Etiket arşivi: ‘kanunsuz emir’

ANAYASA TAYYİP

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Anayasayı İhlal Suçu” işlemek, Erdoğan ve bürokratları için günlük-sıradan olay durumuna geldi. Yanıldıkları taraf şu;

Bilerek işledikleri suçların hesabını vermeyeceklerini zannediyorlar!

DOĞRU Parti Hukuk Kurulu, CB Erdoğan’ın ve onun “Kanunsuz Emirlerine” uyan bürokratların her olayını, belgelerini, görevli bürokratlarının (Emekli olanlar dahil) yaptıkları ihlalleri arşivliyor.

  • Bir suret Almanya’da, bir suret İstanbul’da, bir suret de İzmir’de güvence altında tutuluyor.

Muğla-Milas-Akbelen ormanlarındaki halkın direnişi ve devlet güçlerinin acımasız, insafsızca davranışları günlerdir sürerken, her gün devlet tarafından suç işleniyor.

Anayasamızın 169 ve 170’nci maddeleri, Ormanların korunması-geliştirilmesi ve Orman Köylüsünün korunmasını emreder. Hem öyle bir emreder ki :

  • “Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
    Devlet Ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz.
    Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına (orman ürünlerini kimse kullanamaz) konu olamaz.
    Orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz.”

Şimdi adım-adım gidelim :

1) Erdoğan, 18 Nisan 2014’te (Yeniköy Termik Santrali-Kemerköy Termik Santralı-Yeniköy Linyit Maden İşletmesini özelleştirerek İbrahim Çeçen ve Nihat Özdemir adlı yandaş müteahhitlere (yüklenicilere) verdi.

2) İbrahim Çeçen ve Nihat Özdemir ikilisi 2014 yılından beri yani 9 yıldır, bu santrallarda üretilen elektriği yüksek fiyatla devlete satarak para kazanıyor.

Bu ikili, kömür rezervlerini bilmeden mi ihalede teklif verdi?

3) Özelleştirme sözleşmesinde “Devlet, bu iki santralın kullandığı kömür ocaklarındaki kömür rezervi azalırsa veya maliyeti daha düşük olacak AKBELEN ormanlarını yok ederek ormanda kömür ocağı açılmasına izin verecektir” diye bir madde mi var?

4) Devlet, ormanların yok olması pahasına, Çeçen ve Özdemir’e ucuz kömür verip, ceplerini para ile doldurmak zorunda mıdır?

5) Çeçen ve Özdemir ikilisi gerçek mal sahipleri midir, yoksa emanetçi mi?
(Üst düzey bir siyasetçi veya sırdaş bir Arap prensi vs.)
Bu soru şunun için soruldu: Çeçen’in de Özdemir’in de evlatları bu ülkede yaşayacak. Çocuklar,
malın sahibini şimdiden bilmeliler değil mi?

Sonuç                                 :

Özelleştirme öncesinden başlayıp, bu güne dek yaşanan, gerçekleşen her olay kişilerin mal varlıklarındaki artışlar, banka hesap hareketleri, hisse devirleri, kamudan gizli yapılan yabancı ortaklık anlaşmaları tek-tek araştırılacak ve konu mutlaka yargıya aktarılacaktır.

Ama bu günden açıkça beyan ve ilan ediyoruz ki;

  • Orman Genel Müdürü, Muğla Valisi, Milas Kaymakamı, Muğla Jandarma İl Alay Komutanı!
  • Sizler kanunsuz emre direnmediniz.
  • Kanunsuz ve Anayasaya aykırı emri uygulamak için Türk Halkına zulmettiniz.
  • İnsanları dövdünüz, tekmelediniz, biber gazı ile zehirlediniz.
  • Bağımsız Türk Yargısı sizlere en ağır cezaları verecektir.
  • Takibimizdesiniz…
  • Ormanları kesen eller de, Orman Köylüsü Kadınlarımıza vuran eller de kırılacaktır!

Biraz sabır, az kaldı…

Sağlık ve başarı dileklerimle, 30 Temmuz 2023

Halil Çivi şiiiri : SİYASET FELSEFESİ ya da TEMBİHNAME

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 


Değerli dostlar,

Belki gelecekte yararı olur diye, siyasal yönetime istekli olanlar için “41 dörtlüklü bir siyaset felsefesi” ya da eskilerin deyimi ile bir “tembihname” ya da temenni-dilek şiiri yazdım.
Kimbilir belki “41 kez maşallah!” diyen de olabilir??
Bu da benim siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel ütopyam.

Umarım sıkılmadan okuyabilirsiniz…
***

SİYASET FELESEFESİ ya da TEMBİHNAME

1-xxx
Siyaset hizmet yoludur
Eğer iktidar olursan.
Binbir tuzakla doludur,
Eğer iktidar olursan.
2- Xxx
Önüne fırsatlar serer,
Nefsine tuzaklar kurar,
Halkın kesesini yorar,
Eğer iktidar olursan.
3- Xxx
Egon şişer, tavan yapar,
Çıkarcılar sana tapar,
Yağ çeken parsayı kapar,
Eğer iktidar olursan.
4-Xxx
Kibir zırhına bezenme,
Karun olmaya özenme,
Haram lokmaya uzanma,
Eğer iktidar olursan.
5-Xxx
Sakın çete, mafya kurma,
Mazlumun sırtına vurma,
Farklı olanı hor görme,
Eğer iktidar olursan.
6-Xxx
Anayasal yoldan şaşma,
Hukuk sınırını aşma,
Haram çeşmelerden içme,
Eğer iktidar olursan.
7-Xxx
Aklın altın anahtardır,
Bilim akıl ile vardır,
Bunlardan vazgeçen kördür,
Eğer iktidar olursan.
8-Xxx
Dinbazın toruna düşme,
Dindarlardan uzaklaşma,
Vicdanın sesinden kaçma,
Eğer iktidar olursan.
9-Xxx
Aklı, bilimi birleştir,
Eğitimi laikleştir,
Teknojiyi gürleştir,
Eğer iktidar olursan.
10-Xxx
Mahkemeye emir verme,
Hiç kimseye kumpas kurma,
Hukuksuz işlere girme,
Eğer iktidar olursan.
11- Xxx
Ayrılığı aklından sil,
Her yurttaşı eşitin bil,
Hiç kimse olmasın sefil,
Eğer iktidar olursan.
12-Xxx
Kanunsuz emir buyurma,
Yandaşlarını kayırma,
Halkı kamplara ayırma,
Eğer iktidar olursan.
13-Xxx
Enflasyonu dize getir,
Yoksulları düze getir,
Karakışı yaza getir,
Eğer iktidar olursan.
14-Xxx
Yerli sermaye birleşsin,
Üretim çarkı gürleşsin,
Mal ve hizmet dolsun, taşsın,
Eğer iktidar olursan.
15- Xxx
Nimet, külfet eşit olsun
Sofrada bol çeşit olsun,
Yoksulun da küpü dolsun,
Eğer iktidar olursan.
16-Xxx
İşsizlik, fakirlik bitsin,
Herkesin ocağı tütsün,
Bütün çocuklar tok yatsın,
Eğer iktidar olursan.
17-Xxx
Milli gelir büyütülsün,
Kazanç adil dağıtılsın,
Yandaşçılık unutulsun,
Eğer iktidar olursan.
18-Xxx
Basına sansür gelmesin,
Besleme basın olmasın,
Masuma kara çalmasın,
Eğer iktidar olursan.
19-Xxx
Gücüne güvenip azma,
Samimi tenkide kızma,
Sakın terbiyeni bozma,
Eğer iktidar olursan.
20-Xxx
Sanata yasak getirme,
Aydını hapse götürme,
Demokrasiyi batırma,
Eğer iktidar olursan.
21-Xxx
Özün olsun arı-duru,
Koşulsuz sevgiyle yürü,
Barışı, huzuru koru,
Eğer iktidar olursan.
22-Xxx
Memurların şaşırmasın,
Haksız kazanç aşırmasın
Oligarşi yeşermesin,
Eğer iktidar olursan.
23-Xxx
Sınırları yasa koysun,
Herkes bu sınıra uysun,
Yetkililer iyi duysun,
Eğer iktidar olursan.
24-Xxx
Hükümet ol, devlet olma,
Devlet milletindir, çalma,
Koltuğa yapışıp kalma,
Eğer iktidar olursan.
25-Xxx
Demokrasiden ayrılma,
Sivri uçlara savrulma,
Başka rejime evrilme,
Eğer iktidar olursan.
26-Xxx
Halk seni hukukla tartsın,
Gücün adaletle artsın,
Dürüstlük sana güç katsın,
Eğer iktidar olursan.
27-Xxx
Cehaleti devletten sil,
Önyargıyı düşmanın bil,
Her çözümü akılla bul,
Eğer iktidar olusan.
28-Xxx
Dini dinden üstün sayma,
Irklara mertebe koyma,
Halka yalan haber yayma,
Eğer iktidar olursan.
29-Xxx
Hayat tarzına karışma,
Halkına din, mezhep seçme,
Mahrem sınırları aşma,
Eğer iktidar olursan.
30-Xxx
Ulusu kamplara bölme,
Hiç kimseye kara çalma,
Sakın dolduruşa gelme,
Eğer iktidar olursan.
31-Xxx
Akıl cehaleti yaksın,
Bilim ırmağı gür aksın
Halkın sesi özgür çıksın,
Eğer iktidar olursan.
32-Xxx
Vicdanın hiç kararmasın,
Halkın benzi sararmasın,
Kimse işkence görmesin,
Eğer iktidar olursan.
33-Xxx
Cahil kitleyi sömürme,
Halkın malıyla semirme,
Zorbalara fırsat verme,
Eğer iktidar olursan.
34- Xxx
Kini, nefreti al götür,
Cebiri, şiddeti bitir,
Sevgiyi, barışı getir,
Eğer iktidar olursan.
35-Xxx
Tüm kimliklerle kardeş ol,
Her yurttaşla duygudaş ol,
Üretenlere yoladaş ol,
Eğer iktidar olursan.
36-Xxx
Toprak anayı kirletme,
Akan suya zehir katma,
Halka pis hava solutma,
Eğer iktidar olursan.
37-Xxx
Cinsiyet ayrımı yapma,
Adil yönetimden kopma,
Ayrıştıran dile sapma,
Eğer iktidar olursan.
38-Xxx
Dinbazlarla aşık atma,
Dini siyasete katma,
Koltuk için dini satma,
Eğer iktidar olursan.
39- Xxx
Çatlak seslere aldırma,
Sakın ülkeni böldürme,
Bayrak sevgini öldürme,
Eğer iktidar olursan.
40-Xxx
Atatürk’ü doğru anla,
Toplumun nabzını dinle,
Kafa yorma bitmez kinle,
Eğer iktidar olursan.
41-Xxx
Halil Çivi der şımarma,
Hukukun belini kırma,
Özgürlüğe kilit vurma,
Eğer iktidar olursan.
Xxx



Pror. Dr. Halil Çivi

27 Eylül 2022, Seferihisar / İZMİR

“Yıkın, hukuk sonradan gelsin”, “hanım kız”!

“Yıkın, hukuk arkadan gelsin”! emri, kolluk güçlerinin ve mülki idare amirlerinin amiri konumumdaki İçişleri Bakanınca verildi.

Üç Anayasa maddesinin doğrudan ihlali:

  1. Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı (md.11),
  2. Kanunsuz emir (md.137),
  3. Mahkeme kararlarının bağlayıcılığı (md.138).

Konusu suç teşkil eden emir’, Türkiye İçişleri’nin ne durumda olduğunun ya da kimlerin yönetimi altında bulunduğunun ibret verici bir göstergesi.

YA DIŞİŞLERİ?

2017 Anayasa kurgusu, yüzyıllar boyu gelişen Anayasal ve siyasal mirası bir çırpıda sildi. Ulusal alandaki kuralsızlaştırma, kurumsalsızlaştırma, kazanımları değersizleştirme ve sistemsizleştirme , uluslararası savrulmalara da yansıdı. Cumhuriyet dönemi yansız dış politikası ve Anayasa’nın amir hükümleri (AS: buyurucu kuralları) bir yana bırakılarak, kişisel ilişki ve tercihler, kısa dönemli çıkarlar öne çıkarıldı.

ABD Başkanı Biden ile resmi görüşmesinde Dışişleri Bakanlığı çevirmeni yerine Cumhurbaşkanı Sn. Erdoğan’ın özel bir kişiyi tercihi, belirgin bir gösterge.

Siyasal partiler, haklı eleştirilerini yaptı: CB, Türkiye Cumhuriyeti adına ABD Başkanı ile resmen görüştüğüne göre, çevirmenin resmi sıfat taşıması, bu işin doğası gereği.

Bunu, ana muhalefet partisi lideri Sn. Kılıçdaroğlu’nun dillendirmesi, demokratik hukuk devleti ereğinde anayasa değişikliğini gerçekleştirmek amacıyla farklı siyasal akımları bir araya getirmeyi başarmış olan bir siyasal şahsiyet (AS: kişilik) olarak görevi de.

Sn Kılıçdaroğlu’nun, gayri resmi özel çevirmen için “hanım kız” demesi ise, eleştiriler karşısında aylardır suskun kalan Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY) çevrelerini harekete geçirdi. Fransızların ‘matmazel’ hitabını çağrıştıran ‘hanım kız’, dilimizde bir nezaket söylemi olduğu halde, neredeyse işin özünü unutturdu ve konu hemen mahkemeye taşındı.

PBDBY YORDU…

İşte PBDBY’nin Türkiye’yi, içi ve dışı bakımından getirdiği durum: Bakan, yasa uygulayıcılarına, ‘hukuku tanımayın, yıkın’, Devleti temsil eden kişi ise, uluslararası en önemli görüşmelerinde bile, ‘ben Devlet görevlileri ile değil, özel ilişkilerimle belirlediğim kişiler ile çalışırım’ diyebiliyor.

Özetle; Türkiye, Cumhuriyeti ve yurttaşları ile ‘monokrasi yorgunu bir ülke’ durumuna düşürüldü.

SOSYAL DEVLET ÖNCELİKLERİ

Sayın Kılıçdaroğlu’nun, PBDBY’ye uyarı, öneri ve eylemleri, dayanağını Anayasa’da bulmakta:

Kanunsuz emir yasağına uymayanları uyarmak, md. 137.
•Kamu görevine girişte liyakat ilkesini savunmak, md.70.
•Tüketicilerin haklarını savunmak, md.172.
•KYK borçları faizlerinin ödenmemesini önermek, md.5 ve 65.

Bu örnekler çoğaltılabilir.

Demokratik muhalefet olarak CHP, Anayasal çerçevede tutarlı bir siyasal tutum ile sosyal devlet öncelikleri doğrultusunda güçsüz toplumsal katmanların korunması ve yoksullaşmanın yıkıcı sonuçlarının önüne geçilmesi amacıyla çok yönlü çabalarını sürdürüyor:

Bir yandan, yasama çalışmalarında engelleyici değil, yapıcı ve ön açıcı öneriler geliştiriyor, anayasallık güvencesini işletmek için çok yoğun bir çaba harcıyor; öte yanda, sosyal devlet önceliklerini ve liyakat ilkesine dayalı kamu yönetimi kurallarını gündeme getirerek güçsüz toplumsal katmanların korunmasına katkıda bulunurken, kamu yönetiminin bir an önce hukuk devleti gereklerince yapılanması için sürekli çaba gösteriyor.

Özetle;
– TBMM’de Anayasaya saygı çerçevesinde nitelikli yasa,
– Parlamento dışında Anayasa’nın uygulanması için çok yönlü faaliyetler,
– Seçimler sonrası için de somut anayasa ve yasa çalışmaları

üçlüsü karşısında panikleyen PBDBY, güdümü altındaki yargının kapısını sık sık çalıyor…

Bu itibarla (AS: bakımdan), ‘yıkın, hukuk arkadan gelsin’ diyen kişi karşısında sus pus olanların, ‘hanım kız’ hitabını mahkemeye taşıyanlar, aslında CHP’ye, mahkeme önünde, PBDBY’nin Türkiye’nin içini ve dışını ne hale getirdiğini teşhir olanağını da sunmuş oldu.

  • Türkiye Cumhuriyeti, PBYDBY yükünü taşıyamaz hale geldi...

Bu nedenle, demokratik hukuk devleti yolunda ‘hak, hukuk, adalet için daha büyük dayanışma gereksinimi her geçen gün artmakta.

Orman ekosistemi ve Anayasa suçu

authorİBRAHİM Ö. KABOĞLU
ibrahimkaboglu@yahoo.fr

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

‘Ormanların korunması ve geliştirilmesi’ maddesi (md. 169), ormanların anayasal statüsünü emredici ve yasaklayıcı kurallarla belirliyor ve düzenliyor:
GÖZETİM/YASA/YETİŞTİRME : Bütün ormanların gözetimi devlete aittir.

Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.

Devlet ormanları kanuna göre, devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

YASAKLAR: SÖZ/İŞLEM/EYLEM

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.
Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz.
Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.

1) “Hiçbir faaliyet ve eylem”: Hiç kimse, hiç kimseye ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme, sözle veya yazı ile izin veremez. Hiç kimse, böyle bir faaliyete girişemez.

2) “Siyasi propaganda yasağı”: Ormanların tahrip edilmesine yönelik görüş açıklanamaz. Milletvekilleri bu konuda, yasama sorumsuzluğundan yararlanamaz. Hiçbir yurttaş, bu amaçla siyasal propaganda için ifade özgürlüğünü kullanamaz.

3) “Af yasağı”: TBMM, orman suçları için genel ve özel af çıkaramaz.

4) “Anayasal suç”: Ormanları yakmak, yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçları TBMM, özel veya genel af kapsamına alamaz.

ÜLKENİN ANAYASALAŞMASI

Madde 169’da sıralanan bu 10 ilke ve yasak ile orman köylüsünün korunması (md.170), kıyıların korunması (md.43), toprak mülkiyeti (md.44), tarım ve hayvancılık (md.45) üzerine koruyucu hükümler bütünü, “orman ekosistemi” veya “orman kamu düzeni” güvencelerini oluşturur.

“Orman kamu düzeni” (OKD) kuralları, “yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri” bağlar (md.11).

Bu nedenle, örneğin, ormanlık alanlarda “tabii servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi” (md.168), md. 169 yasaklarına aykırı olarak yapılamaz.

OKD’nin anayasal sacayağı:

-md.169 ve 170; md.43 vd.

-md.63: doğal/kültürel ve tarihsel varlıklar

-md.56: Türkiye ekosistemi.

Bunlar ve başka kurallarla güvencelenen, çevresel kamu düzeni ve “orman kamu düzeni” eksenindeki ekolojik dengenin bozulmasında ana etken, ülkesel Anayasa kurallarının (ve madde 11’in) sürekli ihlali ve Anayasa suçu işlenmesidir.

YASAMA YETKİSİ SINIRLI

Ormanlar, TBMM’nin asli ve genel yasama yetkisini, sınırlı ve kayıtlı bir yetkiye dönüşürtürür: Korumak ve geliştirmek. Yasamanın, karar alma yetkisi ve yasama sorumsuzluğu vb. anayasal ayrıcalıklar yasaklanıyor.

CHP ve HDP muhalefetine karşın AKP-MHP dayatması 7334 sayılı Turizmi Teşvik torba yasası, md.169’un açık ihlali ötesinde bir anayasal orman suçu işlemidir.

YÜRÜTME, EMİRLERLE KUŞATILMIŞ

Orman Bakanlığı, (md.169’un ana muhatabı olarak) ormanların en üst ve genel kamusal örgütlenmesidir. Türkiye’nin siyasal ve yönetsel yapısında gelenekselleşmiş olan Bakanlık teşkilatı, Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBYDBY) döneminde, Tarım, Orman ve Köy İşleri Bakanlığı olarak birçok bakanlığı birleştiren bir örgüt haline getirildi.

Kereste ticareti, maden ruhsatları ve turistik tesisler başta gelmek üzere, siyasal ve yönetsel makamların sürekli orman suçları yoluyla ülke yağmalandı ve de YAKILDI.

YARGININ ANAYASAL YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Yargı, md. 169’un sözüne ve özüne uygun yorumu, md.43 vd.-63 çerçevesinde ve md. 56 gereklerince yapmadı veya en azıyla yetindi; o ölçüde, yasama ve yürütme organlarının süreklilik taşıyan “ orman suçu” ortaklığı yapmış oldu.

Anayasa suçu, özellikle “kamu yararı” kaydının amacı dışında geniş yorumlanmasıyla işlendi. Oysa kamu yararı ölçütü, 43 vd. de öngörülen “kamu yararı gerekleri” gözetilerek belirlenir. Şu halde buradaki kamusal yarar, madde 43 vd. nin “kamusal yarar” adına koruduğu değerler karşısında ikincil olduğundan, zaman ve alan bakımından sınırlı bir kullanım alanı olan göreceli bir ölçüttür..

DİRENME HAKKI MEŞRU

  • Kamu makamları, anayasal yükümlülüklerini görev+yetki+sorumluluk ilkesi gereği yerine getirme yükümlülüğünde;
  • Yurttaşlar ise, özgürlük ve haklarını, hak+ödev+sorumluluk ilkesi gereği kullanmak zorundadır.

Bu çerçevede, orman suçu işleyen bir girişimciye müdahale eden yurttaşları eğer kolluk güçleri şiddet kullanarak engellerse, İdare, “kanunsuz emir” kaynaklı (md.137) çifte anayasal suç işlemiş olur.

ANAYASA’NIN ETKİLİLİĞİ İÇİN 5 ÖNKOŞUL

-TBMM: demokratik muhalefette “azınlık bilinci” oluşturmak,

-AYM: Anayasa’nın emredici kurallarına açıkça aykırı yasaları geciktirmeksizin iptal etmek,

-İdare: Anayasa suçlarına karşı kişisel sorumluluk sürecini de işletmek.

-Yurttaşlar: Direnme hakkını kullanmak,

-Anayasa: PBYDBY yerine “hesap verebilir hükümet” için Anayasa değişikliği adımlarına ivme kazandırmak.
=======================================
Dostlar,

Sn. Prof. Kaboğlu, bilindiği gibi çok kıdemli (kendi deyimi ile “yarım yüzyıllık”!) bir hukukçudur ve Anayasa Hukuku uzmanıdır.
BİRGÜN Gazetesindeki makaleleri neredeyse birer Anayasa Hukuku dersi gibidir.
Biz de, Anayasa Hukuku Doktora (PhD) öğrencisi olmamıza karşın, çok yararlanıyoruz.

Orman ekosistemi” veya “orman kamu düzeni” kavramsallaştırması üzerinden getirilen Anayasa yorumu, bize göre yaratıcı ve yenilikçi bir bireşimdir (sentez). Anayasa m.169 – 170 sisteminde öngörülen “kamu düzeni” sınırlamasının, “md.43  vd. nin kamusal yarar adına koruduğu değerler karşısında ikincil olduğu” ve sınırlı olduğu belirlemesi ustalıklı bir anayasal çıkarımdır.

Ve son olarak TBMM, AYM, İdare, Yurttaşlar ve Anayasa’ya yüklenen / tanımlanan tarihsel, kritik 5 işlev ve yükümlülükler ülkemizin içine sürüklendiği ağır bunalıma çıkış kapılarıdır.
***
Bir noktada Sn. Kaboğlu ile minik bir ayrışmamız var :
Anayasa suçu / anayasal suç” olgusu… Bilindiği gibi TCK’da böyle bir suç tanımı yok. TCK md. 309’da tanımlanan suçlar için madde kenar başlığı “Anayasayı ihlal suçu“..
Sanırım, suçun ağırlığına vurgu amaçlı bir “galat-ı meşhur” olarak kullanımda.

Sn. Kaboğlu şu kısa açıklamayı paylaştı bizimle :

  • Anayasa madde 169/3’te au kapsamı dışında – sayım yoluyla- tutulan “ormanları yakmak, ormanı yok etmek…. suçlar”ı durumun ayırdında olarak anayasal suç olarak niteledim.
    Yoksa, ceza kanunu açısından tümüyle haklısınız.

Sevgi ve saygı ile. 07 Ağustos 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

“Kanunsuz emir” kıskacındaki Anayasa ve toplum

“Kanunsuz emir” kıskacındaki Anayasa ve toplum

author

Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz” (md.137/2).

“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” (md.34/1).

Gözaltı ve yakalama ve tutuklama koşulları da Anayasa’da sayılmakta (md.19).

Boğaziçi Üniversitesi (BOÜN) rektör atamasını protesto eden öğrencilerin ne kadarı, md.34’ü ihlal etti?

Buna karşılık, kolluk güçlerinin kullanılmasında, “konusu suç teşkil eden emir” sayısı ve bunu yerine getirme oranı nedir?

Anayasal hakkı kullanan kaç öğrenci, md. 19 koşullarına uyularak gözaltına alındı ve tutuklandı?

Bu sorular, kamusal yetkilerin makamlar ve normlar hiyerarşisi içinde kullanıldığı varsayımı ile soruldu. Ne var ki olaylar, daha çok Ankara’nın yönlendirmesi ile tırmandı: görev + yetki + sorumluluk zinciri bakımından İst. Emniyet Müdürlüğü ve Valiliği yerine İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı ve Cumhur İttifakı ortağı öne çıktı.

  • Kısacası, kamusal gücü kullananlar, Anayasa ve yasa ihlallerini alışkanlık haline getirdi.
Böyle bir ortamda, “şimdi yeni anayasa vakti” sözü, “yürürlükteki Anayasayı askıya alma” eyleminin itirafı gibi.
“Anayasa suçu”, 2017 Anayasa değişikliği gerekçesi idi. Şimdi ise, aynı eylemde birlikte davrananlar, bir adım daha atarak Anayasa yapımını öneriyor.

Boğaziçi Üniversitesi vakası, Anayasa ötesine geçerek toplumsal yapı tasarımı üzerine de somut ipuçları veriyor.

O. Kavala’nın eşi Prof. Dr. Ayşe Buğra’yı hedef alarak,

  • “Bu ülkede Soros’un adeta temsilcisi olan kişinin karısı da aynı şekilde Boğaziçi’nde provokatörlerin içerisinde yer alan bir kadındır”

sözleri ile Cumhurbaşkanı, itiraf ve tasarımı dışa vurdu: Mahpusun siyasal niteliği ve kadın-erkek ilişkisine bakış tarzı. Herhangi bir söylem veya eylemi nedeniyle değil; sırf BOÜN’de öğretim üyeliği ve O. Kavala’nın eşi olması üzerinden Prof. Buğra’nın hedef gösterilmesi, TCK ihlalinden ayrı olarak, “tek kişi” ile inşa edilmekte olan yönetim tarzını niteleme üzerine çalışma gereğini gösteriyor.

Müttefiki Bahçeli de, anayasal haklarını kullanan öğrencileri değil sadece, onları sahiplenenlere hakaretamiz sözleri ile yoldaşlığı pekiştirme yarışında. CHP Genel Başkanı’na yönelik sözleri, ibret verici:

  • Kılıçdaroğlu ya aklını peynir ekmekle yemiştir ya da siyasetini terör örgütlerine rehin vermiştir.”

Trakya İlahiyat’ın başındaki zatın, “Biz işi bitirir ertesi gün işe gideriz” diyebilecek kadar kendini ihbar etmesi, suç işleme iradesinde kararlılık yanı sıra suçunun yaptırımsız kalacağı inancını da dışa vurmakta. Dahası, gençlerimizi kimlere emanet ediyor olduğumuzun açık bir teşhiri.

DERİNLEŞTİRME / MEŞRULAŞTIRMA / PERDELEME

Hukuku, iktidarlarını süreklilik aracı olarak kullananlar, Anayasa yapımı için kolları sıvayarak, demokratik anayasa isteyen kesimlerle alay ediyor adeta: “Yeni bir anayasa yapacağız; ama bizim 2017’de OHAL ortam ve koşullarında kurduğumuz ‘parti başkanlığı yoluyla tek kişili devlet yönetimi’ni pekiştirmek amacıyla…; gelin birlikte yapalım”.

Böylece, demokratik hukuk devletini yansıtan Anayasa’nın değiştirilmez maddelerine aykırılık bloku pekiştirilecek. Gerçi, değişmez hükümleri büyük ölçüde askıda olduğu için, belki yürürlükteki metin bakımından değişen bir şey olmasa da, bu kez muhaliflerin de desteği ile gerçekleştirilecek kısmi bir değişiklik bile, tek kişi yönetimini meşrulaştırıcı öğe olarak kullanılacak.

Bunun ötesinde asıl hedef, perdelemek ve çelmelemek. Neyi? Cumhur İttifakı dışındaki partilerin anayasa girişimlerini…

Mahpus üzerinden kadın söylemi BOÜN vak’asına damgasını vurmuşken, “işi bitirme…” kalkışması ile, kafatasçı milliyetçi kanada ümmetçi kaba güç eklenmiş oldu.

Bu bodoslama gidiş karşısında, Anayasa’dan önce, tasarımı yapılan toplumsal ve siyasal yapının tanısı üzerine kafa yormalıyız; bu iş öyle, diktatörlük ve faşizm vb. klasik kavramlarla geçiştirilecek gibi değil.

Muharrem İnce’den Erdoğan’a zor soru!

 

Muharrem İnce’den Erdoğan’a zor soru!

 

 

 

 

 

 

 

Muharrem İnce, Erdoğan’ın terörle mücadele hakkında son günlerde yaptığı açıklamalara ilişkin sosyal medya hesabından paylaşımlarda bulundu. İnce, Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı “Çözüm sürecinde valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği, ciddi manada bu terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı.” şeklindeki açıklamasını hatırlattı.

Muharrem İnce daha sonra ise Erdoğan’ın, “Kamu görevlilerinin gelişmeleri eksik veya yanlış değerlendirmesinin, bu konuda zafiyete yol açtığı anlaşılıyor.” açıklaması ile kamu görevlilerini suçladığını belirtti.

“Madem kamu görevlileri gelişmeleri eksik veya yanlış değerlendirdiler, zafiyet oluştu, hakkında soruşturma açılan kamu görevlisi var mı?” diye soran CHP’li İnce, takipçileriyle paylaştığı mesajlarında,

  • “Tüm kamu görevlilerine sesleniyorum, verilen kanunsuz emirleri yerine getirmeyin” ifadelerini kullandı. İşte Muharrem İnce’nin kendi Twitter hesabından paylaştığı mesajlar:
  • RT ERDOĞAN : ”Çözüm Sürecinde valilerimiz KENDİLERİNE VERDİĞİMİZ TALİMATLAR GEREĞİ ciddi manada terör örgütlerine karşı operasyonlara girmiyorlardı”.

-17 Eylül’de TRT’de bu sözleri söyleyen Cumhurbaşkanı dün muhtarlar toplantısında çark etti.

  • RT ERDOĞAN : ”Kamu görevlilerinin gelişmeleri eksik veya yanlış değerlendirmesinin, bu konuda zafiyete yol açtığı anlaşılıyor.” sözlerini kullandı.

Cumhurbaşkanı çark ederek kamu görevlilerini suçlamaya başladı, kamu görevlilerini sattı.

-Madem kamu görevlileri gelişmeleri eksik veya yanlış değerlendirdiler, zafiyet oluştu,
hakkında soruşturma açılan kamu görevlisi var mı?

-Tüm kamu görevlilerine sesleniyorum, verilen kanunsuz emirleri yerine getirmeyin!

-Valilere verdiğimiz talimat gereği terör örgütüne operasyon yapılmadı diyenler gün gelir
çark eder kamu görevlilerini suçlar!

-Kardeşim dediklerini satanlar, yolda bırakanlar kamu görevlilerini hayli hayli yolda bırakır, sorumluluğu onların üzerine yıkmaya çalışır.

-Daha önce aldatıldım diyenler şimdi sorumluluğu kamu görevlilerinin üzerine yıkarak sorumluluktan kurtulamaz.Aldatıldım sözü de kurtarmaz

-Seçime 1 ay var, kamu görevlilerini bir kez daha uyarıyorum, kanunsuz emirleri yerine getirmeyin, suça ortak olmayın.

==================================

Dostlar,

Dün  bu sitede, Sayın E. Tümg. Naci BEŞTEPE‘nin “Açtırmayın Bayramlık Ağzımı
adlı yazısının altında irdeleme olarak şunları yazmıştık :
(http://ahmetsaltik.net/2015/09/29/naci-bestepe-actirmayin-bayramlik-agzimi/)

*****
…….
İktidarda olamayan AKP, batan gemiyi önce farelerin hızla terk etmesi gibi terkedilir, ihbarlar başlar ve parti hızla dağılır… (ANAP örneği!)

Bir örneğini bu gün gördük.. Muhtarlarla 11. toplantıyı yapan 12. CB Bay RTE, kimi kamu görevlilerinin AÇILIM SÜRECİNİ eksik, yanlış anlamaya dayalı uygulamalar içinde olduğunu..” söyledi.. Bu çok önemli bir kırılmadır.. Tüm sorumluluk 13 yıldır tek başına
iktidar olan AKP – RTE’de değil de emir kulu bürokratlarda mıdır??

Çaycısına dek kendilerinin atadığı bürokrasi de mi kendilerini kandırmaktadır?
Bu ne ölçüsüz kandırılma hezeyanı – masalıdır? Halk bu denli aptal yerine konabilir mi?

Eeeeey bürokratlar duydunuz mu? AKP – RTE daha şimdiden sizi satmaya başladı.
Yarın iktidardan düşer de yargı önüne çıkarılırlarsa siz seyreyleyin gümbürtüyü

Bilirsiniz ama, bir kez daha, Anayasa’nın yasa dışı buyruk maddesini anımsatalım :

*****

J Kanunsuz emir
ANAYASA madde 137 – Kamu hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse, üstünden aldığı emri, yönetmelik, tüzük, kanun veya Anayasa hükümlerine aykırı görürse, yerine getirmez ve bu aykırılığı o emri verene bildirir. Ancak, üstü emrinde ısrar eder ve bu emrini yazı ile yenilerse, emir yerine getirilir; bu halde, emri yerine getiren sorumlu olmaz.
Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz.
Askeri hizmetlerin görülmesi ve acele hallerde kamu düzeni ve kamu güvenliğinin korunması için kanunla gösterilen istisnalar saklıdır.
*****

Namuslu bürokratlar, yasa dışı buyruk veren siyasileri hukuksal engelleri göstererek
ikna etmelidirler. Olmuyorsa görevden çekilmelidirler.
Ülkemizin – ulusumuzun yüksek yararları bunu gerektirmektedir.
Göz yuman, sessiz kalan suça ortak olur. Vebali çook ağırdır.
Böylesine sorumlu bir bürokrat tutumu, siyasal iktidarı da sınırlar ve sağduyuya çeker.
Bu hepimizin yararına olur. Türkiye’nin bugünlerde böylesi bir eksene çook gereksinimi var.

*****

Sayın İnce yazdıklarımızı okumuş olmalı!

Seçim mitinglerinde işlenecek önemli konulardan biri bu..

Daha da düşündürücü olan ise;

12. CB. Erdoğan neden bunca açık ve derin çelişkiye düşüyor??

Sevgi ve saygı ile.
30 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

 

Prof. Dr.Rennan Pekünlü ile TÜRBAN Hakkında Söyleşi


Dostlar
,

Sayın Prof. Dr. Rennaan Pekünlü hk. bu sitede birkaç dosya var..

http://ahmetsaltik.net/hepimiz-rennan-pekunluyuz/

http://ahmetsaltik.net/prof-pekunlu-turbanli-ogrenciyi-derse-almadi-hapse-mahkum-oldu/

……

Şimdi ise tarihsel değeri olan bir söyleşiyi paylaşmak istiyoruz.

Metin aşağıda..

Ayrıca pdf olarak da erişim veriyoruz.

Rennan_Pekunlu_ile_Turban_Soylesis

Türkiye AYDINLANMASI‘nın daha alacağı çok yol var..

Teşekkürler Sayın Prof. Dr. Rennan Pekünlü hocaya..

Sevgi ve saygı ile.
8.5.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==================================

Aylık Bilim, Kültür, Politika Dergisi
BİLİM VE GELECEK DERGİSİ’ MAYIS 2013 SAYISINDA YAYINLANAN

Prof. Dr.Rennan Pekünlü ile TÜRBAN Hakkında Söyleşi

Prof. Dr. Rennan Pekünlü: “Benim üzerimden korkutma ve sindirme politikası uygulanıyor.”
Türban, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen çok sayıda muhtelif kararlarla siyasal İslâm’ın simgesi olarak tarif edilmiş, üniversitelerde ve kamu kurumlarında kullanımı yasaklanmıştır. Bu kararlar ve dayandıkları yasalar hâlâ yürürlüktedir ve türbanın üniversitelerde kullanımı hukuki olarak hâlâ yasaktır. Kısacası kamu görevlisinin müdahale etmesi değil etmemesi suçtur.
Söyleşi: Osman Altun
Ege Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Rennan Pekünlü hakkında “öğrenimi engelleme” gerekçesiyle açılan dava ve Pekünlü’nün 2 yıl 1 ay ceza alması kamuoyunda biliniyor. Yandaş medyanın yoğun karalama kampanyası ile Pekünlü hedef gösterildi. Biz de dergimizin sürekli yazarı olan Sayın Pekünlü’ye işin içyüzünü sorduk.
İşte hukuksal, siyasal ve toplumsal gerçekler. Söyleşiyi İzmir Temsilcimiz
Osman Altun gerçekleştirdi. 
********************
Hocam öncelikle Bilim ve Gelecek çalışanları ve okurları adına size geçmiş olsun dileklerimizi sunuyoruz. Bizler konudan öncelikle inanılırlığı herkes için son derece tartışmalı, “yandaş basın” olarak tabir edilen gazetelerden bilgi sahibi olduk. Hakkınızda bir karalama kampanyası başlatıldı ve arkasından takip edebildiğimiz kadarıyla YÖK ve adli soruşturma süreçleri gelişti. Olayın içyüzünü sizden dinlemek istiyoruz. Öncelikle basına yansıyan fotoğrafların arka planını anlatmanızı
rica ediyoruz.
R. Pekünlü : 16 Mayıs (2011) günü Ege Üniversitesi Rektörlüğünün, Hukuk Müşavirliğinin ve Güvenlik Birimlerinin izniyle olduğunu düşündüğüm bir provokasyon olayı yaşandı. O gün öğrenciler öğleden sonraki derslere girmiş, öğretim üyelerinin gelmesini beklerken ve ben de alt kattaki odada oturan doktora öğrencimle yaptığımız çalışmanın ayrıntılarını tartışmak üzere buluşmuşken, C Blok dışında ellerinde kamera ve mikrofon bulunan 2 erkek ve türbanlı öğrencileri etrafına almış onlara bir şeyler anlatırken bir kadını gördüm. Bunun üzerine C Blok kapısına gidip olanları anlamaya çalıştım. Çevrede güvenlik görevlileri yoktu. Oradaki bir öğrenciden Astronomi Bölüm sekreterini arayıp C Blok önüne gelmelerini istediğimi söylemesini rica ettim. Bu arada, Cihan Haber Ajansı muhabirleri olduklarını sonradan öğrendiğim 2 erkek kameralarını çalıştırarak binaya doğru yürümeye başladılar ve ardından da 6-7 türbanlı öğrenci ve onlara danışmanlık yapan kadın da binaya doğru gelmeye başladılar. Bu arada dersler başlamış, eğitimin huzur ve güveninin sağlanması sorumluluğu da bana düşmüştü. Kapıya yüklenen muhabirler ellerindeki mikrofonu da kapı aralığından uzatarak,
“Türban yasak mı?” gibi sorular sormaya ve kapıyı iterek açmaya çalıştılar.Bu olaylara Astronomi Bölümünün birisi profesör ikisi doçent olan üç öğretim üyesi de tanık olmuşlar ve Cihan Haber Ajansı muhabirlerinin öğrencilere verdiği direktifleri duymuşlardır. Bu olaylar yaşanırken güvenlik görevlileri gelmiş, muhabirleri C Blok kapısından 15-20 m öteye uzaklaştırmışlardır. O sırada ben de kapının önüne çıkarak muhabirleri, türbanlı öğrencileri değil, görüntüledim. Basına yansıyan, beni fotoğraf çekerken gösteren fotoğraflar böyle bir provokasyonun ürünüdür.

Soru : Fakültenin kapısında beklediğiniz, öğrenciler hakkında tutanak tuttuğunuz, fotoğraflarını çektiğiniz iddia ediliyor. Bu iddialar hakkında ne söylemek istersiniz?

R. Pekünlü : Matematik ve Astronomi Bölümleri C Blok zemin kattaki 4 dersliği ortak kullanıyor. Benim hem güz hem de bahar yarıyıllarında bu dersliklerde derslerim oluyor. Ayrıca, yine zemin katta ve dersliklerin ortasındaki odalardan ikisinde Yüksek Lisans ve doktora öğrencilerim bulunuyor. Ben hem lisans dersleri için hem de Yüksek Lisans ve doktora öğrencilerimle yaptığımız çalışmalar nedeniyle müştekilerle (yakınmacılarla)
sık sık karşılaşıyorum. Ancak onlar bu karşılaşmaları kendilerini beklediğim biçiminde yorumluyorlar! Ben Matematik bölümü öğrencilerine derse girmiyorum, onları sınıfa almamam söz konusu olamaz! Ayrıca sınıf içnde türbanlı olarak bulunduklarını itiraf ediyorlar.

  • Danıştay, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve AİHM’nin yerleşik içtihatlarıyla türban üniversite yerleşkelerinde, binalarında ve dersliklerinde yasaklanmıştır.

Yalnızca FNG ve BU’nun izinlerini alarak fotoğraflarını çektim. İzin aldığıma ilişkin 3 tanığım var. 4. Asliye Ceza Mahkemesinde bu tanıklarım fotoğrafları izinli çektiğim konusunda tanıklık ettiler. Bu fotoğrafları kötü niyetle kullanmadım, Rektörlük ve Dekanlık makamına ileterek yönetimi görevlerini yapmaları için uyarmak amacıyla çektim. Çektiğim fotoğrafları görsel ve/veya yazılı basına sızdırmadım, yalnızca İlk Soruşturma Komisyonuna kanıt olarak sundum. Soruşturma Komisyonundan bu tanıklarımın dinlenmesini istemiş olmama karşın bu isteğim yerine getirilmeyerek yanlı, hukuka aykırı bir soruşturma geçirdim. Niçin fotoğraf çektiğimi geçmişte yaşadığım bir olayla açıklamak istiyorum.

7 Aralık 2001 tarihinde YÖK Başkanlığına bir dilekçe sundum. Bu dilekçede,
türban yasağına karşın üniversitenin her bir biriminde türbanlı öğrencilerin varlığından, Fen Fakültesi Dekanlığının aymazlığından söz ederek gerekli önlemin alınmasını talep ettim. YÖK’ten aldığım yanıt yazısında Dekanlık tarafından “türban ve diğer irticai faaliyetler konusunda büyük bir duyarlılık gösterildiği, öğrencilerin dersliklere, laboratuvarlara ve binalardaki öbür kapalı alanlara kesinlikle türbanla giremedikleri, türban yasağı konusundaki kararların bölüm başkanlıklarına, öğretim üyelerine ve öğrencilere duyurulduktan sonra bu yöndeki tutumlarının dikkatle izlendiği” söyleniyordu.

Bir bilirkişiyle veya bilirkişi heyetiyle olayı yerinde incelemeyen YÖK’ün bu yanıtı üzerine, kampüs içinde, medikososyal binası içinde, merkez kütüphane içinde,
Fen fakültesinin binaları içinde yüzleri belli olmayacak şekilde çektiğim türbanlı öğrenci fotoğraflarını bu kez Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e gönderdim. O dönem Genel Sekreter Yardımcısı sayın Bülent Serim’den gelen yanıtta, dilekçemin E.Ü. Rektörlüğüne, gereği yapılmak üzere gönderiliğini öğrendim. Yine değişen bir şey olmadı!

Yönetmelik ve Danıştay kararlarını kendilerine hatırlatmış olmam tümüyle iyi niyetimden kaynaklanıyor. Geçmişte, Leyla Şahin, Z.T., H.B., N.K. üniversiteden uzaklaştırıldılar; avukat E.A. Barodan atıldı…Kendilerine bunları hatırlatmam benzer bir durumla karşılaşmamaları içindi. Anımsatmayı onlar tehdit ve zorlama olarak algılayıp yorumluyorlar.

Soru : Üniversitelerde türbanın yasaklanması sürecini kısaca özetleyebilir misiniz? Mücadelenizde hangi yasalara, hangi mahkeme kararlarına dayanıyordunuz?

R. Pekünlü :

  • Türban, Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından verilen çok sayıda çeşitli kararlarla siyasal İslâm’ın simgesi olarak tarif edilmiş, üniversitelerde ve kamu kurumlarında kullanımı yasaklanmıştır.

Çok sayıda karar örnek verilebilir ama örneğin Anayasa Mahkemesi’nin 7.3.1989 tarihli kararında;

  • “Devlet kuruluşlarında dini inanç ve düşünce sebebiyle belli kişilere örtü veya türban örtme hakkının tanınması, Anayasanın 24. maddesinde belirlenen din ve vicdan hürriyeti sınırlarını aşan ve laiklik ilkesiyle tamamen çatışan bir durum
    arz etmektedir.” denilmektedir.

AİHM de yapılan itiraz üzerine 3.5.1993’te

  • “Yüksek öğrenimi laik bir üniversitede yapmayı seçen bir öğrencinin
    bu üniversitenin düzenlemelerini kabul etmiş sayılacağını, laik üniversitelerin, öğrencilerin kılık kıyafetlerine ilişkin kurallar koyabileceğini, bunun din ve vicdan özgürlüğüne müdahale sayılamayacağını..”
    söylüyor.

Bu kararlar ve dayandıkları yasalar hâlâ yürürlüktedir ve türbanın üniversitelerde kullanımı hukuki olarak hâlâ yasaktır.
Soru : Bu kararların uygulanması veya uygulanmaması noktasında kamu görevlilerine herhangi bir görev düşmekte midir? Kamu görevlilerinin buna müdahale etmesi gerekmekte midir?

R. Pekünlü : TCK madde 279 açıktır:

“Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya
bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Bülent Serim de bu konuya dikkat çekerek Odatv’deki yazısında,

“Anayasal kurallar ve Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı, özellikle
kamu görevlileri yönünden ‘gereğini yapmak’ zorunluluğunu getirir. Tersini öngören yazı, genelge, yönergeler (idari işlemler), ‘kanunsuz emir’ kategorisine girer ve bu emirlere uyulması kamu görevlisini sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü

  • Anayasa’nın 137. maddesinde, Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilmez; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz. diyor.” diye yazdı. Kısacası kamu görevlisinin müdahale etmesi değil etmemesi suçtur.

Aslında bu da daha önce Türkiye mahkemelerine taşınmış, karara bağlanmış bir konu. Öğrencilerin hakkında yakınmacı olduğu Abant İzzet Baysal Üniversitesi araştırma görevlisi Aygül Oktay, “bazı öğrencilerin yakınmada bulunmaları nedeniyle dersi
terk ettiği ve yetkisi olmadığı halde başka bir derslikte bir grup öğrenciyle ders yaptığı” gerekçesiyle idari yargı tarafından uyarı cezası onanmış. Danıştay 4. Hukuk Dairesi 27.06.2007 tarihinde verdiği kararda “görevini Anayasal ilkelere uygun olarak yerine getirmek isteyen davacı hakkında uyarma cezası verilmesinde hukuka ve mevzuata uyarlık görülmediği gerekçesiyle davacı hakkındaki uyarma cezasının iptaline karar verildiği anlaşılmıştır. (…) Dava konusu olaylar nedeniyle yapılan öbür idari işlemler de idari yargı kararları ile iptal olunmuştur. (…) Şu durumda davacı yararına uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekir.” denilmektedir. Kısacası araştırma görevlisinin Anayasal ilkelere uygun davrandığı tescil edilmiştir.

Soru : Mahkemenin hakkınızda 2 yıl 1 ay, para cezasına çevrilemeyecek veya hükmün okunmasının geri bıraktırılamayacağı bir ceza vermiş olmasının sizce
nasıl bir anlamı olabilir? Mahkeme neden böyle bir ceza vermeyi tercih etmiş olabilir?

R: Pekünlü : Belirttiğim gibi türban yasağıyla ilgili bütün iç ve dış hukuk yolları kapanmış, Türban yasağı kesinleşmiştir. 1990 yılında çıkarılan 2547 sayılı kanuna eklenen 17. madde ile “Yasalara aykırı olmamak kaydıyla yükseköğretimde kılık kıyafet serbesttir.” düzenlemesi yapılıyor. Anayasa Mahkemesi 1991 yılında açılan dava üzerine, 1989 yılında aynı mahkemenin verdiği kararda türbanın anayasal kurallar tarafından yasaklandığı, “kanunlara aykırı olmama” koşulundaki “kanunlar” sözcüğünün Anayasa’yı da kapsadığını belirtiyor. Dolayısıyla, Anayasa değişmediğine göre
türban yasağı sürmektedir.

Burada yapılmak istenen, değişen siyasal iklim nedeniyle, TCK’nın 112. maddesindeki “Cebir ya da tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla eğitim hakkının engellenemeyeceği” yönündeki maddeyi işleterek
benim üzerimden korkutma ve sindirme politikası uygulamaktır. Kanunlara göre
var olan türban yasağını, kamu otoritelerine gözdağı vererek fiili olarak kaldırmaktır. Bunun için benim cezaevinde yatmam gerekiyor, bunun için ceza 2 yıl 1 ay olarak verilmiştir.

Soru : Bu süreçte çalıştığınız kurum olan Ege Üniversitesi Rektörlüğü nasıl bir tutum aldı?

R. Pekünlü : Ege Üniversitesi Rektörlüğü’ne savcılıktan yazı gönderilerek bana bu konuyla ilgili herhangi bir görev verilip verilmediği, türbanın Ege Üniversitesi’nde yasak olup olmadığı soruldu. Öncelikle rektör Candeğer Yılmaz’ın imzasının bulunduğu yazıda hakkımda “Astroloji ve Uzay Bilimleri Öğretim Üyesi” denilmektedir. Rektörlük yazısında “Astronomi” yazılacağına “Astroloji” yazılması, rektörlüğün ne kadar okültizmin etkisi altında olduğunun göstergesidir.

Türbanın üniversitelerde yasak olduğuna dair, YÖK, rektörlük ve dekanlık makamları tarafından yayınlanmış birçok belge bulunmaktadır. Bir örnek olması adına, eski rektör Prof. Dr. Ülkü Bayındır’a verdiğim dilekçe üzerine gelen yanıt yazısında;

  • “Başörtülü bir öğrencinin Fakülteye alınmaması işleminin hukuka ve ilgili mevzuat hükümlerine aykırı olmadığına karar verildiğinden, başörtü takarak Üniversitemize gelen öğrenciler hakkında gerekli ve yasal işlemlerin yapılması gerektiği hususunda ısrarlı ve kararlı olduğumuz konusunda bilgilerinizi ve gereğini rica ederim.” denilmektedir.

Rektör bana yazdığı yazıda gereğini rica ederim derken neyi kastediyor acaba?

Oysa E.Ü. Rektörü Cumhuriyet Savcısı’na verdiği yanıtta;

“Üniversitede türban yasağının titizlikle uygulanması talimatının verildiği arşivler dolusu belgelerin varlığını gizleyerek” türban yasağı diye bir yasak olmadığını söylemiştir.
Bu da E.Ü. Rektörü’nün gerçek dışı beyanla beni yasal bir yasak yokken kafasına göre yasak koyup “eğitim hakkını engelleyerek üniversitede anarşi yaratan kanunsuz biri” gösterdiği anlamına gelmektedir. Savcı da bu bildirime dayanarak davayı üniversiteden izin almadan açmıştır.

Nitekim İzmir 9. Asliye Ceza Mahkemesi, adıma açılan ikinci davanın, “dava şartı yerine getirilmeden açılmış olması” gerekçesiyle, yani E.Ü. tarafından lüzumu muhakeme ve CMK 223/8 maddesi gereğince durdurulmasına karar verdi.

Ege Üniversitesi Rektörlüğü tarafından lüzumu muhakeme kararı verilerek açılan birinci dava ise Yargıtay’da halen görüşülmektedir.