Etiket arşivi: Kemal Unakıtan

9 Eylül 1922’den 9 Eylül 2023’e ya da “Neredeeen nereye” ??


Dr. Noyan UMRUK
E. Tuğg.

– beş otuz…
ve başladı topçu ateşiyle

ve fecirle birlikte büyük taarruz…

sonra.
sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
….
sonra, 30 ağustosta düşman kuvâyı külliyesi imha ve esir olundu

sonra.
sonra, 9 eylülde izmir’e girdik
ve kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
güneyden kuzeye,
doğudan batıya, türk halkıyla beraber
seyretti izmir rıhtımından akdeniz’i.

İzmir’in işgali ile başlayan Milli Mücadeleye, ülkenin kurtuluşu ile konulan son noktayı bir
Sn. Haluk IŞIK’ın dizeleri ne de güzel anlatır:
***
Sen “9 Eylül” dersin iki kelime,
Ben değişen yazgı anlarım,
Bağımsızlık, özgürlük anlarım,
Sen “İzmir” dersin iki hece,
Ben sevinçten ağlarım…

Sen “9 Eylül” dersin iki kelime
Ben onurlu bir halk anlarım.
Rüzgârın çevirdiği sayfa anlarım.

Sen “İzmir” dersin iki hece
Ben saygıyla ayağa kalkarım…

Evet, ışıklar içinde yatsın rahmetli İlhan Selçuk ustanın yıllar önce dediği gibi, 1922’nin 9 Eylül’ünde “İzmir Türkiye, Türkiye İzmir” olmuştu.

Yüzyıllarca örselenen gururunu 101 yıl önce kanı ile, canı ile kazanmış onurlu bir halk, bağımsız, başı dik bir devlet, ardından tüm dünya faşizme giderken, hatalarıyla sevaplarıyla demokrasiye ulaşma çabalarını ve sosyoekonomik gelişmeyi heyecanla sürdürmekte ciddi mesafeler alan genç bir Cumhuriyet…

9 Eylül 2023-Hal-i pür melalimize bakın: Neredeeen nereye???

*Küresel girdaba sıkışmış ve reel üretimden uzak, kaynaklarını büyük ölçüde betona, yandaş müteahhitlere akıtan, teknoloji-marka fakiri, iç ve dış borç, bütçe açıkları ve cari açık sarmalı içinde debelenen, nereden, ne amaçla geldiği açıklanamayan devasa bir net hata-noksan kalemi ve şaibeli bir ödemeler dengesi ile planlama anlayışından iyice uzaklaşmış, “babalar gibi neyim varsa satarım” anlayışını (AS: ANAP dönemi maliye bakanı Kemal Unakıtan!) “Varlık Fonu” ile sözüm ona kurumlaştırmış bir ekonomi,

*Yeni ya da farklı şeyler söyleyenlere kapalı, ülkenin bugününden çok geçmişini kendine dert edinen, iktidara yönelik eleştirileri “oto sansür”e bağlı tutmayı erdem sayan, nöbetçi yorumcularına papağanlar gibi hep aynı ezberi tekrarlatan bir patronaj altındaki devşirilmiş ya da tutsak alınmış bir medya,

*Kurumlarını kayıtsızca çürüten bir devlet ve siyasal iktidar:

-Kendi eski Eğitim Bakanlarınca b’le eleştirilen, allak bullak edilmiş, sabileri sefil eden, korona günlerinde iyice çuvallamış bir “Milli Eğitim”,

-Yaşattığı bunca skandalla toplumda adalet ve emeğiyle başarma etik’ini derinden sarsarak, yargıç adaylarının sınavını b’le yüzüne gözüne bulaştıran, bir türlü hesap sorulmayan bir “Merkezi Ölçme-Yerleştirme”

-Çok iyi yetişmiş bürokrasisinin engin devlet deneyimini bir yana iterek, “ne idüğü belli” liyakatsizlere terkedilen, her tarafı lime lime dökülen, ülkeye  “değerli yalnızlığı” seçenek (!) olarak sunan bir dış politika,

-Yönetimbilim ve hukukunun temel ilkesi “Meritokratik” yaklaşım (Liyakate göre görevlendirme ve yükseltme) yerine, yandaş ya da yandaş gözükmeyi yeterli bulan bir bürokratik yapılanma,

-Topluma dinsel ve ahlaksal değerlere saygının önemini benimsetmek yerine, tarikatlardaki iğrenç skandallare sırtını dönüp, birçok önemli bakanlıktan daha çok bütçe ayrılan, kılıçla gösteriler yapmayı marifet sayan bir Diyanet,

-Bilimsel gerçekleri söyleyerek topluma öncülük etmekten çekinir duruma getirilen üniversiteler,

-Toplumun güvenini derinden sarsan “köpekleri salan, taşları bağlayan” bir adalet sistemi ve süreç içinde bağımsızlığını tümüyle yitiren, bazen de bir türlü karar veremeyerek, siyasal koalisyonun istemlerini uzun tutukluluk süreleri ile sağlamaya çalışan iğdiş edilmiş bir yargı,

Ve Ordu…

Yapıcı ve şevklendirici eleştiriler yerine, geçmiş yıllarda “dahili ve harici” ortak operasyonlarla en değerli ve deneyimli personelini, askeri okulları, hastaneleri, yargısı kapatılarak mesleğe özgü geleneksel eğitim sistemini yitirmiş, prestij ve morali sarsılmasına karşın ülkesinin çıkarlarını korumaya çalışan,

Ve nihayet, şehit düşen kınalı kuzuları için, “vatan sağolsun” diyebilen, şehitliği kutsal bir mertebe olarak algılayan bir halkın çocuklarından “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir…” diye bahsedilen bir ordu…

En kötü ve en tehlikeli durumu asıl şimdi yaşıyoruz; farkında mısınız?

Yüreklerimiz kanıyor demek yetmiyor… Yüreklerimiz, inançlarımız, değerlerimiz, kutsallarımız paramparça ediliyor…

Sözün kısası:

Evet… Çoook zaman yitirdik… Az gidelim, uz gidelim; dere tepe düz gidelim derken, son 20 yılın sonunda yokuş aşağı yuvarlanmaktayız…

Üniversitesinden “Milli Eğitimi”ne, Yargı’sından Ordusuna, Parlamentosundan planlamaya dayanması gereken ekonomisine dek Cumhuriyetimizi, kurumlarımızı geri istiyoruz… Geçirdiğimiz, edindiğimiz acı deneyimlerden yararlanarak onları bu ülkeye, çilekeş halkına layık (yaraşır) duruma getirmek için…

Direnmeliyiz halka bütünleşerek, dirsek teması içinde yeniye, güzele, haklıya ve ileriye doğru…

Başka ne diyelim…

TIBBIN ALTERNATİFİ OLMAZ ! GELENEKSEL, ALTERNATİF VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI…

TIBBIN ALTERNATİFİ OLMAZ !
GELENEKSEL, ALTERNATİF VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI…

Meslek örgütümüz TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) son derece önemli bilimsel hizmetlerinden biri daha somut ürüne dönüştürülerek basıldı..

Başlık yukarıdaki gibi ve 303 sayfa. Çok değerli meslektaşlarımız Dr. Serpil Tütüncü (Trakya Üniv. Tıp Fak. den öğrencimizdir, aynı zamanda Eczacıdır) ve Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Nilay Etiler (Doçentlik jürisinde idik; Barış için imza atan aydınlardan olup kamu görevine son verilmiştir..) yayına hazırladı bu önemli kongrenin bildirilerini, makalelerini, tartışmalarını.. Kendilerine, meslek örgütümüz TTB’ye ve bilimsel katkı verenlere şükran doluyuz..

Küresel sermaye, en temel insan hakkı olan SAĞLIKLI YAŞAM hakkının içini ha bire boşaltıyor. Tunç yasa “en çok kâr” ve sermaye birikiminin ne pahasına olursa olsun sürdürülmesi. Dolayısıyla bilimsel – nitelikli sağlık hizmetleri yerine daha ucuz ve uygulamak için diploma – eğitim gerekmeyen bilim – akıl dışı yöntemleri ve hurafe temelli uygulamaları yoksul insanlara reva görebilecek ölçüde etik – ahlak – hukuk dışı, yüzsüz..

Kimi basını ve sözde kimi uzmanları ve bu alanda insanların çaresizliklerini – yoksulluklarını – inançlarını sömürerek para kazanmayı içlerine sindirebilenleri yanına alarak ya da sonkilerin dürtüklemesi ile masum halkı kurban ve piyon edebilen siyasal iktidarlar..

Öyle ki, Hacamatçılar Dernek kurup örgütleniyor, cin çıkaran hastaneler (!) açılıyor, sülük vb. ilkel – bilim dışı yöntemler için Peygamber adına zaman – gün bile veren ayrıntılı Hadisler uyduruluyor ve SGK geriödemeleri SUT’a (Sağlık Uygulama Tebliği) alırken, prim = ek vergiye ek, sağlık hizmeti için 10-12 kalemde ayrıca katkı payı = haraç almayı sürdürüyor. Prim = ek vergi karşılığı verilen sağlık hizmetlerinin kapsamı sürekli daraltılırken, azgın enflasyona karşın geriödeme bedellerini 7-8 yıldır güncellemeyerek özellikle Devletin üniversite hastaneleri olmak kamu sağlık kurumlarının döner sermayelerinin iflası adeta hedeflenirken; alternatif tıp adı altında bilim dışı uygulamalar için SGK keseyi açabiliyor.. Buna ne ad konabilir? Hem terbiyemiz izin vermiyor hem söylesek “suçtur” diyecekler.. Kamu ve özel sağlık kurumları ayakta kalabilmek için SKG zorlamasıyla hakkın cebine el atıyor ve yer yer illegal – etik dışı uygulamalara yönlendirilmiş oluyor.. Bu politika toplumu ahlakını bozuyor!

Eski Maliye Bakanı ve ÖZELLEŞTİRME şampiyonu“BABALAR GİBİ SATARIM” sözlerinin sahibi Kemal Unakıtan için koroner by pass cerrahisi gerektiğinde eşi istihareye yatmış (!) ve sabah kalktığında “.. Rabbim Cleveland dedi..” gibisinden saçmalamıştı. Demek ki, seçkinlere – elitlere – egemenlere en üst bilimsel teknoloji; geri kalanlara ise sülük, hacamat, ot karışımları (anımsatalım; Dünya Sağlık Örgütü bitkisel ürünlerin ilaç olmadığını bildirmiştir), kocakarı ilaçları vb.. süslü adlarla sunulacak.. Yerseniz!

Apaçık söyleyelim; biz Tıp denilince tek bir şey anlıyoruz : MODERN BİLİMSEL TIP!
Bunun seçeneği (alternatifi) var mıdır? Evet, vardır.. diyerek sizi şaşırtalım.. Peki nedir?

  • Tıbbın tek 1 alternatifi / seçeneği vardır; o da gene MODERN BİLİMSEL TIP’tır!

*****
Kongrenin sonuç bildirisini aşağıya alıyoruz (28-29 Mayıs 2016, İstanbul) :

Kamusal hizmetlerin daralması, sağlık hizmetlerinde piyasalaşma ve özelleştirmeler toplumu alternatif arayışlara yöneltmiştir. Piyasalaşma sürecinde kamusal hizmetlerle ilgili olumsuz söylemler, modern tıbba olan güveni zedelemiştir. Diğer yandan son 30-40 yıldır sağlık algısında değişme, bedenin fetişleştirilmesi, sağlığın bireyselleşmesi alternatif arayışlarla ilişkilidir. Günümüzde dünyada her üç kişiden biri GATT uygulamaları kullanmakta ve son 20 yılda kullanımın arttığı gözlenmektedir. Bu haliyle GATT bir ‘pazar’ haline dönüşmüştür ve artık devasa bir ekonomik TIBBIN ALTERNATİFİ OLMAZ !

GATT – GELENEKSEL ALTERNATİF VE TAMAMLAYICI TIP UYGULAMALARI

• Sağlık Bakanlığı GATT ile ilgili alanı düzenlemeli ve denetlemelidir. Konuyla ilgili oluşturulan mevzuat kanıta dayalı bilgilere dayanarak gözden geçirilmeli ve temel yaklaşım olarak tedbir ilkesi (AS : Precautinary principle) esas alınmalıdır.
GATT uygulamalarından çok azının sınırlı endikasyonlarda etkililik ve güvenliliği kanıtlanmıştır. Bu gerçeğin hekimlerle ve toplumla güçlü bir şekilde paylaşılması önemlidir.
• Etkililiği ve güvenliliği bilimsel yöntemlerle gösterilmemiş ya da etkili ve güvenli olmadığı gösterilmiş GATT uygulamaları yasaklanmalı, Yönetmelik dahil ilgili düzenlemeler revize edilmeli, bu tür ürünler piyasadan çekilmelidir.
• Bitkisel ürünlerin ruhsat izin sürecinde Sağlık Bakanlığı’nın ağırlığı artırılmalıdır.
Dünya Sağlık Örgütü bitkisel ürünlerin ilaç olmadığını, güvenlik sorunu olduğu konusunda sürekli bültenler yayınlamaktadır; Sağlık Bakanlığı’nın da bu yönde bir bakış açısı ve uygulaması olmalıdır.
• Türkiye’de aktarlar yeterince denetlenmemektedir; aktarlar ile ilgili geniş kapsamlı mevzuat hayata geçirilmelidir.
• GATT reklamlarındaki yasaklar sıkı bir biçimde denetlenmelidir. Medya bu konuda sorumlu davranmalıdır.
• Sağlığı tehdit eden GATT uygulamalarının yetkililere bildirilmesi için farkındalık oluşturulmalı, bu bildirim sağlık çalışanları için mesleki bir yükümlülük olarak görülmelidir. Meslek örgütü bilimsel olmayan ya da bilimselliği gösterilmemiş uygulamalarda bulunan hekimlere yaptırım uygulayarak kendisine verilen toplum sağlığını koruma görevini yerine getirmelidir.
• Hekimler, tıbbi öykü alırken GATT konusunu özel olarak sorgulamalıdır. Bu sorgulamada hastada yargılanma ya da suçlanma gibi bir algı oluşmamasına özen gösterilmelidir.
• GATT konusunda pek çok tıp disiplinin yer aldığı bağımsız ve özerk bilimsel bir yapı oluşturulmalıdır. Bu yapı;
– GATT uygulamalarının bilimselliğinin araştırılması için bir politika oluşturulması,
– GATT uygulamalarının bilimselliğine dair, özellikle de sık kullanılan fitoterapi ürünlerinin ilaçlarla etkileşimi konusunda kılavuz oluşturulması,
– Toplumun bilgilendirilmesi,
– İlgili düzenlemelere yön verilmesi ve benzeri konularda yetki sahibi kılınmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 03 Şubat 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com