Etiket arşivi: “prim = ek vergi”

Başka bir kooperatifçilik mümkün

Başka bir kooperatifçilik mümkün

 

Prof. Dr. Tayfun ÖZKAYA

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

 
21 Aralık Dünya Kooperatifçilik günü idi, kutlu olsun.

Başlıkta “başka bir kooperatifçilik mümkün” dediğime göre kooperatifçilik sisteminin gelişiminde evrensel olarak bazı sorunlar olduğunu söylemek istediğim açık.
Avrupa Birliği çoktandır kooperatifleri sermaye şirketlerinden farksız hale getirmeye uğraşıyor.
Türkiye bu gelişime daha da aşırıya giderek katılıyor. 2000’li yıllarda değiştirilen “Tarım Satış Kooperatifleri” kanununda bu kooperatiflerin sanayi tesislerinin şirketleşmesi için değişiklikler yapılmıştı.
Adeta kooperatifçilik sadece çiftçiden ürünü alıp, çok az işleyerek (pamukta kütlüyü lif ve çiğidine ayırmak gibi) daha ileri sanayi işini sermayeye bırakmıştı.
Ayrıca bununla bile yetinmeyerek denetim altında tutulabileceğini düşündükleri tarım birliklerini destekleyerek kooperatifçiliği tümden sistemin dışına itme çabaları da olmuştu.

  • Kısacası kooperatifçilik kapitalist sisteme tam entegre edilmeye çalışılıyor.

Bu genel yozlaşma hakkında birkaç örnek vereyim : Fransız LimaGrain firması, Türkiye’de de tohum sektöründe şirket satın alarak rol oynayan dünyanın en büyük tohum devlerinden biridir.
Bu şirketin kökeninde bir kooperatif yatmaktadır.
Kuşkusuz şirket yerel tohuma ve köylülerin kendi tohumunu satmasına karşıdır.
Avrupa’nın süt alanında önemli kooperatiflerinin Asya, Afrika gibi kıtalarda süt fabrikalarını satın alarak uluslararası şirketler arasına girmekte oldukları da bilinmektedir.
Orada artık kooperatifçilik bitmektedir. Ülkemizde de Konya Şeker; kooperatif yapısında
ve PankoBirlik çatısı altında bir anonim şirkettir. Tümüyle endüstriyel bir tarım sistemi uygulamaktadır.
Var olan kooperatifler endüstriyel tarım anlayışı içinde kaldıkça zaten çiftçinin bir kurtuluşu
söz konusu olamıyor.
Örneğin yoğun yemini (fabrika yemi) kooperatif getirttiğinde beş on kuruş daha ucuza alıyorsunuz, ama yem fiyatındaki artışlara engel olamıyorsunuz.
Dahası, yoğun yemlerle beslenmiş hayvanların eti, sütü, yumurtası omega 3 ve CLA
(konjüge linoleik asit) açısından çok yoksul oluyor.
Ayrıca yemlerle tarım ilaçları kalıntıları ve GDO problemi de ürünlere katılmış oluyor.
Bu ise

  • kalp, damar hastalıkları, Parkinson, Alzheimer gibi sinir hastalıkları, kanser ve
    daha birçok hastalığa karşı insanları açık hale getiriyor.

Çare ağırlıklı olarak mera beslenmesine geçmek. Bu zor ama başarılamaz bir olay değil.
Anadolu Meraları adlı grup bu konuda çalışıyor.
Diğer yandan kooperatifler sütü işlese; peynir, süt vb. yapsa da süpermarket zinciri içinde
bu ürünleri pazarladığında bu kez başka bir makas içinde eziliyor.
Gene kooperatifler; üyelerine beş on kuruş daha iyi bir fiyat sağlıyorlar, ama o kadar.

  • Kısacası endüstriyel tarım ve süpermarketlere bağlı kaldıkça kooperatiflerin çiftçiler ve tüketiciler için gerçek bir kurtuluş yaratması mümkün değildir.

Çiftçiler bir yandan hızla artan endüstriyel tarım girdileri, diğer yandan da ürünlerini satarken çok düşük ve artmayan fiyatlar arasında ezilmektedir. Bu makastan çıkmak gerekiyor.
Buna karşı kooperatiflerin agroekolojik teknikleri benimsemesi (yani endüstriyel tarım girdilerini kullanmayı reddetmesi) ve pazarlamada doğrudan pazarlama ve satış birimleri açma gibi yollarla pazarlama ağını oluşturmasının yanında tüketim kooperatifleri,
topluluk destekli tarım grupları gibi dost pazarlama kanallarını kullanması gerekmektedir.
Avrupa’da bu yönde kooperatifler ortaya çıkmıştır.
Örneğin Hollanda’da NWF ve ona bağlı VEL ve VANLA, Fransa’da BioKoop gibi örnekler görülmektedir.
Kooperatifçilik çok etkili bir araç olabilir. Ama böyle değil.
Başka bir kooperatifçilik mümkündür.  (YURT Gazetesi, 23.12.16)
==================================
Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Tayfun ÖZKAYA‘dan oldukça önemli bir makale daha..
Ülke gündemi ile öylesine vahşice oynanıyor ki, asıl sorunlarımızla uğraşmaya
zaman ve olanak bırakılmıyor.
Kooperatifler, bu yabanıl (vahşi) sömürü döneminde üretici emekçinin ve tüketicinin soluk borusu, yaşam damarı olabilir. Ancak sermayenin tunç yasası en çok kâr sarmalında bu güzelim kurumlar da yozlaştırılarak ticari şirketlere indirgenmeye çalışılıyor.

  • Oysa Kooperatifler komünist icadı değil..
    İlk kez 1844’te İngiltere’de kuruldu ve Sanayi Devrimi’nin topraktan söktüğü ve yoksulluktan perişan ettiği kitlelere ciddi destekler sağladı.

Ülkemizde de mutlaka desteklenmesi gerek yoksullukla savaşmak, yerli üretimi artırmak ve gelir dağılımını iyileştirmek için.
Asgari ücrete %8 artış verildi ve 1404 TL’ye çıkarıldı 2017 boyunca sabit kalmak üzere.
Pek çok gerekçe ile sermaye bu yoksulluk ücretini iyileştir(e)miyor..
Bari bırakın da yoksul üretici – tüketici kooperatiflerde biraz destek bulsun.
Korkmayın, sizin dev şirketlerinize, zincir mağazalarınıza, çok uluslu kartel ve tröstlerinize rakip ol(a)mazlar.. Toplumsal gerilimi azaltabilirler biraz ve bu sonucu sermaye de istemeli.

Özkaya hoca, hayvan yetiştiriciliğinde mera beslenmesine geçmekten söz etmekte.
Ancak 31 Mart 2014’te yürürlüğe sokulan 6360 sayılı Büyükşehir Belediye Yasası 18 bine yakın köyü mahalleye dönüştürdü 30 ilde.. Köy tüzel kişiliği kaldırıldı ve taşınmazları da büyükşehir belediyelerine ikram edildi. Meralar artık köylünün malı değil! Büyükşehir belediyesi dilediğinde engelleyebilir köylüyü. Bu alanların imar planlarını dilediği gibi değiştirebilir ve yapılaşmaya açabilir, satabilir, kiralayabilir, yandaş vakıflara bedelsiz tahsis edebilir vs. Basında haberleri okuyoruz, satılan ve çevresi dikenli tellerle çevrilen meraları.. Tıpkı İngiltere’de yaşanan “Çitleme(Fencing) operasyonu gibi.. Köylüyü toprağından kopartarak kapitalist tarıma geçme ve sanayiye ucuz – çaresiz işgücü yaratma operasyonu!

  • Bu yasa AKP’nin (6360 sayılı Büyükşehir Belediye Yasası) Türkiye’ye attığı
    en büyük kazıklardan biridir ve derhal geri çekilmesi gerekmektedir.
  • SAĞLIK KOOPERATİFLERİ hep hayalimiz olmuştur öteden beri..
    Ne var ki, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası (01.10.2008)
    genel sağlık sigortasını zorunlu kılıyor.
    İnsanlar bu sisteme çalışan olarak en az % 12,5 prim = ek vergi ödüyorlar.
    Ayrıca kooperatif sermayesi oluşturmaları ve buraya düzenli katkı yapmaları çok zor hatta olanaksız görülüyor.. Sermaye yanlısı İktidarlar büyük sermayeye inanılmaz vergi bağışıklıkları, teşvikler, hatta vergi iadeleri… sağlıyorlar.
    Acaba sağlık kooperatifi kuran ve SGK’dan hizmet almayacaklara GSS prim ödeme bağışıklığı getirilemez mi?
    Bu konunun finansal matematiğinin ve hukuksal – yönetsel boyutlarının,
    kamu sağlığı önceliğinde tartışılması ve bir yol açılması çok yerinde olur.
    Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı meslektaşımız Dr. Mehmet Müezzinoğlu‘nun ;
    bilgi ve ilgisine sunarız.

Sevgi ve saygı ile.
29 Aralık 2016, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

SGK’nın artan bütçe açığı dudak uçuklattı

SGK‘nın artan bütçe açığı dudak uçuklattı

Doğrusu bir hekim ve bir vatandaş olarak korkuyorum.
Devlet emekli maaşlarını ödeyemez duruma düşebilir.
SGK sistemi çökebilir. Sovyetlerin çöktüğü yıllardaki rezil hallerini yaşayabiliriz.
Bunlar gerçek riskler. Bence aklı olan korkmalı. Tedbir almalı, ön almalı.

Dr. Oraj POYRAZ
oraj.poyraz@openmail.cc
22-11-2016, YURT Gazetesi
*****
2015 yılında 11.4 milyar lira açık veren SGK’nın bu yıl sonundaki açığının 20 milyar
14 milyon lira
ya çıkacağı belirtildi. Gelecek yıl SGK‘nın açığının ise 21.6 milyar liraya ulaşması bekleniyor.

Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu komisyonda milletvekillerinin sorularına yanıt verdi. Görüşmeler bakan Müezzinoğlu toprak altındaki işçileri çıkarma çalışmalarının sürdüğü Şirvan’a gideceği için kısa tutuldu. Muhalefet milletvekilleri Müezzinoğlu’nu madene gitmekte geç kalmakla eleştirdi. Müezzinoğlu eleştirilere, hükümet olarak ilk günden bu yana orada olduklarını savunurken, 17 Ağustos depreminin ardından o dönemdeki hükümetin daha geç sürede bölgeye ulaştığına dikkat çekerek yanıt verdi. Müezzinoğlu, kamuda
340 bini belediyelerde olmak üzere toplam 720 bin taşeron işçisi olduğunu söyledi.

Müezzinoğlu, memur sendikalarının iş güvencesinin ortadan kalkacağı, performansa dayalı ücretlendirmenin geleceği gerekçesiyle karşı çıktıkları kamu personel reformu hakkında da, “Kısa sürede yapabilmemiz, kısa vadede sonuç alabilmemiz zor gözüküyor” dedi. Müezzinoğlu, reform yerine “ilave bir yama daha” yaparak taşeron işçileriyle ilgili düzenlemeyi yıl sonuna dek getirmeyi planladıklarını söyledi. Müezzinoğlu, emeklilere promosyonda ortaya çıkan rakamların arzu edilen rakamlar olmadığını, son olarak konuyu Başbakanın müdahalesine bıraktıklarını, bir ay içinde sonuçlanmasını ümit ettiklerini bildirdi. Müezzinoğlu, gelecek yıl için belirlenecek olan asgari ücrette de yıl sonunda vergi nedeniyle herhangi bir kayıp olmayacağını söyledi.

Asgari ücret sorusu

Yeni asgari ücretin ne kadar olacağı konusunda ise Müezzinoğlu, ülkeyi krize sokmadan, istihdamı daraltmadan belirleme yapılacağını belirtirken, “Gönlümüzün istediğini değil, yapabileceğimizin iyisini yapmak durumundayız” dedi. Müezzinoğlu, kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi konusunda ise “Sendikalar karşı diye süreci tıkarsak sendikasız olup da kıdem tazminatı alamayan %84’ün hak ve hukukunu görmezden gelmiş oluruz.” dedi.

Muhalefet milletvekillerinin terörle mücadelede şehit olanlar ile 15 Temmuz darbe girişimi sırasında şehit olan yurttaşlar arasında ayrım yapıldığı eleştirileri konusunda da Müezzinoğlu, mesleğini, görevini yaparken şehit olanlar ile 15 Temmuz’da hiç görevi olmadığı halde tankların önüne yatan, şehit olan vatandaşlar olduğuna dikkat çekti. Bunun üzerine muhalefet milletvekilleri, “Şehitler arasında ayrım yapmanız ayıp bir şey” diyerek tepki gösterdi. Müezzinoğlu, iş kazalarında Türkiye’nin 7. sırada olduğunu, bunun da iyi bir sıra olmadığını da söyledi.

Rakamlarla SGK!

-2015 yılında 11.4 milyar lira açık veren SGK’nin bu yıl sonundaki açığı 20 milyar 14 milyon liraya çıkacak. Gelecek yıl SGK’nin açığının ise 21.6 milyar liraya ulaşması bekleniyor.

-Sigorta prim teşviklerine 2004 yılından 2016 Ağustos dönemine kadar 69 milyar 62 milyon lira kaynak aktarıldı.

2 452 249 memurdan 1 756 934’ü sendikalı. Memurlarda sendikalaşma oranı % 71.64. Toplam işçi sayısı 13 038 351. Sendikalı işçi sayısı ise yalnızca 1 499 870. İşçilerde sendikalaşma oranı da %11.50.

-Kasım 2016 itibarıyla yabancı çalışma izni başvuru sayısı 72 167. Verilen izin sayısı ise 59 873.

-Kamuda, memur, hâkim-savcı, öğretim elemanı, sözleşmeli personel, işçi, geçici personel ve askeri personel olmak üzere toplam çalışan sayısı 3 291 846.

-Genellikle yakınmaların aktarıldığı Çalışma ve Sosyal Güvenlik İletişim Merkezi ALO 170 bilgi hattına toplam 39 304 320 çağrı geldi. Hatta gelen çağrılarda ilk sırayı SGK aldı. Çağrıların %68.8’ini SGK ile ilgili konular oluşturdu.

-Çalışma Bakanlığı’nın 2017 bütçesinden SGK’ye işveren prim indirimi için 15 milyar 300 milyon 915 bin lira kaynak aktarılacak. İşverene asgari ücret desteği için de SGK’ye 8 milyar lira kaynak verilecek.
(http://yurtgazetesi.com.tr/sgk-nin-artan-butce-acigi-dudak-ucuklatti/17019/)
============================
Dostlar,

SGK’nın aktüaryal denge sorununu biz de kaygıyla izliyor, sitemizde zaman zaman yazıyor, ders ve konferanslarımızda paylaşıyoruz. 80 milyına koşan devasa nüfus çook genç. Ortanca yaş 31 gibi. 0-18 yaş arası 24 milyon, üniversite eğitiminde 6+ milyon genç var. Bu 30 miyonluk kitle SGK primi öedemiyor.. Resmen işsiz olan 3,5  milyon da.. 9 milyonu aşan emekliler ve bir bölümü 65 yaş üstü 6,5 milyona varan yaşlılar.. Aylık geliri brüt asgari ücretin 1/3’ünden, 1650 /3 = 550 TL’den az olan milyonlarca SGK yoksulu.. Silah altındaki erler….. SGK’ya prim = ek vergi ödemiyor.. Böylesi bir sosyo – ekonomik yapıda Türkiye, Batı dayatması ile, çok pahalı olan GSS (Genel Sağlık Sigortası) finansman sistemini yürütmeye çabalıyor.. Önemli açıklar veriyor ve merkezi yönetim bütçesinden aktarımlar zorunu oluyor. Bu aktarımlar bütçe açığı yaratsa da!

Özetle SGK finansal yoğun bakımda.. Adil, dolayısıyla etik olmayan birçok yönü var.. Sürdürülebilir gözükmüyor.. 12 Kasım 2016 günü Vatan Partisi Çankaya İlçe Başkanlığının çağrılısı olarak Cumhuriyetin Halkçı Sağlık Politikalarından Günümüzün Piyasacı Düzenine Savruluş’u işlerken sorunun ne denli yakıcı olduğunu aktardık. 10 Aralık 2016 günü de Ulusal Eğitim Derneği’nde “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 68. Yılında En Temel İnsan Hakkı SAĞLIK” konferansımızda da sorunu değerlendireceğiz. On milyarlarca dolar ulusal servet yerli – yabancı sermayenin kasasına aktarılıyor, harcamalar artmayı sürdürüyor ama halkın sağlık düzeyi göstergeleri harcama ile orantılı iyileşmiyor..

SGK sistemi büyük bir karabasan! Çünkü Devlet; halkın sırtında sopalı tahsildar!

  • Çare, sağlıkta piyasacılıktan – özelleştirmeden vazgeçip,
    KORUYUCU SAĞLIK HİZMETİ ODAKLI Ulusal Kamucu Sağlık Sistemine geçiş..

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD
    Mülkiyeliler BirliğiÜyesi
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

SAĞLIK HİZMETİNDE HEKİMİN SORUMLULUĞUNUN HUKUKSAL KAVRANIŞI

Dostlar,

Bu akşam bir teknik yazıyı / bildiriyi paylaşmak istiyoruz…

I. DİSHEKİMLİĞİ SEMPOZYUMU

Prof. Dr. Onur KARAHANOGULLARI
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi – Mülkiye,
İdare Hukuku

SAĞLIK HİZMETİNDE
HEKİMİN SORUMLULUĞUNUN 

HUKUKSAL KAVRANIŞI
(NEDEN ve KUSURLARIN ÇOKLUĞU

Yazı bir sözlü sununun ardından ve tartışmanın metninden oluşuyor. 27 sayfa..
Epey uzun.. PDF metninden kopyalayıp buraya aktardığımızda yaz fontları çok büyük ölçüde bozuluyor ve okunamaz duruma geliyor. B nedenle bir özetleme ya da seçki yapamadık.

Okuyucu, kapsamlı ve önemli bildiri ve tartışmayı seçici olarak okuyabilir.
Hekimlere dönük Malpraktis (Hatalı – Kötü Tıp Uygulaması) davalarının anormal düzeyde çoğaldığı bir kesitte pek çok kesimi ilgilendiriyor.

Malpraktis davalarında, kamuda çalışan hekimlerin yanı sıra,
İdarenin de hizmet kusuru söz konusu. Davalar ve mahkemeler harıl harıl..

Sayın Karahanoğulları, Mülkiye’de İdare Hukuku öğretim üyesi.
Bu bakımdan, sorunun İdarenin sorumluluğu bağlamında değerlendirmeleri
öğretiye (doktrine) ciddi katkılardır.

Halkımızın, bu sorunlarda hemen hekimi muhatap almak ve dava etmek yerine,
biraz daha geniş kapsamlı bakarak;

SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM denen kökü dışarıda AKP özelleştirmelerinin,
– Yine AKP baskısıyla çok doktor sahibi olmak adına Tıp eğitimindeki ağır nitelik yitiminin
– Sağlık harcamalarının, yüksek vergi ve prim = ek vergiye karşın yine de
kamunun geriye çekilerek yurttaşın cebine yıkılmasının… (Devlet soygunu!)
…..
temel nedenler olduğunu görmesi gerek..

Yurttaş müşteri; Devlet sermayenin sopalı tahsildarı..

Genel Sağlık Sigortası yurttaşın sağlığının değil;
SERMAYENİN KÂRININ SİGORTASI..

Çare;
– Halkçı bir iktidarın sağlık hizmetlerini devlete ödev; yurttaşa hak olarak tanımlamasında.
– Sağlık giderlerini bütçede karşılamada,
Sağlıkta özelleştirmeyi durdurmada ve
– KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNE GERÇEK BİR ÖNCELİK VERMEDE

Söz konusu metni okumak için lütfen tıklar mısınız?

Onur_Karahan_Hekimin_Sorumlulugu

Sağlıkla kalınız…

Sevgi ve saygı ile.
29 Mart 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

 

“Genel sağlık sigortası nedir; kimler yararlanabilir??”


Dostlar,

“Genel sağlık sigortası nedir;
kimler yararlanabilir??”

sorunsalına temel düzeyde yanıtlar vermek üzere, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Yasası‘ndan yararlanarak özet bilgiler sunmak ve
sıkça sorulan sorulara (SSS) yanıt vermek istiyoruz.

Bu amaçla aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayarak 11 yansıdan oluşan
pdf  dosyasını inceleyebilirsiniz.

GSS_nedir_kmler_yararlanabilir

Bilindiği gibi Genel Sağlık Sigortası (GSS) küresel emperyalizmin oyunlarından biri..
Gerçekte ödediğimiz vergilerle bu en temel kamu hizmetini alma hakkını elde emeliyiz.
Herkes kazancıyla orantılı vergi ödemeli ve bu vergilerin kaşılığı olan kapsamlı
kamu hizmetlerinden gereksinimi ölçüsünde yararlanmalıdır. Ne var ki, 3. aşamasına varan yabanıl kapitalizm (Finans Kapital – Kumarhane kapitalizmi!) insanlığa acımasız bir sömürü daha dayatıyor..

Hükümetlerin hemen hemen tüm kamu hizmetlerinden çekilmesini, her şeyin piyasaya – sermayeye bırakılmasını ve özelleştirilerek şirketler üzerinden pazarlanmasını dayatıyor.
Her şey “meta” yapılmak, insanların da kamu hizmetlerinin hak eden öznesi olmaktan çıkarılarak müşterileştirilmesi isteniyor.

Dolayısıyla utanmaz biçimde VERGİ unutturularak, kulağa hoş gelen bir söylemle
zihinler tuzaklanıyor ve zorunlu GENEL SAĞLIK SİGORTASI aracılığıyla

PRİM = EK VERGİ!

dayatılıyor. Bu gerçekte bir soygundur. Üstelik Deli Dumrul’a şapka çıkartacak ölçüde..

Devlet, yerli – yabancı sermayenin özel sağlık sektörüne yatırım yapan sermaye tekellerine halkının sırtından ulusal kaynakları rant olarak aktaran SOPALI BİR TAHSİLDARA dönüştürülmüş bulunuyor!..

Gerçekte durum “vahim ötesi” dir..
Ancak bir akıl tutulması içinde, mankurtça sürüklenip gidiyoruz..
“Kral çıplak” çığlıklarımız duyulmuyor..
“Sermaye Kral çıplak”; biz HALK ise çırılçıplağız..
Yığınlar ne zaman uyanacak / uyandırılabilecek acaba??

Yine de verili yapıyı tanımak ve ağır bedelleri ödendiğinden, gereğince yararlanmak
uygun olur.. Bu bakımdan 11 yansıdaki özet bilgilerin yararlı olmasını dileriz.

Vergiyle sağlanan, ağırlıklı olarak kamu eliyle verilen ve omurgasını KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNİN – SAĞLIKLI KİŞİ VE TOPLUMUN oluşturduğu bir düzen özlemiyle..

Şimdiki yapı ise, önce insanı hastalandıran sonra da çoook pahalıya sağaltım vermeye dönük, kâr amaçlı hastalıklı bir sistem.. Hedef hasta tedavi etmek değil,
SAĞLIĞIN SÜRDÜRÜLMESİ olmalı ve bu olanaklı..
Kapitalizmi dışlayarak öncelikle..

HİÇ AMA  HİÇ UNUTULMASIN                :

Genel Sağlık Sigortası halkın sağlığının değil;
SERMAYENİN KÂRININ SİGORTASIDIR! 

Sevgi ve saygı ile.
28.11.2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SAĞLIK HİZMETLERİNDE DİKENLİ KİRPİ DÖNEMİ…


SAĞLIK HİZMETLERİNDE
DİKENLİ KİRPİ DÖNEMİ…


Dr. Ahmet SALTIK

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
www.ahmetsaltik.net 
profsaltik@gmail.com

AKP’nin sağlık hizmetlerinde “balayı dönemi” -epeydir- bitti!
Artık, deyim yerinde ise “Sağlık hizmetlerinde Dikenli kirpi dönemi” başladı..
Neresinden tutarsanız tutun, Sağlık hizmetlerinin bedelleri can ve cep yakmaya başladı.

Sağık giderleri SGK primleri (prim = EK VERGİ!) ile karşılanabilmekten çok uzak.
5510 sayılı yasa, Kurumun (SGK) topladığı primlerin 1/4’ü kadar da yasal devlet katkısını
(Merkezi yönetim bütçesinden sosyal devletin aktarımı – transferi) öngörüyor (md. 81)
ama, zorunlu ve doğru olan bu aktarım da yetmiyor.. Çünkü;

– Sağlık Sistemi piyasalaştırılmış, 
– Kâr amaçlı ve 
– Sağaltım (tedavi) odaklı..

Sağlık hizmetlerinin idam sacayağı bu 3’lü yapı.. Harcamalarsa dipsiz kuyu..
Uygar = halktan yana (sermayeden yana değil!) sağlık hizmetlerinde olmaması gereken
3 olumsuzluğun 3’ü de katmerli biçimde var! (DB-IMF buyruğu!)
*****

2015 yılı SGK bütçesi 223 milyar TL.. Neredeyse genel bütçenin (yakl. 521 milyar TL) yarısı.
Ancak 21 milyar TL açığı var. Genel bütçe açığı da bu denli.
Sanki bütçe açığının sorumlusu SGK açığı!

SGK 2015’te çok iyimser 160 milyar TL prim toplarsa, bunun 1/4’ü olan 40 milyar TL yasal
Devlet katkısı olarak bütçesi 200 milyar TL’yi bulacak.. Açığı da genel bütçeden kapatılacak; sonuçta 60 milyar TL’yi aşan bir tutar, genel bütçenin %12’si SGK’ya aktarılmış olacak..

Bu tablo finansal açıdan “sürdürülebilir” gözükmüyor.. Çok sayıda uzman hatta ilgili
Bakanlar da bu kaygıyı öteden beri paylaşıyor. SGK aktüaryal dengesinin daha kararlı ve kalıcı biçimde sağlanması gerek. Prim gelirlerinin artırılması, giderlerin de azaltılması.. ve terazinin kefelerinin dengelenmesi artık iyi bilinen klasik reçete.
*****

İşte bu yüzden SGK giderek sağlık hizmetleri giderlerini kısıyor ve parasal açığını
zorunlu GENEL SAĞLIK SİGORTALISININ CEBİNE YIKIYOR..

Daha çok prim ama giderek daha az sağlık – sigorta hizmeti!

1 Ekim 2008’de özel sağlık kuruluşlarında %20 olan “katkı payı” (!?) geçtiğimiz yıl %200’e yani tam 10 katına çıkarıldı! Daha nereye? Kayıt içi cepten ödemeler bu yıl 5 milyar TL’yi aşacak. Bu rakam, SGK bütçesinin 1/40’ı gibi önemli bir oran. Ayrıca kayıt dışı cepten harcamalar var ki, net hesaplamak olanaksız ama en az 5 milyar TL de bu kalem tutar..
223 milyar TL büyüklüğündeki (21 milyar TL’si açık!) toplam SGK bütçesinin en az %10’u, ödedikleri prime = ek vergiye ek olarak, zorunlu sigortalılara yıkılmış bulunuyor.

“Genel Sağlık Sigortası” trafik sigortası gibi güdük mü, kasko gibi kapsamlı mı olacak??
Bizde de giderek trafik sigortasına indirgeniyor ve SGK da bunu SUT’ta
(Sağlık Uygulama Tebliği)
açık açık itiraf ederek,

– “… Benden bu kadar… fazlasını istiyorsan tamamlayıcı özel sigorta yaptır.. ” diyor..

Tıpkı trafik sigortasının çok sınırlı güvence ile zorunlu olması, başınız rahat etsin istiyorsanız,
ve de paranız varsa, birkaç katı daha primi gözden çıkarıp ayrıca kasko yaptırmak gibi..

*****

SGK’yı kurtarmak için hep ama hep artık duvara dayanmış olan “moneter” (parasal) önlemler öneriliyor;  akıl tutulması olsa gerek! Oysa “insancıl politikalar” gerek ve daha verimli bunlar.. Örneğin sağlık hizmetlerinde gereksiz – spekülatif giderleri azaltmanın en etkili yolu,
mutlak biçimde

KORUYUCU SAĞLIK HİZMETİ ODAKLI – TEMELLİ sağlık sistemidir..

Ama piyasalaştırılmış, kâra odaklı özel sağlık sektörü yapılanması buna özünden ters!

– Yoksulluğu azaltacaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– İşsizliği azaltacaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– Kayıt dışını azaltacaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– Gelir dağılımını vahşi durumundan kurtaracaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– Harcamalarda etkinlik, saydamlık sağlayacaksınız, giderleriniz azalacak..
– Yolsuzlukları önleyeceksiniz. giderleriniz azalacak..
– Gereksiz – anlamsız – akıl dışı nüfus artışını frenleyeceksiniz, giderleriniz azalacak..
– Daha sağıklı ve güvenli bir yaşam – toplumsal düzen kuracaksınız, giderleriniz azalacak..

Hesap böyle..

*****

Sağlık Bakanı Dr. M. Müezzinoğlu 63. Kabinede (seçim hükümeti) koltuğunu korudu..
Uyanık adam, geçtiğimiz hafta “Başkanlık olsaydı bu karmaşa olmazdı..” buyurdu ve
Bay RTE‘nin gönlünü bir kez daha, -üstelik tam zamanında- çeldi.. Batı Trakya göçmeni ve
vatansız (haymatlos) kalmışken her şeyini anayurt Türkiye’ye borçlu doktor, işte böyle işlerle meşgul.. Sağlık sistemi çökmenin eşiğinde ama Sağlık Bakanı ucuz ve boş siyasetle meşgul.
Sağlığı yerinde mi acaba??

*****
YASED ve DELOITTE, 2015 için kişi başına yıllık (p.c./p.a) sağlık giderini 913 Dolar olarak kestiriyor. Üstelik kurda Ocak 2015 sonundan (Bay RTE’nin MB’na “Faizi indirin” gürlemesinden bu yana) günümüze %30’u aşan artışı öngörememişlerdir sanırız. Bu örtük – açık devalüasyon, sağlık giderlerini hem dövize bağlı dışalım girdileri yüzünden (ilaç, tıbbi teknoloji) beklenmeyen düzeyde artırabilir (maliyet yükü) hem de artan giderlerin SGK ve yurttaşça ödenememesi üzerinden sağlık hizmeti istemini kısabilir (talep daralması). Her iki durumda toplum sağlığını olumsuz etkiler! Eğer ulusal gelirdeki 3 kat büyüme gerçek (reel) olsaydı, sağlık giderlerinin ulusal gelirdeki payının 2’ye katlanması ülkeyi bunca zorlamazdı!?

Ama, 2002 Kasım’ından başlayarak sağlık giderleri 10-11 milyar Dolar’dan (Ulusal gelirin %4,5-5’i) 2015’te 70+ milyar Dolara (Ulusal gelirin %9’u!) dayanmış bulunuyor. Bu tablo,
Dolar olarak nominal sağlık giderlerinin 6-7 kat artması anlamına geliyor. Bunca finansal darlığa ve zorlanmaya karşın AKP; misyonu gereği, yerli ve yabancı özel sağlık sektörüne onmilyarlarca Dolar rant aktarımını -eli mahkum?!- sürdürüyor..

Fatura, son çözümlemede elbette hep yurttaşın sırtında!

Yıllardır, en az 25 yıldır, Tıp Fakültesindeki “”Halk Sağlığı” derslerimizde, konferanslarımızda,
radyo -TV ve salon konuşmalarımızda, makalelerimizde… uyarır dururuz :

1. Aile hekimliği çağdışı bir sistemdir. (Hizmet sunum modeli)
2. GSS (Genel Sağlık Sigortası) yurttaşın sağlığının değil, sermayenin kârının sigortasıdır!

Kurtuluş için önce bu çıplak tanıyı koymak gerekir.

  • Geçiş döneminde SAĞLIK KOOPERATİFLERİ can yeleği olabilir.
  • İnsanlarımız ne yapıp edip sağlıklarını korumaya, hasta olmamaya baksınlar!

Bu yıkıcı – dış güdümlü siyasal tercihin,
tarikatlar koalisyonu – rant dağıtıcı AKP iktidarının mutlaka ve hızla değiştirilmesi gerekir.

Kurtuluş bu acı ve çıplak gerçeği artık görmekten geçiyor.

Sevgi ve saygı ile.

29.08.2015, Tekirdağ

TTB’den Yeni Hükümet’in dikkatine: Yalan değil çözüm istiyoruz!

Yeni Hükümet’in dikkatine:
Yalan değil, çözüm istiyoruz!

tabip

AKP’nin 13 yıllık yalanlarla dolu iktidarı 7 Haziran 2015 seçimiyle sona erdi.

Tıp Dünyası olarak, siyasal partilerin koalisyon arayışları sürerken, hekimler ve sağlık çalışanlarının yeni hükümetten ve yeni Sağlık Bakanı’ndan beklentilerini ve istemlerini anımsatmak istedik :

  • Çalışma koşullarının acilen düzeltilmesi
  • Emekliliğe yansıyacak temel ücretlerin iyileştirilmesi
  • Fiili hizmet zamlarının ödenmesi
  • Tıp eğitiminde niceliği değil, niteliği önceleyen politikaların uygulanması
  • Bütün yurttaşların eşit, ücretsiz, nitelikli sağlık hizmetine ulaşabilmesi

Tıp Dünyası – ANKARA

AKP’nin 13 yıllık yalanlarla dolu tek başına iktidarı 7 Haziran 2015 seçimiyle sona erdi.
Sağlık, bu yalanların en fütursuzca sergilendiği alanların başında geldi.

– Sağlıkta “reform” yaptık denildi,
– “çağ atladık” denildi,
– “bütün vatandaşlar memnun, istediği hastaneyi, istediği hekimi seçebiliyor” …

denildi. Oysa halkın ve sağlık çalışanlarının gerçekleri böyle değildi.

Sağlık bir tüketim malzemesine, üzerinden kâr edilen bir metaya dönüştürüldü.
Kamuda uygulanan “performans” sistemi, özel sektörde ise ciro ve kâr baskısı sağlık hizmetlerini şekillendirdi. Muayene, ameliyat sayıları, ilaç tüketimi, tetkik sayıları
son 10 yılda üçer kat arttı. Muayene sayılarındaki artış özel sektörde 13 katı buldu.

Tıp ve sağlık eğitimi sayısız nedenle zarar gördü

  • Türkiye ciddi biçimde niteliksiz tıp ve sağlık eğitimi sorunuyla karşı karşıya bırakıldı.
  • Sağlık çalışanlarının çalışma koşulları ağırlaştı, hak gaspları yaşandı.
  • Sağlıkta şiddet hiç olmadığı kadar arttı.
  • Sağlık çalışanları ücret yetersizliği ve adaletsizliği, çalışma barışının bozulması, ağır çalışma koşulları, mesleksel doyumsuzluk, meslekte yükselmelerde kayırmacılık, liyakatın
    (AS: yaraşırlığın) dikkate alınmaması ve şiddet nedeniyle ciddi sıkıntılar içine düştüler.
  • En temel insan hakkı olan ve herkesin ayrımsız olarak en nitelikli biçimde ulaşabilmesi gereken sağlık hizmetlerinde durum, başlangıçtaki göz boyama uygulamalarından sonra giderek olumsuzlaştı.
  • Vatandaşlar giderek ceplerinden daha fazla katkı/katılım payı ödemeye buna karşılık
    sağlık hizmetine daha az ulaşabilmeye başladılar.
  • Aşılama oranları düştü,
  • Bebek ölüm hızı yükseldi. (AS : Türkiye’de buzağıların ve bebeklerin ölüm hızı çok yakın!)
  • Vatandaşların sağlıktan memnuniyeti giderek azaldı.

Gerçekleri görün!

7 Haziran seçimleri sonrası yeni hükümet arayışları sürüyor. Hekimler ve sağlık çalışanları
yeni hükümeti ve yeni Sağlık Bakanı’nı, belki de AKP’nin oy yitiğinin nedenlerinden biri olan sağlıktaki olumsuz tabloyu görmeye, doğru okumaya ve hekimlerin / sağlık çalışanlarının istemlerini dikkate almaya çağırıyor ve acil istemlerini bir kez daha anımsatıyor:

–         Çalışırken de emeklilikte de insanca yaşayabilecek güvenceli bir gelir talep ediyoruz. Hazırladığımız yasa teklifi doğrultusunda acilen emekliliğe yansıyan ücretimizin ve
mevcut emekli hekim maaşlarının iki katına çıkmasını istiyoruz.

–          İnsanüstü bir çabayla, insanlık dışı, şiddet gördüğümüz koşullarda çalışıyoruz.
36 saat kesintisiz, ihtiyaç molası bile veremeden, performans / ciro baskısı altında,
sağlıksız koşullarda, şiddet baskısı altında, taşeron sistemiyle çalışıyoruz.
Çalışma koşullarımızın acilen düzeltilmesini talep ediyor;
yetkilileri taşeron sistemine “çağdaş köleliğe” son vermeye çağırıyoruz.

–          Yıllarca haftada 40 saatlik yasal sürenin çok üzerinde ve ağır koşullarda çalıştığımız halde bugüne dek bir türlü verilemeyen fiili hizmet zammını talep ediyoruz.

–          Başta tıp eğitimi olmak üzere sağlık alanındaki mesleki eğitimin niteliğinin giderek bozulduğunu, bunun halkımızın geleceğini tehdit ettiğini görüyoruz. Tıp ve sağlık eğitiminde meslek örgütleriyle, ilgili derneklerle işbirliği yapılmasını, sayıyı değil niteliği önceleyen
bir politikayı talep ediyoruz.

–          Katkı, katılım paylarıyla, istisnai hizmet tanımıyla, fark ücretleriyle, 5 dakikalık randevu süreleriyle halkımızın sağlık hizmetine erişimi kısıtlanmaktadır.

  • Nitelikli sağlık hizmetine bütün yurttaşlarımızın ücretsiz ulaşabilmesini talep ediyoruz.

==============================

Evet dostlar,

AKP’nin sağlık hizmetlerinde balayı dönemi -epeydir- bitti!

Artık, deyim yerinde ise “Sağlık hizmetlerinde Dikenli kirpi dönemi” başladı..
Neresinden tutarsanız tutun, Sağlık hizmetlerinin bedelleri can ve cep yakmaya başladı.

Sağık giderleri SGK primleri (prim = EK VERGİ!) ile karşılanabilmekten çok uzak.
5510 sayılı yasa, Kurumun (SGK) topladığı primlerin 1/4’ü kadar da yasal devlet katkısını (Merkezi yönetim bütçesinden sosyal devletin aktarımı – transferi) öngörüyor (md. 81)
ama bu da yetmiyor.. Çünkü;

– Sağlık Sistemi piyasalaştırılmış,
– Kâr amaçlı ve
– Sağaltım (tedavi) odaklı..

Sağlık hizmetlerinin idam sacayağı bu yapı.. Dipsiz kuyu..
Uygar = halktan yana (sermayeden yana değil!) sağlık hizmetlerinde olmaması gereken
3 olumsuzluğun 3’ü de var!

2015 yılı SGK bütçesi 223 milyar TL.. Neredeyse genel bütçenin (yakl. 500 milyar TL) yarısı. Ancak 21 milyar TL açığı var.. Genel bütçe açığı da bu denli.. Bir anlamda bütçe açığının sorumlusu SGK!

SGK 2015’te yaklaşık 160 milyar TL prim toplarsa, bunun 1/4’ü olan 40 milyar TL de yasal Devlet katkısı olarak 200 milyar TL’yi bulacak.. Açığı da genel bütçeden kapatılacak;
sonuçta 60 milyar TL’yi aşan bir tutar, genel bütçenin %12’si SGK’ya aktarılmış olacak..

Bu tablo sürdürülebilir gözükmüyor.. Aktüaryal dengenin daha kararlı ve kalıcı biçimde sağlanması gerek. Prim gelirlerinin artırılması, giderlerin de azaltılması..

İşte bu yüzden SGK giderek sağlık hizmetleri giderlerini kısıyor ve açığını
GENEL SAĞLIK SİGORTALISININ CEBİNE YIKIYOR..

1 Ekim 2008’de özel sağlık kuruluşlarında %20 olan “katkı payı” geçtiğimiz yıl %200’e yani
tam 10 katına çıkarıldı! Daha nereye?

Sağlık sigortası trafik sigortası gibi güdük mü, kasko gibi kapsamlı mı olacak??
Bizde giderek trafik sigortasına dönüşüyor ve SGK da bunu açık açık itiraf ederek,
“… benden bu kadar… fazlasını istiyorsan tamamlayıcı özel sigorta yaptır.. ” diyor..
Tıpkı trafik sigortasının çok sınırlı güvence ile zorunlu olması, başınız rahat etsin istiyorsanız, birkaç katı daha primi gözden çıkarıp kasko yaptırıyorsunuz..

SGK’yı kurtarmak için hep ama hep artık duvara dayanmış olan “moneter” (parasal) önlemler öneriliyor. Oysa insancıl politikalar gerek ve daha verimli bunlar..

Örneğin sağlık hizmetlerinde gereksiz – spekülatif giderleri azaltmanın en etkili yolu,
mutlak biçimde KORUYUCU SAĞLIK HİZMETİ ODAKLI sağlık sistemidir..
Ama piyasalaştırılmış, kâra odaklı özel sağlık sektörü yapılanması buna özünden ters!

– Yoksulluğu azaltacaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– İşsizliği azaltacaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– Kayıt dışını azaltacaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– Gelir dağılımını vahşi durumundan kurtaracaksınız, prim gelirleriniz artacak..
– Harcamalarda etkinlik, saydamlık sağlayacaksınız, giderleriniz azalacak..
– Yolsuzlukları önleyeceksiniz. giderleriniz azalacak..
– Gereksiz – anlamsız – akıl dışı nüfus artışını frenleyeceksiniz, giderleriniz azalacak..
– Daha sağıklı ve güvenli bir yaşam – toplumsal düzen kuracaksınız, giderleriniz azalacak..

Hesap böyle..

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu koltuğunu korudu..
Uyanık adam, geçtiğimiz hafta “Başkanlık olsaydı bu karmaşa olmazdı..” buyurdu ve
Bay RTE’nin gönlünü bir kez daha, -tam zamanında- çeldi.. Batı Trakya göçmeni ve
vatansız (haymatlos) kalmışken her şeyini anayurt Türkiye’ye borçlu doktor, işte böyle işlerle meşgul.. Sağlık sistemi çökmenin eşiğinde ama Sağlık Bakanı ucuz siyasetle meşgul.
Sağlığı yerinde mi acaba??

Sevgi ve saygı ile.
29.08.2015, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

TTB : “Memnun musun Gerçekten; Sağlıklı Bir Seçim İçin Bir Kez Daha Düşün”

TTB_logosu

 

 

 
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz Türk Tabipleri Birliği TTB,

“Memnun musun Gerçekten; Sağlıklı Bir Seçim İçin Bir Kez Daha Düşün”
başlıklı poster çalışması çok öğretici.. 3 sayfadan oluşan bir pdf dosyası..

AKP’nin “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” masalının nasıl dışarıdan kotarıldığını,
ABD -AB – DB – IMF senaryosu olduğunu bu sitede kezlerce yazdık.

SGK’nın duvara dayandığını da… Çarpıcı veriler aşağıda..

SGK’nın SÜRDÜRÜLEMEZ AÇIKLARI..

  • SGK’nın 2014 yılı açığı 50,5 milyar TL!

  • 2014 yılı bütçe gideri 448.4 milyar TL

  • 2014 yılı Faiz giderleri: 54 milyar TL

  • Sosyal Güvenlik Devlet Primi giderleri:20,3 milyar TL

  • SGK’nın son 12 yıllık toplam açığı 373 milyar TL.

  • SGK’nın toplayamadığı prim = EK VERGİ tutarı 85 milyar TL.

  • 2015’te Sosyal güvenlik kurumlarına aktarım 80,6 milyar TL

  • SGK açıklarının temel nedeni «kayıtdışılık» deniyor. Ancak gelir dağılımının son derece eşitsiz oluşu ve yoksulluğun yaygınlığı – derinliği de çok belirleyici.

  • SGK «finansal yoğun bakım»da.. Türkiye GSS’yi finanse edemiyor.
    GSS sermayenin kârının sigortası; ahlak dışı!

  • Çare; KESİN OLARAK KORUYUCU SAĞLIK HİZMETİ ÖNCELİKLİ, KAMUSAL SAĞLIK HİZMETLERİ..

====================

Meslek örgütümüzün değindiğimiz bu önemli belgesini

“Memnun musun Gerçekten; Sağlıklı Bir Seçim İçin Bir Kez Daha Düşün”

pdf olarak incelemek için lütfen tıklar mısınız??

Memnun_musun_Gercekten_2015

Sevgi ve saygı ile.
10 Haziran 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SAĞLIK OLSUN, SÖMÜRÜ OLMASIN…


Dostlar
,

TÜİK’in Türkiye Sağlık Harcamaları geçen hafta açıklaması üzerine
biz bir değerlendirme yapmayı tasarlarken, Van Atatürk Lisesi’nden arkadaşımız
sevgili
 Mustafa Sönmez, nefis bir irdeleme yaptı.

Batı cephesinde yeni bir şey yok!..

Yılllardır yazageldiklerimizle öngördüklerimiz bir bir, adım adım yaşama geçiriliyor.
Bu uğursuz öngörü issabeti bizim hünerimizden değil; varılmak istenen hedef belli.
Kokuşmuş, mide bulandıran yoz ve hemen tüm ABD’lilerin bir parça olsun düzeltmek için çırpındıkları sistemi Türkiye’ye dayatmak.. En son OBAMACARE yasası ve ABD’nin kilitlenen bütçesi ortada.

SGK yönergelerinde “tamamlayıcı özel sağlık sigortası da olan genel sağlık sigortalımız” biçiminde akıllara durgunluk veren tanımlamalar yer aldı geçen yıl Haziran’da.

Soygun Deli Dumrul‘u hasetten çıldırtacak boyutlarda..
Acı olan, soygunu sermaye adına yapan Devlet..

1. Ödediği vergi ile yurttaş, en temel hakkı ve devletin de en temel ödevi olan
sağlık hizmetine erişemiyor.

2. Bu amaçla zorunlu GSS dayatılarak PRİM = EK VERGİ alınıyor.

3. Bu da yetmiyor, 8-9 yerde katkı payı = haraç = devlet bıçak parası alınıyor.

4. Vakıf Üniversitelerinin hastaneleri dahil özel sağlık kuruluşlarından hizmet alabilmek
için ise faturanın ancak 1/3’ünü SGK’nın ödemesine boyun eğmek gerekiyor.

5. Bitmedi : Pek çok sağlık hizmeti, tedavi, ilaç, tıbbi girişim GSS dışı..
Örn. ilaçlı stentler, diş implantları.. TBMM üyelerine ise sınırsız destek!

Nasıl? Vatandaşın doğrudan cebinden ve de vergisinden yandaş yerli – yabancı sermayeye peş keş çekilen on milyarlarca Dolar ulusal kaynak..

Ve en çok hüzün veren boyutu; 90. sıralarda sağlık düzeyi..

Utandıran; koruyucu sağlık hizmeti verirMİŞ gibi yaprak hastalıklı – hastalandırılan toplum üzerinden kapitalimin maksimum kâr tunç yasasının yüzler kızarmadan işletilmesi..

  • Kahreden; kendi devletimizin küresel – yerli sermayenin sopalı tahsildarı konumuna dönüştürülüp indirgenmesi ile kendi yurdumuzda köleleştirilmemiz..

Elbet bu bezirgan harami saltanatı sonsuza dek sürmeyecek..
Halk uyanacak, uyandırılacak.. Hem de tez elden, başka çare yok!

Önemli not                      :

Toplam sağlık giderlerinin % 76’lar dolayında belirtilen kamusal karşılanma oranında sevgili Mustafa Sönmez de hata yapıyor. Verilen bu oranın içinde zorunlu GSS primi = ek sağlık vergisi ödeyen yurttaşın primleri de var. Bunlar SGK havuzuna girince kamusal kaynak olarak etiketleniyor.. Büyük olasılıkla bilerek böyle yapılıyor.

Bir de Devletin kamu işvereni olarak çalıştırdığı 3 milyona yakın personeli var.
Bu kişiler için “işveren” sıfatıyla zaten prim ödemek zorunda. Bunları da kamusal katkı saymak yanlış. 5510 sayılı yasa gereğince değişik yasalar kapsamında (örn. Yeşil Kart yasası, 2022 sayılı yasa vd.) prim ödeme gücü olmayanlara Devletin ödediği primler ile SGK açıkları için doğrudan bütçeden aktarımlar devlet katkısıdır. SGK’ya bu son gerekçe ile merkezi yönetim bütçesinden yapılan aktarımlar (transferler) ise tümüyle sağlık sigortası kapsamında olmayıp, Türkiye’de olan öbür 7 sigorta alanı içindir.
Sonuç olarak, sağlık giderlerinin toplam %75’leri değil tam tersine 1/4’leri (%25’leri!) doğrudan kamusal kaynaklarla karşılanmaktadır. Kalanı yurttaşın cebindendir ve
Devlet hem sağlık hizmeti üretiminden hem de finansmanından giderek çekilerek tasfiye edilmekte, yurttaşlar vahşi küresel sermaye karşısında yalnızlaştırlmaktadır.

PARAN KADAR SAĞLIK!

Bu hazin olguyu fark etmek (farkındalık!) çözüm için ilk zorunlu adımdır.

Sonra örgütlenmek.. Örn. SAĞLIK KOOPERATFLERİ kurmak
mücadelenin ara döneminde..

Sevgi ve saygı ile.
15.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

SAĞLIK OLSUN, SÖMÜRÜ OLMASIN…

mustafa söznmezKitap_698337

Mustafa SÖNMEZ
YURT, 14.10.2013

SAĞLIK OLSUN, SÖMÜRÜ OLMASIN…

Sağlığa Türkiye toplumu ne harcıyor?
Harcama, kalitenin göstergesi mi?

  • Harcadıkça daha mı sağlıklı bir toplum oluyoruz, yoksa tersi mi? 

Bu sorular günümüzde daha çok soruluyor. Soruluyor ama, sağlığa ne kadar harcadıysan, o kadar sağlığa önem veriyorsun, anlayışı hakim. O nedenle de,
sağlık endüstrisinin telkinleriyle, önce sağlık harcamaları araştırmaları yaptırılıyor.

Türkiye’de verilen şablona göre; bunu önce Sağlık Bakanlığı yapıyordu,
sonra TÜİK’in işi oldu.

NE HARCANIYOR?

Önceki hafta, TÜİK’in açıkladığı sağlık verilerine göre;

  • 2012’de Türkiye sağlığa 76 milyar TL harcamış.
  • Bu, 42 milyar $ demek. Yani, ulusal gelirin %5,4’ü.

Çok mu, az mı? Uluslararası karşılaştırmalara gidelim.

  • ABD’de sağlık harcamaları ülke gelirinin %17’sine yaklaştı. 

Kişi başına sağlık harcamasının yıllık boyutu 7300 $. Kişi başına yıllık geliri 40 bin $ dolayındaki çoğu AB üyesinde sağlık için ulusal gelirin %9-10’unun harcandığı bildiriliyor. OECD üyelerinden G. Kore’nin sağlık harcaması, ülke gelirinin %7’si olarak gerçekleşirken, Meksika’da %6, Türkiye’de ise %5,4.

NEDEN ARTIYOR?

Sağlığa yapılan harcamaların, 30 OECD ülkesinde %8’e yaklaşması, Türkiye’de bile %6 dolayına ulaşması; bir yönüyle, hastalıkların  artmasıyla,
hastalık üreten bataklığın büyümesi ile ilgili.

Dünya genelinde gidişat sağlıklı değil, bir kere.

Yaşanabilir bir dünya yerine,

– iklim değişiklikleri,
– çölleşme,
– kirli hava,
– suların kirlenmesi,
– kötü beslenme,
– tütün kullanımının azalmaması,
artan işsizlik sonucu yıpratıcı stresin ve
– daha başka olumsuz hastalık üreten koşulların gelişimi yönünde…

  • İş cinayetleri, iş hastalıkları ve yaralanmalar azalmıyor;
    işe yabancılaşma artıyor. 

Ya trafik cinayetleri?

  • Gelecek kaygısı, korkusu ile psikolojik rahatsızlıklar? 

Bu da, hastalıkların kaynağının kurutulması yerine,
hastalık üreten kapitalizm bataklığının büyümesi
ve ürettiği hastalıklara daha çok para harcanması demek elbette!

Öte yandan; bir yönüyle gelişme, daha uzun ve sağlıklı yaşama isteği,
dolayısıyla sağlık hizmetine erişimin artması da, harcamaları artırıyor.

Ama aynı zamanda bu artış, sağlığın metalaştırılması, sağlık üstünden kâr ve sermaye birikimi sağlama eğilimiyle paralel yürüyor.

Medikal ve ilaç sanayileri, pazarı enine ve boyuna derinleştirme çabasındalar.

  • Bir kamu hizmeti olması beklenen sağlık, hızla özelleştirilmekte;
  • sağlık, hasta hakları hiçe sayılarak istismar edildikçe,
    harcama rakamları da büyümekte.

TÜRKİYE’DE…

Bir ülkede sağlık harcamalarının artmasında bu etkenlerden hepsinin payı olabilir.

Türkiye’de OECD ortalamasının gerisinde olmakla birlikte, sağlık harcamalarının görece artmasında birçok etkenin ağır basmasından söz edilebilir.

Dış kaynakla ekonomiyi büyütme şansı bulan AKP iktidarının
bütçe gelirleri de arttı.

Yükselen ithalat ve tüketim üstünden alınan dolaylı vergiler de artınca,
sağlığa daha çok para çıktı.

  • AKP rejimi, sağlık hizmetinin arzını artırmanın oy getirdiğinin bilinciyle;
    hastaneye, hizmete erişimi kolaylaştırdı.

Hekimin, sağlık personelinin çalışma koşulları, hakları hiç dert edilmeden;
omuzuna basılarak, iş yükü ağırlaştırılarak yapıldı bu.

Yanı sıra, çoğu yandaşlar sektöre sokularak özel hastanecilik teşvik edildi.
SGK’dan özel hastanelere sevk kolaylaştırılarak ‘özel’e pazar yaratıldı.
Bu büyütülen pazardan, ithalata dayalı medikal ve ilaç endüstrileri de nasiplendiler
tabii ki…

Neoliberal sağlık politikaları, erişimi kolaylaştırmanın ardından;

– yavaş yavaş faturaya hastayı ortak etmeye,
cepten harcamaların payını artırmaya başladı.

Bunların sonucu olarak, hem kamu kaynaklarından sağık için harcanan pay arttı
hem de halkın cebinden harcamalar…

Genel sağlık harcamasının 2012’deki boyutu 76 milyar TL’yi bulurken;
2009 yılında %81 olan kamunun harcamadaki payı, 2012’de %76,8’e geriledi.
Geri kalan %23’e yakın harcamanın 16 puanı ailelerin harcamalarından,
7 puanı da özel sigorta şirketlerinin sağlık harcamalarından oluşuyor.

Haneler, her yıl biraz daha fatura ödemeye mecbur bırakılıyorlar.

Harcamaların karşılığı mal ve hizmet satışını; artan ölçüde özel hastaneler,  firmalar gerçekleştiriyor; sağlık endüstrisinin büyümesinden büyük kârlar elde ediyorlar.
Özel hastaneler, tıbbi cihaz satıcıları, ilaç endüstrisi pastadan en büyük payı alanlar.

NE OLACAK ?

Yakın gelecek için ise şunlar söylenebilir :

Ekonomi büyümeye devam etmez, tersine küçülür ise bütçe de küçülür.
İstihdam azalır, SGK prim gelirleri düşer. Bu, sağlık bütçesinin de küçülmesi demek olur. Kamu üstünden sağlığa erişimde niceliksel ve niteliksel daralmalar söz konusu olur. Bu durumda, hastane ve tedarikçilerin de pazarı daralır. Aileleri cepten harcamaya daha çok zorunlu tutarlar, faturayı aşırı iş yükü ve düşürülmüş maaşlarla
sağlık çalışanlarına çıkarırlar. Faturayı; gelir payını azaltarak eczacılara,
cepten harcamaya daha çok zorunlu tutarak, halka çıkartırlar.

Bu biline ve önlem alına…

‘Yoksul ve Kör Bir Halk Sağlıkçısı!’


Dostlar
,

Sevgili Çağatay Güler ile 1978 – 81 arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı‘nda (YÖK öncesi, 832 sayılı Hacettepe Üniversitesi kuruluş yasasına göre, o zamanki adıyla “Toplum Hekimliği Bölümü“) 3 yıl
Halk Sağlığı / Toplum Hekimliği dalında tıpta uzmanlık eğitimi aldık. O dönemde üniversiteler asistanlarını kendileri seçerdi. Sağlık Bakanlığı ve SSK Hastanelerinde
tıpta uzmanlık eğitimi için merkezi TUS sınavı vardı. Biz o dönem 31 kişi Hacettepe’ye başvurmuş ve 6 kişi ihtisasa seçilmiştik.

Prof. Nusret Fişek, bu bölümün (Toplum Hekimliği – Community Medicine) kurucusu ve ülkemize çağdaş anlamda Halk Sağlığı Bilimleri anlayışını ve hizmetlerini getiren insan olarak tıbbiyenin ilk sınıfında gönlümüzde yer etmişti. Yaşamımızı Koruyucu Sağlık – Tıp hizmetlerine adayacak; sağlıklı bir toplum için Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı olacaktık.. Öyle de yaptık sanırız.. 1971’lerden 2013’lere sürüyor..

Çağatay bizden 2 yıl önce tıbbiyeden mezun olmuş ve o arada bir de Fizyoloji Uzmanı olmuştu. Renkli, çok esprili, ince ve yüksek zekâsının ürünü nüktelerle, fıkralarla hepimizi güldürürdü. Daha sonra Ordu Sağlık Müdürlüğü yaptı, Bulancak’ta çalıştı ve çok zorlu yıllar sonrasında yuvasına dönerek akademik kariyer yaptı. Onlarca kitap ve
çok sayıda makale – bildiri yazdı, Çevre Sağlığı alanında ileri uzmanlık derecesi aldı.
Çok sayıda duygu yüklü, çarpıcı biçimde sorgulayan ve düşündüren şirler yazdı, kitapçıklar olarak yayımladı, bizlere dağıttı..

Aşağıdaki yazısı hüzünlü ironiler içermekte ve acı acı düşündürmekte..
KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm sosyal devleti ve kamusal sağlık hizmeti sistemini yerle bir (tarumar!) etti.

Koruyucu sağlık hizmetleri özelikle dışlandı ve yerli – yabancı sermayenin
özel sektörüne halkın hastalanarak müşteri olması kurgulandı.

Devlet de Dünya Bankası dayatması zorunlu sigorta sisteminde halkından
prim = ek vergi toplayarak sermayeye aktaran sopalı tahsildara indirgendi.
Bir de pek çok yerde Deli Dumrul’u kıskandıran katkı payları haracı var..

Daha beteri de üstad RT Erdoğan‘ın rüyası “şehir – kent hastaneleri” vb.ile yolda..

Vahşi kapitalizm hiç utanmadan sistemi böylesine yozlaştırdı.
Her şeyin ama her şeyin bir fiyatı var kumarhane kapitalizminde (Alpaslan Işıklı).

Yaşamın her santimetre karesi moneterize edilebiir..
Tüm yaşam moneter (parasal) yöntem ve ölçülerle yönetilip yönlendirilebilir.
Böyle buyurdu Zerdüşt (pardon papaz) Adam Smith!

Ama insanlık onuru – aklı bu prangaları da elbet kıracak..

Sevgili Güler’in yazısını buruklukla okuyalım vee…..

Sevgi ve saygı ile.
09..10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

‘Yoksul ve Kör Bir Halk Sağlıkçısı!’

Cagatay_Guler_portresi

 

Prof. Dr. ÇAĞATAY GÜLER
Hacettepe Üniv. Tıp Fak.
Halk Sağlığı AnabilimDalı

 

 

Ben bir halk sağlıkçısıyım.
Yıllar önce, on yılı aşkın bir süre bir resmi kanalda senede otuz saat halk sağlığı,
bir o kadar da çevre bilgisi konularını sunmuştum. Ne adımı bilen oldu, ne de tanıyan. Sunumlarımı kimi zaman sabahın ikisine üçüne koyuyorlardı. Benden sonra hipopotamların cinsel yaşamıyla ilgili bir kültür programı gelirdi “anlattıklarımı bütünlesin” diyerek. Kan ter içindeki iki hipopotamın olağanüstü çabalarını unutamam!

Bir yılbaşı gecesi televizyon izlerken elimdeki ‘geçgeç’in bir düğmesine yanlışlıkla bastığımda kare kare bütün kanallar görüntülenmişti. Her kanalda dansöz vardı ve
ben kanalın birinde “el yıkamanın önemini” anlatıyordum. Daha sonra kanalı arayarak sormuştum: “İzlenirliği artırmak için beni koydunuz sanıyorum, ama o kadar dansöze karşı elimden ne gelir ki?” Hep merak etmişimdir, o an beni izleyen birileri var mıydı? İzliyorsa niçin izliyordu?

Herhalde “kendimi dev aynasında gördüğümden” olacak, şansımı zorlayıp nasılsa
fos çıkacak politik geyiklerin belirlediği gündemi “saptırmak” istiyordum. Bu nedenle o “büyüleyici” sabah programlarından birine başvurdum. Aklımca programa katılacak, bir türlü yarıp geçemediğim politik gündeme bağlı karartma perdesinden başımı uzatarak unutturulan, kimsenin aldırmadığı, her gün daha büyüyen, geleceğimizi karartabilecek bazı temel halk sağlığı konularını gündeme taşıyacaktım.
En azından diyecektim ki:

  • “İnsan ve diğer canlıların ve topluluklarının sağlığını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen fiziksel, kimyasal, biyolojik, sosyal ve psikolojik etkenlerin belirlenmesi ve denetim altına alınması gelecek kuşaklar için yapılacak
    en önemli yatırımdır. 
    Çevre, kişinin kalıtsal yapısı dışındaki her şeyi kapsamaktadır. İnsanın iyilik hali birçok yönden çevre tarafından etkilenir, birçok hastalık da çevre tarafından başlatılır, geliştirilir, sürdürülür ya da uyarılır.”
    Toplumun ekonomik düzeyi kalkınma süreciyle bağlantılıdır. Bu çabalara bağlı olarak ortaya çıkabilecek halk sağlığı sorunları önlenebilir sorunlardır. Başlangıçta alınacak koruyucu önlemler pahalı gibi görünürse de, sonradan ortaya çıkan sorunların düzeltilmesiyle il­gili çabaların maliyeti ve olumsuz sonuçları göz önüne alındığında daha ucuz bir yöntem­dir. Başka bir anlatımla halk sağlığı önlemlerinin çoğu köktencidir (radikaldir), alındığında sorun biter. Ancak koruyucu önlemlerin temel hedefi olan birincil koruma çok büyük oranda bireysel ve toplumsal katkı gerektirir. Bu nedenle farkındalık yaratabilmek için her türlü çaba harcanmalıdır.”
  • Halk sağlığı sorunlarının değerlendirilmesi ve denetimi çok disiplinli yaklaşım gerektirdiğinden yöntemi klinik uygulamalardan farklıdır. Hekimler geleneksel olarak her kezinde bir hasta ile ilgilenirler, Halk Sağlıkçısı ise bütün toplumla ilgilenmek zorundadır. Bu nedenle öncelikleri çok farklıdır.
    Halk sağlıkçısı bir yandan var olan sorunları ortadan kaldırmaya çalışırken, öbür yandan toplumu koruyabilmek amacıyla, çıkabilecek sorunları öngörmeye çalışırlar. Klinik uygulamalarda hekimin amacı özgül bir hastalığın ölüme yol açmasını önlemektir. Halk sağlığı yaklaşımı ise önce hastalığın oluşmasını önlemek, bunda başarılı olunamazsa hastalıkları daha belirti vermedikleri dönemde belirlemektir. 
    ‘Ateş bacayı sardığında’ bir sağlık kuruluşuna başvururuz. Ne var ki bazı sorunlar bu aşamaya geldiğinde
    tüm eczaneyi yutsanız iyi olamazsınız. Halk sağlıkçısının hedeflerinin gerçekleşmesi,
    politik irade ve tüm toplu bireylerinin katkısı olmadan sağlanamaz.”

Başvurduğum sabah programlarının yöneticileri programa katılabilmem,
söylemek istediklerimi söyleyebilmem için bana “özel bir fiyat” önerdiler.
Programa katılabilmem için üç bin dolar, adımın ve adresimin program sırasında
altyazı ile geçmesini istiyorsam fazladan bin dolar ödemem gerekiyormuş.
Bunun tanınmama önemli katkıları olurmuş.

Oysa ben “yoksul ve kör” bir halk sağlıkçısıyım!

Filmin sonunda tanınmış bir ses sanatçısı olup gerekli parayı kazanacak ses de yok bende! (Cumhuriyet, 5.10.13)

SGK’dan 21 hastalıkta engellilikle (malulen) emeklilik hakkı !?

Dostlar,

SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu), geçtiğimiz günlerde Maluliyet Yönetmeliği‘nde değişiklikler yaptı. Söz konusu değişiklikler kapsam genişletme yönünde ve 1.9.13’te yürürlüğe girdi. Kurum Başkanı Yadigar Gökalp İlhan, 31.8.13 günü NTV’ye demeç verdi. (Tüm metin için lütfen tıklayınız: Maluliyet_Yonetmeligi_Degişti_SGK_1.9.13)

Bilindiği gibi SGK prim = ek vergi temelli finanse edilmektedir. 5510 sayılı
Genel Sağlık Sigortası ve Sosyal Güvenlik Yasası, 1.10.2008’den bu yana aşamalı olarak yürürlük alarak varolan sosyal güvenlik kurumlarını birleştirmiş ve
parçalı yapı sona ermiştir. (Banka Sandıklarının devri halen sürüyor..)

Ancak bu köklü değişiklikle akçal (mali) sorunlar çözülmüş değildir.

SGK devasa açıklar vermekte ve Merkezi Yönetim Bütçesinden çok ciddi
ödenek aktarımları ike (transferle) aktüaryal dengenin sağlanmasına çalışılmaktadır. Ancak bu aktarımlar Kurumun bütçesinin yarısına dek varabilmekte, Merkezi Yönetim Bütçesinin (eski deyimle genel bütçe) 1/5’ine dek tırmanabilmektedir!
Öyle ki, bu kaçınılmaz aktarımlar olmasa, Bütçe açık vermeyecektir!
Durum, önceki Çalışma ve SG Bakanı Ömer Çelik’in ağzından, “sürdürülebilir” (sustainable) değildir.

Kurumun aktüaryal (girdi – çıktı) dengeleri kritikitir.
Devletin, kamu işvereni de olması nedeniyle çalışanları için ödediği primler dışında, SOSYAL DEVLET olarak da doğrudan sistemi desteklemesi gerekir. OECD – AB ülkelerinde bu bağlamdaki katkı, tüm SGK gelirlerinin %23-35’i arasında değişmektedir.

Son değişikliğin Kuruma (SGK’ya) akçal (mali, finansal) yükünün iyi hesaplanmış olması beklenir. Ancak bu konuda iyimser değiliz. Bir kez 5510 sayıl yasa ile tam engellilik oranı %66’dan 60’a çekilerek kapsam genişletilmiş ve Kurumdan (SGK) engelli (malul) aylığı alanların sayısı 120 binlere tırmanmıştır. İkincisi, salt kanser olguları üzerinden gidilecek olsa, ülkemizde her yıl yüz bin kişiden 200’üne kanser tanısı konduğuna göre (Yıllık kanser insidens hızı 200E-05), tüm kanser tanısı alanlar ENGELLİLİK kapsamına alındığına göre, 1 yıl sonra salt yeni kanser tanısı alanlar yüzünden Kurumun (SGK) engelli aylığı ödemek zorunda kalacağı kişiler 120 binden 320 bine fırlayacaktır! Öbür yeni eklenen 20 hastalık kaynaklı havuza eklemeler bir yana.. Önceden kanser tanısı almışların engellilik başvuruları da bir yana..

Ayrıca günümüzde pek çok kanser türünün artık “kronik hastalık sayıldığı”,
birçok insanın bu hastalıkları ile birlikte yaşayarak çalışmalarını sürdürdükleri de
bir başka gerçek.

Sonuç      :
Nasrettin hoca eve 2 okka et alır eşi yemek yapsın diye.. Kadın, yaptığı yemeği komşularına ikram eder ve akşam eve gelen Hoca’ya etli yemek sunamaz. Açıklamasını ise eti kedinin kaparak yediği yönünde yapar. Hoca Nasrettin kediyi kapar ve kantara koyar.. 2 okka çekmektedir ve sorar :

– Bre kadın, bu kedi 2 okka.. Hepsi et olsa, Kedi nerede? Bu kedi ise et nerede?

*****

SGK’nın bu Yönetmelik değişikliği Kuruma / Ülkeye çok ciddi mali yük getirecektir.
SGK son derece saldırgan (agressif) davranarak prim yükümlülerinin banka hesaplarına
bile el koymakta, muvazaa ile (danışıklı) boşanan çiftlerin özel yaşamlarına girmekte, eczane ve ilaç firmalarına ağır indirimler (iskontolar) yaptırtmaktadır….

Akla, Mart 2014 yerel seçimleri gelmektedir..
Öte yandan, bizzat Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ekonominin iyi gitmediğini,
daha kötü günlerin geleceğini açıklamaktadır.

  • Türkiye; AKP iktidarı ile binmiş bir alamete, hızla gidiyor kıyamete..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 3.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

 

SGK_logosu

21 hastalıkta engellilikle (malulen) emeklilik hakkı

  • SGK’nın (Sosyal Güvenlik Kurumu’nun) kapsamını genişlettiği engellilikle (malulen) emeklilik düzenlemesi 1 Eylül’den (2013) başlayarak yürürlüğe giriyor. 21 hastalıktan emekliye ayrılabileceklere 971 TL aylık ödenecek.

Engellilikle (Malulen) emekliliğin kapsamı genişletildi. Yeni düzenleme 1 Eylül’den (2013)  başlayarak yürürlükte. 21 hastalıktan emekliye ayrılacaklara 971 TL aylık ödenecek.

SGK’nın (Sosyal Güvenlik Kurumu) malulen emekliliğin kapsamını genişletmesiyle 4 bin 250 kişi 1 Eylül’den (2013) başlayarak emekli olabilecek.
Böylece engellilikle (malulen) emekli sayısı 119 bine çıkacak.

Düzenleme, eski yönetmeliğe göre engellilik (malullük) başvurusu yapıp reddedilenlere yeniden başvuru yapma hakkı getiriyor.

  • Engellilikle (Malulen) emekli olabilmek için kişinin çalışma gücünün veya iş kazası ya da meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını veya tümünü yitirdiği sağlık kurulunca raporlanacak.

Ayrıca en az 10 yıldan beri sigortalı olup, toplam 1800 gün (5 tam yıl, 360 x 5 = 1800 gün) sigorta primi ödenmiş olma koşulu da bulunuyor.

Kemik iliği aktarımı (nakli) dışında tüm organ aktarımlı hastalara koşulsuz engellilik (maluliyet) hakkı veriliyor. Böbrek aktarımı (nakli) sonrası uygulanan denetim (kontrol) muayeneleri ise kaldırıldı.

  • Tüm kanser hastaları tanı aldıktan sonra koşulsuz olarak engelli (malul)
    kabul edilecek.