Etiket arşivi: Bekir Coşkun

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 28 Ekim 2020

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 28 Ekim 2020

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Haftanın tüm iğneleri Milli Bayramlarımızı halkın coşkuyla kutlamasını çeşitli bahanelerle engelleyen milli ruh yoksunu vatansızlara…

SIFIRLAMA

Makarnalık durum buğday, adi buğday, kızıl buğday, mahlut, beyaz arpa, matlık arpa ve mısır ithalatında uygulanan gümrük vergisi 31 Aralık’a kadar sıfırlandı.

Çiftçi zarara giderken birileri bu süreçten yararlanacaktır..

VİZYON

RTE, “İnşallah bir sonraki safhada 2053 vizyonuyla milletimizin karşısına çıkacağız.”

2023 vizyonundan televizyon bile çıkmadı. Dövizde çakıldı. 2053’te ne ola ki?…

KATLAMA

Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) adı ile bir araya gelen akademisyenler, Eylül ayı enflasyonunu %3.61 olarak hesapladı. Bu oran, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Eylül’de açıkladığı %0.97 enflasyon oranının yaklaşık 4 katına işaret ediyor.

Vatandaş dörde katlandı. AKP iktidarı uçuyor. Dünya onları kıskanıyor!…

HARCAMA

CHP Kütahya Milletvekili Ali Fazıl Kasap, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2018 ve 2019 yıllarında engelli olmadığı halde engelli aylığı ve engelli evde bakım ödemesi alan toplam 442,309 kişiye 6.9 milyar lira usulsüz para aktardığını bildirdi.

Usul usul değil hızla usül engellendi…

ASKI

Kayseri esnafı kendilerini ziyarete eden Akşener’e, “Askıda ekmek” yerine “Sarayda bisküvi dense daha iyi olurdu” dedi.

Püskevit arası lokum olurdu…

GERİLEME

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İbn Haldun Üniversitesi açılışında, eğitim ve kültürde “arzu ettikleri ilerlemeyi” sağlayamadıklarını söyledi.

Gerilemede iyi gidiyor…

AKİT

Yeni Akit, Sözcü’nün değerli yazarı Bekir Coşkun’un ardından “Bekir’e pamuğu tıkadılar” başlığıyla ahlaksız ve insanlıktan uzak yazı yayımladı.

Bu tür yayın yapanlar Müslüman / dindar olamaz çünkü kutsal saydığı din adamının yaptığı kutsal işi aşağılıyor,

Ama önce insan olamaz;

Ölen kim olursa olsun ardından kin kusulmaz…

ZITLIK

Bekir Coşkun’un ölümünde RTE/AKP/İktidar kanadından baş sağlığı dilenmedi.

Sebep belli, O dürüsttü, çizgisi kesişmezdi…

İŞLET

Yap-İşlet-Devret giderleri açıklanmayacak, halktan gizli olacak.

Yap/ye İşlet/ye-Devret/ye-Yedir/ye…

KAYIP

Bilkent Şehir Hastanesi’nde üç milyon dolarlık Da Vinci Robotu kaybolmuş.

Yemişlerdir…

DÜZEY

Sağlık Bakanı İstanbul’da bürokratlarla yaptığı salgın toplantısına BŞB Başkanı İmamoğlu’nu çağırmadı. Bursa’daki toplantıya AKP’li BŞB Başkanını çağırdı.

Üst düzeysizlik…

HATA

TBMM’ne sunulan bütçe teklifinde bir milyar liralık hata yapılmış.

Bir kuruşun hesabını soruşturan İsmet İnönü’nün kulakları çınlasın.

O’nu eleştirenler birazcık ders alsın…

VARLIK

Madenlerimizin Vakıf Fonu’na devredilmesine hazırlık yapılıyormuş.

Varlık olmaktan çıkıyor demektir…

BOYKOT

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a tepki göstererek, “Fransa’nın akli noktada kontrole muhtaç olan liderinin teşvikiyle bu saldırılar yapılmaya başlandı. Buradan milletime sesleniyorum, Fransız mallarını asla satın almayın.”

Macron hastaysa bizim mi Fransa’nın mı sorunu?

Devletin başı vatandaş gibi Fransız mallarına boykot çağrısı mı yapar, gümrükten girişi mi yasaklar?..

ROTA

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak doların 8 TL’yi aşmasının ardından Twitter hesabında, “Son gelen veriler ekonomimizin büyüme patikasına girmesini destekleyecek şekilde rotasında ilerlediğini gösteriyor” dedi.

Yola giremiyor, patikada debeleniyor…

BİSMİLLAH

Demirören’e satılan Milli Piyango çekilişini “Haydi bismillah” diyerek Seda Sayan yapmış.

Haramın çekişi helal olmuş…

KEYİF

Malatya’da “Evimize ekmek götüremiyoruz” diyen esnafa “Keyif çayı bu, bu çayı iç” diyerek çay attı.

Alemin keyfi yerinde yine maşallah…

ONUR

Kılıçdaroğlu, ”Koltuk için onurunu satan vali olmaz” dedi.

Şimdi onlardan çok var…

U/YUTUCU

“Bir ilimizdeki bir sokaktan hayretler içinde geçtim. Dışarıda 4 genç kızımız bira içiyorlardı” diyen Sabah yazarı ilahiyatçı Nihat Hatipoğlu’nun sahibi olduğu otelde içki satışı yapıldığı açıklandı.

Halka verir talkını, kendi yutar salkımı…

DİLSİZ ŞEYTAN…

DİLSİZ ŞEYTAN…

BEKİR COŞKUN
SÖZCÜ
, 4.12.19

Kahreden yaşam zorluğu karşısında canına kıyan pazar yerlerinde bağırıp-çağıran insanlar çoğalınca Diyanet hutbe yayınladı:

Bu bir imtihandır isyan etmeyin…”

Hatırlarsınız; Diyanet internet sitesinden Atatürk’ün resmini çıkartmış gençler hackleyerek yeniden koymuşlardı…

İlahiyatçı alim profesör hutbenin yerinde Atatürk‘ü görünce diğer ilahiyatçı alime koştu “Yarabbim hutbemizi sabit eyle” dedi ki bir Atatürk resmi daha geldi bu sefer atın üzerinde…

Siliyoruz siliyoruz gitmiyor” diye hep birlikte başkana koştular hutbe gözükmüyordu şeytan mı cin mi derken…

Başkan sordu:

Entır yaptınız mı?. . 

Yaptık aç kapa insört eyledik control bas home hutbe inmiyor…”

Pg down şeklinde bir tık etseydiniz…”

Tık ettik geldi…”

Evliyalar rahmetlerini bu vesile ile gönderdiler mi?. . 

Hayır, Mustafa Kemal geldi yine atlı bu sefer…”

Diyanet’in yüksek mertebedeki alimleri “Control F5′imizi kadim eyle hutbemizi Home Page eyle yarabbi” diyerek meseleye eğildiler:

O bir değnek ül vazife var…”

Görev çubuğu…”

Onu üç vakte kadar ittirip sonra My dokuments’e scrooll down yapıp bize rahmetini göster…”

Bir de Log of var…”

Of deme of deme… İsyan etme hacı…”

Başkan iman birliği ile bu işi çözmek gerektiğini söyledi…

Yarabbim hesabımızı helak edenlerin hard disklerini harap eyle bizim my dokuments’imizi link eyle” diye ekledi…

Kontrol ül sehpa” (denetim masası) üzerinde oynayıp tık’ladılar…

Atatürk çıktı…

Bak hoca:

  • Bu Cumhuriyet;
  • Saltanatın ihanetine karşı acı içinde tükenmekte bir milletin ve Mustafa Kemal ile arkadaşlarının öncülüğünde isyanı sonucu kurulmuştur

İslam; zıvanadan çıkanlara putperestlere karşı isyan edenlerin yüce dinidir…

İsyan etmeyin” hutbesi Hazreti Muhammed’in şu sözünden daha mı öncedir:

Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır…”

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/dilsiz-seytan-5488010/

HER ŞEY CEHALETTEN   

HER ŞEY CEHALETTEN   

Konuk yazar :
Prof. Dr. Coşkun Özdemir

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Sayın okur kızma bana, bu sözcüğü kullanmaktan çekiniyoruz.Ama Doğan Kuban, Yılmaz Özdil, Özdemir İnce, Bekir Coşkun cehaletimizin  çok çarpıcı  örneklerini  veriyorlar. Ben de onlardan ilham alıp annelerin 700’üncü kez toplanacakları bu günde rahip sorunu ve ekonomik kriz sürerken bu yazıya oturdum.

Toplum bunalımdan bunalıma sürükleniyor. Televizyonda ardı ardına felaket haberleri trafik kazalarında ölü sayısının 107’ye vardığını bildiriyor. Erzincan’da iki araba çarpışmış 3’ü çocuk 7 ölü. Trafik kurallarına uymayı bilmiyoruz. Akşam saatleri yürüyüşe çıkıyorum. Yaya geçitlerinde bir tek araba yol vermiyor. Bir yabancı, “siz bunları birkaç kişiyi birden haklamak için yapmışsınız” diyor. Metroda engelli ve yaşlılar için yapılan asansörleri kullanmayı da bilmiyoruz. Her gün kadın cinayetleri okuyoruz. Her gün çocuklarını öldüren, intihar eden, balkondan atlayan… Kaybolan yüzlerce çocuk. Bazılarının cesedi bulunuyor.

Anasını babasını öldürenler, ayrıldığı karısına 28 bıçaklı ölümü reva gören erkek oğlu erkekler.. Denizde boğulanlar, rekor düzeyde işçi kaza ve ölümleri. En çok sigara içiyor, en çok cep telefonu kullanıyor, en çok televizyon seyrediyor, en çok kadın öldürüyoruz.

Yolsuzlukta en önlerde olduğumuza kuşku yok. Şu üniversite sınavları sonuçlarına bakın; onbinlerce çocuk sıfır çekiyor. Kadına saygı, kadına eşitlik tanımak bilmediğimiz şeylerden. Türk erkeği kadından itaat bekliyor. Çünkü erkeğe itaat, kadının ibadetidir. Buna inanıyor. Hoşgörü, anlayış, esneklik, sabırla çözüm aramak bilmediğimiz şeylerden. Karı-koca tartışmalarının cinayetle sonuçlanması bundan. Kadın yalnız sokağa çıkmasın, sesli gülmesin, hele kahkaha maazallah, nişanlılar el ele tutuşmasın (Diyanet’ten!).

Doğu ve Güneydoğuda töre cinayetleri süregeliyor. Bilenler Anadolu’da ensestin oldukça yaygın olduğunu yazıyor. Müziğin her türlüsü günahtır. Örtünmeyen kadın fuhuşu davet eder (ilahiyat profesörleri!)..

  • Hele şu Fetoculuğa kapılan yargıç ve generallere diyecek bir şey bulamıyorum.
    Havsalam almıyor. Çetin Altan havsalayı genişletin derdi. Hangi ortamda yetişti bunlar?

Göz zinasından ötürü kadın meslekdaşlarının yüzüne bakamazlarmış. Görüyor musunuz en yaşamsal kararlara imza atan yüksek yargıçlarımızı.?

Kadına saygıyı, eşitliği Atatürkle öğrendik.

Daha doğrusu öğrenmeye çalıştık. Ama Atatürk 100 yıl yaşayamadı. O mucizeyi çabuk yitirdik. O’nun ardından yobazlar, dini – islamı saptıranlar yönetimde hatırı sayılır bir yer kazandılar (Yaşar Nuri de çabuk gitti!) Neo-emperyalizm bundan büyük yarar sağladı.

  • Aydınlanmacı bir eğitimin önünü kestiler.
  • Köy enstitülerini, halkevlerini kapattılar.

    Ey Türkiyeyi yönetenler!   

    Ey Erdoğan, ey Bahçeli, ey Kılıçdaroğlu, ey Akşener..
    Ey Türkiye’nin  güçlü ayrıcalıklı insanları, işçi örgütleri, eğitimciler, psikolog   ve sosyologlar, yurdunu ve halkını sevenler, birçok olumsuzluğun nedeni olan temeldeki yozlaşmayı, bozukluğu, cehaleti yadsımadan halkımızın eğitim, aydınlanma, bilinçlenme yoksunluğunu hep birlikte göz ardı etmeden, illüzyona başvurmadan, bir çare bir çözüm aramalıyız.

    Kadın gayri  meşru çocuğunu boğuyor, intihar etmek istiyor yapamıyor. Bu ve benzeri sayısız dramları görüyor musunuz? Yazıktır insanlarımıza. İyi düşünelim, hapislerle, idamlarla hiçbir şey düzelmez. Bu iyice hasta, sağlıksız toplumun kurbanları bunlar. Yüzbinlerce, milyonlarca. Hamasetle, övünmelerle gerçeği değiştiremeyiz. Çok ama çok acı sayısız dram yaşanıyor bu ülkede.

    Demokrasiyi de bu koşullarda beceremiyoruz.

  • Hayır ayni gemide değiliz!

    Ülkede 505 hapishanemiz var. 3 bin çocuk (intihar edenler var!) ve 150 bebek hapiste. Bölünmüş, kutuplaşmış bir toplumuz.

    Gerçekleri görüp hep birlikte rasyonel çareler aramalıyız. Tez elden gecikmeden.
    =================================
    Dostlar,

    Sn. Prof. Dr. Coşkun Özdemir‘i sitemiz okurları tanıyorlar sanıyoruz.
    Bizim İstanbul Tıp Fakültesinden hocamız.
    Sonra yurtsever eylemlerde (örn. Silivri ziyaretlerinde, Uğur Mumcu anmalarında) dava arkadaşımız..

    Geçtiğimiz günlerde cep telefonuna bir what’s up iletisi yolladık. Sağlık Hukuku alanında tamamladığımız Yüksek Lisans (Master) tezimizin power point yansılarının web sitemizden indirilebilmesi için erişke (link) idi. Hocamız cepten aradı, görüşemedik, SMS yolladı, ”adını görüyorum ama bir şey açamıyorum!’‘ diye. Az önce kendisini aradık ve bilgi sunduk. Çok sevindi ve öğrenmenin yaşı mı olurmuş.. dedi. Bilgisayarında web sitemize girecek ve o erişkeyi tıklayacak.. Olmazsa dosyayı doğrudan yollarız e-ileti adresine..

Prof. Coşkun Özdemir hocamız hala, ülkemizin dertleriyle dertleniyor. Yukarıdaki yazısı da kanıtı.. Bize, 89 yaşında olduğunu, gelecek yıl 22 Mayıs’ta 90. yaşını kutlayacağını söyledi. Biz de O’na dalya (100 yıl) diledik. ”Gelirsin, değil mi?” dedi. Seve seve.. dedik. ”Not et” dedi, ettik.

Prof. Dr. Coşkun Özdemir, yetkin bir Nöroloji uzmanı olarak, hala, KASDER’de (Kas Hastalıkları Derneği) çok zor durumdaki Kas hastalarına şifa vermeyi sürdürüyor gönüllü derneğinde.. Her yıl kira sözleşmesi bittiğinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi ”çık” diyor. Oysa orada karşılıksız bir halk sağlığı hizmeti veriliyor. Belediye yasaları bu tür hizmetlerin verilmesini ve verenlerin desteklenmesini uygun buluyor. Öte yandan, dinci – yandaş vakıf ve derneklere, Erdoğan’ın oğlu Bilal‘in girişimlerine bina bağışlandığını bile okuyoruz basından..

  • Bu ne acımasız, ilkesiz, vicdansız, hukuksuz, etiksiz ve din dışı ayrımcılık ve kin – nefrettir!

Dindar geçinen bir iktidara yakışıyor mu? Neden o binayı simgesel bir kira ile diyelim yılda 1 TL ile kamu yararına hizmet sunan bu Derneğe vermezsiniz? Boya – bakımını yapmazsınız?

Coşkun Özdemir hocamız, Cumhuriyet’in ürünü bir Aydınlanmacı hekimdir.
Bu ülke, Prof. Coşkun Özdemir gibilerin ölçüsüz özverisiyle sırtında ayakta durabilmektedir.
Bu kritik gerçekliği, başta AKP iktidarı olmak üzere herkesin, üstelik gecikmeden kavramasında büyük yarar vardır.

Sevgi ve saygı ile. 27 Ağustos 2018, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

 

Neyimizi vermeyiz vatan için!..

Neyimizi vermeyiz vatan için!..

Bekir COŞKUN
SÖZCÜ, 21 Mayıs 2017

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

O gün banktan kalkıp giden adam orada SÖZCÜyü unutmuştu…
Üniversiteli kız, bankın üzerindeki gazeteyi alarak “Beyefendi gazetenizi unuttunuz” diyerek peşinden koştu… Adam eski giysili, ama kravatlı, belli ki entelektüel birisiydi, bir kıza, bir elindeki SÖZCÜ‘ye baktı, yan cebini gösterdi, cebinde bir SÖZCÜ vardı…
“Unuttunuz sandım, sizin değilmiş?” dedi üniversiteli kız… “Benimdi” dedi adam:
“Benim… Her sabah iki tane alıyorum, birisini bankların üzerine bırakıp kalkıyorum… Okumayı seven birisi alır okur diye…” Genç kız etkilenmiş ne yapacağını şaşırmıştı…
Adam “Sen oku o zaman” dedi gitti… Kız dönüp banka oturdu, okumaya başladı…
***
O üniversiteli kız bunu Kültür Merkezi’ndeki panelde sahneye çıkıp anlattığında “O günden sonra SÖZCÜ okumaya başladım, birisinin mutlaka söylemesi gerekeni o söylüyordu… Benim çok param yok, yine de her gün iki tane alıp birisini banklarda unutuyorum” dedi… Gözleri nemlenmişti…
***
İşte yapılan operasyonun sebebi budur… Hem de 19 Mayıs günü…
Yani Mustafa Kemal‘in “Sana özgürlük yakışır” diyerek Samsun’a çıktığı gün
***
Ne yaparsan yap… Bize özgürlük yakışır… Susmayacağız…
O yıkım sürdükçe, o hukuksuzluk devam ettikçe, o şehitlerin kemiği sızladıkça, o infazcı orada oldukça, o annesi-babası alınmış çocuklar ağladıkça… Bu karanlık sürdükçe susmayacağız…
***
Bir canımız var… Neyimizi vermeyiz vatan için…
===================================
Teşekkürler değerli Bekir Coşkun..
Biz de sizin gibi düşünüyoruz..
Özverinizi paylaşıyoruz..
AKP’ye;

  • “SÖZCÜ” den elinizi çekiniz.. Öncelikle AKP içideki FETÖ’cüleri temizleyiniz.” diyoruz..Nagehan Alçı‘nın bile şunları yazdı Milliyet’te :

Nagehan Alçı: Fetullah Gülen’in ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir işe yaramayacak
Milliyet gazetesi yazarı ve AKP’ye yakınlığı ile tanıdığımız Nagehan Alçı bugünkü (AS: 21.5.17) köşesinde Sözcü’ye yapılan operasyonun sadece Fetullah Gülen’in ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir işe yaramayacağını savundu. Operasyonun 15 Temmuz vahşetini yapan FETÖ gerçeğinin üstünü örtmek için yapıldığını belirten Alçı,

  • “FETÖ diye bir örgüt yoktur. Bu uydurma gerekçeyle her muhalif tutuklanacak” propagandası yapıldığını yazdı. (http://m.milliyet.com.tr/yazarlar/nagehan-alci/bicagin-iki-yuzuyle-adalet-meselesi-2454158/)

Hürriyet‘ten Ahmet Hakan, “Sözcü var ya Sözcü… Acayip FETÖ’cüydü!” başlığıyla yazdı (21.5.17).

Ahmet Hakan: Sözcü var ya Sözcü... Acayip FETÖ’cüydü!

Sevgi ve saygı ile. 22 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Tek kelime (HAYIR) yetecek

Tek kelime (Hayır) yetecek…

Bekir COŞKUN
SÖZCÜ, 24.02.2017

Her vesile ile söyleyin: “Hayır’lı sabahlar…”
Öğlen olsun isterse…
Yolda, kapıda, asansörde, durakta, çarşıda, markette, giderken, gelirken… Kimi görürseniz, tanı, tanıma fark etmez…
Otururken, evde, misafirlikte, durup durup de…
*
Ampul devrinin ilk sloganıydı bu “hayırlı” sözcükler: Hayırlı günler, hayırlı cumalar, hayırlı mesailer, hayırlı işler, hayırlı kazançlar, hayırlı sabahlar, hayırlı giymeler, hayırlı gezmeler, hayırlı akşamlar
Şifre… Daha ilk anda “Hayırlı işler” dedin mi, yüzü gülerdi badem emminin…
Anında parolayı söylerdi: “Aleykümselam…”
*
Bir anda “hayır”dan nefret ettiler… Duvarlardaki “hayır”lı sözcükleri siliyorlar…
Selamlaşmaktan “hayır”lı kelimesini çıkardılar… Yazışmalarda “hayır” çizildi…
Parti merkezlerinde “hayır” kelimesi yasaklandı…
*
Git kafanı uzatıp sırıtarak “Hayırlı günler…” de istersen…
“Zıkkımın kökü gavat” dediğini yüzünden okursun…
Biz söyleyeceğiz ama… Nerede olursa olsun, her an, her yerde, her zaman…
Tanı tanıma… Gülücükle… Sempatik…
Hatta sırıtarak “Hayır’lı sabahlaaaarrr” de…
İsterse öğlen olsun… Akşam olmuşsa, çık balkona bağır:
“Hayır’lı gecelerrr…”
*
Hayır; direnmektir…
Hayır; razı olmamaktır…
Hayır; tepkidir…
Hayır; itirazdır…
Hayır; boyun eğmemektir…
Hayır; yürekliliktir…
Hayır; güçtür…
*
15 senedir konuştu… Binlerce saat çıkıp söyledi… On binlerce tv yayını yapıldı… Kim bilir kaç yüz bin sayfa söz yetiştirdi… Biz tek kelime söyleyeceğiz:
“Hayır…” Yetecek…
====================================
Yüreğinize ve kaleminize sağlık değerli Bekir Coşkun beyefendi..
“HAYIR” lı yazılar..
“HAYIR” lı makaleler..
“HAYIR” lı isyanlar..
“HAYIR” lı sandıklar..
“HAYIR” lı halkoylaması..
“HAYIR” lı 16 Nisan
“HAYIR” lı 17 Nisan sabahları Türkiye…

Sevgi ve saygı ile. 24 Şubat 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

30 Ağustos; II. Abdülhamid’e teşekkür ederiz…

30 Ağustos; 
II. Abdülhamid’e teşekkür ederiz…

portresi_gulumseyen


Bekir Coşkun
SÖZCÜ
, 30.08.2016

(AS : Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

30 Ağustos, II. Abdülhamid’e teşekkür ederiz…
30 Ağustos destanını, Türk Ordusu’nun geriye kalanı ile kutluyoruz…
*
Kozmik Oda adliye ambarına taşındı…
Askeri istihbarat MİT‘e verildi…
Askeri yargı adliye sarayına…
Sahil Güvenlik ile Jandarma İçişleri Bakanlığı’na gitti…
*
Kuleli otel oluyor…
Askeri liseler kapatıldı…
Harp Akademisi kapatıldı…
Astsubay okulları kapatıldı…
*
Askeri eğitim; YÖK‘e…
Askeri birliklerin arazileri; TOKİ‘ye…
Kıyılardaki tesisler; Turizm Bakanlığı‘na…
*
Birisi “Hastaneleri kaldı” dedi…
Askeri hastaneleri üniformalı paşalardan “devir-teslim töreni” için birer türbanlı hanım kardeşimizi gönderdiler, manası iyi anlaşılsın diye…
“Devir-teslim” diyorlar ama bakmayın siz, “teslim”dir o…
GATA‘nın adını “Abdülhamid” koydular…
İyi mi?..
*
Şimdi kalanları ne yapacağız, düşünelim:
Hava Kuvvetleri; Anadolu Jet’e…
Topçu Okulu; Kasımpaşa spor’a…
Deniz Kuvvetleri; gemicik filosuna…
Levazım; Toprak Mahsulleri Ofisi’ne…
Haberleşme; Turkcell’e…
İstihkam; DSİ’ye…
Özel Harekat; Kurtlar Vadisi’ne…
*
Bugün 30 Ağustos…
Cumhuriyetimizi kuran büyük zaferin kazanıldığı büyük gün…

“Kağnılarla çıktılar yola
Burası Ovacık deresi
Üç ses karışıyordu havaya
Askerin türküsü, bir gelinin ağıdı
Bir de kağnıların teker sesleri…” 

30 Ağustos, bu ülkenin varoluşunun zaferidir…
II. Abdülhamid‘e teşekkür ederiz…
*
Zaferden geriye ne kaldıysa artık…
Kutlu olsun…
===================================

Bravo Sayın. Bekir Coşkun!

Tarihe geçecek bir yazıdır bu..

Boş bir eldiven gibi ilgililerin – sorumluların yüzüne fırlatılan..
En azından boş bir eldiven gibi..
Vebali ve utancı öyle büyük öyle büyük ki..
Kuşaklar boyunca evlatları – torunları utanca boğulacak..

Sevgi ve saygı ile.
31 Ağustos 2016, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yılmaz ÖZDİL : İZNİNİZLE…

İZNİNİZLE…

portresi_kravatli

 

Yılmaz ÖZDİL
SÖZCÜ
, 22.12.2015

 

Gak diyoruz.
Hakaret davası.
Guk diyoruz.
Suç duyurusu.
Sarı ışıkta bile geçmem…
Habire sanığım.
*
Adliyelerdeyim, gene.
Kafamın arkasında bir sürü yazı konusu uçuşuyor ama, duruşmalarda vereceğim savunmalara odaklanmam gerekiyor, ikisi birarada yürümüyor, akıl fikir paralize oluyor, üstüne baskıya yetiştirebilmek için zamanla yarış, bugünkü köşe mümkün görünmüyor, idare edin.

=============================

Evet dostlar,

22 Aralık 2015 günü Türkiye’nin acıklı / acınacak (trajik) durmunu çarpıcı biçimde özetleyen
bir Yılmaz Özdil klasiği daha..

Kısa, özlü ve vurucu…
AKP – RTE saltanatının hüzünlü Türkiye’si..
2002 Kasım’ında iktidara gelmeden önce temel vaat bilindiği gibi “3 Y” idi..
Hatta AKP’nin “ACİL EYLEM PLANINDA” yazılı idi bu 3 temel vaat..

* Yoksulluk
* Yolsuzluk
* Yasaklar…

Bunlarla boğuşacak ve altedecekti AKP!?
12 Eylül biterken seçim kampanyasında Turgut Özal da ABD’li danışmanlarının da yönlendirmesiyle halkı adeta “büyülemiş” ve Kenan Evren‘e karşın seçimi kazanarak
MDP Başkanı E. Org. Turgut Sunalp’ı alt etmişti..

Nerdeeeen, nereye savruldu AKP – RTE ve Türkiye..
Apaçık Türk halkı aldatıldı..
Milletvekili lojmanları boşaltıldı, satıldı, vekiller kendi evlerinde / kirada oturdular ama
o arazide 35-40 katlı 10’dan çok ultra-lüks gökdelen, AVM vb. yapıldı ve yandaşlar
muazzam rantlar elde etti.. Ama AKP seçim kazanmaya (?!) devam ediyor!?

Şimdilerde ise bu 3 Y’nin en koyusunu acı içinde kıvranarak yaşıyoruz..

Gerçekleri halka anlatmak isteyen gazeteciler – aydınlar – TV’ler, radyolar, sosyal medya ortamları…. hepsi ama hepsi artık neredeyse AÇIK FAŞİZM ile baskılanıyor..
32 gazeteci hapiste.. İktidarı acıtan gerçekleri belgeleri ile, fotoğrafları ile yazınca,
hemen bunlar devlet sırrı oluyor.. Yazıp – çizilenler AKP iktidarına “darbe girişimi” (!) oluyor?
Gazeteciler mi devirecek Türkiye’yi hücrelerine dek ele geçiren AKP iktidarını?
Nedir AKP’deki bu darbe paranoyası??
TSK başta 1063 kişiye kurulan Ergenekon – Balyoz vb. kumpas davalar daha yeni çökertildi.

Oysa Hukuk Devleti illegal (hukuk dışı) iş yapar mı? 
– İllegal işler yapan bir devletin o eylemi devlet sırrı olarak hukukça korunabilir mi?

İktidar mahkemede savunmasıyla kendini ele veriyor ancak,
ülkeyi – toplumu sarıp sarmalayan akıl turulmasını kıramıyoruz!

Suçlular ve Güçlüler… Uğur Mumcu silkeleye silkeleye yazalı çeyrek yüzyılı geçti..
Ne acı ki günümüde de suçlular güçlü (!), gerçekleri yazıp – çizenler hapiste..
Ancak bu firavun düzenini sürdürmek her geçen gün ve hızla olanaksızlaşıyor..
Ne denli ötelemeye ve kaçınmaya çalışsanız da yasal hesabını vereceksiniz ey gerçek suçlular…

Bu bağlamda Can Dündar ve Erdem Gül ile tutuklu öbür 30 gazeteciye selam olsun..

Bekir Coşkun‘a da..

Ulusal Kanal‘a da.. (Biz yıllardır gönüllü destekçisiyiz..)
Prof. Yalçın Küçük‘e de..
Halk TV‘ye de…
Türkiye Barolar Birliği‘ne de…
AYDINLIK GAZETESİ ve SÖZCÜ’ye de.. (Günlük okuruyuz..)
Cumhuriyet Gazetesi’ne de.. (kimi çekincelerimizi erteleyerek halen günlük okuruyuz)
……….

Bir kez daha ve gene; İNSANLIK ONURU AKP FAŞİZMİNİ DE YENECEK..

Bir kez daha Yılmaz ÖZDİL‘e de selam olsun, aşk olsun!

Sevgi ve saygı ile.
22 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

CUMHURBAŞKANI’NA HAKARET SUÇUNUNUN ANAYASA’YA AYKIRILIĞI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ÇALIŞTAYI

Logo_Ankara_Barosu

 

CUMHURBAŞKANI’NA HAKARET SUÇUNUNUN
ANAYASA’YA AYKIRILIĞI ve ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ÇALIŞTAYI

Ankara Barosu tarafından düzenlenen Türk Ceza Kanunu madde 299’un (Cumhurbaşkanı’na Hakaret Suçunun) Anayasa’ya Aykırılığı ve Çözüm Önerileri Çalıştayı, 4 Aralık 2015 günü gerçekleştirildi. Çalıştayın açış konuşmasını, Ankara Barosu Başkanı Av. Hakan Canduran yaptı. Canduran, şöyle konuştu:

“Son dönemde gündemimizde sıklıkla yer alan TCK madde 299, uzun zamandan beri varlık nedeni ve uygulamaları ile hem hukuk camiasında hem de kamuoyunda ciddi tartışmalara neden olmaktadır. Söz konusu suçun, Anayasa’ya, tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve iç hukukumuzda bağlayıcı etkisi bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırılıklar taşıdığı, birçok uygulayıcı ve akademisyen tarafından yüksek sesle dile getirilmektedir. TCK madde 299 ile ilgili olarak her gün açılan soruşturma ve davalar, günlük yaşamın, medyanın ve hukuk gündeminin maalesef ayrılmaz bir parçası konumuna gelmiştir.

Türkiye’nin, özellikle yargı uygulamalarında ifade özgürlüğünden yana değil, kamusal erki kullanan güçten yana olması sebebiyle ciddi hak ihlalleri yaşadığı ve yakın gelecekte de yaşayacağı gözlemlenmektedir. Sorunun, daha vahim ve onarılamaz bir boyuta gelmeden evvel pozitif hukuk kanallarının da aktif kullanım yolunu açarak çözümlenmesi gerektiği açıktır.

Bu vesileyle geniş ve farklı kesimleri bir araya getiren bu çalıştayın, sorunun çözümüne farklı bir bakış açısı getireceğine ve elde edilen çözüm önerilerinin hem uygulayıcılara
hem akademik çevrelere hem de nihai çözümü gerçekleştirecek olan Anayasa Mahkemesi ve/veya TBMM’ye ışık tutacağına inancımız tamdır. Ankara Barosu olarak, bu suç tipi ile ilgili başlatılan çözüm arayışlarının takipçisi ve aktif bir süjesi olacağı vaadiyle çalıştayın başarılı olmasını ümit eder; hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlarım.”

Çalıştayın TCK madde 299’un Yargı Pratiği başlıklı ilk oturumunu, Ankara Barosu ve Anayasa Mahkemesi’nin önceki başkanlarından Yekta Güngör Özden yönetti. Bu oturumda YARSAV Başkanı Murat Arslan, Yargıçlar Sendikası Başkanı Mustafa Karadağ, Cumhuriyet Gazetesi Avukatı Tora Pekin ve Ankara Barosu’na kayıtlı Av. Mustafa Gökhan Tekşen, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunun yargı pratiğini anlattı.

Akademisyen Gözüyle TCK Madde 299 konulu 2. oturumun başkanlığını ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Önceki Dönem Yargıcı ve 25. Dönem İzmir Milletvekili Rıza Türmen üstlendi. Bu oturumda da Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi ve Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Devrim Güngör ve Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ece Göztepe Çelebi, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunu akademisyen gözüyle değerlendirdi.

Çalıştayın Basın Gözüyle TCK Madde 299 başlıklı 3. oturumunu da Ankara Barosu Başkanı Av. Hakan Canduran yönetti. Bu oturuma ise Sözcü Gazetesi Yazarı Bekir Coşkun,
Birgün Gazetesi’nden Barış İnce ve Gazeteci – Yazar İlhan Taşçı konuşmacı olarak katıldı.

Av. Hakan Canduran’ın yönettiği Yasama Gözüyle TCK madde 299 başlıklı son oturumunda da CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçunu yasama açısından değerlendirdi.
(http://www.ankarabarosu.org.tr/Arkasayfa.aspx?S=HaberTop10Img/haber1916)

======================================

Dostlar,

12. CB Erdoğan’ın kendisine hakaret edildiği savıyla yurttaşlar hakkında açtırdığı davalar
sayıca yüzlerle ifade edilmekte..
Yeryüzünde hiçbir uygar ülkede görülmüş – duyulmuş şey değil!..

AİHM‘nin net tersine içtihatlarına, bizim Yüksek Yargımızın da arada redlerine karşın
yerel mahkemeler genellikle mahkumiyet vermekteler. Bu ceza ne yazık ki “hapis” olarak uygulanmakta. Şehit cenazelerinde yüreğine ateş düşmüş şehit yakınlarından tutunuz,
15 yaşlarında çocuklara dek Erdoğan’ın mahkum ettirdiği insanlar!..

Bay RTE bilerek bu yolu kullanmakta ve bir baskı – korku iklimiyle yapıp – ettiklerine dönük muhalefet ve eleştirileri engellemeye çalışmaktadır. Bu durum düpedüz demokrasi dışıdır, otokratiktir ve çağdaş (modern) demokrasilerde kabul edilmesi olanaklı değildir.

Erdoğan’ın izlediği politikaların doğruluğundan ve hukuka uygunluğundan kuşkusu yoksa
neden bu baskıcı – boğucu yolu seçtiği anlaşılabilir bir tutumdur ve kendini elevermektedir.
Ancak bir hukuk devletinde bu durumun sürgit devamı kabul edilemez.

Hukuk çaresizlik kurumu değildir..

Cumurbaşkanı dahil, hiç kimse de hukukun üstünde değildir.

Hukuk kurumu bu katlanılamaz soruna hızla çare üretmek zorundadır.
Erdoğan, konuşmaları ile pek çok kişi ve kurumu pervasızca aşağılamaktadır.
Kendisini eleştiren ülkemiz aydınlarına “mankurt” deme hakkını kendinde bulabilmektedir!

Davranışları, sözlerinin içeriği, beden dili, küçümseyici bakışları, mimikleri, yersiz biçimde sürekli bağırarak ve hemen her gün çok fazla konuşması yığınları rahatsız ve tedirgin etmekte, çileden çıkarmakta hatta tahrik ederek adeta “suça” (?) kışkırtmaktadır.

Bir Cumhurbaşkanının böylesine davranmaya, kendi ulusunu aşağılamaya,
halkına hakaret etmeye hem insani, hem hukuksal, hem ahlaki, hem demokratik,
hem de mensup olmakla övündüğü İslam dini değerleri bakımından.. hiçbir biçimde
olanak yoktur.

Bu saptama net bir gerçekliktir ve bu davalarda bir karine olarak sanıklar lehine
ilgili mahkemelerde mutlaka hafifletici neden olarak dikkate alınmalıdır.

Hukuk herkesi iyiniyetli olmaya çağırır ve “bir hakkın sırf gayrı ızrar eden” biçimde kullanımını korumaz.

Öyle ki; bu tür davalara bakan mahkemeler Erdoğan hakkında yurttaşını suça iten
kasıtlı ve kışkırtıcı sürgit davranışlarından dolayı suç duyurusunda bulunmalıdır.

Cumhurbaşkanının sorumsuzluğu sınırsız ve keyfi bir alan değildir.

Salt vatana ihanet suçundan yargılanabilirlik, “yalnızca görevine ilişkin eylemler” ile sınırlıdır.

Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı ve Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu şu saptamayı yapmıştır :

“… TÜM YET­Kİ­LE­Rİ İS­Tİ­YO­R”..
CUMHURBAŞKANI, kuv­vet­ler ay­rı­lı­ğı­nı bir ke­na­ra bı­ra­kıp bü­tün yet­ki­le­ri ken­di­sin­de
top­la­mak is­ti­yor. Baş­kan olun­ca ‘her şe­yi is­te­di­ğim gi­bi ya­pa­rı­m’ dü­şün­ce­sin­de…
cum­hur­baş­ka­nı bir si­ya­si par­ti için oy is­ti­yor. Ta­raf­sız­lı­ğı­nı bı­rak­mış, ye­mi­ni­ni unut­muş bir cum­hur­baş­ka­nıy­la kar­şı kar­şı­ya­yız. TÜRKİYE, te­rör ör­gü­tüy­le pa­zar­lık ya­pan bir ül­ke du­ru­mu­na ge­ti­ril­di. Baş­ba­kan­lı­ğı dö­ne­min­de de, Er­do­ğa­n’­ın Yü­ce Di­va­n’­da yar­gı­lan­ma­sı ge­re­ken suç­lar iş­le­di­ği bi­li­ni­yor.

.. ‘Baş­kan­lık sis­te­mi­’ adı al­tın­da ül­ke­mi­zi din­ci bir dik­ta­ya doğ­ru sü­rük­lü­yor­la­r.’..

Tayyip Er­do­ğa­n’­ı ta­raf­sız ha­le ge­tir­me­nin yo­lu, 276 oyu bul­du­ğu­nuz­da, cum­hur­baş­ka­nı se­çil­me­den ön­ce­ki suç­la­ma­lar ne­de­niy­le Yü­ce Di­va­n’­da yar­gı­lan­ma­sı­nı sağ­la­mak­tır. Baş­ba­kan­lık dö­ne­min­de­ki suç­la­ma­lar ne­de­niy­le Yü­ce Di­va­n’­da yar­gı­lan­ma­sı­na
276 oyu bul­du­ğu­nuz za­man en­gel bir du­rum yok..”
(AA, 05 Şubat 2015)
(Yazının tamamı için : 276’yi_bulan_Erdogan’i_Yuce_Divan’a_gönderir)

Hem tarafsızlığın dışına çıkmak, kendisine oy vermeyen kesimleri en hafif deyimiyle ötekileştirmek hem de Cumhurbaşkanlığı özel korunmasından yararlanmak istemek
çifte standarttır ve hakkaniyet dışı, yüksek adalet duygusunu zedeleyicidir.

Hukuk kurumu (TCK md. 299 vd.) biçimsel kurallarıyla belki bir süre daha Erdoğan’a
hizmet edebilir; ancak kamuoyu vicdanında yükselen isyan, meşru çözümlerini de üretecektir, üretmelidir.

Hukuk devletinin vazgeçilmez gereklerinden biri hukuk güvencesidir,
hukukun öngörülebilirliğidir.
Sert hatta çok sert de olsa olağan eleştiri hakkını kullanan yurttaşlar,
doğal olarak bu 2 temel evrensel hukuk kurumuna dayanmaktadırlar.

Erdoğan’ın, Anayasa md. 2’de tanımlanan ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek Cumhuriyet niteliklerinden olan Demokratik – Laik – Sosyal – Hukuk devletini tahrip etme, başkalaştırma hakkı asla olamaz! Bu açıkça Anayasal “darbe” suçudur.

Siyasal partiler başta olmak üzere yüksek yargı (Yargıtay) ve giderek Anayasa Mahkemesi’nin bu yıkıcı gidişe “dur” demelerinin zamanı gelmiştir.
Erdoğan’a bu gerçekler mutlaka anlatılmalıdır.
AİHM, kararlarında daha net ve kesin caydırıcı ifadeler, gerekçeler göstermelidir..

Üniversiteler, Hukukçular, felsefeciler, yönetimbilimciler, basın.. sorunu rahatlıkla tartışmalıdır.
(Bkz. “CHP’li başkana ‘Erdoğan’ hapsi!”,
http://ahmetsaltik.net/2015/11/17/chpli-baskana-erdogan-hapsi/)

AKP’nin akilleri Erdoğan’ı itidal ve teenniye ikna etmeli ve mutlaka frenlemelidir.
Türkiye’nin iç ve dış sorunları haddinden ziyadedir ve bunlara odaklanılmalıdır.
Mahkemeler ve kamuoyu bu yersiz davalarla işgal, taciz ve terörize edilMEmelidir.

Ankara Barosu’na bu sorumlu tutumu nedeniyle teşekkür ediyoruz. Toplantı tutanaklarının, bildiri metinlerinin hızla yayımlanarak kamuoyu ile paylaşılmasını diliyor ve bekliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
11 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Karakteri bozuk şehit babaları…

Karakteri bozuk şehit babaları…

Oğlu doğduğunda baba 30 yaşlarındaydı…
Kasabanın hastanesinin önünde bütün gece beklemişti, sabaha karşı kadınlar “Bir oğlun oldu” haberini getirdiklerinde merdivenleri koşarak çıkıp bebeğini görmeye gitti, cebindeki elli liranın yirmisini hademelere bahşiş olarak verdi… O günlerde babalar çok hayal kurar… Bebek kız ise, süslü salonda oyun havası çalar hayalinde, beyaz gelinlikler içinde gözleri ıslak kızı ile oynar baba. Oğlansa, önemli birisi olur oğlu, çatısı ve bahçesi olan bir ev alır babasına…
*
Oğlunu şımartmamak için daha çok o uyurken sevdi… İpek gibi saçlarını okşadı, eğilip kokusunu içine çekti, üstünü örttü ve onun hastalıksız, kazasız, belasız büyümesi için dualar okudu geceleri… İlkokula başladığı gün, kendi düğünlerinden kalan son bileziği bozdurup ona çanta, defter, renkli kalemler aldılar… Ama sıra yüksek öğretime geldiğinde, ne bozduracak altın, ne avuçta para pul vardı… Genelde oğulların yazgısı babanın devamıdır, en güzel yıllarında sabahların karanlığında kalkıp yaşama savaşına katıldı o küçük bebek…
*
Bir gün… Şehrin otobüs terminalinde davullar çalıyordu… Yer gök kırmızı bayrağımızdı…  “Sevkıyat” günüydü, arkadaşları onu sevkıyat otobüsünün önünde
“En büyük asker bizim asker” diye havaya atıp tutarken, annesi ile sevgilisi gölgelere sığınıp ağladılar… Baba ağladığını belli etmedi… Yoksul aile, oğlunu vatan savunmasına gönderiyordu, gururluydu, ama yüreğinde bıçak gibi, ona iyi bir hayat verememenin acısı sızlatıyordu canını babanın…
*
Baba bu kez, oğlunun askerden dönüşünün hayallerini kurdu… Geceleri onun büyüdüğü boş yatağa kim bilir kaç kez gidip baktı… Ta ki bir gün o bebek tabut içinde kapının önüne getirilene kadar…
*
“Hangi şehidin babası bu?” derseniz, hepsinin…
Otuz şehit ailesinin öyküsünü okudum, ne kadar benzeşiyor, bu hepsi birden…
*
Kendi oğulları askerlik yapmamış, ama gemi filoları olan, külliyeler sahibi olmuş Cumhurbaşkanı o babaların kim olduğunu söyledi bize:

“Karakteri bozuk şehit babaları…”

=======================

Dostlar,

Üstad Bekir Coşkun‘un bu yazısı İNSANLIK TARİHİNE NOT DÜŞECEK kırattadır.
Mutlaka hak ettiği yankıyı bulacaktır.
Okunmalı ve okutulmalıdır, yayılmalıdır. (Uygun görülürse bizim yorumumuzla birlikte..)
İleride Edebiyat, Tarih, Ekonomi, İnsan Hakları, Hukuk, Felsefe, Siyaset Bilimi… derslerinde üniversitelerde okutulacak ve üzerinde uzunboylu tartışılacaktır..

Dileriz, bu acı olay, AKP yandaşlarının vicdanında küçücük bir uyanış doğursun öncelikle..
Daha da önemlisi, bu ağır ve bir ulusun değerlerini hoyratça aşağılayan sözlerin sahibi, bir vicdan muhasebesi yapsın ve ızdırap duyarak özür dilesin kamuoyu önünde.. Böylesine yakıcı yoksulluklar ve yoksunluklar içinde büyütülen bir evladını yitiren babanın yüreğinin yangınını değerlendiremeyen, onunla zerrece özdeşim (empati) kuramayan bir kişiliğe ne denebilir ki??

“Narsisistik kişilik bozukluğu” diyen 30 yıllık uzman doktor meslektaşımız hakkında ceza ve giderim (tazminat) davası sürüyor.. (bkz. http://ahmetsaltik.net/2015/03/19/narsistik-kisilik-bozuklugu-ve-erdogan/ ve http://ahmetsaltik.net/2015/03/19/erdoganin-akil-sagligi/). Savcı, bozukluğusözcüğünün kullanılmış olmasını dava gerekçesi yaptı! Oysa tamı tamına bu kişilik tipinin tıptaki adı aynen böyle.. “Bozukluğu” sözcüğü İngilizce “Disorder” karşılığı Türkçemize çevrilmiştir. Kullanımı tümüyle tıbbi adlandırma gereğidir. Hakaret kastı taşımadığı, taşıyamayacağı gibi, bu yönde yorumu savcının ne denli “bilgili” olduğunun da bir göstergesidir.. Dileriz bilirkişi savcıyı ikna eder..  (Bkz. ABD Psikiyatri Birliği
http://www.dsm5.org/Documents/Personality%20Disorders%20Fact%20Sheet.pdf)

EMPATİ YAPAMAMA“, “Narsisistik kişilik bozukluğu” olanların tipik özelliklerinden biri.

Umut yok…
Türkiye’nin işi çooook zor çok..

Sevgi ve saygı ile.
30 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kurban Bayramı öncesinde ev tipi derin dondurucu satışları iki kat artmış

Kurban Bayramı öncesinde
ev tipi derin dondurucu satışları iki kat artmış!

Bunun anlamı şu : Yurdumun güzel insanları yoksullara et dağıtmak yerine,
kestikleri kurbanları derin dondurucularda stoklayıp afiyetle yiyecek aylarca.
Bu kurnazlıklarını da “ibadet” diye yutturacaklar hepimize.

Bugün, yaklaşık 1 milyon büyükbaş, 2.5 milyon küçükbaş hayvan bu yüzden kurban edildi özcesi…

Bu vesileyle Bekir Coşkun’un kurban bayramıyla ilgili “Kuzular ve anneler” başlıklı yazısını dikkatinize sunuyorum..

http://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/bekir-coskun/kuzular-ve-anneler-942060/

*****

Kuzular ve anneler…

Baharda kuzular doğduğunda, akşam sürü dağdan köye yanaştığında,
anneleri bebeklerine kavuşmanın sevinci ile melemeye başlar…

Çobanın kavalı susmuştur artık, dünyanın en hüzünlü müziği annelerin sesi vardır…
Köy görmüşler bilir, salınan kuzuların annelerine doğru koşmaları,
tıpkı bizlerin annelerimize koşmamız gibidir…
Bir anda koca sürü ile bebek kuzular karışır… Tren garındaki tutsak göçmenler gibi,
ağlayarak annesini arayanlar, bebeğini bulmak için deliye dönenler, sevinç, korku, telaş,
özlem bir uğultuya dönüşür bu kez…
Biraz sonra…
Hepsi birbirine benzediği halde, bütün kuzular kendi annelerini,
bütün anneler kendi bebeklerini bulmuşlardır kokularından…
Çoban artık kavalını çalabilir…

*
Tüm anneler ve tüm yavrular aynıdır…
Bir insan, bir kumru, ya da bir kuzu…

*
Yarın Kurban Bayramı…
Kurban keseceklerin moralini bozmak istemem, Allah Kabul etsin…
Ama hac farzı dışında kurban kesilmesi Kuran’da yok… Bu nedenle değerli din alimi Prof. Hüseyin Hatimi Hoca’mız “Kavurma bayramı” der bu bayrama…

Bir can almak ibadet olabilir mi?…

Kan akıtmak yerine, parasını muhtaç kurumlara, muhtaç ailelere bağışlasanız,
hangi ilahi güç bunu hoş karşılamaz?…
Allah kabul eder…
Mesele yoksullara yardımsa; bir milyon hayvanı aynı gün kesip,
sonra yoksulları altın fiyatına yüz gram ithal kıymaya muhtaç etmek akıl mıdır?..
Mesele yoksulu sevindirmekse; bir mont ister yetim, bir oyuncak, bir çift çorap,
bir renkli ayakkabı, saçına bir toka ister…

*
Bu bayram bir can bağışlayın…
Can almakla yaşatmak aynı olabilir mi?…
*

Yarın hüzünlü bir bayram, kimi evlerde anneler “kuzum” diye ağlar yarın, rastlantı değildir…
Yarın bayram…
Kansız bayramınız kutlu olsun…

========================================

Dostlar,

Yukarıdaki sesleniş sözleri meslektaşımız Dr. Ali Rıza Üçer’e ait..

Bayramın 3. gününe kaldı..
İlk günü veya arefe günü yayımlasaydık çok şey değişir miydi acaba??

Ama sitemize “kurbanın anlamı” ile ilgili yazılar koyduk öncesinde..
Bu da geçecek ama daha çoook yıllar gerek anlaşılan..

Sevgi ve saygı ile.
26 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com