Etiket arşivi: profsaltik@gmail.com

MEDYASCOPE Programımız – 03 Eylül 2020

Arkadaşlar,

Bu gün (3 Eylül) MEDYASCOPE programımız…

İlk 18 dk. ve 43 – 61. dk. lar arası bizim konuşmalarımız..

Özellikle, muhalefet partilerinin elindeki 800+ belediyenin ölüm rakamlarını topluca yayınlamalarını ve Sağlık Bakanlığı’nın verileriyle karşılaştırılmasını önerdik..

Bakalım gerçek ölüm sayıları 6 binlerde mi, kaç katı açıklanan resmi rakamların??!!!

Çok önemli vurgularımız oldu; ilgi ve bilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 03 Eylül 2020, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

HALK TV Programımız ve Yakıcı Salgın Gerçekleri – 29 Ağustos 2020

HALK TV Programımız ve
Yakıcı Salgın Gerçekleri…

HALK TV‘de Cumartesi (29.08.2020) günü yaptığımız söyleşinin youtube’a yüklenmesi ve bize erişkesinin (linkinin) ulaşması bu sabah olanaklı oldu (ne yazık ki..)

Sunucu, özellikle artan olgu sayılarının ardalanını anlamak ve izleyicilere aktarmak istiyordu..
Ne var ki tablo hiç ama hiç iç açıcı değil..

Korona virüs tablosu (29 Ağustos) açıklandı Türkiyede son 24 saatte kaç yeni vaka ortaya çıktı İşte son durum...

Şöyle ki :

1. İlk olgunun resmen duyurulduğu 11 Mart’tan bu yana toplam 6.937.088 test yapılmış, (+) bulunan 267.064 olgu yakalanmış ve test / (+) lik oranı %3,8.. Çok düşük ve giderek düşmekte.. Örn. 29 Ağustos’ta 1459/101.414 = % 1,5.. Bu oranlar çelişkili, çünkü salgının başlarında daha düşük olmalı idi.. Oysa son günlerde test sayıları 90 – 100 bin / gün aralığına erişirken, -ki daha başından 100 bin / gün altına inilmemeliydi- giderek artan olgu sayılarına karşın testin yakalama oranının düşmesini açıklamak güç..

2. Kullanılan PCR testi hala, ne yazık ki, %40’lar dolayında duyarlı (sensitif); virüs taşıyanları yakalama yetili. Oysa zaman içinde %90’ın üstünde duyarlı testler geliştirildi ama Türkiye ısrarını sürdürüyor : Tek açıklama, düşük olgu sayısı bildirebilmek için dayanak arama!

3. (267.064 – 242.812) – 6.284 = 17.968 yatan hasta sayısı; S. Bakanlığının COVID-19 kabul ettiği PCR testi (+) hastalar.. Ama Türkiye’de hastane yatakları dolu! İnsanlar yatak ve yoğun bakım için kuyruklarda. Toplam 250 bin dolayındaki hasta yatağının 44 bini yoğun bakım. 50 bini özel sektörün. Özel hastaneler çok sınırlı pandemi hastası alıyor çünkü SGK sağaltım (tedavi) giderini ödemiyor. 200 bin kamu hastane yatağının en az yarısı geçtiğimiz hafta salt pandemi için ayrıldı. Son günlerde eklemeler ve kaydırmalarla bu rakamın 120 bine eriştiğini düşünüyoruz.

Sorular şunlar                            :

  • 120 bin pandemi yatağı, turkuvaz tablo hesabından kolayca çıkarılan 18 bin PCR (+) hasta ile nasıl dolar?? Kalan 100 bin yatakta uzaylılar mı yatıyor??
  • O yüz bin hasta PCR testi negatif ama tüm klinik – lab. bulguları ile COVID-19 hastası ve aynı sağaltımı alıyorlar!Saklanabilecek birşey var mı ortada??4. Resmen COVID-19 kabul edilen 17.968 yatan hastanın 917’si “ağır” hasta.. Ne demekse?? Oranlarsak 917 / 17.968 = %5,1 ve bu oran sürekli artıyor.. “Ağır hasta” yı dünya verilerinde gördüğümüz “kritik hasta” ile eşdeğer alırsak, bu oran Dünya ortalamasında %1! Bizde neden 5 katı! Çünkü, hastane yatakları dolmasın diye S. Bakanlığı “genelge” ile hekimlere buyruk vererek yatırılma koşullarını çok daralttı : Solunum yetmezliği – güçlüğü ve yutma güçlüğü olacak yatırılabilmek için. Yani durumunuz “ağır” laşmış olacak. Değilse evinizde kalacaksınız!

    5. “Zatürre” li oranını veren yok dünyada ama biz veriyoruz.. Bu hastaları da “ağır” sayarsak %12,5’e erişiyor “kritik” durumda olanlar.. Dünya ortalaması olan %1’in 12,5 katı!

    6. Gene de, yatırılan her 8 resmi COVID-19 hastasından 1’i “ağır / zatürreli” olmasına karşın, ölüm oranlarımız 6.284 / 267.064 = % 2,35… Dünya ortalaması ise %5!

    Hem yatan her 8 resmi hastadan 1’i ağır / zatürreli, dünyanın 12,5 katı; hem de ölüm oranlarımız dünya ortalamasının yarısından az!??

    Bu olsa olsa TÜRK MUCİZESİ olabilir!!??? Ama bu muazzam “başarıyı” (!) açıklayan bir uluslararası bilimsel makalemiz yok!

7. 1549 yeni olguya karşılık 1003 taburcu edilen… Yatan hasta havuzuna 546 eklenme.. Yatan resmi hasta havuzu 10 binin altına inmişken 1 ay kadar önce, şimdi 18 bine erişti, 1 ayda  %80 resmi artış var.. Ama test / (+) lik oranı hala %1,5’lerde??!!

8. Yatan 120 bin COVID-19 hastası (18 bini test pozitif, kalan negatif), olağan koşullarda toplamın %15’i olmak gerekir eldeki bilgilerle. Dolayısıyla toplam olgu sayısı 800 bin olarak kestirilebilir toplumda. Virüsü taşıyan ve bulaştıran 800 bin insan!

Dahası                :
Yatan 120 bin COVID-19 hastası (18 bini test pozitif, kalan negatif), olağan koşullarda toplamın %15’i olmak gerekirken, S. Bakanlığının yatış koşullarını (endikasyonlarını) çooooooook daraltması nedeniyle diyelim %5 ise; bu takdirde toplam hasta yükü 2,4 milyon demektir!

2,4 milyonun %15’i yatırılma durumunda ise bu da 360 bin yapar ama gerçekte yatırılabilen bunun 1/3’üdür.. Bir başka anlatımla, 240 bin COVID-19 olgusu hastanede yatırılarak sağaltım (tedavi) alacak iken, evlerinde tutulmaktadır..

  • Sağlık sistemi açıklanmayan bir iflas içindedir..

240 bin dolayında hasta evlerinde COVID-19 sağaltımı almaktadır ve bunlardan ölümlerin ne oranda olduğunu, ne oranda COVID-19 ölümü olarak kodlandığını bilmiyoruz!

Bir kez daha “dahası” diyelim; pandemi yataklarında yatan 100 bin COVID olgusunun PCR (-) olması nedeniyle, ölümleri zaten COVID-19 ölümü değildir!

9. Yüz bin test / gün iyi rakam ama, kimlere yapılıyor bu çok önemli.. Kişi mi, test sayısı mı? Kaçı yineleme? Örn. neden TBMM’de kişi başına ortalama 5 test yapılmışken Türkiye genelinde her 12 kişiden 1’ine yeni erişildi ortalama?? Üstelik turkuvaz / yeşil tablo verileri gerçekten son 24 saatin mi?? Geçen hafta S. Bakanı Dr. Koca, “10 gün önceki veriler” demişti, dehşet verici idi! Salgın yönetiminde güncel hatta saatlik veri vazgeçilmez önemdedir..

10. Kaç sağlık çalışanı bulaşı aldı, kaçı öldü?? 29 Nisan’da Bakanın açıklamasına göre 7 bini aşkın sağlıkçı bulaşı almıştı. Son 4 aydır durum nedir?? Niçin açıklamıyorsunuz?? Neden sağlık çalışanları COVID-19’a yakalandığında – öldüğünde MESLEK HASTALIĞI saymıyorsunuz??
*****
Sanırız daha çok uzatmaya gerek yok..
Kral çıplak mı çıplak, çırılçıplak..
AKP iktidarı salgını Türkiye’yi batırdığı gibi “yönetmekte” (‘!)..
Kendince başarıya mahkum ama mızrak da bir türlü çuvala sığmıyor..
Bunca açık hata, bunca uyarıya karşın nasıl olur da ısrarla sürdürülebilir??
Aklımıza ister istemez olumsuz seçenekler geliyor.. Onu da sorup bağlayalım :

  • Salgın gerekçe yapılıp OHAL ilanına mı gidilmek isteniyor??!!
    Sakın ha, asla ve asla, aklınızdan bile geçirmeyin..
    Epey, epey geç ama hala dönülmez yerde değiliz..
    EPİDEMİYOLOJİK İLKELERE TAM BAĞLI ve HALKA KARŞI DÜRÜST salgın yönetimi tek yol!
  • Bu arada, en az 14 günlük tam kapatma giderek daha gerekli olmakta; ciddi ciddi hazırlığı yapılmalı ve gerekli 50 milyar Dolara yakın kaynak ne edip edip bulunmalı.
    SALGINLA FLÖRT OLMAZ !
    Türkiye Erdoğan’ın bir A.Ş.’i gibi değil, insan haklarına dayalı, çağdaş, onurlu bir hukuk devleti gibi yönetilmek zorundadır.

    Salgın gereğinden çok uzadı / uzatıldı, bastırılabilirdi, çok sayıda masum insanımız kurban / feda edildi. Böylesi bir siyasal tercih olamaz; bu açık bir insanlık suçudur ve DERHAL durdurulmalıdır.

    TBMM soruna el koymalıdır,

    Bilim Kurulu sesini yükseltmelidir ve muhalefet ayağa kalkıp görevini yapmalıdır.. Örn. bir Ulusal Salgın Kurultayı toplamalıdır.

    Ve de yalaka / yandaş basın… masum insanlar, önlenebilecek iken sapır sapır ölürken, bir an olsun aynaya bakmalıdır!

    Son soru                  :

  • 6 aydır yazdıklarımızın, 110’u geçen TV konuşmamızın tek hecesi yalanlanabildi mi??
    Sevgi, saygı SONSUZ ACI ama umut ile. 31 Ağustos 2020, TekirdağProf. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
    Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
    www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

BİZİM TV Programımız – 30 Ağustos 2020

Dostlar,

BİZİM TV Youtube kanalından yayın yapan ve çok nitelikli programlar / görüşmeler sunan deneyimli gazeteci Sn. Lale Özan ARSLAN, 28 Ağustos 2020 günü bizimle 4 kez yaptığı söyleşinin ilk bölümünü o gün yayınlamıştı ve biz de web sitemizde paylaşmıştık.. (http://ahmetsaltik.net/2020/08/29/bizim-tv-programimiz-28-agustos-2020/)

Bu gün ise, 30 Ağustos’a da değindiğimiz 2. bölüm aşağıda. Söyleşi oldukça kapsamlı idi ve yarımşar saatlik 2 bölüm olarak yayına konmuş oldu. Her 2 bölümün ardışık olarak izlenmesinde konu bütünlüğü açısından yarar var sanıyoruz.

30 Ağustos 2020 günü Sağlık Bakanlığınca yayınlanan koronanın turkuvaz / yeşil (!?) tablosu hiç de iç açıcı değil.. İlk olgunun resmen duyurulduğu 10 Mart 2020’den bu yana, salgının 174. günündeyiz ve tablo aşağıdaki gibi.. 1482 yeni olgu ve 42 ölüm! Hastaneler dolu, ama 100 bine yaklaşan günlük testte pozitiflik oranı hala %1,5 gibi.. Rakamların zerrece tutarlığı yok; bir alaturka tiyatrodur gidiyor..

30 Ağustos korona tablosu açıklandı - Bakan Fahrettin Koca yayınladı: Vaka sayısı ve ölü sayısı bugün kaça yükseldi

Durum endişe verici ama Sağlık Bakanının ağzından yurttaşa evirip çevirip “tedbir” önermekten başka söz çıkmıyor.. Ne yaptıklarını, ne yapmayı planladıklarını bilmiyoruz..

Tablodan hesapladığımıza göre 268.546 – 243.839 = 24.707 ve 24.707 – 6.236 = 17.971 yatan hasta sayısı görünüyor..

  • PCR testi (+) 18 bin COVID-19 hastamız var!!??

Ancak, pandemi için ayrılan yaklaşık 120 bin dolayında kestirdiğimiz hasta yatağının (toplam 250 bin hastane yatağı, 50 bini özel sektörde, Bakanlığın 200 bin yatağının yarıdan çoğu pamdemiye ayrılmış durumda) dolu olması nasıl açıklanacak??

  • Dolu olan 100 bin pandemi yatağında kimler yatıyor ??

Yanıt : PCR testi negatif ama klinik ve öbür lab. bulguları ile COVID-19 tanısı konan ve bu sağaltımı alan fakat Sağlık Bakanlığınca resmen COVID-19 hastası kabul edilmeyen, DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) kodlarına göre “klinik COVID-19” diye kodlanmayan pandemi hastaları!

  • Resmen 18 bin ama fiilen 120 bin, yatan COVID-19 hastamız var..

Üstelik bu yatırılanlar Bakanlığın ölçütleriyle solunum güçlüğü – yetersizliği ve yutma güçlüğü gelişen “ağır” hastalar. Olağan koşullarda %15 olgu hastaneye yatırılıyor. Eğer 120 bin hasta bu %15’e karşılık ise, toplumda 800 bin hastamız / virüsü taşıyan – bulaştıran insan vardır!

Ancak, yatırılanlar %15 olmayıp, yatak yetersizliği nedeniyle onların içinden ağırlaşanlar olduğundan, bu oranı %5 alırsak, 18 bin resmi COVID-19 hastasının %95’i toplum içindedir ki, bu rakam 2,4 milyon eder!

Bakanlığın açıklamak zorunda kaldığı çooooooooooooooooook “indirimli” (!) günlük 1500 olgu ve 40’ları bulup aşan ölüm sayıları 18 bin yatan hastadan çıkmaz…

İlk iş dürüst olup halka gerçekleri açıklamak..
Bu salgın böyle sönümlendirilemez.
Nitekim 6 ay bitiyor ama il dalgayı hala bitiremedik..

En az 14 gün TAM KAPATMAYA (lockdown) Türkiye’nin her bakımdan hızla hazırlanmasında büyük yarar var…

Sevgi ve saygı ile. 30 Ağustos 2020, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Nazım HİKMET : Kuvayi Milliye Destanı

 

Kuvayi Milliye Destanı

portresi_ve_sozu

26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLER 
İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR 
VE İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ’E BAKAN NEFER Saat 2.30. 

Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır, 
ne ağaç, ne kuş sesi, 
ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin, 
gece yıldızların altında kayalardır. 
Ve şimdi gece olduğu için ve dünya karanlıkta daha bizim, 
daha yakın, daha küçük kaldığı için ve bu vakitlerde topraktan 
ve yürekten evimize, aşkımıza ve kendimize dair sesler geldiği için kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi 
okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe’den dünyanın en yıldızlı karanlığını.  Düşman üç saatlik yerdedir ve Hıdırlık tepesi olmasa 
Afyonkarahisar şehrinin ışıklan gözükecek. 
Kuzeydoğuda Güzelim dağları ve dağlarda tek tek ateşler yanıyor. 

Ovada Akarçay bir pırıltı halinde ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde 
şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var: 
Akarçay belki bir akar su, belki bir ırmak, belki küçücük bir nehirdir 
Akarçay Dereboğazı’ında değirmenleri çevirip ve kılçıksız yılan balıklarıyla Yedişehitler kayasının gölgesine girip çıkar. 
Ve kocaman çiçekten eflatun kırmızı beyaz ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki haşhaşların arasından akar. 

Ve Afyon önünde Altıgözler köprüsünün altından 
gündoğuya dönerek ve Konya tren hattına rastlayıp 
yolda Büyükçobanlar köyünü solda ve Kızılkilise’yi sağda bırakıp, gider. 

Düşündü birdenbire kayalardaki adam kaynakları ve 
yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri. 

Kim bilir onlar ne kadar büyük, ne kadar uzundular? 
Birçoğunun adını bilmiyordu, yalnız, Yunan’dan önce 
ve Seferberlik’ten evvel Selimşahlar çiftliğinde ırgatlık ederken Manisa’da geçerdi Gediz’in sularını başı dönerek. 

Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu. 
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden güzel, rahat günlere inanıyordu 
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, birdenbire beş adım sağında onu gördü. 

Paşalar onun arkasındaydılar. 
O, saati sordu 
Paşalar: ‘Üç’, dediler. 
Sarışın bir kurda benziyordu 
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. 
Yürüdü uçurumun başına kadar, 
eğildi, durdu. 
Bıraksalar 
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak 
ve karanlıkla akan bir yıldız gibi kayarak 
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı. 

Saat 3.30. 

Halimur – Ayvalı hattı üzerinde manga mevziindedir. 

İzmirli Ali Onbaşı (Kendisi tornacıdır) karanlıkta göz yordamıyla sanki onları bir daha görmeyecekmiş gibi 
baktı manga efradına birer birer: 
Sağda birinci nefer sarışındı, ikinci esmer. 
Üçüncü kekemeydi fakat bölükte yoktu onun üstüne şarkı söyleyen. Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı. 
Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı tezkere alıp Urfa’ya girdiği akşam. 
Altıncı, inanılmayacak kadar büyük ayaklı bir adam, 
memlekette toprağını ve tek öküzünü 
ihtiyar bir muhacir karısına bıraktığı için kardeşleri onu mahkemeye verdiler ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için ona ‘Deli Erzurumlu’ derdiler. Yedinci Mehmet oğlu Osman’dı. 
Çanakkale’de, İnönü’nde, Sakarya’da yaralandı 
ve gözünü kırpmadan daha bir hayli yara alabilir, 
yine de dimdik ayakta kalabilir. 
Sekizinci İbrahim korkmayacaktı bu kadar 
bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp birbirine böyle vurmasalar. 
Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki: 
tavşan korktuğu için kaçmaz kaçtığı için korkar. 

Saat: 4 

Ağzıkara-Söğütlüdere mıntıkası. 

On ikinci Piyade Fırkası. 
Gözler karanlıkta, uzakta. 
Eller yakında, mekanizmalar Üzerinde. 
Herkes yerli yerinde. 
Tabur imamı, mevzideki biricik silahsız adam: ölülerin adamı, 
kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru, durdu boyun büküp el kavuşturup sabah namazına, içi rahattır. 
Cennet, ebedî bir istirahattır. Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı, meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir 
Cenabı rabbülâlemîne şühedâyı. 

Saat: 4.45. 

Sandıklı civarı.
Köyler.
Sarkık, siyah bıyıklı süvari, çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu.
Çukurova beygiri kuyruğunu karanlığa vuruyordu:
diz kapaklarında kan, kantarmasında köpük… 

İkinci Süvari Fırkası’ndan Dördüncü Bölük, 
atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor. 
Geride, köylerde bir horoz öttü. Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari ellerinin tersiyle yüzünü örttü. Karşı dağlar ardında, düşman elinde kalan bir başka horoz vardır: 
Baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu. 
Düşmanlar her hal onu çoktan kesip çorbasını yapmışlardır. 

Saat beşe on var. 

Kırk dakka sonra şafak sökecek. 
‘Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak’ 
Tınaztepe’ye karşı Kömürtepe güneyinde. 
On beşinci Piyade Fırkası’ndan iki ihtiyat zabiti ve onların genci, uzunu, Darülmuallimin mezunu Nureddin Eşfak, mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak konuşuyor: 

— Bizim İstiklâl Marşı’nda aksıyan bir taraf var, 
bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam, 
fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum. 
Meselâ, bakın ‘Gelecektir sana vadettiği günler Hakkın. 
‘Hayır, gelecek günler için gökten âyet inmedi bize. 
Onu biz, kendimiz vadettik kendimize. 
Bir şarkı istiyorum zaferden sonrasına dair. 
‘Kim bilir belki yarın…’ 

Saat beşe beş var. 

Dağlar aydınlanıyor. 
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor. 
Gün ağardı ağaracak. 
Kokusu tütmeğe başladı: 
Anadolu toprağı uyanıyor. 
Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp 
ve pırıltılar görüp ve çok uzak 
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak 
bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada, şahlanıp ölesi geliyordu insanın. 
Topçu evvel mülâzimi Hasan’ın yaşı yirmi birdi. 
Kumral başını gökyüzüne çevirdi, kalktı ayağa. 
Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa. 
Şimdi bir hamlede o kadar büyük. 
Öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki bütün ömrünü 
ve hâtırasını ve yedi buçukluk bataryasını 
ağlanacak kadar küçük buluyordu. 

Yüzbaşı sordu:
– Saat kaç?
– Beş.
– Yarım saat sonra demek… 

98956 tüfek ve şoför Ahmet’in üç numrolu kamyonetinden yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar, bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordu’lar baskına hazırdılar. 

Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık, siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına. Nureddin Eşfak baktı saatına: 

– Beş otuz… 
Ve başladı topçu ateşiyle 
ve fecirle birlikte büyük taarruz… 

Sonra. 
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü. 
Bunlar: 
Karahisar güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler. 

Sonra. 
Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar. 

Sonra. 
Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu. 

Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı… 

Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak’ın ayağı. Nureddin dedi ki: ‘Teselyalı Çoban Mihail,’ 

Nureddin dedi ki: 
‘Seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni…’ 

Sonra. 
Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir’e doğru yürürken serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu. Devrildi. Kürek kemikleri altında toprağı duydu. 
Baktı yukarı, baktı karşıya. Gözleri hayretle yandılar: 
önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları 
her seferkinden kocamandılar. 
Ve bu postallar daha bir hayli zaman 
üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından 
seyredip güneşli gökyüzünü ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler. 

Sonra. 
Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden ve Deli Erzurumlu ölürken kederinden yüzlerini toprağa döndüler. 

Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı, 
Kan içindeydi yüzü gözü. 
Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala. 
Kaçanı kovalamıyordu yalnız ulaşmak da istiyordu bir yerlere ve sadece kahretmiyor yaratıyordu da. 
Ve kılıçların, nalların, ellerin ve gözlerin pırıltısı 
ardarda çakan aydınlık bir bütündü. 

Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü ve şu türküyü duydu: 
‘Dörtnala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e 
bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim. 

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak 
ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. 

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, 
yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim. 

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür 
Ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim…’ 

Sonra. 
Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik ve Kayserili bir nefer 
yanan şehrin kızıltısı içinde gelip öfkeden, sevinçten, 
Ümitten ağlıya ağlıya, 
Güneyden Kuzeye, 
Doğudan Batıya, 
Türk halkıyla beraber seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i. 

Ve biz de burda bitirdik destanımızı. 
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap, 
Türk halkı bağışlasın bizi, 
onlar ki toprakta karınca, 
suda balık, havada kuş kadar çokturlar, 
korkak, cesur, câhil, hakîm ve çocukturlar 
ve kahreden yaratan ki onlardır, 
kitabımızda yalnız onların maceraları vardır… 

Nazım Hikmet Ran

==================================

Dostlar,

Biz, Nazım Hikmet ustanın benzersiz yapıtı KUVAYI MİLİYE DESTANI üzerine söz edecek değiliz.. Yalnızca, Büyük ATATÜRK‘ün kaleminden Kuvay-ı Milliye tanımlamasını sunacağız. 

Kuvayı_Milliye

Tüm Kurtuluş Savaşı şehit ve gazilerimize (sanırız hepsi rahmetli oldu..) sonsuz şükran ve minnetle..

Sevgi ve saygı ile. 30 Ağustos 2020, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Zafer… Ve sancı

Zafer… Ve sancı

Zafer Arapkirli
28 Ağustos 2020, Cumhuriyet

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Biliyorum, bu sözcük seni rahatsız ediyor.

Yok. Naçiz şahsımı kastetmiyorum. Doğumum hasbelkader bu kutlu güne denk geldiğinden, rahmetli anam babam bu güzel ismi uygun ve layık görmüşler bana. Onurla taşıyacağım sonsuzluğa dek. Çünkü, başlarını öne eğdirmedim çok şükür. Onların da geçen yüzyılın başlarında cepheden cepheye koşuşturup, yedi düvelin ordularına karşı göğsünü kahramanca siper eden, İngilize yıllarca esir düşüp serbest kaldıktan sonra da çarpışmaya devam eden rahmetli dedem Beşiktaşlı Veli Çavuş’un mübarek hatırasına hürmetle.

Bu toprakları kanları ile sulama pahasına düşmana teslim etmeyen Veli Çavuş gibi yüz binlerce vatan evladının en önünde savaşan Muzaffer Başkumandan Mustafa Kemal ve askerlerinin “Zafer”inden söz ediyorum.

Başta Yunan olmak üzere pek çok ulusun kumandanlarını, nazırlarını, devlet reislerini saygı ile önünde eğilten kumandanın “Zafer”inden.

Anlayamadığım şey, seni neden rahatsız ediyor bu “Zafer”?

Bırak, Trikopis’in torunları karalar bağlasın bu gün.

Misal: Onlar eğer uydu kanallarını karıştırırken ya da internette dolaşırken, önlerine “? ??????? ????????? ?? µ????????? ???? ???” (Türkiye bu gün en büyük “Zafer”ini kutluyor) gibi bir cümle çıktığında canları sıkılsın.

Sana ne oluyor?

Sen niye yasaklıyorsun?

Sen niye rahatsızsın?

Bırak millet assın bayraklarını, çıksın meydanlara, “Bu gün vatanımızı düşman çizmesinden arındırdığımız en mutlu günümüz!..” diye haykırsın. Antiemperyalist duygularla yedi düvele, “Bir daha asla denemeye kalkmayın” diyebilsin.

Senin sıkıntın nedir?

Sağa sola efelenmek, her önüne gelenle, her bir komşumuzla maraza çıkarıp da İngilizlerin deyimi ile “kendini bayrağa sarıp sarmalamak” (wrap yourself in flag) marifet değil. O bayrağın bu semalarda özgürce dalgalanmasının başlıca sebebi olan o “Mübarek Kurtarıcılar”a saygı ile olur vatanseverlik. Emperyalist güçlerin Yunanı Türk’e, Arap’ı Yahudi’ye, Sırp’ı Boşnak’a kırdırmak için tasarladığı düzeneklerin birinin daha yaşandığı Akdeniz’de kavga arayarak değil, barış arayarak bu işlerin içinden çıkabilecekken, niye tam tam çalıyorsun?

Gel, İzmir Marşımızı çalalım söyleyelim birlikte.

Gel, “Büyük Zafer”i kutlayalım.

Çekinme. Gel, bak burası daha onurlu bir yer.

Mustafa Kemal’in arkasında saf tuttuk biz.

“Geldikleri gibi gidecekler” dedikten sonra daha 4 yıl geçmeden o düşmanı önüne katıp “Geldikleri gibi kovalayan” yüce önder ATATÜRK’ün arkasında.

Biz, Veli Çavuş’ların, Kara Fatma’ların, Seyit Onbaşı’ların, Yörük Ali’lerin, Şahin Bey’lerin torunları, tarifsiz bir onurla kutlayacağız “Büyük Zafer”i.

Vahdettin artıklarına inat. Damat Ferit muhiplerine inat.

HMS Malaya Zırhlısında Vahdettin’i karşılayan İngiliz Amiral Sir De Brock’un ve Yunan General Nikolaus Trikopis’in torunlarına inat.

Biz 30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN diye avazımız çıktığı kadar bağıracağız.

Senin ağırına gitse de.
****

Toplu intihar

“Düğünüme dokunma. Asker uğurlamama dokunma, AVM alışverişime dokunma. Lokantama, kafeme dokunma. Sınavıma dokunma. Tatilime dokunma. Toplu cuma namazıma dokunma. Seyahatime dokunma. İnşaatıma dokunma…”

İyi de canım kardeşim. Bak, sadece doktorların ve hemşirelerin çevrelerinden aktardıkları sayıları alt alta toplasak, birilerinin “Yalan Turkuvaz Tablosu”ndan birkaç kat fazla sayıya ulaşıyoruz. Bu gidişle, tez vakitte korkarım gasilhanede dokunacaklar sana.

Bak, cenaze cemaatine de sınırlama var. En yakınlarının bile hepsi gelemeyecek musalla taşına. Haberin olsun. Biraz sorumlu ol.

Uyma sen, bu “her yeri ve her şeyi ardına kadar açıp” sonra da millete “tedbiri elden bırakmayın” diyen sorumsuzlara. Onların derdi, dizginleri artık ellerine, kollarına, her taraflarına dolanmış ekonomiyi” ayakta tutabilmek ve üç beş dinci oyu elden kaçırmamak. Uyma onlara.
========================================
Dostlar,

Cumhuriyet Gazetemizin seçkin yazarlarından, her Cuma haftalık yazılarını iple çektiğimiz Sayın Zafer ARAPKİRLİ‘nin bu nefis yazısını da site okurlarımızla paylaşmak istiyoruz.

Kendisini kutluyoruz… Son derece önemli ve güncel 2 temayı ustalıkla işlemiş..

Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı E. Org. Sayın İlker Başbuğ‘un twitter iletisi de çok öğretici :

  • “Türk Ordusu İzmir’i kurtarınca,Yunan Kralı ve Sultan Vahdeddin ülkelerinden kaçtı, İngiltere Başbakanı ise makamını terk etti. Bunların önemini anlamamak için insanın kör olması gerekir, eğer kafasında Atatürk’ün gerçekleştirdiği Cumhuriyet ile sorunu yoksa.” 

Bir de, Cumhuriyet tarihimizin ilk elden yakın tanığı Falih Rıfkı Atay‘ın şu belirlemelerinin altını çizmek istiyoruz :

  • ‘Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz.’

Uluslararası ölçekte, Dünya tarihinde yeri olan bu görkemli başarının coşkusunu Ulusumuzla yaşamayan, yaşayamayan, dahası insanımıza bu haklı gururu yaşatmak istemeyen, ikiyüzlü engeller koyanlara gerçekten acıyoruz…

Zavallılar…

Korona salgınına kurban edilen / feda edilen masum yurdum insanlarına da acıdığımız gibi.

Sevgi ve saygı ile. 29 Ağustos 2020, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

BİZİM TV Programımız – 28 Ağustos 2020

Dostlar,

Dün, 28 Ağustos 2020 günü, Youtube kanalından yayın yapan BİZİM TV yöneticisi Sayın Lale Ozan ARSLAN‘ın 4.kez konuğu olduk. Önceki 3 program 13 K, 52 K ve 72 K tık aldı.. (K : Kilo, 1000)..

Salgını konuştuk gene…
– SALGINLA FLÖRT OLMAZ… dedik…
– İzlenen ikiyüzlü politikaları eleştirdik..
– Resmen yatıyor görünen 17 bin korona hastası ile en az 100 bin pandemi yatağının nasıl dolduğunu (!??) sorguladık..
– 80+ bin pandemi yatağında sağaltım (tedavi) gören 80 bini aşkın korona hastasının tek eksikleri / günahları PCR testinin negatif çıkması mı??
…..
…..
İzlenen politikanın iler – tutar yanı olmadığını ortaya koyduk ve somut çözüm önerileri sunduk..
Program 1 saat sürdü..
Deneyimli programcı Lale Arslan söyleşiyi 2 parçaya ayırdı. İlk bölüm dün gece saat 20:00 sonrası youtube’a yüklendi.
2. bölüm yarın, 30 Ağustos 2020 günü yayınlanacak gene youtube kanalında..
(Yayınlandı : http://ahmetsaltik.net/2020/08/30/bizim-tv-programimiz-30-agustos-2020/)

Bütünlüklü olarak izlenmesi, çok yaygın olarak paylaşılması ve GEREĞİNİN ARTIK YERİNE GETİRİLMESİ.. dileğiyle…

Önlenebilecek nedenlerden masum yurdum insanlarını kurban vermek herhalde asla bağışlanamayacak bir insanlık suçudur.. Bu kırımın ivedilikle durdurulması gerek!

Sevgi ve saygı ile. 29 Ağustos 2020, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

 

KRT TV Programımız – 26 Ağustos 2020

Dostlar,

Bu gün, 26 Ağustos 2020 Çarşamba günü
akşam saat 17:00’de,

KRT TV’de Sn. Elif Şentürk’ün
konuğu olacağız.. / OLDUK

Salgın yönetiminde geldiğimiz tıkanmayı,
kritik kavşağı konuşacağız.. / KONUŞTUK

*****
Program geçekleştirildi, youtube erişkesi (linki) bize yarın (27.8.20) yollanacak ve sizlerle burada paylaşacağız..

55 dakika süren kapsamlı programı izlemek / paylaşmak ve gereğini yapmak üzere lütfen tıklayınız…


İlgi ve bilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 26 Ağustos 2020, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nden Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya Çağrı

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nden Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’ya Çağrı

(AS: Bizim irdelememiz yazının altındadır..)

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, COVID-19 hastalığı nedeniyle yaşamını yitiren hekimlerin sayısının 32’ye ulaştığına dikkat çekerek,  söz konusu ölüm ve hastalıklara engel olacak, azaltacak uygulamaları karşılıklı değerlendirebilmek üzere Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’dan randevu istedi.

Açıklamada, ölen sağlık çalışanları sayısında dünyada ilk sıralarda yer alındığı vurgulanırken, önerilen önlemlerin uygulanmaması halinde hekim ölüm sayılarının çok daha vahim bir durum alacağı savunuldu.

“EN KISA SÜREDE TTB İLE GÖRÜŞMENİZ GEREKİYOR”

Türk Tabipleri Birliği’nin açıklaması şu şekilde:

Sayın Bakan,

Türkiye’de Covid-19 hastalığı nedeniyle yaşamını yitiren hekimlerin sayısı 5’i Ağustos ayında olmak üzere 32’ye ulaştı.

Bugüne kadar önerilerimiz yaptığımız uyarılar dikkate alınıp gerekli düzenlemeler yapılmadığı için ülkemizde hastalanan ve ölen sağlık emekçilerinin orantısı dünya ülkeleri arasında maalesef ilk sırada yer almaktadır.

Yapılması gereken, bir an önce hayata geçirilmediği takdirde önümüzdeki sürecin daha da ağırlaşarak devam edeceğinden kaygı duyuyoruz.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi olarak söz konusu ölüm ve hastalıklara engel olacak, azaltacak uygulamaları sizinle yüz yüze görüşmek istiyoruz.

Bu bilgi alışverişinin karşılıklı tarihsel sorumluluğumuz olduğu düşüncesindeyiz.

Görüşmemizdeki Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi üyeleri ile birlikte TTB Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu ve üye uzmanlık derneklerinin temsilcilerinin de olması uzmanlık alanlarının bilimsel bilgi ve tecrübeleri ile çözüme olanak sağlayacak sürecin şeffaf ve bilimsel olarak yürütülmesine katkı sunacaktır.

Kayıplarımızın daha da artmadan bu görüşmenin en kısa sürede gerçekleştirilmesi için gerekli çabayı göstermenizi bekliyoruz. ”

Konu ile ilgili Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya gönderilen yazı için tıklayınız.

========================================

Dostlar,

Çağrı son derece yerindedir.
TTB kurulunu (heyetini) Sn. Bakan hızla ve kurmayları ile birlikte davet etmelidir.
Gerekli notlar alınmalı, görüşme kamera ile kaydedilmelidir.

Çin, COVID-19 salgınını 82 günde bastırdı ve 3 bin sağlık çalışanı bulaşı aldı.
Türkiye’de Sağlık Bakanının 29 Nisan 2020 günlü basın açıklamasında, salgının 50. gününde hastalığa yakalanan sağlık çalışanı sayısı 7000+ olarak verildi.

Çok açıkça görüyoruz ki, salgınla savaşı kazanacak sağlık ordusunun öncü birlikleri hastalıktan yeterince korunamamaktadır. 104 ülkeye sağlık yardımı yapmakla övünen AKP = Erdoğan iktidarı, ülkemiz sağlık emekçilerine yeter kişisel koruyucu donanım, uygun aralıklarla test, insanca çalışma ortamı, mesai sonrası uygun konuk evleri, MESLEK HASTALIĞI HAKKININ TANINMASI, akçalı (mali) özlük haklarının yeterli, düzenli ve adil ödenmesi…. alanlarında son derece başarısız / yetersiz kalmıştır.

  • Bu durum sürdürülemez ve kabul edilemez; hızla çözülmesi zorunludur!

Salgın 6. ayını bitirmek üzere iken toplam 6209 resmi korona ölümünün (27 Ağustos 2020) %1’ine karşılık gelen 65 sağlık emekçisinin kurban verilmesi akıl ve vicdan dışıdır.

Bu sayı pek ala, çok daha düşük olabilirdi, olmalıydı; bu günden sonra ayrık (istisna) olmalıdır.

Söz konusu olan, yüce değer insan yaşamıdır!

AKP iktidarını bir kez daha bilimsel akılcılık ekseninde bir salgın savaşımı yolağına (stratejisine) çağırıyoruz tarih önünde; hatalar ve bedelleri haddinden fazla ağırlaşmıştır!

DENİZ BAYKAL gerçekte kim?…

DENİZ BAYKAL gerçekte kim?…

(AS: Bizim kısa katkımız, sorumuz ve dileğimiz yazının altındadır..)

Çok rica ediyorum, bu yazıyı sonuna kadar okuyun. Deniz Bey, o fotoğrafı çıkarıp bakmanın zamanı geldi! Seçimler öncesi CHP’ye zarar vermemek için bildiğim birçok konuyu içime gömerek sustum, bundan sonra da bu parti ve liderine ilişkin hiçbir şey yazmayacağım. Çünkü bir faydası olacağına inanmıyorum. Ama bu konudaki son yazımda size bir tanıklığımı aktarmak zorundayım. Bunu bir borç olarak görüyorum:

“İKİ AY DAYANAMAZ” DEMİŞTİNİZ

Deniz Bey lütfen hatırlayın: 19 Aralık 2002 tarihinde karlı bir Ankara gününün akşamında Mehmet Sevigen’in evindeydik. Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmeden geliyordum. Abdullah Gül Başbakandı, Tayyip Erdoğan’ın ise Meclis’e girme umudu kalmamıştı. Cumhurbaşkanı Sezer bir gün önce, Tayyip Erdoğan’ın milletvekili olmadan başbakan olma” önerisini reddetmişti.

Türkiye’nin kaderi o akşam o evde değişti, çünkü siz “Tayyip Erdoğan başbakan olacak!” diye tutturdunuz. Sizi “Çok tehlikeli bir oyun bu!” diye uyaran parti dışından önemli şahsiyetlere kızdınız, “Hayır!” dediniz “İki ay dayanamaz. Göreceksiniz iki ay dayanamaz.” Sizin bu iddianıza karşılık ben ne dedim:

“Erdoğan herhangi bir kişi değil, bütün tarikatların birleşerek Erbakan’ın yerine seçtiği siyasetçi; arkasında Amerika ve Avrupa desteği de var. Program Türkiye’yi
ılımlı İslam cumhuriyeti yapma programı. Sizin dediğiniz gibi iki ayda gitmeyecek;
tam tersine, bu odada bulunan herkesin siyasi hayatını bitirecek.”

İki ay dayanamaz iddianızı, görüşleri gereği IMF ile anlaşma yapmaz, ekonomiyi zora sokar ve dayanamazlar.” tezine oturttunuz. Ama bunların hepsi bahaneydi ….

ÇÜNKÜ siz iki partili rejimin işinize yaradığını anlamış ve seçim sonuçlarına sevinmiştiniz. Çünkü size ana muhalefet partisi lideri olmak ve soldaki rakiplerinizi
yok etmek yetiyordu. Bu iş birliğini daha sonra da sürdürdünüz.

O zaman ben sizin TAYYİP ERDOGAN’LA seçim öncesinde Beylerbeyi’nde
GİZLİCE BULUŞTUGUNUZU ve bir anlaşma yaptığınızı bilmiyordum.

TÜRKİYE’nin kaderiyle oynayacak böylesine bir hareketin içinde olacağınıza
ihtimal vermedim. Bu gecenin tanıkları var:
ÖNDER SAV,
EŞREF ERDEM,
MEHMET SEVİGEN
BÜLEND TAN ve YAŞAR NURİ ÖZTÜRK

Belki bazıları sizden korkar ve tanıklık etmez ama bir kısmı da bu sözlerin doğru olduğunu açıklar. Yani tanıklar var. Ötekiler de söylemese bile içten içe bunun doğru olduğunu bilir.  Siz de bilirsiniz.

Tartışmanın sonunda dediniz ki: Bu gece birbirimizin fotoğrafını çektik. İki ay sonra çıkarıp bakalım. Ama rötuş yapmadan. Hangimiz haklı çıkmışız?”

Evet.. Yıllar geçti fakat 2007 seçimlerinden sonraki o fotoğrafı cebinizden çıkarıp
bakın Deniz Bey. Ve düşünün; Meclis grubunda “Erdoğan’ı başbakan yapıyor diyorlar. Evet yapıyorum. Var mı itirazı olan!” diye bas bas bağırmanıza değdi mi?

Söyle DENİZ BAYKAL, DEĞDİ Mİ??…

Erdoğan’la Beylerbeyi’nde gizlice buluşmaya ve size oy veren milyonları hiçe sayarak gizli anlaşmalar yapmanıza değdi mi?? (Deniz Bey, biliyorsunuz ki bu gizli buluşmanın da tanığı var.)

Başbakan olmak, elbette Erdoğan’ın demokratik hakkıdır. Ama bunun için olağanüstü çaba harcamak CHP’nin birinci görevi değildir. Üstelik dokunulmazlık kaldırılmadan. Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa’yı değiştirip, grubu baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan’ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın % 1’ini partiniz için verseydiniz sonuç bambaşka olurdu. Size o gün söylediğim gibi, o gün Türkiye’nin kaderini değiştirdiniz.

Deniz Bey; sözlerimde en ufak bir çarpıtma varsa çıkıp söyleyin. “Öyle değildi. Böyle konuşmadık.” deyin.

SIKIYSA DEYİN….

Genel Sekreterinizin ve en yakınlarınızın tanık olduğu bu konuşmayı inkâr edin.

HODRİ MEYDAN..

Ya da başınızı önünüze eğin ve tarihin hakkınızda vereceği yargıyı düşünün.

Deniz Bey; çok ağır şeyler yazdığımın farkındayım. O akşamki tartışmaya kadar bir dostluğumuz vardı, bunları yazmak istemezdim. Ama hem duruma doğru teşhis koyamamanız hem de aşırı derecede inatçı olma huyunuz yüzünden hepimizi tehlikeye attınız.

“YAKIN DOSTUNUZ MELİH GÖKÇEK”

Tayyip Erdoğan’ın %34 oyla Meclisin üçte ikisini ele geçirmesinin SEBEBİ sizsiniz. Daha önce Refah Partisi’nin belediyeleri ele geçirmesi de sizin oyları bölmeniz sayesinde gerçekleşmişti..

Tayyip Erdoğan’ların ve yine çok yakın dostunuz olan Melih Gökçek’lerin en büyük
şansı sizdiniz.

  • CHP’nin ise en büyük şanssızlığı oldunuz.

Bu ülkenin sola şiddetle ihtiyaç duyduğu bir dönemde, bütün uyarılarımıza rağmen
partiyi sağa çekmekte, Kürtlerden, Alevilerden, solculardan ayırmakta ısrarlı oldunuz.

Erdal İnönü, Hikmet Çetin, Murat Karayalçın, Fikri Sağlar, Ercan Karakaş, Mehmet Moğultay, Seyfi Oktay, Celal Doğan ve daha birçok sosyal demokratla el ele tutuşup
halkın karşısına çıkmanız gerekirken; eski MHP’lileri, eski ANAP’lıları, idamla yargılanmış sağcı militanları parti vitrinine çıkarmakta ısrar ettiniz.

Size defalarca, bir şeyin aslı varken kopyasına kimse bakmaz!” dememize rağmen,
sol politikaları değil, MHP çizgisini tercih ettiniz.

Sağcıları ve sekreterinizi Meclis’e sokarken, İsmet Paşa‘nın Avrupa Konseyi’nde komisyon başkanı olma başarısını gösteren torunu Gülsün Bilgehan’ı
Meclis dışında bıraktınız.

NEDEN??

İnanın ki bunları yazarken samimi olarak üzülüyorum. Keşke haklı çıkmasaydım,
keşke sizin tahminleriniz doğrulansaydı…. Yazık oldu Deniz Bey, hem size, hem partinize, hem de size inanan temiz yürekli sosyal demokratlara.

Artık bundan sonra istifa etseniz de bir etmeseniz de. Bad-el harab-ül Basra!

Zülfü Livaneli
=============================

Dostlar,

CHP’nin günümüzdeki genel başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu‘nun benzer bir işlev / rol üstlenmemesi ve benzer hataya düşmemesi dileğiyle paylaşma gereği duyduk bu tarihsel yazıyı / belgeyi….

Öyle ya; KORONA SALGINI ülkeyi kasıp kavuruyor, 6 ay bitmek üzere ve salgın denetimden çıkmış durumda. Sürekli benzer hatalar sürdürülüyor ve her gün 20’nin üstünde insanımız ÖNLENEBİLECEK İKEN ÖLÜYOR, 1500’ü aşkın yeni hasta tanısı konuyor. Bunlar makyajlı veriler; gerçekte en az birkaç katı…

Ancak bu bağlamda anamuhalefetten etkili bir muhalefet çıkışı bir tülü göremiyoruz!? AKP = RTE‘nin “ustaca” (!) gündem oyunlarının ardından sürükleniliyor.. Üstelik ekonomi yerin 7 kat dibine dek bat(ırıl)mışken..

Merhum Süleyman Demirel yaşasaydı AKP = RTE iktidarı kaç gün dayanırdı acaba yürüteceği ustaca muhalefete??

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

ÇEVRESEL YIKIM, MASUM KURBANLAR VE İKTİDARIN SORUMLULUĞU

ÇEVRESEL YIKIM,
MASUM KURBANLAR ve
İKTİDARIN SORUMLULUĞU

Meslektaşımız Biyofizik uzmanı Prof. Dr. M. Ali Körpınar hep yurt ve çevre sorunlarına odaklı akla ve duygulara birlikte seslenen güzel yazılar yazar, biz de olanak ölçüsünde bu sitede yer veririz. Son yazısı, özellikle, küresel ölçekte yaşanan KOVİT-19 salgınının (=pandemi) ağır çevresel yıkımla açık – net ilişkisini sorgulaması bakımından çok önemli.. (http://ahmetsaltik.net/2020/08/20/cevre-felaketi-yasiyoruz-2/)

Dikkat buyurulsun; 21. yy’ın şafağında, daha ilk 20 yılda birkaç salgın yaşadık, yaşamaktayız..
Kolera salgınları artık sıradan ve yaygın. Ebola, MERS, Kuş Gribi, Domuz Gribi, SARS ve sonki SARS – Cov2..

Hiç düşünüldü mü acaba, salgınlar arası süre neden çooook kısaldı?
Hiç akıl eder miyiz ki, çevreye mahkum olduğumuzu yadsıyıp efendiliğe yeltendik?
Hiç sorgulandı mı acaba, 20 yılda 6 salgın ne anlama geliyor?
Hiç irdelendi mi acaba; Ay’a, Mars’a giden uygarlık neden 8 aydır son salgınla başedemedi?
Hiç hesap edilir mi acaba yaşanan salgın nereye varır / varacak?
Ve de haydi bunu da önümüzdeki birkaç yılda aştık; bir sonraki ne zaman ve nasıl gelecek?
Ya da KOVİT-19 salgını sürerken bir başka salgın üstüne eklenebilir mi?
Örn. sonbaharda Grip / İnfluenza salgını ya da bir başkası??
Ya da kıtlık / açlık, birkaç bölgede büyük ölçekli depremler, başkaca doğal afetler??
Yüzleşir miyiz yaşamın acı gerçeğiyle, hem de hiiiç oyalanmadan :

  • Artık HER AİLEYE 1 ÇOCUK! Küre, daha çok nüfusu kal-dı-ra-mı-yor!

Örn. Türkiye’de İstanbul – Marmara bölgesinde M 7+ şiddetinde bir deprem.. KOVİT-19 salgını ile savaşım sürerken???!!!
****
Devlet yönetimi, tüm bunları öngörmek, seçenekli afet – olağanüstü durum planları hazırlamak ve en az zararla böylesi bunalımları aşmak demektir; öngörü, ufuk ister.

Ancak AKP’li CB Erdoğan, önceki gün sanal ortamda bir “trafo” açılışı yapmıştır (bu düzeye inildi gösterişli açılışlarda..) Türkiye’de nerede dev kamu ihalesi varsa, her nasılsa üstünde kalan 5 büyük / yandaş / halis – muhlis…. şirketten birinin K_ _ _ _ n reklamının arka fonda olduğu bir açılış.. Erdoğan sanki sanal oturumun yönlendiricisi (moderatörü, kolaylaştırıcısı) idi aynı zamanda. İlgililere söz verirken kendince genel sözcükler kullanarak alana ne denli uzak / yabancı olduğunu da ortaya koydu. Bu kamu yatırımı değildi, yandaş bir şirket güneş enerjisinden yararlanarak elektrik enerjisi üretmek üzere Konya’da tarıma elverişsiz alanda solar kollektör paneller yerleştirmişti. Ürettiği elektrik enerjisini, bu enerjinin dağıtımını üstlenen bir başka şirkete satacaktı. Görüldüğü gibi ülkemizde elektrik enerjisi üretimi de (EÜAŞ) ve dağtımı da (EDAŞ’ler) ayrı ayrı özelleştirilmiş, dev AŞ’ler tekelinde ve Erdoğan, kendisini Türkiye AŞ’nin CEO’su olarak en tepede konumlandırdığından, ilgili şirketin apaçık reklamını yapmaktan çekinmemişti.

Ülkemizin “hal-i pür melal”i işte böyle..

Erdoğan kuşkusuz haksız rekabete razı olmayacak ve benzer durumda çağrı yapan irili ufaklı başkaca şirketlerin de –artık hangi boyuta dek inilecekse– tesis açılış, yenileme, kapasite artırımı vb. çağrılarına yanıt verecektir.

Aynı gün Sağlık Bakanı / Sekreteri Dr. Koca, Türkiye’de 1303 yani COVİT-19 hastası ve 23 ölüm duyurmuştur.. Tabii artık bu rakamları kaç ile çarpacaksanız; kahvelerde, evlerde, sokakta 1-10 arası katsayı toto konuşulduğuna çoğu insan tanıktır. AKP iktidarı, salgın sorumluları ve Bilimsel Danışma Kurulu’nun gerçekte danışılmayan, “mış” gibi yapılan üyeleri, bu yakıcı gerçekliğin ne denli ayırdında, bilemiyoruz..

Dün konuştuğumuz büyük ölçekli bir turizmci, bu sezondan 3,5 milyar $ bile gelmeyeceğini söyledi. Geçen yıl 35-40 milyar $ girdi sağlanmıştı ve bu yılın saf umutları 50 milyar $’a ayarlı idi. Üstelik turistik işletmelere ek yükümlülükler getirildi; sağlık çalışanı olacak, PCR+ çıkan “konuk” (müşteri!) otelde tek kişilik odada yalıtılacak, hizmet verilecek, ücret de alınmayacak.. Bölgeden personel ilanları ulaşıyor bu bağlamda ancak çoğu işletme de kapatıyor, erken kapatacak, açacak iken açmayacak olanlar var..

Varsayalım ki 3,5 milyar $ brüt girdi sağlandı.

  • Acaba, ölçüsüz – kuralsız ve erken açılan turizm sektörü yüzünden FAZLADAN KAÇ İNSANIMIZ ÖLDÜ??

Bu sorunun yanıtı bilimsel olarak verilebilir; Epidemiyolojik bilimsel kurallara uygun Filyasyon (kaynağını bulma) çalışması yapılıyor olsa idi.. Tümü ile kurallı olmasa da yine de bir çıkarım yapılabilir.. Muhalefet bu bağlamda bir soru önergesi verir mi acaba? İktidar gereğince yanıtlar mı acaba?

Dolayısıyla 1 Temmuz – 20 Ağustos arasında resmi kayıtlara göre KOVİT-19’dan ölen insanlarımızın diyelim yarısı Turizm sektörü yüzünden ise ve bu rakam 920/2=460 dolayında ise, 3,5 milyar $ brüt turizm girdisi (net geliri değil!) uğruna, salt resmi verilerle

  • 460 insanımızın yaşam hakkının feda edildiği çıkarımı yapılabilir mi??
  • Böylesi bir siyasal tercih olabilir mi ve hangi iktidar buna cesaret edebilir?

Herhalde demokratik hukuk devletinin egemen olduğu, yasama organının siyasal iktidarı denetleyip – dengelediği, İdarenin yargısal denetiminin işlediği, basının özgür olduğu…. bir ülkede..

Bunların hangisi Türkiye’de var???

Dolayısıyla, değil böylesine akılları dürtücü – zıplatıcı sorular sormak; akıl yürütmek bile zinhar tehlikelidir. İktidarın ücretli profesyonel tirolleri hemen sanal ortamda linç başlatır ve “işaret” bekleyen kimi yargı yetkilileri harekete geçebilirler..

Ne çare ki;

  • MASUM İNSANLAR, ÖNLENEBİLECEK İKEN ÖLMEKTEDİR iktidarın siyasal tercihleri yüzünden!!
  • Üstelik neden ve nasıl olduğunu bile anlamadan.. Kader, talih, kısmet, Allah’tan, ecel!!??…
  • Susmak ne mümkün; dilsiz şeytandır bu çıplak ve yürek yakan tabloyu görüp de susan!
  • Yapıp – ettikleriyle ya da tersiyle bu kırımdan sorumlu olanların aynaya bakması nasıl sağlanabilecektir? Siyasal muhalefet nasıl bunca felç olabilir??
  • Bir iktidarın en başat görevi yurttaşların yaşam hakkını korumak değildir de nedir?
  • Bunu bile beceremeyip, gerçekte bilinçli moneter siyasal tercihleriyle (S. Bakanı Koca’nın, “..bu tabloyu öngörmüştük” hazin ve çok acı itirafı) masum insanların yaşam haklarını 3,5 Dolara feda edebilen bir siyasal kadronun zerrece meşruiyetinden söz edilebilir mi tarih sahnesinde??!
  • Durdurun Türkiye’yi, uzaya- sonsuzluğa karışmak istiyorum; orada “katiller, katil iktidarlar… diye haykırabilmek istiyorum..

Sevgi, saygı ve DERİN ACI ile. 21 Ağustos 2020, Tekirdağ

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
AÜTF Halk Sağlığı Uzmanı,
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com