Etiket arşivi: 2017 Anayasa kurgusu

Seçimler-4: Tartışmaya çağrı

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset22.06.2023, BİRGÜN

 “Parlamenter sistem tartışmaları bir daha açılmamak üzere kapanmıştır.

Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY)  tekelini elinde tutan kişinin bu sözleri, iki açıdan sorunlu:

-Düşünce özgürlüğü,
-Siyasal ve tarihsel miras

Düşünce özgürlüğünün kullanımı olarak parlamenter sistem tartışması, bir rejim tartışmasıdır. ‘Parlamenter sistem tartışmalarını kapatmak’,  demokrasiyi uygulamaya geçirme tarzları üzerine görüş ve öneri oluşturmayı engellemektir. “İnsan hakları, demokrasinin altyapısı” olduğuna göre, tartışma yasağı, demokrasi yadsımasıdır.

Parlamenter sistem uygulaması, 1909 Kanun-i Esasi değişikliği ile başladığına göre, ‘tartışmayı kapatmak’, ulusal siyasal tarihe de yabancılaşmaktır. Kesintilere ve kırılmalara karşın, anayasal ve siyasal gelişmelerimiz şu ikilide somutlaştı:

  • İktidar sınırlarını belirlemek bir yandan,
  • Hak ve özgürlük güvencelerini pekiştirmek öte yandan.

2017 Anayasa kurgusu, bu gelişim çizgisini tersine çevirdi: Kolektif organ olan hükümet ilga edildi; tek kişiye indirgenen yürütme ise, siyasal sorumluluktan arındırıldı.

  • Yönetimde keyfilik, hak ve özgürlüklerin kurumsal güvencelerini eğreti kıldı.

2023 seçimleri ardından kural ve kurumlar yoluyla değil, kişiler değiştirilerek çok yönlü çöküşten çıkılma arayışı, PBDBY kaynaklı.

YÖNTEM ve ZİHNİYET

2017 Anayasa değişikliği veya 2023 seçimlerinde izlenen usul ve koşullar belleklerde. 2017 kurgusu hukuka uygun olsa idi bile, rejim tartışması yine doğal olacaktı.

Sandığın, anayasal kurgu ve demokrasi için tek meşrulaştırma aracı olarak kullanıldığı 2017 ve 2023 oylamaları, “parlamenter sistem tartışmaları bir daha açılmamak üzere kapanmıştır” zihniyeti ile örtüşüyor aslında.

Bu zihniyet ve zikir, Türkiye’nin nereye götürülmek istendiği üzerine yeterince fikir veriyor:

  • Tek kişili yönetimi, ülkenin varlıklarını parti üzerinden iktidar bekası yönünde seferber etmek;

PBDBY’nin ürünü kişi+parti+Devlet birleşmesi ile saltanat yolunu döşemek.

KAPATILAMAZ

2. Abdülhamid’in 1878’de Meclis-i Umumi’yi “tatil” kararı, İmparatorluk koşullarında bile ancak 30 yıl sürdü.

“Tartışmayı kapatma” iradesi, kayda değer bir demokrasi deneyimi ardından 21. yüzyılın bilişim çağında ne denli sürebilir?

Bu süre, demokratik cumhuriyetçilerin kararlılığına ve izleyeceği yönteme bağlı.

Nasıl bir yol ve yöntem? Kuşkusuz, 27. Yasama döneminde güçlendirilmiş parlamenter sistem (GPS) için izlenen usul değil. En azından şu iki ana etkinlik bakımından:

Yasama: Demokratik muhalefet, nitelikli yasama sınavını veremedi.

Anayasa: GPS yanlıları, çok geç başladıkları anayasa çalışmalarını amatörce yürüttü; toplumsallaştırma bir yana, uzmanlara bile tartıştıramadı.

Yasama ve Yürütme seçimlerini yitiren Millet İttifakı’nın eksen partileri CHP ve İyi Parti özeleştiri yapmaya başladı. Demokrat P., Deva P., Gelecek P. ve Saadet Partisi ise, CHP üzerinden kolaylıkla TBMM’de güçlerine oranla yüksek sayıda milletvekili ile temsil edilme rahatlığında. Özgürlük ve Emek İttifakı bileşenleri de özeleştiri sürecinde…

BEŞ YIL DEĞİL BEŞ SAAT

Anayasal demokrasi yolunda kararlı bütün siyasal parti, demokratik kitle örgütleri, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri için

  • Ortak payda belli: “insan haklarına dayanan demokrasi”.

Tartışmayı bile kapatma iradesi, tam tersine, yoğun ve sistematik bir tartışmanın itici gücü olmalı.

Şu halde şimdi “anayasa siyaseti” oluşturma zamanı; öngörülü, güçlü ve partiler ötesi bir yaklaşımla, gelecek kuşaklar için. Haydi, demokratik hukuk devleti için, “parlamenter sistem tartışmaları”nı en yaygın biçimde başlatalım. 2017 kurgusu ile toplumun siyasal ve anayasal belleğini silmeyi amaçlayanlar bu kez, tartışmayı bile yasaklayarak toplumun geleceğe dönük bellek oluşturmasını engelleme çabasında. Demokratik cumhuriyetçi yurtseverlerin buna geçit vermemesi, gelecek kuşaklara karşı tarihsel sorumluluktur.

Geçen beş yılı, monokrasinin yerleşmesi için yeterli görenlere karşı, demokrasi mücadelesi için beş yıl daha beklemek bir yana, beş saati bile değerlendirme gereği her zamankinden ivedidir.

KPD ayrıştırıcı, DHD ise birleştirici

Yurttaş, kuralı koyan (yasama), onu uygulayan (yürütme) ve uyuşmazlıkları çözen (yargı) organların birbirinden ayrı olduğuna, hukuk önünde herkesin, eşit olduğuna inanmalı. Cumhuriyet’in niteliklerinin özü, demokratik hukuk devleti (DHD): yasama, yürütme ve yargının birbirinden ayrı organlarda toplanması anlamında erkler ayrılığı.

2017 Anayasa kurgusu, beş yıllık uygulamasında tek kişili yürütme, yasama ve yürütmeyi güdümü altına almasının ötesinde parti başkanlığı yoluyla Devlet tüzel kişiliği ile özdeşleşti. Öyle ki, parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütme (PBDBY), adeta kişi+parti+devlet (KDP) birleşme (füzyon) sürecini beraberinde getirdi.

BİRLEŞME VE AYRIŞTIRMA

Bu üçlü füzyon, toplumu ayrıştırdı. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) başkanı kişiliğinde somutlaşan üçlü birleşme, Cumhur İttifakı eşliğinde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) desteğiyle pekişti.

TBMM’de AKP’nin, Anayasa ve kamu yararına aykırı da olsa, her yasa önerisini kayıtsız koşulsuz destekleyen MHP, araştırma önergeleri görüşmelerinde yok.

Ama toplumu ayrıştıran asıl füzyon, ‘dava’ ve ‘yürüyüş’ sloganlarında somutlaşmakta.

Hiçbir felaket, tarihi yürüyüşümüzü sekteye uğratamayacak” (D. Bahçeli).

‘Dava arkadaşlığı’ ise, Erdoğan’ın süreğenleşen söylemi.

Dava yürüyüşü’, Cumhur İttifakı ortak paydası olarak görülebilir.

Türkiye ülkesi/Türkiye toplumu ve Türkiye Devleti’nin tarihsel/kültürel ve doğal değerleri ile anayasal ve siyasal belleğini silmeye çalışan zihniyet için “iktidar bekası”, her şeyin önünde. Bu bakımdan dava yürüyüşü, siyasal münavebe yollarını elden geldiğince tıkama ana hedefine odaklı. 2022 seçim ve sansür yasaları, Cumhur İttifakı’nın, siyasal iktidarı sürdürmek için baskı araçları.

Kuşkusuz “dava yürüyüşü”, Devlet düzleminde hukuk ve demokrasiye, toplumsal alanda da insan hakları değerlerine yabancı.

Hal böyle olunca, toplum, “dava yürüyüşü” yanlısı ve ötekiler biçiminde ayrıştırıldı ve bu süreçte, AKP ve MHP Genel Başkanlarının söylem, işlem ve eylemleri belirleyici oldu.

AYRILIK VE BİRLEŞTİRME

Erkler ayrılığı kuramına göre, yasama, yürütme ve yargı organlarında somutlaşan devlet örgütünün işleyişi, kurumlar ve kurallar yoluyla ilkeler ve değerler bütününde sağlanır.

Hak ve özgürlük öznelerinin gönüllü birlikteliğine dayanan özerk toplum yapısı, ancak demokratik devlet çatısı altında kurulabilir.

Yöneticilerin talimatlarıyla değil, hukuk kuralları ile biçimlenen toplum, hukuk toplumu veya demokratik toplum olarak nitelenir.

Özetle, erkler ayrılığı ekseninde işleyen anayasal demokrasi, toplumu birleştirici bir işlev görür.

YSK’NİN TARİHSEL İŞLEVİ

DHD, şu halde sivil alana hukuk toplumu kavramı ile yansır. Hukuk toplumu, toplumsal barış ve birliktelik güvencesidir.

CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığı, Millet İttifakı olarak DHD yolunun ilk adımı. Kuşkusuz bu yolda, HDP’nin öncülük yaptığı demokratik parlamenter rejimi savunan Emek ve Özgürlük güçbirliğinin payı da belirleyici.

Bu süreçte hukuk yoluyla demokrasi kavramı öne çıkarılmalı ve uygulamaya konulmalı.

10 Mart günü Sayın Erdoğan, kameralar önünde imzaladığı seçimlerin 18 Haziran yerine 14 Mayıs’ta yapılması kararı ile topluma meydan okuyarak kampanyayı da başlattı.

3. kez adaylık yasağından seçimlerde uygulanacak yasaya, parti genel başkanı CB adayına uygulanacak seçim yasaklarından sandık güvenliğine uzanan seçim sorunları karşısında tek belirleyici anayasal organ, Yüksek Seçim Kurulu (YSK).

Demokrasi inşası için yola çıkan partiler, başvuru haklarını kullanarak YSK’yi hukuki kuşatma altında tutmalı, toplumsal bütünlük ve gelecek kuşakların barış içinde yaşaması için.

Gezi’ye selam: Turizmi Teşvik ve Uludağ Alan Yasaları ardından Orman Kanunu değişikliğini görüşen AKP-MHP koalisyonu, ‘Türkiye ekosistemi’ne ihanet ediyor. Güvenli çevrede yaşam için mücadele bedelini özgürlükleriyle ödeyen Av. Can Atalay’a nice yıllar dilerken, Sevgili Mücella, Çiğdem ve Mine’ye, Hakan, Osman ve Tayfun’a selam olsun!

Bütçede saldırganlık: Seçim mi, sorumsuzluk mu?

Denge ve denetim düzeneği yok diyorsunuz; ama Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin AYM’ce, kararlarının ise Danıştay’ca iptali, denetimin var olduğunun göstergesi.”

Tek kişi tek kişi diyorsunuz, ama o, aslında bir dünya lideri.” (F. Oktay, CB yrd.)

Bakanlar, TBMM’de and içtikleri için siyaset yapabilir.” (C. Yılmaz, PBK Bşk.)

HANGİ DENETİM?

Bütçe görüşmelerinde, “Siyasal denge ve denetim düzenekleri 2017 Anayasa kurgusu ile kaldırıldı…” bağlamındaki açıklamalarıma verilen yanıt: “Yargı denetimi var”.

CB yardımcısı, siyasal ve yargısal denetimi birbirine karıştıracak derecede bilgisiz olamayacağına göre, ‘siyasal denetim yokluğu’nu doğrulamış oldu.

“Dünya lideri” nitelemesi de, “evet tek kişi yönetimi; ama tek kişi, yalnız Türkiye’de değil, Dünya’da tek lider…”

Anayasa öyle öngördüğü için, ‘tek kişi itirafı’ demeye gerek yok. Ama şu sorulabilir: Ülke, ‘talimatlar’ zincirinde sözde yönetiliyor; dünya lideri, kime emir veriyor-kimden emir alıyor?

SİYASETİ KİM YAPAR?

2017 kurgusu, yürütme yetkisini tek başına CB’ye verdi; yürütme ve idarenin ayrım çizgisini oluşturan siyaset, yürütme tekelini elinde tutan CB ile sınırlı. CB yardımcısı ve bakanlar, seçilmiş değil, siyaseten sorumlu da değil; milletvekili olanların milletvekilliği de düşüyor… Bu nedenle siyaset yapamaz…” Anında, “yanılıyorsunuz, bakanlar siyaset yapabilir” tepkisiyle PBK Başkanı, Cumhur İttifakı’na ve CB yardımcısına selam çakmakla, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY)’nin niteliğini ve yarattığı korku iklimini yansıtmış oldu.

Bütçe sunumuna gelen her bakan, siyaset yaptı; zaman ve konu olarak, muhataplar açısından.

Süre: İki ay veya iki yıl önce atanmış olsalar da bakanlar, 20 yıla yayılan değerlendirme yaparak 2053 ve 71’e göndermede yarıştı.

Konu: Bakanlık alanı dışında, hükümet varmış gibi genel değerlendirmeler yaptı.

Muhatap: 6’lı Masa’yı sorgulama cüretini kendinde gördü.

Sunum ilk oturumda yapıldığı halde, yasama konuşmaları sonrası soruları yanıtlama yerine önceden hazırlanmış metinlerle ikinci sunumlar yapıldı; sıra, sorulara gelince, Komisyon Başkanı, “yazılı olarak yanıtlarsınız” hatırlatması(!) ile konuşmalar sonlandı.

NE YASAK NE DE EMİR

Bir kimse en fazla iki kez Cumhurbaşkanı seçilebilir” kuralına karşın 3’üncü adaylığına hazırlanan CB, “bütçe kanun teklifini, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunar” emrini de yerine getirmediği için, bütçe sunumu ve görüşmeleri, “Yürütme’siz ” yapıldı.

Gerçi, AKP ve MHP’li vekiller, bakanların konuşmalarını kayıtsız koşulsuz destekleyerek yürütme ile bütünleşmeye çalıştı. Bazıları, sunum metnindeki sayfaları yeniden okudu. Vekillerin Saray’a ve bakanlara övgüsü, yasama+yürütme birleşmesi görüntüsü altında, demokratik muhalefete yönelik saldırgan söylem ortak paydası ile sürekli kılındı.

  • Hakarette ölçü tanımayan bir tür yalan makinası S. Soylu üzerinde durmuyorum.

Anayasa’ya aykırı olarak Komisyon’da sunum yapan ve bakanlıklar üstü bir “paralel devlet” temsilcisi görüntüsü veren CB yardımcısına, 6’lı Masa ile dalga geçme sözleri nedeniyle, CHP Grup Başkan Vekili Ö. Özel, “haddini bil”dirdi.

DE FACTO GENİŞLEMESİ

2017 kurgu ve uygulaması, iki anayasal düzen ve her ikisinin dışında kalan bir de fiili durum ortaya çıkardı.

İki Anayasa:

•demokratik hükümler,
•demokrasi ile bağdaşmayan kurgu.

De facto: Anayasa dışı eylem ve işlemler.

Bütçe görüşmeleri, fiili alan genişliğini bir kez daha gözler önüne serdi.

TUZAK VE SINAV

“Çekilme hakkı”nı bile kullanamayan CB yardımcısı ve bakanların saldırganlığı, sorumsuzluk aymazlığı mı, yoksa seçim korkusu mu? Her ikisi de. Ne var ki, demokratik muhalefet ve 6’lı Masa, anayasal karşılığı olmayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi kullanımıyla, PBDBY için meşrulaştırıcı bir işlev gördüğünü henüz fark edemedi. Oysa demokratik hukuk devletine giden yolun ilk adımı, dilin doğru kullanılmasıdır.

Sözün özü; 5-16 Aralık Genel Kurul Bütçe görüşmeleri, demokratik muhalefet için son ve çok yönlü sınav süreci olacak.

Öncelik özgürlük değil, iktidar

Kuşkusuz, anayasaların önceliği özgürlük: İktidarı, bunu güvenceleyecek biçimde düzenlemek kaydı ile; yasama, yürütme ve yargı olarak erkler ayrılığı kuramına uygun olarak.

Bu genel yaklaşım, bizde de geçerli. 2017 Anayasa kurgusu ve uygulaması ise, erkleri fiilen bir kişide topladığı için, özgürlükleri de askıya aldı.

Bu nedenle, eğer Anayasa’nın emredici hükümleri uygulansa idi, S. Demirtaş’tan O. Kavala’ya, C. Atalay’dan M. Yapıcı’ya, binlerce kişi özgürlüklerinden alıkonulmayacaktı. Görünüşte yargı eliyle olmakla birlikte, sav+savunma+hüküm üçlüsünde belirleyici olan tek kişi yönetimi: Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY). (Barış akademisyenleri (BAK) dosyaları da Saray güdümünde).

Kısacası, hak ve özgürlük ihlallerinin kaynağı, özgürlüklere değil, iktidara ilişkin hükümlerdir.

Bu nedenle, Anayasa önceliği, özgürlük değil iktidar olmalı.

Yasama+yürütme+yargı, parlamenter rejim ekseninde Anayasa yoluyla yapılandırılacak. 2023 seçimlerinde TBMM’de ortaya çıkacak çoğunluk ve seçilecek CB’ye göre, demokratik rejime geçilecek veya geçilmeyecek.

Eğer şu anda görevde olan CB (Yürütme)[1] ve onu destekleyen AKP-MHP (yasama), yeniden çoğunluk sağlar ise, PBDBY sürecek ve tek kişi yönetimi temellenecek; ümmetçi-biatçı insan yaratmaya elverişli toplum inşasına ivme kazandırılacak.

Buna karşılık, demokratik parlamenter rejimi (DPR) savunan Millet İttifakı (CHP/İYİ P./DP/SP/ Deva P./Gelecek P.) ve Emek-Özgürlük İttifakı (HDP/TİP vd) çoğunluğu sağlarsa, Anayasa değişikliği yolu da açılacak.

Parlamenter rejime geçiş için iki koşul: Sayı ve irade.

Konu, kurumsal anayasa hukuku: yasama+yürütme+yargı.

Seçim sonuçlarına göre, DPR yanlıları için beş olasılık var: üç uzlaşma ve iki çatışma.

UZLAŞMA…

400 vekil+CB: TBMM, birkaç ayda doğrudan Anayasa değişikliği yapabilir.

360 ve üstü+CB: Anayasa değişikliği ve halkoylaması, bir yıl gibi makul sürede yapılabilir. Fakat parlamenter rejim yanlılarının 360 gibi nitelikli çoğunluğa ulaşması, aynı eğilimde olan AKP-MHP vekillerinin de Anayasa’ya desteği ile sayı 400’e ulaşabilir.

301 ve üstü + CB: Yasama faaliyeti için yeterli olan salt çoğunluk, Anayasa değişikliği yolunu kapatmaz. Müzakere ve uzlaşma süreci, Anayasa değişikliği için 360’ı elde etme olasılığını gündeme getirebilir.

ÇATIŞMA KAÇINILMAZ

Son iki olasılık, cohabitation: TBMM çoğunluğu ve CB ayrışması.

Yarı-başkanlıkta Fransa’da cohabitation (birlikte oturma), yasama ve yürütme arasında frenleyici ve çatışmacı yönleriyle iki kez zar zor uygulandı.

İlk olasılık, TBMM’de DPR çoğunluğuna karşın, CB’yi Cumhur İttifakı’nın kazanması.

İkinci olasılık, CB’yi DPR yanlıları kazandığı halde, TBMM’de Cumhur İttifakı’nın çoğunlukta olması.

Her iki sonuç, yasama ve yürütme arasında fren ve dengeden çok çatışma olasılığını öne çıkarır.

Bu, Türkiye’yi Fransa’dan ayıran iki nedenle açıklanabilir:

Fransa’da yasama ve yürütme (hükümet) arasında sınırlı da olsa denge ve denetim düzenekleri işletiliyor. Hükümeti lağveden AKP ise, parti başkanlığı yoluyla yasamayı yürütme güdümüne soktu.

Fransa’da her iki taraf, yarı-başkanlık rejiminden yana. Türkiye’de ise, monokrasi ve demokrasi ayrışması, haliyle çatışmaları da körükleyecek.

HALKOYLAMASI GEREKLİ Mİ?

Hedef belli                   :

  • Yasama/yürütme/yargı üçlüsünü erkler ayrılığı ilkesi gereklerince yeniden yapılandırmak.

Parlamenter rejime dönüş için yapılacak bir Anayasa değişikliği TBMM’de 400 oy ile kabul edilirse, halkoylaması gerekli değil. Bu nedenle, neyin hedeflendiği çok iyi anlatılmalı. Özgürlüklerin güvencesi olması gerekirken, tehdit aracına dönüşen iktidar ile işe başlamak, sayı ve irade örtüşmesinin de bir gereği.

[1] 360 vekilin erken seçim kararı alması kaydı ile 3’üncü kez aday olabilir:
Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” (2007’den bu yana hiç kesintiye uğramadan yürürlükte olan bu hükme 2017’de dokunulmadığı için bağlayıcılık etkisi sürekli oldu).

Yabancılaştırma nasıl aşılır?

GÜNCEL17.11.2022, BİRGÜN

2023 seçimleri yaklaştıkça, siyasal ayrışma da derinleşiyor. Sorun, bir ‘yabancılaştırma seferberliği’ ile özdeşleşen ‘tek kişi yönetimi’ ayracının kapatılmasında düğümleniyor. Bu nedenle, monokrasi ve demokrasi arasındaki yarışma, elden geldiğince yalın ve doğru okunmalı.

Tek adam, keyfi yönetim, ucube sistem, otoriter rejim, sultanlık, padişahlık, faşizm, diktatörlük, delegasyoncu demokrasi, popülist (yarışmacı) otoriter rejim, yozlaştırılmış-çarpıtılmış başkanlık sistemi, otoriter başkanlık, hiper başkanlık, neo-patrimonial bir çıkar ağı inşası, kendine özgü yönetim, Türk tipi başkanlık vb. sözcük ve deyimler, 2017 Anayasa kurgusu ve uygulaması için kullanılıyor.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ (7142 sy. yasa gerekçesi) ise, anayasal kurgu ve uygulamasına yabancı: Hükümet yok; Anayasa andı ile örtüşen Cumhurbaşkanlığı bulunmuyor; fiili (de facto) yönetimin baskın olması ise, ‘sistem yokluğu’ demek. Bu nedenle, ilk yıllarda kullandığım ‘monokrasi’, yetersiz kaldı; özellikle parti başkanlığı eksikti. Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY), daha betimleyici olmakla birlikte bunun da kucaklayıcı olduğu söylenemez.

Deyim üzerinde kafa yormak, karşılaştırmalı anayasa hukuku çalışmaları için de gerekli. Yeğlenecek siyaset bilimi kavramları, devlet başkanlığı yanında yürütme ile özdeş konumu yanı sıra parti başkanlığını da yansıtmalı.

Kavramsal çalışma, yabancılaştırma süreci göz önüne alınarak yapılmalı; zira aşılması gereken yalnızca yönetim tarzına indirgenen bir ikilem olmayıp, tarih/ülke ve toplum üçlüsünde gelecek tasarımıdır.

EŞİT YURTTAŞLIK

Eşitlik ve yurttaşlık açısından; Cumhur İttifakı’nın büyük ortağı için ‘mezhep’ ölçütü önde, küçük ortak açısından ise, ‘ırkçı milliyetçilik’. Haliyle, inanç ve soy temelinde Anadolu yabancılaşması, bir siyasal proje aynı zamanda. ‘Kardeşimiz’ dedikleri Alevileri; dünyevi dernek statüsüne ‘hapsetmek’ için yasa dayatması yapan büyük ortak AKP, sınır ötesi “Müslüman Kardeşleri”, ‘hakiki kardeş’ olarak görüyor. MHP ise, ‘kardeşim’ dediği Kürtleri temsil eden HDP’nin gecikmeden kapatılmasını istiyor; hakiki kardeşleri Orta Asya’da arıyor.

Ortaklar, eşitlik ve yurttaşlık, daha doğrusu ‘eşit yurttaşlık’ gereklerini yadsımak için tam bir dayanışma içinde. Alevileri ve Kürtleri, oy devşirme için araçsallaştırıp siyasal çoğunluk ereğinde ayrıştırma çabası açık ve ahlak dışı.

SİYASAL YABANCILAŞTIRMA

Anayasal ve siyasal açıdan 2017 kopuşu, tarihe yabancılaşmadır. Bunun anlamı şu:

  • Demokratik hukuk devleti yolundaki iki yüz yıllık birikimi silmek.

Bu yadsıma ve yok sayma, kurumlar, kurallar ve ilkeler açısından olduğu gibi değerler için de geçerli. Bu, anayasal ve siyasal ortak kimliğe yabancılaştırma sürecidir.

ANADOLU YABANCILAŞTIRMASI

Tarihsel, kültürel ve doğal değerler yağması, hiçbir dönemde olmadığından
daha büyük bir hızla ve çok yönlü olarak sürüyor.

Bu üçlü, yurttaşlık ve siyasal açıdan değinilen yabancılaştırmanın ilk iki boyutunun sacayağı.

Cumhuriyet yurttaşlığı temelinde “Türkiye ahalisi” (1924 Any,), anayasal eşitlikte ortak kimlik ve barış içinde yaşayabilir. Bunun için tarihsel, kültürel ve doğal varlıkların korunması esastır. Bu değerlerin sürekli yok edilmesi, anayasal ve siyasal kazanımların yadsınması ile Anadolu kimliğini silme çalışması arasında doğrudan bağlantı vardır.

DEMOKRASİ GEREKÇESİ

Demokratik olmadığı ve siyasal sorumluluğu bulunmadığı için PBDBY, Anayasa’nın emredici hükümlerini uygulamıyor, tam tersine, yasakladığı eylem ve işlemleri yapıyor. Devlet ve ülke, ağırlıklı olarak kuralsızlık ve keyfilikle yönetiliyor. Bu nedenle, 2017 yıkımı ve sonuçları, kavramsal ve olgusal olarak düzgün okunabildiği ölçüde yabancılaştırma süreci teşhir edilebilir ve aşılabilir.

Özetle, demokratik rejimi inşanın gerekçesi, keyfi yönetimin ta kendisidir; yeter ki, meşrulaştırıcı söz, eylem ve işlemlerden kaçınılsın. Muhataplar ise, başta TBMM’de grubu bulunan CHP, HDP ve İYİ Parti gelmek üzere bütün demokratlar, anayasacılar ve siyaset bilimcilerdir.

Anayasanın 40. Yılı : Seçim fırsatçılığı mı, totalitarizm tasarımı mı?

Anayasanın 40. Yılı : Seçim fırsatçılığı mı, totalitarizm tasarımı mı?
Kasım 7, 2022 Anayasanın 40.yılı: Seçim fırsatçılığı mı, totalitarizm tasarımı mı? | PolitikYol Haber Sitesi

 

İbrahim Kaboğlu
CHP İstanbul Milletvekili, Anayasa profesörü İbrahim Özden Kaboğlu, 1986-2017 yılları arasında yurt dışındaki çok sayıda üniversitede öğretim üyesi olarak görev yaptı. 70’in üzerinde bilimsel makalesi ve Anayasa hukuku alanında 25’in üzerinde kitabı bulunan Kaboğlu 27. dönemde milletvekili seçilerek TBMM’ye girdi. Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği (ANAYASA-DER) Başkanı ve Anayasa Hukuku Dergisi yayın yönetmeni olarak da görev yapan Kaboğlu, aynı zamanda TBMM Anayasa Komisyonu üyesidir.

Anayasada son yıllarda yapılan değişiklikler demokratik bir gelenekten uzaklaşma anlamına geliyor. Peki bu değişiklikler siyasi ve hukuki olarak iktidarı nasıl perçinliyor? Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu bunu “istismarcı değişiklik” olarak adlandırıyor.

7 Kasım 1982’de kabul edilen Anayasa (Kanun no: 2709), yargı ve yasama yerine yürütme öncelikli yetkiler, özgürlük sınırlama ve yasakları nedeniyle güvenlikçi ve otoriter olmakla eleştiriliyordu.
Anayasa’da 19 kez yapılan değişiklik, birbiri ile tümüyle çelişen iki ana yelpazeye yöneldi:

– 1987-2004 çizgisi, TBMM’de siyasal uzlaşma yoluyla İktidarı sınırlandırma ve özgürlükleri pekiştirme amaçlı değişiklikler (özellikle 1995 ve 2001) yoluyla, demokratik siyaset ve Demokratik toplum yönünde anayasacılık gereklerine dönüş arayışıdır.

– 2007-2017 çizgisi ise, halkoylaması araçsallaştırılarak iki başlı güçlendirilmiş yürütme yerine tekil yürütmenin; kurul halinde siyasal karar düzenekleri yerine, devlet ve hükûmet yetkilerinin tek bir kişide toplandığı kişiselleşmiş bir iktidarın kurulması, anayasacılıktan uzaklaşma iradesini yansıtır.

2017 Anayasa kurgusu, Cumhuriyet Anayasalarının parlamenter rejime ilişkin şu üçlü ortak paydasını kaldırdı:

– Hükûmetin genel siyaseti Bakanlar Kurulu’nca belirlenir.
– Bakanlar, bireysel ve toplu olarak TBMM’ye karşı sorumludur.
– Devleti temsil eden Cumhurbaşkanı ve hükûmet birbirinden ayrıdır.

2017 Değişikliğinin kurumsal anayasa hukuku bakımından neden olduğu kopma ve  askeri darbelerin neden olduğu kırılmalar arasında nitelik farkı vardır. Şöyle ki; darbe sonrası Anayasalar veya değişiklikleri asker güdümünde yapıldığı halde 2017 Anayasa değişikliği, 2015’te seçimle belirlenmiş olan ve darbe girişiminin bastırılmasında belirleyici olan siyasal aktörler öncülüğünde gerçekleştirildi.

6771 sayılı Kanun ile 21 Ocak 2017’de gerçekleştirilen ve 16 Nisan 2017’de halkoyuna sunulan Anayasa değişikliği, kurumlar, kurallar ve değerler bütünü bakımından, Osmanlı Devleti-Türkiye Cumhuriyeti anayasacılık çizgisinden kopuş sürecini yansıtmakta:

– Hükûmet lağvedilerek Osmanlı Devleti – Türkiye Cumhuriyeti mirası reddedildi.

– Parlamenter rejim sonlandırıldı. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi (CBHS) adı verilen anayasal kurgu, Meclis’in yürütme üzerindeki güvenoyu ve gensoru önergesi gibi sorumluluk ve denetim düzeneklerini büyük ölçüde tasfiye etti. Ne var ki, parlamenter rejim yerine başkanlık rejimi getirilmedi. Zira, başkanlık rejiminin gerekli kıldığı denge ve denetim düzeneklerinin asgari unsurları öngörülmedi.

– Yasama yetkisini devir yasağı ihlal edildi: Cumhurbaşkanı’na, geniş bir alanda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) ile norm koyma yetkisi tanındı.

– Yargı bağımsızlığının kurumsal güvencesi kaldırıldı: Özellikle, yargı teşkilatının en üst düzenleme ve denetleme organı Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) yapılandırılma tarzı ile yargı, yürütmenin güdümüne konuldu.

– Kişiselleştirilen iktidar, hesap vermekten bağışık tutuldu: Yürütme, tek kişi ile özdeş kılındı; yasama ise parti başkanlığı yoluyla yürütmenin güdümüne sokuldu. Buna karşılık, görev-yetki-sorumluluk ilkesi öngörülmedi. Siyasal karar mercileri olarak kurgulanmayan bakanlık teşkilatlarının hiyerarşik amiri konumundaki bakanlar, sadece Cumhurbaşkanı’na karşı sorumlu olup, kendi aralarında eşgüdüm veya dayanışma sağlamaya yönelik bir bağ bulunmamaktadır.

Dahası, 2017 değişikliği, “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir” (m. 101/son) kaydını kaldırarak, Cumhurbaşkanı statüsü ve parti üyeliğini bağdaşır kıldı. Düzenleme, böylece, partili bir adayın Cumhurbaşkanı seçildiği zaman parti üyeliğinin devam etmesi veya partili olmayan bir kişinin üye olma yolunu açmış olsa da, CB’nin parti genel başkanlığı, yürürlükteki Anayasa’nın emredici ve yasaklayıcı hükümleri ile bağdaşmaz.  Üstelik sakıncalıdır da.  Yalnızca ikisine değinmekle yetinelim:

16 Nisan 2017’de halkoyuna sunulan Anayasa değişikliği, kurumlar, kurallar ve değerler bütünü bakımından, Osmanlı Devleti – Türkiye Cumhuriyeti anayasacılık çizgisinden kopuş sürecini yansıtmakta.

-Cumhurbaşkanlığı ve parti genel başkanlığı statülerinin birleşmesi, Anayasa’ya saygıyı sağlamakla yükümlü makamın kendisini, Anayasa ihlalinin baş aktörü haline getirdi.

-Demokratik siyasal yarışmanın serbest ve eşit işleyişini engellemekte olan parti-devlet başkanlığı birleşmesi, iktidarın el değiştirme (siyasal münavebe) ortam ve koşullarını da zedeledi.

Özet olarak; zorlayıcı toplumsal ihtiyaçlar gerekli kılmadığı halde, OHAL ortam ve koşullarında, istismarcı Anayasa değişikliği, yüzyılı aşkın zaman diliminde oluşan anayasal kurumlar ve kurallar yürürlükten kaldırıldı; Türkiye Cumhuriyeti’nin “demokratik hukuk devleti” niteliğini zedeleyen üç yokluk hali ortaya çıktı:

– Kurul halinde (ortak/kolektif) siyasal karar süreci,
– Siyasal sorumluluk ve hesap verebilir yönetim,
– Denge ve denetim düzenekleri.

Sonuç olarak; yürütme ve devlet yönetiminin anayasal olarak tek kişide toplanması, aynı kişinin Anayasa’nın bağlayıcı kuralları ile bağdaşmadığı halde parti genel başkanı olması, devleti ve yürütmeyi, lideri aracılığıyla siyasal parti hâkimiyeti altına soktu.

  • İktidarı kişiselleştirme ve Devleti partileştirme, kişi-parti-devlet birleşmesi tehlikesini yarattı.

Şu hâlde, 1982 Anayasası, 40. Yılında nasıl okunmalı?

Kuşkusuz 1980’ler anlamında “darbe Anayasası” söylemi artık geçerli değil; “anayasacılık yörüngesi” de, 2017 Anayasa kurgusu ile gölgelendi. Bu nedenle, 1982 metnini 40. Yılında değişiklikler bütününde okuma gereği kadar, insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeler, Anayasa Mahkemesi ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararları ışığında yorumlama gereği vardır.

Bu süreçte özgürlükler, anayasa hukuku kazanımları, kurumsal anayasa hukukunu demokratik devlet ereğinde değişikliğin itici güçleri olarak kullanılmalı. “OHAL Anayasası” ve “Anayasal OHAL” düzenine son vermek amacıyla Anayasa değişikliği, gelecek seçimleri değil gelecek 40 yılı tasarlayarak kurgulanmalı.

Türkiye’nin anayasal sorunlara çözüm arayışı, klasik anayasacılığın ortak paydaları veya asgari standartları ışığında olacaktır.  Haysiyeti temel alan bir insan hakları anlayışına dayanması gereken çağdaş bir Anayasa’da, başta siyasal aygıtlar gelmek üzere, bütün resmi kuruluşlar, bu hedefte düzenlenmeli ve yapılandırılmalı. Bu amaçla, Anayasa değişikliği sürecinde denge ve denetim düzenekleri.. de çok yönlü tasarlanmalı.

Anayasa kuralları, insan toplumlarının karşı karşıya geldikleri yeni sorunlara sürekli çözümleri de içerir. Anayasa değişiklikleri ve yenilenmeleri bu arayışa yanıt vermeyi amaçlar. 21. yüzyıla Anayasa arayışları ile giren devletler, küresel ölçekte ortaya çıkan sorunlar karşısında sınıraşan (trans-national) anayasacılık olgusu ile bugün daha çok yüzleşmektedirler.

Demokratik hukuk devleti için CHP öncülüğünde kurulan Millet Masası, ikincil sorunları gündeme çıkardıkça, Anayasa’yı toplumsal barış belgesi değil iktidar için savaş aracı olarak gören totaliter rejim heveslilerinin iştahları kabarıyor.

Toplumsal ve siyasal yapıların gelişmesi, uluslararası ilişkilerde sürekli değişimler de etkili olmakla birlikte, anayasal kurumlar yoluyla fikri çalışmaların çeşitliliği ve içtihadi etkileşimler de gelişmenin itici güçleridir. Öte yandan, anayasa hukuku, teknolojik ilerlemelerin de sürekli etkisi altında olup, kurum ve kavramlarını bunlara uyarlamak durumundadır.

Bunun için anayasal bilgilenme hakkı, her zamankinden daha yaşamsal; zira, 35. Yılında “istismarcı değişiklik” sonucu anayasacılık geleneğinden koparılan yürürlükteki Anayasa, 40. yılında “fırsatçı değişiklik” riski ile karşı karşıya.

  • Başörtüsünü anayasal güvenceye kavuşturma bahanesi ile aile tanımını değiştirmeye yönelik AKP girişimi, anayasacılık anlayışı ve özü ile bağdaşmazlığı bir yana,
  • toplum mühendisliği yoluyla totaliter rejim hevesinin dışavurumudur.

Oysa Türkiye’nin siyasal gündemi, TBMM önünde sorumlu bir yürütme için demokratik hukuk devletinin asgari gereklerini içerecek bir Anayasa değişikliğidir.

Şu çelişkiye bakın: 1982 Anayasası, yeterince güvenceli olmayan özgürlük anlayışı ve sınırlı olmayan iktidar anlayışı ile eleştiriliyordu.

-İlk 20 yılında bu denge büyük ölçüde sağlandı: Güvenceli özgürlükler ve sınırlı iktidar.
-İkinci 20 yılında ise, siyasal iktidarı sınırlayıcı denge ve denetim düzenekleri kaldırıldığı için, özgürlükler de kâğıt üstünde kaldı.

Cumhuriyet, 2. Yüzyılında tam bir yol ayrımında:
demokrasi mi, yoksa monokrasi mi?

Demokratik hukuk devleti için CHP öncülüğünde kurulan Millet Masası, ikincil sorunları gündeme çıkardıkça, Anayasa’yı toplumsal barış belgesi değil iktidar için savaş aracı olarak gören totaliter rejim heveslilerinin iştahları kabarıyor.

Sözün özü; Türkiye demokratları, zaman ötesi bir sınavla karşı karşıya: Aman dikkat! Anayasa, yediğimiz ekmek, içtiğimiz su ve soluduğumuz hava kadar önemli; ama, günlük siyasal çatışmalara alet edilmemesi gereken kuşaklar ötesi ortak ve üstün bir normdur.

Sivil ölü kadavraları anayasası

TBMM’ye vurulan ters kelepçe olarak Cumhur İttifakı, şimdi Türkiye’yi kelepçelemek istiyor.

Nisanda seçim yasası değişikliği, şimdi basın ve sosyal medya ile sürmekte.

Seçim yasası, serbest yarış ortamına son vererek demokratik siyaset alanını daralttı. Basın ve sosyal medya düzenlemesi ise demokratik toplumu baskılamaya yönelik. Tek kişi iktidarı ve sürekliliği için dayatılan 2017 Anayasa kurgusunun yasal alt yapısı olarak tasarlanan düzenlemelerin amacı, demokratik muhalefete TBMM ve CB seçimlerini kazanma yolunu tıkamak. Bunlara eklenen “sivil anayasa”(!) sloganı ne anlama geliyor?

NE İSTEDİNİZ DE YAPAMADINIZ?

“İçimizde ukde kalan bir diğer mesele de ülkemizi yeni, sivil, demokratik yöntemlerle inşa edilmiş, kapsayıcı, sade ve vizyoner bir anayasaya kavuşturmak. Yeni anayasa konusunda 2013 ve 2021 yıllarında yaptığımız samimi çağrılar maalesef ülkemizi böyle bir kazanımla buluşturmaya yetmedi. İlk çalışma, Meclis’teki ortak komisyonda tıkandı. İkinci çağrımıza da somut hiçbir yanıt alamadık…” (1 Ekim, TBMM, CB Erdoğan).

“Yeni anayasa Türkiye’nin değişmez gündem maddesidir… Dört anayasanın hiçbiri olağan dönemde hazırlanmadı. Anayasalar korku değil güven üstüne bina edilmelidir.” (Adalet Bk. Bozdağ, 3 Ekim).

Bellek bobinini 15 yıl öncesine sarıyor: Başbakan’ın ‘sivil anayasa’ istemi üzerine Prof. Özbudun ve arkadaşlarınca hazırlanan taslak nerede? AKP, bunu TBMM gündemine neden getirme yerine, 2007, 2010 ve 2017 değişikliklerini yaptı.

2007’de, 367 krizi bahanesi ile halkı aldatarak CB’yi genel oyla seçme yolu açıldı. 2010’da yargı erkini yürütme güdümüne koyarken, “ortağımız bizi aldattı” dendi. 2017’de ise, anayasal denge ve denetim düzenekleri silindi. FETÖ ile ilk kapışmaları ardından, “ne istediler de vermedik?” (2014) diyenlere, Anayasa için 2017 değişikliğinde, “ne istediniz de yapamadınız?” sorusu yöneltilmeli.

NEDEN KADAVRA ANAYASASI?

“Allah’ın lütfu” denen darbe girişimi bahanesiyle ilan edilen OHAL ortamı, “anayasa dayatması” için kullanılarak değişiklik, ‘sivil ölü kadavraları’ üzerine inşa edildi.

  • OHAL KHK’leri, bir tür ‘giyotin’ olarak kullanıldı.

Darbe girişimi ile ilişkileri bir yana, cemaat tarzı örgütlenmelere karşı olan on binlerce kişi, ‘yargısız infaz’ yoluyla ‘sivil ölü’ haline getirildi. Dahası, ağaç kabuğu reva gördükleri “sivil ölü kadavraları” savrulurken, kendileri için çok katmanlı yasal sorumsuzluk duvarı ördüler. Değişikliğe ‘hayır’ diyenleri sindirmek için OHAL ortamında devlet olanaklarını seferber ederek kurdukları baskı ile sonuç alamayanlar, YSK gibi anayasal kurumları da kullanarak zorlama ‘evet’ sonucu elde ettiler.

Sözün özü              : 2007’de ‘sivil anayasa’ ile yola çıkanlar, 2017’de Cumhuriyet’in eşit yurttaşlarını zifiri karanlıkta kalleşçe kurşunlayarak ortalığa saçtıkları
‘sivil ölü’ kadavraları üzerine
Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY)’yi kurguladı.

1 ŞUBAT 2021 VE SONRASI

Millet İttifakı, anayasa çalışmalarını somutlaştırmaya başladığı bir sırada 1 Şubat 2021’de yeniden ‘sivil Anayasa’ çıkışı yapıldı. AKP ve MHP, çalışmalara başladıklarını açıkladı. MHP, 100 maddelik metnin ana çizgilerini kamuoyu ile paylaştı.

Demokratik anayasa çalışmalarının, geçiş dönemi programı ile pekiştirmeye çalıştığı bir sırada, 1 Ekim ve sonrası çıkışları, anayasa gündemi yaratmak mı, gölgelemek mi? Kadınların kamu hizmetlerinde kıyafet özgürlüğüne ilişkin CHP’nin yasa önerisine karşı, AKP, anayasal düzenleme önerisi ile karşılık verdi.

YENİ TUZAKLARA HAYIR!

2013’te TBMM’de Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasını yıkan AKP.

2017’de, anayasal ve siyasal kazanımlarımızı silen AKP-MHP.

2021’de anayasa çalışması başlattıklarını beyan eden AKP-MHP.

2022’de, “İkinci çağrımıza da somut hiçbir yanıt alamadık” diyen de AKP.

‘Pes’! dedirten bu zihniyet ve tavra karşı, başta CHP ve Millet Masası bileşenleri, her zamankinden daha uyanık olmak tarihsel yükümlülüğü ile karşı karşıya.

Siyasal münavebe zamanı

GÜNCEL08.09.2022, BİRGÜN

‘Kumpas, istikşaf, iltisak, köstebek‘, yazılacak siyasal tarihin AKP iktidarı dönemine ilişkin kilit kavramları. Hükümet ve yönetim, sorumluluğunu örtbas etmek için genellikle Türkçe olmayan sözcükler kullanır AKP. İktidarın eldeğiştirmesi anlamında ‘siyasal münavebe(alternance politique) ise, AKP söylem ve yazınına yabancı. Oysa siyasal münavebe (SM), demokrasinin kilit kavramı.

Demokratik toplum ve siyaset, çoğunluğu elinde tutan siyasal partilerin seçimler sonucu azınlığa düşmesi ve başka partilerin çoğunluğu elde etme yollarının sürekli açık tutulmasını gerekli kılar. Bu yolun açık tutulması, yönetimin de meşruluk ölçütü.

SM SENDROMU

Siyasal münavebe (SM) yollarını tıkama yönünde 2007 seçimleri sonrasında görünür hale gelen AKP eğilimi, 2011 seçimleri sonrası sürdü. Buna karşın, 2015 seçimlerinde çoğunluğu yitirince, SM’yi önlemek için ahlak ve Anayasa dışı yollarla seçimleri yineledi (1 Kasım).

2017 Anayasa kurgusu ve partinin başına yeniden geçmesi, münavebe yolunu kapatma amaçlı idi. Hükümetin ilgası ve eşzamanlı CB+TBMM seçim düzeneği bile, tek başına çoğunluk için yeterli olmadı ve AKP, MHP’yi yedeğine aldı. Türkiye’yi çok yoran 20 yıllık iktidar için, kişi+parti+devlet birleşmesi de kurtarıcı olmadı.

Haliyle, en geç 9 ay içinde yapılacak seçimde AKP-MHP ikilisinin en büyük korkusu siyasal münavebe olduğu için, seçime yönelik söylemleri “iktidarı devirme“ mecrasına yönlendirme çabası açık. Seçim (Nisan 2022) ve sansür (Ekim 2022) düzenlemeleri, AKP-MHP’nin SM sendromu aslında.

SİYASAL SÖZLEŞME

Bu nedenle, demokratik parlamenter rejim için oluşan Millet İttifakı’na ‘adayını açıkla’ yönündeki baskıya, “sana ne benim adayımdan?” yanıtı verilmeli.

Kuşkusuz en ahlak dışı saldırıları, yakın geçmişte kendilerinin iltisaklı ve irtibatlı olduğu (için siyasal ayağına dokundurtmadıkları) FETÖ ve PKK üzerinden yapmaları, geçmişe ilişkin (ortak yönetim ve eylem) ve gelecek (SM) korkuları ile açıklanabilir.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde oluşan Millet İttifakı’nın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem (GPS) belgesi, gerçekte bir siyasal sözleşme ve CB adayının en meşru ve haklı ortak zemini.

İvecen olmaya gerek yok; çünkü aday açıklamasından önce, yapılmakta ve yapılacak olanlara ilişkin bir yol haritası somutlaştırılmalı. Geçiş dönemi, üç aşamalı tasarlanmalı:

Siyasal münavebe öncesi

SM sonrası ve anayasa değişikliği öncesi

Anayasal düzen kuruluşu sonrası.

Geleceğe yönelik saydamlık önemli; zira 6’lı Masa’yı yıkmaya yönelik örtülü ve açık kumpaslar, iltisak ve irtibat çamurları, yaratılacak köstebekler ağı, sürekli körüklenen bilgi kirliliği eşliğinde katmerleşecek.

SM=DEVRİM

“Kandırıldık, ihanet ettik İstanbul’a, ne istedilerse verdik” vb. itiraflar zinciri ile kendini özdeş kılan parti yönetiminin, Anayasa’nın emredici ve yasaklayıcı hükümlerini sürekli ve sistematik ihlali, vatana ihanetle özdeş. Haliyle, SM’ye direnci, pek kararlı ve sürekli.

Bu nedenle, demokratik hukuk devleti yanlıları için siyasal münavebe, ortak söylem ve dayanışma paydası olmalı.

CHP, 2022 yazı kucaklayıcı Türkiye çalışmasını, TBMM’de de nitelikli yasama yasama etkinliği ile sürdürecek, hafta sonları saha çalışmalarını aksatmaksızın.

Sivas Kongresi’nde 103 yıl önce temelleri atılan ve 9 Eylül 1923’te kurulan CHP’nin,

  • Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimci‘ ilkelerde somutlaşan kuruculuk misyonu, 2023’te de yeniden kuruluş için sürmekte:

Doğru bilgi temelinde düşünce alanını genişleterek,

Demokrasi yanlıları ile dayanışma halkalarını büyüterek,

Değişimin devrim niteliği taşıdığı bilinci ile,

Dünyevi hukuk ve bilim ekseninde,

Siyasal iktidarın seçimlerde eldeğiştirmesi için dirençli ve sistematik çaba…

Beşinci yılında 2017 Anayasa kurgusu

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

Anayasacılık hareketlerinden kopuş olarak 2017 değişikliği, Osmanlı Devleti-Türkiye Cumhuriyeti anayasalarından tümüyle ayrılmakta. İşte kopuşun 5 halkası ve 25 başlıkta görünümü:

1-Anayasa değişikliğine giden yol,
2-Halkoylaması ile yok edilenler,
3-Geçiş süreci,
4-Uygulama ve
5-Sorumsuzluk zırhı.

İTİCİ GÜÇLER

2017 Anayasa değişikliği, uzunca bir süreye yayılan anayasal arayış sonucu mu, yoksa 15 Temmuz darbe girişiminin ürünü mü? İşte itici güçler ve aşamalar:

Anayasasızlaştırma; yöneticilerin, Anayasa’nın emredici ve yasaklayıcı hükümlerini çiğnemesi, özellikle Gezi olayları sırasında zirve yaptı (2013).

Allah’ın lütfu: Darbe girişimi için; “Bu hareket, Allah’ın bize büyük bir lütfudur” (CB Erdoğan).

OHAL (20 Temmuz 2016): OHAL KHK’ler, darbe girişimi ile ilişkisi olmayan, hatta ömürleri, cemaatlere ve bütün hukuk dışı yapılanmalara karşı mücadele ile geçen kişi ve kesimlere yönelik, “kitlesel imha aracı” olarak kullanıldı.

Anayasa suçu itirafı: “Ülke yönetimi yasa ve Anayasaya uygun değildir ve de suç işlenmektedir” (D. Bahçeli, 16 Ekim).

Değişiklik teklifi: AKP-MHP mutfağında hazırlanan 21 maddelik değişiklik önerisi TBMM Başkanlığına sunuldu (B. Yıldırım,10 Aralık).

OYLAMA VE SONUÇLARI

OHAL: Hukuk dışı ve en acımasız OHAL uygulamasının zirve yaptığı bir sırada 18 maddelik Anayasa değişikliği oylandı (16 Nisan 2017).

Ölçüsüz propaganda: Evet ve hayır blokları, fırsat ve olanak bakımından eşit koşullarda yarışamadı; seçmen, bilgilenme hakkından yararlanamadı ve anayasal kamuoyu oluşamadı.

Mühürsüz oylar: Mühürsüz oy ve zarflar sayılarak, ‘evet’ sayısal üstünlüğü sağlandı.

Yok edilen kurum ve kurallar: Hükümet, siyasal sorumluluk ilkesi, siyasal karar düzenekleri, Anayasal denge-denetim düzenekleri.

Kişisel iktidar: Devlet başkanlığı ve yürütme tek kişide birleştirildi.

HSK: Hâkimler ve Savcılar Kurulu, bir ay içinde yapılandırıldı.
Parti Başkanlığı: CB, bir ay içinde eski partisinin başkanlığına döndü.


Uyum yasaları
: Uyum yasaları, öngörülen 6 aylık süre bir yana, 16 ayda bile çıkarılmadı.

Seçim: Seçim yasası değiştirildi ve ittifak düzenlemesi yapıldı. Anayasa’da 3 Kasım 2019 olarak öngörülen seçim tarihi, 24 Haziran 2018’e çekildi. Geçiş dönemi için uyum, yasalar yerine Anayasa’ya aykırı olarak KHK’lere bırakıldı.

Kıyım: OHAL KHK’leri yoluyla “kitlesel kıyımlar” seçimler sonrasında da sürdü.

FİİLİ DURUM

24 Haziran 2018 seçimleri ardından yürürlüğe giren “anayasal kurgu”, en başta savunucuları tarafından bozuldu:

*Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme uygulamaları, anayasa dışı ve fiili durumlar hanesinde yer aldı. Üniversiteler ve uzman-özerk kuruluşlar, Saray gölge ve güdümüne konuldu.

*Yasasızlaştırma: Yasama yetkisini özerk olarak kullanamayan TBMM, müzakere sürecini de işletemedi. CHP-HDP ve İYİ Parti’nin kamu yararına yönelik bütün önergelerini reddeden AKP-MHP, boş sıraları, sadece oylama sırasında doldurdu; toplumun geleceğini ilgilendiren yasa görüşmeleri, tv. yayınları sonrasına kaydırıldı. Yasal düzenleme alanı, CBK’ler lehine daraltıldı.

*Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, Anayasa’nın açık hükümlerine karşın Saray güdümünde.

*Yoksullaştırma: Kurumları, kuralları ve değerleri sürekli aşındırma ile toplumsal ayrıştırma ve yoksullaştırma arasında belirgin bir koşutluk var.

*Araçsallaştırılan din: Dünyevi hukuktan uzaklaşmak için siyasete alet edilen din, yoksullaşmanın kaynağı oldu; çözüm için de kullanılıyor: Sabır!

SORUMSUZLUK ZIRHI

Anayasal kurgu gerekçelerinden hiçbiri gerçekleşmedi. Siyasal ve anayasal bellek, yalnızca iki kişinin iktidar hırsı için mi silinmek istendi?

OHAL dönemi resmi işlem ve eylemleri ile yaptırımlar arasındaki sorumluluk halkalarını koparma iradesi de belirleyici.

  • OHAL dönemi ve sonrasında Anayasa ve hukuk dışı karar alıcı ve uygulayıcılarını her türlü sorumluluktan bağışık tutan beş yasa:

*“… hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.” (18.10.16/ 6749 ).
*“… hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz. (8.11.16/6755)
*“… hukukî, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz. (1.2.18/7071).
* “… hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu doğmaz.” (5.12.19-7194).
*”… hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluk doğmaz. (11/11/20- 7256).
================================================

Dostlar,

Sn. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “son derece ilginç” bir siyasal sürece tanıklık ediyor. Üstelik 2 yekinlikle :

1. Çok kıdemli bir kamı / anayasa hukukçusu (50+ yıl!)
2. Bir parlamenter..

BİRGÜN gazetesindeki köşesinde haftalık olarak yazageldikleri gerçekten siyasal tarihe, TBMM tarihine ve Anayasa hukuku / siyaset bilimi öğretisine tartışma, eğitim – öğretim gereci (materyali) olabilecek nitelikte.

Bu yazılarını mutlaka kitaplaştırması gerek Kaboğlu hocamızın.

Ne var ki, AKP iktidarı ve yedeği küçük partinin ve de şu ya da bu nedenle iktidara desteğini sürdüren çevrelerin bu “muazzam siyasal – hukuksal anomali“yle yüzleşecek “hal”leri yok.
Bize göre bu “muazzam siyasal – hukuksal anomali” nin içeriği bir yana, sürdürülebilmesi ve sürdürülebilme dinamikleri daha hafif bir siyasal – hukuksal anomali değil.

Son derece nesnel ve dolayısıyla çok çarpıcı olan 3. bir boyut ise Türkiye’nin bir bütün olarak tüm kurumları – kuralları – gelenekleriyle bir yoksunlaşma, çoraklaşma ve yozlaşma sürecine sokulması üzerinden ödemekte olduğu çok ağır fatura ki; sürdürülesi değil.

Siyasal sistemde birçok eksen ve düzlemde çok yüksek düzeyde gerilim enerjisi yüklenmiş durumda. İktidar kanadının bu olgunun ayırdında olmadığını savlamak çok güç. Dolayısıyla, bu son varsayım doğru ise, Türkiye, karşıdevrim ile bir kez daha çok çetin bir hesaplaşmaya sürüklenmekte.

Diyanet Akademisi, hemen ardından İstanbul’da doğrudan Erdoğan tarafından açılan Ayasofya medresesi çok tipik 2 güncel örnek olarak öne çıkmakta. Açılışta Erdoğan’ın doğrudan çatışmacı sözleri de!

  • 2023 gündemi netleşiyor; İktidar kanadı “şah mat” demeye hazırlanıyor “korkarız..” 

Gerçekte korkmayız! Tümcenin gelişi gereği o fiil..
Cumhuriyetin kazanımlarını koruyup – kollayacak tarihsel birikim, gerçekte bu pervasız salvoyu savuşturmaya yetecektir. Karşıdevrimciler bu tarihsel gerçekliği asla unutmasın!

Sevgi ve saygı ile. 18 Nisan 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik