Etiket arşivi: Tayyip Bey

“ANLAŞMA” VE “DİZ ÇÖKME”

“ANLAŞMA” ve “DİZ ÇÖKME”

Dr. Uğur CİLASUN
ucilasun@gmail.com
YURT Gazetesi, 9.9.19
Önceki hafta, Tayyip Bey ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Bey açıkladılar:
Amerikalılar ile Suriye’nin kuzeyinde bir güvenli bölge oluşturulması için anlaştık.” dediler. Bu amaçla bir Amerikan askeri heyetinin Şanlıurfa’ya geldiğini, bizim askerlerimizle ve diplomatlarımızla görüşmeler yaptıklarını söylediler.
İnandık.
“Andlaşma andlaşmadır” diye düşündük.
Andlaşmaların ille yazılı olması koşulu yoktur. İki tarafın söz keserek el sıkışması da, mutlaka uyulması gereken bir “onur konusu” oluşturur. (AS: pacta sund servanda!)
Söze dayalı andlaşmaların bilinen tarihi, kapitalizmin başlangıç yıllarına, ticaret burjuvazisinin gelişmeye başladığı “merkantilizm” dönemine dayanıyor. Buna ilişkin bir anekdot aktarayım :
O dönemin Fransa’sında, Krallardan Louis’lerin bilmem kaçıncısı halka yeni vergiler koymayacağına ilişkin açıklama yapıp, söz veriyor. Ama bir süre sonra, tıpkı bizim şimdiki yöneticilerimizin yaptığı gibi, vergileri insafsızca artırıyor. Bakanları kendisini eleştiriyorlar:
“Kral Hazretleri, halka vergileri artırmayacağınıza ilişkin söz vermiştiniz..”

diyorlar. Louise,

Ne yapalım…” diyor, “…Ben tüccar mıyım ki sözümde durayım !
4 Eylül 2019 günü Tayyip Bey konuştu:
Güvenli bölgenin yalnız adı kaldı.” dedi.
Hani ABD ile anlaşmışlardı? Bundan önce de “F-35 savaş uçakları için ABD ile anlaştık; hatta parasını da peşin ödedik.” dedi Tayyip Bey ve damadı. Hani ne oldu? Ne uçak var ortada ne de para.
İşte bir devleti yönetemezsen böyle olur. Sen “anlaştım” zannedersin ama aslında büyük devletler seni “dizlerinin üstüne çökertmişlerdir.
Osmanlının son yüzyılı hep böyle “diz çökmekle” geçti.Mondros‘ta böyle oldu; Sevr‘de böyle oldu.
Türkiye’yi diz çöktüğü yerden Mustafa Kemal ve arkadaşlarını başlattığı mucizevi direniş ayağa kaldırdı.
Şimdi, bu AKP iktidarı 17 yıldır ülkemizi, emperyalizmin çizmeleri önünde “diz çökmüş” duuma getirdi.
  • Zaman “kıyam” zamanıdır.
  • Türkiye dirilmek, ayağa kalkmak, bu aşağılanmaktan kurtulmak zorundadır.
Bunun ilk koşulu da bizi bu duruma düşüren iktidarı demokrasi içinde  tarihe gömmektir.

Ne demişti Büyük Önder:

  • “Muhtaç olduğun kudret. damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”

Meseleleri mesele yapmazsanız…

Meseleleri mesele yapmazsanız…

Uğur Cilasun

ucilasun@gmail.com
YURT Gazetesi, 01 Ekim 2018

Neredeyse 40 yıldan fazla, Türkiye’nin siyasal yaşamının en önemli aktörlerinden biri olan, merhum Başbakan-Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, siyasal literatürümüze pek çok unutulmaz söz de kazandırmıştır:

“Yollar yürümekle aşınmaz” 
“Dün dündür, bugün bugündür”
“Benzin vardı da biz mi içtik?”

gibi unutulmaz deyişler, O’nun geride bıraktıklarındandır.

Ama şimdi tümünü yazacağım deyiş, bana göre tüm bunların fevkinde (AS: üstünde) “siyasal oportünizmin doruğu” olan bir sözdür. Süleyman Bey,

  • Meseleleri mesele etmezseniz, ortada mesele kalmaz

deyişi ile yalnız ülkemizin değil, dünya siyaset tarihinin en unutulmaz sözlerinden birini literatüre (AS: yazına) armağan etmiştir.

Aslında şöyle bir baktığınızda, çok basit ve kolay anlaşılır bir cümleymiş gibi geliyor ama biraz düşünürseniz, nasıl derin bir yaşam felsefesi, yaşama karşı nasıl değişik bir duruş taşıdığını görüyorsunuz.

Bu bakış açısı, sıradan insanlar için yaşamın getirdiği zorluklara karşı “dervişane” bir tutumu ifade ediyor. Yönetici konumundaki insanlar için de, bütün sorunları çözen bir sihirli anahtar görevi görüyor.

Süleyman Bey’in devr-i iktidarından sonra gelen AKP yöneticileri ve onların efsanevi lideri Tayyip Bey, Süleyman Bey’in bu derin felsefesini kusursuzca benimsemiş görünüyor.

Memleket ekonomik olarak, tarihinin en büyük dar boğazlarından birinde boğuluyor.
Parası pula dönüyor.
Yoksulluk almış başını gidiyor.

Tayyip Bey, “Kriz falan yok, hepsi manüplasyon” diyor. Bir gün önce, tutuklu Amerikalı rahip Brunson’ı kastederek “Bir papaz yüzünden bizi ekonomik zorluklara sürüklüyorlar” diye yakınıyor; ertesi gün “Bu sıkıntıların rahiple bir ilişkisi yok” diyor; sorun, sorun olmaktan çıkıyor.

Liderlerinin izinden giden Bakanlar da O’nu aratmıyor. Ekonomi Bakanı Damat Bey

“Ülkemizin borç durumu dünyanın en iyilerinden” diyor.

Adalet Bakanı “Ekonomik sıkıntı gerçek değil, psikolojik” diyor…

Örnekler pek çok… En son, 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası finallerini, çok ağır gerekçelerle ülkemize vermiyorlar. Spor Bakanı “Ülkemizin kaybettiği hiçbir şey yok” diyor.

İktidar “Meseleleri mesele olmaktan çıkarıyor”.

Süleyman Bey’in ruhu şad oluyor.

ACİL ULUSAL KOALİSYON GEREKSİNİMİ

ACİL ULUSAL KOALİSYON GEREKSİNİMİ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Prof. Emre Kongar üstadımız, Kürsüde ders verircesine ya da bir bilimsel metin (Kitap, makale) yazarcasına demokrasi ve özgürlükler kuramı ile diktatörlük bağlamını çok özlüce ve ustaca işlemiş (Diktatöre milli irade ve anayasa dersleri; http://ahmetsaltik.net/2016/03/18/emre-kongar-diktatore-milli-irade-ve-anayasa-dersleri-ve-cagrisimlarimiz/, 18.03.2016).
Dileyelim, yazının muhatapları gerekli iletiyi alsınlar..

*****
Tayyip bey, asla gündemden düşmek istemiyor.. Ne pahasına olursa olsun gündemi elinde tutmak ve kendi belirlemek istiyor. 37 yurttaşımızın yaşamına mal olan (ayrıca 100+ yaralı!) korkunç olaydan ve kezlerce istifayı gerektiren çok ağır sorumluluktan da sıyrılıyorlar “hamdolsun“ (!)

Erdoğan, hemen ardından “Terör” tanımını genişletmeyi gündeme getirdi.. Vahşettir bu öneri!
Türk Ceza Yasası’nda (md. 220, 314..) ve 3713 sayılı (1991) Terörle Mücadele Yasası’nda (en son 2015 değişiklikleriyle 25 madde) yer alan tanımların neresi yetersiz?? Türk yasakoyucu (TBMM), 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun daha 1. maddesinde terörü tanımlamıştır :

Terör tanımı
Madde 1– (Değişik birinci fıkra: 15/7/2003-4928/20 md.) Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.

Bu yasalarla TSK’nın emekli Genelkurmay Başkanı, muvazzaf orgeneralleri bile “terörist” yaftası ile hapishanelere tıkılmadı mı??

*****
Son zamanlarda ağzını açan, “terör örgütüne destek – terörü teşvik” suçlaması ile hapse atılıyor.
Malvarlıklarına el konup gazete – TV’leri, şirketleri kapatılıp yandaş kayyımlara teslim edilip tasfiye ediliyorlar. Son olarak İstanbul’dan 3 akademisyen, Tayyip beyin hedef gösteren, hatta yargıya talimat sayılabilecek içerikli konuşmasının ardından tutuklanmadı mı?? Nerede kaldı ifade özgürlüğü?? Bu 3 akademisyenin görüşlerini kesinlikle paylaşmıyoruz ancak, yaklaşık 250 yıl önce kadim Voltaire‘in özce vurguladığı üzere;

– Görüşlerinizi paylaşmıyorum ama onları dile getirme özgürlüğünüz – hakkınız uğruna
canımı bile verebilirim..

İşte Fransa’yı Fransa yapan, Büyük 1789 Devrimini hazırlayan bu özgürlükçü kavrayıştır.

Bu 3 yurttaşımız, serbest bırakılmalı ve eğer yargılanmayı gerektiren bir durum varsa
tutuksuz yargılanmalıdırlar. Demokrasi, en aykırı görüşlere bile tahammül göstermeyi ve
özgürce ifade edilmelerini güvencelemeyi gerektirir.

Tayyip bey ise, gerçekte bilinçaltındaki baskıcı özlemleri gemleyememekte, dışavurmaktadır.
Ayrıca, 24 Temmuz’dan (2015) bu yana TSK ve polisin PKK’ya karşı verdiği yurtsever, özverili ve çok başarılı savaşımın (mücadelenin) 300’ü aşan şehidini bile istismar ederek “muazzam bir başarıdan” söz etmek ve kalkıp bu başarıyı ancak Kurtuluş Savaşı veya Çanakkale Zaferi ile karşılaştırılabilir ilan ederek kendinden geçmiş biçimde pay çıkarmak, akıllara seza bir faciadır. Erdoğan, öyle anlaşılıyor ki, son zamanlardaki çok olumsuz gelişmelerden ciddi travma almıştır ve ağır biçimde ardarda zedelenen egosunu mutlaka onarma gereksinimlidir (buna zorunludur!).

PKK’ya AÇILIM İHANETİ ile göz yummak
 değil midir bu PKK kalkışmasının ve bunca şehidin ve yıkımın gerçek nedeni?? Uydu politikalarla Suriye’de iç savaşa körüklemek değil midir turizm ve Rusya’ya dışsatımda, Ortadoğuyla (komşularla) ticarette çöküşün nedeni ve Suruç – Reyhanlı – Sultanahmet – Taksim ve 3 kez Başkentteki katliamların nedeni??

Bunların sorumluları, ne yaparlarsa yapsınlar yargıda hesabını vereceklerdir; büyük panik ve telaş bundandır ama boşunadır.. Hesap mutlaka görülecektir.. Yüzlerce masum insanın kanını akıtan, yaşamını sonlandıran… bu çok ağır insanlık suçunun yasal ve politik hesabını vermek gerekirken, bir de olağanüstü pişkinlikle muazzam başarı edebiyatı yaparak halkı yönlendirmeye çalışmak, ancak kendine özgü AKP – R.T. Erdoğan mantığı ve kişiliği ile olanaklı olsa gerektir!

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu
‘nun,

  • Terör örgütü PKK’ya yardım ve yataklık yapan asıl sizsiniz!

    içerikli haykırışları, tarihe gerekli notu düşmüştür.. Bu söylemin arkası getirilmelidir. Millet mitinglerle ayağa kaldırılmalı ve AKP, bu kanlı tablonun sorumlusu olarak istifaya zorlanmalıdır

    *****
    Tayyip bey, Azerbaycan heyetiyle görüşmede “fiilen Başkan” gibidir. Başbakan ortada yoktur. Varılan anlaşmaları teknik düzeyde ayrıntılarıyla açıklayan ve Bakanlarla imzalayan, 12. CB Erdoğandır! Başbakan’ın yetki gaspı artarak ve yerleştirilerek sürdürülmektedir. Anayasada olmayan yetkileri sorumsuz Cumhurbaşkanı fiilen (de facto)kullanmakta ve Güçler Ayrılığına dayalı Parlamenter rejimimizi bilerek ve isteyerek başkalaştırmaktadır. Bu açıkça Anayasayı çiğneme (ihlal) suçu Çünkü hiç kimse kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz! Anayasa md. 6/son :

  • “..Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.” Göz yuman ve suça katılanlar da birlikte sorumludurlar… Başta Başbakan ve ilgili Bakanlar..
    *****Bu arada Erdoğan, şu üniversite diplomasını, eğer varsa, neden göğsünü gere gere
    ortaya koymuyor??
    Marmara Üniversitesi neden “kişisel veridir”diye kamuoyunu yakından ilgilendiren bu soruyu yanıtlamaktan kaçıyor?? Çok mu baskı altında?
    YSK neden resmen sormuyor ve gereğini yapmıyor??
    TBMM, Yargıtay C. Başsavcılığı, birkaç yiğit savcı, Türkiye Barolar Birliği, muhalefet partileri??

    *****
    AKP karşıtı TBMM içi ve dışı muhalefet örgütlenerek iktidar istifaya zorlanmalıdır. Seçim Yasasında ivedi değişiklikler yapılarak temsilde adaleti boğan, programı bile yurtdışında yazılan proje – misyon partisi AKP’yi yıllardır aşırı haksızlıklarla iktidara taşıyan % 10 seçim barajı kaldırılmalı, partilerin seçim işbirliğinin önü açılmalıdır. Siyasal Partiler Yasası’nda değişikliklerle genel başkan sultasına son verilmeli, vekil adayları parti içi demokrasi ile belirlenmeli, seçimde yurttaşa tercihli oy hakkı tanınmalıdır. AKP ve misyonu deşifre edilmeli, halka gerçekler bütün çıplaklığıyla açıklanmalıdır.

    ” Yeni Anayasa” tuzağı reddedilmeli, masadan derhal kalkılmalı ve ülkemiz birkaç ay içinde, hızla yapılacak bu yasal düzenlemelerin ardından seçime götürülmelidir. Büyük olasılıkla oluşacak AKP dışı (PKK ve terörle bağını mutlak olarak kesmezse HDP de dışlanarak) ulusal koalisyonla ülkemize nefes aldırılmalıdır. Bu lanetli yıllar artık geride bırakılmalıdır

    *****
    Sular giderek ısınıyor ve AKP – RTE kaçınılmaz sona sürükleniyor..
    13+yıldır tek başına, ciddi çoğunlukla siyasal iktidarı ele geçiren bir parti ve kadrosu, ülkemizin hücrelerine dek nüfuz etmiş, Devleti küresel müttefikleri desteğiyle DNA’sına dek değiştirmiş
    ancak Türkiye’yi kan gölüne dönüştürerek iç – dış savaşın, bölünmenin kritik eşiğine sürüklemiştir ne acı ki! Yolsuzluklar, yoksulluk ve yoksunluklar, işsizlik, baskıcı yönetim, Anayasayı tanımama… Saymakla bitmeyen suçlar işlenmiştir ve bunların Yüce Divan’da hesabının verilmesi kaçınılmazdır!

Kulaklarımızda Ludwig van Beethoven’in ünlü 5. Senfonisinin perküsyonları uğulduyor..

Hayırdır inşallah…

Sevgi ve saygı ile.
21 Mart 2016, Ankara

Yazının pdf biçimi : ACIL_ULUSAL_KOALISYON_GEREKSINIMI

Ah AKP! Ülkeyi yakacaksın!


Ah AKP! Ülkeyi yakacaksın!

portresi
Rahmi Turan
rturan@sozcu.com.tr
SÖZCÜ, 18.3.15

Sadettin Tantan uyarıyor:
“Rejim ve sınırlar tehlikede”

Bu sözleri başka biri söylese pek aldırmam ama, Tantan söyleyince, üzerinde dikkatle durmak gerektiğini biliyorum. Tantan, eski bir polis müdürü olması nedeniyle istihbaratı kuvvetli bir siyaset adamıdır. Diyor ki:
“Ülke kaosa sürükleniyor. Seçimden sonra iç çatışma çıkabilir!

Korkutucu bir iddia doğrusu…
İç çatışma çıkan ülkelerin içler acısı, perişan halini çok gördük. Dilerim böyle bir felâket olmaz. Fakat ülkemizin kötü yönetimi beni de acı acı düşündürüyor.

* * *

Yurt Partisi Genel Başkanı Tantan “İktidar partisinin izlediği teslimiyetçi politikalar,
Süleyman Şah Türbesi’nin taşınmasıyla bir kez daha perçinlenmiş oldu.” diyor ve ekliyor:
“Afganistan ve Irak’la başlayan işgal, Libya ve Suriye ile devam ediyor.
Enerji, yollarının güvenliğini tesis etme mücadelesi; Türkiye’yi de ateş çemberine attı.
Ne yazık ki Parlamento milletimizi bu kumpastan kurtaracak kabiliyet ve basirette değil.

* * *

Türkiye’nin kaosa sürüklendiğini tekrarlayan Tantan’a göre:

“Türk Milleti, 7 Haziran seçiminde sandığa sahip çıkmazsa,
üniter yapı ile birlikte rejim ve sınırlar değişecek, kimlik, güç ve itibar kaybedeceğiz.
Ülkede kaos artacak, iç çatışma çıkacak, milli birlik ve beraberliğimiz büyük darbe alacak.”

* * *

Ben, Tantan’ın düşüncelerine ve istihbarat bilgilerine değer veririm.
Bunları nakletmem o nedenledir.
“İleri sürdüğü görüşler inşallah gerçekleşmez” diyorum.
Eğer dediği çıkarsa bu felâket demektir. Allah bizi böyle bir akıbetten korusun!

Dünyada aslını inkâr eden millet yoktur!

Tayyip Bey bir süre önce “Türk Milleti hepsini kavramaz, millet hepsini kavrar. Milletin içinde Türk’ü de, Kürt’ü de, Lâz’ı da, Arap’ı da Çerkez’i de, Gürcü’sü de, Boşnak’ı da vardır.” demişti ya…
Oktay Vural’ın, buna verdiği cevap geçti elime… Biraz geç ama değerini kaybetmiyor.
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural “Cumhuriyet’i kuran iradeye düşmanca bir tavır sergilendiğini” belirtip tepkisini dile getirerek:

  • “Sen milleti nasıl tarif ediyorsun? Bu millet, binlerce yıldır var.
    Bu milletin adı da Türk milletidir. Neden söylemeye dilin varmıyor?” diyor.

* * *

Oktay Vural haklıdır. Türklük ve milliyetçilik kavramı, siyasi konjonktüre göre değişmez.
Dünyada aslını inkâr eden millet yoktur.
Biz sanki aslımızı inkâr ediyor gibiyiz!
“Türk yok, Türkiyeli var” diyen Tayyip Bey ne yapmak istiyor, anlamak zor!
Fransa’da yaşayanlara Fransız, Almanya’da yaşayanlara Alman,
Türkiye’de yaşayanlara Türk denir.

* * *

Oktay Vural diyor ki:

“Binlerce yıldır var olan bu kadim kavramı yok sayarak değersizleştirip, PKK’nın istekleri doğrultusunda dönüşümü, yeni dediği Türkiye’yi gerçekleştirdiğini düşünüyorsa yanılıyor.
Türk Milleti’nin egemenliğine göz dikenleri sevindirmek için ne mümkünse yapılıyor. Anayasa’dan Türk Milleti kavramı çıkarılmaya, her yerden Türklüğün izleri silinmeye çalışılıyor. Amaç, adı-sanı olmayan bir millet mi yaratmaktır?
Türk Milleti’ne böyle garez duymanın sebebi nedir?

Te­bes­süm

Geleceği bilen çocuk!
Adam gece yatarken kapı aralığından bakmış, küçük oğlu dua ediyor:
“Tanrım anneme, babama, büyükbabama uzun ömür ver. Güle güle anneanne !”
Adam, bir anlam verememiş bu duaya… Ancak ertesi gün acı haber gelmiş.
Anneanne sizlere ömür! Gözyaşları içinde cenazesini kaldırmışlar…
Ertesi hafta adam bakmış çocuk yine duada:
“Tanrım anneme babama uzun ömür ver. Güle güle büyükbaba !”
Ertesi gün büyükbaba vefat etmiş. Feryat, figan, gözyaşı…
Bir hafta sonra adam bakmış küçük çocuk yine dua ediyor:
“Tanrım anneme uzun ömür ver. Güle güle babacığım, güle güle…”
Sıranın kendisine geldiğini düşünen adam dehşet içinde kalıp doğru hastaneye koşmuş. Tetkikler, tahliller, kalp elektrosu, röntgen çekimleri. Hepsi çok iyi çıkmış.
Sevinçle eve dönmüş. Ama bakmış ki, karısı iki gözü iki çeşme ağlıyor:
“Ne oldu hanım?” diye sormuş… Karısı:
“Bizim postacı,” demiş “Ne de iyi adamdı… Bugün haber aldım. Ölmüş!”

Gü­nün Sö­zü

Tabiat insanları iyi yaratmıştır. Onları bozan toplumdur!

Rifat Serdaroglu : KUŞUM AYDIN’a DÖNDÜ

portresi3

KUŞUM AYDIN’a DÖNDÜ

Rifat Serdaroglu

Hep Söylerim ya, Allah bir kulunu rezil etmek isterse önce onun aklını alırmış diye.
Tayyip Bey, aklı başında olan bir insanın, sorumluluk mevkisinde bulunan
bir siyasetçinin asla yapmaması gereken bir işi yaptı.
İnsanların haber alma-haberleşme özgürlüğüne engel olmak için, tuttu
twitter’i kapattı. Daha doğrusu kapattığını zannetti…
Kuşlardan korkan Tayyip Bey, kuşları kapatıp seslerini keseceğine,
ağzını kapatıp sussa, insanlara hakaret etmekten vazgeçip iş değiştirse
çok daha iyi olacak ama, kör inadı O’nu bırakmıyor.

Örneğin siyaseti bırakıp, eski işi olan “Sucuk” üretimine dönse,
O da rahat edecek millet de bayram edecek!.

  • Tayyip Bey oyunun sonuna geldi. 

Artık bunu anlamalı ve boşuna direnmemelidir.
Direnmesi hem kendisine hem de ülkeye büyük zararlar verir…
Ne diyor Cübbeli Hoca; “Ne kadar direnirsen diren, değişmez sana gelen!”

Tayyip Bey’in düşüşü “At” ile başladı. Canım, “ekonomik istikrar var,
şimdi para kazanıyoruz
” deyip Tayyip Bey’i destekleyenlerin,
beygir kadar öngörülü olamadıklarını gördük.
Önce Beygir, Tayyip Bey’i sırtından attı.
Sonra, TV canlı yayınında minnet ve şükranlarını sunduğu, 11 yıl karı-koca gibi her işi beraber yaptığı okyanus ötesindeki Hocaefendisi O’nu sırtından attı.
En son olarak da twitter’in “Mavi Kuşu” Tayyip Bey’i gagalayarak sırtından attı.

Şimdi esas tehlike olarak geriye iki kuş daha kaldı;
Biri Fenerbahçe’nin KANARYASI, öbürü Beşiktaş’ın KARA KARTALI
Bu ikisi ne beygire, ne de twitter’in Mavi Kuşuna benzer.
Kanarya, Pazar günü yüzbinlerce taraftarını Anıt Kabir’e, Atatürk’ün huzuruna götürdü. Yüzbinlerce kişiyi, cebine para-ağzına kumanya-altına araba vermeden gönüllü olarak Anıt Kabir’e götürebilen Kanarya, sandığa milyonlarca seçmeni götürecektir!

  • (AS: Ziyaretçi yurtseverler 1 milyon 80 bini aşarak,
    10 Kasım 2013’ün rekoru olan 1 milyon 90 bine çoook yaklaştılar!)

Böylesine inançlı ve dirençli bir ruha sahip Atatürkçü Kanaryalar,
Tayyip Bey’e korkulu rüyası haline gelip, uykuyu haram ederler…
Kartallar, özellikle “Çarşı Grubu” her biri mükemmel birer zekâ örneği olan
söz ve eylemleriyle, Tayyip Bey’in tek adam yönetimine en büyük darbeyi vurdular. Siz Çarşıyı 30 Mart’ta görün. Çarşı’nın büyüklüğü o gün çok iyi anlaşılacak.

Tayyip Bey, demokratik seçimlerle geldiği görevinden yine bu yolla gitmeyi ve hesap vermeyi becerebilmelidir. Aksi yöndeki “Yasakçı-Anti Demokratik-Faşist Diktatörlük” gibi yöntemler hiç istenmeyen sonuçlar doğurabilir.
Tayyip Bey, hiç olmazsa bu kadarını Türk Milletine borçlu olduğunu unutmamalıdır.

Temel ile Dursun feci bir kavgaya tutuşmuşlar. Dursun yapı olarak çok güçlü ve dövüşmeyi iyi bildiğinden Temel’i epey hırpalamış. Temel bakmış pabuç pahalı, kaçmaya başlamış. Temel kaçıyor, Dursun kovalıyormuş. Dursun hem kovalıyor, hem de bağırıyormuş; ‘Ulan seni bir yakalayayım, derini yüzüp davul yapacağım, gümbür-gümbür çalacağım…
Temel kaçarken bir çıkmaz sokağa girince, bakmış ki kaçış yok,
bıçağını çekip karnını boydan boya yarmış ve; ‘Al bu deriyi, davul yap da göre
lim’ demiş.
Postu hemşerin Temel gibi deldirme be Tayyip, gel efendi gibi Türk Milletine teslim ol…

Sağlık ve başarı dileklerimle 25 Mart 2014

Rifat Serdaroğlu

Tayyip’i oyundan attılar!..

Tayyip’i oyundan attılar!..

Mehmet Türker
Mehmet Türker
SÖZCÜ, 13.9.13
Tür­ki­ye, bun­la­rın de­rin­lik­li stra­te­ji­siy­le dım­dız­lak or­ta­da kal­dı!..
Ne Su­ri­ye, ne Mı­sır…
Tür­ki­ye ar­tık oyu­na da­hil de­ğil!..
Bun­ca şi­şin­me, bun­ca bü­yük­lük gös­te­ri­le­ri, bun­ca ki­bir, aşa­ğı­lık kompleksi­nin tut­sak­lı­ğın­da kal­dı!..
Or­ta­do­ğu­’da “o­yun ku­ran Tür­ki­ye­” pa­lav­ra­sı, “o­yun dı­şı­na atı­lan
Tür­kiye­­” ger­çe­ğiy­le yer­le bir ol­du!..
Su­ri­ye­li mu­ha­lif­le­re ve­ri­len des­tek için hal­kın ce­bin­den çı­kan mil­yar
do­lar­lar uçup git­ti!..
ABD ile Rus­ya an­laş­tı, Tay­yip Bey ye­dek ku­lü­be­si­ne düş­tü!..
* * *
Yan­daş ga­ze­te ha­ber­le­ri ve ik­ti­dar ya­la­ka­la­rı­nın yaz­dık­la­rı­na gö­re, G-20 zir­ve­si­nin par­la­yan yıl­dı­zı (!) Tay­yip Bey idi!..
Tay­yip hem Oba­ma, hem Pu­ti­n’­le gö­rüş­müş (her­hal­de on­la­ra akıl ver­miş) Esa­d’­ın ka­de­ri­ni be­lir­le­miş!..
Esa­d’­ın işi bit­miş!..
Carrrt ka­ba ka­ğıt!..
Me­ğer Pu­tin ile Oba­ma me­se­le­yi hal­let­miş, 
Tay­yip Be­y’­in ru­hu bi­le duy­ma­mış!..
Kim­ya­sal si­lah­la­rın tes­li­mi kar­şı­lı­ğın­da ha­re­kat ya­pıl­ma­ma­sı ko­nu­sun­da an­laş­mış­lar Tay­yip Bey far­kın­da de­ğil!..
* * *
Bu yan­daş­la­rın ka­fa­sı, Mı­sır ko­nu­sun­da Be­yaz Sa­ra­y’­ın Tay­yip Be­y’­i “şid­det­le kı­na­ma­sı­”nın ne an­la­ma gel­di­ği­ni bi­le anlamıyor!..
Tay­yip Mı­sı­r’­da­ki dar­be­nin ar­ka­sın­da İs­ra­il’­in ol­du­ğu­nu söy­le­di,
ce­vap İs­ra­il ye­ri­ne Be­yaz Sa­ra­y’­dan, ya­ni Oba­ma­’dan gel­di:
“Bu açık­la­ma­yı şid­det­le kı­nı­yo­ru­z”
Oba­ma, Tay­yip Be­y’­in se­si­ni so­lu­ğu­nu kes­ti, bu­na kar­şı­lık bi­zim
Tay­yip Bey sa­de­ce “ü­zül­dü­m” di­ye­bil­di, o ka­dar!..
* * *
Olay­lar böy­le sey­re­der­ken yan­daş med­ya ile ya­la­ka ya­zar­lar hâ­lâ
ik­ti­da­rın gü­cü­nü pom­pa­lı­yor­du!..
Oy­sa, Tay­yip Bey Su­ri­ye ko­nu­sun­da çok­tan çı­rak çık­mış, oyun­dan
atıl­mış, bil­gi kı­rın­tı­sı bi­le ve­ril­me­miş­ti!..
Tay­yip Bey G-20 zir­ve­sin­den son­ra bü­yük ha­va­lar­la olim­pi­yat­la­rı al­ma­ya Ar­jan­ti­n’­e git­ti, ora­da da mo­rar­dı!..
* * *
Tür­ki­ye dış po­li­ti­ka­da hiç bu ka­dar aşa­ğı­lan­ma­mış­tı!..
Böl­ge­nin en önem­li ül­ke­si­nin Baş­ba­ka­nı ne­ler olup bit­ti­ği­nin 
far­kın­da bi­le de­ğil, hâ­lâ “E­sad git­sin re­jim de­ğiş­si­n” 
di­ye or­ta­lı­ğı in­le­tip du­ru­yor!..
ABD Su­ri­ye­’yi 90 gün fü­ze­ler­le vur­ma­lıy­mış, 
Esa­d’­ı de­vir­me­liy­miş!..
İyi val­la, ko­lay­sa sen yap!..
De­rin­lik­li stra­te­ji us­ta­sı (!) Ha­ri­ci­ye Na­zı­rı Ah­me­t’­in “E­sad haf­ta­lar için­de gi­de­ce­k” de­me­si­nin üze­rin­den 1.5 yıl geç­ti. 
Adam ayak­ta ve üs­te­lik Tür­ki­ye­’ye pos­ta ko­yu­yor!..
* * *
İf­las eden dış po­li­ti­ka ve de­ğer­li yal­nız­lık…
Tür­ki­ye­’nin dış po­li­ti­ka­sı alay ko­nu­su ol­du!..
Me­ğer ne bü­yük us­tay­mış!..
Arap pa­ra­sı, Ame­ri­kan fü­ze­siy­le Esa­d’­ı yı­kıp ge­çe­cek di­ye bek­ler­ken,
bu oyun­da çı­rak bi­le ola­ma­dı!..
Emek­li­ye bü­yük müj­de!..
Eh böy­le bir müj­de de an­cak Ça­lış­ma Ba­ka­nı ta­ra­fın­dan ve­ri­lir!..
TV ka­nal­la­rı­nın “E­mek­li­ye bü­yük müj­de­” anon­suy­la ek­ra­na ge­tir­di­ği
Ça­lış­ma Ba­ka­nı Fa­ruk, bek­le­nen açık­la­ma­yı yap­tı:
“SG­K’­ya ta­li­ma­tı ver­dik. SGK Ge­nel Mü­dü­rü, ban­ka ge­nel mü­dür­le­riy­le top­lan­tı ya­pa­cak ve ban­ka­la­rın ver­di­ği pro­mos­yon emek­li­le­re
yan­sı­tı­la­ca­k”
Ka­nal­da spi­ker de­vam et­ti:
“Böy­le­lik­le emek­li­le­rin ma­aş­la­rı­na yıl­da 30 li­ra ile 120 li­ra ara­sın­da
de­ği­şen mik­tar­lar­da ban­ka pro­mos­yo­nu ek­le­ne­ce­k”
* * *
Ya­hu şa­ka gi­bi!..
Bun­lar emek­li­ler­le dal­ga ge­çi­yor­lar, ayıp­tır!..
Yak­la­şık bir yıl­dır bu müj­de hi­ka­ye­si or­ta­lık­ta do­la­şı­yor!..
So­nuç: 30 li­ra ile 120 li­ra ara­sı!..
Ve yıl­lık!..
120 li­ra dü­şen emek­li­nin ma­aşı­na ay­da 10 li­ra, 30 li­ra dü­şen emek­li­ye ay­da 2.5 li­ra ek­le­ne­ce­k…
Böy­le bü­yük müj­de­ye ko­ca­man bir yuh!..

RİFAT SERDAROĞLU : HESAPLAŞMA

RİFAT SERDAROĞLU

portresi3

HESAPLAŞMA

Dışişleri Bakanı Davut oğlu, AKP iktidarının beyni gibidir. O’nun bildiklerinin
kırkta birini Tayyip Bey bilmez. Davut oğlu, öylesine zekice planlar yapar ve uygulatır ki, Tayyip Bey “yeterli bilgi derinliği” olmadığı için bunlara inanır ve kendi planını uyguladığını zanneder.

Hâlbuki Dünya ve Türk tarihini inceleyenler ve devletlerarası ilişkileri bilenler
görüyorlar ki, Davut oğlu, gerçekleşmeyen senaryolar yazan bir “Hayal Taciridir.”

T.C. Dışişleri Bakanı, “Kurtlar Vadisi” dizisinin senaryosuna benzeyen konuşmasında üçayaklı bir restorasyona ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Diyarbakır’da söylediklerine tek-tek bakalım;

*İnsanoğlunun ve kendi insanlarımızın restorasyonu,
*Ekonomik restorasyon,
*Demokrasinin restorasyonu.

Davut oğlu, önce Türkiye Cumhuriyeti Tarihdaşlarını(Vatandaş yerine bunu kullanıyor!) restore edecek, sonra da tüm insanlığı restore edecek!
Bu balonu patlatacak kelime şudur; Nasıl?
Senin, Kadim Kültürün (Kadim Arapça bir kelimedir, başlangıcı olmayan, ezeli anlamındadır) nasıl olacak da, tüm insanlığı bir restorasyona razı edecek?
Herkes senin Kadim kültürün gibi düşünmek zorunda mı?
Restorasyon aracı olarak, dinlerarası diyalog safsatasında iddia edilen ve
Cemaatin de istediği “Tek Dünya Dini” ve “Tek Dünya Devleti” mi kullanılacak?

Davut oğlu, Ekonomik restorasyon olarak, Başbakan’ın kendilerine koyduğu hedefi söyledi.
Bugün, iktidar yalakası olmayan gerçek ekonomistler çok iyi biliyorlar ki,
Türkiye Ekonomisi, uluslararası tefecilerin elinde ve onların pompaladığı
“Sıcak Para” sayesinde ayakta duruyor görünmektedir. 11 yıl tek başına iktidarda olacaksın ve hala sıkılmadan Ekonomik restorasyondan bahsedeceksin!

Demokratik restorasyona gelince    ;

11 yılda demokrasimize restorasyon değil, operasyon yaptılar. Tıpkı organ nakli yapar gibi. Çağdaşlığı ve Özgür Düşünceyi söküp, Cemaatleri-Tarikatları demokrasiye eklemeye kalktılar. Her türlü Milliyetçiliği ayaklar altına aldılar.
Kuvvetler Ayrılığını-Yargıyı-TBMM’yi ayak bağı gördüler.

  • Kendilerinin ve ailelerinin çılgınca artan servetlerinin hesabını vermediler.

Hesap vermekten hep kaçtılar. Sadaka dolandırıcılarını adaletin elinden kaçırdılar.
Bunlar senin Kadim Kültüründe var mı idi?

Davut oğlu; “Edirne niye çıkmaz sokak olsun, ta Saraybosna’ya kadar niye açılmasın?” diyor!

Ne kadar dar bir görüş! Korkma yürü, al Mehteran’ı önüne, Viyana’dan gir Paris’ten çık. Paris ne ki, Londra’dan denize gir New York’tan çık.
Bin Kadim Kültürüne, New York’tan başla tüm dünyayı dolaş!…

Şimdi, Davut oğlu bunları niçin yapıyor, onu kısaca özetleyelim;

MS 70 yılında Roma Egemenliğine geçen Yahuda Devletinden arda kalan bir bölüm İsrail oğlu, İspanya’ya yerleşmişlerdi. Burada Yahudi Bilge Hahamlardan oluşan “Yetmişler Meclisi”nin yönetiminde 1492 yılına kadar bu ülkedeki her şeyi ile elde ettiler. Aynen bugünkü Amerika’da olduğu gibi, İspanya Sarayına ve Devlet Yönetimine
hâkim oldular.

İşte bu dönemde Yahova’nın krallığında Kudüs merkezli, Süleyman Tapınağının inşası ile Tevrat eksenli Nil’den Fırat’a kadar olan bölgede Yahudi Dünya Egemenliğini gerçekleştirme projesini hazırladılar ve adına Mesih Planı dediler.
Bu plan 3 bölümden oluşuyordu;

1)1492-1897 Avrupa Baharı Dönemi;

Yaklaşık 400 yıl süren bu dönemde Avrupa’da din asıl, medeniyet türev iken
durum tümüyle tersine çevrilmiş; medeniyet asıl, din türev haline getirilmiştir.

Katolik hâkimiyetini yıkmak üzere başlatılan Protestanlık ve Calvinizm hareketi,
Avrupa ve İngiltere’yi Püritenleştirdi.

İngiltere’den Amerika’ya kuruluşundan başlayarak geçen Püritenlik,
günümüzde Evanjelizm olarak Beyaz Saray’ın egemen dini oldu.

Reform ve Rönesans hareketleri olarak yürütülen dönüşüm nedeniyle başlayan
din savaşları sonunda “Avrupa Baharı”nda yalnızca Fransa’da 18 milyon insan öldü. 400 yıl süren bu sürecin sonunda, başta planlandığı gibi Yahudilik ve Hıristiyanlık, Müslümanlığa karşı tek yumruk halinde birleştirildi.

2) 1897-1948 İsrail Devletinin Kurulması;

Bu dönem, 1897 yılında İsviçre’nin Basel Kentinde, 1. Siyasal Siyonizm Kongresi‘nde “50 Yıl sonra İsrail Devletinin” kurulması kararının alındığı toplantıyla başlar ve 14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail Devletinin kurulmasıyla sonuçlanır. (Planlanandan birkaç aylık bir sapma ile kuruldu)

Bu dönemde Türklük ve Müslümanlık bitirilmek üzere hedefe oturtuldu.
İlk olarak Osmanlı İmparatorluğu sona erdirildi.

3) Yalta Konferansıyla Başlayan ve Arap Baharı ile Devam Eden, Büyük İsrail Projesi;

Yalta’da Roosevelt-Churchill-Stalin’i bir masa etrafında toplayanlar,
İngiltere’nin sömürgelerinden çekilirken yerine ABD’nin geçmesini kararlaştırdılar.
1990’a kadar sürecek “Soğuk Savaş” dönemi başlatıldı. Daha sonra süreç
Yeni Dünya Düzeni , Büyük Ortadoğu Projesi” ve “Arap Baharı adlarıyla sürdürülmektedir.

  • Varılmak istenen nokta, “Mesih Planında” kararlaştırılan
    Nil’den-Fırat’a yerleşecek olan “Büyük İsrail” devletidir.

Hedefe adım-adım gidilmektedir. Irak’ın Kuzeyi ile Suriye’nin Kuzeyi temizlenmiş,
sıra Türkiye’nin yıllar içinde “Özerklik-Federasyon” yoluyla bölünmesine ve
diğerlerine eklemlenmesine gelmiştir. Önce “Büyük Kürdistan Devleti” kurdurulacak
ve bölgede 2. İsrail olarak görev yapacaktır. “Eşbaşkanlık” görevi budur.

Davut oğlu, Eşbaşkan’ının emri ve Hazar Yahudileri ile yakınlığından dolayı
bu şekilde konuşmaktadır.

Dünya yeni bir uygarlık ve barış ihtiyacında iken, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun
neden bu uygulamalara maruz bırakıldığı Mesih Planı ile çok net anlaşılmaktadır.

Şalom Davut oğlu!

Not; Katkıları için Sayın Sedat Şenermen’e çok teşekkür ederim.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
20 Mart 2013

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11