ekongar@cumhuriyet.com.tr
Sevgili Ergin Yıldızoğlu “Önümüzdeki seçim üzerine spekülatif düşünceler” başlıklı dünkü makalesine, benim bir yazıma gönderme yaparak başlamıştı:
“Emre Kongar Hocamın saptamasına katılıyorum: ‘…önümüzdeki seçim normal bir seçim değildir… Bu seçim, Demokrasi ile Diktatörlük arasında bir seçimdir.’ Kaygılarına da…”
Erken seçim olasılığını, seçim güvenliği sorunlarını da iktidarın lider-parti-hareket-devlet bütünlüğü açısından tartıştığı yazısında, Parlamenter Demokrasi karşıtı olan iktidarı şöyle tanımlıyordu:
“Bu ‘lider-parti-hareket’ birliğinin ötesinde, Rejimin şekillendirdiği, kadrolaştırdığı:
İç ve dış güvenlik örgütleri…
İdari bürokrasi…
Yargı sistemi var…
Medya var…
SADAT gibi silahlı örgütler var…
Sayısı açıklanmayan bir özel koruma ordusu var.
Mafya var.
Bu ‘Bir’liğin içindekileri birbirine bağlayan derin ideolojik ve ekonomik (vakıfları düşününce) kurumsal örüntünün ötesinde, salt bu ‘Bir’likten nemalanmak için birikmiş ikinci bir çıkarcılar çemberi var.
Diğer bir deyişle karşımızda ‘lider-parti-hareket-devlet’ birliğinden oluşan bir iktidar var.”
Yıldızoğlu’nun bu yargısına katılmamak olanaksız:
Onun bu teşhisi doğru kabul edildiği zaman, ki doğrudur, iki temel sorun ortaya çıkıyor:
1) Seçim adaletinin, şeffaflığının ve güvenliğinin sağlanması.
2) Seçim sırasında ve/veya seçimin kazanıldığı anlaşıldıktan sonra oluşabilecek yasa ve anayasa dışı engellere, müdahalelere karşı önlem alınması.
***
Bugüne kadar yaşananları, önce 16 Nisan 2017 halkoylaması bağlamında anımsayalım:
1) Propaganda dönemi, bırakın medyanın tümüyle tarafgir olmasını, OHAL koşulları bahanesiyle vali ve kaymakamların denetiminde, “Hayır” açıklamalarına karşı baskı altında geçirildi.
2) Güvenlik gerekçeleriyle belli sandıklar birleştirildi ve taşındı.
3) Oylama sırasında çeşitli baskı öyküleri medyaya yansıdı.
4) İktidarın oylamayı kaybettiği anlaşıldığı zaman, YSK, yasalara aykırı olarak mühürsüz oylara ve zarflara oy sayımında geçerlilik kararı verdi.
Bu konuda eski Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk’un kitabını okuyunuz: Hukuk Dünyasında DOĞMAYAN HALKOYLAMASI, Oylamanın Dürüstlüğü ve Ahlakiliği İlkesinin Çiğnenmesi, İmge Yayınları, Ankara, 2018.
5) Selçuk bu konudaki tek çözümün, bu halkoylamasının yeniden yapılma takviminin ilan edilmesi olduğunu vurgulamaktadır.
6) İktidarın tetikçileri ekranlarda, “Evet çıktı ama savaşa hazır olun” çağrısı yaptı.
7) Parklarda, pompalı tüfekli, tabancalı kişiler havaya ateş ederek halkı korkuttu ve sindirdi.
8) Sonuçlar resmen açıklanmadan, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” denilerek iktidarın kazandığı ilan edildi.
***
Şimdi bir de 2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Büyükçekmece örneğini anımsayalım:
1) Daha birkaç sandık açılmışken iktidarın adayı “Kazandık” açıklaması yaptı.
2) İmamoğlu’nun enerjik medya atağı ile iktidarın “kazandık” söylemi püskürtüldü ve seçim 13 bin küsur oyla kazanıldı.
3) Bunun üzerine YSK, aynı zarfta bulunan iktidarın kazandığı belediye meclisi üyeliklerinin oylarını geçerli saydı ama muhalefetin kazandığı büyükşehir belediye başkanı seçiminin oylarının geçersiz olduğuna hükmetti.
4) İktidar adayı, “Çaldılar” dedi.
5) Polis ve savcılar harekete geçti, sandık kurulu üyeleri, başkanları ve seçmenler üzerinde teker teker haksız ve hukuksuz baskılar kuruldu.
Bu konuda Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün’ün kitabını okuyunuz: “SANDIK OYUNLARI, 2019 Yerel Seçimlerinde Neler Oldu? Tekin Yayınevi, İstanbul, 2021.”
6) Akgün, özellikle, ilçe ve il seçim kurulları ile Yüksek Seçim Kurulu kararlarının hukuka uygunluğu üzerinde durmaktadır. Muhalefet bu konuda bu kurulların sorumluluklarını anımsatmalı ve hukuka aykırı kararlarını kamuoyu ile paylaşmalıdır.
7) Sonunda yenilenen seçimlerde İmamoğlu ilk seçimde aldığı oyların 13 bin dolayında olan farkını 8 yüz bine çıkararak seçimi kazandı ama belediye meclisi üyelikleri ve bazı ilçe belediye başkanlıkları ilk seçimde, büyükşehir belediye başkanlığı dışındaki oylar geçerli sayıldığı için iktidarda kaldı.
***
Değerli okurlarım, önümüzdeki seçimler,
Demokratik Rejim için bir ölüm-kalım meselesidir:
Türkiye ya Demokrasiyi istismar eden, yozlaştıran, işlemez hale getiren bu iktidardan kurtulacak ya da çok uzun bir süre için yeniden sömürülen, azarlanan, karanlık bir korku imparatorluğu yapısına kurban edilecektir.
Seçimlerin güvenliği, şeffaflığı ve adaleti için yapılacak her eylem, alınacak her önlem Anayasa ve yasalar çerçevesinde olacağı için muhalefet partilerinin haklarıdır:
Korkmaya, çekinmeye, sinmeye germek yoktur!
Derhal önlem almaya başlamalı ve bu önlemleri kamuoyu ile paylaşmalıdırlar.