Etiket arşivi: Hasan Cemal

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 26 Nisan 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

HİZMETLİ

YSK, milletvekili adayı olan bakanların görevlerinden istifa etmesine gerek olmadığına karar verdi.

Birilerinin kararını resmileştirdi desek…

BATIK

RTE, ” Faizi düşüreceğiz dedik ve düşürdük. Ne oldu, battık mı? ”

Batmadık da çıktık mı?..

YAŞASAYDI

DSP’yi AKP’ye satan, muhalefeti  (küffar) Müslümanlık dışı olarak niteleyen Önder Aksakal, “Deniz Gezmiş yaşasaydı Erdoğan’a oy verirdi” dedi.

Deniz Gezmiş mertti, çıkarı için döneklik yapmazdı…

HİZBULLAH

HÜDA-PAR mitinginde, “Dik dur eğilme, Hizbullah seninle” sloganları atıldı.

Yöneticiler, “bizim Hizbullah ile ilgimiz yok” demişler, RTE ve Bahçeli inanmıştı.

Hayret!..

MİLLİ

Hüda-Par Gen. Bşk. Yapıcıoğlu, yeni anayasada değiştirilemez maddeler olmaması gerektiğini ve “Türk Bayrağı” yerine “Türkiye Bayrağı” denmesi gerektiğini söyledi.

Cumhur İttifakı’nın yerli ve milli parçası!..

YÜZÜK

Son günlerde en beğendiğim nükte şöyle, “Tek yüzükle gideceksin, gerisini milletin!

BESLEME

Yeşil Sol Parti (HDP)’den İstanbul milletvekili adayı Hasan Cemal, FETÖ‘nün kumpas davalarını savunarak, “Sanki ne Balyoz vardı ne Ergenekon vardı, hepsi unutuldu” ifadelerini kullandı.

Beslenmenin karşılığı…

YÖNLENDİRME

Kılıçdaroğlu’na türbe ziyaretinde saldırıldı ve mezarlıkta dua okurken laf atıldı.

İmam, O’nun kıbleyi bilmediğini üfürünce cemaat pisledi…

TEHLİKE

Cübbeli Ahmet, “Kadın koku sürünüp dışarı çıkıyor. Çok tehlikeli Allah muhafaza.”

Tehlike, beyni uçkuruna bağlı olanlar

ÇOCUK

Öğrenci konumundaki RTE, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle Enerji Bakanlığı koltuğunda oturan depremzede öğrenciye “Sayın bakanım, bu muhalefet bizim dilimizden anlamıyor, onları ne yapacağız?” dedi.

Çocuktur, sorar…

YALANCI

RTE, Sultan Ahmet Camii’nin avlusunda yaptığı mitingde Millet İttifakı‘nın DİB’ lığını kaldıracağı yalanını söyledi.

Müslüman!..

OKUMA

Binali Yıldırım, son kez çıktığı TBMM kürsüsünde İstiklal Marşı’nı kağıda bakarak başarıyla! okudu.

Şiirde (ğ) olsaydı apışır kalırdı…

SIĞINTI

MHP lideri Bahçeli, “Suriyeli sığınmacıları güvenli, gönüllü ve onurlu şekilde ülkelerine geri göndermek için aziz milletim sıra sende.” dedi.

Sığıntı olmanın zorluğunu biliyor…

Aday listeleri, sultanlar ve kapıkulları

Barış Doster
Barış Doster
12 Nisan 2023, Cumhuriyet

 

Milletvekili aday listeleri açıklandı. Beklediğimiz üzere kıyamet de koptu. Hem iktidar blokunun hem muhalefet blokunun listelerine, parti tabanlarından tepkiler yükseliyor. Kızıp, adaylığını geri çekenler var. Küsüp, partisinden istifa edenler var. En çok da siyasal omurga yoksunları, koltuk sevdalıları, fırsatçılar var.

CHP; 6’lı Masadaki merkez sağcı ve AKP artığı müttefikleri yanında, Mustafa Sarıgül’e de listelerinde yer verdi. Toplam sayı 70’i geçiyor. Seçilebilir sıradakilerin sayısının 30’u aştığı söyleniyor. Az değil. Dahası, CHP’nin kendi kaynağından gösterdiği öyle adlar var ki evlere şenlik. Aralarında Kemalizm karşıtı, FETÖ’nün yayın organı Taraf gazetesi yazarı da var, gönlü HDP’de olanı da.

  • Belli ki CHP genel başkanı, yalnızca  sağcıları, sağın da sağındakileri değil,
    numaracı cumhuriyetçileri, Atatürk karşıtı liberalleri çok önemsiyor.

CHP örgütünden gelen adların oldukça dışlanması, olası bir başarısızlık durumunda genel başkanlık yarışına girebilecek olan parti yöneticilerine yakın adların listelerde pek yer bulamaması da gösteriyor ki, 14 Mayıs’tan sonra CHP’de gerilim artacak.

  • Bakalım, “İttifak siyaseti bunu gerektiriyor, çare yok. Bağrımıza taş basacağız”
    demek kurtaracak mı?

AKP’de de gerilim yüksek. Hem iktidar yorgunluğu var hem büyük bir başarısızlık. Her ne kadar parti; üç dönem kuralını, birkaç istisna (ayrık) dışında uygulasa da varolan milletvekillerinin üçte ikisini yeniden aday göstermese de, iki bakan dışında bakanların tümünü liste başlarına yazsa da, 6 binden çok aday adayının başvurduğu düşünülürse, tepki olmaması kaçınılmaz. Listelerde DSP ve HÜDA PAR’a yer verilmesi, tabanı genişletme çabasını gösteriyor. MHP, BBP ve Yeniden Refah Partisi’nin kendi listeleriyle seçime girmeleri ise kuşkusuz Cumhur İttifakı’nın sandalye sayısına olumsuz yansıyacak.

İYİ Parti’nin içi de kaynıyor. Özellikle de partinin Atatürkçü, laik, merkez sağ çizgideki isimlerinden Aytun Çıray’ın tepkisi büyük. Bunun sandığa ne ölçüde yansıyacağını seçim gecesi göreceğiz elbette.

HDP listeleri malum, ama iki ad var ki AKP’nin değirmenine çok su taşımış, iktidarın büyük sevgisini kazanmış, “yetmez ama evet” demiş, soldan sağa çok dönmüş adlar:

  • Hasan Cemal ve Cengiz Çandar. Listeye girmelerinde, HDP yönetiminin, emperyalizm destekli PKK terör örgütü yöneticilerinin yanında, olasılıkla ABD’nin de etkisi olmuştur.

İktidar kim olursa olsun, eğer seçimlerden sonra yeni bir “çözüm süreci” (gerçekte çözülme, çürüme, çöküş sürecidir) gündeme gelirse, Cemal ve Çandar’a çok iş düşer. AKP’den CHP’ye, Brüksel’den Washington’a bağlantıları güçlüdür.

Bu tabloda millet için acı olan şudur: Cumhuriyetin 100. yılında yapılacak seçimlerde göğsünü gere gere, yüksek sesle, ısrarla, iddiayla, inatla, inançla

  • “Ben Cumhuriyetçiyim, ben Atatürkçüyüm, ben anti-emperyalistim..”

diyen ne bir vekil ne bir parti olacaktır Meclis’te.

Partilerin başında tek seçici sultanlar vardır, çevrelerinde de dalkavuklar ve milletvekilliği uğruna her denileni yapan kapıkulları.

Can Dündar’dan mektup…

Hasan Cemal

Hasan Cemal
hsncml@t24.com.tr
https://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/can-dundar-dan-mektup,28075
20 Eylül 2020

Can Dündar’dan mektup…

Dört dakikalık bir celsede çıkan mallara el koyma kararı…

Can Dündar bana bir mektup gönderdi. Bu mektubu yazmasını, yaşamakta olduğu zor günlerde içini bana dökmesini ondan ben istedim. Türkiye’nin nasıl karanlık bir dönemden geçtiğine dair bir belge niteliğindeki bu mektubu köşeme aynen alıyorum.
* * *
Bitmedi
Bir gün bir haber yazdım ve hayatım değişti.
Haber yalan değildi, yanlış değildi, abartılı değildi. Çarpıtılmış değildi. Düpedüz gerçekti. Hükümet yalanlayamadı, yasakladı.
Haber basıldığı gün siteden erişime yasak kondu ve acilen soruşturma açıldı.
Ertesi gün dönemin Başbakanı ekrana çıkıp “Bu haberi yazan kişi bedelini ağır ödeyecek. Öyle bırakmam onu” diyebildi.
O kişi bendim ve o günden beri bedelini ağır ödüyorum.
Önce savcılık hakkımda iki kez ağırlaştırılmış hapis cezası istedi. Bu, eski yasada idam cezasına denkti.
Doğru bir haber için, habercinin asılmasını istemek… Bunu da görmek varmış demek… Gördük.
Bitmedi. Suçlamalar yağdı:
Terör örgütüne yardım yataklık, başka bir ülke menfaatine casusluk, hükümeti devirmeye çalışmak, devlet sırrını ele vermek, gizli belge yayınlamak…
Yargılama başlamadan tutuklandık, Silivri’ye yollandık.
3 ay sonra Anayasa Mahkemesi, tutukluluğumuzun hukuksuz olduğuna karar verdi. Salıverildik.
Ama bitmedi. Dönemin başbakanı, kararı tanımayacağını, uymayacağını söyledi. “Bu iş daha bitmedi” dedi.
Bir başbakanın bir üst mahkeme kararına uymayacağını açıklaması… Bunu da gördük.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararıyla mahkemeye ikinci bir heyet görevlendirildi. Cumhuriyet Başsavcısıilk celseye 2 gün kala duruşma savcısını değiştirdi.
Bitmedi.
Yargılama sürecinde yandaş basının türlü çeşit yalanıyla üstümüze geldiler. Hayatımda karşılaşmadığım ve devleti ele geçiriyor diye eleştirdiğim Fetullah Gülen’le yan yana fotoğraflarımızı montajlayıp servis ettiler. Ev için çok ağır koşullarla aldığımız banka kredisinin bedavaya verildiğini iddia ettiler. Banka belgeyle yalanladı; kullanmadılar. Borcumuzu ödeyebilmek için evimizi sattık; evi haberin yayınlanmasına karşılık örgütün aldığı yalanını attılar. Evi alanları tutuklattılar. O iddia da fos çıktı; insanlar hapis yattığıyla kaldı.
Bitmedi.
Karar günü Adliye önünde bir mafya çetesine yakın bir tetikçi tarafından kurşunlandım; eşimin cesareti sayesinde canımı kurtardım.
Mahkeme ne casusluğa, ne örgüt bağlantısına dair kanıt bulabildi; bunun üzerine daha önce yayınlanmış, Meclis’te tartışılmış, bütün dünyaya yayılmış habere “devlet sırrını ifşa”dan ceza verdi.
5 yıl 10 ay hapis cezası aldım. Temyize gittik. O sıra yargıya hâlâ güvenimi tam kaybetmemiştim. O yüzden Yargıtay’ın kararını beklerken defalarda yurt dışına çıkıp döndüm. Ancak iki gelişme kararımı değiştirmeme yol açtı:
Bana kurşun sıkan adam, herkesin gözü önünde işlediği suçu kasten işlediğini itiraf ettiği halde birkaç ay hapiste tutulduktan sonra salıverildi. Üstelik yurt dışına çıkış yasağı bile konmadı.
Ardından 15 Temmuz oldu. Darbe girişiminde yurt dışında tatildeydim. Hemen bizim tahliye kararına imza atan Anayasa Mahkemesi hâkimleri tutuklandı. Hâlâ hapisteler. Erdoğan onların yerine yüksek mahkemeye kendi danışmanını atadı. Yargının ipleri artık tamamen yürütmenin eline geçmişti.
Ne can güvenliği, ne hukuk rejimi kalınca hem ailem hem avukatlarım bir süre dönmeyip beklememi tavsiye ettiler. Böylece sürgün dönemim başladı. Cumhuriyet gazetesi Yayın yönetmenliğini üzülerek bıraktım.
Bitmedi.
Gazeteye operasyon yapıldı. Bütün çalışma arkadaşlarımınkiyle birlikte bizim evimiz de basıldı. Arama yapan polis, cep telefonuma el koydu. Orada bulduğu fotoğrafları, basına sızdırarak aleyhte algı yaratmaya çalıştı. Belgesellerimin gösterimi, kitaplarımın satışı yasaklandı. Yurt dışında kurduğum internet sitesine yayına girmeden ulaşım engeli getirildi. İçinde makalem olan ders kitapları imha edildi.
Bitmedi.
Hükümet, hakkımda yakalama kararı çıkarttı. Kırmızı bülten çıkarılması için Interpol’e başvurdu. Cumhurbaşkanı, Almanya ziyaretindeki basın toplantısında, kesinleşmiş yargı kararı yokken, dava sürerken “casus” olduğumu iddia etti.
Bitmedi.
Yeni davalar yağmaya başladı: Cumhuriyet Gazetesi davası, Özgür Gündem’le dayanışma davası, Gezi Davası, 17-25 Aralık yazı dizisi davası ile hakkımda açılan dava sayısı 11’i buldu. O arada Yargıtay, mahkemenin kararını aleyhime bozdu. “Bu ceza yetmez. Casusluktan yeniden yargılayın” dedi. Casusluğa kanıt olarak gösterdikleri şey, Birleşmiş Milletler’deki Suriye Büyükelçisi’nin haber çıktıktan bir hafta sonra yaptığı şikâyet mektubuydu.
Niyet anlaşıldı:
Hükümet bizi ya mezarda, ya hapiste çürütmek istiyordu.
Yeni davalar da yetmedi; zulüm bitmedi.
Bu kez de eşimi rehin aldılar. Yanıma gelmek üzere havaalanına gittiğinde pasaportuna el kondu, yurt dışına çıkışı yasaklandı. Hiçbir gerekçe göstermediler; çünkü hiçbir suçu yoktu; benimle evli olmak dışında…
Bu yasak yüzünden 3,5 yıl ayrı kaldık.
Artık gelirimiz yoktu. Aldığımız evin borcunu ödeyemez hale geldik. Borcu kapatabilmek için Bodrum’daki yazlığımızı satmak istedik. Tapu Müdürü hiçbir gerekçe gösteremeden satışa izin vermedi. “Nereye şikâyet ederseniz edin” dedi.
Sonunda eşim, yaşlı anne babasını bırakıp illegal yoldan ülkesini, evini terk etmek zorunda kaldı.
Ama bitmedi.
Bu kez de Bodrum’daki yazlık evimize dadandılar. Çalılık bir araziyi ormandan ağaç keserek açtığımızı öne sürdüler. Öyle olmadığını kanıtladık. Bu kez de balkonu camla çevirdiğimiz için ceza yedik, yıkım kararı geldi. Evin üzerinde kamera uçurdular, eve kameraman soktular, ceza yağdırdılar.
Bitmedi.
Önümüzdeki Şubat ayında yapılacak duruşma apar topar öne alınıp dört dakikalık bir celsede mallara el koyma kararı çıktı. Hakkımda hiçbir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen, devlet 40 yılın birikimini gasp etmeye hazırlanıyor şimdi… El koymaya hazırlandıkları evler arasında, rahmetli babamdan kalan, annemin halen yalnız başına oturduğu ev de var.
Bitmedi(k).
===========================================
Dostlar,

  • AKP iktidarını ivedilikle sağduyuya, yargıyı adalete çağırıyoruz…

    Dr. Ahmet SALTIK

CUMHURİYET GAZETESİNİ BOYKOT


Dostlar,

Sorunlar bitmiyor.. bitmeyecek de..

  • Türkiye’ye, sistemli bir abanma ve kuşatma Cumhuriyet’in tüm kurumlarına dönük olarak DIŞ KÖKENLİ VE DESTEKLİ olarak sürdürülüyor..
  • Soluklu, akıllı ve YURTSEVER olanlar uzun – orta erimde hep kazanacaklar..
    Bizim gibi.. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün askerleri (=akıl ve dava yoldaşları) olanlar hep kazanacağız.
  • Hattı savunma yok, alanı savunma zorunlu.. O alan tüm VATAN! Ve salt boş zamanlarda, Cumartesi – Pazar, tatillerde vs. değil..Yurdun her santimetre karesinde ve sürekli..

CUMHURİYET‘teki sorun 12. Cumhurbaşkanı (gerçekte yarı başkan!) seçimi nedeniyle biraz gölgede kaldı..

Değerli meslektaşımız ve dostumuz Sn. Prof. Dr. Süleyman ÇELİK‘in
aşağıdaki yazısını -ve de eylemini- içimiz burkularak paylaşıyoruz..

(Bizim bir de atamayacağımız elektronik aboneliğimiz ve Gazete arşivinden
pdf dosyası indirebilme sürdürümcülüğümüz var…)

Prof. Çelik gibi çoook kıdemli bir “Gazete” okuru ve yazarıyız..
Özellikle çok değerli Sami Karaören büyüyüğümüzün dönemlerinde..

CUMHURİYET hızla kendine gelmelidir..

Döndürülen oyunlara katılmak ne söz, ayrımsayarak bozmalıdır.. Öyle de olacaktır..

Sevgi ve saygıyla.
11.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

========================================================

CUMHURİYET GAZETESİ’ni BOYKOT !

Kimden: Prof. Dr. Süleyman Çelik

52 yıllık Cumhuriyet okuruyum. 18 yaşından beri Cumhuriyet okuyorum.

 

Dünya görüşümün oluşmasında Cumhuriyet’in önemli bir yeri vardır. Cumhuriyet
benim için gerçek anlamıyla bir okul oldu. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Muammer Aksoy, Melih Cevdet Anday, Nadir Nadi, İlhan Selçuk gibi Cumhuriyet yazarları, yazıları
ve kitaplarıyla öğretmenlerim oldular.

Üniversite 2. sınıf öğrencisiyken, ‘Okuyucuların Görüşleri’ sütununda ilk yazım yayımlanınca çok heyecanlanmıştım. Askerlikten ayrıldıktan sonra Sayın Sami Karaören’in makale editörlüğü döneminde 2. sayfada ‘Olaylar ve Görüşler’ bölümünde makalelerim, ‘Arada Bir’ köşesinde yazılarım yayımlandı. Bunların dışında CBT’de
daha çok yazım yayımlandı.

1970 ve 90’lı yıllarda iki kez, Nadir Nadi karşıtı ortaklarla birlikte Gazete’nin ele geçirilip ilkelerinden saptırıldığı ve bilinçli Cumhuriyet okurlarının boykotu üzerine geri alındığı ara dönemler dışında, hiçbir gün Cumhuriyet okumadan yatağıma yatmadım. Cumhuriyet okumak benim için bir bağımlılıktır.

1979-81 arasında İngiltere- Nottingham Üniversitesi’nde çalıştım. O yıllarda internet yoktu. Orada bulunan öğrenci arkadaşlarla ortak abone olarak, 2-3 gün gecikmeli de olsa Gazete’yi okumayı sürdürdük. Ki o yıllarda, bugün Gazete’yi ele geçirmeye çalışanların ağababaları, egemen oldukları sendika, dernek ve meslek odalarının lokallerine, “Tercüman (o zaman sağın temsilcisiydi) girebilir fakat Cumhuriyet giremez, çünkü üyelerimizi etkiliyor..” diyorlardı.

  • Cumhuriyet, Kurtuluş yıllarında Yunus Nadi’nin baskı makinelerini işgal İstanbul’undan kaçırarak Ankara’da yayımladığı, 14-15 yaşındaki Nadir Nadi’nin foto muhabirliği yaptığı, Kuvayımilliyecilerin gazetesi Yeni Gün’ün devamıdır.

Kurtuluş’tan sonra Atatürk’ün yol göstermesiyle Cumhuriyet’i savunmak üzere
yayın yaşamına başlamış ve adını da bizzat Atatürk koymuştur.

Cumhuriyet gazetesi Cumhuriyet ile özdeşleşmiş ve Sevgili Uğur Mumcu’nun kazandırdığı bir deyimle ‘Kalpaksız Kuvvacıların’ gazetesi olmuştur.

Cumhuriyet, Cumhuriyet karşıtlarınca hep ele geçirilmeye, hatta satın alınmaya çalışılmıştır. Sevgili İlhan Selçuk bu girişimleri yazmıştır. Satın almayı başaramayınca benzer bir gazete çıkararak batırmaya çalışmışlardır. Fakat, halkımızın deyimiyle,
“yel kayadan bir şey alamamış” ve arkalarında holdingler olmasına, damping yapmalarına,  hatta bedava dağıtmalarına karşın kendileri batmış, Cumhuriyet
dimdik ayakta kalmıştır. En son girişim Radikal idi. D&R mağazalarında bir kitap değil, bir gazete alana bile Radikal’i bedava veriyorlardı, gene de battı.

İçerideki Truva atları, aralarına Uğur Mumcu’nun sevgili oğlunu da sokarak
şimdi Cumhuriyet’i üçüncü kez ele geçirmeye karar vermişler.

Öncelikle şunu sormak isterim; Bekir Coşkun gibi çok okunan, dolayısıyla gazetenin tirajını artıran, üstelik ilkesel sorunu da olmayan yazarları kaçırıp, yazıları okunmadığı için diğer gazetelerde köşe bulamamış yazarları almak nasıl bir zeka ürünüdür?

Özgür Mumcu, bize babasının yadigarıdır, başımızın üstünde yeri var.
İlhan Selçuk’tan sonra Cumhuriyet ile en çok özdeşleşmiş yazarı olan babasından dolayı Cumhuriyet zaten O’nun evidir. Çoktan Cumhuriyet’te olmalıydı.

Bizim sözümüz her iki Cumhuriyet’in de temel değerlerine, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine, Kemalizm’e ve ulus devlete karşı olan gayri millicileredir.

Atatürkçüler gazeteden birer birer uzaklaştırılırken yerlerine önce ‘Mustafacılar’ alındı. Şimdi sıra gayri millicilere mi geldi?

Bunlar Cumhuriyet Mitinglerine, yazılarıyla açıkça karşı çıkmışlardır.
Oysa ‘Tehlikenin farkında mısınız?’  manşetleriyle bu mitinglere ortam hazırlayan,
İlhan Selçuk’un önderliğindeki Cumhuriyet’tir.

Bunlar, BOP kapsamında ABD’nin AKP ve Cemaat eliyle uygulamaya soktuğu Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaları desteklemişler, kendilerine aydın diyen ne idüğü belirsizlerle ortak açıklamalar yaparak, davalarda sonuna dek gidilmesini istemişlerdir.
O zamanki yazılarını okuyun, AKP’li ve Fetullahçı yandaşlarınkiyle benzerlikleri göreceksiniz.

Ne zaman ki sıra kendilerine geldi, feryat etmeye başladılar. Dışarıda kalanlar arkadaşlarının, güya ‘Gerçek Ergenekoncular’a nasıl karşı olduklarını kanıtlamaya çalışmışlar, kendilerine ‘Nedim’in ve Ahmet’in Arkadaşları’ adını vererek, içeride Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve daha birçok gazeteci olmasına karşın,
yalnızca bu ikisine özgürlük isteyen eylemler yapmışlardır.

Sevgili İlhan Selçuk demokrat kişiliğinin gereği olarak Gazete’de her görüşten yazara yer verirdi. Ancak görüşleri Cumhuriyet’in temel ilkelerine açıkça aykırılaşarak okuyucularla çatışmaya başlayanları, mesleğe olan saygısı nedeniyle,
öbür patronlar gibi atmaz, fakat kendisinin ayrılmasını ima ederdi.

Bu biçimde istiskal (AS : Soğuk davranışlarla hoşlanmadığını belli etme) ile Cumhuriyet’ten ayrılmış biri şimdi geri döndü. Bugünkü ilk yazısının başlığını, okuyucuların tepkisini tahmin ederek “Eyvah” koymuş, yanına da sevenleri de olduğunu savlayarak “Yaşasın” eklemiş! Yazısında kendisini Cumhuriyet’ten attıran okurlara,  “Artık İlhan Abiniz yok, şimdi kendilerine Türkiyeli diyenlerin ve Dostum Hikmet Çetinkaya’nın sözü geçerli..” der gibi, nanik yapıyor!

Hikmet Çetinkaya; Fehmi Koru’nun ATV’de, Ali Kırca’nın haber saatinde ‘kedinin fareyle oynaması’ gibi ezdiği ve tüm Cumhuriyet okurlarını kahrettiği, yazılarında
konu ve tutarlılık olmayan, tümceleri birbirleriyle ilgisiz, en birikimsiz ve bilgisiz Cumhuriyet yazarı. Şimdi Cumhuriyet’te son söz sahibi olmuş! Cumhuriyet’e yakışmıyor. Fakat Agos’tan ve Taraf’tan yazar transfer etmek bunlara yakışır.

Oldu olacak, Sevgili Uğur Mumcu’nun ‘tosuncuklar’ dediği Altan kardeşleri de alın. Ayrıca Hikmet Çetinkaya’nın kankaları Oral Çalışlar ve İsmet Berkan var.
Hasan Cemal’in günahı ne? Genel Yayın Yönetmenliğini İbrahim Yıldız’dan
daha iyi yapmaz mı?

Efendiler!

Öbür gazeteler 50 kuruş iken 150 kuruş verip Cumhuriyet aldıkları için
Cumhuriyet okurlarını aptal sanıyorsunuz, herhalde!

Cumhuriyet okurları iki kez bu oyunu bozarak aptal değil bilinçli olduklarını kanıtlamışlardır ve sizin bu son oyununuzu da bozacaklardır. Bundan kuşkunuz olmasın.

Adı geçtiği için söylüyorum; aldığınız yazarlarla Radikal’e benzemeye çalışıyorsunuz. Sonunuz da Radikal’dekiler gibi olacak. Daha önceleri olduğu gibi, geride enkaz bırakarak kaçacaksınız ve yazarları ve okuyucularıyla gerçek Cumhuriyetçiler
enkazı kaldıracaklardır.

Bugünden sonra Cumhuriyet, yeniden gerçek Cumhuriyet olana dek
Gazete’yi boykot ettiğimi bilmenizi isterim.

01 Ağustos 2014

Prof. Dr. Süleyman Çelik
GATA VE Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi