Dostlar,
Çok deneyimli ve birikimli diplomat, eski büyükelçi, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı
Sn. Onur ÖYMEN‘in, bitirdiği fakültede (Mülkiye, 1963) bir de doktora yaptığı, sanırız pek bilinmiyor.. “Teknolojik Gelişme ve Savunma Politikası” başlıklı bu doktora tezi,
Bilgi Yayınlarınca kitap olarak da yayımlandı. Sn. Öymen, arı gibi ve 74. yaşını sürmesine karşılık aydın sorumluluğu sürüyor.. Yazıyor, konferanslara gidiyor,
TV programlarına katılıyor, gazetelerde söyleşileri yayımlanıyor.. Ne yazık ki
satılık – kiralık medya dışındaki sınırlı basın – yayın organlarında..
http://www.onuroymen.com/ adresli web sitesinde bu etkinlikleri izlemek olanaklı.
Aşağıda paylaştığımız yazı ise şimdiye dek Sn. Öymen’in yazdığı en uzun yazı olsa gerek.. (PhD tezi bir yana!).. Hep kısa, vurucu ve özlü yazıyor pek haklı olarak.
Ancak bu konu çok nazik ve kimi ayrıntıların atlanmaması gerek.. Dolu dolu 5 A4..
“Şeytan ayrıntıda gizlenir..” denir ya.. Kimi küçük notları da ayraç içinde biz ekledik.
Dr. Öymen, hiçbir önemli ayrıntının “Şeytanca gizlenmesine” (!) izin vermemiş
bu uzun makalesinde.. Dikkatle okunmalı ve arşivlenmeli.. Dışişleri kadroları gereğince değerlendirmeli.. 2015’in 24 Nisan’ı yaklaştığında (Ermeni soykırımı emperyalist yalanının 100. yıl!), yumurta kapıya dayandığında çook geç olabilir.
Teşekkürler Sn. Öymen.. Ah bir de biraz daha güncel, arı Türkçe ile yazma özeni gösterebilse.. Neredeyse çeviri yaptık güncel Türkçe’ye (anlama dokunmadan..)
Sevgi ve saygı ile.
8 Mayıs 2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
Not :
Yukarıdaki dizeleri Sn. Öymen’e e-ileti olarak yolladık, face sitelerinde de paylaştık.
Dosyanın pdf biçimi için lütfen tıklayınız: Ermeni_Propagandasi_Onur_Oymen_Mayis_2014
==============================================
Ermeni Propagandası
Onur Öymen
Ermeni sorunun köklerini araştırmak için 19. yüzyılın ortalarına dek gitmek gerek.
1856’da ilan edilen Islahat Fermanı‘ndan sonra Müslüman olmayan nüfus, Müslümanlarla eşit haklara kavuşmuştu. 19. yüzyıl sonlarında Hıristiyanlara da
oy verme hakkı tanındı. Bu arada Ermeniler devlet yönetiminde önemli görevler üstlenmişlerdi. Padişahın kişisel servetini yöneten Hazine-i Hassa Nezaretini,
1880-1908 arası 28 yıl sırasıyla Hagop Paşa Kazazyan, Mikael Efendi Portakalyan ve Ohannes Sakız Efendiler üstlenmişlerdi. 2. Meşrutiyet döneminde (AS: 1908 sonrası) Krikor Sinapyan, Oskan Mardikyan, İstanbulyan ve Hallaçyan Efendiler Nafia, Orman
ve Maadin, Posta ve Telgraf ve Ticaret Nezaretlerinde bulunmuşlardı. 1912’de
Dışişleri Bakanlığı makamında Kapriyel Noradunkyan isimli bir Ermeni görev yapmıştı.
1876’da Anayasanın ilanıyla (AS: 23 Aralık 1876, Kanun-u Esasi) birlikte oluşturulan Osmanlı parlamentosunda toplam 46 gayrı Müslim milletvekili vardı. Bunlardan 9’u Ermeni’ydi. 1908’de 2. Meşrutiyetin ilanından sonra kurulan Mecliste 11,
1914’teki Mecliste de 12 Ermeni milletvekili görev yapıyordu.
Osmanlı İmparatorluğunda 7 Ermeni Büyükelçi ve üst düzeyde 41 Ermeni subay
görev yapmıştı. Yani Ermeniler toplumdan dışlanmamış, hatta itibar görmüştü.
Böyle bir toplumda Ermenilere soykırım yapılması düşünülebilir miydi?
İstanbul’da bu olumlu hava yaşanırken Doğu’da bazı Ermeni gruplar
Rusya’nın Kafkasya’ya yayılma politikalarına destek oluyorlardı.
Rusya daha 18. yüzyılın sonlarından başlayarak Kafkaslara yayılma yolunda adımlar atmıştı. 1800 yılında Gürcistan Krallığı’nı kendi topraklarına katmış, 1804 ve 1829 yıllarında da İran’a ve Osmanlı İmparatorluğu’na karşı savaşmıştı. Rusya 1804 ve 1829 yılarında silahlı yerel Ermeni güçlerinin yardımıyla Ermenistan ve Azerbaycan’ı
ele geçirmişti.1855 ve 1877 yıllarında Rus birlikleri Anadolu topraklarını işgale başladıklarında Ermenilerden destek görmüştü. Yapılan barış antlaşmaları sonucunda Ruslar Anadolu’daki kimi toprakları terk edip çekilirlerken, on binlerce Ermeni de onlarla birlikte Anadolu’dan Kafkasya’ya geçmişti. 1878’de yapılan San Stefano, sonra da Berlin Antlaşmasıyla Rusya Kars, Ardahan ve Batum’u almıştı ama Ermenilerin beklentileri karşılanmamıştı. İstanbul’daki Ermeni Patriği Nerses’in bağımsız bir Ermenistan kurulması için yaptığı girişimlere Rusya’dan olumlu yanıt alınamamıştı.
İşte o tarihlerde Ermeniler şiddet hareketlerine başvurarak büyük devletlerin dikkatini çekmeye ve bağımsızlık hedeflerine bu yolla ulaşmaya çalıştılar. Ermenilerin bu
şiddet eylemlerine Anadolu’da görev yapan Amerikalı Misyonerler de destek olmuştu.
1865’ten sonra misyonerler yetenekli gördükleri Ermeni gençlerine burs vererek
onların Amerikan Üniversitelerinde eğitimini sağladılar. Bunların bir bölümü
Amerikan vatandaşlığına geçirildi ve Türkiye aleyhindeki propagandalarda kullanıldı.
1886’da ilk Amerikan konsolosluğu Sivas’ta açıldı. Görevlerinden biri Ermenilerin haklarını korumaktı. 1900 yılında bir Konsolosluk da gene Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları Harput’ta (AS: şimdiki Elazığ) açıldı.
Ermeni propagandaları Amerika’da sonuç vermeye başlamıştı. Amerikan Senatosu,
3 Aralık 1895’te Sasun’daki Ermeni ayaklanmasını bahane ederek Osmanlı İmparatorluğu’nu kınayan bir karar kabul etti. 1896’da da Ermeni propagandasının etkisiyle Amerikan Temsilciler Meclisi ve Senatosu Türkiye’yi kınayan benzeri kararlar aldı.
1860’lı ve 1870’li yıllarda şiddet yoluyla bağımsızlığa ulaşmak isteyen Ermeniler İstanbul’da ve Doğu Anadolu’da örgütlenmişlerdi. 1887’de Cenevre’de kurulan
Hınçak Partisi‘nin programında hedeflerine terör yoluyla varmayı amaçladıkları belirtiliyordu. Ermeni örgütlerinin en etkilisi 1890’da Tiflis’te kurulan Taşnak Partisi oldu. Bunların hedefi Osmanlı topraklarına sokacakları çeteciler ve silahlarla
Osmanlı Devletinin binalarını, kuruluşlarını ses getirecek eylemlerle bombalamaktı.
Bu derneğin üyelerinden biri, Robert Kolej’in kurucusu Hamlin’e şöyle diyordu:
- “Hedefimiz Türkleri ve Kürtleri öldürmek, onların köylerini yakmak
sonra da kaçarak dağa çıkmaktır. Bu saldırılara tepki olarak Müslümanlar da
masum Ermenilere saldıracak ve onları barbarca katledecektir.
Rusya bu saldırılara tepki olarak insanlık ve Hıristiyanlık namına
müdahale edecek ve Ermenilerin yaşadıkları bölgeleri ele geçirecektir.
1894’te bu plan yürürlüğe kondu. Sasun bölgesindeki Hınçak çeteciler önce
Osmanlı vergi memurlarına ve öbür devlet görevlilerine saldırdılar. Osmanlı Hükümeti
bu çetelerin üzerine asker gönderince de dağlara doğru kaçtılar ve yolarının üzerindeki Türk köylerini basarak çok sayıda Türk’ü öldürdüler. 1895’te bu kez Zeytun bölgesinde Hınçak Partisi bir saldırı düzenledi. Bir yıl sonra Van’da bu kez Armenakan Partisi
bir ayaklanma başlattı. Orada da her iki yanan çok sayıda insan öldü. Ermeni çeteciler çok ses getirecek başka eylemlere de giriştiler. İstanbul’da Osmanlı Bankasını bombaladılar. Şehrin başka yerlerinde de bombalar patlattılar.
Aynı yıllarda İngiltere ve Rusya, Osmanlı devletini Ermenilere zulüm yapıldığı iddiasıyla kınadı. Bu arada Amerikan basınında Türkleri şiddetle suçlayan ve Ermenileri destekleyen çok sayıda yazı çıktı. Amerika’ya yerleşen Ermeniler orada güçlü bir lobi oluşturmuşlardı.
1914’ün Haziran ayında Washington’a atanan Büyükelçi Ahmet Rüstem Bey’in karşılaştığı en önemli sorunlardan biri, Amerikan basınındaki Ermeni propagandalarıydı. Ermeni propagandasının arkasında İngiltere Hükümeti ve onun Türkiye aleyhtarı propagandalarını yönlendiren İngiliz Propaganda Bakanlığı’nın Washington’daki temsilciliği vardı. Fransa da bu çabaları destekliyordu.
Washington Büyükelçimiz Ahmet Rüstem Bey, 8 Eylül 1914’te Evening Star gazetesine bir demeç vererek Ermenilerin Hıristiyan oldukları için değil devlete karşı ayaklandıkları için cezalandırıldıklarını söyledi. Büyükelçi sert bir dil kullanarak İngiltere’yi ve Fransa’yı kınadı. Amerikalıların da kimi ülkelerdeki halka yaptıkları kötü muameleleri anımsattı. Başkan Wilson bu açıklamaya tepki gösterdi. Büyükelçi baskılar karşısında geri adım atmadı, sözlerinin arkasında durdu ve özür dilemedi. Durumu Hükümetine bildirdi ve
15 gün sonra ABD’yi terk etti. Ahmet Rüstem Bey, Türk diplomasi tarihine şerefli bir ad bıraktı.
Savaş başladıktan sonra (AS. 1. Dünya Paylaşım Savaşı) Amerika’daki Ermeni propagandası hızlanarak sürdü. İngilizler, Ermeni savlarını abartarak Amerikan kamuoyunda Türklere karşı nefret duyguları yaratma çabalarını sürdürüyor ve bu yolla ABD’yi savaşa girmeye ikna etmek istiyorlardı. Bu arada İstanbul’daki ABD Büyükelçisi Morgenthau da Türklerin Ermenilere katliam yaptığı yolunda savlar içeren raporlarını Washington’a gönderiyordu. 1918’dan başlayarak “Near East Relief” adlı ABD
yardım kuruluşu, Ermenilere büyük maddi destek sağladı.
O yıllarda İstanbul’daki işgal kuvvetlerinin baskısı üzerine, çok sayıda suçsuz ve namuslu devlet görevlisi Nemrut Mustafa Divanında yargılandı. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’le Urfa Mutasarrıfı Nusret bey gibi yüksek devlet memurları haksız yere idam edildiler. Bu mahkeme, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarını
11 Mayıs 1920’de gıyaplarında (AS: yokluklarında) idam cezasına çarptıran mahkemedir.
Savaş yıllarında misyonerlerin yazdıkları raporlara bakılacak olursa, yalnızca Türkler Ermenileri öldürmüş, Ermenilerse Türklere hiçbir şey yapmamış, kimseyi öldürmemiştir. İngiliz Propaganda Bakanlığı’nın öncülüğünde yayınlanan Mavi Kitap’ta bu asılsız savlara yer veriliyordu. Oysa o tarihlerde Ermeniler çok sayıda Osmanlı subayını öldürmüş, Osmanlı ordusunun ikmal ve ulaşım yollarını kesmiş, kimi Osmanlı kent ve kasabalarını ele geçirmeye çalışmış, Van’da ve başka yerlerde Türkleri kitlesel olarak imha etmişler, bir milyondan çok Müslümanı göçe zorlamışlardı.
Devletin arşivlerindeki bilgilere göre
- Ermenilerin öldürdüğü Türklerin sayısı 500,000’i aşıyordu.
Yazdığı tek yanlı raporlarla Ermenilerin propagandalarının yayılmasına ve
etkili olmasına yardımcı o ABD’nin İstanbul Büyükelçisi Henry Morgenthau,
Lozan Antlaşması‘ndan sonra The New York Times gazetesinde yayınlanan
bir makalesinde şunları yazıyordu:
“400 yıldır Türkleri Avrupa’dan kovmakiçin çaba harcayan Avrupalılar için Lozan,
çok acı bir ders olmuştur. Türkleri yola getirmenin tek yolu onlara karşı silaha başvurmaktır.”
O yıllardan beri ABD’de sürüp gelen Ermeni propagandalarına ve soykırım savlarına karşı 69 ABD’li bilim adamı 19 Mayıs 1985’te bir bildiri yayınladı. Basında da yer alan
bu bildiride ABD Temsilciler Meclisinde hazırlanan ve Ermeni tezlerine haklılık verecek bir nitelik taşıyan 192 sayılı tasarı eleştirilmekte ve soykırım sözcüğünün kullanılmasına itiraz edilmekte, ilgili ülkelerin arşivleri açılmadan o tarihlerde olup bitenler hakkında
tam bir kanıya varılamayacağı kaydedilmektedir. Temsilciler Meclisi’nin 192 sayılı kararının Türkiye hakkında adaletsiz yargılara varılmasına yol açabileceği vurgulanmakta, tarihsel bir soruna yasa yoluyla karar vermeye çalışmanın yanlışlığına değinilmektedir. Bildiride son olarak, “Tarihsel olarak kuşkulu varsayımlara dayalı böylesine bir karar yalnızca dürüst tarihsel araştırmaya zarar verir ve
Amerikan yasama sürecinin güvenilirliğini sarsar..” anlatımlarına yer verilmektedir.
Bu bildirinin altında Heath Lowry, Bernard Lewis, Justin McCarthy, Dankwart Rustow, Pierre Oberling, Stanford Shaw gibi dünyaca tanınan saygın bilim adamlarının
imzaları da bulunmaktaydı.
Ermeni Propagandalarına en etkili yanıt 1923’te Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’den gelmişti. 1923’te Taşnak Partisi kongresinde yaptığı konuşmada
- Ermenilerin başlarına gelen felaketlerin başlıca sorumlusunun
doğrudan doğruya Taşnak Partisi olduğunu söyledi.
Buna karşın Ermeniler Türkiye karşıtı yanıltıcı propagandalarını hala sürdürüyorlar.
Türk diplomatları bu propagandalara karşı uzun yıllardan beri büyük bir savaşım sürdürmekte. 1971’de Fransızların Marsilya’da Ermeni soykırımı anıtı dikmesine
Paris Büyükelçimiz Hasan Esat Işık sert tepki gösterdi. Derhal görevinden ayrılıp Ankara’ya döndü.
Türkiye’nin 1974’te yaptığı Kıbrıs barış harekâtından sonra Rum, Kürt ve Ermeni
terör örgütleri arasında yakın bir işbirliği oluştu. Bu işbirliğini değerli gazeteci
Uğur Mumcu ayrıntılı biçimde yazmıştı. Ermeni Asala örgütünün militanları 1975 başında başlayarak Türk Büyükelçilerini, diplomatlarını ve Büyükelçilik çalışanlarını
şehit etmeye başladılar. Önce Viyana Büyükelçimiz Daniş Tunalıgil, O’nun arkasından Paris Büyükelçimiz İsmail Erez katledildi. Fransa’da çok sayıda ASALA teröristlerinin saldırısı oldu. Bütün dünyada öldürülen Büyükelçi ve diplomat sayısı 40’ı geçti.
Ermenilerin soykırım savlarına itibar eden 20 dolayındaki ülkenin parlamentosu bu yolda oy kullandı ama savaş yıllarında ve sonrasındaki gerçekleri en iyi bilecek durumda olan İngiltere’nin Devlet Bakanı Barones Ramsey of Cartvale, 14 Nisan 1999’da İngiltere Hükümeti adına yaptığı açıklamada şöyle diyordu:
“Osmanlı İdaresinin Ermenilerin yok edilmesi kararını kanıtlayacak bir belgenin yokluğu nedeniyle İngiliz Hükümetleri 1915 ve 1916’daki olayları soykırım olarak tanımamaktadır… Bizce 80 yıl önce olmuş olayların bugünkü hükümetlerce
değerlendirilmesi uygun değildir. Çünkü bu olaylar hukuksal ve tarihsel tartışmalardır.”
İngiliz Bayındırlık ve Çevre Bakanı Beverly Hughes da 24 Ocak 2001’de İstanbul’da gazetecilere verdiği demeçte şöyle diyordu:
“Bir süre önce İngiltere Hükümeti Ermeni savları konusunda sunulmuş olan kanıtları gözden geçirdi. 1915 ve 1916’da meydana gelmiş olayların belgelerini inceledi. Bu olayların Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış olan soykırım tanımlamasına uymadığına karar verdi. Bu İngiliz Hükümetinin tutumudur ve değişmeyecektir.”
Savaş yıllarında Ermeni konusunda Türkiye’ye karşı en aşırı propagandaları yapan İngiltere’nin şimdi sergilediği bu yaklaşım dikkat çekicidir.
Buna karşılık Fransa Parlamentosunda 2001’de bir soykırım yasası kabul edildi.
2006’da da soykırımı reddedenlerin para ve hapis cezasına çarptırılmasını öngören
bir yasa tasarısı Mecliste kabul edildi ancak Senatoda reddedildi. Fakat birkaç yıl sonra, Sarkosy’nin Cumhurbaşkanlığı sırasında ve O’nun ısrarıyla benzer bir tasarı
hem Meclisten hem de Senatodan geçti. Bu kez de yeterli sayıda milletvekili ve senatör bu tasarı karşıtı olarak Yüksek Mahkemeye (AS: Fransız Anayasa Konseyi) başvurdu. Yüksek Mahkeme yasayı iptal etti. Birkaç yıl sonra aynı nitelikte bir yasa hem Meclisten hem de Senato’dan geçti ama Yüksek Mahkeme tarafından gene iptal edildi.
Fransız Sosyalist Partisinin o zamanki 1. Sekreteri François Hollande ile Fransa’yı ziyaret eden Ermeni Taşnak Partisi Başkanı Murad Papazyan 3 Haziran 2004’te yaptıkları açıklamada Türkiye’nin AB’ne üyeliğini Ermeni soykırımı savlarının kabulüne bağlayan anlatımlara yer verdiler. Yani bu bildiriye göre Türkiye, soykırım savlarını
kabul etmezse AB’ye üye olamayacaktı.
Öte yandan, diplomatlarımızı öldürdükten sonra Ermenistan’a yerleşen
ASALA teröristlerinden hiçbiri yakalanıp yargılanmadı ve cezalandırılmadı.
Kimi büyük devletlerin önerisi sonucunda Türkiye, Ermenistan’la Cenevre’de yaptığı
gizli görüşmelerden sonra 2 protokol imzaladı. Bu protokollerde özetle Türkiye’yle Ermenistan arasındaki sınırın açılması ve 2 ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin başlaması öngörülüyordu. Protokollerde Türkiye’nin uzun yıllardan beri dış politikasının önemli belgelerinden biri olarak kabul ettiği Kars Anlaşmasından söz edilmemekte, Yukarı Karabağ sorununun çözümüne değinilmemekte ve Ermenilerin sözde soykırım savlarını sona erdireceklerine ilişkin bir anlatım yer almamaktaydı. Metinde yer alan kimi muğlak anlatımların Ermenistan açısından ne anlama geldiği Ermenistan
Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bağlayıcı bir kararla yorumlandı. Bu karar, Ermenistan’ın protokolleri Türkiye’nin beklediği biçimde yorumlamasının önünü de tıkamış oldu.
Azerbaycan Hükümetiyle Türkiye’deki muhalefet partileri bu protokollere tepki gösterdi. Başbakan da Yukarı Karabağ sorununun çözümünü koşul gördüklerini açıkladı. Sonuçta bu Protokoller TBMM tarafından onaylanmadı ve dolayısıyla
yürürlüğe girmedi.
Ermenilerin hala Türkiye’ye karşı izledikleri suçlayıcı politikaların arkasında
büyük ölçüde kendi suçlarını gizleme çabası olduğu anlaşılmaktadır.
- Ermenistan, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından kısa bir süre sonra başlayan çatışmalar sonunda Yukarı Karabağ dahil Azerbaycan topraklarının % 20’sini işgal etti ve 1 milyon Azeri’yi zorunlu göçmen durumuna düşürdü.
Yukarı Karabağ bölgesi kendini bağımsız bir cumhuriyet olarak ilan etti.
- Ermenilerin yaptığı Hocalı katliamında yüzlerce Azeri yaşamını yitirdi!
(AS : 26 Şubat 1992, Azerbaycan Cumhuriyeti‘nin resmi açıklamasına göre saldırıda 106’sı kadın, 83’ü çocuk toplam 613 Azerbaycanlı yaşamını yitirdi!)
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapılan oylamada bu toprakların Azerbaycan’a ait olduğu teyit edildi (AS: doğrulayıcı) ve yabancı ülkelerin askerlerinin bu topraklardan çekilmesi istendi. Yukarı Karabağ sorunun çözümüyle görevlendirilen
MİNSK Grubunun liderleri ABD, Fransa ve Rusya bu oylamada olumsuz oy kullandılar.
Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün korunamaması uluslararası toplumun ayıbıdır.
Türkiye, Ermeni propagandasıyla mücadele ederken yalnızca geçmişle ilgili olarak kendisine yöneltilen suçlamalara yanıt vermekle yetinmemeli;
Ermenilerin yaptıkları insanlık dışı eylemlerim de her vesileyle dile getirmelidir.