Etiket arşivi: 298 sayılı yasa

Anayasayı ihlal suçu

Prof. Dr. Doğan SOYASLAN
Çankaya Üniv. Hukuk Fak.
Son Yazısı / Tüm Yazıları 
18 Ocak 2023, Cumhuriyet

Toplumsal ilerlemenin temeli özgürlüktür.

Anayasalar devlete ve kişilere karşı özgürlükleri teminat (güvence) altına alan belgelerdir.
Özgürlüklerin korunması için devlet iktidarı üç temel güce bölünmüştür:
Yürütme, Yasama, Yargı.
Bunların birbirlerine karşı yetkileri anayasada bir denge temelinde düzenlenmiştir.
Her üç güç de anayasaya, yasalara, hukuka bağlıdır.

AYKIRILIKLAR

Teorik (kuramsal) olarak böyle olmakla birlikte devletin temel güçlerinin işlemleri bazen (kimi kez) hukuka, anayasaya aykırı olabilir. Söz konusu aykırılık bazen açık ve net değildir, en azından tartışmalıdır. Bazen açık ve nettir. Kamu vicdanını sarsıcı niteliktedir. Bu durumda hem anayasaya ve hem de anayasanın onayıyla iç mevzuatımız olan uluslararası anlaşmalara aykırılıktan, anayasayı ihlalden söz edilecektir. Örneğin;

– Bir yasayla devletin İslami kurallara göre yönetileceği kabul edilmiş olsun. Bu yasa anayasanın 2. maddesinde ifade olunan laik hukuk devleti ilkesini ve anayasayı ihlal eder niteliktedir. Böyle bir yasa çıkarmaksızın devlet kurumlarının idari (yönetsel) işlemlerle İslami kuralları uygulamaları da aynı biçimde anayasayı ihlal suçu teşkil edecektir (oluşturacaktır).

– Savaş ilan etme yetkisi Parlamentoya aittir. Eğer Parlamento bir yasayla bu yetkiyi cumhurbaşkanına devrederse anayasanın 75. maddesini ihlal etmiş olacaktır. (AS: Md. 87 olacak!)

– Mahkemeler ve yargıçlar verdikleri kararlar dolayısıyla adil ve tarafsız olmak zorundadırlar. Yargılama yapılırken yargıcın değiştirilmesi tarafsızlığı ortadan kaldırır ve tabii hâkim (doğal yargıç) ilkesine de aykırı olur. Değişikliğin anlamı yargıca “Şöyle bir karar vermeni istiyoruz.” mesajıdır (iletisidir).

– 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 101. maddesine göre mühürsüz oy pusulaları geçerli sayılamaz. Emredici hüküm (buyurucu kural) olup aksine işlem yapılamaz. Eğer yargıçlar yasaya göre geçersiz sayılmaları gereken mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayıyor, böylece usulüne aykırı olarak (AY m.175) anayasanın değiştirilmesini, yeni bir anayasanın yürürlüğe konmasını sağlıyorlarsa anayasayı ihlal suçu işliyorlar demektir.

MANEVİ CEBİR

Anayasayı ihlal suçu TCK’nin 309. maddesinde düzenlenmiştir. Maddede cebir – şiddet kullanarak düzeni ortadan kaldırmak ve yerine yeni bir düzen kurulmasından söz edilmektedir. Bu nedenle kimi hukukçular sadece (yalnızca) fiziki cebir ve şiddet kullanarak anayasa ortadan kaldırılırsa anayasayı ihlal suçunun gerçekleşeceğini ileri sürmektedirler. Oysa bu maddede söz konusu olan hem fiziki cebirdir hem de kamu gücünü kullanan, işlemlerin resen uygulanmasının nedenini oluşturan kamunun cebri yani manevi cebirdir. Salt maddi cebri madde kapsamında kabul etmek, laik Cumhuriyet temellerine dayalı anayasal düzenin yıkılmasının önünü sessizce ve gizlice açmak anlamına gelir.

Oysa ceza yasasının anayasal düzeni yıkmak için eline silah alanları cezalandırıp, anayasal düzene sadakat (bağlılık) yemini ederek kamu gücünü elinde bulunduran, ancak bu gücü anayasanın temel ilkelerine aykırı kullananları, böylece daha tehlikeli bir biçimde kötülük niyetini saklayarak rejimi gizlice değiştirenleri cezalandırmaması düşünülemez. Aksi halde anayasal düzenin sessizce içinin boşaltılmasına ve yıkılmasına kapı açılır.

Manevi cebri kabul etmeyenler ya bilgisizdirler ya da kötü niyetlidirler.

Geçersiz oyların yeniden sayılması tuhaflığı

Geçersiz oyların yeniden sayılması tuhaflığı

Prof. Dr. Süheyl BATUM
Anayasa Hukuku Uzmanı
Cumhuriyet
, 6 Nisan 2019

Hiçbir mantıki ve hukuki bir gerekçe olmadan “oyların geçersiz” sayılması mümkün değil. Defalarca bakılıyor, sayılıyor, herkes imzalıyor. İçlerinden bir kişi bile “oyun geçersiz sayılmasına” karşı çıkarsa, bir daha sayılıyor.

Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet’te yazdığım yazıda Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) bir dönemden beri, uygulamaları ile, “seçimlerin, eşit olmayan bir ortamda, iktidarın istediği şekilde, gerçekleşmesini sağlayan bir kurum” olarak görev yaptığını belirtmiştim. Bazı örnekler sıralamıştım. Maalesef 31 Mart gecesinden sonra, işler inanılması güç bir boyuta ve tamamen hukuk dışılığa çıktı.. Artık anlaşılır bir izah tarzı da yok. 
1) İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun kazandığının, ancak 13-14 saat sonra ilan edilmesiyle iktidar partisi, İstanbul seçimlerine itiraz edeceğini açıkladı. Ve YSK ile diğer seçim kurulları, hukuka uygun davranmaları zorunlu iken, maalesef “iktidarın istediğini koşulsuz uygulayan bir aracı olarak” görev yapmaya devam ettiler. 
Neden mi böyle söylüyorum? İktidar partisi, itirazlarını iki noktaya dayandırdı: a) Birincisi bazı yerlerde, oyların kaydırıldığını, yani AKP’nin oylarının başka partilere yazıldığını b) İkinci olarak da, “çok sayıda geçersiz oyun bulunduğu” belirtiliyordu.

Yasanın koyduğu kural 
2) İktidar partisi ilk iddiasına yönelik olarak “birkaç tutanak” gösterdi. Ve bu tutanaklarda “kaydırılmış oy sayısının” 300 dolayında olduğunu söyledi. Ve devam etti: “Bu yolla tespit ettiğimiz üç bin dolayında oy var”. Bu iddia hukuken haklı ve incelemeyi gerektiren bir iddia. Ancak bu durumda, 298 sayılı yasanın 112. maddesi ve “hukuken yapılabilecekler de” çok açık; “ … delil ve gerekçe gösteremeyenlerin itirazları incelenmez. Yazılı itirazlarda da yukarıdaki şartlar aranır ve deliller … eklenir. Gerekçesi ve delili olmayan yazılı itirazlar da incelenmez”. 
Bu kadar açık. YSK’nin bu konudaki tavrı da, aynen 112. maddeye uygundu, her zaman “somut belgeleri ve delilleri” arıyordu. Aynen şöyle diyordu: “Seçim yasaları, seçim kurullarını delilleri araştırma ve toparlamakla görevli kılmamış, itiraz edeni, somut delil… göstermekle yükümlü kılmıştır … somut delil ve gerekçeyi içermediği… (nedeniyle)..” Ve bu tür delilsiz iddiaları reddediyordu. Hem de neleri reddetti… Örneğin 2014’te Ankara’da iki aday arasındaki fark 30 bin iken ve toplam geçersiz oy 140 bin dolayında iken. 
3) Üstelik YSK, şöyle bir içtihat da geliştirmişti; sadece kaydırma ya da hataya ilişkin birkaç delil de yeterli olmuyordu. “İtirazın kabulü için, aradaki oy farkını ortadan kaldıracak sayıda somut belge ve delilin sunulması zorunludur.” 
YSK ve İl Seçim Kurulu, diğer il ve ilçelerde, diğer partilerin itirazlarını, bugün de aynı gerekçe ile reddediyorlar. Ama söz konusu iktidar partisi ve konu İstanbul ile Ankara olunca, tüm bu yasal hükümleri ve içtihadı bir anda unutuverdiler. Aynen 16 Nisan referandum sonuçlarını tamamı ile etkileyen “mühürsüz oyların geçerli sayılması” yönündeki karar gibi…

Geçersiz oy konusu 
4) İkinci itiraz gerekçesi ise “geçersiz oyların yeniden sayılması” idi. Ve YSK ile seçim kurulları, maalesef bu hususta, aynı 16 Nisan referandumunda olduğu gibi, yeni bir “hukuk yarattılar”. Ya da “yeni Cumhuriyetin hukukuna” katkıda bulunuyorlar. 
Geçersiz oyların neler olduğu ve nasıl işlem göreceği konusunda, gerek 298 sayılı yasa, 138 sayılı genelge, son derece açık hükümlere yer vermiş. Yasanın 100 ve devamı maddeleri ile genelgenin 38-43 maddeleri çok ayrıntılı olarak düzenlemiş. “Geçersiz sayılan veya … geçerli olup olmadığı … yönünden tereddüt edilen veya itiraza uğrayan oy pusulaları … muhafaza altına alınır … Geçerli oyların sayım ve döküm cetvellerine işlenmesinden sonra, … geçerli sayılıp sayılmaması yönünden tereddüt edilen veya itiraza uğrayan oy pusulaları, sandık kurulunca ayrı ayrı değerlendirilerek karara bağlanır … Geçerli sayılmayan veya hesaba katılmayan oy pusulaları, ayrı ayrı paket yapılarak bağlanır ve paketin üzeri mühürlenerek sayısı yazılır ve saklanır. Bu oy pusulaları yakılmaz, yırtılmaz ve yok edilemez. … tutanakta ilgili yere işlenir … yüksek sesle ilan edilir … Bütün bu işlemler, tutanak defterine geçirilerek, sandık kurulu başkan ve üyeleri tarafından imzalanır ve mühürlenir …Parti
müşahitleri (de), sayım masası başında yer alabilir ve oy pusulalarını görebilirler.

5) Yani yasa ve genelge, “geçersiz oylar” konusunda çok açık olarak sandık kurullarına görev ve yetki vermiş. Hiçbir mantıki ve hukuki bir gerekçe olmadan “oyların geçersiz” sayılması mümkün değil. Defalarca bakılıyor, sayılıyor, herkes imzalıyor. İçlerinden bir kişi bile “oyun geçersiz sayılmasına” karşı çıkarsa, bir daha sayılıyor. Ve olmazsa, itiraz tutanağa işleniyor. Bu kadar açık ve ayrıntılı bir düzenlemenin nedeni de belli. Çünkü sandıklar, oyların kullanıldığı yerler ve adayların seçilmesi için gerekli olan “geçerli oyların” nasıl verileceği ve bu olguyu bozacak ve sakatlayacak olguların tespiti görevi de sandık kuruluna verilmiş. 
Peki, bu konuda itiraz söz konusu olamaz mı? Tabii ki olabilir. Örneğin “sandık kurulunun, seçimi bir partiden alarak, başka bir partiye vermek yönünde açık ve belirgin bir anlaşma içinde olduğu” ya da “seçimin sonuçlarını çarpıtmak amacıyla yapılan hileye tüm sandık kurulu üyelerinin ve müşahitlerin dahil olduğu” ileri sürülürse ve tabii ki, “bu soyut iddia”, “her bir sandık kurulu için, ayrı ayrı somut bir biçimde delillendirilirse ve tabii ki bir de “bu deliller, aradaki fark sayısını aşan miktarda geçersiz oylar için geçerli olursa” kabul edilebilir. Yani örneğin arada 30 bin fark varsa, isterse 1 milyon oy geçersiz olsun. 30 bin oyu geçersiz sayan sandık kurullarının, bu hile ve kumpas içinde olduğunun belgelenmesi gerekir.

Haklı gerekçe yok 
Ancak iktidar partisinin ileri sürdüğü “her oy geçerli sayılsın, demokrasi bunu gerektirir” savı, sandık kurullarınca tespit edilmiş ve itiraza uğramamış “geçersiz oyların” hiçbir “kanıt, belge ve somut bulgu olmadan”, tekrar sayılması için haklı ve hukuki bir gerekçe oluşturamaz. 
6) Zaten bunların dışında delilsiz, belgesiz bir biçimde “geçersiz oyların geçerli sayılması için” yeniden sayım yapılması bu kadar kolay olsaydı YSK 16 Nisan seçimlerini tamamen güvencesiz bırakan “mühürsüz oylar” kararını seçim sırasında verir miydi? Seçimin bitmesini beklerdi. Ve sonra çıkar ve “mühürsüz olduğu için geçersiz sayılan oylar geçerlidir ve bir daha sayım yapılarak onlar da dahil edilecek” demez miydi? 
Tabii bu söylediklerim, seçimlerin düzen içinde, dürüstlük ve eşitlik ilkelerine uygun bir biçimde yapılmasını güvence altına almak üzere görevlendirilen bir YSK için geçerli maalesef. Bunun tam tersine ne yazık ki, “seçimlerin eşit olmayan bir ortamda, iktidarın istediği şekilde yapılması ve sonuçlanması için görev yapan kurumlar için değil.