Etiket arşivi: meslek hastalığı

TTB : Yaşatmak İçin Yaşamak İstiyoruz!

Son haftalarda ülkenin dört bir yanındaki meslektaşlarımızdan gelen ölüm haberleri ile tekrar ve tekrar sarsılmaktayız. Hekimlerde gördüğümüz ani ölümler, basın-yayın kuruluşlarına da yansıdığı üzere dikkat çekici biçimde artmaktadır. Yalnızca 2023 yılının ilk 20 gününde en az beş meslektaşımızı genç yaşta yitirdik. Üç meslektaşımızın ölümünde kalp krizi (akut MI), bir meslektaşımız için inme, bir meslektaşımız içinse intihar (özekıyım, suisit) ön tanısı konulduğu bilgisini aldık.

Özellikle Sağlıkta Dönüşüm Programı sonrasında aşama aşama gasp edilen ekonomik ve özlük haklarımız, ağırlaşan çalışma koşullarımız ve sağlıkta şiddet; pandemi ve ekonomik krizle birlikte  dayanabileceğimiz noktaları da aşmış, “bıçak kemiği delip geçmiştir.” Bu nedenle 1 Ekim 2021’de, sağlıklı koşullarda çalışabilmemiz ve yaşayabilmemiz için Türk Tabipleri Birliği olarak “Emek Bizim Söz Bizim” eylem sürecini başlatmıştık. Sağlık Bakanlığı ise yıllar boyunca kayıtsız kaldığı istemlerimiz ile ilgili güçlü eylemlerimizin sonucunda adım atmak zorunda kalmış; “Beyaz Reform” adı altında bir dizi düzenleme yaparak haklarımızı verdiğini iddia etmişti. Ancak mevcut koşullarımıza baktığımızda, “Beyaz Reform”un amacının haklarımızın verilmesi değil; ücretlerde iyileştirme kandırmacasıyla hekim ve sağlık çalışanlarını güvencesizleştirmek, onları daha çok çalıştırmak ve eylemlerini bastırmak için denetim altına almak olduğunu daha da net biçimde görmekteyiz.

Ekonomik krizin yükü altında ezilen hekimler için kalıcı olmasa bile yapılan ücret iyileştirmelerinin yarar sağladığını söyleyebiliriz. Ancak bu süreçte il sağlık müdürlükleri ve sağlık kurumlarındaki idarenin; hekimlerin üzerinde daha çok çalışmaları yönünde kurdukları baskının ağırlaşması, hekim ve sağlık çalışanlarının bedenlerinin ve zihinlerinin kaldıramayacağı yoğunluklarla karşılaşmalarına neden olarak yaşamlarını tehdit etmektedir.

  • Nitekim birçok çalışmada, uzun çalışma saatleriyle intihar düşüncesi arasında yakın ilişki tanımlanmıştır.
  • Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü’nün de açıkladığı çalışmaya göre haftalık 55 saat ve üzerinde çalışmanın haftalık 35-40 saat çalışmaya göre inme riskini %35 ve iskemik kalp hastalığından ölüm riskini %17 artırdığı belirlenmiştir. Dünya Sağlık Örgütü temsilcilerinin de anlatımıyla haftada 55 saat ve üzeri çalışmak ciddi bir sağlık tehlikesidir.

Türk Tabipleri Birliği’nin 2021 yılının Eylül ayında 6.178 hekimin katılımıyla gerçekleştirdiği çalışmada, çalışmaya katılan hekimlerin %15-30’unun haftalık 55 saatten daha uzun süre çalıştığı görülmektedir. “Beyaz Reform” sonrasında bu sürelerin daha da uzaması için atılan adımlar önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.

Bir başka konu ise birçok bilimsel çalışmada gösterildiği üzere COVID-19 enfeksiyonu geçirenlerde iskemik kalp hastalığı ve başka birçok hastalığın daha yüksek oranda görülebilmesidir. Pandeminin doğru yönetilmemesi sonucunda pandeminin yükünü çeken sağlık çalışanlarının birçoğu virüsle karşılaştı. Yüzlerce sağlık çalışanı, COVID-19 nedeniyle yaşamlarını yitirirken daha da büyük bir çoğunluk ise hastalığı geçirmesine karşın halen bu hastalığın neden olduğu sorunlarla uğraşmaktadır. Buna karşın ne COVID-19 sağlık çalışanları için meslek hastalığı kabul edildi ne de TTB’nin pandemi sürecindeki her yıl için 120 gün yıpranma payı istemi karşılandı.

  • Son dönemde meslektaşlarımızın birden (ani) ölümleri,
    hem mesleğimiz ve hem de sağlık sistemi için ciddi bir alarm işareti gibi görünmektedir.

Kaldı ki karşılaştığımız ölümlerin, buzdağının yalnızca görünen yüzü olduğunu, henüz yaşamını yitirmemiş birçok meslektaşımızın da ciddi biçimde yıprandığını hepimiz biliyoruz. Ancak şu ana dek sağlık çalışanlarının ölümleri ve ne denli yıprandıkları araştırılmadığı gibi,

  • Toplumda son iki yılın ölüm ve ölüm nedenleri, Türkiye İstatistik Kurumunca
    kamuoyuyla paylaşılması gerekirken paylaşılmamıştır.

Önce zarar verme!” ilkesini benimsemiş, her kim olursa olsun, hastasını tedavi etmek ve yaşatmak için gerekli koşulları sağlamaya yemin etmiş bir meslek kesiminin zarar görmesi engellenmelidir.

Konu, Sağlık Bakanlığı ve TBMM başta olmak üzere ilgili bütün kuruluşların öncelikli görevidir. Bu bağlamda; konuyla ilgilenen tüm kuruluşların temsil edildiği bir Kurulun oluşturulup,
Sağlık Bakanlığı’nın elindeki tüm verilerin paylaşıldığı bir ortamda hem hekimlerdeki hem de toplumdaki ölümler araştırılmalıdır.

Altta yatan nedenlere yönelik önlemler geliştirilmeli, önlem alınamayan koşullarda ise yıpranma payının artırılması gibi uygulamalarla görülen zarar giderilmelidir.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

En Az 300 Sağlık Emekçisini Salgına – Kötü Yönetime Kurban Verdik!

11 Mart – 28 Aralık 2020 Arasında 9,5 ayda En Az 300 Sağlık Emekçisini Salgına / Kötü Yönetime Kurban Verdik!

Image

KOVİT-19‘a yakalanan sağlık emekçilerinin sayısı en az 120 bini geçti..
120 000 / 2 162 775 = %5,5…
11 Mart 2020 – 28 Aralık 2020 arası 291 günde hastalık tanısı konanların 20’de 1’i sağlık emekçisi.. Oysa toplam nüfusun 1/80’i sağlık emekçileri; risk en az 4 kat daha büyük!
Aynı zaman aralığında 300 / 20 135 = %1,5.. Binde 15. Ölen her 1000 kişiden en az 15’i sağlık emekçisi..

Ulaşım, konaklama, moral – manevi destek, akçalı ek ödeme, istifa, emeklilik… yok yok yok!

  • Bu kırımdır, İNSANLIK SUÇUDUR, kabul edilemez ve sürdürülemez!

Temel neden SALGININ ÇOK KÖTÜ YÖNETİLMESİ, DAHASI POLİTİZE EDİLEREK YÖNETİLEMEYİŞİ, bu yakıcı tablodan bile politik başarı çıkarma, rant tutsaklığıdır!

Sağlık ordusu hastalanmakta, tükenmekte, ÖLMEKTEDİR!

Salgının başından beri 1. Basamağa 100 bin, 2.-3. Basamağa 100 bin ve 27 bin aile hekimine 1’er sağlık emekçisi olmak üzere 225 bin dolayında yeni alım yapılmasını ısrarla önermekteyiz. Atama bekleyen 400 bini aşkın sağlık emekçisi var. Hiç olmazsa salgın süresince sözleşmeli olarak..

Türkiye’de 1 065 000 dolayında sağlık çalışanı olup, OECD standartlarına göre 36 ülke içinde sonlardayız. Ancak adına Küreselleşme denilen gerçekte KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm olan yabanıl (vahşi) kapitalist- sözde neo-liberal insanlık düşmanı ideolojinin Türkiye’deki taşeronu olan AKP iktidarı bunları yapmadı, yapamadı! Devletin küçültülmesi, bir gece bekçisine indirgenmesi.. kutsal bir hedef çünkü bunlar için..

27 bin dolayında aile hekimi ve bir o denli aile sağlığı elemanına salgından korunmada kişisel koruyucu donanımı Sağlık Bakanlığı sağlamadı. İstemleri ise yazılı olarak reddetti. Ama AKP – MHP iktidar bloku 156 ülkeye salgında donanım yardımı, akçalı (mali) destek verdi!!??
***

Sağlık emekçileri çok yorgun, bitkin, depresyonda, tükenmiş..
2-3 hafta tam kapatma istemleri sürekli görmezden gelindi.
Servis ve yoğun bakım yataklarının sayıca artırılması çözüm sanıldı, oysa yeterli sağlık çalışanı yoktu; son günlerde olgu/hasta/vaka sayıları azalıyor görünüyor ama günlük ölüm sayıları artışı sürerek rekorlar kırıyor! Neden acaba?? Günlük ölüm sayısı 250 ve üstünde; duyarsızlaştırıldık!
***

Dahası, görev şehidi olan en az 300 sağlık emekçisi için geride kalanlarına, MESLEK HASTALIĞI hakkı yasalarda açıkça tanımlanmış olmasına karşın(5510 s. yasa md. 14/a ve 657 s. yasa md. 105 ve 188 vd.), AKP-MHP ittifakınca fiilen verilmeyerek açıkça gasp edildi! Hiç gerek yokken yasal düzenleme gereği varmışçasına algı yönetimi yapıldı ve verilen yasa önerileri, adeta sadistçe – zalimce – gaddarca – düşmanca, anılan ittifak tarafından reddedildi! Ama şehir hastanelerinin yandaş yerli – yabancı ortaklıklarına milyarlarca TL aktarılmakta..
***

Nereye dek heyyyy Lordum, nereye dek!?
Quo vadis eyyy Mr. Erdogan, quo vadis??

Sevgi, saygı ve DERİN ACI ile. 29 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Türk Toraks Derneği Olarak Bir Kez Daha Uyarıyoruz

Türk Toraks Derneği Olarak
Bir Kez Daha Uyarıyoruz

Resmi Twitter'da görüntüle

Değerli Üyelerimiz,

COVID-19 Pandemisi‘nin 8. ayı dolmuşken Türk Toraks Derneği olarak öneri ve uyarımızı kamuoyu ile paylaşıyoruz. Açıklamamızın tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.

Sevgi ve saygılarımızla, 10.11.2020

Türk Toraks Derneği Merkez Yönetim Kurulu

TTD Basın Açıklaması
https://www.toraks.org.tr/site/news/10095

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır…)
****

Kamuoyuna duyurumuzdur   :

COVID-19 Pandemisi tüm hızıyla sürmekte, yaşamlarımızı Mart-Nisan aylarından çok daha fazla tehdit etmektedir. Salgının ülkemize ulaşmasının üzerinden 8 ay geçti. Bu süre içinde ilan edilen rakamlara göre 390.000 kişi hastalığa yakalandı, 10.000’den çok yurttaşımızı da yitirdik.

  • Salgın şu anda İstanbul başta olmak üzere bütün Türkiye’ye yayılmış ve denetimden çıkmıştır.

Bu ifade birçok kurum tarafından kullanılmakta, sahada çalışan hekimler bizzat yaşamaktadır.
Öte yandan günlük yaşam olağan akışında seyretmekte, insanlar sokaklarda, toplu yerlerde, arkadaş-aile buluşmalarında, alışveriş merkezlerinde, çoğu zaman maskesiz ya da uygunsuz takılmış maskelerle dolaşmaktadır. İşyerleri açık, sanatsal gösteriler yapılmakta, toplu taşımalar (özellikle işe gidiş dönüş saatlerinde yoğun sıkışıklıklarla) ve şehirlerarası dolaşım hiçbir denetim olmadan sürmektedir.

Okullar açıldı, açılmayan sınıfların da açılması düşünülmektedir. Özellikle 5-14 yaş diliminde
vaka sayısı artmakta olup, bütün yaş dilimlerinde ağır vakaların ağırlığı ve ölümlerin görüldüğü bilinmektedir.

  • Ayrıca çocukların bulaştırıcı olduğu da unutulmamalıdır.
  • Avrupa’da ülkeler, vaka ve ölüm artışları nedeniyle sıkı önlemler almaktadır.
    Yeniden toplumsal hareket kısıtlamaları uygulamaya başlamışlardır.
    Yurttaşları için ülkemize seyahat kısıtlamaları getiren ülkelerin olduğu da bilinmektedir.

Ülkemizde bu denli hızlı bir tırmanış varken, alarm işaretleri belirginken, toplumda ve sağlık çalışanlarında ağır hasta ve ölüm sayısı hızla artarken, yoğun bakımların doluluk oranları salgın başından beri hiç olmadığınca kritik düzeye gelmişken artık önlemlerin alınmasında
daha çok gecikilmemelidir.

1. COVID-19 ile mücadele bireylerin sorumluluğuna bırakılmamalıdır.
2. Toplumsal hareketlilik kısıtlanmalıdır.
3. En az 2 hafta, hatta koşullar zorlanarak 1 ay tam kapanma gereklidir.
4. Okulların açılması ertelenmeli, yüz yüze sınavlar kesinlikle başlamamalıdır.
5. Sağlık ekonomik kaygıların üstündedir. Hasta olan kişiler zaten iş kaybına uğramaktadır. Toplumsal hareketlilik kısıtlaması, iş ve gelir kaybını önleyecek sosyal devlet uygulamaları ile bütünleştirilmelidir.
6. Sahanın gözlemlerinden hareketle toplam olgu sayılarının büyüklüğünden endişe etmekteyiz. Sağlık Bakanlığı’nın toplam olgu sayılarını şeffaflık içinde açıklamasının,
birçok açıdan önemi yanında toplumun önlemlere uymaya teşviki açısından da zorunlu olduğu düşüncesindeyiz.
7. COVID-19 sonrası hastaların izlenmesi, gereken tedavi ve rehabilitasyonları açısından planlamalar yapılarak sağlık kuruluşlarında birimler oluşturulmalıdır.
8.
Mevsimsel grip ve COVID-19 birlikteliği ölümcül sonuçlara yol açabilir. Bir an önce
sağlık çalışanları ve öncelikli gruplar aşılanmalı, tüm toplumun aşılanması için yeterli dozda aşı sağlanmalıdır.
9. Salgında 8 aydır sağlık çalışanları gece gündüz canla başla çalışmaktadır. Her gün
birkaç arkadaşımızı yitiriyoruz. Baştan beri talep ettiğimiz, COVID-19 sağlık çalışanları için meslek hastalığı olarak kabulünün yaşama geçirilmesi artık acil bir zorunluluk durumuna gelmiştir.

TÜRK TORAKS DERNEĞİ OLARAK BİR KEZ DAHA UYARIYORUZ.

ÇIĞLIĞIMIZIN ÇOK GEÇ OLMADAN DUYULMASINI İSTİYOR, YETKİLİLERİ TOPLUMDA VE SAĞLIK ÇALIŞANLARI ARASINDA DAHA FAZLA KAYIP YAŞANMADAN ACİL ÖNLEMLER ALMAYA DAVET EDİYORUZ.
=============================
Dostlar,

TTD üyesi meslektaşlarımızla büyük ölçüde görüşbirliği içindeyiz.
29 Ekim 2020 günü, TTD’nce düzenlenen Halka yönelik çok kapsamlı eğitim etkinliklerinde
biz de çağrılı konuşmacı idik ve Sn. Prof. Dr. Fuat Kalyoncu’nun yönettiği oturumda

DÜNYA PANDEMİYİ NASIL YENEBİLİR?

başlıklı konuşmamızı yapmıştık. O konuşmada kullandığımız 10 yansıyı bir kez daha paylaşmak istiyoruz.

Sn. Prof. Kalyoncu’ya şöyle bir kurgu (mizansen) sunmuştum :

  • Ben DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) Başkanı olsaydım, siz de BM (Birleşmiş Milletler) Genel Sekreteri; sizi ziyaret eder, ne yapar yapar ikna eder, BM Gelen Kurulu ya da Güvenlik Konseyini toplantıya çağırmanızı sağlardım. Orada bir konuşma yapar ve bilimsel gerekçeleri ile

    Tüm dünyada eş zamanlı 14 günlük bir KÜRESEL KAPATMA çağrısı yapıyorum..

    derdim..
    ***

Benzer sözlerimizi 24 Ekim 2020 günü, BM’nin 75. kuruluş yıldönümünde Karantina TV konuşmamızda da seslendirmiştik ve geniş yankı almıştı.. Türkçe ve İngilizce bu çağrıyı yaydık.

AKP iktidarını bir kez daha uyarıyor ve ÇIĞLIKLARIMIZI / HAYKIRIŞLARIMIZI duymasını istiyoruz..

Salgın, KRİTİK BİR AŞAMAYA ULAŞMIŞTIR..

Aylar öncesinden sürekli uyardık, böyle giderse Eylül – Ekim ve sonrasında

Türkiye 14 GÜNLÜK TAM KAPATMAYA ZORUNLU KALABİLİR…

Bunun tüm hazırlıkları yapılmalı.. demiştik TV konuşmalarımızda ve web sitesi yazılarımızda, sosyal medya hesaplarımızda..

İstanbul Tabip Odası da bu gün çok benzer içerikli bir çağrı yaptı basın toplantısında.

Sanırız hatta korkarız ki zamanı geldi..

Sevgi ve saygı ile. 11 Kasım 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

 

 

 

 

 

HALK TV Programımız ve Yakıcı Salgın Gerçekleri – 29 Ağustos 2020

HALK TV Programımız ve
Yakıcı Salgın Gerçekleri…

HALK TV‘de Cumartesi (29.08.2020) günü yaptığımız söyleşinin youtube’a yüklenmesi ve bize erişkesinin (linkinin) ulaşması bu sabah olanaklı oldu (ne yazık ki..)

Sunucu, özellikle artan olgu sayılarının ardalanını anlamak ve izleyicilere aktarmak istiyordu..
Ne var ki tablo hiç ama hiç iç açıcı değil..

Korona virüs tablosu (29 Ağustos) açıklandı Türkiyede son 24 saatte kaç yeni vaka ortaya çıktı İşte son durum...

Şöyle ki :

1. İlk olgunun resmen duyurulduğu 11 Mart’tan bu yana toplam 6.937.088 test yapılmış, (+) bulunan 267.064 olgu yakalanmış ve test / (+) lik oranı %3,8.. Çok düşük ve giderek düşmekte.. Örn. 29 Ağustos’ta 1459/101.414 = % 1,5.. Bu oranlar çelişkili, çünkü salgının başlarında daha düşük olmalı idi.. Oysa son günlerde test sayıları 90 – 100 bin / gün aralığına erişirken, -ki daha başından 100 bin / gün altına inilmemeliydi- giderek artan olgu sayılarına karşın testin yakalama oranının düşmesini açıklamak güç..

2. Kullanılan PCR testi hala, ne yazık ki, %40’lar dolayında duyarlı (sensitif); virüs taşıyanları yakalama yetili. Oysa zaman içinde %90’ın üstünde duyarlı testler geliştirildi ama Türkiye ısrarını sürdürüyor : Tek açıklama, düşük olgu sayısı bildirebilmek için dayanak arama!

3. (267.064 – 242.812) – 6.284 = 17.968 yatan hasta sayısı; S. Bakanlığının COVID-19 kabul ettiği PCR testi (+) hastalar.. Ama Türkiye’de hastane yatakları dolu! İnsanlar yatak ve yoğun bakım için kuyruklarda. Toplam 250 bin dolayındaki hasta yatağının 44 bini yoğun bakım. 50 bini özel sektörün. Özel hastaneler çok sınırlı pandemi hastası alıyor çünkü SGK sağaltım (tedavi) giderini ödemiyor. 200 bin kamu hastane yatağının en az yarısı geçtiğimiz hafta salt pandemi için ayrıldı. Son günlerde eklemeler ve kaydırmalarla bu rakamın 120 bine eriştiğini düşünüyoruz.

Sorular şunlar                            :

  • 120 bin pandemi yatağı, turkuvaz tablo hesabından kolayca çıkarılan 18 bin PCR (+) hasta ile nasıl dolar?? Kalan 100 bin yatakta uzaylılar mı yatıyor??
  • O yüz bin hasta PCR testi negatif ama tüm klinik – lab. bulguları ile COVID-19 hastası ve aynı sağaltımı alıyorlar!Saklanabilecek birşey var mı ortada??4. Resmen COVID-19 kabul edilen 17.968 yatan hastanın 917’si “ağır” hasta.. Ne demekse?? Oranlarsak 917 / 17.968 = %5,1 ve bu oran sürekli artıyor.. “Ağır hasta” yı dünya verilerinde gördüğümüz “kritik hasta” ile eşdeğer alırsak, bu oran Dünya ortalamasında %1! Bizde neden 5 katı! Çünkü, hastane yatakları dolmasın diye S. Bakanlığı “genelge” ile hekimlere buyruk vererek yatırılma koşullarını çok daralttı : Solunum yetmezliği – güçlüğü ve yutma güçlüğü olacak yatırılabilmek için. Yani durumunuz “ağır” laşmış olacak. Değilse evinizde kalacaksınız!

    5. “Zatürre” li oranını veren yok dünyada ama biz veriyoruz.. Bu hastaları da “ağır” sayarsak %12,5’e erişiyor “kritik” durumda olanlar.. Dünya ortalaması olan %1’in 12,5 katı!

    6. Gene de, yatırılan her 8 resmi COVID-19 hastasından 1’i “ağır / zatürreli” olmasına karşın, ölüm oranlarımız 6.284 / 267.064 = % 2,35… Dünya ortalaması ise %5!

    Hem yatan her 8 resmi hastadan 1’i ağır / zatürreli, dünyanın 12,5 katı; hem de ölüm oranlarımız dünya ortalamasının yarısından az!??

    Bu olsa olsa TÜRK MUCİZESİ olabilir!!??? Ama bu muazzam “başarıyı” (!) açıklayan bir uluslararası bilimsel makalemiz yok!

7. 1549 yeni olguya karşılık 1003 taburcu edilen… Yatan hasta havuzuna 546 eklenme.. Yatan resmi hasta havuzu 10 binin altına inmişken 1 ay kadar önce, şimdi 18 bine erişti, 1 ayda  %80 resmi artış var.. Ama test / (+) lik oranı hala %1,5’lerde??!!

8. Yatan 120 bin COVID-19 hastası (18 bini test pozitif, kalan negatif), olağan koşullarda toplamın %15’i olmak gerekir eldeki bilgilerle. Dolayısıyla toplam olgu sayısı 800 bin olarak kestirilebilir toplumda. Virüsü taşıyan ve bulaştıran 800 bin insan!

Dahası                :
Yatan 120 bin COVID-19 hastası (18 bini test pozitif, kalan negatif), olağan koşullarda toplamın %15’i olmak gerekirken, S. Bakanlığının yatış koşullarını (endikasyonlarını) çooooooook daraltması nedeniyle diyelim %5 ise; bu takdirde toplam hasta yükü 2,4 milyon demektir!

2,4 milyonun %15’i yatırılma durumunda ise bu da 360 bin yapar ama gerçekte yatırılabilen bunun 1/3’üdür.. Bir başka anlatımla, 240 bin COVID-19 olgusu hastanede yatırılarak sağaltım (tedavi) alacak iken, evlerinde tutulmaktadır..

  • Sağlık sistemi açıklanmayan bir iflas içindedir..

240 bin dolayında hasta evlerinde COVID-19 sağaltımı almaktadır ve bunlardan ölümlerin ne oranda olduğunu, ne oranda COVID-19 ölümü olarak kodlandığını bilmiyoruz!

Bir kez daha “dahası” diyelim; pandemi yataklarında yatan 100 bin COVID olgusunun PCR (-) olması nedeniyle, ölümleri zaten COVID-19 ölümü değildir!

9. Yüz bin test / gün iyi rakam ama, kimlere yapılıyor bu çok önemli.. Kişi mi, test sayısı mı? Kaçı yineleme? Örn. neden TBMM’de kişi başına ortalama 5 test yapılmışken Türkiye genelinde her 12 kişiden 1’ine yeni erişildi ortalama?? Üstelik turkuvaz / yeşil tablo verileri gerçekten son 24 saatin mi?? Geçen hafta S. Bakanı Dr. Koca, “10 gün önceki veriler” demişti, dehşet verici idi! Salgın yönetiminde güncel hatta saatlik veri vazgeçilmez önemdedir..

10. Kaç sağlık çalışanı bulaşı aldı, kaçı öldü?? 29 Nisan’da Bakanın açıklamasına göre 7 bini aşkın sağlıkçı bulaşı almıştı. Son 4 aydır durum nedir?? Niçin açıklamıyorsunuz?? Neden sağlık çalışanları COVID-19’a yakalandığında – öldüğünde MESLEK HASTALIĞI saymıyorsunuz??
*****
Sanırız daha çok uzatmaya gerek yok..
Kral çıplak mı çıplak, çırılçıplak..
AKP iktidarı salgını Türkiye’yi batırdığı gibi “yönetmekte” (‘!)..
Kendince başarıya mahkum ama mızrak da bir türlü çuvala sığmıyor..
Bunca açık hata, bunca uyarıya karşın nasıl olur da ısrarla sürdürülebilir??
Aklımıza ister istemez olumsuz seçenekler geliyor.. Onu da sorup bağlayalım :

  • Salgın gerekçe yapılıp OHAL ilanına mı gidilmek isteniyor??!!
    Sakın ha, asla ve asla, aklınızdan bile geçirmeyin..
    Epey, epey geç ama hala dönülmez yerde değiliz..
    EPİDEMİYOLOJİK İLKELERE TAM BAĞLI ve HALKA KARŞI DÜRÜST salgın yönetimi tek yol!
  • Bu arada, en az 14 günlük tam kapatma giderek daha gerekli olmakta; ciddi ciddi hazırlığı yapılmalı ve gerekli 50 milyar Dolara yakın kaynak ne edip edip bulunmalı.
    SALGINLA FLÖRT OLMAZ !
    Türkiye Erdoğan’ın bir A.Ş.’i gibi değil, insan haklarına dayalı, çağdaş, onurlu bir hukuk devleti gibi yönetilmek zorundadır.

    Salgın gereğinden çok uzadı / uzatıldı, bastırılabilirdi, çok sayıda masum insanımız kurban / feda edildi. Böylesi bir siyasal tercih olamaz; bu açık bir insanlık suçudur ve DERHAL durdurulmalıdır.

    TBMM soruna el koymalıdır,

    Bilim Kurulu sesini yükseltmelidir ve muhalefet ayağa kalkıp görevini yapmalıdır.. Örn. bir Ulusal Salgın Kurultayı toplamalıdır.

    Ve de yalaka / yandaş basın… masum insanlar, önlenebilecek iken sapır sapır ölürken, bir an olsun aynaya bakmalıdır!

    Son soru                  :

  • 6 aydır yazdıklarımızın, 110’u geçen TV konuşmamızın tek hecesi yalanlanabildi mi??
    Sevgi, saygı SONSUZ ACI ama umut ile. 31 Ağustos 2020, TekirdağProf. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
    Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
    www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

 

İnsanca Çalışmak İnsanca Yaşamak İstiyoruz!

İnsanca Çalışmak İnsanca Yaşamak İstiyoruz!

(http://www.guvenlicalisma.org/index.phpoption=com_content&view=article&id=397&Itemid=214, 05.03.201705.03.2017)

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır…)

Her yıl binlerce emekçi çalışma ortamından ya da çalışma koşullarından kaynaklanan nedenlerle hastalanıyor, sakat (AS: engelli) kalıyor ya da yaşamını yitiriyor. Emekçilerin yaşamını ve sağlığını kaybetmesine yol açan bu olaylar söz konusu “iş kazası” olduğunda bazen, “meslek hastalığı” olduğunda ise neredeyse hiçbir zaman resmi kayıtlara geçiril(e)miyor. Geçirilebilen
iş kazalarının takibi sürecinde de çoğunlukla, nedenler ve sorumlular gizlenmeye çalışılıyor. Emekçinin yaşamını karartan bu olayların “kaza” olarak nitelendirilebilmesi için öngörülemez / önlenemez olması gerekiyor. Oysa madenlerde, tersanelerde, inşaatlarda, atölyelerde, ofislerde, sınıflarda gerçekleşen tüm olaylar önceden öngörülebiliyor ve engellenme olanağı bulunuyor.

Çalışma ortamında emekçilerin ölümünün, sakat (AS: engelli) kalmasının, psikolojik ve fizyolojik sağlıklarını kaybetmelerinin gerçek nedeni, emeği sadece sermayeye artı değer elde etme aracı olarak gören, emekçiyi bütünsel bir insan olarak kabul etmeyen kapitalist üretim sistemidir. Kapitalizmde sermayeler arası rekabetin yoğunlaştığı süreçlerde maliyetleri düşürme yarışına giren işverenler, sosyal bir muhalefetle karşılaşmadıkları zaman emekçinin yaşamı pahasına işçi sağlığını ve iş güvenliği sağlayacak en basit düzenlemelerden dahi kaçınmaktadır. Çoğu sanayi, üretim malzemelerinin ve tekniklerinin toplum üzerindeki zararlarını tam olarak tespit etmeden, emekçileri ve halkı bu malzeme ve tekniklerin denendiği bir kobay olarak kullanabilmektedirler. Devlet de bu süreçte sermayenin çıkarları doğrultusunda belirlenen piyasa koşullarını gerekçe göstererek, emekçiler için yaşamsal öneme sahip olan denetleme görevlerini ihmal ettiği gibi, kamuya ait işyerlerinde de işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları
sık sık ihlal etmektedir. Ayrıca bu durumun çevre ve halk sağlığına da olumsuz etkileri her geçen gün artmaktadır. İktidarın, ancak bütünsel bir insan anlayışıyla sarılabilecek sağlık ve can kayıpları konusunda, toplumsal muhalefet tarafından çalışanların perspektifinden muhalif bilgi, örgütlenme ve eylemlerle sürekli baskı altında tutulması, işte bu yüzden kelimenin tam anlamıyla ‘hayati’ bir önem kazanmaktadır.  

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak bizler her geçen gün daha da artan işçi ölümlerini “kaza” ya da “hastalık” olarak değil olası kasıtla işlenmiş “cinayet”ler olarak değerlendiriyoruz. Bu cinayetlerin kapitalist üretim sistemi devam ettiği sürece sermayenin insafa, devletin göreve çağrılmasıyla son bulmayacağının bilinciyle; biz üretim sürecinin farklı kademelerinde duran emekçilerin örgütlenmesi ve örgütlü bir mücadele içinde yaşamlarına sahip çıkması gerektiğini düşünüyoruz. Bu düşünceyle Meclisimiz, “insanca çalışma ve insanca yaşama” amacıyla başta hayatlarını kaybeden ailelerinin oluşturduğu ağlar, yaralanan işçiler, işçi ve kamu emekçi sendikaları, meslek örgütleri olmak üzere; emekten yana tüm kesimlerle birlikte mücadeleyi hedeflemektedir.
Bu çerçevede, Meclis’in ana ve düzenli faaliyet alanları şunlardır:

a) Yerel, bölgesel ve saha kaza haberlerinin ve İSİG bilgilerinin merkezileştirilmesi ve kamusallaştırılmasını amaçlayan, çalışmalar arasındaki koordinasyonu (AS: eşgüdümünü) sağlayan, işçi sağlığı ve iş güvenliği bilgilerini görünür hale getiren bir kütüphane işlevi de gören, her gün düzenli olarak güncellenen www.yanginkulesi.org     www.guvenlicalisma.org

adlı web sitesini hazırlamak. İnternet sitesini her gün güncellemek ve Pazartesi günleri mail yoluyla yaymak. Paralel olarak sosyal medyada https://www.facebook.com/guvenli.calisma ve http://twitter.com/guvenlicalisma ve açılabilecek diğer resmi adresleri her gün ya da hafta içinde birkaç kere düzenleyerek duyurmak.

b) İş cinayetlerinin yoğun olması muhtemel bölgelere / havzalara / sektörlere dikkat çekecek bir bilgi ağını kuran, bileşenlerinin özgün görüşlerini yansıtan “Yangın Kulesi” adıyla aylık periyotlar halinde hazırlanan elektronik bülteni her ayın 15’ini takip eden ilk Salı günü çıkarmak. 

c) Her ayın en geç ilk beş günü içinde bir ay evveline dair dijital, görsel, yazılı basından ve emek-meslek örgütlerinden edindiğimiz bilgileri sistematize ettiğimiz, çözüm önerileri önerdiğimiz ve bir sektöre özel olarak değindiğimiz
“İş Cinayetleri / Kazaları Raporu”nu, alanda ya da yazılı olarak, basın ve kamuoyu ile paylaşmak.

d) Her ay, İİSİG Meclisi’nin çalışmalarına katılan / katılmak isteyen herkese açık e-posta listesi olan isigmeclisi2011@googlegroups.com ’dan en geç bir hafta öncesinde duyurulan, herkese açık, aylık, gündemli, eşit katılım ve herkese söz hakkı ilkesine dayanan, moderatörlü bir meclis toplantısı düzenlemek. İlkesel olarak toplantıları her ayın ilk Pazar günü yapmak. Alanın, alandaki öznelerin, sorunların ve dinamiklerin nabzını bu geniş meclis toplantıları vesilesiyle tutmak. Bu meclis toplantısının tutanakları, toplantıda alınan kararları da içerecek şekilde, en geç bir hafta içinde e-posta grubuna yollanır. 

e) İş cinayetlerinin meydana geldiği işyerlerine, fabrikalara, organize sanayi bölgelerine gidip gözlemlerde bulunmak, araştırmalar yapmak ve olayla ilgili rapor hazırlamak.

f) İşçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesini güçlendirmek ve görünür kılmak için panel, sempozyum, çalıştay, kongre gibi organizasyonlar düzenlemek.

g) İşkolları, havzalar veya bölgesel düzeyde işçi aileleri, sendika, meslek odası, akademisyen ve katılmak isteyen meclis üyelerinden oluşan çalışma gruplarını oluşturmak ve alanın ihtiyaçlarının giderilmesine katkıda bulunmak.

h) İş cinayetlerinde “canı yanan” işçi ailelerinin mücadelelerine destek vermek, koordinasyonlarının sağlanmasına katkıda bulunmak ve faaliyetimizin önemli bir parçası olarak kavramak.

Meclisimiz, ilke olarak cinsiyet, etnisite, ırk, inanç benzer temelli ve cinsel tercihler nedeniyle doğan ayrımcılığa ve nefret söylemlerine karşı taviz vermez, her yaşam sahasında emekçilerin perspektifinden yana tutum alır. Her türlü siyasi, iktisadi ve kültürel iktidar ve çıkar odaklarından bağımsız bir işçi sağlığı ve güvenliği politikasının oluşturulmasını hedefler.
===============================
Dostlar,

Yukarıda amaç, hedef ve ilkelerini sunduğumuz İŞÇİ SAĞLIĞI İŞ GÜVENLİĞİ MECLİSİ çalışmalarını izlemek ve destek vermek çok yerinde olur..
Meclis, ‘‘İş Cinayetleri Almanağı’ 2016” yı yayımladı..

İş Cinayetleri Almanağı 2016 ile ilgili görsel sonucu

Salt Ocak 2017 içinde 161 emekçi, insan olmanın en erdemli eylemlerinden biri olana ”üretirken” aramızdan kopartıldı..
Oysa çok net bir bilimsel gerçek ki; meslek hastalıkları %100, iş kazaları en az %98 önlenebilir sorunlar.. Üstelik gerekli iş sağlığı ve güvenliği (İSG) önlemelerini almanın bedeli üretim maliyetinde en çok %5 artış getiriyor.
Türkiye dahil pek çok ülkede vergi yasaları bu giderlerin işverenlerce vergiden (matrahından) düşülmesini de olanaklı kılıyor. Fakat işverenler ulusal ve uluslararası rekabeti gerekçe göstererek bu mevzuat olanağını kullanmıyor ve emekçiler utanç verici bir vahşi kapitalist vergiyi = KAN VE CAN VERGİSİNİ sermayeye ödemeye zorunlu bırakılıyor. Bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez!

AKP’nin iktidar olduğun Kasım 2002’den bu yana 14+ yılda 18 bini aşan emekçimiz iş cinayetlerinde kurban verildi yerel ve küresel sermayenin tunç yasası olan EN ÇOK (Maksimu) kâr uğruna..
21. yy’ın şafağında artık 500 yıllık kapitalizmin, 200 yılı geride bırakan emperyalizmin MAKSİMUM KÂR ilkelliğini ve dayatmasını terk ederek MAKUL KÂR evresine geçmesi zorunlu..

Sevgi ve saygı ile. 05 Mart 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

* ” ? 6

2014 Mayıs Ayında En Az 414 İşçi Yaşamını Yitirdi’


Dostlar,

SOMA kırımını – kıyımını – faciasını unutmayalım, unutturmayalım..

Gerekli dersleri çıkaralım ve kalıcı önlemlei alalım..

Biz aptal bir toplum muyuz ki; terisini yapalım ya da
bilimsel akılcılıkla gereğini yapmayalım??

Soma’nın masum madenci kurbanlarının ve geride bıraktıklarının 2 elleri yakamızdadır.

Sevgi ve saygı ile.
8 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================

2014 Mayıs Ayında En Az 414 İşçi Yaşamını Yitirdi

İstanbul Tabip Odası’nın da bileşenleri arasında yer aldığı
İşçi Sağlığı İş Güvenliği Meclisi iş cinayetlerine ilişkin 2014 Mayıs ayı raporunu yayınladı. Raporun da gösterdiği gibi iş cinayetleri farklı iş kollarında, farklı illerde
hız kesmeden devam ediyor.

  • 2014 Mayıs ayında en az 414 işçi yaşamını yitirdi!

2014 Mayıs ayı raporu                            :

Coğrafyamızın dört bir yanında iş cinayetleri devam ediyor..
Her ay bir Soma yaşanıyor!
Mayıs ayında en az 414 işçi yaşamını yitirdi…

Öncelikle Soma’da madenci katliamında yaşamını yitiren işçilerin ailelerinin,
işçi sınıfının ve tüm halkımızın başı sağolsun…

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi olarak yazılı, görsel, dijital basından takip edebildiğimiz, emek-meslek örgütlerinden gelen bilgiler ve işçiler, işçi yakınlarının bildirimleri ışığında tespit edebildiğimiz kadarıyla Mayıs ayında en az 414 işçi yaşamını yitirdi…

Yılbaşından beri raporumuzda emekçilere ve özellikle yerel gazeteci, mühendis ve doktor dostlarımıza bir çağrı yapmış ve “şahit olduğunuz, haber aldığınız ve her ay açıkladığımız raporlarda ismini göremediğiniz, eksik bilgi verdiğimiz
iş cinayetlerini

guvenlicalisma@gmail.commail

adresi vasıtasıyla Meclisimizle paylaşmanızı istiyoruz” demiştik. Dostlarımızın verdiği bilgiler ışığında raporlarımızda güncellemelerimizi yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Buna göre;

2014 Aylara göre iş cinayetlerinin dağılımı…

Ocak ayında 87 işçi,
Şubat ayında 77 işçi,
Mart ayında 117 işçi,
Nisan ayında 115 işçi,
Mayıs ayında 414 işçi yaşamını yitirdi…

Yani yalnızca 2014 yılının ilk 5 ayında en az 810 işçi aramızdan ayrıldı…
İş cinayetlerinin önümüzdeki aylarda özellikle tarım ve inşaat başta olmak üzere mevsimlik işçiliğe duyulan ihtiyaçla birlikte artma tehlikesine dikkat çekiyoruz…

İşkollarına göre iş cinayetlerinin dağılımı…

Madencilik işkolunda 303 işçi; 
Tarım, Orman işkolunda 37 emekçi;
İnşaat, Yol işkolunda 30 işçi;
Taşımacılık işkolunda 12 işçi;
Petro-Kimya, Lastik işkolunda 4 işçi;
Metal işkolunda 4 işçi;
Konaklama, Eğlence işkolunda 4 emekçi;
Belediye, Genel İşler işkolunda 4 işçi;
Enerji işkolunda 3 işçi;
Savunma, Güvenlik işkolunda 3 emekçi;
Gıda, Şeker işkolunda 2 işçi;
Tekstil, Deri işkolunda 2 işçi;
Ağaç, Kağıt işkolunda 2 işçi;
Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 1 emekçi;
Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 1 işçi..

Elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 2 işçi can verdi…

Yaşamını yitiren 414 emekçinin 387’si işçi, memur statüsünde çalışan ücretlilerden; 24’ü çiftçilerden/küçük toprak sahiplerinden ve 3’ü kendi hesabına çalışanlardan/esnaflardan oluşuyor…

Nedenlerine göre iş cinayetlerinin dağılımı…

Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 304 işçi;
Trafik, Servis Kazası nedeniyle 29 işçi;
Ezilme, Göçük nedeniyle 25 işçi;
Düşme nedeniyle 21 işçi;
Diğer nedenlerden dolayı (kalp krizi, intihar, yıldırım düşmesi, saldırı,
meslek hastalığı vb.) 20 işçi;
Elektrik Çarpması nedeniyle 10 işçi;
Patlama, Yanma nedeniyle 3 işçi;
Nesne Düşmesi, Çarpması nedeniyle 2 işçi can verdi…

Meslek hastalıkları kaynaklı ölümleri de öbür nedenlerden dolayı ölümler başlığı altında değerlendiriyoruz. Mayıs ayında üç çiftçi Kırım Kongo Kanamalı Ateşi ve
28 yaşındaki tekstil işçisi Murat Sevgial silikozis nedeniyle yaşamlarını yitirdiler…

Cinsiyete göre iş cinayetlerinin dağılımı…

10 kadın işçi ve 404 erkek işçi can verdi…
Yaşamını yitiren kadın işçilerin çalıştıkları işkolları ve isimleri ise şöyle:
Mevsimlik tarım işçileri Kibariye Öksüz, Çiçek Ayaz, Yıldız Kaplan ve Harfiye Ataş;
Çiftçiler Saniye Karahasanoğlu, Ayşe Yeşilyaprak, Gülsüm Melik, İpek Kaya ve Ayşegül Ataseven;
Müzisyen Ceylan Aygün…

Yaş dilimlerine göre iş cinayetlerinin dağılımı…

14 yaş ve altında 1 çocuk işçi,
15-17 yaş arasında 1 çocuk/genç işçi,
18-27 yaş arasında 71 işçi,
28-50 yaş arasında 210 işçi,
51 yaş ve üstünde emeklilik çağında 35 işçi,

Elimizdeki bilgiler ışığında yaşını öğrenemediğimiz 96 işçi can verdi…

2014 Mayıs ayında yaşamını yitiren çocuk işçiler: Mardin Nusaybin’de 14 yaşındaki çoban Yasir Geylani yol kenarında koyun otlatırken kamyon çarpması, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı günü ise Ankara Eryaman’da 16 yaşındaki inşaat işçisi Yılmaz İdareci sekizinci kattan düşme sonucu aramızdan ayrıldılar…

Kentlere göre iş cinayetlerinin dağılımı…

305 ölüm Manisa’da;
12 ölüm İstanbul’da;
5’er ölüm Adıyaman, Bursa, Kocaeli ve Muğla’da;
4’er ölüm Aydın, Mardin ve Samsun’da;
3’er ölüm Aksaray, Erzurum, Gaziantep, Hatay, Sakarya ve Tekirdağ’da;
2’şer ölüm Ankara, Antalya, Bingöl, Çorum, Edirne, Elazığ, Isparta, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Konya, Ordu, Rize ve Zonguldak’ta;
1’er ölüm ise Adana, Ağrı, Artvin, Bitlis, Burdur, Denizli, Diyarbakır, Giresun, Gümüşhane, Iğdır, Kilis, Mersin, Niğde, Osmaniye, Sivas, Şırnak, Tokat, Yozgat ve İran’da yaşandı…

Soma için yas tutma mücadele et!

Coğrafyamız tarihinin en büyük işçi katliamını Soma’da yaşadı. En kısa sürede ocağa giderek işçi arkadaşlarımızla ve aileleri ile dayanışma içinde olmaya çalıştık…

1- Soma Eynes Maden Ocağı, bugüne dek örnek olarak gösterilen ve yaklaşık 3 bin işçinin çalıştığı, sendikal örgütlenme bulunan formel bir işletmedir.
Oysa katliam bir bütün olarak işçi sağlığı (AS : ve güvenliği!) önlemlerinin alınmaması ve işçilerin hiçbir söz hakkının bulunmamasının sonucu olmuştur. Yani örnek verilen ocakta böyle bir katliam yaşandıysa coğrafyamızın tamamında başta madenler olmak üzere tüm işyerlerinde iş cinayetlerinin yaşanması (ki yaşanıyor) açıktır…

2- Katliam saat 15.15 sularında gerçekleşmiştir. Ancak devlet bilinçli olarak saat 20.00 sularına dek ısrarla yaşanan katliamı açıklamaktan kaçınmış ve arkadaşlarımızın cenazeleri soğuk hava depolarına kaldırılmıştır…

3- İlk anda yapılan arama kurtarma çalışmaları sorunludur. İşletmenin hiçbir acil durum planı olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu yüzden birçok arkadaşımız da kurtarma çalışmaları sırasında can vermiştir…

4- Resmi makamlar 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiğini açıkladılar.
Bizlerin de gözlemi madende çıkarılmayan işçi kalmadığı yönündedir. Ancak defnedilen cenazelerimizi ve açıklanan işçi isimleri arasında bir karşılaştırma çalışması
yaptığımızı da belirtmek istiyoruz ki hiçbir cinayetin üstü örtülmesin…

  • İş kazaları kader değil; yaşananlar cinayet ve katliamdır…
  • Soma katliamın bir numaralı sorumlusu Enerji Bakanı Taner Yıldız’dır…
  • Soma katliamının sorumluları TKİ, Soma Holding ve Çalışma Bakanı’dır…

Sorumlular en ağır şekilde cezalandırılmalıdır…

Adalet istiyoruz…

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi

2014 Mayıs ayında yaşamını yitiren işçiler                                :

Zafer Karaaslan, Şeyho Öksüz, Kibariye Öksüz, Çiçek Ayaz, Yıldız Kaplan, Saniye
Karahasanoğlu, İsmail Atar, Sezer Ceritçi, Yahya Sarıkaya, Ekrem Çağlayan, Kurtbet Köse, Nizamettin Açan, Özgüner Yeşilyurt, Ayşe Yeşilyaprak, Gülsüm Melik, Ali Sevinçer, Sadık Balta, Yaşar Carti, Zülfü Kınık, Oğuz Kınık, Mustafa Çiçek, Bayram Kaygısız, İpek Kaya, Ahmet Tekeci, Ayşegül Ataseven, M.G., Yusuf Sansıkçı, Bekir Yüce, Yasir Geylani, Mehmet Yüncü, Kahraman Büyükkafes, Mustafa Ünal, Ahmet Ağaç, Ali Ataş, Harfiye Ataş, Hüseyin Alparslan, Ünal Töre, İbrahim Çetin, Tunahan Gürocak, Mehmet Aygün, Abdullah İnal, Abdullah Özdemir, Abdullah Sivri, Abdülmüttalip Akay, Adem Abokan, Adem Çetiner, Adem Varol, Ahmet Akbulut, Ahmet Akdemir, Ahmet Ali Aslan, Ahmet Avcu, Ahmet Bal, Ahmet Çelik, Ahmet Ergün, Ahmet Erol, Ahmet Gülcü, Ahmet Güven, Ahmet Kaya, Ahmet Soluk, Ahmet Şen, Ahmet Varal, Akif Doruk, Ali Biçak, Ali Çiftçi, Ali Gül, Ali Kavas, Ali Kilit, Ali Şahin, Ali Şentürk, Ali Yanar, Ali Yüksel, Arif Demir, Aşkın Koyun, Aydın Özgün, Ayhan Avcı, Bayram Ali Dağlı, Bayram Bayındır, Bayram Erol, Bayram İndirik, Bayram Parça, Beytullah Çakır, Bilal Ay, Bilal Bilgi, Bilal Malkoç, Burak Karayel, Celal Sevinç, Cemal Kaya, Cemal Yıldız, Cemil Taşdemir, Cengiz Çantal, Cengiz Kargı, Cengiz Şimşek, Davut Ağız, Davut Çeçen, Davut Duran, Davut Köse, Doğan Yıldırım, Dursun Demircan, Emin Esen, Emin Kurt, Emin Mazı, Emrah Çakır, Emrullah Armut, Engin Yıldırım, Ercan Cezeli, Erdal Demirel, Erdoğan Köse, Erdoğan Merdim, Erdoğan Sevben, Ergun Koyakkaya, Ergün Akkuş, Ergün Sidal, Erkan Altuntaş, Erkan Doğdu, Erol Işık, Erol Uysal, Ersin Çetin, Ersin Keçeli, Evren Sarı, Faruk Karahan, Fatih Köse, Fedai Bozdağ, Ferhat Avkaş, Ferhat Canbaz, Ferhat İren, Ferhat Tokgöz, Feridun Çelik, Gafur Şen, Gazi Osman Sümer, Gökhan Yılmaz, Göknur Kocagedik, Güngör Kayrak, Hakan Taşdemir, Hakan Uçkun, Hakkı Doğan Sal, Halil Ergöz, Halil İbrahim Doğan, Halil İbrahim Hamurcu, Halil Koca, Halil Şevik, Harun Keskin, Hasan Akkaş, Hayri Türker, Hayrullah Baygül, Himmet Anaçlı, Hüseyin Avkaş, Hüseyin Dalbudak, Hüseyin Demir, Hüseyin Kılıç, Hüseyin Kılıç, Hüseyin Top, İbrahim Biçer, İbrahim Çelik, İbrahim Çelik, İbrahim Duman, İbrahim Gezer, İbrahim Gökçe, İbrahim Kutbey, İbrahim Salgın, İbrahim Sungur, İdris Arslan, İdris Duran, İlkay Yıldırım, İlyas Özkan, İlyas Yıldırım, İsa Aldemir, İsa Çalış, İsa Sadan, İsa Sevben, İsmail Aslan, İsmail Aslan, İsmail Canbal, İsmail Çata, İsmail Çoşkun, İsmail Değirmen, İsmail Gezer, İsmail Gürpınar, İsmail Kalkan, İsmail Kutlu, İsmail Öztürk, İsmail Şengür, İsmail Tulum, İsmail Yıldırım, İsmet Yılmaz, Kader Yıldırım, Kadir Özel, Kamber Çağlar, Kamil Çal, Kasım Softa, Kazım Karaçoban, Kemal Çoban, Kenan Akdeniz, Kenan Aksoy, Kenan Avcı, Koray Karadağ, Mahmut Akbulut, Mehmet Akif Günaydın, Mehmet Ali Özcan, Mehmet Ateş, Mehmet Azman, Mehmet Çelik, Mehmet Efe, Mehmet Emin Çardak, Mehmet Eser, Mehmet Gülşen, Mehmet Şentürk, Mehmet Yavaş, Mehmet Yetim, Mesut Memiş, Mesut Özkoç, Metin Burmalı, Metin Uslu, Mithat Özdirik, Muhammed Arslancan, Muhammed Çağan, Muhammed Girgin, Muharrem Çiçek, Muharrem Şen, Muhsin Taş, Murat Avcı, Murat Gezgin, Murat Gümüş, Murat Kandemir, Musa Kara, Musa Karaçoban, Mustafa Çalı, Mustafa Dağlı, Mustafa Fenerli, Mustafa Kaya, Mustafa Kocabaş, Mustafa Korkmaz, Mustafa Sedat Toprak, Mustafa Türkhan, Muzaffer Eren, Mücahit Yardımcı, Nihat Kayrak, Niyazi Bayram, Niyazi İzmir, Niyazi Kurban, Numan Kandemir, Nurhan Yankın, Nurettin Kara, Nurettin Yıldız, Nurullah Köse, Okan Merdim, Orhan Öksüz, Osman Fındık, Osman Özgün, Osman Şam, Ömer Afacan, Ömer Elibol, Ömer Özcan, Özay Eren, Özcan Bozdağ, Özcan Öncü, Özcan Sarı, Özgül Çiftçi, Özgür Çevirgen, Özgür Şen, Ramazan Aldemir, Ramazan Çakır, Ramazan Çatar, Ramazan Doğan, Ramazan Kökçü, Ramazan Mercan, Ramazan Savaşan, Ramazan Sökmen, Ramazan Şahin, Ramazan Uçkun, Ramazan Ünal, Ramazan Yavaş, Recep Aldemir, Recep Gümcür, Recep Terzi, Recep Türk, Remzi Artar, Rıdvan Kazancı, Rıdvan Koçhan, Ruhi Dağlı, Sadettin Yılmaz, Sadık Akdağ, Sadık Çakır, Sadi Almaz, Sadrettin Güngör, Saffet Şahin, Saim Özcan, Sait Karaca, Sami Yıldırım, Sebahattin Aydın, Sefer Hazar, Sefer Yayla, Selahattin Kayrak, Selami Tizel, Semai Aktaş, Serkan Buran, Serkan Güneş, Seyit Ali Çetin, Sezai Kılıç, Sinan Yılmaz, Suat Esen, Süleyman Akcan, Süleyman Aldemir, Süleyman Çata, Süleyman Kandemir, Süleyman Tunahan Ulusoy, Şaban İlçi, Şahin Aydın, Şavki Değirmen, Şenay Baygül, Şerafettin Girgin, Şerif Genç, Şerif Gezgin, Şevket Saban, Şinasi Tokmak, Tebib Kaska, Talip Özten, Tayyip Şenlik, Tezcan Şentürk, Tolga Özcan, Tuncay Sidal, Tuncay Şahin, Tuncer Ülhan, Turgay Yağcı, Turgut Yılmaz, Uğur Canbey, Uğur Çolak, Veysel Arkan, Yahya Aybak, Yıldırım Güney, Yılmaz Çiftçi, Yılmaz Erol, Yunus Yılancı, Yüksel Akcan, Yüksel Cangül, Yüksel Yaşar, Zabit Ataş, Zekeriya Kuzu, Zeki Coşkun, Zeki Gezer, Zeynel Uzar, Zühtü Yıldırım, Cem Özkök, Nebi ., Hakan Çırpan, Alim Aralı, Murat Sevgial, Hikmet Aydın, Türkyaşa Sönmez, Özkan Köse, İsmail Varol, Ercan Gece, F.S.C., Hilmi Kırgil, Murat Ayyıldız, Hasan Doğan, Sinan Doğan, Salih Karayalı, Necmettin Güngör, Fatih Altıntop, Ömer Yılmaz, Hakan Tek, Cevdet İyin, Tuncer Temiz, Ferhat Aygül, İlyas Aksoy, Ali Gezer, Ramadan Ocaktan, Abdulbari Gözateş, Yılmaz İdareci, M.T., Murat Dağdelen, Mehmet Taşçı, Muzaffer Kalkan, Mehmet Ataklar, Turan Alkış, Şefa Doğru, Ali Altınışık, Nimet Kalay, Taner Akar, Maksut İsmail, İsmet Töngel, Salih Geçen, Celal Ürün, İbrahim Akman, Selçuk Güncel, Yaşar Tavukçu, Hamza Kozlu, Necmi Yılmaz, Necdet Karapehlivan, Mehmet Aslan, Raif Önç, Ahmet Ali Çınar, Ahmet Çelik, Ömer Üçgün, Celil T., Yusuf Karahan, Recep Tepe, Ceylan Aygün, Necmettin Gişçi, Mustafa Bavagra, Ömer Bademci, Ayhan Uludoğan, Şahin Sevilmiş, Sadettin Tuzcu, Vedat Türan, Serdar Arlan, Veysel Budalcin, Şahin Dikyol, Emin Çitil, Hüseyin Topçu

ve adını öğrenemediğimiz dört işçiyi saygıyla anıyoruz!