedat Peker’in suçlamaları kamuoyunda karşılık bulmasına karşın niçin araştırılmıyor? Suçlanalar niçin kendini savunmuyor? Cumhurbaşkanlığı niçin sessiz kalıyor?
- Orman yangınlarına karşı gerekli önlemleri almayarak yurdumuzun cayır cayır yanmasına, uygunsuz imara izin vererek sel felaketine sebep olanlar ne zaman hesap verecek?..
Ekonomideki İllüzyonlar
KENDİME YAZILAR…
Ekonomideki İllüzyonlar
İllüzyon ya da yanılsama, gerçek bir nesnenin duyular üzerindeki izlenimlerinin yanlış değerlendirilmesidir. Algılama sırasında oluşan yanılsamalar bazen kendiliğinden ortaya çıkar. Çölde, güneşin kumdaki yansımalarını su birikintisi sanmaya yol açan serap gibi algılamalar kendiliğinden oluşan yanılsamaya örnektir. Bazen de birisinin yarattığı illüzyonlar algılamamızı etkileyebilir. İç tarafı siyah kadifeyle kaplı bir kutunun içinde kaybedilen eşya tipik bir illüzyon gösterisidir. Kutunun içinde aynı renk kadifeyle kaplı cebi ya da bölmeyi renk aynılığından dolayı kimse fark etmez. Bu gibi yanılsamaya yol açan oyunları yapanlara illüzyonist deniyor.
Özellikle parasının iç değer kaybının (enflasyon) ve dış değer kaybının yüksek olduğu ekonomilerde karşılaşılan birçok olay, ortaya çıkardığı farklı görünümler nedeniyle yanılsamalara yol açar. İnsanların gayrimenkulleri ikinci elden satışa çıkardıkları zaman karşılaştıkları yanılsamalar buna örnek oluşturur. Diyelim ki bir kişi 2010 yılı 7 Temmuz günü 1 milyon liraya satın aldığı bir konutu 2020 yılının 7 Temmuz günü 2,5 milyon liraya satmış olsun. İlk bakışta bu işlemden 1,5 milyon lira kazanmış görünür. Bu, tipik bir yanılsamadır. 7 Temmuz 2010’da USD/TL kuru 1,55 idi. Yani o tarihte 1 milyon lira ile dolar satın almış olsaydı 645 bin doları olacaktı. Bugün USD/TL kuru 6,86 olduğuna göre 645 bin doların karşılığı 4,4 milyon lira ediyor. Bu durumda bu kişi döviz almak yerine gayrimenkul alarak 1,9 milyon lira kaybetmiş olmaktadır ( söz konusu tarihlere ait satış kurları için kaynak: TCMB.) Bu on yılda 1,9 milyon liradan az kira geliri elde etmişse (ki o kadar kira geliri elde etmesine olanak yok) yine de zararda olacaktır.
Ekonomi biliminde illüzyon sözcüğü ilk kez İtalyan iktisatçı Amilcare Puviani tarafından 1897 tarihli “Teoria della illusione nelle entrate publiche” ve 1903 tarihli “Teoria della illusione finenziaria” adlı kitaplarda mali illüzyon biçiminde kullanılmıştır. Puviani’ye göre eğer kamu gelirleri ve özellikle vergilerin miktarı halk tarafından tam olarak bilinmezse, halk, kamu kesiminin olduğundan düşük maliyetle çalıştığını zanneder ve kamu harcamalarının artırılmasına itiraz etmez. O nedenle de hükümetler topladıkları vergiyi daha düşük göstermek için bir bölümünü gizlemeye yönelebilirler.
Türkiye’de mali illüzyon, vergi gelirlerinin düşük gösterilmesinden çok kamu harcamalarının düşük gösterilmesine yönelik bir yaklaşım olarak çıkıyor karşımıza. 1980’lerde kamu harcamalarının hızla artması sonucu bazı kalemlerin bütçe dışı fonlara devredilmesi yoluyla harcama artışlarının kamuoyunun dikkatinden uzaklaştırılması yoluna gidilmişti. Bugün de benzeri uygulamalar Varlık Fonu ve kamu bankaları eliyle yürütülüyor. Böylece kamu kesiminin gerçek harcama miktarı saklanmış oluyor.
Merkez Bankası da ilginç illüzyonlara başvuruyor. Enflasyon hedeflemesi yöntemi uygulayan Merkez Bankası, hiçbir zaman tutturamamış olsa da her yıl %5’lik enflasyon hedefi koymaya devam ediyor. Aslında uyguladığı para politikasıyla enflasyonu etkileyebilecekmiş gibi bir illüzyon yaratıyor ve bunun anlaşılmaması için faizi indirmeye devam ediyor. Merkez Bankası, önceleri kuru denetleyebilmek için rezervlerden döviz satışı yaparak bir başka illüzyon daha yaratırdı, son dönemlerde bu görevi kamu bankalarına devretti.
Şimdilik ekonomideki illüzyonlar ikna edici görünüyor. Bakalım insanlar kutunun içindeki bölmeyi ne zaman fark edecek? (9 Temmuz 2020)
Dr. Mahfi EĞİLMEZ
ODTÜ’den Sosyolog Doç. Dr. Mustafa ŞEN ile Söyleşi
ODTÜ’den Sosyolog Doç. Dr. Mustafa ŞEN ile Söyleşi
AVM İLE MAHALLE BAKKALI ARASINDAKİ FARK?
PARAN KADAR KONUŞ, BORÇ YAZDIRAMAZSIN………….
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Konusunda uzman, etkin, yetkin isimlerle gündemi izleme kararlılığımız sürüyor.
Bu noktada Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Şen‘le birden alevlenen AVM’ler gerçeğini konuştuk.
Çok çarpıcı saptamalarda bulunan Şen,
- ”AVM’lerde mahallenizdeki bakkala, manava, kasaba borç yazdırır gibi yazdıramazsınız, oralarda sosyalleşemezsiniz.”
derken gerçekte Türkiye’de gelir dilimleri arasındaki uçuruma da dikkat çekiyordu.
Salgını unutup AVM’lere yöneldiğimiz günlerde, korona sonrası olası gelişmeleri de irdelik….. (06.05.2020)
https://www.youtube.com/watch?v=r8QlZLWhny4
Ferhan ŞAYLİMAN
Gazeteci – Yazar
==============================
Dostlar,
2 değerli dostumuzun önemli ve öğretci – düşündürücü bir söyleşisini daha sunalım.. İzlenmesi, paylaşılması dileğimizdir.
Çok teşekkür ederiz her 2 değerli dostumuza..
****
NE YAPMALI ??
06 Mayıs 2020 Çarşamba günü TELE1’de Sn. İsmail Dükel’in KULİS programında ve öncesinde Halk TV ve KRT TV’de de söyledik :
- AVM’ler = Kapitalizmin tapınakları bastırdılar ve aldılar..
- Kapitalizmin şövalyeleri, cami cemaatine fark attılar.
- Bedeli ne olacak ? Salgın eğrisi daha yavaş inecek ve daha uzun zamanda salgın sönümlendirilebilecek.
- Yani ? Salgın eğrisinin altındaki alan daha büyük olacak.
- O da ne demek ?
- Yanıta hazır mısınız? Daha çok hasta ve daha çok ÖLÜM demek!
- Peki kimler ölecek? Piyango gibi biraz ama daha çok yoksullar ölecek; AKP bunu seçti!
- Peki hasta – ölüm sayısında artış farkedilip önlem alınabilir mi?
- Korkarım hayır, önlemler gevşetilmese idi eğrinin daha hızla ve daha kısa zamanda inebileceği gerçeği halktan saklanacak ve işte iniyor / indiriyoruz.. hatta dünyada en hızlı – çabuk biz indirdik bile diyecekler!
- Yani bu erken gevşemenin bir siyasal tercih ve kurbanın da masum (?!) insanlarımız olduğunu mu söylüyorsunuz?
- Evvvettt! Maalesef evvvettt! Üstelik kamufle edilebilecek bu fazladan / gereksiz / önlenebilir / önlenmesi gereken ölümler, salgın eğrisi inişe geçti, yavaş yavaş iniyor… masalları ile maskelenecek!
- Üstelik tedbirlere devam / gevşemeyelim diyenler bunu nasıl yapr?
- Kapitalizmin tunç yasası HER DURUMDA EN ÇOK KÂRDIR!
- İKİNCİ DALGA?
- Olasıdır ve ilkinden de azgın olabilir; belimiz kırılabilir.
- Daha önce uyardınız mı??
- Hem de kaaaaç kez… Bizi konuk eden TELE1, HALK TV, KRT ve FOX TV’de (2 kez) 3 HANÇER diye açıkladık…
– Daha çok hasta
– Daha çok ölüm
– Uzayan salgın yüzünden daha çok ekonomik yıkım.. - Peki çare neydi?
- Ülkeyi 14 gün tam kapatmak! 2. Dalga olursa bu buna zorunlu kalınabilir..
****
Ne yapmalı???4 Altın Kural var…– AVM’ler dahil kalabalıklardan olabildiğince uzak durulmalı..
– Maske, insanlarla yakın ilişki içinde olunacak tüm kapalı mekanlarda, kalabalık olsun – olmasın takacağız..
– Fiziksel uzaklığa uyacağız..
– El yıkama başta, hijyene özenimizi sürdüreceğiz..3 Bombadan aman sakınalım..
Ramazan bayramında bayram öncesi alışveriş fetişizmine tutsak
olmayacağız…
Bayram namazını evlerde kılacağız..
Bayramlaşmayı uzaktan, tlf., görüntülü görüşme vb. tekniklerle yapacağız..
Bu 3 bombanın elimizde patlamasına asla izin vermeyeceğiz / VERMEYELİM! Biraz daha sabır…
Zamanında 14 günlük bir KAPATMA (lockdown) yapılmalıydı.. AKP’nin siyasal tercihi ne yazık ki bu yönde değil, tersi yönde oldu.. Yani dendi ki:
- Ölen ölür, kalan sağlar zaten bizimdir.. Sanki Adam Smith’in öz be öz torunları bizlermişiz gibi :
- LAISSEZ FAIRE – LAISSEZ PASSER!
Üstelik ekonomi çatırdarken..
Paramız pul olmuş..
“Doların ateşi düşmüyor…” denmekte.. Yanlış özne!
Ateşi düşmeyen / ağır hasta olan ne acı ki TL!
Borç gırtlakta.. 2020 bütçesinde her 8 TL’den 1’i borç faizi!
2020 beklenen ulusal gelirin 1/4’ü borç ödemesine gidecek..
TCMB’nın yedek akçelerine geçen yıl el kondu.. Kârına da.. hem geçen yıl hem bu yıl..
İşsizlik fonu talan edilmiştir / edilmektedir.
- “Bakın, devleti yönetmiş birisi olarak uyarıyorum! Türkiye’nin son kaynakları tüketiliyor. Kime kaynak aktarılıyor?” (Ahmet Davutoğlu, 6.5.20, basın)
Varlık Fonunda kalanlar rehin verilse de, ipotek edilse de dış borçlanma yapılamamaktadır. Küresel sermaye sıfır hatta negatif faizle ABD – AB bankalarında güvenli limanlarda “östrus” durumunu serinletirken, tefeci faizi ile bile TC’nin devlet dış borçlanma senetlerine tenezzül buyurmamaktadır!
Ülkeden sermaye kaçışı hızlanmıştır; TL örtük – açık devalüe edilerek tutulmaya çalışılmaktadır.. Uçan döviz fiyatları ya da yere çakılan hastalıklı – olağanüstü borçlu ekonomimiz yüzünden yerlerde sürünen TL.. Küresel sermayenin devalüasyon baskısına teslim olan bir iktidar..
Ve hiç ama hiç utanıp sıkılmadan gene DIŞ GÜÇLER masalları.. Ülke soyulup soğana çevrildi, uluslararası iflas / moratoryum eşiğine sürüklendi ama hala yurdum insanına masallar..
Eyyy yer – gök – doğa – Tanrı… bu halk ne büyük günah işledi de böylesine ağır, kahreden bir cezaya çarptırıldı??
Tam da bu ortamda gene muhalefeti ağır suçlamalar, darbe senaryoları paranoyası, basına – tüm muhaliflere ağır hatta giderek faşistleşen baskılar, TTK’nun başına yapılan tahrik edici atama, Yönetmelikle döviz ve ekonomi politikası üzerinde yorum yapmayı yasaklıyor! (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumundan:
FİNANSAL PİYASALARDA MANİPÜLASYON VE YANILTICI
İŞLEMLER HAKKINDA YÖNETMELİK, 7 Mayıs 2020 PERŞEMBE
Resmî Gazete s. 31120)..
- Ve konser vermesi 1 yıldır yasaklanan GURUP YORUM’un açlık grevinde 2. kurbanı vermesi..Tek sözcükle KAHREDİCİ…
YOKSULLUK / YOLSUZLUK / YASAKLAR ile savaş için iktidara gelen AKP, 18 yıldır kesintisiz tek başına iktidar..
Alman Welt Gazetesi Türkiyenin iflasını duyurdu. Alman Die Welt gazetesi Ekonomi Editörlüğü,
- “Erdoğan gerekli ekonomik ve yapısal tedbirleri almadı. Yanlışlara devam etti. Böylece hazinede döviz rezervi kalmadı. Erdoğan’ın hataları Türkiye’nin iflasına yol açtı.
(https://www.welt.de/finanzen/article207610767/Corona-Pandemie-stuerzt-die-Tuerkei-in-neue-Waehrungskrise.html?wtrid=socialmedia.socialflow….socialflow_twitter)
Ve bu düzen böyle gitmez, böyle sürdürülemez..
Sevgi, saygı ve büyük ENDİŞE ile. 07 Mayıs 2020, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı Uzmanı, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
AKP milletvekilinin eşi, Gökçek döneminde milyonluk ihaleler aldı
AKP milletvekilinin eşi, Gökçek döneminde milyonluk ihaleler aldı
Gökçek’in yoksullara yardım için açtığı milyonluk ihaleler hep AKP’li vekilin eşine verilmiş.
Işık Kansu
Cumhuriyet, 12.12.19
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1707697/akp-milletvekilinin-esi-gokcek-doneminde-milyonluk-ihaleler-aldi.html
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılan Next Level gökdelenini ödemediği borçlar nedeniyle Ziraat Bankası’na devreden AKP milletvekili Asuman Erdoğan’ın eşi Fatih Erdoğan’ın şirketi, yoksullara yapılan yardımlardan milyonluk ihaleler kazandı. Pasifik AŞ’nin sahibi Fatih Erdoğan ve AKP’li milletvekili eşi Asuman Erdoğan’ın da ortağı olduğu ORPAŞ Gıda ve Ticaret AŞ, 2007-2013 arasında Melih Gökçek döneminde Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden 337 milyon 796 bin 600 liralık ihale aldı. İhalelerin tümü, yoksul yurttaşlara dağıtılmak üzere 20 kalem çeşitli gıda ve temizlik malzemeleri için açılmıştı.
Emekli Mülkiye Başmüfettişi Mahmut Esen’in belirlemelerine göre, söz konusu yıllar arasında Ankara Büyükşehir Belediyesince yoksul yurttaşlara yardım için açılan ihalelerin tümü ORPAŞ Gıda ve Ticaret AŞ tarafından üstlenildi. İhalelerin toplam sözleşme tutarları KDV ile birlikte 364 milyon lirayı aşıyor.
İhalelerin aynı firma tarafından üstlenilmesi, ihalelere yeterli katılımın olmaması üzerine yapılan şikâyeti Kamu İhale Kurumu 3 Mart 2008’de karara bağladı. Karar ile ihalelerde rekabetin sağlanamadığı, engellendiği, tekel oluşturulduğu anlaşıldı.
Mahmut Esen, milyon liralık tutarlardaki malı, yalnızca bir müşterisine her yıl satma fırsatı ve garantisinin kamu idarelerine ihalesiz satış yapma olanağı olan DMO gibi kamu kurum ve kuruluşları açısından da imrenilecek bir durum olduğunun altını çizdi.
Yoksullara yardım ihalelerini aldığı dönemde, ORPAŞ Gıda ve Ticaret AŞ’nin ortakları arasında Fatih Erdoğan’ın yanı sıra Mehmet, Asuman, Aysel, Ahmet Erdoğan da yer almaktaydı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Rize Güneysu ilçesinden hemşehrisi olan Fatih Erdoğan’ın, 2013’te AKP yetkililerinin katıldığı büyük törenle açtığı Ankara’daki “Next Level Alışveriş Merkezi”ne Varlık Fonu’na devredilen Ziraat Bankası tarafından el konduğunu Cumhuriyet ortaya çıkarmıştı.
ORPAŞ’ın aldığı, açık teklif usulü ile yapılmış gıda ve temizlik malzemesi satın alma ihalelerinin Kamu İhale Kurumu resmi internet sitesinde yer alan verilere dayanılarak hazırlanan dökümünde 2007-2013 arasında toplam 337.796.600 TL tutar görülmekte..
*********
Dostlara…
Yiyin efendileri yiyin..
Bu han-ı yağma siz helaldir..
Çünkü siz “müslümansınız” (!) ve Türkiye sizin için “dar-ül harp” ülkesidir.
Talan edilmesi helaldir, size ganimettir..
Size bu dünyada ölçüsüz servetler, yüksek makamlar,
Yoksul müslümanlara ise sınavdır bu dünya,
Yoksulluğa, işsizliğe, zulme… sabrederek katlanmalıdır..
Böyle buyurdu zamanenin şeyh-ül islamı DİB Başkanı Prof. zat!
Sevgi ve saygı ile. 14 Aralık 2019, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Siyaset Bilimci, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 09 Ekim 2019
ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 09 Ekim 2019
Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
YANSIMA
Damat Bakan, “Ekonomideki her iyileşmeyi vatandaşa yansıtıyoruz” dedi. Zam gelmedik bir şey kalmadı.
Biz nankörüz, bu kadar iyilikseverlik bize fazla geliyor!…
TRT
Prof. Esin Şenol, TRT’nin kendisinden ishal salgınının içme suyundan kaynaklandığını söylemesini istediğini açıkladı.
Bu TRT’ye vergisini helal edenler? Etmeyenler?…
EFENDİ
AKP Milletvekili Vedat Demiröz, Fetö’den söz ederken “Fethullah Gülen Efendi” diye bahsetti.
Gönül bağı çözülmemiş…
GÜNDEM
AKP sözcüsü cumhurbaşkanlığı seçiminde %50+1 konusunun gündemlerinde olmadığını açıkladı.
Uzaylılar gündeme getirmişti…
BATIK
İ. Melih’in rekor gelir / ziyaretçi beklediği Ankapark altı ayda batmış.
Adam batma-batırma uzmanı…
ŞİRİN
AKP milletvekili Şirin Ünal’ın evindeki Özbek kadın çalışanın intiharı olayının sanki üzeri örtülmek isteniyor.
Bu şirinliğin üzerine gidilmeli…
HARA/Ç/M
Tank palet fabrikası için 50 milyon dolara kıyamayan AKP/RTE yönetimi, Ağaoğlu’nu kurtarmak için Varlık Fonu’ndan 246 milyon doları veriverdi…
Verilen haraç, alınan haram,
Bunlar ne biçim adam…
ENFLASYON
Temel gıda ürünleri dahil her şey sürekli pahalılaşırken enflasyon %9.26’ya düştü.
TÜİK Başkanı Bakana bağlanınca, emir enflasyonu kesti…
SENDİKACIMIZ
Memur maaşlarının %4 artışına tepki vermek için Bakanlığın önüne boş cüzdan atan sendika başkan yardımcısı Semih Durmuş, maaşına % 50 zam yaptı.
İktidarın kuklası…
YİĞİT
Sarayın dönek yiğidi, Bahçeli’nin Başkent Hastanesi’nde tedavi edilmesine tepki olarak Haberal’a güvenmediğini açıkladı.
Kendisine güvenen var mı acaba?…
KEMİK
RTE, Cumhurbaşkanı seçimindeki oy oranının düşürülmesine yönelik tartışmalar konusunda CHP’ye, “Buradan sana kemik düşmez” dedi.
Türkiye’nin sorunu; makama adam yerine adama makam uygulamasındadır…
TEHDİT
Trump, “Suriye’nin kuzeyinde sınırları aşan bir şey yapması halinde, Türkiye ekonomisini tümüyle yok edip ortadan kaldıracağı“ tehdidinde bulundu.
Damat Bakandan geriye kalanı, demek istemiştir…
ÖMER HAYYAM’dan;
Unutma, amansız feleğin çarkındasın,
Şarap iç, çünkü ateşten bir dünyadasın;
Madem ki yerin öninde sonunda toprak
Farzet ki üstünde değil altındasın…
“YERLİ VE MİLLİ” ÇÖKÜŞ
“YERLİ VE MİLLİ” ÇÖKÜŞ
Konuk yazar :
Suay Karaman
Osmanlı Devleti, özellikle 1850’li yıllardan sonra ekonomik olarak büyük bir çöküntü içine girdi ve bu durum karşısında borç aldığı ülkelerin yaptırımlarıyla sarsılmaya başladı. Bazılarının ulu hakan dediği 2. Abdülhamit döneminde 20 Aralık 1881’de, Osmanlı Devleti’nin dış borçlarını denetlemek için Düyun-u Umumiye (Genel Borçlar) İdaresi kurulmuştu. Birçok gelirini bu kuruluşa bırakan Osmanlı Devleti, hem ekonomik, hem de siyasal olarak büyük sıkıntılarla karşı karşıya kaldı.
“Dünyanın en büyük 17. ekonomisiyiz” diye göz boyayarak 16 yıldır ülkeyi yöneten siyasal iktidar, bütün uyarılara karşın, sonunda ekonomik iflasa sürüklendi. “Yerli ve milli” sözünü unutarak, ekonominin yönetimini McKinsey adlı ABD’li bir kuruluşa teslim etti. McKinsey, bağımsız bir kuruluş değildir, uluslararası tekellerin aygıtıdır, ABD’dir, IMF’dir. Gelinen durumun Düyun-u Umumiye’den de farkı yoktur.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından yapılan seçimlerde Turgut Özal’ın seçim kampanyasını hazırlayan, konuşmalarından, giysilerine ve gözlüklerine dek tüm imajını McKinsey firması organize etmiştir. 1985-87 arasında Türkiye’nin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na tam üyelik başvurusunun danışmanı olan McKinsey firması, 14 Nisan 1987 tarihli başvurunun altına imzasını atmıştır. 2001 yılındaki ekonomik krizde kurtarıcı olarak çağrılan Kemal Derviş, çöken bankacılık sistemimizi düzeltmek için McKinsey firmasını ülkemize davet etmiştir.
Ulusal egemenliğe ilişkin bir yetki, uluslararası bir şirkete aktarılmaktadır.
Anayasanın 160. maddesine göre ülkemizde kamunun harcamalarını, gelir ve giderlerini Sayıştay denetler. Ancak son yıllarda Sayıştay etkisizleştirilerek yetkileri azaltıldı. Sürekli “yerli ve milli” olmakla övünen siyasi iktidarın, “yerli ve milli” olmaktan ne anladığı, McKinsey ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Adında IMF geçmese de McKinsey’in görevi, Türkiye’ye bir IMF programı uygulatmaktır. Ülkemize borç veren kapitalist ülkelerin alacaklarının tahsilini güvence altına almaktır. Varlık Fonundaki değerlerimizin elden çıkarılmasını sağlamaktır. Emekçilere ve emeklilere daha çok kemer sıktırılarak, iyice yoksullaştırmaktır. Yoksa McKinsey, günde 1.8 milyon TL harcanan kaçak sarayın tasarrufa gitmesi için önlem almayacaktır. “Örtülü ödeneği kısın, yeni saraylar yapmayın, makam araçlarını ve uçaklarını satın” gibi önerilerde bulunmayacaktır. Üstelik zor durumda olan ekonomimiz, bu yabancı firmaya dolar üzerinden yüklü miktarda ücret ödeyecektir.
McKinsey’e yapılan eleştiriler için Hazine ve Maliye Bakanı damat; “yapılan yorumlar cehaletten değilse, ihanettir” demişti. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 6 Ekim 2018’de partisinin Kızılcahamam’daki toplantısında, McKinsey ile ilgili olarak şunları söyledi: “Bütün Bakan arkadaşlarıma ‘bunlardan fikri danışmanlık hizmeti de almayacaksınız’ dedim. Hiç gerek yok, biz bize yeteriz.” Bu durumda ihanet içinde olanlar kimdir diye sormak gerekir.
Şimdi McKinsey ile yapılan sözleşmenin durumu da merak konusudur ve akıllara şu sorular gelmektedir: McKinsey ile sözleşme neden yapıldı ve neden vazgeçildi? McKinsey ile yapılan sözleşmenin tutarı ne kadardır? Sözleşmede tek yanlı fesih durumunda fesih işlemini gerçekleştiren tarafın ceza ödeyeceğine ilişkin bir hüküm var mıdır? Var ise bu cezanın tutarı nedir? Bu cezayı kimler ödeyecektir? Bu olayın siyasi bedeli ödenecek midir? Artan tepkiler nedeniyle “McKinsey ile sözleşme iptal edildi” denilerek, etkinlikler kamuoyundan gizli olarak yürütülebilir mi?
2013’te siyasal iktidarın hazırladığı 10. Beş Yıllık Kalkınma Planı‘nda, 2018 yılında Dolar kurunun 1.97 TL olması öngörülüyordu. Ancak bugün Dolar 6 TL’dir. Enflasyon tek haneye inecekti ama bugün %20’lerin üstdedir. Ekonomik öngörülerde bu derece yanılan bu siyasal iktidar, güvenirliliğini yitirmiştir. Bu iktidarın en büyük şansı, etkili muhalefetin olmamasıdır. Bu çöküş hep birlikte hazırlanmıştır.
- Bu çöküşten kurtulmanın yolu, Kemalizm’in Altı Oku’dur.
TORYUM EFSANESİNİN İÇ YÜZÜ
TORYUM EFSANESİNİN İÇ YÜZÜ
Prof. Dr. rer. nat. D. Ali Ercan
Değerli arkadaşlar,
Gerçeklerden köşe-bucak kaçan ama palavra-masal-efsaneye çok düşkün halkımızın tükettiği komplo uyduruklarından biri de 2007’deki elim uak kazasında kaybettiğimiz değerli bilim insanı Prof. Engin Arık ve arkadaşlarının “dış kaynaklı bir suikast”e kurban gittikleri yalanıdır.
Teoriye(!) göre, Prof. Arık, “Biz Türkiye’de muazzam Toryum Rezervleri keşfettik….” demişmiş…
Benim yakından tanıdığım Prof. Engin Arık böyle bir şey söylemiş olamaz. çünkü,
Sivrihisar yakınlarındaki Toryum yataklarımız MTA ve Fransız araştırıcılar tarafından taa 1960’larda keşfedilmişti… MTA baş mühendisi Hüseyin Kaplan’dır eğer “teknolojik bir keşif”ten bahsetmek gerekirse…
Yalnızca Toryum değil, Lantan, Seryum, Neodim… elementleri de birlikte bulunduğundan adına “nadir toprak elementleri” denen bu Cevherin (monazit) işletimi Bor’la birlikte Etibank’a bırakılmıştı (şimdi zaten tümü “Varlık Fonu” torbasında ! )
Enerji meselesine gelince, Toryumun “Fast breeder” denen ileri düzey nükleer reaktörlerde veya Uranyumla birlikte, “nükleer yakıt” olarak kullanılabileceği zaten bütün Dünyada 1950’den beri bilinen bir gerçek…
Yani, keşfedilmiş, bulunmuş, icat edilmiş bir şey yok ortada..
Almanya’dan 1985’te yurda döndüğümde Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi Fizik Bölümünde çalışmaya başlamıştım; bu “Toryum” konusunda, hem ÇNAEM de, hem de İstanbul Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitelerinde Toryumun Enerji Kaynağı olarak kullanışına yönelik söyleşiler yaptım; Üniversitelerin bu konu üzerine eğilmeleri gerektiğini söyledim…
Aradan çok zaman geçtikten sonra, Engin hanımın bu konu üzerine bir çalışma grubu oluşturduğunu duydum; memnun olmuştum.
Ancak Toryum konusunda her şey sanki Engin hanımla başlamış gibi, yapmadığı, söylemediği bir şeyi ölmüş bir insanın ardından adına eklemek tek kelime ile “ayıp” tır.
Evet, Türkiye’de Dünya toplam rezervinin %5-%15 arası 380 bin ton ThO2 bulunuyor. Bunun işlenmemiş haldeki piyasa değeri 4-5 milyar $’dır; işlenmiş saf metal (nükleer yakıt öz maddesi) olarak 30 milyar $ değerindedir; ama bu 300 bin ton Toryum, Nükleer Reaktörlerde yakıt olarak kullanılırsa, elde edilecek elektrik enerjisinin değeri yaklaşık 60 trilyon $ karşılığıdır.
Konunun kısa özeti budur, sevgilerimle.
TÜRKİYE İŞ BANKASI
TÜRKİYE İŞ BANKASI
Suay Karaman
Eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk‘ün direktifleriyle ve sermayesine bizzat katılımıyla, 26 Ağustos 1924’te Türkiye İş Bankası kurulmuştur. Genç cumhuriyetimizin tüm bankacılık işlemlerini gerçekleştirmek, ulusal tasarrufları harekete geçirmek, temel ekonomik atılımları finanse etmek, kredi gereksinimlerini karşılamak ve sanayi ile ilgili gelişmeyi başlatmak için kurulan Türkiye İş Bankası, Cumhuriyet döneminin ilk ulusal bankası olma niteliğini taşımaktadır.
Türkiye İş Bankası, finans sektörünün yanı sıra Türkiye’de sanayinin gelişmesine de büyük katkılar sağlamıştır. Sanayileşme tarihinin mimarı ve lokomotifi olan Türkiye İş Bankası, Türk özel sektörünün varlık ve gelişimine de büyük destek vermiştir. Türkiye İş Bankası’nın finans, cam, telekomünikasyon ile sanayi ve hizmet ana gruplarında faaliyet gösteren 23 şirkette doğrudan ortaklığı bulunurken, 95 şirkette de dolaylı ortaklığı vardır. Bugün bankacılık alanında ülkemizin en büyük bankası olmanın ötesinde, birçok büyük şirketin ortağı olarak da ülkemizin en büyük holdingi sayılmaktadır. Bu holdingin %28.09 hissesi Atatürk’ün, %40.12 hissesi banka çalışanları ve emeklilerinin olup, geri kalan %31.79 payı ise halka açılmıştır. Yani bu holdingin patronu yoktur.
Bankanın kurucularından Atatürk’e ait hisseleri, Cumhuriyet Halk Partisi temsil etmektedir; bu temsil, Atatürk’ün vasiyetine dayanmaktadır. Bankadan elde edilen gelirler ise Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’na bağışlanmıştır.
- Cumhuriyet Halk Partisi’ne, Türkiye İş Bankası’ndan hiçbir gelir gelmemektedir.
Banka Yönetim Kurulu 11 kişiden oluşmaktadır; 7 üye bankanın kendi içinde çalışanlarından seçilmektedir, kalan 4 üye ise Cumhuriyet Halk Partisi temsilcileridir.
AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, ekonomik krizin derinleşmeye devam ettiği süreçte Türkiye İş Bankası’nı hedef alan bir açıklama yaparak, bankadaki Cumhuriyet Halk Partisi hisselerinin Hazineye devredilmesi gerektiğini söyledi. AKP Sözcüsü Ömer Çelik; “Bir partinin niye bir bankanın yönetiminde koltuğu olur? Atatürk’e saygı gereği CHP’nin bu pozisyondan vazgeçmesi gerekir.” derken, Atatürk’e ve anısına yapılan büyük saygısızlıkları görmek istememektedir.
“Atatürk’ün mirasçısı Türk Milletidir. CHP, İş Bankası hisselerini Türk Milleti’ne iade etmelidir.” diyen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Atatürk Orman Çiftliği’nin de Atatürk’ün mirası olduğunu unutmuştur.
- Milliyetçilik; ülkesinin topraklarına sahip çıkmaktır, ulusal değerlerini korumaktır, ülkesinin kurucusuna saygı duymaktır; mafya ortaklığıyla milliyetçilik yapılmaz.
Büyük önderimiz Atatürk’ün kurduğu Sümerbank, Etibank, Atatürk Orman Çiftliği gibi daha nice ulusal değerimizi yok edenler, şimdi gözlerini Türkiye İş Bankası’na çevirdiler. Ekonominin durumu her geçen gün kötüye giderken şimdi Türkiye İş Bankası’nı alıp Varlık Fonu‘na devrederek, bu büyük kuruluşun içi boşaltılarak, yok edilmek istenmektedir.
8 Ağustos 1951’de Demokrat Parti iktidarınca çıkarılan 5830 sayılı yasa ile 4819 şubesi olan Halkevleri kapatılmış ve mallarına el konmuştu. Ülkenin birçok yerinde siyasal etkinliklerine Halkevlerine ait binalarda devam eden Cumhuriyet Halk Partisi, bu yasa ile parti binalarını boşaltmıştır. Demokrat Parti’nin 14 Aralık 1953’te çıkardığı 6195 sayılı yasa ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin mallarına el konmuştu. Ancak Türkiye İş Bankası hisselerine, kamuoyunda büyük gürültü çıkacağı endişesiyle dokunulmamıştı.
27 Mayıs 1960 Devrimi’nden sonra Cumhuriyet Halk Partisi, 21 Şubat 1963’te, 6195 sayılı yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, 6195 sayılı yasayı tümüyle anayasaya aykırı bularak, 11 Ekim 1963’te iptal etti.
12 Eylül 1980 döneminde malvarlığı elinden alınarak kapatılan Cumhuriyet Halk Partisi, 9 Eylül 1992’de yeniden açıldıktan sonra dava açmış, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin verdiği kararla mal varlığını ve Türkiye İş Bankası’ndaki hisselerini tekrar geri almıştı. Bu yüzden Atatürk’ün mirasına ve kesinleşmiş mahkeme kararlarına karşın, Türkiye İş Bankası hisselerinin devrine ilişkin tartışmaların hiçbir hukuksal gerekçesi yoktur. Buradaki asıl amaç Atatürk’ün hisseleri değildir;
- Türkiye İş Bankası’nın dev yatırımlarını satarak, yerel seçimlere dek ekonomik olarak günü kurtarmaktır.
Güven duyulan kuruluşların başında bankalar gelmektedir. Bu güvenin ulusal ve uluslararası kamuoyunda titizlikle korunmasının bankalardan çok ulusal ekonomi açısından büyük önem taşıdığı bilinmelidir. Siyaset malzemesi yapılamayacak önemde bir kuruluş olan Türkiye İş Bankasını hedef almak, aynı zamanda ülke ekonomisini de hedef almak anlamına gelmektedir. Gündem değiştirmeye ve akçeli getiriler sağlamaya çalışılan bu gibi sözlerden kaçınmak gerektiği bilinmelidir. (24.9.18)
==================================
Dostlar,
Değerli dostumuz sevgili Suay Karaman’ın bu yazısı da öbürleri gibi 4/4’lük!
Ekleyecek – çıkaracak – düzeltecek yanı yok:
Kendisini kutluyor, içeriğini ay-nen onaylayarak sitemizde paylaşıyoruz.
Sevgi ve saygı ile. 24 Eylül 2018, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com