Etiket arşivi: İktidar

Öncelik özgürlük değil, iktidar

Kuşkusuz, anayasaların önceliği özgürlük: İktidarı, bunu güvenceleyecek biçimde düzenlemek kaydı ile; yasama, yürütme ve yargı olarak erkler ayrılığı kuramına uygun olarak.

Bu genel yaklaşım, bizde de geçerli. 2017 Anayasa kurgusu ve uygulaması ise, erkleri fiilen bir kişide topladığı için, özgürlükleri de askıya aldı.

Bu nedenle, eğer Anayasa’nın emredici hükümleri uygulansa idi, S. Demirtaş’tan O. Kavala’ya, C. Atalay’dan M. Yapıcı’ya, binlerce kişi özgürlüklerinden alıkonulmayacaktı. Görünüşte yargı eliyle olmakla birlikte, sav+savunma+hüküm üçlüsünde belirleyici olan tek kişi yönetimi: Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY). (Barış akademisyenleri (BAK) dosyaları da Saray güdümünde).

Kısacası, hak ve özgürlük ihlallerinin kaynağı, özgürlüklere değil, iktidara ilişkin hükümlerdir.

Bu nedenle, Anayasa önceliği, özgürlük değil iktidar olmalı.

Yasama+yürütme+yargı, parlamenter rejim ekseninde Anayasa yoluyla yapılandırılacak. 2023 seçimlerinde TBMM’de ortaya çıkacak çoğunluk ve seçilecek CB’ye göre, demokratik rejime geçilecek veya geçilmeyecek.

Eğer şu anda görevde olan CB (Yürütme)[1] ve onu destekleyen AKP-MHP (yasama), yeniden çoğunluk sağlar ise, PBDBY sürecek ve tek kişi yönetimi temellenecek; ümmetçi-biatçı insan yaratmaya elverişli toplum inşasına ivme kazandırılacak.

Buna karşılık, demokratik parlamenter rejimi (DPR) savunan Millet İttifakı (CHP/İYİ P./DP/SP/ Deva P./Gelecek P.) ve Emek-Özgürlük İttifakı (HDP/TİP vd) çoğunluğu sağlarsa, Anayasa değişikliği yolu da açılacak.

Parlamenter rejime geçiş için iki koşul: Sayı ve irade.

Konu, kurumsal anayasa hukuku: yasama+yürütme+yargı.

Seçim sonuçlarına göre, DPR yanlıları için beş olasılık var: üç uzlaşma ve iki çatışma.

UZLAŞMA…

400 vekil+CB: TBMM, birkaç ayda doğrudan Anayasa değişikliği yapabilir.

360 ve üstü+CB: Anayasa değişikliği ve halkoylaması, bir yıl gibi makul sürede yapılabilir. Fakat parlamenter rejim yanlılarının 360 gibi nitelikli çoğunluğa ulaşması, aynı eğilimde olan AKP-MHP vekillerinin de Anayasa’ya desteği ile sayı 400’e ulaşabilir.

301 ve üstü + CB: Yasama faaliyeti için yeterli olan salt çoğunluk, Anayasa değişikliği yolunu kapatmaz. Müzakere ve uzlaşma süreci, Anayasa değişikliği için 360’ı elde etme olasılığını gündeme getirebilir.

ÇATIŞMA KAÇINILMAZ

Son iki olasılık, cohabitation: TBMM çoğunluğu ve CB ayrışması.

Yarı-başkanlıkta Fransa’da cohabitation (birlikte oturma), yasama ve yürütme arasında frenleyici ve çatışmacı yönleriyle iki kez zar zor uygulandı.

İlk olasılık, TBMM’de DPR çoğunluğuna karşın, CB’yi Cumhur İttifakı’nın kazanması.

İkinci olasılık, CB’yi DPR yanlıları kazandığı halde, TBMM’de Cumhur İttifakı’nın çoğunlukta olması.

Her iki sonuç, yasama ve yürütme arasında fren ve dengeden çok çatışma olasılığını öne çıkarır.

Bu, Türkiye’yi Fransa’dan ayıran iki nedenle açıklanabilir:

Fransa’da yasama ve yürütme (hükümet) arasında sınırlı da olsa denge ve denetim düzenekleri işletiliyor. Hükümeti lağveden AKP ise, parti başkanlığı yoluyla yasamayı yürütme güdümüne soktu.

Fransa’da her iki taraf, yarı-başkanlık rejiminden yana. Türkiye’de ise, monokrasi ve demokrasi ayrışması, haliyle çatışmaları da körükleyecek.

HALKOYLAMASI GEREKLİ Mİ?

Hedef belli                   :

  • Yasama/yürütme/yargı üçlüsünü erkler ayrılığı ilkesi gereklerince yeniden yapılandırmak.

Parlamenter rejime dönüş için yapılacak bir Anayasa değişikliği TBMM’de 400 oy ile kabul edilirse, halkoylaması gerekli değil. Bu nedenle, neyin hedeflendiği çok iyi anlatılmalı. Özgürlüklerin güvencesi olması gerekirken, tehdit aracına dönüşen iktidar ile işe başlamak, sayı ve irade örtüşmesinin de bir gereği.

[1] 360 vekilin erken seçim kararı alması kaydı ile 3’üncü kez aday olabilir:
Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir” (2007’den bu yana hiç kesintiye uğramadan yürürlükte olan bu hükme 2017’de dokunulmadığı için bağlayıcılık etkisi sürekli oldu).

Halil Çivi şiiiri : SİYASET FELSEFESİ ya da TEMBİHNAME

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 


Değerli dostlar,

Belki gelecekte yararı olur diye, siyasal yönetime istekli olanlar için “41 dörtlüklü bir siyaset felsefesi” ya da eskilerin deyimi ile bir “tembihname” ya da temenni-dilek şiiri yazdım.
Kimbilir belki “41 kez maşallah!” diyen de olabilir??
Bu da benim siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel ütopyam.

Umarım sıkılmadan okuyabilirsiniz…
***

SİYASET FELESEFESİ ya da TEMBİHNAME

1-xxx
Siyaset hizmet yoludur
Eğer iktidar olursan.
Binbir tuzakla doludur,
Eğer iktidar olursan.
2- Xxx
Önüne fırsatlar serer,
Nefsine tuzaklar kurar,
Halkın kesesini yorar,
Eğer iktidar olursan.
3- Xxx
Egon şişer, tavan yapar,
Çıkarcılar sana tapar,
Yağ çeken parsayı kapar,
Eğer iktidar olursan.
4-Xxx
Kibir zırhına bezenme,
Karun olmaya özenme,
Haram lokmaya uzanma,
Eğer iktidar olursan.
5-Xxx
Sakın çete, mafya kurma,
Mazlumun sırtına vurma,
Farklı olanı hor görme,
Eğer iktidar olursan.
6-Xxx
Anayasal yoldan şaşma,
Hukuk sınırını aşma,
Haram çeşmelerden içme,
Eğer iktidar olursan.
7-Xxx
Aklın altın anahtardır,
Bilim akıl ile vardır,
Bunlardan vazgeçen kördür,
Eğer iktidar olursan.
8-Xxx
Dinbazın toruna düşme,
Dindarlardan uzaklaşma,
Vicdanın sesinden kaçma,
Eğer iktidar olursan.
9-Xxx
Aklı, bilimi birleştir,
Eğitimi laikleştir,
Teknojiyi gürleştir,
Eğer iktidar olursan.
10-Xxx
Mahkemeye emir verme,
Hiç kimseye kumpas kurma,
Hukuksuz işlere girme,
Eğer iktidar olursan.
11- Xxx
Ayrılığı aklından sil,
Her yurttaşı eşitin bil,
Hiç kimse olmasın sefil,
Eğer iktidar olursan.
12-Xxx
Kanunsuz emir buyurma,
Yandaşlarını kayırma,
Halkı kamplara ayırma,
Eğer iktidar olursan.
13-Xxx
Enflasyonu dize getir,
Yoksulları düze getir,
Karakışı yaza getir,
Eğer iktidar olursan.
14-Xxx
Yerli sermaye birleşsin,
Üretim çarkı gürleşsin,
Mal ve hizmet dolsun, taşsın,
Eğer iktidar olursan.
15- Xxx
Nimet, külfet eşit olsun
Sofrada bol çeşit olsun,
Yoksulun da küpü dolsun,
Eğer iktidar olursan.
16-Xxx
İşsizlik, fakirlik bitsin,
Herkesin ocağı tütsün,
Bütün çocuklar tok yatsın,
Eğer iktidar olursan.
17-Xxx
Milli gelir büyütülsün,
Kazanç adil dağıtılsın,
Yandaşçılık unutulsun,
Eğer iktidar olursan.
18-Xxx
Basına sansür gelmesin,
Besleme basın olmasın,
Masuma kara çalmasın,
Eğer iktidar olursan.
19-Xxx
Gücüne güvenip azma,
Samimi tenkide kızma,
Sakın terbiyeni bozma,
Eğer iktidar olursan.
20-Xxx
Sanata yasak getirme,
Aydını hapse götürme,
Demokrasiyi batırma,
Eğer iktidar olursan.
21-Xxx
Özün olsun arı-duru,
Koşulsuz sevgiyle yürü,
Barışı, huzuru koru,
Eğer iktidar olursan.
22-Xxx
Memurların şaşırmasın,
Haksız kazanç aşırmasın
Oligarşi yeşermesin,
Eğer iktidar olursan.
23-Xxx
Sınırları yasa koysun,
Herkes bu sınıra uysun,
Yetkililer iyi duysun,
Eğer iktidar olursan.
24-Xxx
Hükümet ol, devlet olma,
Devlet milletindir, çalma,
Koltuğa yapışıp kalma,
Eğer iktidar olursan.
25-Xxx
Demokrasiden ayrılma,
Sivri uçlara savrulma,
Başka rejime evrilme,
Eğer iktidar olursan.
26-Xxx
Halk seni hukukla tartsın,
Gücün adaletle artsın,
Dürüstlük sana güç katsın,
Eğer iktidar olursan.
27-Xxx
Cehaleti devletten sil,
Önyargıyı düşmanın bil,
Her çözümü akılla bul,
Eğer iktidar olusan.
28-Xxx
Dini dinden üstün sayma,
Irklara mertebe koyma,
Halka yalan haber yayma,
Eğer iktidar olursan.
29-Xxx
Hayat tarzına karışma,
Halkına din, mezhep seçme,
Mahrem sınırları aşma,
Eğer iktidar olursan.
30-Xxx
Ulusu kamplara bölme,
Hiç kimseye kara çalma,
Sakın dolduruşa gelme,
Eğer iktidar olursan.
31-Xxx
Akıl cehaleti yaksın,
Bilim ırmağı gür aksın
Halkın sesi özgür çıksın,
Eğer iktidar olursan.
32-Xxx
Vicdanın hiç kararmasın,
Halkın benzi sararmasın,
Kimse işkence görmesin,
Eğer iktidar olursan.
33-Xxx
Cahil kitleyi sömürme,
Halkın malıyla semirme,
Zorbalara fırsat verme,
Eğer iktidar olursan.
34- Xxx
Kini, nefreti al götür,
Cebiri, şiddeti bitir,
Sevgiyi, barışı getir,
Eğer iktidar olursan.
35-Xxx
Tüm kimliklerle kardeş ol,
Her yurttaşla duygudaş ol,
Üretenlere yoladaş ol,
Eğer iktidar olursan.
36-Xxx
Toprak anayı kirletme,
Akan suya zehir katma,
Halka pis hava solutma,
Eğer iktidar olursan.
37-Xxx
Cinsiyet ayrımı yapma,
Adil yönetimden kopma,
Ayrıştıran dile sapma,
Eğer iktidar olursan.
38-Xxx
Dinbazlarla aşık atma,
Dini siyasete katma,
Koltuk için dini satma,
Eğer iktidar olursan.
39- Xxx
Çatlak seslere aldırma,
Sakın ülkeni böldürme,
Bayrak sevgini öldürme,
Eğer iktidar olursan.
40-Xxx
Atatürk’ü doğru anla,
Toplumun nabzını dinle,
Kafa yorma bitmez kinle,
Eğer iktidar olursan.
41-Xxx
Halil Çivi der şımarma,
Hukukun belini kırma,
Özgürlüğe kilit vurma,
Eğer iktidar olursan.
Xxx



Pror. Dr. Halil Çivi

27 Eylül 2022, Seferihisar / İZMİR

Merdan Yanardağ : İktidar Çözülürken


İktidar Çözülürken

İktidar Çözülürken

Merdan Yanardağ

merdan.yanardag@yurtgazetesi.com.tr
17 Kasım 2013

Bütün veriler Siyasal İslamcı AKP iktidarının çözülme sürecine girdiğini gösteriyor. Yeni kurulan ve henüz istikrar kazanamayan dinci-faşizan rejim beklenenden önce temellerinden sarsılır. Oluşturulmaya çalışılan siyasal, ideolojik ve kültürel hegemonya, bu yolda çok mesafe alınmasına karşın, kurumsallaşamadığı gibi, bütün menteşelerinden zorlanıyor. İktidar, medyanın %80’ini denetlediği halde toplumdan yeni bir siyasal ve kültürel onay / rıza üretmekte başarılı olamıyor.

AKP;

– Devleti bütünüyle ele geçirdiği,
– Bir tehdit unsuru olarak gördüğü TSK’yı teslim aldığı,
– Polis – Adliye tertibi ve terörüyle muhalif kesimleri sindirdiğini..

Düşündüğü bir momentte, çok katlı bir krize sürükleniyor.
Çünkü iktidarın en güçlü olduğu ve bu nedenle karşı devrim programının açıkça ve tamamıyla yaşam geçirileceğinin sanıldığı an, paradoksal olarak onun en zayıf olduğu ve inişe geçtiği dönemi işaret ediyor.

Toplumsal ve siyasal fay hatlarında biriken gerilimi harekete geçiren ve bir depreme dönüştüren etken ise, bütün ülkeyi saran Haziran (Gezi) Direnişi ve isyanı oldu.
İşte bu direniş, bütün koşulları hazır olan iktidardaki çözülmeyi tetikledi.
AKP iktidarı siyasal şiddeti ve devlet (polis) terörünü çığırından çıkaracak düzeyde tırmandıran toplumsal tepkiyi bastırmak, yeniden istikrarı sağlamak ve böylece çözülmeyi durdurmak istedi. Olmadı. Çünkü AKP’ye yön veren kadro ve
Başbakan Tayyip Erdoğan çok önemli bir siyasal ve tarihsel hesap hatası yaptı.

İSLAMCILARIN HESAP HATASI

Erdoğan ve AKP liderliğinin en önemli tarihsel ve siyasal hesap hatası,
milletin çok büyük bir kesiminin Cumhuriyet ve laiklikle kavgalı olduğunu düşünmeleriydi. Böylece toplumda en fazla %8-12 aralığında olan seçmen desteğine karşı, dar bir siyasal Siyasal İslamcı çevrenin dinci programını mutabakat ya da uzlaşma bile aramadan, hile, yalan ve sahtekârlık yaparak bütün ülkeye dayattılar.
Bütün hesaplarını “devlet-millet” kavgasının bulunduğu varsayımına dayandırdılar.

Böylece milleti devletle barıştırma gerekçesiyle Cumhuriyet ve seküler kurumları tasfiyeye yöneldiler. İşte tam bu kırılım noktasında şiddetli bir direnişle karşılaştılar. Çünkü Cumhuriyetin ve 200 yıllık bir tarihsel derinliği olan Aydınlanma ve Modernite sürecinin kestirimlerin çok ötesinde büyük bir kitle desteğine sahip olduğunu görememeleri, yaptıkları hesap hatasının ikinci boyutunu oluşturuyordu.

Öyle ki, AKP’ye verilen ve büyük bölümü merkez sağdan gelen oyların önemli bir bölümü de bu iktidar Cumhuriyetin kazanımlarını imha etsin diye AKP’ye gelmedi.
En büyük hesap hataları, tarihsel olarak ilerici ve büyük bir demokratik atılım olan Cumhuriyeti bir avuç seçkinin rejimi sanmalarıydı. İdeolojik ön yargılarına esir oldular.

İktidar gücünü iç dinamiklerden çok, dış dinamiklerden alan: çok özel koşulların iktidara taşıdığı; daha da önemlisi esas olarak bir ABD projesi olarak kurulan ve yönlendirilen AKP’nin, hem Türkiye’nin yakın siyasal tarihini yanlış okuduğu
hem de kendisini iktidara getiren dinamikleri doğru değerlendiremediği anlaşılıyordu.
Çünkü AKP öngörülemiyor. Başlangıçta inkâr ettiği halde gizli bir ajandasının (programı, hedefleri) olduğu ortaya çıkıyor. AKP, deyim uygunsa 2007’den sonra sürekli “suçüstü” yakalanıyor.

CUMHURİYET KAVGASININ ANLAMI

Siyasal muhalefetle toplumsal muhalefet arasında bir açı farkı oluştu. Bu makasın
daha da açılma olasılığı yüksek. Çünkü halkın büyük bir kesimi Cumhuriyetin
tarihsel kazanımlarını, insanlığın ilerici birikiminin sonuçlarını seküler değerleri, bilimi
ve aydınlanmacı kurumlarını (ne kadarsa ve elde ne kaldıysa) savunmak için
kitleler halinde sokağa çıkıyor. İktidarın polisiyle çatışmasını göze alarak
mücadele ediyor. Ancak CHP dahil sol muhalefet güçleri ve sosyalistlerin
çok önemli kesimi ısrarla bu olguyu görmezden gelmeyi sürdürüyor.

Oysa, önceki pazar (3 Kasım 2013) Yurt ’ta yazdığım gibi, bugün Türkiye’de tartışma, saflaşma ve çatışmanın merkezinde “Cumhuriyetin kazanımları” ve seküler değerler var. Sınıf mücadelesi de anti-emperyalist direniş de bu dolayım üzerinden gelişiyor.

(Bu konuyu, muhalif basının -hatta genel olarak medyanın- bir kazanımı olduğunu düşündüğüm bu kazanımda oynadığım rol nedeniyle mutlu olduğum,
arkadaşım, sosyalist akademisyen Fatih Yaşlı da Yurt ‘ta benden önce
-31 Ekim 2013’te- yazmış. Geç fark ettim, çünkü cezaevinde gazetelerin gelişi
bazen aksıyor. Ayrıca yine Yurt’un çok önemli başka bir kazanımı olan Mustafa Sönmez’in yazısında gördüm. Öneririm, web sitemiz üzerinden ulaşıp okuyabilirsiniz.)

Uzun süredir sokaklara, alanlara çıkan ve AKP iktidarını protesto eden
ezici büyüklükteki bölümünü; Cumhuriyete ve değerlerine yönelik saldırılara
tepki duyan, bu kurum ve değerlerin tasfiye edilmesine itiraz eden,
ülkenin dinselleştirilmesini kabul etmeyen, seküler kurumların imha edilmesine karşı çıkan, yaşam tarzının tehdit altında olduğunu düşünen ve gündelik yaşamın muhafazakârlığın baskısı altında olduğunu gören toplum kesimleri oluşturuyor.
Üstelik ağırlığını “yeni işçi sınıfı” diye tanımlayabileceğimiz, eğitimli ve kentli çalışanların oluşturduğu bu kesimler sola son derece açık bir kompozisyon oluşturuyor. Dahası kendilerini solda sayıyor. Eylem alanlarında solla ilişki kuruyorlar, devletin
“terör örgütü ”diye nitelendirdiği grup ve çevrelerden bile hiçbir rahatsızlık duymuyorlar. Aksine birlikte aynı barikatta mücadele ediyorlar.

Saflaşma ve siyasal çatışma barikatı buradan kurulmuş durumda. Sosyalist solun bir bölümü bu barikatın çok ilerisinde duruyor. Öyle ki, bu uzaklık bütün ilişkiyi koparacak düzeyde. Park forumlarına gelen insanlara ellerindeki Türk bayraklarını ve Mustafa Kemal posterlerini indirmelerini (kimi yerlerde) söyleyecek düzeydeki bir kopukluk ve savrulma bu. İdeolojik ön yargılarına yaşamın zenginliğini feda etmekten başka bir anlam taşımıyor. Bu duru tarihin ve doğru eylemin ıskalanmasına yol açıyor.

CHP SAĞA DEĞİL SOLA YÖNELMELİ

CHP ise bu barikatın çok gerisinde duruyor Tuzağa düşmemeye çalışırken,
dinci ideolojik-siyasal hegemonyanın yeniden üretilmesine katkıda bulunuyor.

Gezi direnişçilerinin, kendilerine anti-kapitalist Müslümanlar diyen küçük kümelerin bile seküler değerler ve Cumhuriyet için sokağa çıktığını, insanların yaşam tarzını savunduklarını göremiyor. Örneğin Mustafa Sarıgül, CHP’ye katılma töreninde, sanki bir Cumhuriyetçi ve Sosyal demokrat partiye değil de bir tarikata ya da muhafazakâr partiye katılıyormuş gibi konuşuyor. Halkçı toplumcu ve sol denebilecek tek bir söz söylemiyor. Böylece AKP ya da merkez sağdan oy alınabileceği sanılıyor. İşte bu sanı en büyük yanılgıyı oluşturuyor.

  • AKP’ye benzeyerek veya sağcılaşarak, yani farkını silikleştirerek
    sağdan oy alınamaz.
  • Kimse aslı varken taklidine destek vermez.

İnandırıcı olamaz. Merkeze açılmanın yolu da kimliğini netleştirmekten geçiyor.

Bülent Ecevit liderliğindeki yeni CHP, 1973 ve 1977 zaferlerini daha önce sağa
oy veren yurttaşların önemli bir kesiminin de oylarını alarak kazandı. Bunu da sağa yaklaşarak değil, partiyi daha sola çekerek ve yeni kimliğinin altını çizerek yaptı.
Şimdi de benzer bir siyasal ortamdan geçiyoruz.

  • Dünyada neo-liberal politikalar çöküyor ve sol yükseliyor.
  • Siyasal İslam bütün bölgede büyük bir başarısızlık, yenilgi ve çöküş yaşıyor.
  • Kriz AKP iktidarının ve Tayyip Erdoğan’ın kapısını çalmış durumda.

CHP elbette merkez sağda, Cumhuriyetin değerlerine bağlı olan yurttaşların ve AKP’ye daha önce oy veren emekçilerin oyunu almaya çalışmalıdır.

Ancak bu sağa kayarak ve dinci uygulamalara, toplumu bir mengene gibi sıkmaya başlayan muhafazakâr düzenlemelere ve yaşam tarzlarına müdahaleye,
tuzağa düşmeyelim” diye destek vererek değil, solculaşarak ve Cumhuriyetin değerleri üzerinden yaşanan saflaşmada doğru kararlı, etkin tutum alarak gerçekleştirebilir. Gezi eylemlerinin çağrısı ve bildirisi budur çünkü. Bu çağrıya uymak ve sol-Cumhuriyetçi kimliğin altını çizmek, neo-liberal politikaları reddeden halkçı ve toplumcu ekonomik politikaları öne çıkaran bir çizgi izlemek gerekiyor. Bu durumda CHP tahmin edilemeyecek bir sıçrama gerçekleştirebilir. Çünkü kitleler basit bir iktidar değişimini değil, dinci AKP iktidarının yarattığı yıkımı onararak ve ülkeyi ileriye taşıyacak daha köklü bir dönüşümü ve kararlı bir siyasal müdahaleyi bekliyor.

Bütün kamuoyu araştırmaları, bilimsel incelemeler ve İslamcı partilerin daha önce aldığı oy oranları (ABD’nin yaptırdığı son uluslararası araştırma da bile

  • Türkiye’de şeriatla yönetilmek isteyen kesimin büyüklüğünü
    en çok % 12 olarak veriyor.

Ancak AKP’nin aldığı oy oranına bakılırsa -ki seçimlerde dijital hile yapıldığı yönündeki güçlü ve önemsediğim iddiaları bir yana bırakıyorum- bu partinin
en büyük desteğini merkez sağ seçmenden aldığı anlaşılıyor.

Ancak bu sosyolojik tabloya karşın, AKP Hükümeti ve Erdoğan %8-12 aralığındaki
bu kitlenin istemlerini esas alıyor. Kendi çevrelerindeki dar bir siyasal İslamcı kadronun programatik hedeflerini, milletin iradesi diye sunmaya, daha doğrusu,
yutturmaya çalışıyor.

KOALİSYON BOZULUYOR

Aslında AKP bir koalisyon partisi.
Merkez sağın yolsuzluk ve yağma çamuruna batıp 2002 seçimlerinde yaşadığı
büyük çöküşün bıraktığı boşluğu doldurdu. Bu nedenle kendisini Müslüman demokrat değil, “muhafazakâr demokrat” parti diye tanımladı. Bu tarihsel fırsatı değerlendirdi.

Oysa AKP, muhafazakâr bir parti iktidarı değil, Siyasal İslamcı bir profil veriyor.
Bütün gücüyle Cumhuriyetin tasfiyesine yöneliyor. Seküler değerlere ve kurumlara çirkin, aşağılayıcı ve düşmanca bir üslupla saldırıyor. Okulların üçte birini din okuluna çevirdiği gibi, bütün eğitim sistemini de dinselleştiriyor.
İktidarın bütün uygulamaları daha önce ilan edilmemiş, toplumdan saklanmış bir programın yaşama geçirilmesi şeklinde gelişiyor. Dar militan bir profil veriyor.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik bu nedenle;

“Biz bu düzenlemeleri 2004’te yapsaydık, AKP kapatılır ya da darbe olurdu.” diyor.

Böylece aslında gerçek hedeflerini gizlediklerini itiraf ediyor. Bu durumun
açığa çıkması, çağın bütün ihtiyaçlarına karşın Türkiye’nin 200 yıllık birikiminin
imha edilerek ülkenin kıytırık bir Ortadoğu devletine dönüşmesi olasılığı
(en iyi haliyle Pakistanlaşma) parti içi koalisyonu da çözüyor.

AKP, çekirdek oylarına doğru daralma sürecine kaçınılmaz olarak giriyor.

Bunun çok sayıda işaretleri ortaya çıkıyor. Üstelik, düzmece davalar ve sahte dijital kanıtlarla da önlenecek gibi görülmüyor. Bülent Arınç’la yaşadıkları tartışmayı
tolere etmeye çalışırken bile “düşmanları sevindirmeyelim” diyen Erdoğan
hem kendisine oy vermeyenleri “düşman” olarak gördüğünü itiraf ediyor hem de
bütün toplumun hükümeti ve Başbakanı olmak yerine, dar bir İslamcı fraksiyonun lideri gibi davranıyor. Hâlâ bir Ak-Genç’li gibi davranıyor. Örtünmeyi “dinin emri” saydığını ilan edecek, karşı çıkanları “cahillikle” suçlayacak kadar, bilgisiz ve ortaçağ mantalitesine sahip militan bir İslamcı olduğunu ortaya koyuyor. Kendi İslam yorumunu tek doğru, tartışılmaz ve kutsal din olarak görüyor. Dahası bu nedenle,
kendi İslam yorumundan hareketle topluma yaşam tarzı dayatmayı, özel alana müdahale etmeyi meşru sayıyor. Buna hakkının olduğunu düşünüyor öğrenci evlerine ve karma yurtlara ilişkin müdahalesini “meşru olan ve olmayan ilişkiler” diye gerekçelendiriliyor. Yalnızca siyasallaştırdığı dini esas alıyor.
Böylece toplumun yarısını ağır şekilde suçlama hakkını kendisinde buluyor.

KENDİLİĞİNDEN ÇÖKMEZ

Oysa kime ve neye göre meşru ya da gayrimeşru ilişkiler bunlar?
İslamda çok farklı yorum ve akımların olduğunu bir yana bırakalım,
Erdoğan kendi inancına göre, toplumsal yaşamı düzenleyeceğini kendi dini yorumuna göre insanların yaşam tarzına müdahale edebileceğini ortaya koyuyor.
Bunu doğal sayıyor.

  • RT Erdoğan; yasaların kaynağını, kamusal düzenin ilkelerinin ve
    toplamsal yaşamın temelini seküler ve birleştirici pozitif hukuktan değil, tartışılmaz, sorgulanamaz ve değiştirilemez dinden ve kutsal değerlerden alınacağını ilan etmiş oluyor.

Bu tablo yalnızca liberallerle ve merkez sağ seçmenin bir bölümüyle AKP’nin
yollarını ayırmıyor, parti içi koalisyonu da bozuyor.

Ancak AKP iktidarı ve dinci-faşizan yeni rejimin içine girdiği bu çözülme süreci nedeniyle bugünden yarına yıkılacağını söylemek ya da beklemek doğru olmayacaktır. Daha da önemlisi, artık zamanının geldiğini düşünerek bu çöküşün kaçınılmaz olarak hatta kendiliğinden olacağını sanmak da çok büyük yanlış olacaktır.
Bu çözülmenin iktidarın çöküşüyle sonuçlanabilmesi, ancak muhalif güçlerin göstereceği etkinliğe bağlıdır.

  • Doğru bir siyasal program ve mücadele olmadan AKP iktidarına son vermek kolay değil. Çünkü önümüzde herhangi bir merkez sağ iktidar değil, yeni bir rejim var.

Bir diktatörlük…