Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Halil Çivi şiiri : …AHLAK AĞLAR…

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk Şairi

 

…AHLAK AĞLAR…

Vicdanlar giderek kararıyorsa,
Hukuk ağlar, ahlak ağlar, din ağlar.
Yoksulların benzi sararıyorsa,
Hukuk ağlar, ahlak ağlar, din ağlar.
Xxx
Ata’yı sokağa atan artarsa,
Zalimi, zorbayı tutan artarsa,
Haram döşeklerde yatan artarsa,
Hukuk ağlar, ahlak ağlar, din ağlar.
Xxx
Siyaset ırmağı kirli akarsa,
Kin ve nefret doruklara çıkarsa,
Cebir, şiddet ocakları yıkarsa,
Hukuk ağlar, ahlak ağlar, din ağlar.
Xxx
Kardeş kardeşine çamur atarsa,
Dost dostunu haraç – mezat satarsa,
Aslan yatağına tilki yatarsa,
Hukuk ağlar, ahlak ağlar, din ağlar.
Xxx
Çete, mafya, mala, mülke çökerse,
İnsan soyu hemcinsini yakarsa,
Erkek karısına kurşun sıkarsa,
Hukuk ağlar, ahlak ağlar, din ağlar.
Xxx
Dinbazlık, ırkçılık prim yaparsa,
Yönetenler gerçeklerden koparsa,
Yağ çekenler koltukları kaparsa,
Hukuk ağlar, ahlak ağlar, din ağlar.
Xxx
Akıl, bilim yurt dışına giderse,
Öğretmenler dağda koyun güderse,
Zalimin mazluma gücü yeterse,
Hukuk ağlar, ahlak ağlar, din ağlar.
Xxx
Ekonomi çarkı sarpa sararsa,
Enflasyon, işsizlik halkı yorarsa,
Çaresizlik insanları gererse,
Hukuk ağlar, ahlak ağlar, din ağlar.
Xxx
Mazlum, kumpas ile hapis yatarsa,
Halil Çivi, hak ve hukuk biterse,
Adalet mülkünde baykuş öterse,
Hukuk ağlar, ahlak ağlar din ağlar.
Xxx


11 Ekim 2022
Prof. Dr. Halil Çivi
Doğanbey, İzmir

AKP’NİN ALEVİ AÇILIMI

Zeki Sarıhan
zekisarihan.com 8 Ekim 2022

Seçim yaklaştıkça, iktidarını devam ettirmek veya iktidarı ele almak isteyen siyasi güçlerin çeşitli toplum kesimlerine karşı “açılım”ları sürüyor. Son hamle AKP iktidarından Aleviler için yapıldı. Genellikle uzun süredir CHP’ye oy veren Alevi kitlesinin hiç değilse bir kısmının oylarını AKP’ye kazandırmak iktidarda kalmanın güvencesi olabilirdi…

AKP, Kürt açılımını ağzına burnuna bulaştırmış, Kürtleri AKP taraftarı yapamamış, Kürtler Erdoğan’ın başkanlığı için oy vermeyeceklerini açıklayınca masa devrilmiş, yeniden “güvenlik” politikasına dönülerek Kürtlerin kazandığı Belediyelere bile kayyum atanması yoluna gidilmişti. HDP’nin kapatılması için de açılan dava sürüyor.

  • “Ya beni desteklersin ya seni mahvederim” politikası.

SEÇİM YATIRIMI OLDUĞU AÇIKsemah.jpg

Ülkede yaşayan farklı dillerin ve inançların mensuplarını, o ülkenin asıl sahipleri haline getirmek için başta gelen koşul, insanların temel haklarına saygılı olmak, yani demokrat olmaktır. Din ve milliyet konusunda tarihsel saplantıları olanlardan “açılım” sözcüğünü duyduğumuzda bunun mevsimlik bir seçim yatırımı olduğunu anlamalıyız.

Hükümetin Alevilerle ilgili yeni uygulamalarında öne çıkan husus, Aleviliğin bir din veya mezhep olduğunu reddederek, onu “kültürel bir kurum” olarak kabul etmesi ve bu nedenle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlamasıdır. Bazı Alevi çevreleri bu kararı “Hiç yoktan iyidir” diyerek olumlu karşılasalar da Alevi çoğunluğun bununla tatmin olmayacağı açık.

Herkes için başta gelen soru şudur:

  • Alevilik bir din, bir mezhep veya inanç sistemi midir, değil midir?
  • Cem evleri Alevilerin ibadet makamları mıdır, değil midir?

Türkiye’de toplumun Ortaçağ karanlığı içinde bulunan uç kesimlerindeki Müslümanlarını inançlarını temsil eden ve bunu devletin yapısına şırınga etmek isteyen Hükümet, Aleviliği bir inanç sistemi olarak değil, folklorik bir malzeme olarak görüyor. Türkiye’de nüfusları ne kadar olursa olsun bütün inanç sistemlerinin kurumları, temsilcileri, ibadethaneleri devletçe tanınmıştır ama Aleviler bunun dışındadır. Hükümete göre Sünnî tarikatlar makbuldür ve devletin her kademesinde görev alabilirler, hatta almalıdırlar ama Aleviler, böyle bir şanstan yoksundur.

TÜRK KÖYLÜ DİNİ

Hazreti Muhammed’in ölümünden sonra baş gösteren iktidar mücadelesinde saf dışı bırakılan Ali taraftarlarının yarattığı bu “Parti”, Irak üzerinden İran’a, oradan Türk topluluklarına yansımış, Selçuklu ve Osmanlı hâkim sınıflarına karşı bir köylü isyanının da simgesi olmuştur.

Burada Aleviliğin oluşumu ve inanç sistemi hakkında daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü Konu dallı budaklıdır ve her inanç tarihçisinin ve Alevinin bu konuda söyleyeceği farklı şeyler olabilir.

Şu kadarı ise herkesin kabul edeceği gerçeklerdendir:

  • Aleviler Allah-Muhammed-Ali çizgisine bağlı olmakla birlikte birçok konuda Sünni inanç sisteminden ayrılırlar.
  • Namaz kılmazlar,
  • Ramazan orucu tutmazlar.
  • Haclarını Kâbe’ye giderek değil, Kerbela’de yaparlar.
  • İbadetlerinin adı Cemdir ve bunu Cemevinde yaparlar.
  • İçki içmeyi günah saymazlar.
  • İbadetlerini Türkçe yaparlar.

İlk kanlı ayrışmadan sonra, Emevi yönetiminden alınan bir inanç mirasıyla Aleviler İslam dışı bir sapıklık olarak anlatılmıştır. Öyle ki bir Alevinin Müslüman olması için önce Hıristiyan olması gerektiğine inanılmaktadır! Alevilerin Cem ayinlerinin bir “mum söndü” rezaleti olduğu anlatılmıştır. Bu inanca göre Alevilerin kestikleri yenmez. Alevi’ye kız verilmez.

Konunun bam teli şuradadır                          :

Türkiye’yi yöneten İslamcılar, yüzyıllardır propaganda edilen bu görüşlere inanmaya devam ediyorlar mı, yoksa bu konuda görüşlerini değiştirmişler midir?

Değiştirmişlerse, okullardaki zorunlu din derslerinde neden Alevilerin inançlarına yer verilmez?

  • Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 2014’te Alevilere dinî ayrımcılık yapıldığı * kararının gereğini yapmazlar?

Dahası kör kör parmağım gözüne dercesine, Boğaz köprülerinden birine, Anadolu’da on binlerce Alevi’yi katleden “Yavuz Sultan Selim Köprüsü” adı verilir?

ÇÖZÜM DEMOKRASİDE

Aleviler, yüzyıllardır inançları nedeniyle bu ilkede kendilerini ikinci sınıf yurttaş olarak hissediyorlar. Bu kanıları ve bunları doğuran uygulamaları gidermek için anayasal ve hukuksal düzenlemeler yapmanın zamanı gelmiş de geçmektedir.

Alevilere Diyanet İşleri örgütü içinde yer vermek, Alevi dedelerini maaşa bağlamak, Cem evlerinin elektrik, su giderlerinin devlet tarafından karşılanması soruna çözüm olamaz.

Yapılacak iş;

  • Devletin inanç sistemlerinden elini çekmesi,
  • Devletin dinler arasında ayrım yapmaması,
  • Devasa bir ruhban sınıfını beslemekten vazgeçmesidir.

Bunu ancak demokrasinin ve insan haklarının kefili olan bir halk iktidarı gerçekleştirebilir.

Bırakın herkes istediğine inansın.
Devlet, din, mezhep ve tarikatlara çekidüzen vermekten vaz geçsin.
Zira bunun çıkmaz bir yol olduğunu Aleviler için acı olaylarla dolu tarihimiz gösteriyor.

Covid-19 pandemisi, afetler, ekonomi… Türkiye’nin ruh sağlığı alarm veriyor!

10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü“nde Ülkemizden Bir Kesit

Uzmanlar, pandemi öncesi ve sonrasında ruhsal hastalıklarda artış yaşandığına dikkat çekiyor. Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç. Dr. Merih Altıntaş, “Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplum ruh sağlığının çok daha önemli ele alınması gereken bir dönemdeyiz. Buna bir alarm da diyebiliriz” dedi.

11 Ekim 2022, Cumhuriyet

Covid-19 pandemisi, afetler, ekonomi... Türkiye'nin ruh sağlığı alarm veriyor!

Uzmanlar, son yıllarda artış gösteren psikolojik sıkıntıların çevresel, ekonomik, sosyal nedenlerin yanı sıra pandemi öncesi ve sonrası arttığına dikkat çekiyor.

Ruh Sağlığı Günü‘nde önemli açıklamalarda bulunan Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç. Dr. Merih Altıntaş, pandemi öncesi ve sonrası ruhsal tedavide artış olduğunun altını çizerek,

  • toplumun ruh sağlığının alarm verdiğini belirtti.

Doç. Dr. Altıntaş, “Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplum ruh sağlığının çok daha önemli ele alınması gereken bir dönemdeyiz. Buna bir alarm da diyebiliriz” dedi.

“RUHSAL HASTALIKLARDA ARTIŞ YAŞANIYOR”

Ruhsal hastalıklarda artış yaşandığını söyleyen Doç. Dr. Altıntaş, “Burası şehir hastanesinin yeni kurulan bir kliniği. Yaklaşık 2 yılı aşkın bir süreden beri biz burada kliniğimizde hizmet veriyoruz. 18 yataklı bir kliniğimiz var. Ve bunun yanında günde yüzlerce hastanın geldiği ve hizmet aldığı bir polikliniğimiz var. Burası aynı zamanda bir eğitim hastanesi. Yani asistanlarımız ve diğer öğrencilerimizle beraber tıp fakültesi öğrencileriyle beraber hem eğitim hem de hizmet sunmaya çalışıyoruz.

Şimdi tabii ruh sağlığı gününde (AS: 10 Ekim) biraz da vurgulamamız gereken farklı bir şey de şu ki; özellikle pandemiden sonra bu son 2-3 yıl içinde iklim değişikliklerinin getirdiği bazı afetler, bütün bunlar aslında ruh sağlığının ne kadar çok etkilendiğini ve bütün toplum için ne kadar önemli bir konu olduğunu gözler önüne serdi. Hem ülkemizde hem de aslında dünyada. Çünkü sonuçta pandemi bütün dünyayı etkileyen bir salgın.

Ruhsal hastalıklarda oldukça fazla artma oldu

Daha önceden bir psikiyatrik öyküsü olmayan kişilerde yine hastalıklar ortaya çıktığı gibi psikiyatrik hastalığı olan kişilerde de alevlenmeleri bu dönemlerde çok sık gözledik. Bu anlamda poliklinik başvurularımız, acil başvurularımız çok arttı. Bu anlamda yine yatak ihtiyacında çok artma oldu. Tabii zaman içinde pandeminin süresi de uzadıkça kişilerin bu yükü taşımada zorlandıklarını gözledik” dedi.

BU BİR ALARM…”

Doç. Dr. Merih Altıntaş, “Evet, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de toplum ruh sağlığının çok daha önemli ele alınması gereken bir dönemdeyiz. Buna bir alarm da diyebiliriz. Bunun bir öncelik haline getirilmesi gerekli. Özellikle pandemi döneminde pandeminin biraz daha hafiflediğini düşündüğümüz şu son dönemlerde de başvurularda herhangi bir değişiklik olmadı. Hatta günden güne daha fazla arttığını söyleyebiliriz. Çünkü kişilerin işte pandemiyle ilgili ekonomik sorunlar, gelecek kaygısı ve benzer bazı durumlardan dolayı yükü taşımakta zorlandıklarını hissediyoruz. O yüzden başvurularımız çok fazlasıyla arttı.

Biz bazı hastalarımızdan gerçekten yetkin olmayan yerlerden ve kişilerden tedavi adı altında bazı müdahalelere maruz kaldığını açıkçası duyuyoruz. Bu bir suistimal tabii ki. Ruh sağlığı hizmetini ancak bu konuda eğitim almış kişiler verebilirler. Bir hekim, bir psikiyatrist ve yine bu alanda çalışan uzman psikologlar da terapi hizmetinde çalışmaktalar.

Bilimsel çalışmayan, bu konuda yetkin olmayan, uzman olmayan hiç kimseden ruhsal, ruh sağlığı alanında yardım beklemelerinin uygun olmadığını düşünüyoruz. Çünkü bu kendilerine fayda sağlayamadığı gibi aslında zarar da verebilir. Bu konuda çok dikkatli olmalılar. Bir hekime gelmek bu konuda her zaman çok daha doğru bir karar olacaktır.“ diye konuştu.

BİR METREKARELİK BEZ PARÇASI

Suay Karaman


Türban, AİHM kararına göre siyasal İslam’ın simgesi
olarak kabul edilmektedir ve emperyalizm destekli siyasal ılımlı İslam kadınının üniformasıdır; şeriat için takılır. Başörtüsü ise Müslüman Anadolu kadınının tozdan, rüzgârdan korunmak amacıyla taktığı geleneksel bir örtüdür.

Türbanı, başörtüsü olarak yutturmak isteyenler, sahtekârdır ve emperyalizmin maşalarıdır. 

Bugün Türkiye’de yasal olmamasına karşın, türban sorunu yoktur.

CHP grup başkan vekili olarak katıldığı televizyon programında türban için “bir metrekarelik bez parçası” ve “başörtüsü ile okula gitmek hukuka aykırıdır” diyen Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkan olduktan sonra türban konusunda saçmalamaya, yalpalamaya başlamıştır.

Genel başkan olduktan sonra 22 Ağustos 2010’da İstanbul Çağlayan mitinginde Kemal Kılıçdaroğlu şöyle demişti: “Söz veriyorum, türbanı da biz özgür kılacağız. Sözümün arkasında duracağım.” Üniversitede türban sorununu çözeceğini dile getiren Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözlerinden güç alan YÖK, üniversitelerde türbanı serbest bıraktı.

Üniversitelerin ardından türban, önce lise ve ortaokullara, ardından ilkokul ve ana okullara kadar indi.

  • Türban daha sonra meclise, yargıya, orduya, polise kısaca tüm kurumlara girdi.

31 Ekim 2013’te AKP’li dört milletvekili TBMM’ye türbanla girince, yeni CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu olayı, “bugün çok mutluyum” sözleriyle anlatıyordu.

Helalleşme çağrıları kapsamında türban konusunda harekete geçeceklerini bildiren Kılıçdaroğlu, “Bizim de hatalarımız oldu, yarın bu yarayı sonsuza kadar kapatmak için bir kanun teklifi sunacağız.” dedi. Böylece 4 Ekim 2022 Salı günü türban için hazırlanan yasa önerisi TBMM’ye sunuldu. Bu girişim ile 4 Ekim 1926 tarihinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği gün Atatürk’ün laiklik ilkesi ve devrim yasaları çiğnenerek,

CHP tarihinin en büyük ihanetine imza atılmış oldu. 

Kısaca CHP’nin yaptığı devrime, yeni CHP karşı devrim gerçekleştirmiştir.

Bu ihanete ortak olunamaz, karşı çıkmak gerekmektedir.

Cumhuriyeti kuran partiye,
100. yılında cumhuriyetin yıktırılması görevi verilmiştir.

İran’da kadınlar örtünme yasaklarına karşı ölümüne bir özgürlük mücadelesi verirken, Afganistan’da kadınlar dinci terör örgütü Taliban’a karşı kızların okuması için ayaklanmışken, yeni CHP türbanı yasal güvence altına alan yasa teklifini TBMM’ye sunmuştur.

Bu teklifi Abdullah Gül, Bülent Arınç, altılı ganyanın AKP’den dönenleri ve Sivas kıyımcısı ile HDP olumlu karşılamışlardır. Bu destek bile, olayın ne olduğunu kanıtlamaktadır.

CHP içinde ise bu yasa önerisinin anayasaya aykırı olduğunu bile bile destek verenler vardır. Tayyip Erdoğan’ın iktidardan gitmesi için, CHP yöneticilerine yapılan haklı eleştirilere karşı “şimdi zamanı değil” diyenler, belki iyi niyetli olabilirler ama yaptıkları aymazlıktır ve ihaneti görememektedirler. 

Türban çıkışıyla AKP ile gericilik yarışına giren yeni CHP, genel başkanıyla birlikte, bu yasa tasarısına imza atan CHP milletvekillerinden hesap sorulmalıdır.

AKP genel başkanı Tayyip Erdoğan partisinin 4 Ekim 2022 Salı günü yapılan grup toplantısında Kemal Kılıçdaroğlu’nun türban teklifine yanıt vererek, anayasa değişikliği önerisinde bulundu. Bu değişiklik ile anayasadaki devrim yasaları ve ilk dört maddenin de değiştirilmesi gündeme gelecektir.

Yani pası Kılıçdaroğlu veriyor, golü Tayyip Erdoğan atıyor.

Ayrıca Kılıçdaroğlu’na şunları da söyledi; “Bu ülkede başörtüsünü örten niye örtüyor? Rabb’imin emri olduğu için örtüyor bu seni neden rahatsız ediyor?” Eğer örtünme Tanrı’nın emriyse son İslam halifesi Abdülmecit Efendinin (1868-1944) kızı Dürrüşehvar Sultan’ın (1914-2006) hiç türban takmaması nasıl değerlendirilmeli? Dürrüşehvar Sultan’ın açık başıyla fotoğraflarını herkes görmüşken, Tanrı’nın emri diyerek, örtünmeyi dayatmak nedir?

  • Bugün türban takanlar, halifenin kızından daha mı Müslümanlar?
  • Türban ile örtülmek istenen nedir; sahtekârlıklar mı, yolsuzluklar mı?

CHP genel başkanı, bu önerisiyle, hem partisinin tabanında derin bir tartışmaya yol açtı, hem de toplumun asıl sorunlarının tartışılmasını bir süre için engelledi. Ülkemizde ekonomik kriz büyük boyutlardayken açlık, yoksulluk, işsizlik, enflasyon alıp başını gitmişken, hukuksuzluk, taciz, tecavüz, cinayetler sürerken, teröre şehitler verilirken, mülteci sorunu varken, açıkça ülkemiz yangın yerine dönmüşken ve TBMM’de yeni bir sansür yasası görüşülürken, türbanı gündeme getirmek, siyasal iktidara destek anlamındadır.

Bu yapılan, siyasal yanlışlık olarak açıklanamaz, bilinçli bir tercihtir.

Kılıçdaroğlu, türban için “bir metrekarelik bez parçası” demişti; şimdi türban için yasa önerisi verilmesini sağlıyor. Yıllardır yaptığı eylemlerle, söylemlerle ve bu çelişkilerle Atatürk’ün partisinin başında durulamaz. Sürekli CHP işgal altında diyoruz, hatta artık ihanete ulaşıldı.

Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti, yok edilmek isteniyor.

Bu kabul edilemez. Bu yasa önerisine imza verenlerin tümü, hain olarak anılacaktır.
Bunu böyle bilmek zorundayız; sessiz kalınmamalı ve gereği yapılmalıdır.

Azim ve Karar, 10 Ekim 2022

10 Ekim Katliamı’nda yaşamını yitirenler anılıyor: Ankara’da gözaltı!

10 Ekim 2015’te Ankara’da gerçekleştirilmesi planlanan miting öncesinde IŞİD’ın düzenlediği canlı bomba saldırısında yaşamını yitiren 103 yurttaş anılıyor. Ankara’daki anmada gerginlik çıkaran polis gözaltı yaptı.

GÜNCEL10.10.2022, BİRGÜN

10 Ekim Katliamı’nda yaşamını yitirenler anılıyor: Ankara’da gözaltı!

Fotoğraf: ANKa

IŞİD’in Ankara Tren Garı’nın önünde yaptığı 10 Ekim Katliamı’nda yaşamını yitirenler, olayın 7. yılında tüm yurtta anılıyor. Ankara’da katliamın gerçekleştiği gar önünde yapılan anmaya polis müdahale etti, gözaltı yaptı.

IŞİD’in Ankara Tren Garı’nın önünde 10 Ekim 2015 tarihinde düzenlediği canlı bomba saldırısında yaşamını yitiren 103 yurttaş, katliamın 7. yıldönümünde anıldı. Ankara Gar kavşağında, canlı bombaların kendisini patlattığı gar önüne gitmek isteyen aileler ile polis arasında gerginlik çıktı. Polis, bir genci yumrukladı.

Katliamın ardından yalnızca 2019’da herkesin katılabildiği bir anmaya izin veren polis, bu yıl da anmaya gelenleri gözaltına aldı. Giriş noktalarında sadece listede olan isimlerin girebileceği söylenirken, turkuaz basın kartı olmayan gazeteciler de “gazeteci değilsiniz” diyerek engelledi.

Anmaya katılanlar, polisle yaşanan gerginliğin ardından tren garının önüne yürüdü. Ölenlerin fotoğraflarının yer aldığı pankart taşıyan katılımcılar, “10 Ekim’i unutma, unutturma” sloganı attı. Anmaya, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, CHP milletvekilleri Ali Haydar Hakverdi, Ali Mahir Başarır, Murat Emir, Kani Beko, Yıldırım Kaya ve HDP milletvekilleri Mahmut Toğrul, Oya Ersoy ile TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, TMMOB Başkanı Emin Koramaz, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey üyesi Vedat Bulut, SOL Parti, EMEP, Halkevleri gibi birçok kişi ve kurum katıldı.

“NEREYE GİDERSENİZ GİDİN, ELİMİZ SİZİN YAKANIZDA”

Katliamda oğlu Korkmaz Tedik’i kaybeden Zöhre Tedik, yedi yıl önce gar meydanında Türkiye’nin dört bir yanından binlerce yurttaş olduğunu anımsatarak, “Hem benim oğlumu hem de 103 insanı çaldınız. Hem de 10 Ekim’de anmaya bile müsaade etmeyen bu sistemi, bu düzen, bu yukarda emir verenler, yüzbinlerin gelmesinden korkan bu sistem ve düzen yıkılacaktır” dedi.

Tedik, anmaya gelmek için beş aramadan geçtiklerini belirterek, “Sen benim oğlumu katlet, şimdi de bu alana sadece anmak için yüz binlerce yoldaşlarının, işçilerin ve emekçilerin alana gelmemesi için alanı parça parça ediyorlar. Polisler, size emir verenler değil, siz de aynısınız ki bizi alana koymuyorsunuz. ‘Ben anneyim’ diyorum, ‘Yine seni arayacağım’ diyor. Sanki ben bomba alana getiriyorum. Söz, biz katillerden hesap soruna kadar bu alan dolmaya devam edecek. Nereye giderseniz gidin, elimiz sizin yakanızda” diye konuştu.

Anmada konuşan 10 Ekim Barış Derneği Başkanı Mehtap Sakince Coşgun, yedi yıl öncesini hayal edemediklerini ve hayal etmeye çalıştıkça da konuşmakta güçlük çektiklerini kaydederek, “Her ayın 10’unda buradayız. Her ayın 10’unda bağırıyoruz. Diyoruz ki ‘Adalet’.

  • Biz, gerçek katiller yargılanıncaya kadar ‘adalet’ demeye devam edeceğiz.

Biz, yaşamını yitiren insanların bayraklarının düştüğü yerde onları sembolize edecek bir anıt gelinceye kadar aileler olarak her ayın 10’unda burada olacağız” dedi.

“GERÇEK BİR KATLİAM ANMASI YAPMIŞ OLMUYORUZ”

Coşgun, anma öncesinde polis müdahalesiyle karşı karşıya kaldıklarını belirterek, “Biz yüreği yanan insanlar olarak anma yapmaya çalışırken arkadaşlarımızın hunharca dövüldüğü, yerlerde sürüklendiği, karga tulumba gözaltına alındığı süreçte, gerçek anlamda 10 Ekim katliamı anması yapmış olmuyoruz. Biz, her ayın 10’unda bir acıyla karşılaşmak da istemiyoruz. Ailelerimizden birinin kalp krizi geçirmek üzere olduğu bir anma sürecinde duygularımız darman duman. Aklımız başımızdan gitmiş vaziyette.” diye konuştu.

KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil, 2015 seçimleri öncesinde Türkiye’de IŞİD’lilerin sınırlardan rahatça geçebildiğini ifade ederek, “O dönem konuşmayanlar, o dönem bu katliama adım adım zemin hazırlayıp o katillerin bu meydana gelerek 103 arkadaşımızı aramızdan koparılmasına neden olanlar, bugün tutuklu olan ve firarı olan sanıklar değildir sadece. Bu olayın siyasi boyutu, siyasi sorumluları yargılanıncaya kadar burada olmaya devam edeceğiz” dedi.

SEÇİM ÖNCESİ UYARDI

DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, 10 Ekim katliamını azmettirenleri kendilerinden hesap sorulana kadar unutmayacaklarını kaydederek, “Yitirdiğimiz 103 arkadaşımızı unutmayacağız, unutturmayacağız. Şunu da söylemek istiyoruz: Bugün yine önemli bir seçime gidilen süreçte hiç kimse, ama hiç kimse katliamlardan, bombalardan, vahşetten medet ummasın. Aklınızdan bile geçirmeyin diyoruz. Sonuna kadar hesap sormak için mücadele edeceğimizi de söylüyoruz. Biliyoruz ki 10 Ekim’de, yedi yıl önce yitirdiğimiz arkadaşlarımızın anısına sahip çıkmak, ancak bu ülke ve topraklarda bir daha böyle katliamların olmayacağı, kimsenin bunu aklından bile geçirmeyeceği, bu katliamın gerçek sorumlularının yargılanacağı bir Türkiye’yi kurmakla mümkün olacaktır” diye konuştu.

“NE YAPARLARSA YAPSINLAR ASLA UNUTMAYACAĞIZ

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, katliamın arkasındaki güçlerin gizlenmeye çalışıldığını belirterek, ailelerin anıt talebinin bile valilik engeliyle karşılaştığını anlattı. Koramaz, “Bugün ne söylesek kaybettiklerimizin yanında az kalacak. Bizler, bu meydanda yaşamını kaybeden 104 arkadaşımızı sonsuzluğa uğurladık ama o günden beri hepimiz tarifsiz kederler içindeyiz, büyük travmalar yaşadık… Ne yaparlarsa yapsınlar arkadaşlarımızı asla unutmayacağız.” dedi.

“SAVAŞ, HALK SAĞLIĞINA ZARARLIDIR”

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey üyesi Vedat Bulut da şunları söyledi:

“Onlar, Türkiye’nin dört bir yanından barış güvercini olarak bu alana geldiler ve bu alandan kendi coğrafyalarına uçtular. Onları defneyledik. Ancak onların emek, demokrasi ve barış mücadelelerini yükseltmek, devam ettirmek bizlerin bir vazifesi. Biz emeği savunuyoruz, çünkü yoksulluk halk sağlığına zararlıdır. Barışı savunuyoruz, çünkü savaş halk sağlığına zararlıdır. Bunu söyleyen TTB Merkez Konseyi, ceza almıştı ancak beraat ettiler üst mahkemede ve şu anda beraatleri de mahkeme tarafından onaylanmış durumda. Biz elbette ki demokrasiyi savunacağız, çünkü diktatörlük halk sağlığına zararlı.”

Konuşmaların ardından, katliamda yaşamını yitiren 103 kişi için geçici olarak yaptırılan anıta karanfiller bırakıldı.

İZMİR: MÜCADELE BORCUMUZ

İzmir Emek ve Demokrasi Platformu da, 10 Ekim Ankara Katliamı’nda yaşamını yitirenler için anma düzenledi. Yapılan açıklamada,

  • “Barış içinde, eşitçe, özgürce, insanca yaşanan bir ülke için mücadele etmek, 10 Ekim’de yitirdiğimiz barış güvercinlerimize borcumuzdur” denildi.

(ANKA, Evrensel, BirGün)

Alevi kurumlardan Erdoğan’a tepki: ‘Aleviliğe darbedir’

Alevi kurumları, Garip Dede Dergâhı’nda, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açılacağını duyurduğu Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, “Bu, Alevi dinselliğine yönelik darbe ve el koyma girişimidir” dedi.

ANKARA / Cumhuriyet   09 Ekim 2022

(AS: Bizim katkı ve yorumlarımız haberin altındadır..)

Alevi kurumlardan Erdoğan'a tepki: 'Aleviliğe darbedir'Alevi kurumları, Garip Dede Dergâhı’nda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açılacağını duyurduğu Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na ilişkin açıklama yaptı.

Kurumlar adına açıklamayı yapan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Başkanı Cuma Erçe,

  • “Cumhurbaşkanının açıkladığı paketin, Alevilere yönelik ‘demokratik bir reform’ paketi değil, tam tersine Alevilere antidemokratik bir saldırı olduğunu beyan ederiz.
  • Demokratikleşme peşinde olanlar, öncelikle Alevi toplumuna, onların meşru kurumlarına kulak vermekle, onları muhatap kabul etmekle işe başlamalıdır.
  • Bu körlük ve sağırlık içinde ‘Ben yaptım oldu’ diyerek açıklanan her paket geleneksel, antidemokratik, sağcı devlet refleksinden başka bir şey olmayacaktır.” ifadelerini kullandı.

Erçe,

  • “Bu, devletin Alevi kurumsallaşmasına, Alevi dinselliğine yönelik darbe ve el koyma girişimidir.
  • Halkın seçilmiş temsilcilerinin yerine kayyum atanmasına nasıl karşıysak, Alevi toplulukların öz be öz kendi mekânları, kendi ibadethaneleri olan cemevilerine de devletin el koymasına aynı şiddet ile karşıyız” diye konuştu.

=======================================================

Dostlar,

AKP iktidarı, yönetemediği ve  olağanüstü ağır sorunlara sürüklediği Türkiye’mizde saçmalamayı sürdürüyor..

AKP = RTE, kendini herkeslerden daha akıllı sanma hastalığından kurtulmuş değil hala.

Öncelikle anlaşılması, kabul edilmesi gereken gerçeklik şu :

  • Alevi-Bektaşilk bir “kültür” değil, bir mezhep, bir İslam mezhebi. Tıpkı egemen – baskın mezhep Sünnilik gibi bir İslam yorumu.

Dolayısıyla başta Sünni İslam anlayışı olmak üzere, tüm inançlar gibi eşit hak ve yetkilere sahip.

Bu olguyu artık heeeeeeerkeslerin daha fazla ayak sürümeden içselleştirmesinde çok yarar var.

Seçim ortamında ucuz kimi politik manevraları kimse yutmaz, bu eylemlerin  özneleri küçülür ve oy yitirir. İşte LAİKLİK de bir anlamda tam da budur..

  • Devletin tüm inanç kesimlerine eşit uzaklıkta aktif bir yansızlık içinde olması,
  • Tüm inanç kümelerinin özgürce din ve vicdan özgürlüklerini KAMUSAL ALAN DIŞINDA yaşaması,
  • Hiçbir inanç kümesinin öbürleri üzerinde baskı kurmasına izin verilmemesi.. 
  • Ve devletin tüm düzeninin, hukukun, hiçbir din – inanç kümesi kuralları temeline dayanmayıp tümü ile akla – bilime dayanan seküler bir kurguya oturtulması..

İşte laikliğin 4 ana kolonu bunlardır. AKP = RTE‘nin daha fırınlarca ekmek yemesi mi gerekiyor bu nesnel gerçekliği kavramaları için!? Hayır, tablo yalındır..

Türkiye’de açıkça Laik rejim karşıtı bir siyasal islamcı kadro, 20 yıldır iktidardadır.

Öyle ki, Anamuhalefet CHP lideri K. Kılıçdaroğlu’nun “türbana yasal güvence sağlayalım” yollu yasa önerisi saçmalaması karşısında, iğrenç bir siyasal oportünizm ile çıtayı daha da yukarı çekerek “türbana ANAyasal güvence sağlayalım” hamlesidir. AKP kurmayları o gece sabahlara dek çalışmış ve Reislerinin önüne bu politika önermesini koymuşlardır. RTE’ye göre, bu pasın gole çevrilmesi gerekmektedir.

Aklıevvel kimi AKP’liler zinhar hata yapılmamasını, bu anayasa değişikliğinin MHP yedeğinde “tek maddeli” olması gerektiğini sofraya telaşla yetiştirmişler ve CHP’nin böylelikle “samimiyet testine” alınmasını buyurmuşlardır.

Siyaset bilim ve sanatı, en yalın benzetme ile satranç hamlelerini çağrıştırır. Hamlenize rakibin olası hamlelerini hiç olmazsa birkaç basamak kestirebilme / öngörebilme beceriniz olacak..

Bu İhvan’cı AKP kadrosu ve anlayışıyla ne sayıları 20-25 milyona varan Alevi – Bektaşi yurttaşlara temel din – vicdan özgürlüğü tanınır ne de “türbana yasal / anayasal güvence” yolculuğuna çıkılabilir. Bakalım CHP bu taktik politik hatasından nasıl sıyrılabilecek birkaç puan oy yitirmeden?

Anayasanın 2, 24 ve 174. maddeleri CHP’ye göre de mi “kadük” olmuştur; yoksa vargüçle savunulması mı gerekmektedir? 2. seçenek doğu ise nasıl bir ucube hukuksal mantıkla “türbana yasal güvence sağlayalım” içerikli yasa önerisi yapılabilmiştir??

Seçimler yaklaşırken CHP’nin devasa politik hatalar yapmaya başlaması yalın bir rastlantı mı??

Sevgi ve saygı ile. 09 Ekim 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net            profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik    

 

 

Türk Yunan Gerilimi Önlenebilir mi?

Dostlar,

Saygı ve yurtsever Amiral Cem Gürdeniz‘in bu yazısı Türk Yunan Gerilimi Önlenebilir mi? (poyraz.media) adresinde bu gün yayınlandı. Uzunca makalenin girişini ve son bölümünü paylaşıyoruz. Tümünün üstteki adreste okunmasını öneriyoruz.
Sayın Gürdeniz Amirali, yıllardır veregeldiği yurtsever savaşımında (mücadelesinde) gönülden alkışlıyoruz. Son paragraftaki saptamaları ve meydan okuması her türlü takdirin ve övgünün üstündedir:

  • İddianamede ve savcılık mütalaasında maddi hiçbir delil olmaksızın bu davada ceza almamın talep edilmesi, Mavi Vatan çıkarlarını ve Atatürk’ü savunmamın bazı çıkar ve siyasi çevreler tarafından önlenmesine yöneliktir. Balyoz kumpası neyse 104 Amiral kumpası da aynıdır. Ancak bu dava ve hapis tehdidi üzerinden Türkiye’mizin jeopolitik çıkarlarını ve Atatürk’ü savunma iradem ve istencim durdurulamaz.)

Cem amiral ve 103 amiral asla yalnız değildir.

Türk ulusunun bağrında yer tutmuşlardır. Tarih onları hak ettikleri yüce konumlara daha şimdiden yerleştirecektir. Onlara kumpas davaları açanları, bu tertiplere alet olanları, hele hele düşman hukukundan da ötesini dayatan hukukçuları da (!?) insanlık tarihi yazacaktır.

Bu bakımdan, iktidarın bu tür kin ve intikam dolu, ulusu ayrıştıran ve birbirine düşmanlaştıran ilkel politikalardan tez elden vazgeçmeye bir kez daha çağırıyoruz.

Bu makas değişimi, seçime giderken, siyaseten de AKP iktidarının lehine olabilir.

Sevgi ve saygı ile. 08 Ekim 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net             profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik           twitter : @profsaltik    

==========================================

ABD’de yayınlanan Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile ilişkili The National Herald Gazetesinde 3 Ekim 2022 tarihinde ABD’nin eski Katar Büyükelçisi ve Kudüs Rum Ortodoks Patrikliği ABD Temsilcisi Patrick Theoros ‘’Putin Erdoğan’ı Savaşa mı İtiyor?’’ başlıklı bir yazı kaleme almış. Bu makale haber olarak medyamızda da yer aldı. ABD diplomatlarının niteliği(!) hakkında çok net fikir veren yazıda Theoros, Türk-Yunan savaşının NATO içinde ciddi çatlaklara sebep olacağından Putin tarafından teşvik edildiğini iddia ediyor. Makale başından sonuna kadar Türkiye Rusya yakınlaşmasını eleştirirken, akla ziyan bir şekilde ABD’nin Yunanistan’daki jeopolitik hamlelerine hiç değinmiyor. Bu makaleye çok uzun bir yazı ile cevap verilebilir ancak Yunan asıllı diplomatın önyargılarını değiştirmek mümkün değil.

RUS PETROLÜNÜ YUNAN GEMİLERİ TAŞIYOR

Rusya, tüm yaptırımlara rağmen ithalat ve ihracatının %60’ını Türk Boğazları ve Ege Denizi üzerinden yapıyor. Rus petrolünü taşıyan çoğu Yunan sahipli (kolay bayraklı veya Yunan bayraklı) 10’un üzerinde tanker, günde 2 milyon varil civarındaki petrolü dünya pazarlarına taşıyor. Bu diplomata sormak lazım. Ege Denizinde çıkacak bir savaşta Ege Denizi Savaş bölgesi ilan edilip, deniz ulaştırması kesintiye uğradığında bundan en çok kim etkilenir? Diğer yandan Türk Boğazlarında Türkiye’nin savaşan taraf olma hali (Madde 5) uygulanacağından Ege’de batma veya hasar görme riskini göze alarak belirlenecek koridordan Çanakkale boğaz ağzına kadar gelen Rusya dahil tarafsız gemiler sadece gündüz geçmek zorunda kalacaklar. O halde Ege’de kısa veya uzun olacak bir savaştan menfi yönde en çok etkilenecek devlet Rusya ve Karadeniz kıyıdaşları olacakken, Ege’de Türk Yunan savaşını Putin teşvik ediyor demek akılla ve mantıkla izah edilebilir değil. Bunu görmeden Türkiye’ye günümüzde şeytanlaştırılan Rusya ve Putin üzerinden dolaylı baskı yapmak aklımızla alay etmekle eş değerdir.

ABD DİPLOMASİSİ TAMAMEN YANLI
…………………..
……………………….
***
(İnebahtı yenilgisinin (7 Ekim 1571) tam da yıldönümünde Montrö ve Sarıklı Amiral Duyurusu nedeniyle açılan davanın Savcılık Mütalaası açıklandı. Ben dahil 12 Amiral için 12 yıl hapis cezası istendi ve duruşma 12 Aralık’a bırakıldı. Bu davanın en başından itibaren hukukla ve akılla izahı mümkün değildir. Burada hukuk ayaklar altına alınarak kişisel olarak bizlere değil, Türk Milleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarına, geleceğine, aydınlığına, aklına saldırı yapılmaktadır. En temel anayasal hak olan fikir açıklama hürriyetini toplu bir darbe davasına çevirip, 91 kişiyi beraat ettirip 12 kişiyi darbe suçlamasıyla yargılamaya devam etmek hukukla izah edilemez. Maalesef son yıllarda hırsıza, yolsuza, uğursuza işlemeyen sözde hukuk, yaratılan algılar, komplolar, yazılan senaryolar doğrultusunda siyasi davalar üzerinden kamuyu terbiye aracına dönüştürülmek istenmektedir. İddianame yazılıp soruşturma yapılması bile mümkün olamayacak ve tamamen basın ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi beklenen bir açıklama nedeniyle bugün gelinen noktada iddianame yazılmış, dava açılmış ve savcı tarafından 3 yıldan 12 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmamız talep edilmiştir.

  • İddianamede ve savcılık mütalaasında maddi hiçbir delil olmaksızın bu davada ceza almamın talep edilmesi, Mavi Vatan çıkarlarını ve Atatürk’ü savunmamın bazı çıkar ve siyasi çevreler tarafından önlenmesine yöneliktir. Balyoz kumpası neyse 104 Amiral kumpası da aynıdır. Ancak bu dava ve hapis tehdidi üzerinden Türkiye’mizin jeopolitik çıkarlarını ve Atatürk’ü savunma iradem ve istencim durdurulamaz.)

İSLAM ORTAÇAĞI DAHA NE DENLİ SÜRECEK?

Dostlar,

Bu gece (07.10.22) Türkiye saati ile 21:00’de, Avusturya’dan yayın yapan DÜZGÜN TV‘de Sn. Kazım Balaban ile 65 dakika süren bir söyleşi yaptık. Konumuz,

  • İSLAM ORTAÇAĞI DAHA NE DENLİ SÜRECEK?? idi.

Görselde (posterde) de görüldüğü üzere eş zamanlı olarak facebook, twitter, instagram ve youtube’da yayınlandı.

Youtube erişkesi (linki) aşağıda.

İzlenmesini, paylaşılmasını ve gereklerinin yapılmasını dileriz.

https://youtu.be/SRJBUqQUHnw

Sevgi ve saygı ile. 07 Ekim 2022, Ankara
 
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

 

Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın pasörü mü?

Mehmet Ali Güller Mehmet Ali Güller
Son Yazısı / Tüm Yazıları
06 Ekim 2022, Cumhuriyet

Kemal Kılıçdaroğlu 22 Mayıs 2010’da CHP genel başkanı oldu. Sadece CHP saflarında değil, CHP’yle güç birliği hedefleyen partilerde bile “Devrimci Kemal” beklentisi vardı. İşte o süreçte, yani Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin genel başkanı olmasından dört ay sonra 21 Eylül 2010’da “Kılıçdaroğlu Tayyipleşiyor”, ardından 23 Eylül 2010’de “Kılıçdaroğlu Tayyipleşmeye devam ediyor” ve 25 Eylül 2010’da “Kılıçdaroğlu Tayyip Erdoğan’ın Kulvarında” başlıklı yazılar yazdım.

Üç yazıda da şu riske işaret ettim: Kılıçdaroğlu, “Tayyip Erdoğan’ın kozlarını elinden alma” politikası ile sadece Erdoğan’a seçim kaybetmeyecek, laikliğin ve Devrim Kanunlarının altının oyulmasını da kolaylaştıracak.

LAİKLİĞİ AŞINDIRMA PASI

Kılıçdaroğlu’nun ilk genel başkanlık sınavı 12 Eylül 2010 referandumuydu. 22 Ağustos 2010’da CNNTürk’teki Ankara Kulisi programına katılan Kılıçdaroğlu“türbanı biz çözeriz” mesajı verdi ve bunu referandum öncesi düzenlediği mitinglerde de bol bol dillendirdi.

Gerçi Kılıçdaroğlu’nun türban açılımı referandumu kazandırmamıştı ama o kararlıydı. 21 Eylül 2010’da “cemaatlere saygılıyım, yeter ki siyasallaşmasınlar” diyordu, oysa dokuz gün önceki referandumda cemaat, devlet olmuştu; dahası AKP zaten bir tarikatlar ve cemaatler koalisyonuydu. Ama Kılıçdaroğlu bir gün sonra, 22 Eylül 2010’da Laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum. Din alanında özgürlükleri daha da genişletmek gerekir” mesajı veriyordu.

Böylece Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a ilk pasını vermiş oldu: Ekim ayında toplanan Milli Güvenlik Kurulu, “madem laiklik tehlikede değil” diyerek Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde değişikliğe gitti ve irticayı tehdit kapsamından çıkardı.

ERDOĞAN İÇİN GOL, CHP İÇİN TUZAK

Kılıçdaroğlu’nun açtığı gedik, Erdoğan için fırsat oldu. YÖK İstanbul Üniversitesi’ne “türban serbest” yazısı yazdı. Kılıçdaroğlu 6 Ekim 2010’da, “YÖK’ün yazısını durdurmak için hukuki yollara başvurmayacağız” diyerek kaleyi boşalttı.

  • Ve türban birkaç yıl içinde ilkokullara kadar indi.

AKP hükümeti 8 Ekim 2013’te çıkardığı yönetmelikle türban serbestliğini yasallaştırdı. O gün bugündür ülkede başörtüsü yasağı diye bir sorun yok, tersine 20 yıl önce “başörtüsüne özgürlük” diyenlerin bugün kadınların etek boyuna müdahalesi sorunu var; o gün bugündür ülkede türban mağduru yok ama işte ve sosyal hayatta mağdur edilen binlerce başörtüsüz kadın var.

Gelgelelim Kılıçdaroğlu sanki hâlâ başörtüsü sorunu varmış gibi yine Erdoğan’a pas attı, özetle “Yönetmelik yetmez, başörtüsüne yasal güvence için TBMM’den yasa çıkaralım” dedi (3.10.2022). CHP, 4 Ekim 2022’de hazırladığı üç maddelik yasa teklifini TBMM’ye sundu.

Pası alan Erdoğan ise ertesi gün Kılıçdaroğlu’na seslendi: “Gelin çözümü yasa değil, anayasa düzeyinde sağlayalım.”

Sonuç mu? Kılıçdaroğlu’nun pası Erdoğan için gol, CHP için tuzak oldu!

TARİKATLARA YASALLIK PASI

Özetle AKP’nin karşıdevrim programını uygulayabilmesi için Kılıçdaroğlu’ndan önemli bir pas gelmiş oldu. Çünkü konuyu anayasal düzleme çıkarmak demek, anayasanın laiklik maddesini değiştirmek demektir!

Mesele zaten başörtüsü de değildir. Erdoğan’ın yıllar önce velev ki türban siyasi semboldemesi işin esasıdır.

  • Çünkü türban, karşıdevrim programı açısından Devrim Kanunlarının tasfiyesinin aracıdır.

Üstelik Erdoğan o aşama için de Kılıçdaroğlu CHP’sinden pas almıştır zaten; bir CHP’li vekil “tekke ve zaviyeleri kapatan Devrim Kanunu’nun” kadük olduğunu savunabilmektedir artık!

Uyaralım                                 :

  • AKP’ye benzeyerek AKP’yi seçimde yenmenin mümkün olmadığı
  • Ekmeleddin İhsanoğlu vakasında görülmüş olmalıydı.
  • Kılıçdaroğlu Erdoğanlaşarak Erdoğan’ın tabanından oy alamaz
  • Ama “AKP’nin kozlarını elinden almak” politikasıyla AKP’nin karşıdevrim hedeflerinin sıra sıra gerçekleşmesini kolaylaştırmış olur!

Sivil ölü kadavraları anayasası

TBMM’ye vurulan ters kelepçe olarak Cumhur İttifakı, şimdi Türkiye’yi kelepçelemek istiyor.

Nisanda seçim yasası değişikliği, şimdi basın ve sosyal medya ile sürmekte.

Seçim yasası, serbest yarış ortamına son vererek demokratik siyaset alanını daralttı. Basın ve sosyal medya düzenlemesi ise demokratik toplumu baskılamaya yönelik. Tek kişi iktidarı ve sürekliliği için dayatılan 2017 Anayasa kurgusunun yasal alt yapısı olarak tasarlanan düzenlemelerin amacı, demokratik muhalefete TBMM ve CB seçimlerini kazanma yolunu tıkamak. Bunlara eklenen “sivil anayasa”(!) sloganı ne anlama geliyor?

NE İSTEDİNİZ DE YAPAMADINIZ?

“İçimizde ukde kalan bir diğer mesele de ülkemizi yeni, sivil, demokratik yöntemlerle inşa edilmiş, kapsayıcı, sade ve vizyoner bir anayasaya kavuşturmak. Yeni anayasa konusunda 2013 ve 2021 yıllarında yaptığımız samimi çağrılar maalesef ülkemizi böyle bir kazanımla buluşturmaya yetmedi. İlk çalışma, Meclis’teki ortak komisyonda tıkandı. İkinci çağrımıza da somut hiçbir yanıt alamadık…” (1 Ekim, TBMM, CB Erdoğan).

“Yeni anayasa Türkiye’nin değişmez gündem maddesidir… Dört anayasanın hiçbiri olağan dönemde hazırlanmadı. Anayasalar korku değil güven üstüne bina edilmelidir.” (Adalet Bk. Bozdağ, 3 Ekim).

Bellek bobinini 15 yıl öncesine sarıyor: Başbakan’ın ‘sivil anayasa’ istemi üzerine Prof. Özbudun ve arkadaşlarınca hazırlanan taslak nerede? AKP, bunu TBMM gündemine neden getirme yerine, 2007, 2010 ve 2017 değişikliklerini yaptı.

2007’de, 367 krizi bahanesi ile halkı aldatarak CB’yi genel oyla seçme yolu açıldı. 2010’da yargı erkini yürütme güdümüne koyarken, “ortağımız bizi aldattı” dendi. 2017’de ise, anayasal denge ve denetim düzenekleri silindi. FETÖ ile ilk kapışmaları ardından, “ne istediler de vermedik?” (2014) diyenlere, Anayasa için 2017 değişikliğinde, “ne istediniz de yapamadınız?” sorusu yöneltilmeli.

NEDEN KADAVRA ANAYASASI?

“Allah’ın lütfu” denen darbe girişimi bahanesiyle ilan edilen OHAL ortamı, “anayasa dayatması” için kullanılarak değişiklik, ‘sivil ölü kadavraları’ üzerine inşa edildi.

  • OHAL KHK’leri, bir tür ‘giyotin’ olarak kullanıldı.

Darbe girişimi ile ilişkileri bir yana, cemaat tarzı örgütlenmelere karşı olan on binlerce kişi, ‘yargısız infaz’ yoluyla ‘sivil ölü’ haline getirildi. Dahası, ağaç kabuğu reva gördükleri “sivil ölü kadavraları” savrulurken, kendileri için çok katmanlı yasal sorumsuzluk duvarı ördüler. Değişikliğe ‘hayır’ diyenleri sindirmek için OHAL ortamında devlet olanaklarını seferber ederek kurdukları baskı ile sonuç alamayanlar, YSK gibi anayasal kurumları da kullanarak zorlama ‘evet’ sonucu elde ettiler.

Sözün özü              : 2007’de ‘sivil anayasa’ ile yola çıkanlar, 2017’de Cumhuriyet’in eşit yurttaşlarını zifiri karanlıkta kalleşçe kurşunlayarak ortalığa saçtıkları
‘sivil ölü’ kadavraları üzerine
Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY)’yi kurguladı.

1 ŞUBAT 2021 VE SONRASI

Millet İttifakı, anayasa çalışmalarını somutlaştırmaya başladığı bir sırada 1 Şubat 2021’de yeniden ‘sivil Anayasa’ çıkışı yapıldı. AKP ve MHP, çalışmalara başladıklarını açıkladı. MHP, 100 maddelik metnin ana çizgilerini kamuoyu ile paylaştı.

Demokratik anayasa çalışmalarının, geçiş dönemi programı ile pekiştirmeye çalıştığı bir sırada, 1 Ekim ve sonrası çıkışları, anayasa gündemi yaratmak mı, gölgelemek mi? Kadınların kamu hizmetlerinde kıyafet özgürlüğüne ilişkin CHP’nin yasa önerisine karşı, AKP, anayasal düzenleme önerisi ile karşılık verdi.

YENİ TUZAKLARA HAYIR!

2013’te TBMM’de Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasını yıkan AKP.

2017’de, anayasal ve siyasal kazanımlarımızı silen AKP-MHP.

2021’de anayasa çalışması başlattıklarını beyan eden AKP-MHP.

2022’de, “İkinci çağrımıza da somut hiçbir yanıt alamadık” diyen de AKP.

‘Pes’! dedirten bu zihniyet ve tavra karşı, başta CHP ve Millet Masası bileşenleri, her zamankinden daha uyanık olmak tarihsel yükümlülüğü ile karşı karşıya.