KURBAN OLAYIM SANA…
Dr. Alper Akçam, 21 Ağustos 2018
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
İslam dünyası Kurban bayramını kutluyor… Öncelikle tüm halkımızın bayramını kutlayalım… Bayramlar halkın gülme, eğlenme, kucaklaşma, barışma, kaynaşma, yasaklara karşı çıkma ve kimi asık yüzlü kurallardan kurtulma günüdür.
İlk çağlardan bu yana, özellikle de hayvan ehlileştirilmesinin ekonomide ve geçimde esas olduğu Orta Barbarlık döneminden sonra, kurban, çok tanrılı dinlerde, animist dinlerde (canlıcılık) de, tanrılara sunulan bir can ile kendini bağışlatma arzusunu ilke edinir.
İslam’daki kurban geleneği de, İslam’ın çok öncesine, İbrahim peygambere kadar dayanır.
Kurban Bayramı denince, yalnız tarihi olarak değil, güncel olarak da çok anlamlı görüntüler çıkıyor ortaya…
İlk görüntülerden birisi, bayram öncesi piyasada derin dondurucu kalmamış olmasıdır! Demek ki, halkımız, bu dinsel ritüeli bir tür ekonomik olanağa da dönüştürmekte, bir taşla iki kuş birden vurmaktadır. Hem kurbanını kesmiş olmakla kendince sevabını kazanmakta, hem de uzun süre yiyebileceği bir et stoku yapmış olmaktadır.
Bu arada ABD’nin NED’iyle (National Endowment for Democracy) dirsek temasında oldukları kuşkusuzca ortada olan, adı STK (sivil toplum kuruluşu) olmakla birlikte din ve merhamet duygusu üzerinden faaliyetlerini sürdüren, Deniz Feneri gibi bazılarının sicilinde usulsüzlük ve yolsuzluktan Avrupa ülkelerinde alınmış mahkumiyetler bulunan, 12 Eylül 1980 sonrasında hızlanmış Şarkiyatçı Emperyalist politikalarla gökten zembille iner gibi inip birden çok büyük parasal ve siyasal güçlere ulaşmış, şu anda da bir kısmı Milli Eğitim Bakanlığı ile “değerler eğitimi” adı altında genç kuşaklara Sünni İslam üzerine eğitim protokolü yapmış bulunan, arada bir basında adları taciz ve benzeri sansasyonel haberlerle geçen vakıf ve dernekler kurban derisi gelirleriyle önemli bir kan kazanmaktadır.
2013 yılında yapılan bir düzenleme ile kurban derisi toplama yetkisi Türk Hava Kurumu’ndan alındı; zaten deri toplamada ve şehirleri çevreleyen semtlerde örgütlenmede epeyce mahir olan bu kurum ve kuruluşlarla cemaat ve tarikatların da önü epeyce açılmış oldu.
Bugün elde kesin veriler bulunmuyor olmakla birlikte, kurban derisi yoluyla yüz milyonları bulan bir para bu tür vakıf ve derneklerin kasalarına girmektedir (Suriyeli sığınmacılar için harcandığı söylenen 30 Milyar doların üstündeki paranın üç milyar dolara yakını da bu vakıf ve derneklere gitmişti)…
Bu gerçekler ışığında, İslam’daki kaynağı paylaşma, et bulmakta zorlanan yoksulların karnını doyurma gibi insanı değerler de içeren kurban geleneğinin, aynı zamanda emperyalist çıkarlar için İslam dünyasının kendini kurban etmesi ve bir ucu silahlı teröre dayanan iç çatışmalara sürüklenmesini de birlikte getirdiği anlaşılıyor.
Şehirleri süsleyen büyük reklam panolarına, üst geçitlere, köprülere asılmış koca duyurulara baktığımızda, kurban geleneğinin arkasındaki bu gerçeği açıkça görebilmekteyiz.
2 Temmuz 1798 günü Mısır’ı işgal için İskenderiye’ye çıkmış Napolyon’un söylediği “nous sommes les vrais Musulmans” (biz gerçek Müslümanlarız) sözünden ve kendinden sonra gelecek vekili Kleber’e verdiği öğütten sonra İslam dünyasının günlük dili bile Batı’dan kurgulanır gibi oldu… “Napolyon vekili Kleber’e kendisi ayrıldıktan sonra Mısır’ı Şarkiyatçılar ile kendi yanlarına çekebildikleri Mısırlı dini liderler aracılığıyla yönetme talimatı verdi; başka bir siyaset fazla pahalıya patlar, akılsızlık olurdu.” (Edward Said, Şarkiyatçılık, s 92)
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da Fransız ve İngilizlerin gücü azaldı. Onların yerini ABD emperyalizmi aldı. Petrol ve doğal gaz kaynakları üzerinden Suudi ortakları ve Arap şeyhleri aracılığıyla vurgun vuran ABD emperyalizmi, İsrail’i de kullanarak bölgeyi kan gölüne de çevirdi. Napolyon’u hiç aratmayacak ince oyunlar döktürdü.
Kandil kutlamalarından Cuma kutlamalarına, kutlu doğum haftalarına, pıtrak gibi doğup büyüyen dini cemaat, tarikat, dernek ve vakıflara kadar bu alandaki gelişmenin en büyük mimarlarından biri de halen ABD’de yaşayan FETÖ terör örgütünün onlarca yıl devlet desteğiyle yürüttüğü çalışmalar olmuştur… Bu süreçte inanç ve geleneklerin birleştirici, kaynaştırıcı öğelerinin üzeri silinip kadın geri plana atıldı, ayrıştırıcı, ötekileştirici bir düşünce egemen kılındı; günler bile işaret olsun diye birbirinden ayrıldı…
Biz bu rengarenk görüntü ve çelişkili kültürel ortam içinde Anadolu analarının sevgisini ifade eden “Kurban olayım sana,” deyişini hiç unutamayız; bu deyiş, sevdikleri için canını vermeye hazır bir analık duygusunun dile gelişidir.
Selam olsun emperyalizmin bin türlü dolapla soyup soğana çevirdiği, şehirlerini betona boğduğu, derelerini tutuklayıp yayla ve ormanlarını talan ettiği, insanlarını birbirinden kopardığı, üreticinin anasını ağlatan bezirgânların saltanat sürdüğü güzel Anadolu’nun ateş bekçisi analarına.
Şimdi biz taşıyacağız o ateşi; bayramların bütün hiyerarşilere karşı çıkan, zengin fakir, yaşlı genç, kadın erkek bütün farklılık ve karşıtlıklarını bir araya getirip harman eden insancıl ve isyancı geleneğine biz sahip çıkacağız.
Yolumuz iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun, kardeşliğin, birliğin yolu olsun; halkımızın Kurban Bayramı kutlu olsun…
===================================
Dostlar,
Bir ”Kurban bayramı” daha geride kaldı..
Her yer kan – revan..
Kimi insanlarımız Afrika’nın ilkel kabilelerinden farksız..
Çok acı verici, utandırıcı, bizleri çağdaş dünyaya rezil eden görüntüler..
Hele derin dondurucu satışlarının tepe yapması, tam bir ahlaksal sefillik.
4 milyon dolayında hayvan birkaç günde boğazlandı. Muazzam bir çevresel yük. Üstelik ağır ekonomik bunalım içinde bir ülkede ve epey bir canlı hayvan dışalımıyla..
Hafta başında bu kez bir başka saçmalık başlayacak :
- ‘‘Geçmiş bayramınız mübarek olsun…”
Neresinden tutacağız ? Kurban bayramı zaten ”mübarek” sayılmaktadır her nasılsa. Şimdi ”mübarek olması” dilenecektir bir kez daha ve üstelik geriye dönük olarak!
Bu toplum neden böylesine sersem sepelek duruma sürüklenmiştir ?
Aklını kullanmayı unutmuştur, aklını kullanması kitlelere unutturulmuştur ve bu feci duruma ikincil, acınası durumlar yaşamaktadır.. Hem de kanıksamış olarak!İmmanuel Kant, mezarında ters dönebilir Türkiye’de olup bitenden haber alsa.
…..
Bir de KANYOLLARIMIZ var…ilk 8 günde 125 insanımızı yitirdik trafik cinayetlerinde.. 700’e yaklaşan yaralı var. 25.8.19 akşamı 17:00’ye dek bu rakamlar vardı elde. Sanırız şimdilerde de yüzbinlece insan dönüş yollarında ve 27.8.18 sabahına dek neredeyse 30 saati bulan çok riskli bir zaman dilimi daha var..Önceki yılların sayısal verilerine göre günlük ortalama 15 ölüm yaşanıyor.. 9. gün sonunda 135 ölüm ne acıdır ki aşılabilir..
Yurttaşlar bir de adına ”karayolları” denen gerçekte ”KANYOLLARI”nde kurban olmaktalar.. Tren ve deniz yolu toplu taşımacılığı tu kaka ilan edilip herkese otomobil furyası ürünü olarak..
….
Değerli meslektaşımız Dr. Alper AKÇAM‘ın yazısı bize geç ulaştı..
Ne diyelim, ‘‘geçmiş bayramınız mübarek olsun’‘ !!??İronisi ve acı şakası bir yana, toplumun bir an önce akla – bilime dayalı – sorgulayan – karma – uygulamalı – laik – çağcıl – kamusal bir eğitim dizgesine (sistemine) kavuşturulması gerek yeniden.. hem de hızla ve kararlılıkla..
-
”Sürü toplum” ile T.C.’nin 21. yy’da ”beka’sı’ hayaldir!
Sevgi ve saygı ile. 26 Ağustos 2018, Tekirdağ
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com