Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

CHP Ne Yapmalı?

Fikret BilaFikret Bila

Seçim yenilgisinden bu yana üzerinde en çok tartışılan parti CHP oldu.

Tartışmalar daha çok genel başkan ve kadro değişimine yoğunlaşmış durumda.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı bırakması talebi (istemi) gündemde tutuluyor.

“Değişim şart (koşul)” diyenlerin asıl talepleri (istemleri) Kılıçdaroğlu’nun bırakması.

Yerine ise en yakın aday olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu görünüyor.

Değişim isteyenlerin başında da İmamoğlu geliyor.

Ancak bugüne kadar (dek) yaptığı açıklamalardan anlaşılıyor ki; Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlıktan istifa etmek veya yeniden aday olmayacağını açıklamak, yerine de İmamoğlu’nu işaret etmek gibi bir niyeti yok.

Kitaba uygun konuşmaya özen gösteriyor.

“CHP genel başkanını Kurultay seçer, değişim ama hangi değişim, bazı (kimi) değişimler geriye götürür, değişimin ileriye doğru olması gerekir.” gibi.

Bu da gösteriyor ki Kılıçdaroğlu kurultayda genel başkanlığa yeniden aday olacak.

Kılıçdaroğlu’ndan Kurultay’da yeniden aday olmayacağı biçiminde bir açıklama bekleyen İmamoğlu’na verilen mesaj ise “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na yeniden aday olması, belediye meclisinde çoğunluğu alacak şekilde büyük bir seçim zaferi kazanması, genel başkanlık konusuna sonra bakılması” şeklinde özetlenebilir.

İmamoğlu cephesinde de karar vermek kolay değil.

İmamoğlu’nun önünde üç seçenek var:

Kılıçdaroğlu ve genel merkezin önerisini kabul ederek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na yeniden aday olmak.

İmamoğlu aday olur ve yeniden İstanbul Belediye Başkanı seçilirse Erdoğan’ı üçüncü kez yenmiş bir siyasetçi olarak güçlenir. CHP’ye genel başkan seçilmesi olasılığı çok güçlenir. yitirirse

Ancak seçimi kaybederse (yitirirse), bu durum İmamoğlu’nun genel başkanlık iddiasını da çok zayıflatır. İstanbul’da seçimi yitirmiş bir ad olarak liderlik iddiası büyük ölçüde düşer.

İmamoğlu’nun önündeki ikinci seçenek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olmayıp genel başkanlığa aday olduğunu açıklamak ve Kurultay’da aday olmaktır.

Böyle bir karar Kılıçdaroğlu’na şimdiden rakip olarak ortaya çıkmak anlamına gelir.

İmamoğlu böyle bir karar alır ve Kurultay’da yitirirse hem İstanbul belediye başkanlığından hem CHP genel başkanlığından olur ve siyasal yaşamı büyük sıkıntıya girer.

Türkiye’de partilerin yapısı, delege belirleme süreçleri nedeniyle genel başkanlara karşı Kurultay kazanmak çok zordur.

Üçüncü seçenek ise “emanetçi” bir genel başkan seçtirmek için çaba göstermektir. Partisi Meclis dışında kalınca Deniz Baykal’ın CHP genel başkanlığından çekilmesi ve yerine “emanetçi” başkanlar seçtirmesi gibi.

Ancak İmamoğlu’nun bu seçeneği yaşama geçirmesi pek olanaklı değil. Bunun için Kılıçdaroğlu’yla böyle bir uzlaşmaya varması gerekir. Bugüne dek yaptığı açıklamalardan Kılıçdaroğlu’nun böyle bir niyet taşımadığı da anlaşılıyor. Kılıçdaroğlu’nun sözleri Kurultayda yeniden genel başkanlığa aday olmaya hazırlandığını gösteriyor.

Kılıçdaroğlu’nun da İmamoğlu’nun da başka adların da CHP genel başkanlığına aday olmaları elbette doğal, demokratik bir haktır.

Önemli olan, yeni bir seçim yenilgisi alan CHP’nin bu süreçten nasıl çıkacağıdır.

CHP bu kurultaydan parçalanarak çıkar ve bu durum yeni bir parti oluşumuyla sonuçlanırsa bu durum iktidarın işini kolaylaştırır.

  • Bu nedenle CHP’nin bu Kurultaydan bölünmeden çıkması gerekir.

Yitiren aday veya adayların da partide kalması ve partinin başarısı için çalışması, iddialarını CHP içinde sürdürmeleri gerekir.

Aksi bir durum yalnızca CHP’de değil Türkiye’de değişim umudunu da bitirir.

Ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur

Ataol Behramoğlu
Ataol Behramoğlu
ataolbehramoglu@gmail.com
30 Haziran 2023, Cumhuriyet
(AS: Bizim katkılarımız yazının altındadır..)

 

Üniformasının üzerine cüppe giyerek tekke ziyaretine giden generalinizi (amiralinizi) göstermelik bir uyarıyla ödüllendirip içten içe alkışlarken, Atatürkçü generalleri zindanda ölmeye mahkûm ettiniz.

Kastınız, duygunuz, ülkenin kurucusuna, onun ideallerine duyduğunuz nefrettir.

Elinizden gelse askeri okulları imam hatibe, bütün öğretim kurumlarını medreseye çevireceksiniz.

Bu yönde atmaya cüret ettiğiniz adımlar belli ki sürecek.

Yaptığınız, yapmayı tasarladıklarınız, bu ülkenin çocuklarına, geleceğine, umuduna, yaşamdan beklentilerine karşı ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur.
***

Osman Kavala’ya uygulanan ortaçağ hukuksuzluğunun nedeni, yardım ettiği öne sürülen “Gezi”ye, “Gezi” gençliğine duyduğunuz nefrettir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını hiçe sayarak, beraat ettiği mahkeme salonundan aynı kişinin tutuklu olarak çıkmasını sağladınız.

Ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur.
***

Size biat etmediği için, size boyun eğmediği için, vicdanının ve aklının sesini dinlediği için Selahattin Demirtaş’ı demir parmaklıklar ardında tutmaya devam ediyorsunuz.

O’na ve en değerli yakınlarına yapılan alçakça, şerefsizce saldırılara göz yumuyorsunuz.

Ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur.
***

Mücella Yapıcı’yı hastaneye götürürken incecik bileklerine kelepçe takıyorsunuz.

Kaçmasından mı korkuyorsunuz?

Size saldırır diye mi korkuyorsunuz?

O’nu kelepçeyle götüren genç jandarma erleri, genç komutanları, kendi anneleri, ablaları kelepçelenmiş gibi acı, utanç duymuyorlar mı?

Karşılarına kelepçeli olarak getirilen saçları apak, incecik bir kadının karşısında doktorlar, sağlık personeli acı, utanç duymuyor mu?

Mücella Yapıcı ve O’nunla birlikte cezaevinde tutulan arkadaşları, İstanbul’un yağmalanmasına karşı durmak dışında hangi suçu işlediler?

Nedir bu dinmeyen “Gezi” düşmanlığı, korkusu, paniği…

En yukarıdan en aşağıya, karar aldıranların, karar verenlerin, hepsinin yaptıkları

ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur.
***

Bayramın ikinci gününde, şu satırları yazmakta olduğum sırada, gazeteci, yazar, TV kurucusu , değerli aydın, eylemci, düşünür Merdan Yanardağ cezaevinde.

Sansür kuruluşu RTÜK’ün başındaki kişi, yetki ve sorumluluk sınırlarını aşarak hakaretler, tehditler savuruyor.

Milletvekili seçilmiş avukat Can Atalay yasa hiçe sayılarak cezaevinde tutulmaya devam ediliyor.

Bütün bunlar ayıptır, günahtır, zulümdür, suçtur.
***

    • Atatürkçü generaller derhal serbest bırakılmalıdır.
    • “Gezi” tutukluları derhal serbest bırakılmalıdır.
    • Osman Kavala, Selahattin Demirtaş derhal serbest bırakılmalıdır.
    • Merdan Yanardağ yargılanacaksa tutuksuz yargılanmalıdır.
    • Bu ülkenin cezaevlerinde tek bir düşünce suçlusu kalmamalıdır.
    • Ben bu ayıba, günaha, zulme, suça ortak olmak istemiyorum.
    • Çünkü suskunluk da suç ortaklığı demektir.

***
Sesimi yükseltiyorum.

Tek tek herkesi, kitlesel olarak da yurtsever-demokrat sivil toplum kuruluşlarını, sendikaları, siyasal partileri, yalnızca demeçlerle değil, büyük adalet ve özgürlük mitingleriyle, ayıba, günaha, zulme, suça karşı seslerini yükseltmeye çağırıyorum.

Halkımız kitlesel olarak sesini yükseltmek istiyor.

  • Silkinelim. Üzerimizdeki ölü toprağını atalım.
  • Ayıba, günaha, zulme, suça ortak olmayalım. 

Ülkenin her yerinde, bir an önce, durmaksızın, büyük buluşmalarda seslerimizi birleştirelim.

Büyük bir özgürlük korosuna dönüştürelim.

Bu ülkenin vicdanlı, yurtsever yazarları, şairleri, sanatçıları, bütün aydınları, o koroda eksiksiz yerlerini almaya hazırdır.
===================================
Dostlar,

Sn. Prof. Dr. Ataol Behramoğlu yoldaşımıza bütünüyle katılıyoruz..

Bu akşam (30 Haziran 2023, Cuma) saat 22:00 dolayında TELE1’de Sn. Namık Koçak’ın programında olacak ve güncel sorunlarımızı irdeleyeceğiz.

Meşruluğu tartışmaşlı AKP=RTE iktidarı;

  • Seçim sonrası güç sarhoşluğu ile demokratik hukuk devletinin tüm kurum ve kurallarını eylemli olarak (fiilen) ayaklar altına alarak
  • Açıkça karşıdevrim darbeciliği yapmaktadır.

Bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez.
Gerek AKP içinden gerek demokratik sağdan da etkili itiraz sesleri mutlaka  yükselmelidir.
Başta CHP, muhalefet hızla toparlanarak etkin – kitlesel demokratik muhalefeti örgütlemelidir. Seçim öncesinde yazdık, söyledik, MİLLET İTTİFAKI genişletilerek TÜRKİYE İTTİFAKI‘na erişmelidir. Şimdilerde Sn. K. Kılıçdaroğlu da söylüyor, “.. gerekirse 16’lı Masa…” Ehh.. epeeeeyyyy geç olmakla birlikte gene de eylemsizlikten (ataletten) iyidir..

Meşruluğu tartışmalı AKP=RTE iktidarının gözü kara hukuk tanımazlığı, başlıca, muhalefetin darmadağın olmasından kaynaklanmıyor mu? Sn. Merdan Yanardağ ve TELE1‘in “hemmmenn” hedefe oturtulması bu dağınıklığın acı sonuçlarından değil mi??

AKP=RTE iktidarı, “tramvay” olarak tanımladığı Demokrasi treninden inmeye kararlı!

Sevgi ve saygı ile. 30 Haziran 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

BAYRAM KUTLAMALARI ÜZERİNE KISA NOTLAR

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Eğer dünyadaki tüm ulema, ruhban ya da din adamları sınıfı, insanlara ilahi inançlar ve inanç pratikleri; yani Allah’ın varlığı, birliği, ibadetler ve yine Allaha karşı işlenecek büyük ve küçük günahlarla ilgili öğretiler kadar; ayrıca tarih boyunca siyasal iktidarlara verdikleri sınırsız destekler konusunda gösterdikleri büyük çabaların hiç olmazsa yarısını dinlerin ahlak pratikleri; yani insanların birbirlerine karşı adil davranmaları, hakları, hukukları, sorumlulukları, dayanışmaları, dürüstlükleri, cebir, şiddet, kin, nefret, öfke, yalanlar ve iftiralardan… uzak durmaları, sevgi, barış, estetik, edep, empati (özdeşim, duygudaşlık) ve kardeşlik duygularını harekete geçirmeleri, doğaya, çevreye ve tüm yaratılmışlara saygı ve sevgi duymaları yönünde kullansalardı; sanırım yaşadığımız dünya çok daha yaşanılır ve daha güzel olabilirdi.

Alevilerin büyük ozan Nesimi diyor ki:

  • Ey Nesimi, can Nesimi Hak insan aynındadır
  • Tüm mahlukatın (yaratılmışların) vebali ULEMA BOYNUNDADIR

Bayramlar insanların kendi egolarını (benliklerini), nefislerini tutkularını: her türlü eylem ve söylemlerini yargılama ve hesaba çekme fırsatlarını da içinde barındırır.

Yine bayramların, başta kendi anne ve babalarımız, yakınlarımız ve yardıma muhtaç (gereksinimli) komşularımız olmak üzere, hastalara, öksüzlere, yoksullara, kimsesizlere ve gariplere karşı olan toplumsal ve insani (insancıl) duyarlılıklarımızı artırmayı öğütler.

Eğer böyle bir evrensel ahlaklı, insancıl ve toplumsal duyarlılık yoksa o ülkede büyük bir ahlak ve kültür aşınması var demektir…

BU DUYGU VE DÜŞÜNCELERLE, HERKESİN BAYRAMI KUTLU OLSUN..

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 28 Haziran 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

EKONOMİST

“Faiz sebep enflasyon sonuçtur… Bunların kafası basmaz ben ekonomistim… Biz neyiz ki nass var.” Faiz 8.5’tan 15’e çıkarıldı.

Fossss…

GÜDÜMLÜ

AYM, HDP’ye yapılan hazine yardımının bloke edilmesini uygun bulmayınca Bahçeli kızdı,Anlaşılıyor ki AYM başkan ve üyeleri bizim söylediklerimizi hiç kaale almıyor.dedi.

AKP Güdümlü MHP’nin başkanı her kurumun kendileri gibi güdüleceğini düşünüyor…

PETROL

Sabah, Takvim, A Haber gibi internet siteleri Venezuela’da çıkan petrol görüntülerini Türkiye’denmiş (Gabar Dağı) gibi haber yaptı.

RTE, parlak zekalı gençlerine Kılıçdaroğlu için montaj video hazırlatınca yalaka medya altta mı kalsın?..

ÖZGÜRLÜK

Fatih Erbakan, Tanrının insanlara günah işleme özgürlüğü verdiğini bunun engellenemeyeceğini söyledi.

Dini, maddi ve siyasi çıkarı için araç olarak gören dinciler köşe başlarında…

GAZETECİ

Gazeteci Merdan Yanardağ terör örgütü propagandası yapmaktan tutuklandı.

Siz onu “iktidara karşı olmak” olarak okuyabilirsiniz…

BAYRAM

MHP, Hüda Par’la bayramlaşmayacakmış.

Dostlar alışverişte görsün…

KUTLAMA

Temiz yürekli, düzgün karakterli aydınlık insanların Kurban Bayramı kutlu olsun. Bayramlar huzur ve güzellikler getirsin.

Saray’ın yeni rotası…

Mustafa Balbay
Mustafa Balbay
mustafabalbay35@gmail.com
27 Haziran 2023, Cumhuriyet

 

Yazıyı kaleme almaya hazırlanırken Tele1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ’ın gözaltına alındığı haberi geldi. Önce ortamı hazırladılar, sonra aldıkları kararı uygulattılar.

Yanardağ’a gözaltı, sabahtan planladığımız yazının tam ortasına oturuyordu. Bugün Saray’ın sonbahar ve devamındaki hesaplarını sütuna yatırıp, bir an önce derlenip toparlanmak gerektiğini vurgulamayı planlamıştık. Önümüzdeki dönem kullanılacak araçlardan biri hukuk olacak.

Yanardağ hakkında herhangi bir soruşturma açılsa, ifadeye çağrılsa gitmeyecek mi? Çok değil, en son 22 Mayıs’ta bir başka soruşturma nedeniyle ifadeye çağrıldı, gitti. İfadesini verdi, serbest bırakıldı.

Bu kez 28 Mayıs sonrası hukuk işliyor. Bunu pek çok alanda görüyoruz.

Saray’ın sonbahar hesaplarına gelince…

Muhalefeti bir daha bu kadar dağınık bulamayız” diye düşünüp buna göre bir yol haritası oluşturdukları anlaşılıyor.

Masada anayasa değişikliği var. İlk ikilem şu:

Yeni bir anayasa mı yapalım, kapsamı belli bir anayasa değişikliği mi?

Hangisine karar verirlerse versinler asıl amaç anayasa değil. Anayasa tartışmaları üzerinden kendilerince muhalefeti parçalamak ve iyice etkisiz hale getirmek. Yerel seçimleri alıp “daha ileri” gitmek!

Şu anda iktidar için anayasa zaten fiilen yok. İstedikleri yerinden delip istedikleri yerini atabiliyorlar. Sonbahara doğru yeni bir anayasa taslağı ile muhalefeti sorumluluğa ortak olmaya çağıracaklar. Saadet Partisi, DEVA ve DP’nin evet diyebileceği maddeleri öne sürecekler. İYİ Parti’nin o güne dek nasıl bir noktaya evrileceği belli değil ama buraya hatlar kurup muhalefet ekseninden koparmanın yollarını arayacaklar.

Bu durum CHP’nin konumu açısından da önemli olacak. Örneğin Kılıçdaroğlu’nun “Başörtüsü çözümünü yasaya bağlayalım” cümlesine verdikleri, “Daha sağlam olsun anayasaya bağlayalım” yanıtının devamını getirecekler. Soracaklar:

Var mısınız?

Saray’ın yol haritası önünde YRP ve HÜDA PAR pürüzleri olabilir, son tahlilde aşılır! Onlar Saray’ın yaptığını da beğenmeyip daha ileri gidilmesini isteyebilir. Ancak Erdoğan’ın izin vereceği kadar Erdoğan’a muhalefet edip sonra da belli bir noktaya gelebilirler.

Şu anda iktidarın her türlü planı gündeme getirip toplumu deneme tahtası yapma ortamı var.

Hızla bu ortamı değiştirip demokrasi mücadelesini kurumlaştırmak gerekiyor.

Bir başka açıdan bakıldığında iktidar çökmüş durumda. Ekonomi bunun başlıca göstergesi. 2019’dan beri her fırsatta yinelenen söylemlerin tam tersi bir yöntem deneniyor. Mehmet Şimşek’in, “akıl ve mantık yoluna girme” çabasının, ana kumandada Saray olduktan sonra istenen sonucu vermesi çok zor.

Seçimden önce ekonomiyi konuşturmamayı başarmışlardı. Korkarız seçimden sonra da konuşturmamayı “başaracaklar”. Böylece yaşanan hüsranın nedenleri, sonuçları örtük kalacak. Yeni bir anayasanın çapı çerçevesi konuşulacak.

Bütün bunlar için gerçekleri söyleyecek, bağımsız bir medyanın olmaması gerekiyor. Bunun yolu da bugüne kadar kanal kapatma, ilan cezası verme gibi yöntemlerdi. Yanardağ’ın gözaltına alınması burada da daha ileri gidileceğini gösteriyor.

İktidar yol haritasını belirlemiş:

-Yıkılırsam ülkenin üstüne yıkılırım!

Yine, yeniden, yeni bir toplumsal direniş, derlenip toparlanış gerekiyor.

Bayram mı dediniz!

Hüsnü Mahalli

Başka bir açıdan, 26 Haziran 2023, TELE1 İzleyici Hattı

Bayram mı dediniz! – Tele1

Yarın Kurban Bayramı..
Yaklaşık iki milyon Müslüman Mekke’de Hacı olduktan sonra ülkelerine ‘günahkarından arınmış’ olarak dönecekler. Bu ‘arınma’ hali ne kadar sürer bilinmez ama gerekirse bir daha gidip Kabe’nin etrafında tavaf ederler.

17 Haziran’da CNNTÜRK’te konuşan YRP’nin lideri Fatih Erbakan “Cenab-ı Allah insanlara günah işleme özgürlüğü vermiş. Mani olursanız büyük bir günah işlersiniz. Zorla ve korkudan dolayı namaz kılması, başını örtmesi şirk koşmaya girer.” diyordu.

Dünyanın her yerinde Müslümanların ezici çoğunluğunun işlediği irili-ufaklı günahların burada detaylandırmasının (ayrıntılandırmasının) anlamı yok çünkü bu günahları işleyenler genellikle ‘en hakiki Müslüman biziz’ derler.

Irak’ta kurulan IŞİD ve Kaide’nin Suriye kolu NUSRA’nın yaptığı gibi. Kendi aralarındaki kavgada binlerce Müslüman öldürüldü ve bunların bir kısmının kafası canlı yayınlarda kesildi.

Önceki Bayramlarda olduğu gibi bu Bayram’da da milyonlarca Müslüman dünyanın dört bir yanında kurban keserek ‘İnançlı birer Müslüman’ olduklarını kanıtlamaya çalışacaklar.

Nasıl ve ne kadar olurlar bilinmez ama yüz yıllardır Müslümanların din kardeşi başka Müslümanları kendi hesapları uğruna kurban ettiklerini de hatırlayan olmaz.

  • Kurban kesmek başka Müslümanların Müslümanları kesmesi ise bambaşka!

O da yetmeyince bu kez ‘Gavurlar’ Müslümanları kullanarak başka Müslümanların üzerine salıyor ve Müslümanlar birbirini kesiyor.

Yakın ve uzak tarihimizde çok örneği var.

Kanlı ‘Arap Baharı’ bunun son örneklerinden biri. Suriye, Libya, Yemen, Irak ve bölgenin diğer ülkelerinde ‘Gavur’un aparatı gibi davranan Müslümanlar iki milyona yakın Müslümanın ölümüne neden oldu.

Sakat kalan insanlar, yetim çocuklar, tecavüze uğrayan kadınlar, acıların en ağırını yaşayan insanlar, ülkesinden kaçmak zorunda bırakılan milyonlar ve yıkılan yüz binlerce ev..

İyi de kimin umurunda?

Yolsuzluklar, rüşvetler, dolandırıcılık, hırsızlık, sahtekarlık ve her türlü pislik ve rezillikler kimsenin umurunda değil. Yalnızca Türkiye’de değil Müslümanların yaşadığı her yerde. Oysa Cuma’ları hariç çok az sayıda Müslümanın gittiği cami sayısı gün geçtikçe artıyor. Belki de yaptıranlar günahlarını bu camilerle affettirmeye çalışıyorlardır.

Ya da öyle düşünüyorlardır. Ya da kandırdıkları Müslümanlara yutturuyorlardır.

Bildik ikiyüzlülük hikayeleri. Müslümanların bildik halleri.

Cehalet, yobazlık, çağ dışılık, fırsatçılık, lümpenlik ve rezilliğin her türlüsü. Hiç bir şey olmamış gibi herkes kendi bildiği yolda devam ediyor.

Kolayını bulanlar ‘ Kurban keser mazbut birer Müslüman olduğumuzu kanıtlarız’ modunda.

Elbette vardır aralarında gerçek dindarlar. Elbette birçoğu olup bitenlere çok üzülüyordur. Elbette hepsi çaresiz çünkü İslam adına konuşan ve davrananlar İslamın yasakladığı tüm irili ufaklı günahları açıktan ve gizliden işliyorlar. Allah korkusu yoksa kuldan neden korksunlar ki!

Müslümanların Müslümanlara her yerde ve her zaman kazık atıp kanını akıttığı bizim coğrafyada ‘Müslümanlar’ Kurban kesmeyi birer ‘eğlence’ olarak görürler. Acı ama gerçek.

Müslüman Fetö’cularla Müslüman AKP’liler arasındaki kanlı kavgayı ve detaylarını (ayrıntılarını) herkes biliyor. Başka Müslüman ülkelerde formatları farklı olsa da benzer hikayeler var.

Sonuçta herkes “Elhamdulillah Müslüman”. Herkes “ Müslümanım, doğruyum çalışkanım’ diyor. İster inanın ya da inanmayın ama galiba onların da birçoğu kendi söylediklerine inanmıyorlardır.

Neyse, kim neye nasıl inanır bilinmez ama biz yine tüm benliğiyle inanan ve inancının gereğini yapan gerçek Müslümanların Kurban Bayramını kutluyor ve haksızlıklar karşısında sesini çıkarmayanlara ‘dilsiz şeytan’ diyoruz.

“İMDAT!” BORUSU

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

“İMDAT!” BORUSU

Akıl yollarını duman bürümüş,
Sarp dağlara dönmüş düzümüz bizim.
Bilim bahçesinde güller kurumuş,
Kış ayına dönmüş yazımız bizim.
Xxx
Mesleği yok, bin bir hayaller kurmuş,
Her bekâra, para, makam, mal sormuş,
Yatlı, katlı zengin eş arıyormuş,
Evde kalmış yaşlı kızımız bizim.
Xxx
Millet haksızlıktan, yalandan bıkmış,
Hak, hukuk, adalet rayından çıkmış,
Yoksulun kazancı zengine akmış,
Utanmaz, arlanmaz yüzümüz bizim.
Xxx
Taban fiyatları tutarsız olmuş,
Çiftçinin kazancı yetersiz olmuş,
Dokunan kumaşlar depoda kalmış,
Para etmez olmuş bezimiz bizim.
Xxx
Üretim çarkının mili kırılmış,
İşsizin, yoksulun beli kırılmış,
Hak arayan mahkemede yorulmuş,
Adalet arıyor gözümüz bizim.
Xxx
Özgür düşüncenin özü kısılmış,
Doğru konuşanın sözü kısılmış,
Şairin, ozanın sesi kısılmış,
Düzen tutmaz olmuş sazımız bizim.
Xxx
Eğri, doğru birbirine karışmış,
Alim, cahil aynı pistte yarışmış,
Kirli, temiz aynı izde buluşmuş,
Arapsaçı gibi izimiz bizim.
Xxx
Eğitim vapuru rotadan sapmış,
Çağdışı zihniyet makamlar kapmış,
Devlet, işi piyasaya bırakmış,
Ak mı, kara mıdır yazımız bizim.
Xxx
Devlet parti olmuş, parti de devlet,
Yandaş olanlara bol kepçe nimet,
Ulusun sırtına yüklenmiş külfet,
Yine sarpa sarmış yolumuz bizim.
Xxx
Yurtsever aydınlar gaflete dalmış,
Laik Cumhuriyet çok yara almış,
Halil Çivi ” imdat borusu ” çalmış,
Uzağı görmeli gözümüz bizim.
Xxx

CHP’yi işgal ve bölme operasyonu

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
26 Haziran 2023, Cumhuriyet

 

Emperyalizme hizmet eden odaklar, 12 Eylül askeri darbesinden sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni kapattılar.

  • Çünkü CHP, Türkiye’de bağımsızlığın, Aydınlanmanın, laikliğin,
    ekonomik ve sosyal adaletin simgesi olmuştur.

Emperyalizm ise ülkeleri din, mezhep, etnik kimlik ve ekonomik sınıflar üzerinden böler.

Bağımsızlığına kavuşmuş, Aydınlanma sürecinin bir parçası olmuş, cehaletten kurtulmuş, dinsel dogmatizmin ve despotizmin esiri olmamış, ekonomik sınıfların arasındaki uçurumu gidermiş bir ülkeyi, hiçbir emperyalist güç bölemez ve parçalayamaz.

CHP bu nedenle her zaman emperyalizmin hedefinde olmuştur. CHP’nin eski genel başkanları Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Bülent Ecevit, emperyalizmin CHP’ye müdahalelerine karşı her zaman onurlu bir direniş sergilemişlerdir.
***
CHP 12 Eylül’de kapatıldıktan sonra CHP kadroları, önce SODEP ve HP, daha sonra SHP ve DSP arasında bölünüp parçalandılar. Bu bölünmelerin ve parçalanmaların sonucunda, merkez sağ ve İslamcı sağ siyasi partiler geliştiler ve iktidar oldular.

1992 yılında Deniz Baykal, Altan Öymen, Erol Tuncer gibi CHP’lilerin öncülüğünde CHP yeniden açıldı ve SHP kendisini kapatıp CHP’ye katıldı. Ancak bu gelişme de, CHP’nin 1950’lerde, 1960’larda ve 1970’lerde sahip olduğu %30’lardaki ve %40’lardaki oy oranına ulaşmasını sağlamadı.

Çünkü bu sefer (kez) de, parti içi demokrasi mekanizması bertaraf edildiği gibi, CHP’yi içeriden işgal etme ve bölme operasyonları başladı. Deniz Baykal, 1 Mart tezkeresinde (AS: 2003) söz konusu olduğu gibi, dış politika alanında emperyalist müdahalelere direnmiş olsa da, parti içinde bu konuda yeterince etkili olamadı.

Kemal Derviş’in partiye alınmasıyla, partide sosyal demokrasi ve “Altı Ok” karşı karşıya getirildi. Oysa CHP’nin Kurultay tarafından onaylanan Parti Programı’na ve Parti Tüzüğü’ne göre, Altı Ok olarak da bilinen Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Milliyetçilik/Ulusçuluk, Devrimcilik ilkeleri, 1960’larda başlayan bir sürecin sonucunda, sosyal demokrasi ve demokratik solculuk ilkeleriyle bağdaştırılmıştı ve sentezlenmişti.

Derviş ise Olof Palme ve Willy Brandt gibi gerçek sosyal demokratların siyasetiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan sahte bir sosyal demokrat anlayışı CHP’ye ithal ederek, Altı Ok”o partiden silmeye kalktı.

Parti tabanının, örgütünün ve parti meclisi üyelerinin baskısıyla, Derviş CHP’den ayrılmak zorunda kaldı.
***
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına gelmesiyle büyük bir umut oluştu ancak zaman içinde Kılıçdaroğlu da CHP’nin kurumsal kimliğinden uzaklaştı, hatta Baykal’dan da farklı olarak, laiklik karşıtı İslamcı siyasetin yörüngesine girdi, laikliği AKP gibi, “din ve vicdan özgürlüğüne” indirgedi.

CHP’de sözde bir değişim söylemi geliştiren Özgür Özel ve Tunç Soyer gibi siyasetçiler ise son günlerde, “Altı Ok” ve Atatürk vurgusu yapmadan, tek başına sosyal demokrasiyi ön plana çıkararak, Derviş’in ve Kılıçdaroğlu’nun yolunda ilerliyorlar.

Ekrem İmamoğlu da bugüne kadar, “Her şey çok güzel olacak” ve “Sevgi kazanacak” dışında bir söylem geliştirmiş değil.

CHP il başkanlarının açıkladığı gibi, önemli olan kişilerin değil, fikirlerin ve ilkelerin değişmesidir. Ancak bunun için öncelikle, fikir ve ilke sahibi kişilere ihtiyaç vardır.

Partinin ilkelerini ve fikirlerini bütüncül bir biçimde özümsememiş olan kişiler değişmeden, ilkelerin ve fikirlerin değişmesi olanaksızdır!

Prof. Korkut Boratav: AKP’ye oy verenleri de pişman edebilecek bir dönem olacak

Prof. Korkut Boratav: AKP’ye oy verenleri de pişman edebilecek bir dönem olacakTELE1 İzleyici Hattı
24 Haziran 2023, www.tele1.com.tr  

İktisatçı Prof. Dr. Korkut Boratav, Merkez Bankası’nın faiz kararını değerlendirdi; yerel seçimlerden sonra ‘AKP’ye oy verenleri de pişman edebilecek bir kemer sıkma dönemi’ yaşanacağını belirtti.

Merkez Bankası (TCMB) önceki gün imza attığı faiz artışı kararı ile parasal sıkılaştırma sürecini başlattı. 27 aylık aranın ardından ilk kez faiz artışına giden banka, önümüzdeki toplantılarda faiz artışlarına kademeli olarak devam edeceği mesajını da verdi.

Politika faizinin 650 baz puanlık rekor artışla yükseltildiği %15 seviyesi (düzeyi), %20 ve üzerinde olan yabancı ve yerli piyasa oyuncularının beklentilerinin altında kaldı.

Yabancı banka analistlerinin bir bölümünün “hayal kırıklığı” olarak değerlendirdiği karar sonrasında dolar/TL, %9’un üzerinde artışla 23,50’den 25,73’e kadar yükseldi ve bu gün 25,24 düzeyinde bulunuyor.

‘ÖNÜMÜZDEKİ AYLAR İÇİN BİR İŞARET’

Türkiye’nin önde gelen iktisatçılarından Prof. Dr. Korkut Boratav, faiz kararını sozcu.com.tr’ye değerlendirdi.

Dış finans çevrelerinin %20’yi aşan beklentilerinin altında bir faiz oranı belirlendiğini
ve bu durumun TL aleyhine kuvvetli (güçlü) bir dalga yarattığını belirten Boratav, perşembe günü alınan kararın, önümüzdeki aylarda alınacak faiz kararları için de bir işaret olduğunu, TCMB’den bir iki faiz artışı daha gelmesinin bekleneceğini söyledi.

‘SARAY’IN BASKISINA UYGUN HAREKET EDECEKLER’

TCMB açıklamasında, hem faiz artışında hem de makro ihtiyati tedbirlerin kaldırılmasında kademeli bir süreç izleneceğine işaret edildiğini aktaran Boratav “Belli ki Mehmet Şimşek ve TCMB Başkanı Gaye Erkan, Saray’ın ‘yerel seçimlere kadar ağır tempoyla ilerleyin’ baskısına uygun hareket edecekler” dedi.

Yabancı finans çevrelerinin istediği kadar yüksek faiz artışının dış piyasalarda rahatlaması ancak bankaların ve Türkiye ekonomisinin gerilime sürüklenmesi anlamına geleceğini, ellerindeki düşük faizli tahviller nedeniyle yüksek faiz artışının bankaları gerileme sürükleyebileceğini dile getiren Boratav, yerel seçimlerin hesaba katılarak hareket edildiğini vurguladı.

‘ŞİMŞEK VE ERKAN’IN ELLERİ SERBEST DEĞİL’

Para Politikası Kurulu (PPK) üyelerinin bile değiştirilmediğine, ekonomi bürokrasisinde eski kadronun büyük oranda görevine devam ettiğine dikkat çeken Boratav “Şimşek ve Erkan’ın ellerinin serbest olmadığı belli” dedi.

‘O PARA KRİZİ ÇÖZMEZ’

Dış finans çevrelerinin faizin enflasyon düzeyine, yani %40’a yükseltilmesini ve makro ihtiyati tedbirlerin de hızla kaldırılarak liberalizasyona gidilmesini istediğini belirten Boratav “Bu yolla döviz kurlarının hızla zirve yapmasını ve Türkiye’ye sıcak para sokmak için Türk varlıklarının ucuzlamasını bekliyorlar ancak Türkiye’ye sokacakları para, ödemeler dengesi krizini çözecek kadar değil, en fazla 15-20 milyar Dolar düzeyinde” dedi.

‘BÜYÜK SORUN YARATIR’

Hükümetin ise yabancıların istediği hızda bir liberalizasyonun döviz kurlarında çok daha sert artış anlamına geldiğini ve bunun da yerel seçimlerde özellikle büyük kentlerde sorun yaratacağını bildiğini belirten Boratav, “Kur korumalı mevduatta 100 milyar Doları aşan potansiyel döviz talebi (istemi) var, bu ürünün hızlı biçimde kaldırılması büyük sorun yaratır” ifadelerine yer verdi.

‘KÖRFEZ’DEN PARA GİRİŞİ SAĞLAMAYA ÇALIŞIYORLAR’

Şimşek ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın faiz kararının alındığı gün Birleşik Arap Emirlikleri’nde olduğuna da dikkat çeken Boratav, “Uluslararası piyasaların itibar etmedikleri ve Şimşek’in de aslında yatkın olmadığı bir yola gidiyorlar. Seçim öncesinde olduğu gibi zaman kazanmak için Körfez’den para girişi sağlamaya çalışıyorlar” dedi.

‘AKP’LİLERİ DE PİŞMAN EDEBİLECEK BİR DÖNEM’

Yerel seçimlerden sonra ise yabancı finans çevrelerinin istediği biçimde daha hızlı adımlar atılacağını belirten Boratav sözlerini şöyle noktaladı:

  • AKP’ye oy verenleri de pişman edebilecek bir kemer sıkma dönemi olacak.
  • Vergiler artacak.
  • Bazı şirketlerin batmasına göz yumulacak.
  • Önemli varlıklar yabancılara satılacak.
  • Sonrasında ise Türkiye muhtemelen %3’lük düşük büyüme temposuyla ve az gelişmişliğe mahkum olarak yola devam edecek.”

Seçimler-4: Tartışmaya çağrı

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset22.06.2023, BİRGÜN

 “Parlamenter sistem tartışmaları bir daha açılmamak üzere kapanmıştır.

Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY)  tekelini elinde tutan kişinin bu sözleri, iki açıdan sorunlu:

-Düşünce özgürlüğü,
-Siyasal ve tarihsel miras

Düşünce özgürlüğünün kullanımı olarak parlamenter sistem tartışması, bir rejim tartışmasıdır. ‘Parlamenter sistem tartışmalarını kapatmak’,  demokrasiyi uygulamaya geçirme tarzları üzerine görüş ve öneri oluşturmayı engellemektir. “İnsan hakları, demokrasinin altyapısı” olduğuna göre, tartışma yasağı, demokrasi yadsımasıdır.

Parlamenter sistem uygulaması, 1909 Kanun-i Esasi değişikliği ile başladığına göre, ‘tartışmayı kapatmak’, ulusal siyasal tarihe de yabancılaşmaktır. Kesintilere ve kırılmalara karşın, anayasal ve siyasal gelişmelerimiz şu ikilide somutlaştı:

  • İktidar sınırlarını belirlemek bir yandan,
  • Hak ve özgürlük güvencelerini pekiştirmek öte yandan.

2017 Anayasa kurgusu, bu gelişim çizgisini tersine çevirdi: Kolektif organ olan hükümet ilga edildi; tek kişiye indirgenen yürütme ise, siyasal sorumluluktan arındırıldı.

  • Yönetimde keyfilik, hak ve özgürlüklerin kurumsal güvencelerini eğreti kıldı.

2023 seçimleri ardından kural ve kurumlar yoluyla değil, kişiler değiştirilerek çok yönlü çöküşten çıkılma arayışı, PBDBY kaynaklı.

YÖNTEM ve ZİHNİYET

2017 Anayasa değişikliği veya 2023 seçimlerinde izlenen usul ve koşullar belleklerde. 2017 kurgusu hukuka uygun olsa idi bile, rejim tartışması yine doğal olacaktı.

Sandığın, anayasal kurgu ve demokrasi için tek meşrulaştırma aracı olarak kullanıldığı 2017 ve 2023 oylamaları, “parlamenter sistem tartışmaları bir daha açılmamak üzere kapanmıştır” zihniyeti ile örtüşüyor aslında.

Bu zihniyet ve zikir, Türkiye’nin nereye götürülmek istendiği üzerine yeterince fikir veriyor:

  • Tek kişili yönetimi, ülkenin varlıklarını parti üzerinden iktidar bekası yönünde seferber etmek;

PBDBY’nin ürünü kişi+parti+Devlet birleşmesi ile saltanat yolunu döşemek.

KAPATILAMAZ

2. Abdülhamid’in 1878’de Meclis-i Umumi’yi “tatil” kararı, İmparatorluk koşullarında bile ancak 30 yıl sürdü.

“Tartışmayı kapatma” iradesi, kayda değer bir demokrasi deneyimi ardından 21. yüzyılın bilişim çağında ne denli sürebilir?

Bu süre, demokratik cumhuriyetçilerin kararlılığına ve izleyeceği yönteme bağlı.

Nasıl bir yol ve yöntem? Kuşkusuz, 27. Yasama döneminde güçlendirilmiş parlamenter sistem (GPS) için izlenen usul değil. En azından şu iki ana etkinlik bakımından:

Yasama: Demokratik muhalefet, nitelikli yasama sınavını veremedi.

Anayasa: GPS yanlıları, çok geç başladıkları anayasa çalışmalarını amatörce yürüttü; toplumsallaştırma bir yana, uzmanlara bile tartıştıramadı.

Yasama ve Yürütme seçimlerini yitiren Millet İttifakı’nın eksen partileri CHP ve İyi Parti özeleştiri yapmaya başladı. Demokrat P., Deva P., Gelecek P. ve Saadet Partisi ise, CHP üzerinden kolaylıkla TBMM’de güçlerine oranla yüksek sayıda milletvekili ile temsil edilme rahatlığında. Özgürlük ve Emek İttifakı bileşenleri de özeleştiri sürecinde…

BEŞ YIL DEĞİL BEŞ SAAT

Anayasal demokrasi yolunda kararlı bütün siyasal parti, demokratik kitle örgütleri, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri için

  • Ortak payda belli: “insan haklarına dayanan demokrasi”.

Tartışmayı bile kapatma iradesi, tam tersine, yoğun ve sistematik bir tartışmanın itici gücü olmalı.

Şu halde şimdi “anayasa siyaseti” oluşturma zamanı; öngörülü, güçlü ve partiler ötesi bir yaklaşımla, gelecek kuşaklar için. Haydi, demokratik hukuk devleti için, “parlamenter sistem tartışmaları”nı en yaygın biçimde başlatalım. 2017 kurgusu ile toplumun siyasal ve anayasal belleğini silmeyi amaçlayanlar bu kez, tartışmayı bile yasaklayarak toplumun geleceğe dönük bellek oluşturmasını engelleme çabasında. Demokratik cumhuriyetçi yurtseverlerin buna geçit vermemesi, gelecek kuşaklara karşı tarihsel sorumluluktur.

Geçen beş yılı, monokrasinin yerleşmesi için yeterli görenlere karşı, demokrasi mücadelesi için beş yıl daha beklemek bir yana, beş saati bile değerlendirme gereği her zamankinden ivedidir.