Etiket arşivi: Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi

AİHM, ‘cumhurbaşkanına hakaret’ davasında Türkiye’yi mahkum etti: Madde değişmeli

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Vedat Şorli’nin Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten mahkum edilmesini ifade özgürlüğünün ihlali saydı. Mahkeme, ilgili kararında ‘cumhurbaşkanına hakaret’i düzenlenen TCK 299. maddenin değiştirilmesini talep istedi.

https://www.birgun.net/haber/aihm-cumhurbaskanina-hakaret-davasinda-turkiye-yi-mahkum-etti-madde-degismeli-362659 20.10.21

AİHM, ‘cumhurbaşkanına hakaret’ davasında Türkiye’yi mahkum etti: Madde değişmeli

Bianet’ten Hikmet Adal’ın haberine göre, Cumhurbaşkanına hakareti düzenleyen TCK 299’un ne Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’yle ne de ifade özgürlüğüyle bağdaşamayacağını belirten AİHM “Devlet, Cumhurbaşkanı’nın itibarını (AS: saygınlığını) savunmayı amaçladığında ona özel bir koruma ayrıcalığı geliştiremez” dedi.

TCK 299’un, kamu yararı olan meseleleri gündeme getirmede birey üzerinde caydırıcı etki yapabileceğine vurgu yaptı. Karar ilk ve emsal olması açısından önem taşıyor.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 2004’teki “Siyasi şahsiyetler ile kamu görevlilerinin itibarı” başlıklı tavsiye kararını hatırlatan AİHM, bildirgedeki şu maddelere atıf yaptı:

“…Bazı ulusal hukuk sistemlerinin, siyasi şahsiyetlere veya yetkililere, medyada kendileri ile ilgili bilgi ve görüşlerin yayılmasına karşı, Sözleşme’nin 10. maddesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkı ile bağdaşmayan yasal ayrıcalıklar tanıdığının bilincinde olarak;

“Devlet, hükümet veya herhangi bir yürütme, yasama, yargı organı, medyada eleştiri konusu olabilir. Hakim konumları nedeniyle bu kurumlar, karalayıcı veya aşağılayıcı ifadelere karşı ceza hukuku tarafından korunmamalıdır. Koruma, her durumda eleştiri özgürlüğünü kısıtlamak için kullanılabileceğinden kaçınarak çok kısıtlayıcı bir şekilde uygulanmalıdır.

“Politikacılar, itibarlarının ve diğer haklarının korunmasından, diğer kişilerden daha fazla yararlanmamalıdır ve bu nedenle medya, siyasi kişileri eleştirdiğinde medyaya karşı iç hukukta daha ağır yaptırımlar uygulanmamalıdır. Bu ilke memurlar için de geçerlidir. Derogasyonlara, yalnızca yetkililerin görevlerini gerektiği gibi yerine getirebilmeleri için kesinlikle gerekli olduğu durumlarda izin verilmelidir.

“Politikacılar ve memurlar, yalnızca medya tarafından haklarının ihlal edilmesi durumunda bireylere sunulan yasal yollara erişebilmelidir. (…) Medya tarafından iftira veya hakaret, özellikle diğer temel haklar ciddi şekilde ihlal edilmişse, başkalarının haklarının veya itibarının ihlalinin ciddiyeti açısından bu ceza gerekli ve orantılı olmadıkça hapis cezasına yol açmamalıdır.”

AVRUPA KONSEYİ VE VENEDİK KOMİSYONU KARARLARI

Avrupa Konseyi’ne üye birçok devletin hakaret için hapis cezasını kaldırdığını dile getiren AİHM, Azerbaycan ve Türkiye gibi devletlerin buna devam ettiğini belirterek, Parlamenterler Meclisi’nin bundan endişe duyduğunu karara işledi.

Parlamenterler Meclisi’nin hakaret nedeniyle verilen hapis cezalarının daha fazla gecikmeden kaldırılmasını istediğini hatırlattı.

AİHM aynı şekilde Avrupa Konseyi’nin anayasal konulardaki uzman organı olan Venedik Komisyonu’nun 2016’da TCK’nın 216, 299, 301 ve 314’üncü maddelerinin mevcut hali (AS: varolan biçimi) ve pratikte uygulanışının Avrupa normları ile bağdaşmadığına dair (AS: ilişkin) görüşüne de yer verdi.

TÜRKİYE MAHKUM OLDU

Atıfların ardından kararını açıklayan mahkeme Vedat Şorli’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nce kayıt altına alınan ‘ifade özgürlüğü’nün Türkiye tarafından ihlal edildiğine hükmetti.

Mahkeme, Türkiye’yi Şorli’ye 7500 Euro tazminat (AS: giderim) ödemeye mahkum etti.

Ayrıca mahkeme Türkiye’den TCK 299’un AİHM içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesini de istedi.

Sevgi ve saygı ile. 20 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

Osman Kavala: “Ülkem için üzülüyorum”

Silivri Cezaevi’nde 1202 gündür tutuklu Osman Kavala:
“Ülkem için üzülüyorum”

  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hakkında verdiği hak ihlali kararı ve yerel mahkemelerin verdiği tahliye kararlarına rağmen üç buçuk yıldır tutuklu bulunan sivil toplum örgütü kurucusu ve iş insanı Osman Kavala, “Benimle ilgili dava süreci maalesef bir tiyatroya halini aldı. Hukuksuzluk tiyatrosu!” dedi. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin, yeni atanan rektöre karşı sürdürdükleri barışçıl protestolara da dayanışma mesajı gönderen Kavala, “Eşim Ayşe Buğra gibi, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri gibi ben de ülkem için üzülüyorum” dedi.
cumhuriyet.com.tr 14 Şubat 2021
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/silivri-cezaevinde-1202-gundur-tutuklu-osman-kavala-ulkem-icin-uzuluyorum-1813672

Silivri Cezaevi’nde 1202 gündür tutuklu Osman Kavala: Ülkem için üzülüyorumCHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Silivri Cezaevi’nde 1202 gündür tutuklu iş insanı ve sivil toplum örgütü temsilcisi Osman Kavala ve yazar Ahmet Altan’ı ziyaret etti.

Gezi Dayanışması‘nın organizatörü olduğu iddiasıyla açılan davadan beraat etmesine rağmen 15 Temmuz darbe girişiminin planlayıcısı ve casusluk suçlamalarıyla art arda davalar açılarak tahliye edilmeyen Kavala, 39 aydır Silivri Cezaevi’nde tutuklu. Bu süreçte AİHM tutukluğunun hak ihlali olduğuna hükmederken, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de Türkiye’ye bir an önce serbest bırakılması çağrısında bulundu. Yapılan son duruşmada hakkındaki tüm iddialar bir dosyada toplanarak tutukluğuna devam kararı verildi.

Dosyaların birleştirilmesi kararından sonra dava süreci hakkında ilk kez yorumda bulunan Kavala “Benimle ilgili davalar baştan beri hukuki bir süreç olmaktan uzaktı. Gelinen noktada maalesef bir tiyatro halini aldı. Hukuksuzluk, adaletsizlik tiyatrosuna dönüştü” dedi

BOĞAZİÇİ’NE  DESTEK: BEN DE ÜZÜLÜYORUM

Yeni atanan rektöre karşı, barışçıl protestolarını yürüten Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine de Silivri’den dayanışma mesajı gönderen Kavala, “Eşim Ayşe Buğra gibi, Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri gibi ben de ülkem için üzülüyorum” dedi.

5 YILDIR TUTUKLU, DOSYASI YARGITAYDA BEKLİYOR

Çakırözer,  dört buçuk yıldır süredir Silivri Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazeteci-yazar Ahmet Altan ile de görüştü. 2016 Eylül ayından bu yana tutuklu bulunan ve 2019 sonunda verilen tahliye kararının ardından yeni tutuklama kararı ile yeniden Silivri Cezaevi’ne konan Altan’ın itirazı ise 13 aydır Yargıtay’da bekliyor.

ÇAKIRÖZER: BU DAVALAR DEMOKRASİNİN TURNUSOL KAĞIDI

Milletvekili Utku Çakırözer ziyareti sonrasında şu açıklamaları yaptı:

Osman Kavala hakkındaki bir beraat, iki tahliye, bir AİHM ve bir Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararına rağmen yaklaşık 4 yıldır cezaevinde.

Kavala’nın tutukluluğu Türkiye’de demokrasinin turnusol kağıdıdır.

Ahmet Altan sadece yazılarından dolayı dört buçuk yıldır cezaevinde.

Dosyası son bir yıldır keyfi biçimde Yargıtay’da bekletiliyor.

Terör örgütü üyeliğinden hüküm giyenler bile ondan az yatıp çıktı. Hakimlerin karar verirken uymaları gereken hukuk güvenliği, insan onuru ve makul süre ilkeleri nerede kaldı?

Kavala, Ahmet Altan, Selahattin Demirtaş

ve diğer siyasi tutukluların cezaevinde tutulduğu her gün yeni bir hak ihlalidir. Onlar zindanlarda tutulduğu sürece Türkiye’de hukuk devletinden bahsetmek mümkün olamaz. Yeni Anayasadan bahsedenler öncelikle mevcut Anayasaya uyarak, tarafı olduğumuz AİHM kararlarına tam uyum sağlamalıdır. Siyasi tutuklular bir an önce özgürlüklerine kavuşmalıdır” dedi.

 

Rona Aybay ne diyor…

Rona Aybay ne diyor…

Emre Kongar

– Rona Aybay, uluslararası yargıçlık görevi yapmış, övündüğümüz bir akademisyendir. 
Avrupa Konseyi Irkçılık ve Hoşgörüsüzlükle Savaşım Komisyonu ile Bosna Hersek’teki insan hakları ihlallerini incelemekle görevli AGİT komisyonu üyeliklerinde bulunmuştur. 
Ayrıca, Bosna Hersek İnsan Hakları Mahkemesi’nin kurulduğu 1996’dan, kapandığı 2003’e dek Avrupa Konseyi tarafından seçilmiş uluslararası yargıçlık görevi yapmıştır. 
Çalışmaları arasında “İnsan Hakları Hukuku” en önemli kitaplarından biridir. 
Anlı şanlı hukuk profesörlerinin dillerini yuttuğu haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik dönemlerinde, temel hak ve özgürlüklerin yılmaz savunucusu olarak sürekli sesini yükseltmiş olan bu değerli hukukçu, AİHM’nin son Demirtaş kararı konusunda bir mektup yolladı:

1) Bu kararın bizi “bağlamadığı” kesinlikle söylenemez
a) Uluslararası Hukuk açısından AİH Sözleşmesi’nin 46. maddesi, taraf devletlerin, taraf oldukları davalarda, Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı yükümlenmiş olduklarını, en açık bir dille belirtmiştir. 
b) İçhukuk açısından 
Anayasanın 90. maddesine göre AİHS, “kanun” hükmündedir (son fıkra). 
Türk kanunuyla, uluslararası antlaşma hükmünün çatışması halinde, antlaşma hükmü “esas alınır” (aynı fıkra). 
2) Türkiye’nin yapacağı “hamleler” ne olabilir: 
Türkiye, AİHS madde 43’te düzenlenen koşullarla ‘Büyük Daire’ye başvuru (temyiz) yoluna gidebilir (3 aylık süre içinde). 
O yolla da, lehte bir sonuç alınamazsa, karar kesinleşmiş olur. 
3) Karar kesinleştikten sonra ne olur ? 
Bu aşamadan sonra, kararın infazı Bakanlar Komitesinin yetkisine girer. Bakanlar Komitesi, fiilen Avrupa Konseyi üyesi devletlerin Strazburg’daki B. Elçilerinden oluşan bir siyasal kuruldur. Bu kurul, kararın içeriğiyle ilgili hiçbir yetki kullanamaz; görevi, kararın ilgili devletçe uygulanmasını sağlamaktır. 
Burada, teknik birtakım ayrıntılar devreye girer; diplomatik pazarlıklar, oylamalar yapılır, konu tekrar Mahkeme’nin incelemesine sunulabilir ama sonuç değişmez. Er-geç Mahkeme’nin vereceği kararın uygulanması zorunludur
4) Bütün bunlara karşın, Türkiye, kararı uygulamazsa ne olur? 
Diplomasi devreye girer, diplomatik yoldan bir çözüm de bulunamazsa, sonuç Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinden “ihracı” ya da kendi kararıyla çekilmesidir. 
Avrupa Konseyi diplomatları arasında, şaka yollu, bir devlet için “ihraç” kararı alınması “nükleer silah kullanımına” benzetilir; yani, diplomatik süreç olabildiğince uzatılır. 
Şu anda Avrupa kıtasında Avrupa Konseyi üyesi olmayan tek devlet Belarus’tur. Yunanistan, “Albaylar Cuntası” döneminde “ihraç” tehdidi ile karşılaşmış, kendisi üyelikten çekilmiştir ki, bu tek örnektir.
***
Ciddi bir hukukçu olduğu için, elbette Aybay’ın dile getirmediği bir çözüm daha vardır ki, o da Demirtaş’ın “tutukluluk” halinin sona erdirilmesi için, “yıldırım hızıyla” yargılanıp “mahkûm” edilmesidir… 
Dilerim adalet mekanizması, bir de, tüm hukuk sistemini altüst edecek olan böyle bir “yıldırım hızıyla yargılama” ayıbının altına imza atmaz. 

Savcılar için etik ilkeler

Savcılar için etik ilkeler

SAMİ SELÇUK
Prof. Dr., Hukukçu
Cumhuriyet, 6 Haziran 2017

(AS: Bizim katımız yazının altındadır..)

  • Her toplumda yargıya güven, tıpkı meşruluk gibi, “görünmeyen barış meleğidir”. Savcıların yurdu da, işte bu güven binasının bahçe katıdır.

[Haber görseli]Sağlam bir hukuk öğrenimden geçmiş meslektaşlarım iyi bilirler ki, bir suç işlendiğinde ceza yaptırımının uygulanabilmesi için toplum adına ve kamu yararına gerekli soruşturmayı hemen başlatmakla ve “yeterli kuşku”ya ulaşınca da kamu davasını açmakla yükümlü ve yetkili kau görevlisine “halka/ kamuya/cumhur ait nesne”nin
(res publica) savcısı denir.
Ceza adaletinde kilit bir işlevdir bu. O nedenle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Avrupa Savcıları Konferansı’nın kurucu belgesi olan tavsiye kararı uyarınca 31 Mayıs 2005’te Budapeşte’de “Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa ilkeleri” benimsenmiş; bu ilkeler, HSYK’nin (10.10.2006, 424) ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun (E. 2007/5- 83 K. 2007/244 T. 20.11.2007) kararlarıyla yazılı hukukumuzun bir parçası olmuştur.
Bu ilkelere uymakla ve AİHS’nin 6’ncı maddesinde yeğin biçimde özetlenen “adil yargılanma hakkı ilkesi”nin yargılamanın her evresinde gerçekleşmesini sağlamakla yükümlü olan savcı; her zaman ve her koşulda ilgili ulusal ve uluslararası hukuka uygun olarak görevlerini

– adil, yansız,
– tutarlı, çabuk, dürüst,
– nesnel, hukuka uygun,
– suçsuzluk karinesine, insan şerefine ve haklarına saygılı olarak

yürütecek;
– toplum adına ve kamu yararına davrandığını unutmayacak,
toplum yararları ile

  • birey hakları ve yararları arasında adil dengeyi ve
    mesleğinin saygınlığını koruyacak;
  • korkusuz, önyargısız, kamu ve basın baskısından uzak, gizliliğe uygun, bireylerin hakları konusunda duyarlı ve bilgilenmelerini sağlayıcı,
  • toplumdaki çeşitlilik karşısında eşitlik ilkesine ve her kesime saygılı olacak;
  • kuşkuyu etkileyecek lehte ya da aleyhte ne kadar kanıt varsa toplayacak,
  • yasadışı kanıtları kesinlikle dışlayacak;
  • yansız soruşturma, sorumluluğun temelsiz olduğunu ortaya koyduğu anda
    asla kamu davasını açmayacak, açılan davayı sürdürmeyecek;
  • silahların eşitliği ilkesini koruyacak,
    adil karar için mahkemeye yardım edecektir.

Adli denetim
Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki, açılan her kamu davası, eğer kişi suçsuz ve yeterli kanıt yoksa, kaçınılmaz olarak “lekelenmeme hakkı”nı çiğner. Savcılar, bu hakkı gözetmek ve uygulanır kılmak zorundadırlar.

Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki, Türk hukukunda tutuklama zorunlu değildir. Yasa bu konuda hem açık, hem de isteksizdir.
Açıktır, çünkü somut kanıtlar bulunmadıkça, varsayımlarla, sayıltılarla hiç kimse tutuklanamaz. İsteksizdir, çünkü aynı koşullarda tutuklama yerine “adli denetim” yolunu önermektedir.

Zanardelli Raporu
Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki, günümüz ceza ve ceza yargılama hukukları binlerce yıl süren acı deneyimlerin ürünüdür. Ortaçağ Fransa’sında “kralı öldürmeyi düşünmek” bile suçtu. Bunun sonucu da ister istemez işkenceydi ve işkence yasaldı, meşru idi. Günümüzde ise işkence, uluslararası metinlerde ve T. Ceza Yasası’nda zamanaşımına uğramayan en ağır suçlardandır (m. 94/6).
Ve T. Ceza Yasası, çağcıl ceza hukuku doğrultusunda, “töre dürtüsü” (m. 82/1-k), “haksızlık oluşturmak amacı” (m. 277), “hukuka aykırı karar vermesi için” (m. 288) gibi, Fransız ve İtalyan öğreti ve uygulamasının anlatımıyla “özel kasıt” arayan suçlar dışında insanların iç dünyasıyla asla uğraşmaz; uğraşamaz. Bu nedenle, 1926/765 sayılı Eski Türk Ceza Yasası’nın kaynağı olan İtalyan Ceza Yasası’yla ilgili 1887 tarihli Zanardelli Raporu’nun ünlü XIV’üncü paragrafında

  • “İnsana özgü davranışların dürtülerini araştırmak, ceza adaletini ilgilendirmez.” denmiştir.
    Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki, Türk Ceza Sistemi, bir zamanlar Hitler Almanya’sında ve Stalin Rusya’sında benimsenmiş, günümüzde tiksintiyle tarihin çöplüğüne atılmış olan, Adorno’ya “Aushwitz’ten sonra artık şiir yazılmaz”, Paul Celan’a “Ölüm, Almanyalı bir ustadır” dedirten; Soljenitsin’e “Gulak Takımadaları”nı yazdıran “
  • fail ceza hukuku”na değil, “eylem ceza hukuku”na dayanır;
    “düşman ceza hukuku”nu da dışlar.
    Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki,
  • hukukçuların tek bir efendisi vardır: Yasa ve onu irdeleyen hukuk.

Serhas ve Demaratus
Çarpıcı bir örnek vereyim. MÖ 484’te yaşanan ders verici bir olayı Herodot şöyle anlatır: Darius’un oğlu Serhas, babasının başarısız seferini başarmak ve onun öcünü almak için binlerce askerini gemilerle Çanakkale Boğazı’ndan Yunanistan’a geçirmiş; ordusu, geçtiği her yeri yakmakta, yıkmakta, kadın, erkek, yaşlı, genç ayırmadan herkesi öldürmektedir. Ama görüp tanık olduğu bir olaydan dolayı Serhas çok şaşkındır. Az sonra kesinlikle öleceklerini bildikleri halde bir avuç Ispartalı asker, kolayca kaçabilecek iken niçin hâlâ Thermophyle Geçidi’ni tutmakta ve direnmektedir? Serhas, Ispartalı Demaratus’a bunun nedenini sorar. Demaratus’un 2501 yıldır unutulmayan tarihsel yanıtı şudur: “Sizin askerleriniz sizden korktukları için savaşıyor ve insanları öldürüyorlar. Oysa Ispartalı askerler ölmekten korktuğu halde savaştan kaçmayı yasaklayan yasa’ya saygı duydukları için kaçmayıp savaşmaktadırlar.”

Barış meleği
Demaratus’un yanıtından yaklaşık 1100 yıl sonra üst mahkeme Başyargıcı Edward Coke da, bir hukuksal uyuşmazlığı çözmeye kalkışan Kral I. James’a, ABD Yüksek Mahkemesi’nin pirinçten kapısındaki kabartmalarda yer alan benzer sözleri söyleyecektir:

  • “Davalar, hukuksal uyuşmazlıklar, İngiliz yasalarına göre yalnızca mahkemelerde çözülebilir. Kuşkusuz majesteleri hiçbir insana bağlı değildir. Ancak yasalara göre kral, hiçbir davada karar veremez ve herkes gibi yasalara uymak zorundadır.”İşte böylesine sağlam ve sarsılmaz ilkelerin ışığında Coke’larca gerçekleştirilen adalete ve yargıya herkes, yani sadece Demaratus’lar değil, krallar bile inanır, güvenir ve uyarlar.
    Ara söz olarak belirtelim ki, yaklaşık 35 yüzyıl önce bu topraklarda hüküm süren Hitit Kralı II. Tuthaliya, çıkardığı buyrukla/yasayla yargıçlara yansız olmalarını, rüşvet ve armağan almamalarını, yargı kararlarına uymayanların ölüm cezasıyla cezalandırılacağını duyurmuştur.Kısaca her toplumda yargıya güven, tıpkı meşruluk gibi, “görünmeyen barış meleğidir”. Savcıların yurdu da, işte bu güven binasının bahçe katıdır.
    ======================================
    Dostlar,
    Sayn Prof. Dr. Sami Selçuk, bilgeleşmiş bir ceza hukukçusudur. Yargıtay Başkanlığı görevinden emekli olduktan sonra Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğretim üyesi görevini üstlenmiştir.
    Türkiye’nin ne yazık ki hala süren AKP’li zor yıllarında Hukuk Devletine sahip çıkan birbirinden değerli makaleler yazmıştır. Erdoğan’a açık mektup bile!
    (Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk’tan Başbakan’a Açık Mektup)

    Ne acıdır ki bu ustaca anımsatmalar. öğütler, zarif değindirmeler (‘‘Meslektaşlarım çok iyi bilirler ki” kalıbı ne büyük inceliktir!) ), bir işe yaramış görünmüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Saray’ında, Devletin kaymakamlarına mevzuatı bir yana atmalarını öğütleyebilmiştir!
Ergenekon ve Balyoz kumpasları ile hukukun ve insan haklarının feci biçimde ve yıllarca katledilmesinden sonra, şimdi de FETÖ gerekçesiyle bir başka kumpas davalar serisi doğrudan iktidar eliyle yürütülmektedir.
OHAL’in katı ve acımasız hukuku da yetmemekte, Türkiye yasa devleti olmaktan bile uzaklaştırılmaktadır.
AKP’nin Adalet Bakanı kalkıp, ”OHAL altında anayasaya aykırı düzenleme yapılabileceğini’‘ söyleyecek ölçüde, Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencisinin bile düşmeyeceği fahiş yanılgı ile adeta kendinden geçmektedir.

Sayısız kez yazıldı ve uyarıldı iktidardaki siyasal kadrolar.. Ne yazık ki hemen hemen hiç etkili olmamış gözüküyor.

Saptamamız o ki, Hukuku Devletin var ettiği ve gerek duyuyorsa onu da eğip bükebileceğidir! Oysa tam tersidir ve Hukuk Devleti var etmiştir, onun çocuğudur ve adı HUKUK DEVLETİ’dir!.

En hazin olanı ise, doğrudan kimi yargı profesyonellerinin (yargıç + savcı) bu hukuk cinayetlerine hatta Hukukun Hiçleştirilmesine araç olabilmeleri!

Bu olgu; derin bir uygarlık ayıbı, kritik bir hümaniter utanç sorunsalıdır.
Tüm boyutlarıyla konuşulmalı, irdelenmeli ve tez elden bir çözüm bulunmalıdır.
Ki onlar bir parça dik durup saygın meslek etiği ilkelerini savunabilselerdi,
21. yy’ın şafağında Türkiye bu küçültücü trajediyi deneyimlemeyebilirdi!

Sevgi ve saygı ile. 07 Haziran 2017, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

AİHM’den Türkiye’ye rekor tazminat cezası

AIHS

‘Köy bombalaması’na AİHM’den rekor ceza

  • AİHM, Şırnak’ta 1994 yılında askeri uçaklar tarafından köylerin bombalandığı ve olayda 38 kişinin yaşamını yitirdiği savıyla açılan davada
    Türkiye’yi suçlu bularak 2 milyon 305 bin €’luk rekor ceza kesti…

AİHM’den Türkiye’ye rekor tazminat cezası

STRASBOURG AA

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Güneydoğu Anadolu’dan 38 vatandaşın, 1994’te köylerinin savaş uçakları tarafından bombalandığı ve yakınlarının yaşamını yitirdiği gerekçesiyle yaptığı başvuruda Türkiye’yi haksız buldu.
AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkı, etkili soruşturma hakkı ile kötü muamele ve işkencenin yasaklanması ile ilgili maddelerini ihlal ettiğine hükmetti.

AİHM’nin kararı gereği Türkiye, 38 kişiye 2 milyon 305 bin euro maddi tazminat ödeyecek. AHİM, tek olayda verdiği rekor cezanının yanı sıra,
Türkiye’yi 5700 € mahkeme gideri ödemeye de mahkûm etti.

Türkiye itiraz edebilir

AİHM’ye 2006’da ortak yakınmada bulunanlar, “korucu köyleri olmayı” reddettikleri gerekçesiyle Türk savaş uçaklarının 26 Mart 1994 tarihinde Şırnak’ın Kuşkonar ve Koçağılı köylerine düzenlediği bombalı saldırıda 38 yakınlarının yaşamını yitirdiğini
iddia etmişti. Türk hükümeti ise daha önce dava ile ilgili duruşmalarda, söz konusu kişilerin “örgüte yardım etmediği gerekçesiyle PKK militanları tarafından öldürüldüğü” görüşünü savunmuştu.

Başvuru sahipleri bombalamalar sonucu yakınlarının ölümü dışında, mal ve mülklerini tahrip olduğunu ayrıca canlı hayvanlarının telef olduğunu bildirmişti. Türk hükümetinin, karara itiraz edip, AİHM’nin temyiz organı niteliğindeki Büyük Daire’ye başvurma hakkı bulunuyor.

Uludere ile örtüşüyor’

Köylülerin avukatı Diyarbakır Baro Başkanı TahirElçi şunları söyledi:

  • “Yani bu ölümlerden doğrudan resmi makamların sorumlu olduğunu, bu nedenle yaşam hakkının ihlaline hükmetti. Soruşturmanın etkili bir şekilde yürütülmediği gerekçesiyle de Sözleşme hükümlerinin yaşam hakkını düzenleyen 2 ve
    insanlık dışı işlemi yasaklayan 3. maddenin ihlal edildiğine karar verdi.
    Mahkeme, tarihinde ilk kez bu kararında çok farklı bir şey söylemiş.
    Failllerin kimliklerinin tespiti ile cezalandırılmalarına gerektiğine ilişkin hükümetin
    bir an önce adım atması gerektiğine de karar vermiş. Yani Mahkemenin kararlarının icrasından sorumlu olan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi gözetiminde, bombalama faaliyetini gerçekleştiren personelin kimliklerinin
    belirlenmesi ve cezalandırılmaları gerektiğine ve bu işlemin bir an önce olması gerektiğine karar verdi.”

Kararın buna benzer davalarla örnek (emsal) oluşturup oluşturmayacağı ile ilgili
bir soru üzerine Elçi, “Olay Uludere olayı ile önemli derecede örtüşmektedir.
Örnek oluşturmaktadır.” dedi. AİHM, yine bir hava saldırısı nedeniyle rekor düzeyde
bir tazminat cezasını Rusya’ya vermişti. Rusya’nın 2000 yılında Çeçen köylerini bombalaması nedeniyle verilen ihlal kararına davacılara 1.3 milyon € tazminat cezası verilmesi kararlaştırılmıştı. AİHM kaynakları, davanın Uludere olayıyla benzerlik taşıdığına dikkat çekiyor. Dün (bugün) Strasbourg’a gelen Adalet Bakanı
Sadullah Ergin’in iki gün boyunca AİHM’de resmi temaslarda bulunması bekleniyor.

(http://gundem.milliyet.com.tr/-koy-bombalamasi-na-aihm-den-rekor/gundem/detay/1791234/default.htm, 13 Kasım 2013)