Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Geçiş dönemi dezenformasyonuna hayır!

Bu, üç anayasal durumdur: Anayasa’nın demokratik hukuk devleti çerçevesini oluşturan hükümleri, 2017 kurgusunun demokratik olmayan düzenlemeleri ve de facto (fiili) uygulama.

Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bakanların Anayasa andı ile bağdaşmayan, anayasa ihlali ve hatta anayasa suçu (Anayasayı ihlal suçu) oluşturan söylem, eylem ve işlemleri, çoğunlukla de facto/ fiili durum alanında. Bunların büyük bir kesimi, Yürütme tekeline sahip Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda parti genel başkanı olmasından kaynaklanıyor.

ETKİLİ YÖNETİM

Seçimden sonra, anayasal kurumların ana sorunsalı, değiştirilecek olan yürürlükteki Anayasa’ya parlamenter sistem mantığı çerçevesinde saygı olacağından, askıdaki Anayasa hükümleri uygulamaya konulması öncelikli.

Anayasa’nın, demokratik parlamenter rejim hedefinde yorumlanması ve uygulanması, cumhurbaşkanı artık parti başkanı olmayacağı için kolaylaşacak. Cumhurbaşkanı kararnameleri (CBK) ile Saray’daki Anayasa dışı politika kurullarının yetkileri bakanlıklara aktarılarak; bakanlar, cumhurbaşkanı başkanlığında ve cumhurbaşkanı Yardımcılarının da katılımıyla düzenli toplanarak, danışma niteliğinde de olsa, dayanışma içinde kurul olarak çalışma (Kabine) yapabilir. Bu çerçevede, cumhurbaşkanı yardımcıları, Anayasal kurum ve kuralların işleyişinde eşgüdüm işleviyle özgül roller üstlenebilir. Cumhurbaşkanı, “Anayasa’yı uygulama yükümlülüğü” gereği, söylem, eylem ve işlemleriyle Anayasa’ya saygı yönünde somut adımlar atabilir:

-CBK ile, üst kademe yöneticileri atama, görevlerine son verme ve bu konuda gerekli ilkeleri belirleyerek, kamu yönetiminde hukuka ve liyakat ilkesine dönmek,

-Anayasa andı gerekleri doğrultusunda sistematik Anayasa ihlallerini (çiğnemlerini) en aza indirme ve/veya önleme kararlılığını ortaya koymak,

-Tarafsızlığın gereklerini yerine getirmek,

-Kaynağını Anayasa’dan almayan hiçbir devlet yetkisini kullanmamak,

-Anayasa’ya saygı çerçevesinde parlamenter sistem doğrultusunda yönetim ilkelerini öne çıkarmak.

Birlikte çalışma, gerçekte kurulması öngörülen demokratik düzen hedefiyle uyumlu bir süreç.

Devleti temsil ve Yürütme yetkisi, parti başkanının yönetimine indirgenemez; “tek adam” yönetimi, bir kamu tüzel kişisi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bugününe ve gelecek kuşaklara bırakılacak mirasa saygısızlık. Parlamentarizm için oluşturulması öngörülen kurumlar ve kurullar yoluyla devlet yönetimi, ancak farklı siyasal akımları temsil eden siyasal partilerin birlikte çalışmasına dayalı kolektif (ortak) akıl ile kurulabilir.

Keyfi değil hukuki yönetim, haliyle güçlü ve etkili olacak.

YASAMA

Parlamenter rejim paydaşlarının, nitelikli çoğunluğu (400 ve üstü milletvekili) sağlayabilirse, yasama faaliyetlerini rahatça yürütecek olan TBMM, türev kurucu iktidar yetkisini de kullanarak Anayasa değişikliğini doğrudan gerçekleştirebilecek.

Beşte üç çoğunluk olarak 360 ve üstü ama 400’den az milletvekili elde edilmesi durumunda TBMM’nin oyladığı Anayasa değişikliğinin kesinleşmesi için halkoyuna sunulması gerekecek.
Bu durumda da Yasama, yasa yapım faaliyetlerine ivme kazandırabilecek; Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar ise, Yürütme görevi üzerinde yoğunlaşabilecek.

TBMM üye sayısının salt çoğunluğu olarak 300 ve üstü milletvekilliği elde edildiği durumda,
bu sayının 360’ın altında kalması, Anayasa değişikliği için yeterli olmasa da salt çoğunluk, parlamenter sistem lehine bir psikolojik etki yaratacak. Seçime giden yolda kullanılacak en güçlü slogan, ‘demokratik parlamenter sistem’ olduğu için, TBMM’deki çoğunluk, –uzlaşmacı bir anlayışla- Anayasa değişikliği için muhalefet partilerinin de desteğini alabilecek.

YARGI

Yürütme ve Yasamanın anayasal sınırlara çekilmesi ölçüsünde Yargı, bağımsızlık ve tarafsızlığın asgari (enaz) gereklerini yerine getirebilir.

Sonuç olarak;

Demokratik hukuk devleti, ancak doğru bilgi paylaşımı ve saydamlık sürecinde kurulabilir.
Tam tersine, kişi ve parti egolarının öne çıkarılması, ‘kişi+parti+devlet birleşmesi’ faillerini kalıcı kılmaya yarar.

  • Bu nedenle, CHP’nin aşırı özverisi, daha çok zorlanmamalı ve kötüye kullanılmamalı.

Halk ‘Yeter’ Diyecek…

Halk ‘Yeter’ Diyecek…

Cumhuriyet, Başmakale, 19 Ocak 2023


Erdoğan, 1950’de DP’nin kullandığı “Yeter söz milletindir” sloganından medet ummaktadır. Buna uyarak “Yeter, söz de karar da milletindir” sloganına sarıldıklarını belirtiyor. 

Son 20 yıldır iktidarda olan AKP,

  • Millet Meclisi’nin yasama ve egemenlik yetkilerini elinden almıştır.
  • Meclis, Erdoğan’ın kararlarını uygulayan bir araç durumuna getirilmiştir. 

Demokrasinin temeli olan “kuvvetler ayrılığı” ilkesi terk edilmiş,

  • Her kararı tek kişinin verdiği, tek kişinin egemen olduğu “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi”ne geçilmiştir.
  • Böyle “ucube” bir sistem dünyanın hiçbir yerinde yoktur.

Halk önümüzdeki seçimlerde, bu vesayet sistemini, bu tek adam modelini reddedecektir. 

Halkımız bu ucube sisteme, kuvvetlerin bir elde toplanmasına “Yeter” diyecektir. Evet,

  • Halkımız Erdoğan’a “Artık yeter” diyecektir.

1950 seçimleri, Türkiye’de ilk kez yargıç denetiminde, dürüst ve hukuka bağlı olarak yapılan seçimdir. Bütün dünya bu seçimlerin dürüstlüğünü kabul ediyor.

Adil, tüm partilere eşit olan 1950 seçim yasası, Meclis’te CHP ve DP’nin ortak çalışması sonunda oluştu. DP Grup Sözcüsü Adnan Menderes, dürüst ve adil seçim yasasının kabul edildiği celsede CHP ve Cumhurbaşkanı İnönü’ye bu seçim yasası nedeniyle teşekkür etti. 

Ancak çoğunluk sisteminin kabul edilmiş olması 1950 seçim yasasının hatalı yanıdır.

Buna göre, bir ilde oyların %51’ini alan parti tüm milletvekillerini kazanıyor, % 49’da kalan parti bir tane bile milletvekili çıkaramıyordu. CHP seçimde çoğunluk sistemini kabul ederek iktidarını sürdüreceğini düşünmüştü. 

Bu görüş yanlıştı ve CHP iktidarı yitirdi. Rakamlar çok çarpıcıdır. 1950 seçimlerinde CHP % 39.6 oyla yalnızca 69 sandalye alırken, DP %55.2 oyla 416 sandalyeye sahip olmuştur. Bu çok adaletsiz durum, seçim yasasının çoğunluk sistemini kabul etmesinden doğuyordu. 

AKP ve Cumhur İttifakı, önümüzdeki seçimlere kazanma düşüncesiyle girmektedir. “Çok iş yaptık, millet bizi yeniden iktidar yapacaktır.” diyorlar. Ancak 1950’de CHP’nin karşılaştığı durumla karşılaşabilir. Bu koşullarda halk, Cumhur İttifakı’nı iktidardan oylarıyla indirebilir.

1950 seçiminde halkın tercih etmesi gereken konu, tek parti, çok parti sistemiydi. Halk tek partili sistem yerine çok partili demokratik sistemi seçti. 2023 Mayıs ayında halkın önünde, “tek adam” ya da “çoğulcu parlamenter sistem” tercihi vardır.

  • Halkın tüm gücün ve egemenliğin tek elde toplandığı tek adam sistemini terk edip,
  • Çoğulcu demokratik parlamenter sistemi tercih etme olasılığı yüksektir.

Tüm yetkilerin tek adamda toplandığı “Erdoğanizm” yerine;

  • Millet Meclisi’nin egemen olduğu,
  • Çoğunlukçu parlamenter sisteme geçişin önü açıktır.

Halkın tek adam sistemine “Yeter söz milletindir” demesi toplumun özgürlük ve demokrasiye olan inancının göstergesi olacaktır.

SEÇİME GİDERKEN ÜLKEMİZİN YAKICI SORUNLARI : BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ

Dostlar,

17 Ocak 2023 günü akşam 21:30’da, youtube üzerinden yayın yapan OLDU O ZAMAN adlı kanalda Sayın Ayşe Uçar‘ın konuğu olduk.

Konumuz,

  • SEÇİME GİDERKEN ÜLKEMİZİN YAKICI SORUNLARI : BİRLİKTE BAŞARACAĞIZ idi.

52 dakika  süren söyleşide Sayın Uçar’ın sorularını yanıtlamaya çalıştık.

Seçim güvenliği, Erdoğan’ın 3. kez aday olmasının Anayasal olanaksızlığını..

Türban’ın akıl ve hukuk dışı biçimde Anayasaya sokulma tuzağı ve oyununu..

İzlemek için lütfen tıklayınız.

İzlenmesi, paylaşılması ve Ulusça gereklerinin yapılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 19 Ocak 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik  

Çarşamba İğneleri : 18 Ocak 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

YOL

Yozgat Havalimanı için yapılan yolun maliyeti alanınkini solladı. Yapan, AKP’li Midyat belediye başkanının şirketi.

Her yol soygun, her yol vurgun!..

KELEPÇE

Akşener, ”Hırsızlara madalya yerine kelepçe takacağız.”

Sokaklarda kelepçelilere özel yürüyüş yolu yapılması gerekebilir…

ESPRİ

RTÜK, Halk TV’ye espri cezası kesti.

Basın mı özgür, ceza mı?..

HUKUKUMUZ

2020 yılında Meclis’te “Şeriat bizim hukukumuzdur” diyen AKP Milletvekili Cengiz Aydoğdu, Meclis Araştırma Komisyonu Başkanlığına seçildi.

Hukuku işletir artık…

DANIŞMA

Özgür Özel, resmen Soylu’nun danışmanı gözüken Emin Şen’in Bakanlıktan milyarlarca TL ihale aldığını ve trol hesaplarını yönettiğini açıkladı.

Bakana bak, danışmanını anla.

İstifa beklemek hata…

ÖLÇÜSÜZ

MSB Akar, Komutanların RTE’nin siyasal içerikli konuşmasını alkışlamasını eleştiren Kılıçdaroğlu için, “Anlamsız bir bahaneyle komuta kademesini hedef almak; haksız ve ölçüsüz açıklamalarla kendi siyasi polemiklerine konu etmek kabul edilebilir bir davranış değildir.” dedi.

Alkış haklı ve ölçülü idi!..

KORUMA

Kur Korumalı Mevduat hesabına karşın Türk Lirası en çok değer yitiren paralar içinde
Dünya üçüncüsü oldu.

Türk lirası korunamadı ama zenginlerimizin parası korundu…

SİMİT

RTE, 1993’te Çiller hükümetini “Beş kişilik aile üç öğün çay-simit yese bütçesi yetmez..” diye eleştirmişti.

21 yıllık iktidarının sonunda bir simit boyu ilerleme yok…

KARMA

Van’da üç lisede karma eğitim rafa kaldırıldı.

Ak iktidarın şımarıkları ...

VAKIF

İstanbul’da faaliyet gösteren İşrak Vakfı Müdürü’nün, ailesinin Kur’an öğrenmesi için ona emanet ettiği 14 yaşındaki çocuğa istismar ettiği ortaya çıktı.

Tarikatlar, vakıf adı altında taciz – tecavüze vakıf..

UZLAŞMA

İşlerine geldiği için seçimi öne almak isteyen AKP-MHP’liler Millet İttifakı‘nın yanaşmamasını uzlaşmazlıkla suçluyorlar.

Millet İttifakı’nın Meclise getirdiği her türlü önergeyi reddetmek için ilke kararı alanlar,

CHP’li belediyeleri çalıştırmamak için belediye meclislerinde ve sarayda takla atanlar uzlaşmayı nasıl tanımlıyorlar acaba?…

LAİKLİĞE AYKIRI ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ ve DENETİMİ

Bülent SERİM
Anayasa Mahkemesi Eski Genel Sekreteri

Üç soruyla başlayalım:

1) Türkiye Cumhuriyeti’nin laik niteliğine aykırı anayasa değişikliği yapılabilir mi?
2) TBMM gündeminde olan anayasa değişikliği Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğine aykırı mı?
3) Böyle bir değişikliği Anayasa Mahkemesi denetleyebilir mi?

Birinci sorunun yanıtını vermeye çalışalım:
Türkiye Cumhuriyeti’nin laik niteliğine aykırı anayasa değişikliği yapılabilir mi?

Anayasa Mahkemesi Başkanı, Anayasa Mahkemesi’nin 60. Kuruluş Yıldönümü töreninde  yaptığı konuşmada, “katı laiklik” yerine “özgürlükçü laiklik” anlayışını benimsediklerini, böylece Mahkeme’nin 50 yıllık içtihadını değiştirdiklerini açıklamıştır. Sayın Başkan’ın konuşmalarından, değiştirdiklerini ilan ettiği “katı laiklik”ten “ideolojik laikliği” kastettiği anlaşılmaktadır.

Bir kez, laiklik “eşitlik ve özgürlük” temeline dayanır; yani laiklik zaten özgürlükçüdür, ayrıca “özgürlükçü laiklik” olmaz. Bu çeşitli çevrelerin son dönemlerde sıkça düştükleri bir yanılgıdır.

İkincisi, anayasayı ve anayasal düzeni korumakla görevli ve yükümlü olan Anayasa Mahkemesi, denetimlerinde, “katı laiklik” ya da “özgürlükçü laiklik” gibi kuramsal kavramları değil, anayasal kuralları, yani “anayasal laikliği” temel almak zorundadır. Çünkü

  • Anayasa, Yasama, Yürütme ve Yargı organlarını, idareyi, tüm gerçek ve tüzel kişileri,
    yani başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere herkesi bağlamaktadır (m.11).

Üçüncüsü, her anayasa bir ideolojiye dayanır.

  • Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın temelinde de Atatürkçü düşünce sistemi,
    Atatürkçü ideoloji vardır.

Peki nedir “anayasal laiklik”?
Anayasal laiklik, anayasada yer verilen kurallarla tanımlanan, çerçevesi açık biçimde çizilen laikliktir.

Haklı olarak çok eleştirilen 1982 Anayasası’nın en önemli ve güzel yanı, laiklik ilkesini koymakla yetinmeyip, bu ilkeyi ayrıntılı biçimde tanımlamış olmasıdır.

Anayasal laikliğin daha iyi anlaşılması için, Anayasa’nın temelini oluşturan Atatürkçü düşünce sistemindeki laiklik anlayışına bakmak gerekir. Atatürkçü laiklik anlayışında yalnız din ve devlet işleri değil, din ve dünya işleri de birbirinden ayrılmış ve aynı zamanda din, dünya işlerine karışmasın diye devlete denetim görevi verilmiştir.

İşte 1982 Anayasası da, ana çizgileriyle belirtilen bu laiklik anlayışını temel almış ve kurallaştırmıştır. 2. maddede, laiklik ilkesine Türkiye Cumhuriyeti’nin temel nitelikleri arasında yer verilmiş; bu ilke Başlangıç kısmı ile 24 ve 174. maddelerde açık biçimde tanımlanmış; 13, 14, 26, 27, 28. maddelerde, laiklik ilkesine hak ve özgürlükler karşısında üstünlük tanınmıştır.

İşte “anayasal laikliğin” bu bütünlük içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Biraz daha anlaşılır kılmak için açarsak;

Anayasa’nın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti “laik” bir devlettir. Başlangıç kısmında,

Hiçbir faaliyetin, Atatürk ilke ve devrimleri ile medeniyetçiliği karşısında korunamayacağı,
– Laiklik ilkesi gereği olarak kutsal din duygularının devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı, belirtilmiştir.

  • Başlangıç kısmı, metin dışı görülerek hafife alınamaz.
  • Çünkü Anayasanın Başlangıç kısmı, 2 ve 176. maddeler uyarınca Anayasa’nın dayandığı “temel görüş ve ilkeleri belirtir ve  Anayasa metnine dahildir”.
    Yani, hukuksal etki ve değer yönünden öbür maddelerden farksızdır.

24. maddede,

  • “Devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin,
    kısmen de olsa din kurallarına dayandırılamayacağı
    ” açıkça ifade edilmiştir.

Bununla da yetinilmemiş, hiç kimsenin, “Siyasal ya da kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun, dini ya da din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemeyeceği ve kötüye kullanamayacağı” da kurala bağlanmıştır.

Son olarak, 174. madde, laiklik yönünden son derece önemlidir. Bu maddede,

– Devrim Yasaları anayasal korumaya alınırken,
– Bu yasaların “Türk toplumunu çağdaşlaşma düzeyinin üzerine çıkaran” ve
Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini koruma amacı güden” yasalar olduğu
açıkça vurgulanmıştır.

Demek ki Devrim Yasaları, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik niteliğinin içini doldurmakta,
yukarıdaki tanımlarla birlikte ele alınması zorunlu değerlerdir.

Peki, hak ve özgürlüklerle laiklik çatışırsa ne olacaktır?

Anayasa’nın 14. maddesine göre, hak ve özgürlüklerden hiçbiri, “laik Cumhuriyeti
ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Görüldüğü gibi maddede,

  • Cumhuriyetin laik niteliği, hak ve özgürlükler karşısında da korunmuştur.

Başka bir anlatımla, laikliğe hak ve özgürlükler karşısında üstünlük tanınmıştır.

Hatta 13. maddede, hak ve özgürlüklere getirilecek sınırlamanın laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olamayacağı (AS: sayılamayacağı) belirtilerek, laik ve çağdaş yaşam korunmuştur.

İkinci sorunun yanıtı ve son söz olarak denilebilir ki;

  • “Din kurallarına dayanan” bir anayasa değişikliği laiklik ilkesine aykırı olur,
    Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik niteliğini zedeler
  • Ve 2. maddenin değişikliği anlamına gelir ki; TBMM gündeminde olan anayasa değişikliği
    bu içeriktedir.
  • Çünkü bu değişiklikte “dini inancı nedeniyle başın örtülmesi” serbest bırakılmaktadır.
    Yani düzenleme doğrudan din kurallarına dayandırılmaktadır.

Anayasa’nın 4. maddesine göre, Cumhuriyet’in laik niteliği değiştirilemez,
hatta değiştirilmesi teklif bile edilemez.

Asli Kurucu iktidarın “değiştirilemez” dediği bir ilkeyi tali kurucu iktidar,
dolaylı yoldan da olsa değiştiremez.

Gelelim üçüncü soruya:  Böyle bir değişikliği Anayasa Mahkemesi denetleyebilir mi?

Anayasa’nın 148. maddesine göre, Anayasa değişiklikleri yalnızca “şekil” yönünden incelenip denetlenebilecektir. Şekil yönünden denetim de, oylama çoğunluğuna ve daha önce “teklif koşuluna” uyulup uyulmadığı konusunda yapılacaktır.

Kısaca anayasa değişiklikleri “teklif” koşuluna uyulup uyulmadığı yönünden denetlenebilecektir.

Anayasa’nın 4. maddesinde, Cumhuriyetin niteliklerinin, bu bağlamda laiklik niteliğinin “değiştirilemeyeceği” ve hatta “değiştirilmesinin teklif edilemeyeceği” açıkça kurala bağlanmıştır. Demek ki, laiklik niteliğinde dolaylı yoldan da olsa değişiklik yapmak,
“teklif edilemez”lik yasağı
kapsamına girmektedir.

TBMM gündeminde olan Anayasa değişikliği laiklik niteliğini zedeleyecek içerikte olduğundan ve böyle bir değişiklik “teklif edilemeyeceğinden”, Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetki kapsamındadır. Anayasa Mahkemesi, konu önüne gelirse bu anayasaya aykırı öneriyi denetlemesi gerekecektir.

Nitekim, Anayasa Mahkemesi 2008 yılında tarihsel bir karar vererek, yükseköğretim kurumlarında türbanı serbest bırakmak amacıyla yapılan Anayasa değişikliğini (09.02.2008 günlü, 5735 sayılı yasa); yukarıda özetle yer verilen gerekçelerle, Anayasa’nın 2, 4 ve 148. maddelerini birlikte değerlendirerek iptal etmiştir. (05.06.2008 günlü, K.2008/116 sayılı karar)

Şunu da belirtmek gerekir ki; Anayasa ve Anayasa Mahkemesi kararı Yasama organını da bağladığından, TBMM’nin, bu ve dinsel amaçla getirilecek hiçbir teklifi kabul etmemesi ve görüşmemesi hukuksal yönden en uygun yol olacaktır.
===========================
Not : Bu yazının Cumhuriyet‘te yayınlanan kısa biçimi, web sitemizde 12 Ocak 2023’te paylaşılmıştı… (A. Saltık) Laikliğe aykırı anayasa değişikliği | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

TÜRK HUKUK KURUMU’ndan SİYASAL PARTİLERE ÇAĞRI

TÜRK HUKUK KURUMU’ndan SİYASAL PARTİLERE ÇAĞRI

Türk Hukuk Devrimi‘nin benimsenmesini ve kurumlaşmasını sağlayacak
bilimsel çalışmalar yapmak amacıyla kurulan Türk Hukuk Kurumu Yönetim Kurulu,
aşağıdaki görüşlerini kamuoyuna sunmayı görev bilmektedir :

Hukuk devletinde tüm örgütlenmeler, devlet kuruluşları içindeki tüm uygulamalar
laiklik ilkesi doğrultusunda olur.

Çağdaş eğitim ve öğretimin kaynağı bilimdir. Din, vicdanlardaki özgün yerinde saygınlığını korur, inananla inandığı arasındaki en sıcak ilişki olarak kendi aydınlığında güçlenir,
başkaları asla karışamaz. Ailede, toplumda ve devlet yaşamında aklı ve bilimi dışlayan anlayış, hukuksuzluğu seçme yanlışlığı, karanlığa ve kargaşaya çağrıdır.”

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir, hukukçuların devleti değil
ama hukukçuların eseridir. Ve hukukla yaşayacaktır.

Yarın TBMM Anayasa Komisyonu, AKP ve MHP’nin ortaklaşa önerdiği anayasa değişikliği önerisini görüşecek ve öneri daha sonra, TBMM genel kurulunda karara bağlanacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; Anayasamızın 4. maddesi ile “Cumhuriyet”,
Atatürk Milliyetçiliği”; “Laiklik” ve “Sosyal Hukuk Devleti” ilkeleri
değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez!

Bu madde çok açık ve kesindir, HİÇBİR YORUMA AÇIK DEĞİLDİR!
Aksi hal, açıkça bir Anayasa ihlalidir!

Öte yandan, Anayasamızın, 14. maddesi,
Hak ve özgürlüklerden hiçbiri, “Demokratik laik Cumhuriyeti” ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.hükmüne, emredici bir kural olarak yer vermiştir.

Getirilen bu öneri ile bir yandan Anayasa’nın 24/son maddesinin içi boşaltılmakta,
bir yandan toplumun sosyal kesimleri arasında ayrımcılığa yol açılmakta, öte yandan
bir kesim yararına ayrıcalık yaratılmaktadır. TBMM gündemine getirilecek olan
bu Anayasa değişikliği önerisi, laikliğe aykırı ve ona zarar verecek bir içerik taşımaktadır.

Gerçekte bu öneri, Anayasa’nın 4. maddesi açık hükmü nedeni ile de “Görüşülemez”!

Çünkü bu kapsamdaki bir değişiklik önerisi, “Teklif bile edilemez”!

Teklif bile edilemeyecek bir metin, “Görüşülemez”!

Bu öneri, usul ve esas yönünden “Yok hükmündedir”!
Dolayısıyla bu görüşmelere her zeminde katılmak, Anayasa ve demokrasiye karşı
tarihsel bir sorumluluk ve vebal almak olacaktır.

Kamuoyunun, siyasal partilerimizin, TBMM üyelerinin bilgi ve takdirlerine sunuyoruz.

Hukuk dışı ve hukuka aykırı işlem ve eylemlere zamanında karşı çıkılmazsa,
“Atı alan Üsküdar’a geçer”!..

Saygılarımızla. 18 Ocak 2023, Ankara

TÜRK HUKUK KURUMU YÖNETİM KURULU

Anayasayı ihlal suçu

Prof. Dr. Doğan SOYASLAN
Çankaya Üniv. Hukuk Fak.
Son Yazısı / Tüm Yazıları 
18 Ocak 2023, Cumhuriyet

Toplumsal ilerlemenin temeli özgürlüktür.

Anayasalar devlete ve kişilere karşı özgürlükleri teminat (güvence) altına alan belgelerdir.
Özgürlüklerin korunması için devlet iktidarı üç temel güce bölünmüştür:
Yürütme, Yasama, Yargı.
Bunların birbirlerine karşı yetkileri anayasada bir denge temelinde düzenlenmiştir.
Her üç güç de anayasaya, yasalara, hukuka bağlıdır.

AYKIRILIKLAR

Teorik (kuramsal) olarak böyle olmakla birlikte devletin temel güçlerinin işlemleri bazen (kimi kez) hukuka, anayasaya aykırı olabilir. Söz konusu aykırılık bazen açık ve net değildir, en azından tartışmalıdır. Bazen açık ve nettir. Kamu vicdanını sarsıcı niteliktedir. Bu durumda hem anayasaya ve hem de anayasanın onayıyla iç mevzuatımız olan uluslararası anlaşmalara aykırılıktan, anayasayı ihlalden söz edilecektir. Örneğin;

– Bir yasayla devletin İslami kurallara göre yönetileceği kabul edilmiş olsun. Bu yasa anayasanın 2. maddesinde ifade olunan laik hukuk devleti ilkesini ve anayasayı ihlal eder niteliktedir. Böyle bir yasa çıkarmaksızın devlet kurumlarının idari (yönetsel) işlemlerle İslami kuralları uygulamaları da aynı biçimde anayasayı ihlal suçu teşkil edecektir (oluşturacaktır).

– Savaş ilan etme yetkisi Parlamentoya aittir. Eğer Parlamento bir yasayla bu yetkiyi cumhurbaşkanına devrederse anayasanın 75. maddesini ihlal etmiş olacaktır. (AS: Md. 87 olacak!)

– Mahkemeler ve yargıçlar verdikleri kararlar dolayısıyla adil ve tarafsız olmak zorundadırlar. Yargılama yapılırken yargıcın değiştirilmesi tarafsızlığı ortadan kaldırır ve tabii hâkim (doğal yargıç) ilkesine de aykırı olur. Değişikliğin anlamı yargıca “Şöyle bir karar vermeni istiyoruz.” mesajıdır (iletisidir).

– 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 101. maddesine göre mühürsüz oy pusulaları geçerli sayılamaz. Emredici hüküm (buyurucu kural) olup aksine işlem yapılamaz. Eğer yargıçlar yasaya göre geçersiz sayılmaları gereken mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayıyor, böylece usulüne aykırı olarak (AY m.175) anayasanın değiştirilmesini, yeni bir anayasanın yürürlüğe konmasını sağlıyorlarsa anayasayı ihlal suçu işliyorlar demektir.

MANEVİ CEBİR

Anayasayı ihlal suçu TCK’nin 309. maddesinde düzenlenmiştir. Maddede cebir – şiddet kullanarak düzeni ortadan kaldırmak ve yerine yeni bir düzen kurulmasından söz edilmektedir. Bu nedenle kimi hukukçular sadece (yalnızca) fiziki cebir ve şiddet kullanarak anayasa ortadan kaldırılırsa anayasayı ihlal suçunun gerçekleşeceğini ileri sürmektedirler. Oysa bu maddede söz konusu olan hem fiziki cebirdir hem de kamu gücünü kullanan, işlemlerin resen uygulanmasının nedenini oluşturan kamunun cebri yani manevi cebirdir. Salt maddi cebri madde kapsamında kabul etmek, laik Cumhuriyet temellerine dayalı anayasal düzenin yıkılmasının önünü sessizce ve gizlice açmak anlamına gelir.

Oysa ceza yasasının anayasal düzeni yıkmak için eline silah alanları cezalandırıp, anayasal düzene sadakat (bağlılık) yemini ederek kamu gücünü elinde bulunduran, ancak bu gücü anayasanın temel ilkelerine aykırı kullananları, böylece daha tehlikeli bir biçimde kötülük niyetini saklayarak rejimi gizlice değiştirenleri cezalandırmaması düşünülemez. Aksi halde anayasal düzenin sessizce içinin boşaltılmasına ve yıkılmasına kapı açılır.

Manevi cebri kabul etmeyenler ya bilgisizdirler ya da kötü niyetlidirler.

2023 Seçimleri : Cumhuriyetimizin 100. Yıl Sınavı

Dostlar,

17 Ocak 2023 günü akşam 19:00’da (TSİ), Avusturya’dan yayın yapan DÜZGÜN TV‘de Sn. Serdar Altun‘un konuğu olduk.

Sn. Altun bize bir dizi sorular yöneltti..

Öncelikle, Cumhuriyetimizin 100. yılına girmesi nedeniyle Cumhuriyet kavramının tanım ve anlamını, ülkemizde Cumhuriyet’in ilanı ve Kurtuluş sürecini izleyen Kuruluş sürecini özetlememizi istedi. 22 dakika sürdü bu “özet”lememiz !…

Ardından, 3 Kasım 2002 seçimiyle iktidar olan, %34 oyla TBMM’de vekillerin %67’sine sahip olan AKP’nin… 21. yıla giren tek başına iktidarının giderek TEK ADAM REJİMİNE / ŞAHSIM DEVLETİNE yozlaşmasının öyküsünü ve bu iktidarın vaad ettikleri ile yaptıklarının irdelenmesini rica etti.

Bu bölümde Erdoğan’ın 2004-2006’lı yıllarda TV’lerde, 30’u aşkın kez dile getirdiği

  • “Biz BOP eşbaşkanıyız, bu görevi yerine getiriyoruz…”

hazin itirafını / meydan okumasını” açıkladık. BOP haritası, ABD’nin resmi Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde E. Alb. Ralph Peters imzasıyla yayınlandı (Haziran 2006) : http://www.armedforcesjournal.com/2006/06/1833899

Web sitemizde (www.ahmetsaltik.net) bu konuda epey yazı var, biz de yazdık ve hatta PP (power point) yansılarıyla verdiğimiz konferansların yansılarını (slaytlarını) paylaştık.. BOP, Cide ADD Şb. 03.07.2004, Ahmet SALTIK

BOP, Türkiye dahil 22 ülkeyi bölerek küçültüyor.. Türkiye Başbakanı R.T. Erdoğan, ülkemizi ve ulusumuzu bölen ABD hain planında Bush ile eşbaşkan! …
Son olarak yaklaşan 2023 genel seçimleri (Milletvekili) ve Cumhurbaşkanlığı seçimini değerlendirmemizi istedi. Seçim güvenliği için önerilerimizi, Erdoğan’ın 3. kez Cumhurbaşkanlığına adaylığının olanak dışı olduğunu, Anayasal olarak yolun kapalı bulunduğunu, tek seçeneğin TBMM’nin erken seçim kararı alması olduğunu açıkladık. Bu da 360 oy ile olabiliyor.

1,5 saat süren kapsamlı değerlendirmelerimizi izlemek için yukarıdaki görselin tıklanması gerekiyor.. İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin yapılması dileğiyle..

Sevgi ve saygı ile. 18 Ocak 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

 

KARANLIKLARA YAĞAN KALICI IŞIK YAĞMURLARI…

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Büyük tasavvuf insanı ve gerçek hümanist halk ozanımız YUNUS EMRE, yaratılmışların hepsini Yaradan’dan ötürü sevmemizi söylüyor.

Yılanlar bile okşanıp sevilmekten hoşlanır, ancak teşekkürlerini ısırıp, ölümcül zehirlerini akıtarak gösterirler. Akrepler de öyle… örnekler çoğaltılabilir.

Gerçek evrensel hümanizm ise, hiçbir değer hükmüne (yargısına) saplanmadan, bıkmadan usanmadan, tıpkı evrensel hümanizm gibi, canlı cansız herkesi ve her şeyi karşılıksız ve koşulsuz sevebilmektir.

Bu sevgi davranışlarını sözde değil, özde ve sürekli olarak yapabilirseniz, sizler de ete kemiğe bürünüp “Yunus” diye görünebilirsiniz.

Yunus Emre’nin mezarı yurdun her köşesinde var. Çünkü halk O’nu sevip, bağrına basıp ebedileştirmiştir (sonsuzlaştırmıştır).

Fakat Yunus’u, bu ulu çınarı, yazdığı tasavvuf şiirleri nedeniyle mürted (kafir, dinden çıkmış) ilan eden ve onun şiirlerini okuyup felsefesini benimseyenleri de dinden çıkmış sayıp “katli vaciptir” diyen kara düşüncelilerin kimler olduğunu kimse anımsamıyor… Tıpkı Sokrates‘e idam hükmü veren 30 yargıcın kimler olduğunun bilinmediği gibi.

Hüner, ışığı, aydınlığı karanlıklara boğdurmak değil; karanlık düşüncelerin üstüne hiç dinmeyen ışık yağmurları yağdırabilmektir.

Hacı (Hace) Bektaş Veli diyor ki; “Karanlığa ışık tutanlara ne mutlu..”

Ulu Önderimiz ve Ulusal Kurtarıcımız büyük Atatürk diyor ki;

  • “Dünyada en hakiki mürşit ilimdir, fendir…”

Ancak her türlü kalıcı ve dinmeyen ışık ve aydınlık yağmurları, yalnızca ve yalnızca gerçek laik ve özgür demokrasiler ve çağdaş hukuk devletlerinde olasıdır.

Hiç unutulmasın ki; gelecek karanlıklarla değil, aydınlık ve hiç sönmeyecek ışıklarla, yani özgür akıl ve bilimle inşa edilebilir.

ANMAK HATIRLAMANIN ÇOK DAHA ÖTESİNDE BİR MUHASEBEDİR

Doç. Dr. Mehmet BALYEMEZ
E. Albay, Cumhuriyet Tarihi Uzmanı

Toplumların hak arama savaşımı (mücadelesi) çoğunlukla bir kişinin varlığında simgeleşmiştir. Toplumdan halka, halktan devlete evrilen süreçlerin her birinde bir veya birden çok kişi öne çıkmış, deniz feneri örneği aynı amaçla çevresinde toplanan kitleleri hareketlendirmeyi başarmıştır.

Simgeleşen önder, kimi kez salt söylemleri ile geniş kitleleri ortak hedefe yöneltebilirken, karizmatik nitelikli olanlar ise hem söylem hem de eylemleri ile bu savaşımın en önünde yer almaktan bir an bile geri durmamışlar ve bedel ödemekten çekinmemişlerdir.

Tıpkı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Dr. Fazıl Küçük, Rauf Raif Denktaş gibi.

Kıbrıs Türk halkı için Ocak ayının ayrı bir önemi vardır. Çünkü Kıbrıs Türklerinin özgürlük ve bağımsızlığı uğruna yaşamlarını feda eden Dr. Fazıl Küçük (15 Ocak 1984) ve Rauf R. Denktaş (13 Ocak 2012) Ocak ayında aramızdan ayrılmışlardır. Kıbrıs Türk önderleri, yılın ilk ayında çoğunlukla devlet katının (erkânının) katıldığı törenlerde anılmakta, duygular çoğunlukla kalıp tümcelerle aktarılmaktadır.

Yıllardır birbirinin aynı olan anma törenlerini sorgulanmanın zamanı gelmedi mi?

KKTC’de bulunduğum dönemlerde birkaç kez anma törenlerine katılmış ve duygudan uzak etkinliklere doğrudan tanık olmuştum. Bu törenlerdeki gözlemlerimi değerli okuyucularla paylaşmakta sakınca görmüyorum. Dr. Fazıl Küçük’ü ölüm yıldönümünde anmak amacıyla 2018 yılında Anıt Mezar’ındaki anma törenine katılmıştım. Merhum Küçük’ün ailesi, devlet yetkililieri, askeri personel ve kimi ilkokullardan bir getirilen minik öğrencilerden başka kimseyi göremedim. Tören bittikten sonra belki gelen olur ümidiyle bir süre daha Anıt Mezar’da kalmıştım, ancak hiç kimse gelmemişti. Bürokrasi kendi üzerine düşeni yapmış, uğruna ömrünü adadığı halk ise ilgisiz kalmıştı.

Benzer ilgisizliği Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ı anma etkinliğinde de gözlemlemiştim. Aslında beni en çok üzen “Koca Reis” in Dr. Burhan Nalbantoğlu’nu anma etkinliğindeki tanıklığımdır. Yanılmıyorsam 2020 yılı idi. Ilık bir 6 Şubat sabahı Lefkoşa’daki gömütlükte (kabristanda) dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı, vefalı dost Keço ve ailesinden başka kimse yoktu. Hey gidi Koca Reis hey! Sen ki TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) kurucusu, Lise Mezunları Derneği Başkanı, Erenköy Mücahidi, Kıbrıs Türk Yönetimi Sağlık Bakanı, Lefkoşa’daki ilk Kıbrıs Türk Hastanesinin kurucusu. Yaşamını halkının özgürlüğü ve bağımsızlığı uğruna feda etmek için gözünü bile kırpmadan savaşan Mağusalı Mücahit, sanıyorum sana yaraşır görülen bu vefasızlığı görsen de, inandığın savaşımından (mücadelenden) yine vazgeçmezdin!

Ya M. Necati Özkan, Faiz Kaymak, İsmet Kotak, Osman Örek, Fazıl Plümer, Niyazi Manyera ve adlarını yazamadığım onlarca vatansever ne olacak? Onlar ancak ailelerinin çabaları ile unutturulmamaya çalışılıyorlar.

Bir toplum, kendi geçmişine ve önderlerine, savaşımcı (mücadeleci) önemli kişiliklerine sahip çıktığı sürece halk – ulus olabilir. Aksi durumda başkalarının amaçlarına hizmet eden kalabalık bir yığın olarak oradan oraya savrulur.

Bu gün sizleri kendi iç muhasebenizi yapmaya ve sosyal medyada paylaştığınız içeriklerden çok daha öte bir turum ile ömrünü halkının bağımsızlık savaşımına adamış kahramanlara hak ettikleri saygınlığı yeniden kazandırmak için ne yapılması gerektiğini düşünmeye çağırıyorum.

Onların vermiş olduğu özverili savaşıma karşın bizim davranış ve tutumlarımız uygun mu?

Şimdi muhasebe zamanıdır!

Dr. Fazıl Küçük, Rauf R. Denktaş’ın manevi huzurunda Kıbrıs Türk halkının “Var Olma Savaşımı” için yaşamını feda edenleri rahmet, minnet, şükran ve bağlılıkla anıyorum.