Etiket arşivi: 1 Mart 2003 Tezkeresi

CHP’yi işgal ve bölme operasyonu

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
26 Haziran 2023, Cumhuriyet

 

Emperyalizme hizmet eden odaklar, 12 Eylül askeri darbesinden sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’ni kapattılar.

  • Çünkü CHP, Türkiye’de bağımsızlığın, Aydınlanmanın, laikliğin,
    ekonomik ve sosyal adaletin simgesi olmuştur.

Emperyalizm ise ülkeleri din, mezhep, etnik kimlik ve ekonomik sınıflar üzerinden böler.

Bağımsızlığına kavuşmuş, Aydınlanma sürecinin bir parçası olmuş, cehaletten kurtulmuş, dinsel dogmatizmin ve despotizmin esiri olmamış, ekonomik sınıfların arasındaki uçurumu gidermiş bir ülkeyi, hiçbir emperyalist güç bölemez ve parçalayamaz.

CHP bu nedenle her zaman emperyalizmin hedefinde olmuştur. CHP’nin eski genel başkanları Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Bülent Ecevit, emperyalizmin CHP’ye müdahalelerine karşı her zaman onurlu bir direniş sergilemişlerdir.
***
CHP 12 Eylül’de kapatıldıktan sonra CHP kadroları, önce SODEP ve HP, daha sonra SHP ve DSP arasında bölünüp parçalandılar. Bu bölünmelerin ve parçalanmaların sonucunda, merkez sağ ve İslamcı sağ siyasi partiler geliştiler ve iktidar oldular.

1992 yılında Deniz Baykal, Altan Öymen, Erol Tuncer gibi CHP’lilerin öncülüğünde CHP yeniden açıldı ve SHP kendisini kapatıp CHP’ye katıldı. Ancak bu gelişme de, CHP’nin 1950’lerde, 1960’larda ve 1970’lerde sahip olduğu %30’lardaki ve %40’lardaki oy oranına ulaşmasını sağlamadı.

Çünkü bu sefer (kez) de, parti içi demokrasi mekanizması bertaraf edildiği gibi, CHP’yi içeriden işgal etme ve bölme operasyonları başladı. Deniz Baykal, 1 Mart tezkeresinde (AS: 2003) söz konusu olduğu gibi, dış politika alanında emperyalist müdahalelere direnmiş olsa da, parti içinde bu konuda yeterince etkili olamadı.

Kemal Derviş’in partiye alınmasıyla, partide sosyal demokrasi ve “Altı Ok” karşı karşıya getirildi. Oysa CHP’nin Kurultay tarafından onaylanan Parti Programı’na ve Parti Tüzüğü’ne göre, Altı Ok olarak da bilinen Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, Milliyetçilik/Ulusçuluk, Devrimcilik ilkeleri, 1960’larda başlayan bir sürecin sonucunda, sosyal demokrasi ve demokratik solculuk ilkeleriyle bağdaştırılmıştı ve sentezlenmişti.

Derviş ise Olof Palme ve Willy Brandt gibi gerçek sosyal demokratların siyasetiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan sahte bir sosyal demokrat anlayışı CHP’ye ithal ederek, Altı Ok”o partiden silmeye kalktı.

Parti tabanının, örgütünün ve parti meclisi üyelerinin baskısıyla, Derviş CHP’den ayrılmak zorunda kaldı.
***
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına gelmesiyle büyük bir umut oluştu ancak zaman içinde Kılıçdaroğlu da CHP’nin kurumsal kimliğinden uzaklaştı, hatta Baykal’dan da farklı olarak, laiklik karşıtı İslamcı siyasetin yörüngesine girdi, laikliği AKP gibi, “din ve vicdan özgürlüğüne” indirgedi.

CHP’de sözde bir değişim söylemi geliştiren Özgür Özel ve Tunç Soyer gibi siyasetçiler ise son günlerde, “Altı Ok” ve Atatürk vurgusu yapmadan, tek başına sosyal demokrasiyi ön plana çıkararak, Derviş’in ve Kılıçdaroğlu’nun yolunda ilerliyorlar.

Ekrem İmamoğlu da bugüne kadar, “Her şey çok güzel olacak” ve “Sevgi kazanacak” dışında bir söylem geliştirmiş değil.

CHP il başkanlarının açıkladığı gibi, önemli olan kişilerin değil, fikirlerin ve ilkelerin değişmesidir. Ancak bunun için öncelikle, fikir ve ilke sahibi kişilere ihtiyaç vardır.

Partinin ilkelerini ve fikirlerini bütüncül bir biçimde özümsememiş olan kişiler değişmeden, ilkelerin ve fikirlerin değişmesi olanaksızdır!

24 Haziran 2018’de seçilecek Cumhurbaşkanının Olağanüstü Yetkileri

24 Haziran 2018’de seçilecek Cumhurbaşkanının Olağanüstü Yetkileri

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Türkiye’de erken seçimlerin yapılacağı 24 Haziran’dan sonra parlamenter sistemin yerini, 16 Nisan 2017’de yapılan referandumda kabul edilen cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi alacak.

Peki cumhurbaşkanlığı sistemi ne tür değişiklikleri getirecek?

Referanduma kadar cumhurbaşkanı seçilen kişinin varsa partisiyle ilişiğinin kesilmesi gerekiyordu. 1961 Anayasası’ndan beri yürürlükte olan bu şart referandumla birlikte ortadan kalktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP genel başkanlığını sürdürdüğü gibi yeni cumhurbaşkanı da parti üyeliğini sürdürecek.

Anayasa’nın 101. maddesi, “Seçimlerin tamamlanamaması halinde yenisi göreve başlayıncaya dek, varolan Cumhurbaşkanının görevi sürer” diyor.

Başbakanlık kalkıyor

Yeni sistemin en önemli yeniliklerinin başında, başbakanlık makamının ortadan kalkması geliyor.

Başbakanlık biçim ve içerik değişikliği ile birlikte 1. Murad zamanından beri (1320) Osmanlı İmparatorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde varlığını sürdürüyor. Osmanlı İmparatorluğu’nda vezir-i azam, sonra sadrazam denen bu makam, Tazminat’la birlikte Batılı sistemdeki başbakanlık yetkilerini sahip olmuş TBMM’nin açılmasından sonra 1961’e dek başvekil olarak adlandırıldıktan sonra 57 yıldır da başbakan olarak yürürlükteydi.

Başbakanlık makamının kalkmasıyla yürütme yetkisi, Cumhurbaşkanı’na geçiyor.

Cumhurbaşkanı’nın yetki ve sorumluluklarının düzenlendiği Anayasa’nın 104. maddesinde “Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder” deniyor.

Daha önce başbakanı atayan Cumhurbaşkanı artık, cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanları atama ve görevlerine son verme yetkisine sahip.

Kanun Hükmünde Kararname’nin yerine Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi geliyor

Referandumda onaylanan değişikle kanun hükmünde kararname yerine cumhurbaşkanlığı kararnamesi geldi.Daha önce Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi TBMM tarafından Bakanlar Kurulu’na verilirken yeni metne göre, “Cumhurbaşkanı’na yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi” çıkarabilme yetkisi bulunuyor.

Cumhurbaşkanı sanki tarafsız ve sorumsuz bir cumhurbaşkanının sahip olduğu “Kanunları tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir” yetkisini yeni dönemde de koruyacak. Ayrıca “Kanunların, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün tümünün veya belirli hükümlerinin Anayasaya şekil veya esas bakımından aykırı oldukları gerekçesi ile Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası” yetkisine de hala sahip.

Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanları nasıl yargılanabilir?

Cumhurbaşkanı Meclis’in denetimine açık değil

Ancak Meclis’te cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanlar hakkında soruşturma açmak mümkün.

Meclis üyelerinin yarısının oyuyla -300 milletvekili- cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanları hakkında soruşturma açılabilir. Ancak soruşturma komisyonu kurulabilmesi üye tam sayısının 3/5’inin (360 milletvekili) oy vermesi gerekiyor. Komisyonun hazırlayacağı rapor sonrası TBMM üye tam sayısının 2/3’sinin oyuyla (400 milletvekili) Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanlar Yüce Divan’a sevk edilebiliyor.

Bu arada Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanların yargılanacağı Yüce Divanı oluşturan Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden 12’si Cumhurbaşkanı tarafından seçilmiş olacak.

Mevcut Anayasa’da yürütmenin başı olan başbakan veya bakanlar hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda birinin vereceği önergeyle (55 vekil!), soruşturma açılması istenebilirken, üye tam sayısının yarısının (276 vekil) kabul etmesi durumunda bu kişi veya kişiler Yüce Divan’da yargılanabiliyor(du).

Gensoru kalkıyor!

Mevcut Anayasa’da var olan TBMM üye tam sayısının yarısının (276 vekil) katılımıyla başbakan ve bakanları düşürmek için gensoru verme hakkı da tarihe karışıyor.

  • Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında gensoru verilemeyecek.

Cumhurbaşkanı’nın yapacağı bütçede Meclis değişiklik yapma hakkına sahip değil

Daha önce Bakanlar Kurulu’na ait olan bütçe yasası teklifi yetkisi, Cumhurbaşkanı’na devrediliyor. Yürürlükte olan yasaya göre, Meclis bütçede değişiklik yapma hakkına sahipken artık bu haktan yoksun kalacak.

Meclis’in bütçeyi onaylamaması durumunda “geçici bütçe yasası çıkarılır. Geçici bütçe yasasısının da çıkarılamaması durumunda, yeni bütçe kanunu kabul edilinceye dek bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırılarak uygulanır.” Böylelikle Meclis’in bütçe üzerindeki etkisi de sona ermiş oluyor.

OHAL ilanı artık Cumhurbaşkanı’nın yetkisinde

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde, Cumhurbaşkanı, “savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, seferberlik, ayaklanma vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, tabii afet veya tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması hallerinde yurdun tümünde veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal” ilan edebiliyor.

Daha önce Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu’nun görüşünü aldıktan sonra OHAL ilan edebiliyordu.

Bir kişinin 15 yıl cumhurbaşkanlığı yapabilmesi olanaklı

Cumhurbaşkanı’nın görev süresi, mevcut Anayasa’da olduğu gibi beş yıl ve bir kişi en çok iki dönem Cumhurbaşkanı seçilebiliyor.

Ancak Cumhurbaşkanı’nın 2. döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilirse, Cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabiliyor.

Yeni düzenleme Meclis’te çoğunluğu sağlayabilen bir Cumhurbaşkanı’na on beş yıl cumhurbaşkanlığı sağlayabiliyor.

(Hilmi Hacaloğlu, https://www.amerikaninsesi.com/a/yeni-sistemde-cumhurbaskaninin-yetkileri-cok-artacak/4361618.html)
===================================

Evet dostlar..

Durum böyle ciddi, kritik, nazik, vahim hatta vahim ötesi!..

24 Haziran 2018 günü sandıktan çıkacak Cumhurbaşkanı neredeyse “Kral” gibi yetkili olacak
Osmanlı padişahlarının bile Başvezirleri vardı, şimdi yok..
1. Meşrutiyet (1876) sonrası Meclis ve Vekiller Heyeti vardı.
Şimdi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi denen AKP’nin dış güdümlü olarak dayattığı dünya da benzeri olmayan ucube sistem, meşrutiyet sonrası Osmanlı Sultanından daha yetkili.. Mutlakiyete, 1876 öncesine dönüş gibi neredeyse..

  • Amaç tek bir adamı ele geçirip Türkiye’yi dışarıdan yönetmek..

Batılılar açıkça yazıp – çizdiler – söylediler.. Yok TBMM, yok Anayasa Mahkemesi, yok Senato, yok TSK, yok sivil toplumun gücü… bunlarla uğraşmak istemiyorlar..

1 Mart 2003 Tezkeresinin TBMM’de 100 dolayında yurtsever AKP’li vekilin de sağduyusuyla reddedilmesi kırılma ya da dönüm noktası oldu. 2 haftalık Başbakan RTE ilk sınavında sınıfta kalmıştı! Düğmeye o zaman basıldı.. 2 ya da 2,5 parti ve TEK ADAM REJİMİ biçildi Türkiye’ye. Haydut devlet, 4 Temmuz 2003’te Irak’ın kuzeyinde 11 subayımızın başına çuval geçirmekle yetinmedi, yetinemezdi!

Atlantik ağası” Adamını suça buladı, peeeeeeeeek çok belge – bilgi ile kuşatıp Güliver‘in bağlanması gibi deyim yerinde ise “sabitledi”..

Giderayak Afrin, Fırat Kalkanı gibi sınırlı operasyonlara göz yumdu ve son olarak Münbiç ve Kandil senaryolarına “pembe ışık” yaktı.. Kandil’de 35 üst düzey PKK-YPG yöneticisi salak salak TSK bombardımanını bekliyorlardı ve akılsızlıklarına doymasınlar, keklik gibi avlandılar!

Bu kadim halk bu utanmaz masalları – oyunları yutacaksa diyecek birşey yok..

Üstelik olağanüstü yorgun / bitkin, zaman – yer- kişi – olay yönelimi bozulmuş, düşünce akışı ve belleğinde ciddi boşluklar – bozukluklar… olan birisini yeniden SULTAN GİBİ YETKİLENDİRMEK!?

Erdoğan 15,5 yıldır kesintisiz ve tek başına mutlak iktidarla ülkeyi yönetmekte..
Gelinen yer İFLAS EŞİĞİ!

  • Borçlar döndürülemiyor, ekonomi cayır cayır yanıyor!

    24 Haziran 2018 sonrası yürürlüğe girecek Anayasa değişiklikleri ile (yukarıda verildi), kuramsal olarak 15 yıl daha (3 dönem) mutlak yetkili CB olarak kalması olanaklı.. Bu senaryo işlerse, halen 65. yaşının içinde olan RTE, yaşarsa 80 yaşına dek ve toplamda 30,5 yıl Türkiye’yi tek başına yönetmiş olacak. Uygar dünyada buna benzer tek bir demokratik ülke var mı??

Sevgi ve saygı ile. 22 Haziran 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

SURİYE’de NE OLDU??

SURİYE’de NE OLDU??

Türker Ertürk
E. Amiral, Araştırmacı–
Yazar
 http://www.turkererturk.com.tr/suriyede-ne-oldu/

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Geçtiğimiz Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece beklenen oldu ve ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail, Suriye’ye saldırdı. İngiltere ve Fransa’nın bu saldırıdaki rolleri sembolikti. İsrail ise saldırıya; istihbarat, elektronik harp ve siber güç desteği verdi. Ancak, Fransa’yı bundan sonra Suriye konusunda daha aktif göreceğiz. Suriye ile olan tarihi bağları ve AB’nin lider ülkelerinden biri olması nedeniyle ABD onu bu işe bulaştırdı. Yalnız kalmamak ve AB’yi de işin içine çekebilmek için!

Öncelikle, bu saldırıyı kınıyorum ve lanetliyorum. Bu saldırının en ufak bir haklı gerekçesi yoktur. Saldırganlar tarafından kamuoyuna sunulan “kimyasal silah saldırısı” bahanesi tamamen uyduruktur. Savaşı kazanma aşamasında olan Suriye Yönetimi, kimyasal silah saldırısının kırmızı çizgi olduğunu bile bile niçin kullansın ki!

İnsanlığından Şüphe Ederim

Hiç kuşku yok ki; kimyasal silah saldırısının arkasında; Suriye’ye müdahale edilmesini isteyen güçler ve taşeronlar var. Ortadoğu bölgesinin karışmasından, yangının büyümesinden ve istikrarsızlığın artmasından yana olanlar saldırıyı destekliyor. Saldırgan ülkeleri bir dereceye kadar anlayabiliyorum. Çünkü insanlıklarını ayaklar altına alıyor olsalar da bu saldırıdan çıkarları var. Ama bu işten hiçbir çıkarları olmadığı izleyen aşamalarda yaşamsal düzeyde zarar görecekleri halde destekleyenlerin zekâsından, aklıseliminden, sağduyusundan ve insanlığından şüphe ederim.

Eğer masum insanları katlettiği için bir ülkeye çağdaş dünya tarafından müdahale edilecekse; o ülkenin, Yemen’de katliamlar yapan Suudi Arabistan olması lazımdı! Aynen, tam 7 yıl önce Suriye’de vekâlet savaşı başladığında köşemizde yazdığımız ve ekranlarda anlattığımız gibi; “22 Arap ülkesi arasında demokrasi ve insan hakları kriterleri (AS: ölçütleri) açısından en iyi durumda olan Suriye’de, en kötü durumda olan Suudi Arabistan’la işbirliği yapılarak, rejim değişikliği yapılmaya çalışılmaktadır.”

İslam’ın İtibarını Kurtardılar

Saadet Partisi’ni Suriye konusundaki doğru duruşu ve daha önce de yanlış ittifak içinde yer almaması ile İslam’ın yaşadığımız topraklarda iktidarın her geçen gün aşındırdığı itibarını kurtardığı için kutlarım. Umarım, bu duruşları uzun soluklu olur!

Evet, Suriye’ye yapılan müdahaleden iki gün önce “Müdahalenin Eli Kulağında” başlıklı köşe yazımızda ne analiz yaptıysak, üç aşağı beş yukarı gerçekleşti. Bir okurum şöyle yazmış; “Geçen haftadan bugünü yazmışsınız. Ne yazmışsanız, tek tek hepsi oldu!..”

Esas Hedef; İran ve Rusya

Söylediğimiz gibi; müdahalenin hedefi Beşar Esad değildi. Cerrahi ve mahdut hedefli bir saldırıydı. Suriye’deki İran ve Rus güçlerine bizzat saldırılmamasına rağmen, esas hedef İran ve Rusya idi! Bu saldırı aynı zamanda; İran’a karşı ekonomik, siyasi ve askeri alanda başlatılacak yeni adımların ilk kilometre taşıydı. Önümüzdeki günlerde ABD Başkanı Trump’ın İran’la olan nükleer anlaşmayı iptal edeceği artık kesin gibi! Hedef; İran’ın Suriye başta olmak üzere artan etkinliğini azaltmak, onu köşeye sıkıştırmak ve müdahaleye gerekçe oluşturabilecek hataya zorlamaktır.

Suriye’ye yönelik müdahalenin mahdut hedefli olarak gelişmesinde ve İran’a yönelik müdahaleye kadar gidebilecek sertleşmenin engellenmesinde, ABD Savunma Bakanı James Mattis önemli bir faktör. Mattis görevden alınırsa veya görevi bırakmak zorunda kalırsa; bu bölgemiz için iyi bir haber olmayacak!

Müdahale Hedeflerine Ulaştı mı?

Suriye’ye yapılan müdahalenin diğer bir hedefi ise; Rusya ve onun bölgede artan itibarıydı. Müdahale öncesinde Rusya; çok sert açıklamalar yapmasına, karşılık vereceğini ifade etmesine, çizdiği kırmızı çizgiler aşılmasına rağmen kınamaktan öteye gidemedi, kırmızı çizgisini geriye çekmek ve sınırlandırmak zorunda kaldı. Hatta operasyondan sonra, krizin artması beklenirken, Rusya geri adım attı ve Dışişleri Bakanı Lavrov; “Her türlü diyaloğa hazırız” dedi. Yani Rusya, alttan alıyor ve itidalli davranıyor.

Müdahale askeri olarak hedeflerine ulaştı mı? Bu konuda her iki taraf farklı şeyler söylüyor. Ruslar “Çoğunu düşürdük” diyor, Amerikalılar ise “Füzelerimiz hedeflerini vurdu” diyor. Kim daha doğru söylüyor bilemem ama Amerikalıların zaten müdahaleden beklediği askeri bir hedef yoktu ki! Çünkü Suriye’nin yok edilecek kimyasal ve biyolojik silahları yoktu! Var olduğu iddiası, saldırmak için bahaneydi! Önemli olan; siyasi hedeflerdi!

Diğer Bir Hedef de Türkiye!

Haksız ve hukuksuz olan bu saldırıyı yapmış olmak, başlı başına müdahaleden beklenen siyasi hedeflerden biriydi. Bu saldırı ile ABD, hem aynı tür bahanelerle tekrar tekrar yapılabilecek diğer saldırıların önünü açıyor, hem de Suriye, İran, Rusya ve Türkiye’ye “Bölgeye müdahale etmek için gerekçeye ihtiyacım yok” mesajını vermeye çalışıyordu. Bu hareket, aynı zamanda “Suriye’de barış ancak benim liderliğimde olabilir” mesajını da vermeye yönelikti.

Suriye’ye yapılan müdahalenin hedeflerinden biri de Türkiye’yi Rusya ve İran bloğundan koparacak yol ayrımına doğru gitmeye zorlamaktı. Bu olabilir mi? Yakın zaman içinde göreceğiz.
***
Sedat Şenermen’in Nergiz Yayınlarından çıkan “Atatürk İslam ve Laiklik-Halifeliğin Kaldırılması-Cumhuriyet Döneminde Din Öğretimi ve Eğitimi” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim. (20.04.2018)

======================================
Dostlar,

E. Amiral Ertürk dostumuza teşekkür ederiz.
FETÖ kumpaslarına, daha doğrusu bu ABD operasyonuna TSK içinde bile etkin önlem alınmayışına isyan edip görevinden istifa etmeseydi, Amiral Ertürk günümüzde belki de Deniz Kuvvetleri Komutanı idi.. Veya Devletimizin önemli katlarında askeri danışman idi. Devlet aklı da ekbette O’nun engin birikimini dikkate alırdı; belki de Suriye’de emperyalizmin taşeronluğuna soyunmazdı Türkiye!

Şimdiyse gırtlağına dek bu utancın içindedir, 7 yıldır yapmadığı gaf kalmamıştır ve hala tehlikeli – irrasyonel zikzaklar içindedir. Girilen batak doğrudan kendilerince de itiraf edilmekte ve AKP = Erdoğan Suriye ve Irak’tak gelişmeleri “tarihsel” olarak nitelemekte, olası ürkütücü belirsizliklere gönderme yapmaktadır korku ve hatta panik içinde..

17 yıl önce Irak’ın işgaline dönük operasyonda da kimyasal silah bahanesi sahnedeydi ve TBMM’de 1 Mart 2003 tezkeresi reddedilmişti. Erdoğan ve AKP’si ders almadı ve emperyalizmle ilişkilerini bizleri utandıracak biçimde sürdürdü. Gelinen yer tam bir skandaldır, bedeli maddi ve manevi çok ağırdır, giderimi (telafisi) yoktur! Yükselen haklı ulusal muhalefete iktidarın zerrece tahammülü yoktur ve “ezerek yolumuza devam edeceğiz..” buyurmaktadır Erdoğan! Bunun için ise 16. yılında tek başına iktidar, TBMM’de MHP ile 350/550 dolayında temsil, 18 aydır dayatılan OHAL…. yet-me-mek-te-dir her ne hikmet ise!

TEK ADAM, mutlak bir egemenlik / sultanlık / otoriter – totaliter – mutlakiyetçi bir yönetim istemektedir 21. yy’ın şafağında, Türkiye’de.. Oysa Türkiye’de Mutlakiyet taaa 1876’da kaldırıldı ve mutlak egemen Halife Sultan – Padişah 2. Abdülhamit “meşruti” (şarta bağlı, conditional) yönetime bağlı kılındı. Direnen 2. Abdülhamit 1908’de tedip edilerek tahttan uzaklaştırıldı ve Meşrutiyet (Hürriyet!) 2. kez ilan edildi. Erdoğan ve AKP’si bu tarihsellikle engelli (malul) patolojik sevdadan vazgeçmek zorunda. Zamanın ruhu 3. Abdülhamit’e izin vermiyor.. Bunu yazdık bu sitede daha önce; tıklanarak okunmasını dileriz..

Erdoğan’ın 3. Abdülhamitleşmesine “ne yazık ki” (!) zamanın ruhu elvermiyor..

Ayrıca Sarayda Tutsak Erdoğan’a Yardım Etmeli.. diye de yazdık..

Sevgi ve saygı ile.20 Nisan 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Not : Türker amiralimiz, güncel duru Türkçeyi kullanarak Atatürk’ün Dil Devrimi’ne sahip çıkma çağrılarımıza bir türlü yanıt ver(e)miyor.. Bildiğini okuyor. Merinde 2 katkı – anımsatma ile yetindik.. Müteakiben : Ardından ve Şüphe : Kuşku.. 

1 Mart 2003 Tezkeresi’nin Reddinin 11. Yılı


1 Mart 2003 Tezkeresi’nin Reddinin 11. Yılı

Dostlar,

1 Mart 2003, AKP iktidarının 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından 14 Kasım 2002’de güvenoyu alarak 58. Abdullah Gül Hükümeti’ni kurmasının arından karşılaştığı
ilk ciddi olaydır. R.T. Erdoğan sabıkası nedeniyle miletvekili seçilemediğinden, Başbakan olamamıştır (Eski Türk Ceza Kanununun 312. maddesinin 2. fıkrası uyarınca 10 ay hapis cezasına çarptırılmıştı; cezaevinde dört ay kaldı).
Abdullah bey vekaleten Başbakandır ve çoook yıllar öncesinden,
Necmettin Erbakan’ın aykırı çocukları olarak “Milli Görüş” gömleğini çıkarmış
ve Atlantik ötesi ile anlaşmışlardır
.

Hükümetin 107. günüdür ve sözde ACİL EYLEM PLANI ile yoğun olarak meşguldürler.

Biraz da “çabuk” gelmiştir ABD’nin Irak’ı işgal planı.. Her ne denli “söz” verilerek, “vaadlerde bulunarak” iktidar yapıldılarsa da sorunu kucaklarında birden bulmuş ve irkilmişlerdir. ABD gemileri on binlerce asker ve silah – mühimmat dolu olarak
Doğu Akdenizdedirler.. İskenderun’dan karaya çıkmak, Güneydoğuda Irak sınırında
yüzlerce kilometre sınır boyunca 65 bin askerlerini tüm ağır silahları ile yerleştirmek istemektedirler. Irak’ı kuzeyden işgal için cephe açacak ve hızla Bağdat’a ulaşarak
Irak’ı çökertecek, dünkü bağlaşıkları (müttefikleri) Saddam’ı devireceklerdir!

Ancak Anayasa’nın 92. maddesi uyarınca yabancı silahlı güçlerin ülkemizde bulunmasına izin verme yetkisi TBMM’nindir. Hükümet bu amaçla “izin tezkeresini” Başkanlığa sunmuştur. Türkiye ayaktadır.. Dile kolay, 65 bin ABD askeri tüm silah donanımıyla ülkemizde yerleşecek, üsler yapacaklardır. Acaba öngörülen plana uyarak topraklarımızı boşaltmazlarsa ne olacaktır?

ABD’nin Türkiye’yi akla ziyan bir dış politika manevrası ile tek kurşun atmadan işgali nasıl sonlandırılabilecektir??

Türkiye, AKP serüvenciliği ve teslimiyetçiliği ile müthiş bir kumar,
hatta Rus Ruleti oynanmak üzeredir.

Biz o dönemde Edirne’de idik, ADD Genel Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi ve
Genel Başkanı idik. Edirne Şubemizin de Onursal Başkanı idik (1996-2000)
2 dönem eylemli Başkanlık sonrası). Tüm Edirne’de demokratik kitle örgütleri,
siyasal partiler, dernek-sendika ve vakıflar.. ayaktaydık.

Bir metin hazırlama ve TBMM’deki tüm vekillere e-ileti olarak yollama görevi bize verilmişti. O gece sabaha dek çalışmıştık.. İnternet hatları günümüzdeki gibi hızlı değildi, sıklıkla kesiliyordu.. 550 iletiyi sabaha dek ancak yollayabilmiştik..

Türkiye uçurumun kenarından döndü.. 245 kabul, 242 red ile bıçak sırtı denge çıktı.
Kabul için salt çoğunluk olan 276 “evet” gerekiyordu; Hükümet Tezkeresi yeter “evet” oyu bulmadığı için kabul edilmeyerek reddedilmiş oldu..

Ülke derin bir nefes aldı.. Tayyip bey CHP sayesinde yapılan Anayasa değişikliği ile Siirt’te istifa ettirilen bir vekilin (Fadıl Akgündüz) yerine Siirt Milletvekili seçilmiş ve
14 Mart 2003’te de Başbakanlığı emanetçi Abdullah Gül’den devralmıştı.

ABD havadan ve karadan da güneyden girerek Irak’ı çok kanlı biçimde çökertti,
Saddam hunharca idam edildi. 4 Temmuz 2003’te ise ABD’li komutan General Odierno, Türk Askerlerine Süleymaniye’de çuval giydirerek bir tür intikamını aldı..

Başbakan R.T. Erdoğan, 31 Mart 2003’te ABD Wall Street Journal Gazetesi’ne inanılmaz bir demeç vererek;

  • “Kahraman genç kadın ve erkek Amerikan askerlerinin; 
    olabilecek en az kayıpla evlerine dönmeleri için dua ediyorum.” diyebildi! (Recep Tayyip Erdoğan, T.C. Başbakanı, Wall Street Journal, 31 Mart 2003)

Bu korkunç kumardan Türkiye’yi koruyan CHP’li vekillere (Sayın Algan Hacaloğlu’nun derleyebildiği liste aşağıda) ve Tezkere aleyhine oy kullanan AKP’li yurtsever vekillere teşekkür borçluyuz.

Benzer bir sorumluluğu, gırtlağına dek yolsuzluğa batmış şimdiki AKP kadrolarının tasfiyesi ve hesap sorulması için de sağduyulu AKP’li vekillerden bekliyoruz.
Türkiye’nin böylesi bir kritik tarihsel sorumluluk örneğine ivedi gereksinimi var..

Sevgi ve saygı ile.
3 Mart 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

11 YIL EVVEL, 1 MART TEZKERESİNİ REDDETTİK; 
CHP’nin KİMLİĞİNE, TBMM’nin ONURUNA SAHİP ÇIKTIK…

Algan HACALOĞLU 
02 Mart 2014

AKP iktidarının “1 MART 2003 TEZKERESİ’nin” CHP’nin öncülüğünde TBMM’de reddedilişinin 11. yıldönümünde 22. Dönem CHP Milletvekilleri (Benim saptamalarıma göre aşağıda adları belirtilmiş olan 101’i, Ankara’da toplanarak Onurlu Direnişi Kutladılar… (01 Mart 2014, saat 19:00 – 22:00, Ankara / Anadolu Kulübü)

Açılış konuşması, etkinliğin düzenlenmesine öncülük eden 22. Dönem Aydın milletvekili Mehmet BOZTAŞ tarafından yapılan toplantıda, dönemin Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkan Yardımcısı Onur ÖYMEN” ve “Genel Başkanı Deniz BAYKAL” tarafından yapılan konuşmalar ile tüm katılımcılar tarihsel süreci bir kez daha anımsadılar, yaşadılar, kutladılar.

O günkü tarihsel oylamaya eksiksiz katılan CHP Grubunu bir kez daha kutlarken,
oylamaya hasta yatağından kalkıp gelmiş olan Ali DİNÇER’i ve bugün aramızda olmayan öbür değerli milletvekili arkadaşlarımızı rahmetle anıyoruz.

Dönemin Meclis’te temsil edilen tek muhalefet partisi olarak, CHP Grubu’nun,
bir bölüm AKP milletvekillerini de ikna ederek AKP iktidarının “1 Mart Tezkeresini”
birlikte onurlu bir direnişle reddetmesi hem CHP’nin, hem de Ulusal Kurtuluş Mücadelesini gerçekleştirmiş olan TBMM’nin tarihsel başarılarından biridir.

Sn. Deniz BAYKAL’ın tarihsel değerlendirmesinde de vurguladığı gibi,
toplantıyı anlamlı kılan iki temel boyut vardı :

  • Birincisi, “1 Mart Tezkeresi’nin” reddini 11 yıl sonra anarak,
    hem tarihe not düşmek, hem de günümüze ve geleceğe IŞIK TUTMAKTIR…
  • İkincisi ise, bu vesilesi ile ülkemizin “bağımsızlığı, egemenliği, güvenliği ve çıkarlarını”, ulus devletimizin “bütünlüğü, saygınlığı ve iç barışını”,
    halkımızın “esenliği, huzuru ve gelişmesini” her şeyin üstünde tutan
    CHP’lilik RUHUNU YAŞATMAK, ONA SAHİP ÇIKMAKTIR

Keza, Sn. BAYKAL’ın önemle vurguladığı gibi, CHP’nin 1 Mart 2003 Tezkeresine
KARŞI ÇIKMASININ “5 temel gerekçesi” vardı :

  1. ANAYASAYA AYKIRIDIR : Tezkere, içeriği ve amacı, Anayasanın “Savaş hali ihlali ve silahlı kuvvet kullanılmasına izin veren 92. maddesine AYKIRIDIR…
  2. ULUSLARARASI MEŞRUİYETİ YOKTUR : Irak’ta bir askeri müdahalenin hukuksal meşruiyeti, siyasal ve ahlaki meşruiyeti kesinlikle yoktur…
    Dönemin BM Genel Yazmanı Kofi Annan’ın da uyardığı gibi,
    “Birleşmiş Milletler ilkeleri ve kurallarına uymamaktadır. Yasal değildir.”

  3. BÖLGESEL İSTİKRARI ve BARIŞI BOZMA GİRİŞİMİDİR :
    Türkiye dahil Bölgede, “Ulus Devletlerin varlığına ve istikrarın korunmasına” yönelik büyük bir tehdit kaynağı oluşacaktır.
  4. BÖLGEDE TERÖRÜN YAYGINLANMASINI ÖNÜNÜ AÇACAKTIR :
    Kimlik temelinde siyaset, yapılanma ve çatışmayı teşvik edecektir.
  5. TÜRKİYE SAVAŞIN CEPHE ÜLKESİ ve KARARGAHINA DÖNÜŞECEKTİR :
    Türkiye, “emperyalist ülke” olmamalı, komşusu ile meşru olmayan savaşa sürüklenmemelidir:

Biz, 1 Mart 2003 Tezkeresi’ne ilkel bir Amerikan düşmanlığı anlayışı içinde karşı çıkmadık. Biz Türkiye’nin yararlarını her şeyin üzerinde tutan onurlu bir siyasal duruş sergiledik…

ABD’nin her istediğine “EVET” demeden de Amerika’nın ciddi bir dostu olarak kalmanın olanaklı olduğunu gösterdik…

Ankara Anadolu Kulübü’ndeki toplantıya katılan, 22. Dönem CHP Milletvekilleri
(1 Mart 2014):

Adı

Soyadı

Seçildiği İl

Adı

Soyadı

Seçildiği İl

  1. Hakkı

AKALIN

İzmir

52. Yakup

KEPENEK

Ankara

  1. Vezir

AKDEMİR

İzmir

53. Muharrem

KILIÇ

Malatya

  1. Harun

AKIN

Zonguldak

54. Muhsin

KOÇYİĞİT

Diyarbakır

  1. Zekeriya

AKINCI

Ankara

55. Ali Kemal

KUMKUMOĞLU

İstanbul

  1. Yavuz

ALTINORAK

Kırklareli

56. Muzaffer

KURTULMUŞ

OĞLU

Ankara

  1. Züheyir

AMBER

Hatay

57. Ahmet

KÜÇÜK

Çanakkale

  1. K.Kemal

ANADOL

İzmir

58. Mehmet

KÜÇÜKAŞIK

Bursa

  1. M.Ali

ARIKAN

Eskişehir

59. Vedat M.

MELİK

Şanlıurfa

  1. Canan

ARITMAN

İzmir

60. Bayram

MERAL

Ankara

  1. Ali

ARSLAN

Muğla

61. Mehmet U.

NEŞŞAR

Denizli

  1. Yücel

ARTANTAŞ

Iğdır

62. Güldal

OKUDUCU

İstanbul

  1. Şevket

ARZ

Trabzon

63. Oğuz

OYAN

İzmir

  1. İsmet

ATALAY

İstanbul

64. Enver

ÖKTEM

İzmir

  1. Yılmaz

ATEŞ

Ankara

65. Hasan

ÖREN

Manisa

  1. Feridun

AYVAZOĞLU

Çorum

66. Onur

ÖYMEN

İstanbul

  1. Feridun F.

BALOĞLU

Antalya

67. M. Mesut

ÖZAKCAN

Aydın

  1. Bülent

BARATALI

İzmir

68. İsmail

ÖZAY

Çanakkale

  1. Atilla

BAŞOĞLU

Adana

69. Osman

ÖZCAN

Antalya

  1. Hüseyin

BAYINDIR

Kırşehir

70. Hüseyin

ÖZCAN

Mersin

  1. Deniz

BAYKAL

Antalya

71. R. Kerim

ÖZKAN

Burdur

  1. A.Gülsün

BİLGEHAN

Ankara

72. Ufuk

ÖZKAN

Manisa

  1. Mehmet

BOZTAŞ

Aydın

73. Mustafa

ÖZY URT

Bursa

  1. Ersoy

BULUT

Mersin

74. Mustafa

ÖZYÜREK

Mersin

  1. Mevlut

COŞKUNER

Isparta

75. Mehmet

PARLAKYİĞİT

K.Maraş

  1. Osman

COŞKUNOĞLU

Uşak

76. Sedat

PEKEL

Balıkesir

  1. Rasim

ÇAKIR

Edirne

77. Kemal

SAĞ

Adana

  1. A.İsmet

ÇANAKÇI

Ankara

78. M. Cevdet

SELVİ

Eskişehir

  1. Vahit

ÇEKMEZ

Mersin

79. Mehmet

SEMERCİ

Aydın

  1. İzzet

ÇETİN

Kocaeli

80. Mehmet

SEVİGEN

İstanbul

  1. Nuri

ÇİLİNGİR

Manisa

81. Tacidar

SEYHAN

Adana

  1. Mesut

DEĞER

Diyarbaır

82. Orhan

SÜR

Balıkesir

  1. İsmail

DEĞERLİ

Ankara

83. Feramus

ŞAHİN

Tokat

  1. A.Kemal

DEVECİLER

Balıkesir

84. İ. Sami

TANDOĞDU

Ordu

  1. Orhan Z.

DİREN

Tokat

85. Bülent H.

TANLA

İstanbul

  1. Muharrem

DOĞAN

Mardin

86. Erol

TINASTEPE

Erzincan

  1. Gökhan

DURGUN

Hatay

87. Halil

TİRYAKI

Kırıkkale

  1. Hüseyin

EKMEKCİOĞLU

Antalya

88. Mehmet

TOMANBAY

Ankara

  1. Atilla

EMEK

Antalya

89. Ali

TOPUZ

İstanbul

  1. Orhan

ERASLAN

Niğde

90. Kazım

TÜRKMEN

Ordu

  1. N.Gaye

ERBATUR

Adana

91. Necati

ÜZDİL

Osmaniye

  1. Tuncay

ERCENK

Antalya

92. Fikret

ÜNLÜ

Karaman

  1. Abdürrezzak

ERTEN

İzmir

93. Halil

ÜNLÜTEPE

Afyon

  1. Mustafa

GAZALCI

Denizli

94. Fahrettin

ÜSTÜN

Muğla

  1. Ali Rıza

GÜLÇİÇEK

İstanbul

95. Ali Cumhur

YAKA

Muğla

  1. Hüseyin

GÜLER

Mersin

96. Abdülaziz

YAZAR

Hatay

  1. Salih

GÜN

Kocaeli

97. M. Ziya

YERGÖK

Adana

  1. Algan

HACALOĞLU

İstanbul

98. Selami

YİĞİT

Kars

  1. Mehmet

IŞIK

Giresun

99. Mehmet

YILDIRIM

Kastamonu

  1. Osman

KAPTAN

Antalya

100. Ahmet

YIZMAZKAYA

Gaziantep

  1. Erdak

KARADEMİR

İzmir

101. Vedat M.

YÜCESAN

Eskişehir

  1. Yılmaz

KAYA

İzmir

Ulusal Eğitim Derneği : MADEM İNSAN HAKLARI GÜNÜ…

LOGOSU

Ulusal Eğitim Derneği

Necatibey Cad. No: 13/13 Sıhhiye/Ankara
Tel: (0312) 229 43 25 Belgeç: (0312) 229 45 26
Eposta: ogdunyasi@gmail.com
Web: ogretmendunyasi.org
Ankara, 10 Aralık 2013

MADEM İNSAN HAKLARI GÜNÜ… 

         Dün akşam, gazeteci-yazar ve CHP İzmir Milletvekili
Mustafa Balbay serbest bırakıldı. Geçmiş olsun.

Ailesi için, dost ve arkadaşları için, partisi için, gazetesi için, olup biten bunca çirkinliklerden rahatsız olan herkes için, hepimiz için bu, sevindirici bir gelişme olmakla birlikte, yıllardır yalanlarla örülen bir kara duvarın yıkılış sürecinin başladığına işaret ettiği için ayrıca önemlidir.

5 yıldır, adı Ergenekon, Balyoz, Oda TV, İnternet Andıcı gibi tümü uydurma, düzmece, tümü uzaklardan yakınlardaki işbirlikçilerle birlikte tezgâhlanıp
başta medyadakiler olmak üzere dama taşları gibi çeşitli köşelere yerleştirilen tetikçiler eliyle yürütülen bu davalar aracılığıyla gerçekleştirilen operasyonun gerçek amacı, bütünüyle Cumhuriyetin aydınlanmacı yanını, bağımsızlıkçı, devrimci, laik karakterini sıfırlamaktı. Ülkemizi emperyalizmin hizmetinde,
1 Mart 2003 Tezkeresi’nin reddi gibi olası diklenmelere karşı daha sessiz,
daha ılımlı, daha uyumlu, dikensiz gül bahçesine çevirmek içindi olup bitenler. Bu yolda önemli kazanımlar da elde etti, hem Büyük Patronlar
hem taşeronları…

Fakat gerçek amaçlarına ulaşamayacaklarını biliyorlar.

Öyle değil de, bunlar, gerçekten demokrasi için, gerçekten hak hukuk ihlallerinin önüne geçmek için, gerçekten insan hakları için, gerçekten karanlığa karışan cinayetlerin sorumlularını bulmak için yapılmış olsaydı, özellikle 80’li-90’lı yıllar boyunca işlenen onca aydın cinayetinin, onca faili meçhulün,
Maraş-Sivas-Çorum-Gazi.. gibi birçok toplukıyımın önünde arkasında
yer alanlardan bir tanesi olsun aydınlatılamaz mıydı? Son beş yıldır yürütülen “cadı avı”yla bunlardan bir tanesinin aydınlandığını duyan, bilen, gören
var mıdır?

Öyleyse?…

Madem bu gün İnsan Hakları Günü!

Madem, haksız tutuklamaların zaten karşısındaymışsınız!

Madem üç yıl önce bile bunu çok kez söylemiştiniz!

Madem adalet yerini bulmuşmuş…

Bu gün yapılacak iş belli: Hiç beklemeden, bütün bu uydurma davalardan “yargıladığınızı” iddia ettiğiniz üniversite hocalarını, hukukçuları, parti yöneticilerini, subayları, gazeteci ve yazarları…

Tümünü bu gün özgürlüğüne kavuşturmalısınız. Tümünü…

Ama yetmez: Yaptıklarınızın adaletle uzaktan yakından ilgisi olmadığını itiraf edeceksiniz.

O da yetmez: Yaptıklarınızın hesabını vereceksiniz.

Ancak o zaman Balbay’ın aramıza dönüşü bizi daha çok sevindirecek.

Ancak o zaman ülke derin bir soluk alacak.

Ancak o zaman sizin gerçek kimliğiniz ortaya çıkacak.

Madem bu gün İnsan Hakları Günü…  

            Ne duruyorsunuz!…

Nazım Mutlu
Genel Başkan   

Ergenekon Kararlarının Düşündürdükleri

Dostlar,

Türkiye ERGENEKON davası kararlarını konuşuyor..
Konuşmalı da..
Tarihin en büyük tertiplerindendir bu olay.
Doğallıkla kimileri de hemen gündem değişikliğine abanmışlardır.
Vargüçleriyle, Mısır’ın devrik şeriatçı lideri Mursi‘yi savunarak O’nu mağdur göstermeye çabalayarak.. %52 ile geldiğini savayarak.. Oysa Mısır halkının
o seçime katılımı % 51-52 oranındaydı ve bu oyların %51’ini aldı Mursi. Yani
tüm seçmenlerin oylarının 1/4’ü ile seçildi. Rakibi ise kıl payı farkla %49 almıştı.

RT Erdoğan‘ın bir derdi gündem değiştirmek, bir derdi tabanındaki ve
Saadet Partisi tabanındaki fanatik seçmenlere göz kırpmak ve bir derdi de
“darbe” edebiyatıyla Ergenekon davasının kabul edilemez ağır ve haksız – hukuksuz cezalarını meşrulaştırmaya çabalamak..

Erdoğanın derdi çok.. Dışavurmamaya çalışsa da korkusu da..

Sayın Öymen, aşağıya aldığımız yazısında bu Ergenekon davası cezalarının
kabul edilemez ağırlığı karşısında bir başka boyutu gündeme taşımakta.
O da eldeki mevzuatın ağır ve yersiz biçimde geniş terör suçları tanımı.

Öymen, ivedilikle bir mevzuat düzenlemesi önermekte.
Ancak bu düzenleme dolaylı olarak Öcalan’a af doğurabilir mi??
Düzenlemenin “İvedilikle” yapılmasını istemek ve Anayasa değişikliklerinden
daha öncelikli olmasını savlamak, muhalefeti göreve çağırmak, doğrudan değilse bile dolaylı yoldan hızlı bir “af” önermek – istemek kodlarını mı taşıyor??

  • Türkiye, 40 katır mı / satır mı eğik düzlemine sürüklenmiştir..

Eski Yargıtay Başkanı Ceza Hukuku Uzmanı Prof. Sami Selçuk da “af” tan
söz etmekte ve bunu “tek yol” olarak belirtmektedir. Dahası, ilginç bir metaforla, insan aklının, milyon sayfayı bulan dava dosyasını çözecek kapasitede olmadığını
ya da bu karmaşa boyutuna taşındığını vurgulamaktadır.

Nereden nereye…

Öcalan 1999’da Ecevit hükümetine ABD tarafından derdest edilerek paketlenip verilirken, idam edilmemesi koşulu dayatılmıştı.
Türkiye ceza yasasından idamı kaldırdı.

Kenan Evren
hazretlerinin
yaşı büyütülerek asılan 17 yaşındaki Erdal Eren için
söylediği sözler çağrıştı beleğimizde :

* Asmayıp besleyelim mi??

Evet…

  • Öcalan asılmayıp beslendi ve Türkiye günümüz dilemmasına bulandı.

Bir de AKP iktidarının PKK – BDP ile açık gizli görüşmelerinde, Oslo Uzlaşmasında bu “Öcalan’a af” konusu temel maddelerden biri..

  • Erdoğan yaşamının kumarını oynamakta.. 

Kendisi için de AKP için de..
Geçelim bu anlaşılmaz yapışık hilkat garibesini, Türkiye’yi de ateşe sürüklüyor..

1 Mart 2003 Tezkeresi’nde olduğu gibi, AKP içinde yurtsever milletvekillerinin
ve tabanın geç kalmaması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile.
Tokat, 9.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

Ergenekon Kararlarının Düşündürdükleri

portresi2
Onur ÖYMEN

Ergenekon davasının sonucunda alınan kararlar
birçok bakımdan üzücü ve düşündürüdür.

 

Ergenekon davasında verilen cezalar Türk Hukuk sisteminin, özellikle
terörle mücadele alanındaki yasaların çağdaş demokratik ülkelerin yasalarını ve
Birleşmiş Milletler kararlarını dikkate alarak yeniden düzenlenmesini zorunlu kılıyor.

Örneğin İngiltere ve bütün Commonwealth ülkeleri için terörle mücadele konusunda hazırlanan örnek yasayla karşılaştırıldığı zaman bizim terörle mücadele yasamızın terörün tarifini çok geniş kapsamlı yaptığı, doğrudan terör faaliyeti içinde sayılamayacak hususları da bu yasanın kapsamı içine aldığı görülüyor.

2006 tarihli Terörle Mücadele Yasası‘nda Ceza Kanunu’nun 10 ayrı maddesinde yer alan suçların terör suçu sayılabileceği belirtildikten sonra 50 ayrı maddede
yer alan suçların da “bir terör örgütü tarafından işlenmesi” halinde bunların da
terör suçu sayılacağı kaydediliyor. Yani fiilen terör suçu kapsamına alınamayacak bir eylem bulmak zordur.

İşin tuhaf tarafı şu ki, terörle doğrudan bağlantılı olmayan bazı suçları bile terör kapsamına alan bu yasanın 6. maddesinin Hükümet tarafından Meclis’e sunulan
ilk şeklinde, bir terör örgütü kurucusunun bir keze özgü olmak üzere pişmanlık yasasından yararlanabileceği belirtiliyordu. Muhalefetin, iktidarın esas amacının Öcalan’ın affedilmesini sağlamak olduğunu söylemesi üzerine
Hükümet bu maddeyi geri çekmişti.

Yani iktidar bir yandan en ilgisiz suçları bile terör kapsamına alırken,
terör suçunu filen işlemiş bir örgütün kurucusunu affetmeye hazırlanıyordu.

Öbür ülkelerin bu davalarda ilgili tutumu da dikkat çekicidir. Özellikle Avrupa Parlamentosu, kimi usul yanlışlarını eleştirmekle birlikte Ergenekon davasında Hükümeti teşvik edici bir tavır sergilemiştir. Acaba neden? Bence bunun nedeni Kıbrıs, Kürt sorunu, Ermenistan’la anlaşma, Orta Doğu meseleleri ve Afganistan gibi konularda hükümete kabul ettirdikleri bazı çözümlerin Türkiye’deki bazı kuruluşlar, bu arada basın, üniversiteler, muhalefet ve silahlı kuvvetler tarafından itirazla karşılanmasından duyulan rahatsızlıktır. O bakımdan bu kurum ve kuruluşlar mümkün olduğu kadar etkisiz hale getirilmelidir ve Türkiye dikensiz bir gül bahçesine dönüştürülmelidir. İstedikleri buydu ve Türkiye’de son zamanlarda yaşananlar yabancıların bu beklentilerinin büyük ölçüde yaşama geçirilmekte olduğunu göstermektedir.

Şimdi muhalefete düşen görev, Türkiye’nin yabancı müdahalelerden uzak, gerçek bir demokrasi haline getirilmesi için kapsamlı bir reform sürecine sokulmasıdır. Bence bu, Anayasa değişikliğinden daha önemlidir çünkü gerek bu davalarda alınan kararların gerek basın ve muhalefet üzerinde uygulanan baskıların sorumlusu anayasa değildir.

Bu nedenle, salt mahkemelere yönelik eleştiriler bence yeterli değildir.
Çünkü sorunun özü iktidarın siyasal tercihleri doğrultusunda oluşturulan
yasal düzendir. Bu düzenin değiştirilmesi muhalefetin öncelikli hedefi olmalıdır.

ABD : AKP ile anlaşıp Türk Ordusu’nu kafese koyduk ! / USA : We agreed with AKP-JDP and put Turkish army into cage!

AKP ile anlaşıp Türk Ordusu’nu kafese koyduk !

Ali Serdar Bolat,
23 Haziran 2012

Yeni Çağ gazetesi, yaşadığımız sürece ışık tutan bir haber yayımladı (15 Haziran 2012).
Haber yazarı Salim Yavaşoğlu.

CIA Şefi Henri Barkey : “AKP ile anlaşarak Türk Ordusu’nu kafese kapattık”

Henri Barkey’ın Utah Üniversitesi’ndeki konferansı. (ABD) Tarih: 26 Mart 2003

Yani;
— ABD askerlerinin Türkiye’nin güneydoğusunda konumlanmasını,
— buradan Irak’a saldırmasını, ve,
— Türk Ordusu’nun ABD denetiminde Irak’a girmesini
öngören AKP’nin 1 Mart tezkeresinin Meclis’te reddedilmesinden 25 gün sonra.

******

CIA Türkiye uzmanlarından Henri Barkey, bu konferansta, şu saptamalarda bulunuyor:

1. AKP iktidarıyla anlaşarak Türk Ordusunu sımsıkı kafese kapattık.

2. 1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM’de reddedilmesinin sorumlusu TSK idi.

3. Türk Ordusu, Kuzey Irak’a ABD’den bağımsız olarak girmek istiyordu.

Bunu önlemek, ABD için belirleyici önemdeydi.

Çünkü Türk Ordusu Kuzey Irak’a bağımsız girseydi, ABD’nin Kuzey Irak planını bozacaktı.

4. Avrupa Birliği reformlarıyla “demokrasi süreci içinde”, TSK kafese kapatılacaktır
ve bundan sonra da Kuzey Irak’a girmesi engellenecektir.
ABD için en iyi senaryo budur. Bu plan AKP ile işbirliği yapılarak yürütülecektir.
Türk Ordusu, buna direnmektedir.
******
Bu konferans, AKP’nin iktidar döneminin bütün anahtarlarını vermektedir:

Barkey’in bu konferansından bir hafta sonra Ankara’ya gelen ABD Dışişleri Bakanı Powell, o zaman Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül ile “2 sayfa 9 maddelik gizli anlaşma”yapmıştır. Bu hizmet sözleşmesini bizzat Abdullah Gül, Sedat Sertoğlu’na itiraf etmiştir
(Vatan, 24 Mayıs 2003).

“Gizli Anlaşma”nın basına yansıyan maddeleri, Henri Barkey’in açıklamasıyla örtüşmektedir.

Anlaşmaya göre: Türk askeri Kuzey Irak’tan çıkacak, Amerika’nın izni olmadan Türk Ordusu Kuzey Irak’a giremeyecektir.

Ancak Türk Ordusu Kuzey Irak’tan çıkmak istemeyince, 4 Temmuz 2003’te ABD askerleri Türk askerlerinin başına Süleymaniye’de çuval geçirdi.

Çuval olayından sonra ABD Savunma Bakanı Rumsfeld’in BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yazdığı mektup da, “Gizli Anlaşma”nın içeriğini hatırlatan özelliktedir.

Rumsfeld mektubunda, “Türk Ordusu Kuzey Irak’ta sizin onaylamadığınız işler yapmaktadır” demekteydi. Yani ordu Abdullah Gül’ün ABD ile imzaladığı gizli anlaşmayı uygulamak istemiyordu. İşte çuval geçirmenin gerekçesi bu. (Hürriyet, 18 Temmuz 2003).

******
2007 yılında Ümraniye’de başlayan Ergenekon-Balyoz operasyonuyla da TSK’nin komuta kademesi esir alınmış, arslanların tırnakları sökülüp kafeslere atılmışlardır.

******
Olayın geçmişi:

Türk Ordusu ile ABD arasındaki anlaşmazlık tezkere olayından daha önce başlamıştı.

ABD’nin Irak’a gireceği belli olunca Genelkurmay Bşk. Org. Kıvrıkoğlu ABD’den önce davranıp Kuzey Irak’a girme ve Kandil’i de içine alan Irak sınırındaki dağlık bölgede bir güvenlik şeridi kurma planını Başbakan Ecevit’e arz etmiş, görev süresinin bu plan için bir sene uzatılmasını istemişti.

Bunu haber alan CIA ve MİT içindeki CIA’ya bağlı ekip Kıvrıkoğlu’nu “Ergenekon Terör Örgütü Başkanı” gösteren Ergenekon Şeması’nı hazırlayıp Ecevit’i etkilemişti. Bu şema, sahte haham Tuncay Güney’in polis mülakatı temel alınarak hazırlanmıştı.

Org. Kıvrıkoğlu’nu bu suretle devreden çıkararak yerine Org. Özkök getirilmiş, Bahçeli’ye erken seçim kararı aldırılarak da ABD’nin Irak planına direnen Ecevit indirilerek yerine Tayyip / Gül ikilisi getirilmişti.

Org. Özkök, Ecevit’e “Çekil” çağrısı yapmıştı. Tüm Amerikancı gazeteler bunun üzerine bir ağızdan “Hastasın, çekil” tamtamları çaldılar. Bu, tam anlamı ile bir darbe idi.
******
Bütün bu olayların altında yatan esas neden, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den koparılacak parçalar üzerinde “Büyük Kürdistan” kurmayı amaçlayan Amerika’nın “Büyük Ortadoğu Projesi” vardır.

Tayyip Erdoğan’ın Eşbaşkanı olmakla övündüğü proje, BOP. Türk Ordusu Kuzey Irak’tan çekilecek ki, Barzanistan rahat rahat kurulsun ve PKK orada barınabilsin.
******
Türkiye’nin “Aday Üyelik Protokolü” ve “AB reformları” yoluyla Avrupa kapısına bağlanması, bir ABD politikasıdır. ABD, AB’ye bunu dayatmıştır. Türk Ordusu, AB reformları görüntüsü altında kafese konulmuştur.
******

Türkiye’yi bölme planı, “demokrasi” başlığı altında yürütülmektedir.
“Darbecilerle mücadele” adı altında, Türk Ordusu kafeslenmekte ve Türkiye bölünmektedir.

Komplolarla, kasetlerle, Âkil Adamlarla uygulanan bu sahte demokrasinin ortakları, Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli’dir.

Mustafa Kemal’in askerlerini ABD güdümünde kafese sokanlar, stratejik ihanet içindedirler. Bu operasyonu “Darbecilikle mücadele” adı altında destekleyenler, stratejik ihanetin işbirlikçileridir.
******
TSK’yi kafesten kurtarmak, günün merkezi görevidir.

Türk Ordusuna karşı psikolojik savaşa teslim olan sosyal demokratlar, mevki düşkünü parlamento üyeleri, Avrupa merkezli solcular, başka bir kafese hapsedilmişlerdir.

Atatürk’ün Büyük Nutuk ve Bursa Konuşması’nda özetlediği devrimciliği ve halka/gençliğe güveni anlamayan uyuşuklar ise, hep Ordunun kurtarıcılığına bel bağlamışlardır.

Mustafa Kemal’in askerlerini, halk kafesten kurtaracaktır. Çünkü bölgenin ve dünyanın büyük çatışmalara girdiği bugünün koşullarında, Ordusu kafeste olan bir halk, ayak altında kalır.

Bunu hâlâ anlamayanlara, “solcu” veya “milliyetçi” değil, “dangalak” denmesi pek isabetli olur.

******
 Doğu Perinçek’in 19 Haziran 2012 günlü Aydınlık gazetesindeki köşe yazısı esas alınarak yazılmıştır.

http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/dou-perincek/12791-turk-ordusunu-kafesten-kurtarmak.html

http://aliserdarbolat.blogspot.com/2012/06/akp-ile-anlasp-turk-ordusunu-kafese.html

====================================================================

Dostlar,

Acı gelişmeleri büyük acı duyarak paylaşıyoruz..
Aradan geçen zaman da yazılanların doğruluğuna tanıklık etmekte..

Aşağıda “yanıt” sözcüğünü tıklayarak ayrıntılı yorumumuzu okuyabilirsiniz..

3.7.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net