Etiket arşivi: Özgür Mumcu

Yazık ettiniz efendiler

Yazık ettiniz efendiler

Özgür Mumcu
Cumhuriyet
, 11.08.2018
Başkan seçilmeden Adana’da konuşan Erdoğan,“24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” demişti. O zaman hangi yetkisini yetersiz buluyordu pek anlaşılamamıştı ancak seçimden zaferle çıkmasıyla birlikte herhalde bir bahanesi kalmamıştı. 
Sonucu hep beraber görüyoruz. Faizle, şunla bunla öyle bir mücadele etti ki, Türk Lirası’nın karşısında değer yitirmediği bir para birimi kalmadı. Ne Dolar ne Avro ne de Pound artıyor. Lira baş aşağı çakılıyor. 
Başkanlık gelince bürokrasi ortadan kalkacak, kararlar hızla alınabilecek denmişti. Günlerdir kimseden doğru düzgün bir açıklama gelmedi. Sonunda Erdoğan çıktı konuştu. Ekonomik krize getirdiği çözüm mükemmel: 
– “Onların Doları varsa bizim Allah’ımız var.” 
Büyük 2007 krizinden sonra dünya ekonomisi çökmesin diye dağ taş paraya kesti. O paralar dünyayı turladı gezdi. İyi bir miktarı da ülkemize uğradı. Onu aldık betona gömdük. Şimdi ülkeler içlerine kapanıp faizlerini artırıyor. O dünyayı turlayan para kalmadı. Gümrük duvarları yükseliyor, çok yerde yatırımcı ülkesine kaçıyor. Bizim elimizde ne var? Alışveriş merkezleri ve şehirlerimizin çıplak böğrüne çaktığınız betondan kazıklar. 
Bir de bolca hamaset. Öküze özenen kurbağanın kabarıp şişerek patladığı çocuk masalını gerçek hayatta yaşıyoruz. 
Ahbap çavuş ekonomisi, havuzcu ihale rejimi duvara toslamıştır.
* Memleketimiz yakın tarihte hiç olmadığı ölçüde zayıf durumda.
Pazarlık gücü kalmadığı gibi bir kurtuluş ümidi gibi görünen Avrasya güçleri de bu zor durumdaki ülkeyi az bir giderle etki alanına almak için ellerini ovuşturmakta. 
“Ver papazı, al papazı, yargıda yapalım şeyini” 
diye neredeyse uluslararası bir taahhüt verilerek rejimin keyfiliğini ve zayıflığını dünya âleme ilan etmek de işin tuzu biberi. 
Hey gidi devletin bekası diye “millici” olduğunu zannedenler, hey gidi Osmanlı’yı diriltme ham hayalinin peşinde ülkeyi artlarından uçurumlara sürükleyen karton kahramanlar. 
Hey gidi, Osmanlı’dan bu yana devam eden kurumlar tarihini yıkıp geçen, bütün ülkeyi bir kişi ve yakın çevresine emanet ederek devleti güçlendirdiğini her gece yatmadan önce bir dua gibi kendi kendine sayıklayan zevat. 
Arap baharından bu yana koca ülkeyi bir vehme kurban eden çapsız stratejistler.
– Hey gidi ekmeğini yalandan ve halkı aldatmaktan kazanan iktidar medyası.
Önüne gelen tarikatın devletin her kurumunu ele geçirmesini izleyen sivil siyaset âşıkları. 
Hiçbir bahaneniz yok. İktidar mı istediniz, hepsi sizde. Yargı da sizin, yürütme de, yasama da. Merkez Bankası da sizde, gıkını çıkartamayacak iş çevreleri de sizin. OHAL’de grev yaptırmamakla övündüğünüz emekçilerin takati yok.
Muhalefeti silindirle ezip geçtiniz.
Kimsede sokakta on dakika protesto edecek örgütlülük ve cesaret yok. 
Aldınız bir dikensiz gül bahçesi. Gülleri yediniz, dikenlerini hepimize sapladınız. 
Bir kişiyi güçlendirmek için bütün bir devleti zayıflatıp her türlü müdahaleye açık hale getirdiniz. 
Bu memlekete yazık ettiniz efendiler.

Savaş, özgürlükler ve ciddiyet

Savaş, özgürlükler ve ciddiyet

Özgür Mumcu
Cumhuriyet 
24 Ocak 2018
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)
Savaş pek ciddi iştir. Haliyle demokratik düzenlerde yurt dışına asker göndermek, silahlı kuvvet kullanmak için özel hukuki usuller öngörülür. Mesela zamanında ABD öncülüğündeki Irak işgaline katılmamamızı, anayasanın yurt dışına asker göndermek için nitelikli çoğunluk aramasına borçluyuz.

Afrin’e yapılan Zeytin Dalı operasyonunun uluslararası hukuk açısından tartışılması başka bir konu. Ancak kamuoyunda Irak-Suriye tezkeresi diye bilinen, Irak ve Suriye’ye sınır ötesi operasyon konusunda hükümete verilen yetkinin bir yıl daha uzatılmasına ilişkin tezkere,
eylül ayında AKP, CHP ve MHP oylarıyla geçmişti. 

Bu üç parti, Afrin operasyonuna verdikleri destekle, askeri müdahalenin eylül ayındaki tutumlarıyla uyumlu olduğunu göstermiş oldu. 
Demokratik düzenlerde, her kararın kamuoyunda enine boyuna tartışılması esastır. Hele söz konusu olan Meclis’te nitelikli oy çoğunluğu aranan kuvvet kullanma kapsamındaysa. Yetki hükümete sonsuza dek verilmez. Dolayısıyla hükümet yetki sahibi olmasına yetki sahibidir ancak askeri müdahalenin yerindeliği ve muhtemel etkileri hakkında eleştirilerin serbest olması demokrasinin gereğidir.

Gelgelelim, bugün Afrin operasyonunu eleştirenlerin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının bulunduğu söylenemez. Miting düzenlemeye çalışanların gördüğü sert baskı bunu ispat etmekte. TCK’nin devletin güvenliğine ilişkin suçlar bölümünde yer alan suçların bir askeri operasyonun yerindeliğine yönelik eleştirileri kapsadığını söylemek, en fantastik hukuki yorumla dahi mümkün değildir.

Gelişmiş demokratik düzenlerde, toplumun bazı kesimlerinin hükümetlerin aldığı ya da almayı planladığı kuvvet kullanma kararları aleyhine gösteri yaptıkları malum. Toplumların gelecekleri hakkında en doğru karara ulaşmaları için her kesimin sesinin kamuoyuna ulaşabilmesi demokrasinin en temel kurallarından biri. 1991’in Ocak ayında Refah Partisi’nin genç il başkanı olarak Turgut Özal’ın ABD’nin Irak operasyonuna katılma kararı aleyhine, aralarında Kürt siyasi hareketinin ilk partisi HEP’in de olduğu muhalefet partilerini, Refah Partisi İl Başkanlığı’nda toplayarak ortak basın toplantısı düzenleyen sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın o vakitler faydalandığı bir kuraldan bahsediyoruz.

Savaş konusunda başka bir mesele ise devlet ciddiyeti. Devlet Bahçeli, Afrin için “Ya Afrin yıkılsın ya teröristler yakılsın” dedi. Silahlı çatışma hukukuna göre şehirleri yıkmak da
sıfatı ne olursa olsun insan yakmak da ağır ihlaldir. Silahlı çatışma, aynı zamanda her türlü manipülasyonun yapıldığı uluslararası bir propaganda mücadelesi. Bir iktidar ortağı niteliğindeki Devlet Bahçeli, müthiş bir devlet ciddiyetsizliği sergileyerek iktidarın uluslararası kamuoyu yaratma ve destek arayışını baltalamaya başlamış görünmektedir. Bunu şuurlu yapıp yapmadığını ise söz konusu Devlet Bahçeli olduğu için anlamak elbette mümkün değil. 
Güvenlik-özgürlük dengesinde ağırlığınızı sürekli şekilde güvenlik kefesine koyarsanız,
devlet idaresi de uluslararası ilişkilerdeki güç ve pozisyonunuz da dengesizleşir. 


25. yıldönümü                                 :
Bu gün, babam Uğur Mumcu’nun katledilmesinin “25. yıldönümü”.
25 yıldır her yıl olduğu gibi evimizin önünde O’nu anacağız.
Ölümünden çeyrek asır sonra en azından hayal ettiği ülkeye yaklaştığımız avuntusunu hissetmeyi umardım.
Ancak çeyrek asırdır düşüncelerini ve hayalini kararlılıkla savunanların dost varlığı da
az avuntu değildir.
=============================================
Dostlar,
Sevgili Özgür,  kızkardeşi ve annesi Güdal hanım bize Uğur Mumcu’dan emaneti, armağanıdır.
Uğur  Mumcu, yaşamını ülkemizin geleceği – esenliği – Atatürk Devrimleri.. için gözünü kırpmadan feda etmiş bir yiğit – namuslu – yurtsever gazeteci – yazar – Ulusun hukukçusudur.
Oğul Özgür’ün de babasının yolunda giderek gazetemiz Cumhuriyet‘te nitelikli – yetkin bir yazar olması sevinç ve teselli kaynağıdır.
Ailenin kurduğu Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı UM:AG da saygı ve özverili bir çabadır. Bu Vakıf bir yandan Uğur Mumcu’nun açtığı – yarattığı ekol doğrultusunda araştırmacı gazeteci – yazar yetiştirmeye çabalamakta, bir yandan Uğur Mumcu’nun basılamamış yazı – araştırma -dosyalarını yayınlaştırmakta, bir yandan da Aydınlanma çabamıza emek vermektedir.

um:ag vakfı web sitesi ziyaret edilerek destek verilebilir – verilmelidir: http://www.umag.org.tr

um:ag, 24 Ocak 1993 tarihinde öldürülen yürekli gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun gazetecilik anlayışını sürdürecek genç gazetecileri basına kazandırmak ve edebiyat, felsefe, sinema, resim ile görsel sanatta sıradanlığı reddedenlerin bir araya gelebileceği, kendilerini geliştirebileceği bir kültür ve sanat merkezi olma amacıyla kurulmuştur.

um:ag yayınları, dünü değerlendirmek ve bugünü anlayabilmek amacıyla Uğur Mumcu’nun bütün yapıt ve yazılarını kitaplaştırarak okurlara sunuyor. Her yıl eklenen yayınlarıyla da okuyucuları araştırma dizileri, özel diziler ve yeni yapıtlarla buluşturmaktadır.

um:ag ayrıca, “faili meçhul” bırakılan cinayetlerin yaşandığı ülkemizde adalet ve demokrasinin, ancak, dayatmalara, baskılara, hoşgörüsüzlüğe, işkenceye, haksızlığa direnen yurttaşların çoğalmasıyla yerleşebileceği bilincini demokratik kitle örgütlerinin de katılımıyla, her yıl 24 Ocak – 31 Ocak günleri arasında gerçekleşen ‘Adalet ve Demokrasi Haftası’yla hayata geçirmektedir.

um:ag Akademi, 2011 yılından itibaren İstanbul’da Kadir Has Üniversitesi Yaşam Boyu Eğitim Merkezi’nde çalışmalarına başlamıştır.

Bugün um:ag Araştırmacı Gazetecilik eğitim programı ile yazma-felsefe-sinema atölyeleri seminerleri ve siyasal düşünceler tarihi seminerleri insanların özgürce bir araya gelebildikleri, paylaşabildikleri ve üretebildikleri farklı bir kültür ve sanat merkezidir.

25. Adalet ve Demokrasi Haftası etkinlikleri programına Vakıf sitesinde şu adresten erişilebilir.

http://www.umag.org.tr/tr/etkinlikler/1/25-adalet-ve-demokrasi-haftasi

Uğur Mumcu‘ya, kendimizi ödenemeyecek borç altında duyumsayarak selam gönderiyoruz.

AKP iktidarının 16. yılında tek başına muktedir (!?) olmasına karşın cinayetin içyüzünü
neden aydınlat(a)madığını hem anlıyor hem de anlayamıyoruz..

Ama biliyoruz ki; insanlık onuru her zaman, er ya da geç karanlıkları aşmakta ve insanlık yavaş adımlarla da olsa, erdemli bir yaşam ve gelecek kurma yolunda Uğur Mumcu gibi bilgelerin öncülüğünde ilerlemektedir, ilerleyecektir.

  • Bir an bile olsun akıldan çıkarılmamalıdır ki;
    Uğur Mumcu, ATATÜRK Cumhuriyeti’nin ürünüdür.

Sevgi ve saygı ile. 24 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

FAŞİZMİN YÜKSELİŞ SESLERİ

FAŞİZMİN YÜKSELİŞ SESLERİ

Özgür MUMCU
Cumhuriyet, 23.02.17

(AS: Bizim katkımız yazını altındadır..)

Sayın Numan Kurtulmuş’u bilirsiniz. Hükümet sözcüsü. Has Parti’nin eski genel başkanı. AKP’nin sağı yutma operasyonunun bir örneği. Bir zamanlar en sıkı iktidar karşıtlarının dahi etmeyeceği, yenir yutulur olmayan sözleri AKP’ye yöneltmesiyle meşhurdu. Harun-Karun meselesiyle Ali-Muaviye benzetmeleri literatüre geçmiştir.
Partisini kapatıp AKP’ye geçerken “Numan Kurtulmuş ve arkadaşları makam, mevki, servet, şan ve şöhret peşinde koşan insanlardan değildir” demişti. Eski Has Parti’li yeni AKP’lilerden kendisi hükümet sözcüsü, Ahmet Demircan milletvekili, Abdülhamit Gül ise hem milletvekili hem de başkanlık rejimini öngören anayasa değişikliğinin mimarlarından.
AKP’ye katılmayı reddeden Has Parti kurucularından Prof. Cihangir İslam ise son
OHAL KHK’si ile ihraç edilen akademisyenler arasında.

Neyse, şimdilik bunu not etmekle yetinelim. Bu geçmişle her sabah uyanıp aynaya bakmak zorunda olan biz değiliz, kendi bilir.
İşte sayın Numan Kurtulmuş geçen gün şunu söyledi:

  • “Avrupa için en büyük tehlike, Avrupa’da artık ayak seslerini duyduğumuz
    yeni faşizmin yükseliş sesleridir. Buna karşı herkesin uyanık olması lazım.”

Senelerdir bu köşe de dahil olmak üzere çok yerde tartışılan bu konuyu geç de olsa fark etmesi pek güzel. Gerçi artık yükselen aşırı sağ, popülist dalgadan bahsetmeyen kalmadı. Ama yine de geç olsun güç olmasın. Gelgelelim bu hadise hakkındaki neredeyse tüm incelemelerde sözcülüğünü yaptığı hükümetin siyasi çizgisi de yer alıyor. Trump, Brexit, Putin ve Erdoğan aynı yükselen popülist dalganın parçaları olarak değerlendiriliyor. Kaldı ki karşı karşıya olduğumuz sadece Batı’nın sorunu değil.
Filipin Devlet Başkanı Duterte’den Hindistan başbakanı Modi’ye kadar uzanan küresel bir hadise bu. Mesela Macaristan başbakanı Viktor Orban bu durumu özgürlükçü olmayan
demokrasi
olarak yüceltiyor. Dahası bu otoriter, popülist yönetim biçimine överek verdiği örnekler arasında Erdoğan rejimi de var.

Yeni Türkiye” sloganını çağrıştıran “Yeni Hindistan”, Gandi’nin mirasına bayrak açmış Hindu milliyetçisi Modi’nin sevip kullandığı bir kavram mesela. Erdoğan’ın Modi’nin ardından hologramla nutuk attığını da hatırlamakta fayda var.
Avrupa’da aşırı sağ akımlar, Putin Rusya’sından destek alıyor. ABD’de Trump’ın seçim zaferinde Rusya’nın parmağı olduğu çok konuşuldu. Hatta Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı Michael Flynn, Rusya ile izah edemediği görüşmeleri sebebiyle istifa etmek zorunda kaldı. Flynn aynı zamanda Türkiye için lobi yapmasıyla da gündemdeydi. İslamcı mizah dergileri, ABD başkanlık seçim sonuçlarını Rabia işareti yapan bir Donald Trump karikatürü ve Erdoğan’ın sıklıkla dile getirdiği bir şiire göndermeyle “Ne yapsalar boş, Clinton’ın ötesinde bir Trump vardır” diye kutladı.
Doğrudur. Dünya bir kırılma safhasında. Aşırı sağ, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hiç olmadığı kadar kuvvetli ve daha da kuvvetleniyor. Fakat ve maalesef bizim bugünkü iktidarımız da bu kuvvetlenen akımla beraber değerlendiriliyor. Sayın Kurtulmuş’a bu mesele hakkında daha çok okumasını tavsiye ederiz. Kendisi akademisyendir. Biraz çalışırsa hızla öğrenir. Ya da dilerse üniversiteden ihraç ettikleri siyaset bilimcilere sorsun, eminim kendisini aydınlatırlar.
===============================
Teşekkürler sevgili Özgür Mumcu…

Prof. Numan Kurtulmuş
 kemiksiz dilinin ettiği bu büyük laflardan ne zaman kurtulacak? Sanırız hiç kurtulmuş olmayacak.. Arşivler unutmaz,, yakılsalar da.. Bir yerlerden sürgün verir.
Kurtulmuş’u kim kurtaracak? İnişe geçen ve dağılma sürecine giren AKP mi??
Hadi canım sen de…

Bir de hakkını yemeyelim, bizimkiler Nazi faşizminin akıl edemediklerini de başarıyor!
OHAL KHK’ları ile binlerce kamu çalışanını içeren blok blok ihraçlar ile SİVİL ÖLÜME
(Post-modern Türk usulü idama!?)
mahkum edilenlerin pasaportlarına da el konarak
gurbet ellere sığınmaları da engelleniyor..

Büyük Latin atasözüdür : Homo homini lupus! (İnsan insanın kurdudur)
Dolayısıyla kendinin de kurdudur ve de o kurtlar şimdilerde AKP’yi kemirmektedir..
Kim saldı bu kurtları AKP’nin üzerine??
Hacamatçılar?
Sülükçüler??
Cin çıkarma hastanesi açanlar ve ona ruhsat verenler??
Bahçeli devlet??
Hangisi, hangisi??
1933’te Alman Parlamentosu Reichstag yandı, buna dayalı Hitler faşizmi geldi ülkeye.
Yıllar sonra, Alman Parlamentosu Reichstag’ı kundaklayanların Naziler olduğu kanıtlandı.
Bizde TBMM hain FETÖ’cüler tarafından bombalandı; Türk tipi / usulü OHAL!li faşizm
de jure ve de facto olarak gelip kuruldu.

HAYIR” lara vesile olur ve de necip milletimiz “HAYIR” ile amel eyler inşallah!

Sevgi ve saygı ile. 23 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Özgür Mumcu : Üreyelim arkadaşlar

Özgür Mumcu
Cumhuriyet, 01.06.2016
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır…)

Üreyelim arkadaşlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan memleketimizin en meşhur vakfı TÜRGEV’de konuştu. Gerçi Cumhurbaşkanımız neredeyse 24 saat içinde İstanbul’un fethi törenlerinde ve gece yarısına doğru İzmir’de havaalanında da konuştu. Muhtemelen bu yazı yazılırken, matbaada basılırken ya da siz okurken de bir yerlerde konuşacak. 1990’lı yılların “konuşan Türkiye” sloganı meğer hayata böyle geçecekmiş.

Sayın Erdoğan, memleketimizin en meşhur vakfı TÜRGEV’deki konuşmasında en sevdiği konulardan birine yani aile, evlilik, çocuk kısaca zürriyet davamıza değindi:


“Zürriyetimizi artıracağız. Neslimizi çoğaltacağız,
nüfus planlamasıymış, doğum kontrolüymüş, hiçbir Müslüman aile böyle bir anlayış içinde olamaz. Rabbim ne diyorsa, sevgili Peygamberimiz ne diyorsa biz o yolda gideceğiz.”

Müslüman olmayan vatandaşlarımız kusura bakmasınlar, Cumhurbaşkanımız şimdilik onların zürriyetiyle ilgilenmiyor. Osmanlı millet sistemi de bunu gerektirir. Artık o vatandaşlarımız da kendi “milletbaş”larına danışsın.

Kürtaj, sezaryen, doğum kontrolü gibi meseleler Cumhurbaşkanımız olsun, hükümetimiz olsun büyüklerimiz tarafından sıklıkla ele alınıyor. Bunlar dünyanın birçok yerinde tartışma konusu. İnsanların cinsel hayatları, aile yapıları hakkında ayrıntılı fikirlere sahip, boş vakitlerinde bunlara kafa yoran bir siyasetçi tipi var.

Bunlar arasında benim favorim bir zamanların Romanya diktatörü Çavuşesku. Malum, kendisi aynı zamanda Bükreş’in ortasına dünyanın Kennedy Uzay Üssü ve Meksika, Teotihuacan’daki Tüylü Yılan Tapınağı’ndan sonra en büyük binasını yani Romanya Meclis Sarayı’nı dikmesiyle de biliniyor.


Çavuşesku büyük hayalleri olan biriymiş. Ülkesinin nüfus artış hızı hayallerine yetişmeyince derhal bir yasa çıkartmış. Romanya çapında kürtajı ve bütün doğum kontrol yöntemlerini yasaklayıvermiş. Bununla da yetinmemiş, 25 yaşın altında devlet çalışanı bütün kadınlara senelik jinekolojik muayene zorunlu tutulmuş. 25 yaşından büyük çocuksuz, bekâr kadınlar ile çocuksuz ailelere de senelik para cezaları kesilmiş.

Sonuç? Doğum kontrol yöntemleri yasadışı ve ancak büyük paralara karaborsadan bulunduğu için istenmeyen gebeliklerde büyük bir artış. Bunun sonucunda merdiven altı kürtaj operasyonlarında yükseliş. Yasağın sürdüğü senelerde kürtaj operasyonlarının arttığı biliniyor. Bununla beraber anne ve bebek ölümleri çok yüksek oranlarda gerçekleşmiş. Yetimhane ve hastanelere bırakılan sayısız bebek de cabası. Çavuşesku’dan sonra kürtajın serbest bırakılmasıyla zaman içinde kürtaj operasyonlarının yaklaşık on kat azaldığı görülüyor. Buna karşon, yaklaşık yirmi küsur yıl doğum kontrolünün yasaklandığı ülkede, doğum kontrol alışkanlığının yerleşmesi vakit aldığı için, Romanya hâlâ Avrupa’da kürtajın en çok yapıldığı ülkelerden biri. Nedeni ise serbest olması değil uzun bir süre yasaklanmış olması.

Peki, nüfusun artırılmaya çalışılmasının iddia edildiği gibi iktisadi büyümeye olumlu bir etkisi var mı? Bu konuda Aykut Attar’ın 2012’de TEPAV için hazırladığı Celasun Ailesi Özel Ödülü’nü almış “İktisadi Tarih Doğum Yanlısı Söyleme Karşı” başlıklı ayrıntılı incelemesine göre yanıt hayır.

Bir kez teşvik edici politikalar ve söylemlerin toplumda kaydadeğer bir karşılık bulduğunu söylemek zor. İnsanlar çocuk yaparken haliyle kendi önceliklerini dikkate alıyor. Bunun nedeniyse gelir artışı, eğitimin artması, kentleşme gibi birçok etmen.


Geriye Çavuşesku tarzı yöntemler kalıyor ki neticeleri ortada.


Sayın Erdoğan’ın “en az üç çocuk” söylemine başladığı yıl, yani 2008’de Nüfus Planlaması Yasası’nda birkaç değişiklik yapıldığını ancak yasanın hâlâ yürürlükte olduğunu da anımsatalım.

Doğum kontrolü ve kürtaj karşıtlığı aslen Batı’da sürmüş bir kültür savaşının önemli bir cephesi. Milli ve yerli derken yolun Vatikan ve Çavuşesku’nun cinsel politikalarıyla buluşması da sayın Cumhurbaşkanı’nın geniş vizyonunu gösteriyor.
==============================

Dostlar,

Ne söyleyeceğimizi bilemiyoruz..
Bu konuyu kezlerce yazdık sitemizde.

Erdoğan bir kez daha suç işliyor..
Yurttaşlar arasında Müslüman olan – olmayan ayrımı yapıyor..
Bu ülkenin milyonlarca çifti aile planlaması yöntemleri yıllardır kullanarak çocuk sayılarını ayarlıyor.
Bu insanların Müslüman olup olmadıklarına bu ölçüyle ” Müslüman aile planlaması yapmaaazz..” diye bağırarak Erdoğan mı karar / fetva verecektir?
Böyle yapılmasa idi, evlenen kadın neredeyse her yıl 1 çocuk doğurur ve en az 10 – 15 çocuklu olurdu aileler..

Erdoğan – Eminehanım da bu kapsamdadır. Normal cinsel yaşamla bu çiftin 4 değil belki de
14 çocuğu olurdu.. Kesin ki, bu çift de doğum denetimi (kontrolü) yöntemleri kullanmışlardır.

Erdoğan’ın çocukları da 1-2 çocuk yapmışlardır. Erdoğan kendi söylediğine kendi uy(a)mamakta, çocukları bile kendisini dinlememektedir.. Halkımız da takmamaktadır ve takmayacaktır.. Yaşamın acı gerçekleri belirleyici olacaktır. Erdoğan akıntıya kürek çekiyor.
Türkiye’de küçük aile normu, uzun yılların çabasıyla ve yaşamın gerçekleriyle yerleşmiştir.
Hatta aileler, TNSA 2013 çalışmasına göre istediklerinden çok çocuk sahibidirler (2.26 olan Toplam Doğurganlık Hızının 0,6’sı istemsiz doğumlar yüzündendir!). Bu, açık ve net bir
insan hakları ihlalidir ve sorumlusu, Anayasa’nın 41. maddesini ve 2827 sayılı yasa ile
ilgili uluslararası sözleşmeleri bilerek ve ısrarla çiğneyen AKP – RTE’dir..

Şunu da Erdoğan anımsamalıdır : Şu anki Sağlık Bakanı’nın 6 çocuktan sonra Bilkent’teki Atatürk hastanesinde eşinin tüplerini bağlattığını basın yıllar önce yazdı.. Örnekler çoktur..

Erdoğan, oy tabanı yoksul – az eğitimli insanlardan daha çok ve daha çabuk seçmen üretmelerini istiyor.. Acelesi var.. Cihat kuşaklarıyla ülkeyi kökten ele geçirmek.. Örn. Mısır’da olduğu gibi AKP neden % 88-90 oy alamıyor, RTE – AKP bunun ham hayalleri içindedir.
Çıplak tablo budur. Ülkenin geleceğini tıkadığı umurunda değil, ama farkındadır sanırız!
Ve hem Erdoğan adına hazindir hem de ülkemiz adına laiklik karşıtlığıdır, ayrımcılıktır
hem de Anayasanın 41. maddesine, Cumhurbaşkanlığı yeminine aykırıdır, çağdışıdır!

Erdoğan çaresizdir iktidarını sürdürebilmek için her yola başvuracağı anlaşılıyor..

Çok dikkat isteyen bir tümcesi de Milli Eğitimdeki müfredatın içeriğine yoğunlaşacakları söylemidir.. Buraya çoooook dikkat… Erdoğan, Halife – Sultan rejiminin mücahitlerini
daha bol ve daha hızlı yetiştirmek üzere kolları sıvayacak! TÜRGEV, Cemaat okullarından boşaltılan yeri dolduracak.. Temel işlevi bu. Yani senin değil benim Cemaatım kavgası..
Tayyip beyin FETÖ ile savaşımının (!) içyüzünü göremeyenlerin dikkatine getirmek isteriz.
Hem toplumun dokusu daha da dincileştirilmek isteniyor hem de muazzam rant kaynakları paylaşılamıyor..

*****
Biz çok utanıyoruz olup bitenden.. ortadaki sahipsiz utanç yükü, onu yaratanların
ağır sorumsuzluğu karşısında, onlar adına da… daha da büyüyor, büyüyor utancımız..
Temel insan hak ve özgürlükleri açısından, uygarlık tarihi açısından…

Türkiye koyu bir karanlık yaşıyor ve Erdoğan, bu karanlığı daha da koyulaştırma çabasında. Sağduyunun yerine minarenin süngü yelleri esiyor.. Bu çılgın gidişin 1 numaralı sorumlusu;
– “akil” AKP’liler ve AKP MKYK’sı,
– Erdoğan’ın danışman ordusu,
– yandaş basın ve
– nepotizm ürünü yüksek- bürokrasi

Mahşerin 4 Atlısıdırlar..

*****

Çarpıcı bir gerçeği daha açıklayalım:

  • Suudi Arabistan’da Taif’te yapılan bir araştırmada, 30-40 yaş arasında kadınların 2/3’ünün (%67,7) doğumu önleyici etkili yöntemleri (rahim içi araç – spiral ve aylık ya da 3 aylık enjeksiyonla hormonal yöntem), hastanede yasal olarak kullandıkları ortaya konmuştur.
    (
    Use of modern family planning methods among Saudi women in Taif, KSA).

Acı ironiye bakınız ki; Başbakan mutlak çaresiz, bile bile – güle oynaya
kaçak Sarayın giyotinine boynunu uzatan garibim Sadrazam Binali Paşa!

Ve hala, yıllardır….. Erdoğan’ın üniversite diploması ortada yok!. Galiba gerçekten yok!?
Olsaydı 40 bin milyon kez gözümüze gözümüze sokulmaz mıydı??
21. yy’da bu donanımda bir insan, bir imam, 80 milyonluk ülkenin geleceği ile
böylesine tehlikeli biçimde oynuyor; bölgesel ve küresel güvenlik sorunu hatta tehdidi durumuna gelmiş bulunuyor. Tablonun sürdürülebilir olmadığını, oyuncuları dahil, orta zekalı herkes görüyor.

Erdoğan’ın bilim ve gerçek dışı, din dışı, insanları yanıltıcı, ötekileştirci, damgalayıcı, suçluluğa itişi… vb. nedenlerle açıkça  suç olan bu sözlerine “tedbir”konulmasını öneriyoruz.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığını gerekli hukuksal girişimi yapmaya çağırıyoruz.
Anamuahalefet partisi CHP’nin de hukuksal girişim yaparak;

Erdoğan’ın bu sözlerinin söylenmemiş sayılması için

çaba göstermelidir. Tayyip beyin suç niteliğindeki sözleri kayıtlardan çıkarılmalıdır.
Yurttaşlar Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru da yapabilir sanırız. Gelebilecek olası bir
“tedbir kararı”, Türkiye’nin zor konjonktüründe bir kapı aralar, Erdoğan’a bir kez daha laiklik karşıtı davranışı nedeniyle uyarı anlamına gelir.Tayyip beyin zaten kabarık olan dosyasına eklenir..
*****

Çare, toplumsal muhalefeti örgütlemek ve birleştirmek!
Konjonktür çok uygun.
CHP -ve muhalefet- bunu yapmalı, acil ve kritik, 1 numaralı hedef ve görev bu..

Sevgi ve saygı ile.
01 Haziran 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazımızın genişletilmiş pdf biçimi : UREYELIM_ARKADASLAR

CUMHURİYET GAZETESİNİ BOYKOT


Dostlar,

Sorunlar bitmiyor.. bitmeyecek de..

  • Türkiye’ye, sistemli bir abanma ve kuşatma Cumhuriyet’in tüm kurumlarına dönük olarak DIŞ KÖKENLİ VE DESTEKLİ olarak sürdürülüyor..
  • Soluklu, akıllı ve YURTSEVER olanlar uzun – orta erimde hep kazanacaklar..
    Bizim gibi.. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün askerleri (=akıl ve dava yoldaşları) olanlar hep kazanacağız.
  • Hattı savunma yok, alanı savunma zorunlu.. O alan tüm VATAN! Ve salt boş zamanlarda, Cumartesi – Pazar, tatillerde vs. değil..Yurdun her santimetre karesinde ve sürekli..

CUMHURİYET‘teki sorun 12. Cumhurbaşkanı (gerçekte yarı başkan!) seçimi nedeniyle biraz gölgede kaldı..

Değerli meslektaşımız ve dostumuz Sn. Prof. Dr. Süleyman ÇELİK‘in
aşağıdaki yazısını -ve de eylemini- içimiz burkularak paylaşıyoruz..

(Bizim bir de atamayacağımız elektronik aboneliğimiz ve Gazete arşivinden
pdf dosyası indirebilme sürdürümcülüğümüz var…)

Prof. Çelik gibi çoook kıdemli bir “Gazete” okuru ve yazarıyız..
Özellikle çok değerli Sami Karaören büyüyüğümüzün dönemlerinde..

CUMHURİYET hızla kendine gelmelidir..

Döndürülen oyunlara katılmak ne söz, ayrımsayarak bozmalıdır.. Öyle de olacaktır..

Sevgi ve saygıyla.
11.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

========================================================

CUMHURİYET GAZETESİ’ni BOYKOT !

Kimden: Prof. Dr. Süleyman Çelik

52 yıllık Cumhuriyet okuruyum. 18 yaşından beri Cumhuriyet okuyorum.

 

Dünya görüşümün oluşmasında Cumhuriyet’in önemli bir yeri vardır. Cumhuriyet
benim için gerçek anlamıyla bir okul oldu. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Muammer Aksoy, Melih Cevdet Anday, Nadir Nadi, İlhan Selçuk gibi Cumhuriyet yazarları, yazıları
ve kitaplarıyla öğretmenlerim oldular.

Üniversite 2. sınıf öğrencisiyken, ‘Okuyucuların Görüşleri’ sütununda ilk yazım yayımlanınca çok heyecanlanmıştım. Askerlikten ayrıldıktan sonra Sayın Sami Karaören’in makale editörlüğü döneminde 2. sayfada ‘Olaylar ve Görüşler’ bölümünde makalelerim, ‘Arada Bir’ köşesinde yazılarım yayımlandı. Bunların dışında CBT’de
daha çok yazım yayımlandı.

1970 ve 90’lı yıllarda iki kez, Nadir Nadi karşıtı ortaklarla birlikte Gazete’nin ele geçirilip ilkelerinden saptırıldığı ve bilinçli Cumhuriyet okurlarının boykotu üzerine geri alındığı ara dönemler dışında, hiçbir gün Cumhuriyet okumadan yatağıma yatmadım. Cumhuriyet okumak benim için bir bağımlılıktır.

1979-81 arasında İngiltere- Nottingham Üniversitesi’nde çalıştım. O yıllarda internet yoktu. Orada bulunan öğrenci arkadaşlarla ortak abone olarak, 2-3 gün gecikmeli de olsa Gazete’yi okumayı sürdürdük. Ki o yıllarda, bugün Gazete’yi ele geçirmeye çalışanların ağababaları, egemen oldukları sendika, dernek ve meslek odalarının lokallerine, “Tercüman (o zaman sağın temsilcisiydi) girebilir fakat Cumhuriyet giremez, çünkü üyelerimizi etkiliyor..” diyorlardı.

  • Cumhuriyet, Kurtuluş yıllarında Yunus Nadi’nin baskı makinelerini işgal İstanbul’undan kaçırarak Ankara’da yayımladığı, 14-15 yaşındaki Nadir Nadi’nin foto muhabirliği yaptığı, Kuvayımilliyecilerin gazetesi Yeni Gün’ün devamıdır.

Kurtuluş’tan sonra Atatürk’ün yol göstermesiyle Cumhuriyet’i savunmak üzere
yayın yaşamına başlamış ve adını da bizzat Atatürk koymuştur.

Cumhuriyet gazetesi Cumhuriyet ile özdeşleşmiş ve Sevgili Uğur Mumcu’nun kazandırdığı bir deyimle ‘Kalpaksız Kuvvacıların’ gazetesi olmuştur.

Cumhuriyet, Cumhuriyet karşıtlarınca hep ele geçirilmeye, hatta satın alınmaya çalışılmıştır. Sevgili İlhan Selçuk bu girişimleri yazmıştır. Satın almayı başaramayınca benzer bir gazete çıkararak batırmaya çalışmışlardır. Fakat, halkımızın deyimiyle,
“yel kayadan bir şey alamamış” ve arkalarında holdingler olmasına, damping yapmalarına,  hatta bedava dağıtmalarına karşın kendileri batmış, Cumhuriyet
dimdik ayakta kalmıştır. En son girişim Radikal idi. D&R mağazalarında bir kitap değil, bir gazete alana bile Radikal’i bedava veriyorlardı, gene de battı.

İçerideki Truva atları, aralarına Uğur Mumcu’nun sevgili oğlunu da sokarak
şimdi Cumhuriyet’i üçüncü kez ele geçirmeye karar vermişler.

Öncelikle şunu sormak isterim; Bekir Coşkun gibi çok okunan, dolayısıyla gazetenin tirajını artıran, üstelik ilkesel sorunu da olmayan yazarları kaçırıp, yazıları okunmadığı için diğer gazetelerde köşe bulamamış yazarları almak nasıl bir zeka ürünüdür?

Özgür Mumcu, bize babasının yadigarıdır, başımızın üstünde yeri var.
İlhan Selçuk’tan sonra Cumhuriyet ile en çok özdeşleşmiş yazarı olan babasından dolayı Cumhuriyet zaten O’nun evidir. Çoktan Cumhuriyet’te olmalıydı.

Bizim sözümüz her iki Cumhuriyet’in de temel değerlerine, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine, Kemalizm’e ve ulus devlete karşı olan gayri millicileredir.

Atatürkçüler gazeteden birer birer uzaklaştırılırken yerlerine önce ‘Mustafacılar’ alındı. Şimdi sıra gayri millicilere mi geldi?

Bunlar Cumhuriyet Mitinglerine, yazılarıyla açıkça karşı çıkmışlardır.
Oysa ‘Tehlikenin farkında mısınız?’  manşetleriyle bu mitinglere ortam hazırlayan,
İlhan Selçuk’un önderliğindeki Cumhuriyet’tir.

Bunlar, BOP kapsamında ABD’nin AKP ve Cemaat eliyle uygulamaya soktuğu Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaları desteklemişler, kendilerine aydın diyen ne idüğü belirsizlerle ortak açıklamalar yaparak, davalarda sonuna dek gidilmesini istemişlerdir.
O zamanki yazılarını okuyun, AKP’li ve Fetullahçı yandaşlarınkiyle benzerlikleri göreceksiniz.

Ne zaman ki sıra kendilerine geldi, feryat etmeye başladılar. Dışarıda kalanlar arkadaşlarının, güya ‘Gerçek Ergenekoncular’a nasıl karşı olduklarını kanıtlamaya çalışmışlar, kendilerine ‘Nedim’in ve Ahmet’in Arkadaşları’ adını vererek, içeride Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve daha birçok gazeteci olmasına karşın,
yalnızca bu ikisine özgürlük isteyen eylemler yapmışlardır.

Sevgili İlhan Selçuk demokrat kişiliğinin gereği olarak Gazete’de her görüşten yazara yer verirdi. Ancak görüşleri Cumhuriyet’in temel ilkelerine açıkça aykırılaşarak okuyucularla çatışmaya başlayanları, mesleğe olan saygısı nedeniyle,
öbür patronlar gibi atmaz, fakat kendisinin ayrılmasını ima ederdi.

Bu biçimde istiskal (AS : Soğuk davranışlarla hoşlanmadığını belli etme) ile Cumhuriyet’ten ayrılmış biri şimdi geri döndü. Bugünkü ilk yazısının başlığını, okuyucuların tepkisini tahmin ederek “Eyvah” koymuş, yanına da sevenleri de olduğunu savlayarak “Yaşasın” eklemiş! Yazısında kendisini Cumhuriyet’ten attıran okurlara,  “Artık İlhan Abiniz yok, şimdi kendilerine Türkiyeli diyenlerin ve Dostum Hikmet Çetinkaya’nın sözü geçerli..” der gibi, nanik yapıyor!

Hikmet Çetinkaya; Fehmi Koru’nun ATV’de, Ali Kırca’nın haber saatinde ‘kedinin fareyle oynaması’ gibi ezdiği ve tüm Cumhuriyet okurlarını kahrettiği, yazılarında
konu ve tutarlılık olmayan, tümceleri birbirleriyle ilgisiz, en birikimsiz ve bilgisiz Cumhuriyet yazarı. Şimdi Cumhuriyet’te son söz sahibi olmuş! Cumhuriyet’e yakışmıyor. Fakat Agos’tan ve Taraf’tan yazar transfer etmek bunlara yakışır.

Oldu olacak, Sevgili Uğur Mumcu’nun ‘tosuncuklar’ dediği Altan kardeşleri de alın. Ayrıca Hikmet Çetinkaya’nın kankaları Oral Çalışlar ve İsmet Berkan var.
Hasan Cemal’in günahı ne? Genel Yayın Yönetmenliğini İbrahim Yıldız’dan
daha iyi yapmaz mı?

Efendiler!

Öbür gazeteler 50 kuruş iken 150 kuruş verip Cumhuriyet aldıkları için
Cumhuriyet okurlarını aptal sanıyorsunuz, herhalde!

Cumhuriyet okurları iki kez bu oyunu bozarak aptal değil bilinçli olduklarını kanıtlamışlardır ve sizin bu son oyununuzu da bozacaklardır. Bundan kuşkunuz olmasın.

Adı geçtiği için söylüyorum; aldığınız yazarlarla Radikal’e benzemeye çalışıyorsunuz. Sonunuz da Radikal’dekiler gibi olacak. Daha önceleri olduğu gibi, geride enkaz bırakarak kaçacaksınız ve yazarları ve okuyucularıyla gerçek Cumhuriyetçiler
enkazı kaldıracaklardır.

Bugünden sonra Cumhuriyet, yeniden gerçek Cumhuriyet olana dek
Gazete’yi boykot ettiğimi bilmenizi isterim.

01 Ağustos 2014

Prof. Dr. Süleyman Çelik
GATA VE Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi