Etiket arşivi: Obama

Suudi İttifak’ın son numarası

Suudi İttifak’ın son numarası

Pazartesi günü kurmayları ile toplantı yapan Obama,
‘Başta Suudi Arabistan ve Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelerin IŞİD‘e karşı mücadelede samimi davranmadıklarını’ söylemiş.

Dün sabah Savunma Bakan Ashton Carter aniden Türkiye’ye geldi.
Suudi Savunma Bakanı, Veliahtın Veliahtı ve Kralın oğlu Muhammed,
sabah namazından sonra ‘Teröre Karşı İslam Ülkeleri İttifakı’ kurulduğunu ilan etti.
Duasını edip etmediğini ya da ettiyse duanın kabul edilip edilmediğini bilmiyoruz ama
Emir Hazretlerinin namaz kıldığından bile şüpheliyim.
Bu adam 8 aydır Yemen’i bombalıyor ve işgal etmeye çalışıyor. Şimdilik 30 bin ölü var.
Bu adamın sülalesi İslam coğrafyasında tüm pisliklerden sorumlu.
Bu ülkenin Dışişleri Bakanı Elcibir ‘ Son 40 yılda 90 ülkeye 115 milyar dolar yardım ettik ama bazıları bize karşı samimi davranmıyor..’ dedi.
Adam haklı çünkü o paraları dağıttığı kişiler aslında işbirlikçi iktidarlar ve benzeri kişi ve kurumlar.
Örneğin Suudiler 1980-1990 döneminde Pakistan ve Afganistan’a milyarlarca dolar yardım etti.
Kaide ve Taliban’ın kurulması ve güçlenmesi için.
Örneğin Suudiler Somali’ye yardım etti Kaide’ci El-Şabab ortaya çıktı.
Örneğin Suudiler Irak ve Suriye devletine yardım etmedi ama IŞİD, Nusra, ÖSO vb.
onlarca terör örgütüne milyarlarca dolar dağıttı.
Örneğin kime nasıl ve ne kadar verdiği belli değil ama Nijerya’da Boko Haram‘ın kurulmasını sağladı.
‘Arap Baharı’ sürecinde  Suudiler Mısır, Tunus, Libya ve Yemen’de radikal İslamcı gruplara milyarlarca dolar dağıtıp iktidar olmalarını sağladı.
Dönelim konumuza.
Hayatımda bu kadar aptal, saçma ve rezil bir konu görmedim.
Belki de kendileri gibi düşünen kıt zekalılarla alay ediyorlar.
Yeni İttifak’a ne gerek var?
Ortada İslam İşbirliği Örgütü var ve bu örgütün de merkezi Cidde’de .
Suudiler 1969’da ABD’nin talimatı ile bu örgütü o zaman dost ve müttefik
Şii İran Şahı ile birlikte kurdular.
O gün bugün bu örgüt hiçbir işe yaramadı.
Örgütün 56 üyesi KKTC’yi tanımaz.
Peki 1945’te İngiliz tavsiyesi ile kurulan Arap Birliği Örgütü ne işe yaradı?
Kocaman bir HİÇ.
Bu örgüt Suudi Arabistan ve Katar’ın baskısıyla ‘Arap Baharı’ sürecinde NATO‘ya
çağrıda bulunarak ‘Gelin Suriye ve Libya’yı işgal edin’ dedi.
İslam coğrafyasında tüm İslami terör örgütlerinin arkasında, yanında ve tepesinde Suudiler var.
Siyasi, askeri ama en önemlisi ideolojik.
İlkel, çağ dışı, karanlık ve kanlı Vahabi mezhebi.
Bu coğrafyada çok dostu var.
Baksanıza 33 ülke Suudilerin İttifak çağrısına ‘Ben de varım’ demiş.
Birçoğu ‘dandik’ ama olsun.
Gelin birlikte bakıp o tezgahın ne kadar iğrenç ve aptalca olduğu görelim.
Aptalca olduğunun ilk kanıtı, Körfez ülkesi olmasına rağmen Umman Sultanlığı
‘Ben bu işte ben yokum’ dedi.
Listede yer alan Filistin devlet değil. Filistin’de iki hükümet var. Gazze’de radikal İslamcı HamasRamallah’ta ise Hamas düşmanı Abbas’ın ‘laik’ hükümeti var. Oysa bu ülke zaten
İsrail işgali altında ve yeni İslami İttifak İsrail’i düşman bellemiyor.
Listede yer alan Lübnan’da aylardır cumhurbaşkanı seçilemiyor, hükümet toplanmıyor,
ülke ciddi bir IŞİD ve Nusra saldırısıyla karşı karşıya ve bu saldırıya karşı savaşan
Hizbullah Şii olduğu için, Suudiler ve müttefikleri tarafından ‘Kafir’ ilan edilmiş durumda .
En büyük aptallık ise IŞİD’e karşı savaşan Irak ve Suriye bu İttifak’a davet edilmemiş bile.
Belki de Alevi ve Şii oldukları için.
Suudi ve müttefiklerine göre bunlar IŞİD’ten daha tehlikeli.
Durum böyle olunca İran’ı davet etmek günah olur!
Başka aptallıklar da var .
Listede adı geçen Yemen 9 aydır Suudiler tarafından bombalanıyor.
Suudiler, Kaide’cilerin yardımıyla işgal ettiği Aden’de bir hükümet oluşturdu,
başkent Sana’da başka bir hükümet var..
Listede yer alan Somali Kaide’ci El-Şabab, Nijerya Boko Haram ve Afganistan ile Pakistan Taliban ile savaşı duruyor.
Cibuti denilen ülke  İngiliz, Amerikan, Fransız ve İsrail üsleriyle dolu.

Gelelim en orijinal noktaya :
Listede yer alan iki ‘düşman’ ülke Mısır ve Türkiye‘ye.
Mısır ve İttifak’ın kurucusu Suudi Arabistan Müslüman Kardeşleri terör örgütü ilan etmişti.
Türkiye ise dünyanın tüm Müslüman Kardeşler partilerine ve bu partilerin yan kuruluşlarına
ev sahipliği yapıyor.

BM, ABD ve AB tarafından terör listesine alınan IŞİD ve Nusra başta olmak üzere,
Suriye ve dünyanın neresinde olursa olsun tüm terör örgütleri Müslüman Kardeşler kökenlidir. Suudilerin İttifak aptallıklarını daha fazla anlatmanın anlamı yok.
Ortada IŞİD’e karşı Uluslararası İttifak varken  bu yeni İttifakın hiçbir anlamı yok
ya da olmamalıydı.
Ama Rusya, Suriye, Irak ve İran IŞİD’e karşı daha etkili bir İttifak kurmaya çalışırken
Suudilerin rahat durması olanaksız.
‘IŞİD önemli değil Şii ve Aleviler daha tehlikeli’.
‘Hele arkalarında Moskof varsa’.
‘Sünniler derhal birleşip bu İttifak’a İttifak ile karşı koymalıdır’.
Suudilerin bu kadar zekası yoktur mutlaka ‘Biri’ onlara akıl vermiştir.
Baksanıza Erdoğan ve Sisi’yi aynı sepete koymuşlar.

=============================
Teşekkürler Sayın Hüsnü Mahalli..

Ortadoğu gayya kuyusu ve çok karmaşık gelişmeler..
Ufkumuzu açıyorsunuz..

Türkiye de S. Arabistan’dan sonra NATO – ABD – AB uydusu olma hüneri bakımından,
korkarız 2. sırayı kimseciklere kaptırmaz.
Bay RTE ve AKP’si bunun için iktidar yapılmadı mı ve bu amaçla kullanılmıyorlar mı tepe tepe?

Mustafa Kemal ATATÜRK ise;
“İSTİKLAL-İ TAMME”, “İSTİKLAL-İ TAMME”, “İSTİKLAL-İ TAMME”
(TAM BAĞIMSZILIK) diye diye hançeresini yırtıyordu neredeyse..

Bu arada UNDP Kasım 2015 Dünya HDI (İGİ) verilerini yayımladı..

Türkiye 3 sıra daha geriledi ve 72. sıraya düştü.. Yaşasın AKP – RTE..
Nüfusumuz Dünyada 13. sırada, ekonomimiz 19. sırada (2015 sonu verileriyle G-20 dışına düşebilirz!), sağlığımız 90. sırada, kişi başına gelirde 60. sıradan geride, sağlıkta 34 OECD ülkesi içinde 31. sırada, gelir dağılımı adaletsizliğinde 34 OECD ülkesi içinde sondan 2. (Meksika sonuncu), 32 gazetecisi hapiste…

Veee. Bay RTE bu tablodan sorumlu değilmiş gibi, sorunların çözümü (!) için
BAŞKANLIK (Sultanlık!) istiyor..

Her şeyle ama her şeyle dalga geçen bundan ağır AKIL TUTULMASI’nın tarihte örneği var mı?

Sevgi ve saygı ile.
16 Aralık 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

1 Hafta Sonra Özgecan Aslan’ın Aziz Hatırasına…


1 Hafta Sonra Özgecan Aslan’ın Aziz Hatırasına…
Yılmaz Özdil’in yazısı ve bizim yorumlarımız..

Ozgecan_Mersin'de_olduruldu_14.02.15
ÖZGECAN…

portresi_kravatli


Yılmaz Özdil
Grammy ödülleri dağıtıldı.

Sam Smith sildi süpürdü, dört kategoride ödül kazandı, “stay with me” yılın şarkısı oldu. Beyonce, Grammy koleksiyonunu 20’ye çıkardı. Kırmızı halının en sansasyonel ismi,
gene Madonna’ydı. Rihanna pembe elbisesiyle sükse yaptı. Miles Cyrus, Katy Perry,
Lady Gaga, herkes oradaydı, e kambersiz düğün olmaz, Kim Kardashian da oradaydı.
Naklen yayınlandı, dünya televizyonlarında bir milyar kişi tarafından izlendi.
Geceye damgasını vuran ise, Obama’ydı.
*
ABD başkanı, sürpriz şekilde, video konferansla törene katıldı. Ekrana kilitlenmiş
bir milyar insanın gözünün içine bakarak “kadına şiddete son” çağrısı yaptı.
*
ABD’de her 5 kadından 1’inin cinsel saldırıya veya saldırı girişimine uğradığını,
her 4 kadından 1’inin aileiçi şiddete maruz kaldığını söyledi.

“Zihniyetlerin ve davranışların değişmesi konusunda, sanatçıların çok önemli gücü var.
Şiddetin tolere edilmediği, mağdurların desteklendiği, tüm kadın ve erkeklerin hayallerini
takip ettiği bir kültür yaratmak, elimizde… Hepinizden, kadına yönelik şiddetin sonlandırılması kampanyamıza destek istiyorum.” dedi.
*
Obama’dan sonra sahneye Brooke Axtell isimli bi kadın çıktı. Aileiçi şiddet mağduruydu.
Bir milyar insanın gözünün içine bakarak, şu cesur konuşmayı yaptı: “Yakışıklı, karizmatik bir adamla birlikteydim. Bir yıllık ilişkiden sonra, hiç tahmin etmezdim, beni taciz etmeye başladı. Ondan korkuyordum. Bu halde olmaktan utanıyordum. Beni ölümle tehdit ettiğinde, kurtarılmam gerektiğini anladım. Anneme anlattım. Aileiçi şiddet merkezine gitmemi önerdi, yardım almam için beni teşvik etti. Annemin bu sözleri, hayatımı kurtardı. Gerçek sevgi,
başka bir insanın değerini hiçe saymak demek değildir. Gerçek sevgi, utandırmaz ya
da taciz etmez. Eğer size saygı göstermeyen bir ilişki içindeyseniz, sevilmeye değer olduğunuzu bilmenizi istiyorum. Lütfen yardım isteyin. Çağrınız sizi kurtaracak. Karanlık gecelerinize
bir yardım eli uzanmasına izin verin. Gerçekte kim olduğunuzu bilin. Sevilmeyi hakeden, değerli biri olduğunuzu bilin.”
*
Kadına yönelik şiddete dur denilmesi için, gelmiş geçmiş tüm kampanyalardan daha sarsıcıydı. Bizzat ABD Başkanının katılımıyla, küresel mücadele çağrısıydı.
*
Obama’nın

“Mağdur kadınlar için, zihniyetlerin değişmesi için hepinizi destek vermeye çağırıyorum..” dediği dakikalarda… Bizim asrın liderinin zihniyeti gene aynı zihniyetti.
Şiddet kavramına yalnızca “din” gözlüğüyle bakıyor, ABD’de öldürülen 3 müslüman genç için “Obama’ya sesleniyorum, eyyy Obama nerdesin, biz siyasiler ülkemizde işlenen cinayetlerden sorumluyuz..” diyordu.
*
Bizim asrın liderinin, ABD’de öldürülen müslüman gençler için Obama’ya hesap sorduğu dakikalarda… 20 yaşındaki üniversite öğrencimiz Özgecan’a (AS: Soyadı Aslan),
evine gitmek için bindiği dolmuşta tecavüze kalkıştılar, başaramayınca bıçakla
delik deşik ederek öldürdüler, ormana götürüp benzinle yaktılar, dereye attılar.
*
Eyy Obama…
Sen ne sorumsuz herifsin kardeşim, bu kaçıncı Özgecan?

====================================

Dostlar,

1 hafta geçti aradan Özgecan Aslan hınharca katledileli..
AKP iktidarı hangi kurumsal – sistematik – mevzuat destekli önleyici girişim sergiledi??
Hiç!
Tersine TBMM’de ülkemizi dünya aleme rezil rüsva eden AKP şiddetini ibretle izliyoruz..
Sözde “iç güvenlik yasası” çıkmazsa “seçimlerin silahların gölgesinde yapılacağını” (!) bildirerek halkını tehdit eden ve güvenliği sağlayamayan bir aciz AKP iktidarı..
Hamaset ve duygu sömürüsü dışında tam bir fiyasko…
Kamuoyunun ve bizim de bu siteden dile getirdiği, önerdiği önlemlerin hangisi gerçekleşti?
Şunları yazmıştık aşağıdaki makalemizde :

“TÜRKİYE AKP-RTE’nin CEHENNEMİ KISIR DÖNGÜSÜDEN ÇIKARILMALIDIR”(http://ahmetsaltik.net/2015/02/23/turkiye-akp-rtenin-cehennemi-kisir-dongusuden-cikarilmalidir/) :

“Bir kez daha çağrımızdır : Ülke hızla normalleştirilmelidir.
Başbakan Davutoğlu yaşamının kumarını oynamaktadır.
Üstüne düşen tarihsel görevden, sorumluluktan kaçmamalı ve bu cehennmi kısır döngüyü durduracak tüm çabaları hem de ivedilikle sergilemelidir.”

  • Devletin, Özgecan Aslan’ın ailesine yurttaşın can güvenliğini sağla(ya)madığı için maddi ve manevi tazminat yükümü ve
    açık özür borcu vardır..

Bunu bekliyoruz…

Olayı protesto eden kadınların bile üzerine polisi salarak gaz püskürtmesini kınıyoruz..

12. CB Bay RTE, Özgecan’ın katlini “dans ederek” protesto eden gençleri dinci dar kültürü nedeniyle anlamayarak “lanetlemesi” çok ağırımıza gitmişti..
Bu davranışın apaçık suç olduğunı bu sitede yazdık..
Biz, “incitsek de incitmeyecek” ve devlet başkanının düştüğü elem veren duruma düşmeyeceğiz.. “Lanetleme” sözcüğünü kullanmayacağız ama polisin kadınların üzerine
bile biber gazı sıkarak şiddeti sürdürmesini ciddi kaygıyla karşılıyoruz..

Bu aculluklara ve hukuk dışı uygulamalara artık son verin eyyy AKP iktidarı ve Bay RTE!

Ses tonunuzu düşürün,
ötekileştirmeyi, nefret – kin – intikam söylemlerinizi derhal durdurun!
Eendice ve sakin konuşun, uygar tartışmaya açılın, kadını aşağılayıcı – ikinci sınıf gösterici ve toplumdam dışlayıcı söylemleri hemen durdurun..
AİHM’nin yaptığınız itirazı da reddetmesi üzerine,
artık bu zorunlu din dersi dayatması zulmüne derhal son verin..

Toplumu – devlet düzenini dincileştirme sevdanızı kesin..

Laik Cumhuriyet değerlerine saygı duyun..

Ülkeyi hızla normalleştirin…

İlk olarak TBMM’deki faşist dayatmanız olan sözde İÇGÜVENLİK YASA TASARISINI
geri çekin.. 132 maddelik torba – ucube yasa tasarısının iç güvenlikle ne ilgisi var??

3 Y sorununu çözme sözünüzü ve milletvekili yemininizi unutmayın..

Yoksulluk / Yolsuzluk / Yasaklar…

Bunları çözecektiniz.. Millet buna inanıp size oy verdi..
Tam da tersine ülkeyi 3Y batağına soktunuz..
Hemen her bakımdan başarısız oldunuz ve ülkeyi bölünme – iç savaş eşiğine sürüklediniz..

Süleyman Şah Türbesi’ne dönük son fiyasko operasyonunuz tuz biberi oldu.

Ülkeyi dış savaşın da eşiğine getirdiniz..

Burakın gidin, düşün yakamızdan, 80 milyon insanın geleceğini karartmayın!

Sevgi ve saygı ile,
23.02.2015

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

İran’la Yapılan Nükleer Antlaşmanın Düşündürdükleri

Dostlar,

Usta, birikimli ve deneyimli diplomat, uluslararası ilişkiler doktoru (PhD) ve
Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı Sn. Onur Öymen‘in çok değerli ve 4/4’lük denebilecek bir irdelemesini paylaşalım..

Gerçekten, Cenevre’de geçtiğimiz günlerde sonlanan görüşmelerde BM Güvenlik Konseyi‘nin 5 sürekli üyesi + Almanya’nın (de facto katılıyor, “ben de varım” diyor!)
İran ile vardığı antlaşma önemli bir dönemeçtir.

Hele Ortadoğu sorunlarının, öteden beri tüm dünya için ciddi potansiyel risk kaynağı olduğu gerçeği dikkate alındığında…

Öte yandan İran, neredeyse 30+ yıldır çok yönlü bir ekonomik – askeri – ticari – diplomatik – psikolojik ve mali bir ambargo altındadır. Hatırı sayılır parasal varlığı
Batı bankalarınca dondurulmuştur ve dış ticaretinde değerli madenleri (Altın ve gümüş) kullanamsı da Dolar – Avro’nun küresel dolanım egemenliğini zorbalıkla sürdürmesi adına engellenmiştir. Böylesine kapsamlı bir baskıya – kuşatmaya
çook uzun sayılması gereken bir süre, neredeyse 3 onyıl direnebilmek hiç kolay değildir. İran halkının yaşam düzeyini ve standartlarını önemli düzeyde sınırlayan söz konusu emperyal zor büyük ölçüde gevşe(til)miştir. Söz konusu antlaşma bölge ve dünya barışı için olumludur, –Siyonizm dışında- taraflar için başarıdır

Bu bağlamda Türkiye de, öncelikle komşularıyla ilişkilerini, hele kadim İran ile
1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması‘ndan  bu yana sınırlarımızın değişmediği saygın
Pers uygarlığının sürdürücüsü İran ile ilişkilerini Batı güdümlü kör taşeron dürtülerle değil, uzun erimli olarak ulusal çıkarları doğrultusunda yönlendirmelidir.

AKP dışişleri kadrolarının İran’a dönük “vekaleten” horozlanmaları Türkiye’ye
geri aldırılmıştır bir anlamda.. Dışişleri bakanı Davutoğlu’nun Tahran’da İranlı dengi (mevkidaşı diyorlar sıkılmadan!) ile maskeli (diplo – macia!) yüzle gülümseyen
el sıkışması nasıl açıklanacaktır??

Büyük Atatürk‘ün dış politikası birkaç temel ilkeye dayanmaktadır.
Bunların ilki tam bağımsızlıktır. İkincisini doğrudan Yüce Atatürk dillendirmiştir :

* Yurtta barış – dünyada barış ! (Peace at home – peace in the world!)

3. ilkeyi ise, Atatürk‘ün 1925 – 37 arasında 12 yıl kesintisiz Dışişleri Bakanlığını yürüten, meslektaşımız (Kadın – Doğum Uzmanı) Dr. Tevfik Rüştü Aras tarafından çok netlikle sergilenmiştir :

  • “Bizim dış politikamız basit ve doğrudur. Herkesle dostluk kurmak isteriz,
    ancak hiç kimse ile ittifak ve bloklaşma yapmayız.. “

Türkiye bu ilkeleri ilk kez NATO‘ya girerek (4 Nisan 1952) çiğnemiş, Sovyet Blokuna karşı Batı emperyalizmi ile bütünleşmiştir. Öncesinde ise NATO‘ya kabul edilebilmek için Kore’de savaş ve şehit verilen 700’ü aşkın Mehmetçiğin kanı kaydedilmelidir.

  • NATO üyeliği ile 61 yıldır ödenen ağır bedellerin başında gladyo ve kontrgerillanın ülkemizde işlediği çok sayıda aydın cinayeti ve kışkırtmalar (Maraş – Çorum – Sivas – Gazi – Başbağlar – Roboski katliamları..) sayılmalıdır. Ulusal savunmanın inşa edilemeyişi, yurt topraklarında çok sayıda askeri üs kurulması… da ağır faturalardır.

AKP dış politikası son 11 yıldır son derece ağır yanlışlar yapmıştır.
Son yıllarda artan faturanın sorumlusunun bir uluslararası ilişkiler profesörü olarak bakan Ahmet Davutoğlu oluşu ise Türkiye adına bir başka hazin ironidir.

Sevgi ve saygı ile.
29.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=============================================

İran’la Yapılan Nükleer Antlaşmanın Düşündürdükleri

Portresi_gulumseyen

 

Onur ÖYMEN

 

 

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 sürekli üyesinin (ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin) sürekli üye olmayan Almanya’yla birlikte Cenevre’de İran’la yürüttüğü müzakereler olumlu sonuç verdi ve İran’ın nükleer etkinliklerini kısıtlayacak ve ABD’nin ve öbür Batılı ülkelerin İran’a karşı yürüttüğü yaptırımları hafifletecek bir antlaşmaya varıldı. Bu müzakerelerden önce Amerika’nın İran’la ikili düzeyde gizli görüşmeler yaptığı ve antlaşmanın esas olarak bu iki ülke arasında hazırlandığı anlaşılıyor.

Antlaşmaya göre İran uranyum zenginleştirme çalışmalarını sürdürecek ama bunu % 5 oranıyla sınırlayacak, şimdiye dek ürettiği % 20’lik zenginleştirilmiş uranyum stoklarını etkisizleştirecektir (Nükleer silah üretmek için uranyumun % 90 oranında zenginleştirilmesi gerekmektedir.) İran ayrıca, plütonyum üretme kapasite sahip olacağı düşünülen Arak nükleer santralinin çalışmalarını daha ileri düzeye götürmeyecek ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun (IAEA) etkili denetimini kabul edecektir.

Buna karşılık Batı ülkeleri İran’ın 4,2 milyar dolarlık dondurulmuş mali varlıklarını
serbest bırakacak, altın ve gümüş gibi değerli madenlerle petrokimya ürünleri ticaretine koyduğu engelleri de kaldıracaktır. İran’ın bu antlaşmadan elde edeceği toplam kazancın 7 milyar dolara ulaşacağı kestirilmektedir. Kimileri bu tutarın 20 milyar doları bulacağını düşünmektedir.

Bu antlaşma 6 ay süreyle geçerli olacak, sonra daha kapsamlı bir antlaşmaya varılmaya çalışılacaktır.

Bu antlaşmadan çıkan kimi sonuçlar şunlardır:
-ABD ve İsrail başından beri İran’ın bütün uranyum zenginleştirme çalışmalarının durdurulmasını istiyorlardı. Bunu başaramamışlardır. ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin aksi yöndeki bildirimlerine karşın, İran’ın uranyum zenginleştirme çalışmalarını sürdürmesi fiilen kabul edilmiştir.

– İran’ın elindeki zenginleştirilmiş uranyum stoklarını Türkiye üzerinden nükleer yakıtla değiştirmesi yolunda Türkiye ve Brezilya tarafından 2010 yılında yapılan öneri gündemden tümüyle düşmüştür.

  • İran 30 yıldan beri maruz kaldığı ağır ekonomik baskılardan bir ölçüde de olsa kurtulmuş ve ekonomisini rahatlatma fırsatını elde etmiştir.

– Almanya, BM Sürekli üyelerinin yanı sıra bu müzakerelere aktif biçimde katılarak uluslararası alanda etkili bir oyuncu olduğunu kanıtlamıştır.

– ABD ile İran arasındaki temaslarda aracılık yapmaya çalışan Türkiye devre dışı kalmıştır. Ancak kimi yaptırımların kaldırılmasından Türkiye de yararlanabilecektir.

– İsrail ve onu destekleyen ABD Kongresindeki Yahudi lobisi etkili olamamıştır.
İsrail Başbakanı Netenyahu bu antlaşmaya açıkça karşı çıkmıştır. Ancak İsrail lobisinin ABD Hükümetine her istediğini yaptırabileceği izleniminin doğru olmadığı anlaşılmıştır.

– Başka konularda sık sık anlaşmazlığa düşen BM Sürekli üyelerinin Suriye’nin
kimyasal silahlardan arındırılması konusunda olduğu gibi, bu konuda da işbirliği yapabildikleri görülmüştür.

Bu antlaşmayı ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılamak gerekir, çünkü:

– Bu bir geçici antlaşmadır, kesin sonuç henüz alınmamıştır.

–  IAEA’nin denetimlerinin ne sonuç vereceği belli değildir. Önceki denetim raporları İran’ın niyetleri konusunda oldukça kuşkulu anlatımlar içermekteydi.

İsrail’in İran’a karşı yürüttüğü tehditkâr politikalardan vazgeçeceğinin işaretleri yoktur.

-İsrail için esas tehdit ögesi olan ve menzilleri İsrail’e ulaşan İran’ın Şahap III füzeleri bu antlaşmanın kapsamı dışında bırakılmıştır. İran’ın çok daha uzun menzilli Şahap IV füzeleri yapma projesini durduracağına ilişkin bir işaret de yoktur. Bu füzelerin taşıyacağı konvansiyonel başlıklar İsrail için tehdit oluşturmaya devam edecektir.

-İran’ın uluslararası alanda yeniden muhatap alınması ve saygınlık (itibar) kazanması Suudi Arabistan’ı ve kimi Körfez ülkelerini rahatsız edecektir. İran’la Suudi Arabistan arasındaki rekabetin yıkıcı boyutlara ulaşması olasılığı vardır.

-İran’ın ABD ve öbür Batı ülkeleri tarafından itibarlı bir muhatap olarak kabul edilmesi Türkiye’nin bölgedeki liderlik iddialarını zayıflatacaktır.

Türkiye’nin Kürecik’teki Füze Kalkanı radarını topraklarında muhafaza ettikçe
İran’la ilişkilerini tam anlamıyla normalleştirmesi zordur.

-İran’ın Suriye’yi ve Suriye üzerinde Lübnan’daki Hizbullah’ı silahlandırma çabalarını durduracağının da işareti gözükmemektedir.

-İran’da şimdi yaratılan coşkulu destek havasına karşın nükleer projelerinin sınırlandırılmasından rahatsızlık duyanların olacağını da hesaba katmak gereklidir.

Obama’nın antlaşmadan sonra söylediği “Sert konuşmak ve tehditler savurmak siyasi açıdan yapılabilecek kolay bir şey olabilir ama bu bizim güvenliğimiz için doğru bir şey değil.” sözleri Türkiye’nin kimi Orta Doğu ülkelerine karşı kullandığı söylemlere karşı bir ileti olarak da algılanabilir.

Özetle : 
İran bütün baskılara karşın şimdiye dek izlediği direnci, diplomasi alanındaki başarısıyla da olumlu bir sonuca ulaştırmış, bir yandan hayalcilikten uzak, gerçekçi;
bir yandan da baskılara boyun eğerek tek yanlı ödün verme yoluna gitmeyen cesaretli ama ölçülü yaklaşımının sonucunu almıştır. Bu geçici antlaşmanın sürekli bir barış ve işbirliği ortamına dönüşmesi için bütün ilgili yanların dikkatli ve yapıcı bir politika izlemesi gerekir.

Türkiye de Cenevre görüşmelerinden gerekli dersleri çıkartmasını bilmelidir.

Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ

ÇARŞAMBA İĞNELERİ

Naci_Bestepe_portresi

 


Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

MOLA
Ameliyata “İFTAR MOLASI” veren Prof. Ali İhsan Dokucu,
Kamu Hastaneleri Kurumu’na başkan yapıldı.
Kurumsal mola zamanı…
 
KAÇIKLAR
Bingöl Cezaevi’nden 18 PKK ‘lı mahkum kaçtı. 17’si yakalandı.
Oğlum ne gerek vardı,
Az sabretseniz kırmızı halıyla çıkaracaklardı…
 
İNSAN
Cami-Cemevi projesine karşı çıkan Tuzluçayırlıların İ. Melih halk ekmeğini kesti.
Zamane KERBELA insanı…
 
AİDİYET
Diyanet -Sen, Dolmabahçe Camisi müezzinine sahip çıktı.
TSK’nın kopyası!..
 
POLİS
Statlara ve devlet üniversitelerine polis geliyor.
Her eve lazım,
Yaşantımızın olmazsa olmazı…
 
UTANÇ
Cumhurbaşkanı Gül, BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’deki  başarısızlığını utanç verici buldu.
Savaş kışkırtıcılığı utancını unuttu…
 
FARK
“Tunceli’nin Dersim olması fark etmez”
Cumhuriyet Halk Fırkası Reis-i Umumu…
 
PRİM
KESK’in 4+4+4’e karşı düzenlediği eylemler nedeniyle 502 kişi yargılanacak.
Herhalde savcılar tutuklu başına prim alacak…
 
HASAR
Babacan, “Gezi eylemlerinin Türkiye’nin dış algısında ciddi hasar meydana getirdiğini” söyledi.
Hasar doğru, algıyı bilemedi…
 
MÜSLÜMAN
AYM Başkanı Kılıç, Müslüman teröristlerin kanlı olaylarına tepki göstererek,”Bunlar Müslümansa ben değilim..” dedi.
Sonunda bizimle hizaya geldi…
 
KURTİZ
Tuncel Kurtiz “Bahar Ülkesi” ne gitti.
Şanslı. Yeşil düşmanları orada olamaz…
 
YOLSUZLUK
ETİ MADEN‘de yolsuzlukları ortaya çıkaran müfettiş üç ayrı
disiplin cezası aldı. Müfettişlik kapatıldı.
İnsanlar, AKP’nin yolsuzlukla mücadelesinin, “yolsuzluğu örtme” mücadelesi olduğunu anlayamadı…
 
PİNOKYO
Cumhurbaşkanı Gül’e New York’ta Pinokyolu protesto yapıldı.
Pinokyo’nun Müslümanı da oluyor, anlaşıldı…
 
YEDİRME
Gül, BM toplantısındaki yemekte Obama ile yan yana oturtuldu.
Kim bilir neler yedirildi?…
 
VİRANE
RTE, Neşet Ertaş için düzenlenen ve ailesinin protesto edip katılmadığı törende O’nun türküsünü söyledi.
Gönül dağı viran oldu…
 
GEÇİŞ
Diyanet İşleri’nden beş bin din görevlisi Milli Eğitim’e geçti.
Seccadeyi gösterip kürsü veriyorlar…
 
Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

 

Tayyip’i oyundan attılar!..

Tayyip’i oyundan attılar!..

Mehmet Türker
Mehmet Türker
SÖZCÜ, 13.9.13
Tür­ki­ye, bun­la­rın de­rin­lik­li stra­te­ji­siy­le dım­dız­lak or­ta­da kal­dı!..
Ne Su­ri­ye, ne Mı­sır…
Tür­ki­ye ar­tık oyu­na da­hil de­ğil!..
Bun­ca şi­şin­me, bun­ca bü­yük­lük gös­te­ri­le­ri, bun­ca ki­bir, aşa­ğı­lık kompleksi­nin tut­sak­lı­ğın­da kal­dı!..
Or­ta­do­ğu­’da “o­yun ku­ran Tür­ki­ye­” pa­lav­ra­sı, “o­yun dı­şı­na atı­lan
Tür­kiye­­” ger­çe­ğiy­le yer­le bir ol­du!..
Su­ri­ye­li mu­ha­lif­le­re ve­ri­len des­tek için hal­kın ce­bin­den çı­kan mil­yar
do­lar­lar uçup git­ti!..
ABD ile Rus­ya an­laş­tı, Tay­yip Bey ye­dek ku­lü­be­si­ne düş­tü!..
* * *
Yan­daş ga­ze­te ha­ber­le­ri ve ik­ti­dar ya­la­ka­la­rı­nın yaz­dık­la­rı­na gö­re, G-20 zir­ve­si­nin par­la­yan yıl­dı­zı (!) Tay­yip Bey idi!..
Tay­yip hem Oba­ma, hem Pu­ti­n’­le gö­rüş­müş (her­hal­de on­la­ra akıl ver­miş) Esa­d’­ın ka­de­ri­ni be­lir­le­miş!..
Esa­d’­ın işi bit­miş!..
Carrrt ka­ba ka­ğıt!..
Me­ğer Pu­tin ile Oba­ma me­se­le­yi hal­let­miş, 
Tay­yip Be­y’­in ru­hu bi­le duy­ma­mış!..
Kim­ya­sal si­lah­la­rın tes­li­mi kar­şı­lı­ğın­da ha­re­kat ya­pıl­ma­ma­sı ko­nu­sun­da an­laş­mış­lar Tay­yip Bey far­kın­da de­ğil!..
* * *
Bu yan­daş­la­rın ka­fa­sı, Mı­sır ko­nu­sun­da Be­yaz Sa­ra­y’­ın Tay­yip Be­y’­i “şid­det­le kı­na­ma­sı­”nın ne an­la­ma gel­di­ği­ni bi­le anlamıyor!..
Tay­yip Mı­sı­r’­da­ki dar­be­nin ar­ka­sın­da İs­ra­il’­in ol­du­ğu­nu söy­le­di,
ce­vap İs­ra­il ye­ri­ne Be­yaz Sa­ra­y’­dan, ya­ni Oba­ma­’dan gel­di:
“Bu açık­la­ma­yı şid­det­le kı­nı­yo­ru­z”
Oba­ma, Tay­yip Be­y’­in se­si­ni so­lu­ğu­nu kes­ti, bu­na kar­şı­lık bi­zim
Tay­yip Bey sa­de­ce “ü­zül­dü­m” di­ye­bil­di, o ka­dar!..
* * *
Olay­lar böy­le sey­re­der­ken yan­daş med­ya ile ya­la­ka ya­zar­lar hâ­lâ
ik­ti­da­rın gü­cü­nü pom­pa­lı­yor­du!..
Oy­sa, Tay­yip Bey Su­ri­ye ko­nu­sun­da çok­tan çı­rak çık­mış, oyun­dan
atıl­mış, bil­gi kı­rın­tı­sı bi­le ve­ril­me­miş­ti!..
Tay­yip Bey G-20 zir­ve­sin­den son­ra bü­yük ha­va­lar­la olim­pi­yat­la­rı al­ma­ya Ar­jan­ti­n’­e git­ti, ora­da da mo­rar­dı!..
* * *
Tür­ki­ye dış po­li­ti­ka­da hiç bu ka­dar aşa­ğı­lan­ma­mış­tı!..
Böl­ge­nin en önem­li ül­ke­si­nin Baş­ba­ka­nı ne­ler olup bit­ti­ği­nin 
far­kın­da bi­le de­ğil, hâ­lâ “E­sad git­sin re­jim de­ğiş­si­n” 
di­ye or­ta­lı­ğı in­le­tip du­ru­yor!..
ABD Su­ri­ye­’yi 90 gün fü­ze­ler­le vur­ma­lıy­mış, 
Esa­d’­ı de­vir­me­liy­miş!..
İyi val­la, ko­lay­sa sen yap!..
De­rin­lik­li stra­te­ji us­ta­sı (!) Ha­ri­ci­ye Na­zı­rı Ah­me­t’­in “E­sad haf­ta­lar için­de gi­de­ce­k” de­me­si­nin üze­rin­den 1.5 yıl geç­ti. 
Adam ayak­ta ve üs­te­lik Tür­ki­ye­’ye pos­ta ko­yu­yor!..
* * *
İf­las eden dış po­li­ti­ka ve de­ğer­li yal­nız­lık…
Tür­ki­ye­’nin dış po­li­ti­ka­sı alay ko­nu­su ol­du!..
Me­ğer ne bü­yük us­tay­mış!..
Arap pa­ra­sı, Ame­ri­kan fü­ze­siy­le Esa­d’­ı yı­kıp ge­çe­cek di­ye bek­ler­ken,
bu oyun­da çı­rak bi­le ola­ma­dı!..
Emek­li­ye bü­yük müj­de!..
Eh böy­le bir müj­de de an­cak Ça­lış­ma Ba­ka­nı ta­ra­fın­dan ve­ri­lir!..
TV ka­nal­la­rı­nın “E­mek­li­ye bü­yük müj­de­” anon­suy­la ek­ra­na ge­tir­di­ği
Ça­lış­ma Ba­ka­nı Fa­ruk, bek­le­nen açık­la­ma­yı yap­tı:
“SG­K’­ya ta­li­ma­tı ver­dik. SGK Ge­nel Mü­dü­rü, ban­ka ge­nel mü­dür­le­riy­le top­lan­tı ya­pa­cak ve ban­ka­la­rın ver­di­ği pro­mos­yon emek­li­le­re
yan­sı­tı­la­ca­k”
Ka­nal­da spi­ker de­vam et­ti:
“Böy­le­lik­le emek­li­le­rin ma­aş­la­rı­na yıl­da 30 li­ra ile 120 li­ra ara­sın­da
de­ği­şen mik­tar­lar­da ban­ka pro­mos­yo­nu ek­le­ne­ce­k”
* * *
Ya­hu şa­ka gi­bi!..
Bun­lar emek­li­ler­le dal­ga ge­çi­yor­lar, ayıp­tır!..
Yak­la­şık bir yıl­dır bu müj­de hi­ka­ye­si or­ta­lık­ta do­la­şı­yor!..
So­nuç: 30 li­ra ile 120 li­ra ara­sı!..
Ve yıl­lık!..
120 li­ra dü­şen emek­li­nin ma­aşı­na ay­da 10 li­ra, 30 li­ra dü­şen emek­li­ye ay­da 2.5 li­ra ek­le­ne­ce­k…
Böy­le bü­yük müj­de­ye ko­ca­man bir yuh!..

AKP kurucusu Yalçınbayır : ‘Erdoğan, Yüce Divan’lık olacak’


Dostlar
,

Cumhuriyet‘in deneyimli yazarlarından ayın Leyla Tavşanoğlu, bu günkü Cumhuriyet‘te (8.9.13) oldukça önemli bir söyleşi gerçekleştirdi..

Sn. Ertuğrul Yalçınbayır, AKP’nin genel skreterliğini üstlenen,
Kabinede Başbakan Yardımcılığına dek yükselen bir ad..

Halen de bu partinin üyesi..

Dürütçe ve yüreklice, bir hukukçuya yakışır biçimde yalın gerçekleri dile getirmiş.
Tavşanoğlu ustalıkla sormuş, Yalçınbayır da açıklıkla yanıtlamış..

Örn. Suriye’de kimyasal silah kullanımı konusunda “kuşku” nun aşılamdığını belirttikten sonra, hukukçu kimliğinin gereğini yaparak, “Bundan Suriye yararlanır” diyor ve Ceza hukukunun evrensel bir ilkesini öne çıkarıyor.. (Kuşku sanığın lehinedir!)

Umut oldu bu söyleşi bizim için..
326 milletvekilinin tümünün RT Erdoğan’ın kulu – kölesi olduğu savlanabilir mi?

Elbet içlerinde çok iyi eğitimlilier, vcdan – namus sahibi yurtseverler, gerçek dürüst dindarlar vardır ve hatta pek çoktur.

Örn. Obama, Suriye politikası için Kongre üyelerini tek tek ararken, RTE’nin milletin seçilmiş vekillerine bile bu konuda konuşma yasağı koymasının parti disiplini vb. sudan gerekçelerle kabul edilemeyeceğini görmektedirler, göreceklerdir, içlerine simmez..

Sayın Yalçınbayır gibilerin öne çıkmasını, konuşmalarını, RTE’nin ülkemizi felaketlere sürükleyen politikalarını dizginlemelerini yaşamsal önemde buluyoruz.

Teşekkürler Sn. E. Yalçınbayır, dürüstlüğünüz ve yurtseverliğiniz için..

Siz de sağolun Sn. Leyla Tavşanoğu, çok değerli bir söyleşi oldu.

Tüm metni pdf olarak görmek için lütfen tıklayınız :

YUCE_DIVANLIK_OLACAKLAR_ERTUGRUL_YALCINBAYIR

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 9.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

Leyla Tavşanoğlu söyleşisi                      :

‘Erdoğan, Yüce Divan’lık olacak’

AKP kurucularından eski Başbakan Yardımcısı Yalçınbayır’dan
hükümete ağır sözler:
Ertugrul_Yalcinbayir_AKP_kurucusu_8.9.13_Cumhuriyet
  • Acaba dünyada kuvvetler ayrılığını benimsemiş hangi parlamento, 
    mahkeme kararlarının bakanlar kurulu tarafından sonuçsuz ve etkisiz hale getirilmesine
    göz yummuştur?
    Bunlar Yüce Divan’lık suçtur.

 

Ertuğrul Yalçınbayır AKP’nin kurucularından. Partinin genel sekreterliğini ve başbakan yardımcılığıyapmış bir isim. İsminin üzerine Başbakan Erdoğan tarafından ilk çizik atılanlardan. Şimdi sade üye. Hükümetin icraatlarını çok sert bir dille eleştiriyor. Tayyip Erdoğan’ı halka şikâyet ediyor. Yüce Divan’lık suçlar işlendiğini söylüyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu da halka doğruları söylemeye çağırıyor.

– Kurucuları arasında yer alıp programı ve tüzüğünün hazırlanmasında
emek verdiğiniz 2001’in AKP’siyle bugünkü AKP’yi kıyasladığınızda
nasıl bir resim görüyorsunuz?

E.Y.- Abdüllatif Şener başkanlığında bir ekiple yazdığımız Ak Parti programının referans noktası evrensel değerlerdi. İnsanoğlunun ortak aklıydı. Partinin tüzüğüyle ilgili Mehmet Ali Şahin başkanlığında bir ekip vardı. Ben zaman zaman oraya da girdim. Orada parti içi demokrasi hakem kurulu kurulması önerisini getirdim. Çünkü demokrasinin hem parti hem ülke içinde derinleştirilmesi ve genişletilmesi lazımdı. Bu kurul hem genel merkezde hem iller düzeyinde olsun nitelikli elemanların bulunduğu genel başkanlara karşı bağımsız ve tarafsız davranacak bir kurul olacaktı.

Biz başlangıçta bu kurulun başkan ve üyelerinin milletvekili adayı olamayacaklarını da tüzüğe yazdık. İlk kurul başkanı Burhan Kuzu’ydu. Kuzu bir gün bana aday olamamaktan yakındı. Ben de o sırada Ak Parti genel sekreteriyim. Bana aday olamamanın insan haklarına aykırı olduğunu söyledi. Ben de madem aday olmak istiyorsunuz, istifa edin, yedekler gelsin, dedim.

Burhan Kuzu hem kurul başkanı olarak kalmak hem de aday olmakta ısrar etti.
Daha sonra Tayyip Bey’i de ikna etmek suretiyle kurul üyelerinin aday olma engelleri kaldırıldı. Sade milletvekillerini kurula, milletvekillerini, bakanları, Tayyip Bey’i bile şikâyet etme hakkını veriyorduk.

– Siz kurula Tayyip Erdoğan’ı şikâyet etmiştiniz. Bunu anlatır mısınız?

E.Y.- O dönem kurul başkanı olan Nurdoğan Topaloğlu’na, “Size Tayyip Bey’i şikâyet edeceğim” dedim. Şaşırdı. Ben sözüme devam ettim: “Tayyip Bey parti programının
şu şu noktalarına muhalefet etmektedir. Bu nedenle onu şikâyet etme hakkımı kullanıyorum.”

Daha da ötesi var. Emin Şirin partiden istifa etmeye karar vermişti. Beni aradı. Şikâyetlerini anlattı. Söylediği hususları Parti İçi Demokrasi Kurulu’na iletmesini, bunların parti içinde düzeltilmesi hususunda demokratik haklarını kullanmasını öğütledim. Nitekim de öyle yaptı.

Emin Şirin daha sonra Ergenekon davasında yargılandı ve 7.5 yıl hapse mahkûm oldu. Emin Şirin demokratik hak arama mücadelesini parti içinde sürdürmüş birisi.

– AKP kurulurken hiçbir biçimde ayrımcılık yapılmayacağına
söz verilmemiş miydi?

E.Y.- Ak Parti’yi kurarken din, bölge, ırk, parti milliyetçiliği yapmamaya söz vermiştik. Yani, partizanlık yapmayacağız, demiştik. Partizanlık ve despotluk partimizin en yoğun mücadele alanları olacaktı. Ama olamadı.

İsyan hakkını kullanıyorlar

Gezi Parkı protestolarına katılanlar baskı altında olduklarını görmüşlerdir.

– Bu uygulamalar çağdaş bir zulümdür.

– İnsanlar BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki isyan etme hakkını kullanmışlardır.

– Yıllarca Tayyip Erdoğan hakkında ağzına geleni yazıp söyleyen Yiğit Bulut’un Başbakanlık başdanışmanlığına getirilmesini nasıl karşıladınız?

E.Y.- Biz etik değerlere önem veren bir parti olarak kurulduk. Bu etik değerler dikkate alınmak suretiyle görevlendirmeler yapılmalıdır. Ben Ak Parti’nin bir üyesi olarak
Parti İçi Demokrasi Hakem Kurulu’na bu etik değerlere uygun olmayan tasarruflarla ilgili şikâyet etme hakkına sahibim. Ben şimdi, Sayın Bulut’un Tayyip Bey’in başdanışmanı olmasının partinin ilkelerine aykırı olması nedeniyle şikâyet ediyorum. Partimizin
genel başkanının, başbakan demiyorum, tasarrufu etik değerlerle bağdaşmamaktadır.
Türkiye’de etik değerlerin hem kamuda hem özel sektörde önde gelmesi lazım.
Bütün partilerin el birliğiyle çıkan kanun hemen kişiye özel düzenlemeler için değiştirilebiliyor. Böyle bir yasama meclisi olmaz. Bunlar Türkiye’nin itibarını favkalade zedeleyen hususlar. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Kamuda liyakatın ön plana çıkarılması lazım. Bunlar yapılmıyorsa daha kat edeceğimiz çok mesafe var.

– Güneydoğu için yapılan demokratik açılımı nasıl değerlendiriyorsunuz?

E.Y.- Demokratik açılım sadece bir yöreye yapılan özel düzenlemelerle olmaz.
Genel demokratik açılımlarla olur. Türkiye demokrasisi dünyada 88. sıradaysa bunun standardının yükseltilmesi hepimizin sorunudur. Yani Türkiye’nin sorunlarına el birliğiyle sahip çıkılması gerekir.

Onların (BDP) farklı düşünceleri olabilir. Ben Tayyip Bey ve Abdullah Gül’e 2005 ve 2015 yılları arası dönemin Türkiye ve dünyanın cebir ve şiddetten arınmış on yılı ilan edilmesini önermiştim. Sadece ilan etmek yetmiyor. Bu konuda çeşitli çalışmalar yapılmasını söylemiştim. Türkiye’nin zafiyeti sözler ve eylemler arasındaki uyumun sağlanamamasıdır.

– Hükümetin çevreye duyarlı olmadığını biliyoruz. Buna en güzel örneklerden birisi Gezi Parkı’nın yok edilmek istenmesiyle patlak veren ve insanların canlarına mal olan olaylar. Yöneticilerin rant uğruna çevreyi yok etme yerine çevreye olan duyarlılıkları nasıl sağlanır?

E.Y.- Türkiye bilgi edinme hakkını, çevreye saygıyı düzenleyen Aarhus Sözleşmesi’ni 2001’den beri imzalamamakta direniyor. Türkiye dışında Andorra ve Rusya bu anlaşmayı kabul etmiyor. Biz çevre mevre, çevrecinin daniskasıyım, yeşilin hastasıyım diyen başbakanlar gördük. Demokrasinin sandıktan ibaret olmadığı gibi çevrecilik de yeşili sevmekten ibaret değildir. Acaba dünyada kuvvetler ayrılığını benimsemiş hangi parlamento, mahkeme kararlarının bakanlar kurulu tarafından sonuçsuz ve etkisiz hale getirilmesine göz yummuştur?

  • Bunlar Yüce Divan’lık suçtur.

TBMM’de çevre hakkı ihlali nedeniyle hiç bakan ya da bakanlar kurulu hakkında gensoru verildiğini gördünüz mü? Bu seviyeyi, mahkeme kararlarına saygısızlığı gösteriyor.
Bu, toplam demokrasi ayıbımızdır. Gezi Parkı protestolarına katılan insanlar baskı altında olduklarını görmüşlerdir. Bu baskı çevrecilikte katılımın olmaması, mahkeme kararlarına uyulmaması, denetimin sağlanmamasıdır. Bu uygulamalar bana göre çağdaş bir zulümdür.

  • Bu (Gezi direnişi), işkenceye karşı duran insanlar BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki isyan etme hakkını kullanmışlardır.

Halkın görüşlerini almadan karar verirseniz, bu demokrasi bakımından maluldür.
3. Boğaz köprüsü, 3. havaalanında halkın katılımı, bilgilendirilmesi tam olarak sağlanmalıdır. Bunları yapmamak apaçık insan hakkı ihlalidir.
İyi yönetime ulaşamazsanız kaliteyi yakalayamazsınız.

Davutoğlu gerçekleri itiraf etsin

– AKP, milyonlarca Müslümanın katledilmesine yol açan Irak işgaline hiç ses çıkarmadı. Mısır’da Müslüman Kardeşler’e yakınlığıyla bilinen Mursi’yi iktidara getiren darbeyi neredeyse kutsarken, Mursi’yi deviren darbeye karşı çıkıyor. Türkiye’yi bir maceraya sürüklediğini düşünmeden Suriye’de Esad rejiminin devrilmesi için çırpınıyor. Acaba bunları neden yapıyor?

E.Y.- Mısır’la, Irak’la ve diğer komşularla “sıfır sorun” derken “sırf sorun” haline gelindi. Buradan Sayın Davutoğlu’na şunu söylemek istiyorum:

Sevgili Davutoğlu, 1 Mart (2003) tezkeresi öncesindeki gece Sayın Başbakan Gül’le görüşmeye girmeden önce elime sarılmıştınız. ‘Abi, ne olur görüşlerinde ısrarlı ol. Israrla Irak’a girilmemesini söyle’ diyen sizdiniz. Bu sadece Irak değildi. Sizin barışla ilgili düşüncelerinizdi. Ya da ben öyle algıladım. O zamanki samimiyetinizi niye şimdi devam ettirmiyorsunuz? Şu anda yapılmak istenenler anayasaya aykırıdır. Uzun yıllar onarılması güç zararlar verir. Sizin, Irak’ın ya da bundan sonra Suriye’nin inşasında kârınız olmaz. Sizin büyük bir zararınız var. Tarihe not düşürüyorsunuz.

  • Demokrasinin en önemli hususu halka bilgi vermektir.”

Erdoğan, Gül ve Davutoğlu vebal altında

– Siz Irak işgali öncesi de ABD’ye uyarıda bulunmamış mıydınız?

E.Y.- Hukuka uygun olmadan, halkları yanıltarak, yalan söyleyerek iş yapıyorsunuz, dedik. O kimyasal silahlar kim tarafından kullanıldı? Onu bilemeyiz ki. O şüpheden Suriye istifade edecektir.

Siz bir taraftan Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) Suriye’nin toprak bütünlüğüne yönelik toplantılarını, eğitim çalışmalarını burada yapacaksınız…
Siz gelip geçeceksiniz. Ne iktidarlar geldi, geçti. Ama bizim o halklarla ilişkilerimiz
hep oldu ve olacak. Bunları zedelemeye hakkınız yok. Burada hem Tayyip Bey’in,
hem Davutoğlu’nun hem Sayın Gül’ün büyük veballeri var. Bu vebalin altından kalkabilmek zordur. Kendilerini tatmin etmeye kalkmasınlar. Halkın seçilmiş temsilcileri onların değil bu milletin vekilleri. Onlar özgürleşmedikçe bu ülke de özgürleşmez.

  • Barack Obama tek tek kongre üyelerini arayıp görüşlerini alıyor.
    Bizimki ise nasıl bir yönetim anlayışıdır?

Geri demokrasi böyle olur

– AKP Hükümeti’nin işine gelmeyen herkes hemen kara listeye alınıyor.
En son da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun boy hedefi haline getirilmesini nasıl karşılıyorsunuz?

E.Y.- Sayın Gül’le 2004 ya da 2005’teki bir konuşmamızda; iyi ki Irak’a gitmemişiz, Sayın İhsanoğlu, seçimle işbaşına gelen ilk İİT genel sekreteridir. Büyük çoğunlukla seçilmiştir. Bizim için İslam ülkeleriyle diyaloğumuz bakımından bir şanstır, dedim. Birkaç defa Suriye’ye iyi ki müdahale edilmediğini söyledi. Yani, kendi çıkarımıza geldiği zaman öyle, gelmediği zaman böyle. Hiçbir demokratik ülke sürpriz bir kararla başka bir ülkeye saldırı ilan edemez; sürpriz bir kararla kendi topraklarının kullanılmasına
izin veremez. Sürpriz bir kararla kendi ordularını başka bir ülkeye gönderemez.
Bu demokrasinin evrensel standardıdır. Biz bunlara ulaşamadığımız için demokraside çok gerilerdeyiz.

PORTRE : ERTUĞRUL YALÇINBAYIR

Hasköy, Bulgaristan, 1946 doğumlu. Dört yaşında ailesiyle birlikte Türkiye’ye
göç etti. Ortaöğrenimini Bursa Erkek Lisesi’nde, yükseköğrenimini İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde yaptıktan sonra avukatlığa başladı. Bursaspor genç takımında
futbol oynadı. 1970’lerde bir süre CHP içinde yer aldı. 1980’li yıllarda Milli Görüş Hareketi’ne yakınlık duydu. 1995’te RP’den Bursa milletvekili olarak TBMM’ye girdi. Kısa sürede parti yönetimini eleştirince RP’den koptu. 1999’da ANAP’tan
Bursa milletvekili olarak yeniden seçildi. ANAP yönetimiyle de sorunlar yaşayınca 2001’de partiden istifa etti. AKP’nin kurucu kadrosu içinde yer aldı. Bir dönem
AKP Genel Sekreterliği’ni yürüttü. Kasım 2002 seçimlerinde AKP’den
Bursa milletvekili seçildikten sonra Abdullah Gül başkanlığında kurulan
58. hükümette başbakan yardımcılığı görevini üstlendi. Ancak parti içi muhalefet yapması nedeniyle ismi Tayyip Erdoğan tarafından çizilerek 2007
genel seçimlerinde aday gösterilmedi.
(Cumhuriyet portal, 8 Eylül 2013)

Savaş barış ödülü getiriyor!

Savaş, barış ödülü getiriyor!

necdet_sarac_portresi

Necdet Saraç

necdet.sarac@yurtgazetesi.com.tr
YURT, 02 Eylül 2013

Ortalık yalandan ve yalancıdan geçilmiyor. Bozacılar sürekli yalan üretiyor, Şıracıları da kendilerine şahit gösteriyorlar! Adına “müdahale” dedikleri savaşın ölüm demek olduğu, Irak’ın on yıllık tablosu bütün çıplaklığıyla orta yerde olsa da onlar Suriye’ye müdahalenin demokrasi getireceği yalanını yayabiliyorlar ve inanılır gibi değil ama, bu yalanlarına hatırı sayılır “müşteri” de buluyorlar!

Yalanlar öyle bir hal almış durumda ki, barış gibi birçok toplumsal değer bile anlamını yitirmiş durumda. Fransa’da neredeyse bütün solun desteğini arkasına alarak Sosyalist Parti adayı olarak, Cumhurbaşkanı seçilen François Hollande, tam bir emperyalist ülke lideri gibi konuşuyor. Hollande “Suriye’yi hemen vuralım” korosunda sesi en çok çıkanlardan biri, bizim Başbakan Erdoğan’la ve El Nursa cephesinin komutanı Ebu Muhammed el Sesi Culani ile yarışacak düzeyde fazla! Böyle biri, yani Hollande, dünyanın en saygın kuruluşlarından biri UNESCO (BM Bilim, Eğitim ve Kültür Örgütü) tarafından “Afrika’da barış ve istikrara yaptığı katkılardan dolayı” barış ödülüne layık görülüyor. Adında “barış” olan ödülün gerekçesinde Fransa’nın Mali’ye “İslamcı terör gruplarına yönelik” yapılan askeri müdahale olsa da, asıl gerekçenin uranyum olduğunu herkes biliyor! Ancak dünyada yalanın iktidarı yaşandığı için bunun hiçbir hükmü yok! Fransız Komünist Partisi savaşa karşı çıkıyormuş, Fransız Sosyalist Partisi içinde savaş karşıtı ciddi bir muhalefet varmış, bunların hiçbir karşılıkları yok!

Nitekim aynı şey Obama için de fazlasıyla geçerli! Obama, 2009 yılında “dünyada nükleer silah stokunun azaltılması çağrıları, Ortadoğu barışı için çalışması ve Müslüman dünyasına yaptığı açılım nedeniyle” hem Nobel Barış Ödülü’nü hem de
“10 milyon İsveç Kronu para ödülü” almadı mı? Benzer bir durum Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan için de geçerli değil mi? Erdoğan’da daha sonra kendisinin de destek verdiği bir NATO operasyonu ile öldürülen Kaddafi’den “İnsan Hakları Ödülü” almıştı. 2010 yılında aldığı bu ödülden sonra ettiği laflar ise unutulur gibi değildi. Erdoğan bunları hatırlamak istemez ama biz hatırlatalım:

  • “Şahsımdan ziyade, ülkem ve milletim adına teslim aldığım bu ödülün, bölgesel ve küresel ölçekte, insan hakları noktasındaki mücadelemizi teşvik edeceğinden emin olabilirsiniz. Bu vesileyle bölgesel ve küresel ölçekte işbirliğinin geliştirilmesi yönünde gösterdiği gayretlerden ötürü Libya Lideri Muammer Kaddafi‘ye şükran ve takdirlerimi ifade etmek isterim.”

Obama, Hollande ve Erdoğan. Üçü de “barış ödülü” sahibi ama üçü de
1 Eylül Dünya Barış Günü’nde bile “savaş hemen şimdi” diyecek derecede savaşçılar! Savaşı hep barış, demokrasi ve özgürlükle yan yana kullanan bu şahsiyetlerin diğer ikisini bilemem ama bizim Başbakan’ın işi giderek zorlaşıyor.
Ne kadar süslü cümleler kurarsa kursun, en azından 2014 yerel seçimlerine kadar siyaseti gerilim ve savaş üzerine kurduğu için hızla irtifa kaybediyor. Kaybetme korkusunun yarattığı icraatlar özgürlük, eşitlik, hak ile beslenen süslü cümleleri dinlemiyor!

1 Eylül’de insanlar barış zinciri yapmasın diye Gezi Parkı’nı insanlara kapatıp, metro seferlerini iptal ettikten, insanların üzerine basınçlı su sıktıktan sonra; Eylül ayı ile birlikte büyük şehirlerde yükselecek muhalefeti bastırmak için, Güneydoğu’dan beş bin kişilik özel Jandarma Tugayı’nı İstanbul’a getirdikten, Sıkıyönetim dönemlerindeki gibi, üniversiteleri ve stadyumları genelge yayınlayarak muhalefete kapattıktan sonra; Erdoğan’ın “sadece bu bölgenin birliği ve dirliği için mücadele veriyoruz;
bu coğrafyadaki kardeşlerimize sadece nizam, huzur, istikrar, barış telkin ediyoruz.” demesinin hiçbir inandırıcılığı yoktur!

  • Tıpkı Ali İsmail, Ethem, Abdullah ya da Mehmet için, onlarca Gezi mağduru yaralı için tek bir duygusal ifadede bulunmadan Rabia işareti yaparak ağlamada olduğu gibi! 

Hele hele, Erdoğan’ın, Suriye’de Esad’tan kaçtığını söyleyenlere her türlü olanağı sunup, El Nursa Cephesi’nin saldırılarından kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeli Arap Alevilerini ortada bıraktıktan sonra “Biz bu coğrafyada, her etnik kökene, her inanca
ve her mezhebe eşit mesafedeyiz. Sünni de, Şii de bizim kardeşimizdir.” demesi ise uzaktan bile görünecek kadar kuyruklu bir yalandır!

 

Hüsnü Mahalli : DİYALOG

Dostlar,

Üstad gazeteci – yazar, Ortadoğu uzmanı Dr. Hüsnü Mahalli, 2.9.13 günü
YURT Gazetesindeki köşesinde DİYALOG başlıklı müthiş bir makale yazdı.
Hem içerik ve öngörüler olarak hem de yazı tarzı olarak son derece başarılı..
Suriye bunalımının aktörleri devlet başkanlarını sanal olarak diylaoga soktu ve konuşturdu.. Sorunun nasıl çözülebileceğini de.. Çin ve Rusya başta olma üzere ağırlıklarını net olarak koyar ve sıkı dururlarsa, gerilim yumuşar ve görüşmelerle
çözüm üretilebilir..

Dr. Mahali, kimyasal silah kullanımının perde arkasını da yazıyor..

Bize göre bu yazı mutlaka okunmalı ve çokça paylaşılmalı.

Gazeteci – yazar Sn. Hüsnü Mahalli’yi ve gazetesi YURT’u kutluyoruz..

  • Bu vesile ile YURT‘u günümüzün başarılı gazetesi YURT yapan usta ve yürekli gazeteci – yazar dostumuz Sayın Merdan YANARDAĞı da gönülden dayanışma ile selamlıyoruz… Mutlaka ve hızla özgürlüğüne kavuşmasını ve her biri birer ders gibi olan makalelerini okuyabilmeyi diliyoruz. O’nun engin birikiminden ve usta makalelerinden bizleri yoksun bırakmaya kimsenin hakkı olmadığını düşünüyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 3.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

DİYALOG…

Portresi

 

Hüsnü Mahalli
YURT, 2.9.13

 

 

Esad: Ben kimseyi kimyasal ile vurmadım

Obama: Hayır vurdun. Vurduğun için de ben seni vuracam

Esad: Peki kanıt göster

Obama: Kanıta ihtiyacım yok. Vurdum diyorsam vurdun demektir. Patron benim.

Esad: İyi de bari Şam’da bulunan BM Kimyasal Silah Araştırma Komisyonu’nun raporunu bekle.

Obama: Ben kimsenin raporunu beklemem. Benim adım Obama..

Üstelik boyum senden 3 santim daha uzun.

Esad: Bu iş boy ile olmuyor. Biraz akıl ve vicdan ile olması gerekir. Bak İngiliz dostun Cameron bile çuvalladı..Sen bizim bölgedeki uşaklarına bakma . Onlar sıcaktan kafayı üşüttü.

Obama: Fazla konuşmayı bırak. Hazırlan yakında gelip seni dövecem.. Ama önce bizim Kongre’deki morukları ikna etmem lazım.

Putin: Beyler kusura bakmayın sohbetinize kulak misafiri oldum. Sanki savaştan söz ediyorsunuz?

Esad: Barış sözü ile iktidara gelen Obama, Libya’dan sonra şimdi de Suriye’yi vuracam diyor. Adam kafayı üşütmüş..

Putin: Hüseyin abi neden böyle yapıyorsun. Üstelik Nobel Barış Ödülü’nü vermişlerdi sana.

Bak benim bile böyle bir ödülüm yok.

Obama: Sen de nereden çıktın ulan Putin. Zaten senin mavi gözlerinden gıcık alıyorum. Ayrıca benim adım Hüseyin değil, Barack Obama’dır.. Bu senin Esad mı Esed mi ne idüğü belirsiz zat sinirimi bozuyor. Adam Arap Baharının içine etti. Bütün planlarımı bozdu. Benim de belli bir prestijim var. Bölgedeki adamlarım da beni sıkıştırıyor. Söyle adamına, bıraksın gitsin artık.

Putin: Sen de bölgedeki adamlarına söyle Suriye’de savaşan on binlerce Kaide, Nusra ve benzeri terör örgütlerinin ruh hastası katillerine destek vermesinler. Unutma bu örgütler senin için de tehlikeli. Yoksa yanılıyor muyum?

Obama: Buna sen değil ben karar veririm. Sen git adamın Esad’a kimyasalın hesabını vermesini söyle.

Putin: Kimyasalı Esad değil, senin destek verdiğin radikal İslamcı muhalifler kullandı. Nereden aldıklarını ve nasıl kullandıklarını sen de biliyorsun. Senin de benim de Suriye üzerinde uydularımız var.

Obama: Esad’ın kullandığına dair benim kanıtım var.

Putin: Neymiş bu kanıt? Varsa o zaman tüm dünyaya göster bu kanıtları . Kanıtların ciddi olsaydı İngiliz vekilleri ikna ederdin.

Obama: Bir Suriyeli subayın telsiz konuşmasını kaydettik. Kimyasal kullanmadan söz ediyor.

Putin: ÖSO’lu olmadığını nereden biliyorsun. Ayrıca konuşmayı kaydeden uyduların atılan bombayı da kaydedebilirdi.. Tıpkı bizim uyduların kaydettiği gibi. İstersen sana yollayayım, kayıtlarımızı bir bakarsın..

Netanyahu: Başkan Obama kusura bakma uydularımız üzerinden sizi dinliyordum.
Ne olur bu komünist artığı Putin’i dinleme. Eski KGB şefi olarak o bu işleri iyi becerir. Ama bizim de MOSSAD‘ımız var. Esad vurdu diyorsak Esad vurdu.

Esad: Anlaşıldı.. Yine bu işin içinde İsrail var. Yani Kongre’deki Yahudi lobileri var.

Netanyahu: Ne sandın sen. Senden bir kurtulsak hemen Hizbullah ve İran’ın işini bitirecem.

Bak bölgedeki tüm Sünni dostlarım bunu istiyor..

Obama: Netanyahu doğru söylüyor.. Benden de aynı şeyi istediler.

Kral Abdullah: Obama doğru söylüyor. Ben uyuyordum ama hemşire ne konuştuğunuzu anlattı. Hüseyin kardeş, emrettiğiniz gibi Mısırlı generaller Suriye’ye yanaşmasın diye ha bire onlara dolar gönderiyorum. Ama sen sözünü verdiğin taze ve güçlü Viagraları henüz göndermedin.

Ne olur beni unutma..Suriye’yi vurmadan bana haber ver. Benim uyumam lazım.. Anlarsın ya!!

Obama: Özel üretim Viagraları bu sabah sana ve Körfez’deki dostlarımıza gönderdim.

Putin: Bırakın bu aptalca işleri. Anlaşıldı siz üçüncü dünya savaşı istiyorsunuz . Benim için sorun yok. Ben her şeye hazırlıklıyım.

Esad: Ben de hazırlıklıyım..

Obama: Esad efendi, senin orada bir gürültü var yoksa yine sarayın mı basıldı..

Esad: Evet basıldı .. Ama dostlar tarafından . Adlarını sayarsam ödün kopar

***

Hamaney, Nasralah, Maliki, Castro, Maduro, Mandella, Xi Jinping

Obama: Beyler siz de beni çok ciddiye aldınız. Bakın daha Kongre’ye danışacam. Sonra da Kenya’daki babaannemden bir büyücü istedim. O da gelip falıma bakacak. Sonrasında şu Suriye konusunda karar verecem. Tabi Michelle’e de danışmadan olmaz.

Esad kardeş sen de Esma’ya söyle onu bi arasın konuşsun. Belki bu işi tatlıya bağlarız.

Bu arada Şam’ın o meşhur baklavalarından 3-5 kilo göndermeyi unutma. Benim kızlar bayılıyor o tatlılara..

Esad: Söylerim Esma arar Michelle’i. Sen de kızları al gel birlikte hem kebap hem tatlı yeriz.

Bak bugün de 1 Eylül Dünya Barış Günü. Sen bizim bölgedeki savaş manyaklarını dinleme.

Akıllı adama benziyorsun.

Obama: Yahu akıl mı bıraktılar bende..

Putin: Beyler beni unutmayın. Ben de kebap ve tatlıyı çok severim.

Atma irecep, din kardeşiyiz


Atma irecep, din kardeşiyiz

T.C. Levent Kırca
AYDINLIK, 27 Mayıs 2013
ulusalkanal.com.tr

Abimin, Obama’nın sözünden çıkmadığını, abim derken kimi kasdettiğimi biliyorsunuz.

Sağ olsun, hiç ikiletmiyor Obama’yı. Adam ne derse o oluyor.
Abim, Suriye için bir plan yaptı Reyhanlı’da.
Geri tepti, yüzüne gözüne bulaştırdı.
Esad yaptı dediyse de, kimse yemedi. Abim Reyhanlı’ya gideceğine, soluğu kardeşi Obama’nın yanında aldı. Amerika bunları yedirdi, içirdi, bağrına bastı. Abim, Bill Clinton’dan dolayı iyi tanıdığımız oval ofiste başbaşa Beyaz Saray’ın önünde bir konuşma yaptı, kimse iplemedi.
“Reyhanlı’da feleğimiz şaştı, gel bir el at şuraya. İsteyenin bir yüzü kara.
Sen zaten zencisin.’’

Parmağını salladı Obama. “Valla” dedi, “Seni severim din kardeşiyiz ama sen yüzüne gözüne bulaştırdın bu işi. Biz seni Bop Eşbaşkanı yaptık. Sen işin Bop’unu çıkarttın.
Bir çuval inciri Bop’ettin. Bundan böyle “taktik” değişecek, “tiktak” olacak. Artık patlama, çatlama yok. Ne olacaksa, diplomatik yoldan yapılacak. Ben Putin’e imza verdim,
söz kestik. Kavli karar ettik.”

a) Esad, seçime gidecek. Seçime kadar hükümetin başında kalacak.
b) Seçimleri “Baas Partisi” kazanacak. Esad’sız yola devam edilecek.

Böyle buyurdu Putin.

Bana bir şans daha ver dediyse de dinletemedi abim.
Türkiye’ye doğru gelirken karıkoca, “ellerim böyle boş, boş mu kalacaktı?” şarkısını okudular yol boyu… Üstüne birde jet lag oldular mı sana…

Bu durum Türkiye’de bütün hesapları değiştirdi. Akan sular durdu, göller oldu ırmak.
Şimdi abim “hangi yüzle” Reyhanlı’ya gidiyor?
Birkaç Akil, akil verdi. Dedi ki; “Reyhanlı’nın tıpkısını kuralım film seti gibi… etrafa da figüran koyalım. Abimiz, Reyhanlı’ya gidiyormuş gibi film setine gitsin, figüranlar tezahürat yapsın. Yandaş basın da, kendilerinden beklenileni yapsın.
Olur mu?
Olmaz.
Obama’ya sordular. Dedi ki;
“Yer, yine Reyhanlı olsun. Reyhanlı’yı Reyhanlı’dan çıkarın, figüranları Reyhanlılı gibi yapın.
Hani Abdullah Abi gittiğinde de, öyle yapmıştınız ya… Durum bundan ibaret.
“Abim yaptı, Cafer bez getir” durumunda. Değneğin iki ucu da Bop’lu.
“Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen pis bıyık.”

Yani abimin işi zor.

**********

BATAN GEMİNİN MALLARI

Devlet Tiyatroları, Devlet Bale ve Operası ve de Senfoni Orkestrası kapatılıyor.
Haydi gözümüz aydın!
Susma sustukça sıra sana da geldi.
Söz sloganlıktan çıktı, reel oldu.
Güzel Sanatlar da kapatılıyor…
Oh… Sen sağ ben selamet. “Yok canım” diyenler, “Vah canım” diyorlar… söylemiştik.
Şimdi sırada sinemalar ve televizyon dizileri var. Özel tiyatrolar şimdilik duruyor.
Onları da abim denetleyecek. Hükümetin istediği oyunları oynarsanız mesele yok.
O takdirde, devletten besleneceksiniz. Aksi takdirde sizi “Tarihin karanlık suları” bekliyor. Abime şakşak tutanlar kalacak.
Muhalefet yapanlara “elveda” şarkısı okunacak.
Ne var ki, en sonunda “Sanat” bütünüyle yok olacak.

Yok öyle heykelmiş, resimmiş, Fazıl’mış, Say’mış… Hepsi “mişli geçmiş” olacak.
Ama, biz buna müstehakız.
Başkaldırmadığımız için, ağlamadığımız için meme yok bize.

ABD

Türkiye’nin adı ABD olacak. Yani açılımı “Anadolu Birleşik Devletleri”
“İçerdekiler” oyunumuz turneleri nedeniyle, iki günde bir Atatürk Havaalanı’ndayız. Geçen gün alanda bilet işlemlerini yapan bankolarda, birkaç açık saçlı bayan çalışanın yanına, ikide sıkma başlı hanım oturtmuşlar. Kadınlar örtük ve kapalı. Doğrusu çok yadırgadım, ilk kez karşılaşıyorum. Kanıma dokundu. Makyajları full yapılmış, kaşlar cımbızlanmış, gözler sürmeli, kirpikler rimelli, dudaklar parlatılmış, yanaklar allıklı… Özellikle seçilmiş iki güzel bayan ama full otomatik,
pardon full kapalı.

Zavallı zavallı oturan başı açıklara “Ne diyorsunuz bu duruma?” diye sordum.
“Yakında bizi de kovup, yerimize bunlardan alacaklar. Çünkü biz zamanında başkaldırmadık. Şimdi başımıza geleceklerin müsebbibi biziz” dediler. Telefonumu çıkardım. Full örtük bayanlardan birinin fotoğrafını çektim. Durumu anlayan “full” bana çemkirdi. “Fotoğrafımı çekemezsiniz.” dedim;

“Çekmiyorum, çekmeye niyet ettim, besmele çekiyordum. “Amirimden izin almanız lazım” dedi. “Tamam, alayım da geleyim” dedim. Full yine çemkirdi. “İzin alsanız da, ben çekmenize müsaade etmiyorum.” Bu kez ben, biraz da herkesin duyabileceği bir sesle;

“İsminin Atatürk olduğu bir havaalanında, ben de sizin bu kıyafetinize
müsaade etmiyorum.

Burası Atatürk Havaalanı. Bu havaalanı da Türkiye Cumhuriyeti’nde.”
Çevredeki insanların “Oh”lamış bakışları ve gizliden havaalanındaki başparmakları gördüm. Ama korkusundan kimse yanımda yer alamadı.

**********

MALTEPE BELEDİYESİ

Maltepe Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Zengin ile birbirimizi çok severiz. Mert, dürüst ve de çalışkan bir adam. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde “İçerdekiler”i oynadık. Kulisteki soyunma odalarına, yitirdiğimiz değerli sanatçıların fotoğraflarını ve özgeçmişlerini asmış.

Adile Naşit, Erol Günaydın, Müşfik Kenter, Metin Serezli, Suna Pekuysal vs..

Ben Erol Günaydın’ın odasında soyunup, giyindim.
Bir an için, Günaydın’ın fotoğrafının yerine kendimi koydum.
Şüphesiz öldüğümde başkan bir kapıya da beni yapıştıracak.
Kendi kendimi takdir ettim. Hayat madem bu kadar kısa…
Sonunda bir kapıya asılı kalacağız…

  • Öyleyse vatanı savunmaktan, T.C.’yi korumaktan daha önemli bir ilke olmamalı.

“Onur” kalmalı, geriye “Şeref” kalmalı.

Saygılarımla…

RIFAT SERDAROĞLU : GİZLİ SERVİS


Rifat Serdaroğlu


GİZLİ SERVİS

Açıklama:<br />
http://3.bp.blogspot.com/-uGS4hdmho5o/T057t6aTVUI/AAAAAAAAX-E/oTExK0-ubqo/s320/http_izindemisiniz.jpgHikâye bu ya, üniversiteyi bitirdiği yıl, bir arkadaşının nikâh töreni için kiliseye giden Obama’ya,
Papaz Efendi yanaşmış;

“Evladım, seni Tanrının Ordusunda görmek isterim.” demiş.

Obama; “Papaz Efendi, ben zaten Tanrının Ordusuna kayıtlıyım.” diye yanıt vermiş.

Papaz; “O zaman niçin seni kilisede
hiç görmüyorum?”
 diye sormuş.

Obama yanıt vermiş; “Papaz Efendi, ben gizli servistenim!…”

Obama Gizli Servisten, Putin Gizli Servisten, bizim Türkiyelinin neyi eksik?

O da almış yanına Aposever Gizli Servis Başkanını, Obama’nın masasına oturtmuş!

Obama, Eşbaşkan’ı Türkiyeliye; “Bu Bey kim?”

Türkiyeli; “Mr. Fidan PKK ile Oslo görüşmelerimizi, açılım politikamızı ve
Suriye muhalefeti ile ilişkilerimizi organize eden Gizli Servisimizin Başkanı
ve benim temsilcimdir.”

Obama; Reyhanlı’da kamyon-kamyon bomba patlatılmasını,
size göre 51 bize göre 107 kişinin ölmesini, yüzlerce insanın sakat kalmasını önleyemeyen bu Bey mi bize bilgi verecek? 
Hani sizde bir laf var, ‘Kelin merhemi olsa, başına sürermiş’ diye, bizde bu lafın benzeri ise, ‘Coni’nin tırnağı olsa,
önce kendini kaşır.’ sözüdür. 
Biz, tırnağımız olmadığı ve canımız tatlı olduğu için Suriye’ye girmiyoruz ve size girin diyoruz. Siz gerçekten Mr. Fidan’a
güveniyor musunuz?”

Türkiyeli; “Sayın Eşbaşkan’ım, rica ederim.
Ben Mr.Fidan’a güvenmesem, hiç O’nu Oslo’ya PKK’nın para babaları olan
Avrupa Baronlarının karşısına oturtur muydum?
Kendisi benim korumam altındadır.
Ona dokunmaya kalkan Savcıyı anasından doğduğuna pişman ederim.
Görevi bitince O’nu da Pensilvanya’ya aldırırsınız.
Hem sonra, dünyanın en meşhur 100 kişisi arasına aldırdığınız
Sayın Öcalan ile O görüştü.
Benim Başbakan Yardımcılarımın, bakanlarımın, milletvekillerimin, danışmanlarımın bilmediklerini O bilir.

Ben işi O’nunla götürüyorum.
Ayrıca, Reyhanlı’daki patlamanın sorumlusunu da O buldu.
Patlamadan sorumlu Reyhanlı İlçesi Emniyet Müdürü ile
Kır Bekçisi Topal Salih hemen açığa alındı.
Diğer sorumlu olan, Suriye’ye gidecek bombaları yanlışlıkla patlatan
“Kör Beşir”
 adlı bir geri zekâlıdır.
Yanlışlıkla ‘Off’ düğmesi yerine ‘On’ düğmesine basmış.
Allahın körü işte n’olacak?
Yakında O’nu da yakalarız.

Obama: “Sevgili Biraderim ve Eşbaşkanım, senden bazı ricalarım olacak;

PKK ile açılım politikalarınız gayet iyi gidiyor.
Seni çok cesur buluyorum.
Ben aynısını yapamazdım.
Senin Türkiye’ye yaptığının binde birini Amerika’ya yapsaydım,
beni tekme-tokat aşağı alırlardı.
Seni kutluyorum.
Böyle devam et.

Bölünme olur, diyenlere aldırma.
Bölüne-bölüne büyümeyi onlara anlat!

Kerkük-Musul bizim olacak de!
Kafkaslara-Balkanlara-Afrika’ya sarkacağız de, aynen seçimlerde olduğu gibi
‘Büyük Düşünün”
 de.
Nasılsa

  • Seçim zamanı bilgisayar programcılarını ben sana tekrar gönderirim.

Okey?

Senden ricam; bizimkilerin ‘Pilli Tavşan’ dedikleri Deyvitoğlu’nu benden uzak tut.
Komşularla sıfır politika, dedi etrafında kavga etmediğin komşun kalmadı.
Benim Kanada ve Meksika ile aram iyi.
Buraya gelip de, beni komşularımla papaz etmesin. Uzak dursun, yeter.

Bir de, Senin Özel Paşanı bana gönder.
Benimkilere söz dinlemelerini, eğilerek beni selamlamalarını öğretsin.
Amerika’nın güvenliği söz konusu olunca beni hiç taktıkları yok.
İkide bir ‘yazılı emir’ diye tutturuyorlar, Operasyon yapamaz hale geldim, yahu…”

İki Eşbaşkan, Basın mensuplarının karşısına çıkmak için,
Beyaz Saray’ın uzun koridorlarında yürürken Obama, Türkiyeliye;

“Çok şanslısın kardeşim.
Türkiye’deki gibi bir basın ve yargı bende olsa, bir tane rakibim kalmazdı.
Kimse sana karşı kafasını kaldıramıyormuş.
İçeri attığın insanlar en az 5 sene sorgusuz-sualsiz tutuklu zindanlarda çürüyorlarmış.
Senin aleyhine yazı yazmak için adamda altı okka başak olması lazımmış.
Bizde öyle mi? Sözüm ona Başkanlık yapıyorum.
Bir haber yüzünden günlerdir Amerikan Basını beni rezil ediyor.
Ülkenin kıymetini bil. Fazla bir şey isteme.

Ben senin arkandan okur-üflerim.
Fırsat bulduğun anda Esed’e dal.
Nasılsa sende fazla nüfus var.
Hiç olmazsa vatan-matan diye insanlar güzelce ölsünler.
Kim sana ses edecek ki? Yürü be aslanım, kim tutar seni!

Not; Amerika zaferinden başarıyla ve heybesi dolu olarak gelen Türkiyeli,
tekbir sesleriyle kurbanlar kesilerek karşılandı!

Sağlık ve başarı dileklerimle. 20 Mayıs 2013

İLK KURŞUN