Etiket arşivi: Uğur Cilasun

Sağlığımızın başına gelenler

Reis geçenlerde konuştu: “Sağlık alanında dünyanın en ileri ülkelerinden biriyiz” dedi. Her zamanki gibi abartmıştı ama ben bir Halk Sağlığı Uzmanı hekim ve kıdemli bir sağlık yöneticisi olarak “Bu lafta hiç mi gerçek payı yok?” diye düşündüm. El hâk, saptamanın doğru yanı çoktu. Türkiye sağlık alanında, öbür gelişmişlik ölçütlerine göre daha iyi bir durumdadır. Sağlıkla ilgili istatistik veriler, demografik değerler bunu göstermektedir.

Türkiye sağlık alanındaki bu oldukça ileri konuma üç büyük sıçrayışla gelmiştir.

Bunlardan birincisi, Cumhuriyetimizin kuruluş döneminde ülkeyi kasıp kavuran, sıtma, verem, lepra (cüzzam), trahom gibi salgın hastalıklarla savaş için yaratılan dâhiyane sağlık örgütlenmesi biçimidir.

İkincisi, 60lı yıllarda, ülkenin en geri kalmış bölgelerinden başlatılarak kurulan, gene dâhiyane, “sosyalleştirilmiş sağlık hizmetleri” örgütlenmesidir. O dönem sağlık yöneticilerinin, hekimlerin ve özverili sağlık görevlilerinin unutulmaz hizmetleri halkımızın bilincine kazınmıştır. Öyle ki şimdi bile insanlarımız, kurulan Aile hekimliği Merkezlerine, “Sağlık Ocağı” demeyi sürdürmektedir.

Sağlık alanındaki en önemli gelişmelerden üçüncüsü, gene 60’lı yıllarda, “Hacettepe Tıp Fakültesi” öncülüğünde başlatılan “Tıp Eğitiminde Devrim” hareketidir. Bu örnekle özdeşleşen öbür Tıp Fakülteleri de bugün hepsi ile övündüğümüz çok değerli hekimler ve bilim insanları yetiştirmişlerdir.

Böyle üstün bir mirasın üzerine oturan AKP iktidarı, kısa bir süre sonra, ideolojisinin kaçınılmaz sonucu olarak, kapitalizmin o şeytani bakış açısına yakalanmış ve

  • sağlık kuruluşlarını “ticarethane” hastaları da “müşteri” olarak görmeye başlamışlardır.

İktidarlarının ilk yıllarında, bu bakış açısının gereği olarak yaptıkları düzenlemelerle, vatandaşların özel sağlık kuruluşlarından alacakları hizmetleri de, bir bölümü ile ulusal sağlık sigortası sistemlerinden (Emekli Sandığı, SSK, BAĞ-KUR) finanse etmeyi sağlamışlar ve bu popülist düzenleme ile vatandaşın beğenisini kazanmışlardır.

Zihniyet “satıcı-müşteri” kıskacı olunca, artık durmak olanaklı değildir. 16 yılın sonunda sağlık hizmetlerinin verilmesi, sağlık organizasyonu açısından bir “felaket” olan, 2000-3000 yataklı, devasa büyüklükte “müşteri(!) garantili” ulaşılması çok güç yerlerde konuşlanmış “devlet destekli özel şehir hastaneleri ne devredilme aşamasına gelmiştir.

  • Toplum sağlığının temelini oluşturan “koruyucu sağlık hizmetleri”nin adı bile unutulmuştur.

Böylece iktidar, ülkemizi, 100 yıllık cumhuriyetimizde, büyük özverilerle ulaştığımız üstün sağlık hizmetleri düzeyimize “elveda” deme noktasına getirmiştir.

Kısacası dostlar, bu günkü iktidarın üstün(!) çabaları ile sağlığımızın başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelenlerden daha fena olmaya başlamıştır.

Meseleleri mesele yapmazsanız…

Meseleleri mesele yapmazsanız…

Uğur Cilasun

ucilasun@gmail.com
YURT Gazetesi, 01 Ekim 2018

Neredeyse 40 yıldan fazla, Türkiye’nin siyasal yaşamının en önemli aktörlerinden biri olan, merhum Başbakan-Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, siyasal literatürümüze pek çok unutulmaz söz de kazandırmıştır:

“Yollar yürümekle aşınmaz” 
“Dün dündür, bugün bugündür”
“Benzin vardı da biz mi içtik?”

gibi unutulmaz deyişler, O’nun geride bıraktıklarındandır.

Ama şimdi tümünü yazacağım deyiş, bana göre tüm bunların fevkinde (AS: üstünde) “siyasal oportünizmin doruğu” olan bir sözdür. Süleyman Bey,

  • Meseleleri mesele etmezseniz, ortada mesele kalmaz

deyişi ile yalnız ülkemizin değil, dünya siyaset tarihinin en unutulmaz sözlerinden birini literatüre (AS: yazına) armağan etmiştir.

Aslında şöyle bir baktığınızda, çok basit ve kolay anlaşılır bir cümleymiş gibi geliyor ama biraz düşünürseniz, nasıl derin bir yaşam felsefesi, yaşama karşı nasıl değişik bir duruş taşıdığını görüyorsunuz.

Bu bakış açısı, sıradan insanlar için yaşamın getirdiği zorluklara karşı “dervişane” bir tutumu ifade ediyor. Yönetici konumundaki insanlar için de, bütün sorunları çözen bir sihirli anahtar görevi görüyor.

Süleyman Bey’in devr-i iktidarından sonra gelen AKP yöneticileri ve onların efsanevi lideri Tayyip Bey, Süleyman Bey’in bu derin felsefesini kusursuzca benimsemiş görünüyor.

Memleket ekonomik olarak, tarihinin en büyük dar boğazlarından birinde boğuluyor.
Parası pula dönüyor.
Yoksulluk almış başını gidiyor.

Tayyip Bey, “Kriz falan yok, hepsi manüplasyon” diyor. Bir gün önce, tutuklu Amerikalı rahip Brunson’ı kastederek “Bir papaz yüzünden bizi ekonomik zorluklara sürüklüyorlar” diye yakınıyor; ertesi gün “Bu sıkıntıların rahiple bir ilişkisi yok” diyor; sorun, sorun olmaktan çıkıyor.

Liderlerinin izinden giden Bakanlar da O’nu aratmıyor. Ekonomi Bakanı Damat Bey

“Ülkemizin borç durumu dünyanın en iyilerinden” diyor.

Adalet Bakanı “Ekonomik sıkıntı gerçek değil, psikolojik” diyor…

Örnekler pek çok… En son, 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası finallerini, çok ağır gerekçelerle ülkemize vermiyorlar. Spor Bakanı “Ülkemizin kaybettiği hiçbir şey yok” diyor.

İktidar “Meseleleri mesele olmaktan çıkarıyor”.

Süleyman Bey’in ruhu şad oluyor.

Halüsinasyon

Başlıktaki sözcük tıbbi bir terimdir. İnsanlarda, bazı ruhsal ya da fiziksel nedenlerle, aslında olmayan nesne veya durumların algı organlarınca “varmış gibi” algılanması olgusudur. Yani ortada görme, işitme, dokunma gibi duyu organlarına ulaşan bir uyaran yoktur ama insanlar “varmış gibi” onları algılarlar. Ciddi bir patolojik sorundur “halüsinasyon“. İnsanın tüm yaşamını etkileyebilir ve hâttâ tehlikeye atabilir.

Bazı durumlarda kitlesel halüsinasyonlar da olabilir. Topluca bazı kimyasallara maruz kalma, hipnoz ve telkinler buna yol açabilir. Bu konu üzerine yazmak, önceki gün Tayyip Bey bir konuşmasında, yaşadığımız ekonomik süreçten söz ederken, “Ne krizi, kriz falan yok” dedi ya, o zaman aklıma geldi.

Ben ve çevrem, ülkemizde
– ağır bir ekonomik krizin yaşandığını;
– paramızın değerinin ve tabii ki alım gücünün olağanüstü düştüğünü;
– dövizin başını alıp gittiğini;
– birçok sektörün iflas bayrağını çektiğini;
– zamların tavana vurduğunu;
– önümüzdeki günlerin daha da kötü geçeceğini algılayıp üzülüyorduk.

Ama Tayyip Bey teşhisi koydu. Bizler halüsinasyonlar içindeymişiz meğer. Biraz düşününce Tayyip Bey’e hak verdim. Zaten bir süredir şüpheleniyordum. Ben ve içinde bulunduğum toplumumuzun bir yarısı ile öteki yarısının, ülkemizdeki durumu algılayışı çok farklı idi.

24 Haziran seçimlerinden kısa bir süre önce, TV’de, bir pazar yerinde yapılan bir röportajda, orta yaşlı bir hanımefendinin, arkasındaki meyve-sebze tablalarını göstererek

  • “18 yıldır (evet öyle söyledi) sebze ve meyveye bir kuruş zam gelmedi; Cumhurbaşkanımız sayesinde” dedi.

O an kendimden kuşkuya düştüm. Geçmişi şöyle bir hatırlamaya çalıştım.

Soma’da yüzyılın maden faciası oldu. 301 kişi öldü.

  • Oraya giden Tayyip Bey, bir protestocu işçiyi, sığındığı markete kadar kovalayıp tokatladı.

Danışmanı, polisle birlikte yere indirdiği işçiyi tekmeledi; sonra “ayağım incindi” diye rapor aldı.

Bir kaç ay sonraki seçimlerde AKP Soma’da %60’ın üzerinde oy aldı.

Aynı şey Ermenek’teki maden kazasından sonra da oldu.

Ordu’da, Giresun’da fındık üreticileri ağlayıp dövündüler. “Ürünümüz para etmiyor” diye saçlarını başlarını yoldular.

Seçimlerde AKP’den başkası oy alamadı.

Karadeniz’de gün geçmiyor “Derelerimizi HES’lerle kuruttunuz” diye kadın-erkek sokaklara dökülüyor; bir seçim oluyor, Karadenizli AKP adına (Tayyip Bey’in deyimi ile) sandıkları patlatıyor.

Hastaneler dökülüyor; onarıma para bulunmuyor; en önemli ilaçlar bulunamıyor; Tayyip Bey kendisine “Uçan saray” alıyor; vatandaşlar O’nu meydanlarda çılgınlar gibi alkışlıyor.

  • Demek ki bizim algıladıklarımız gerçek değil.

Ben ve toplumumuzun bir yarısı, sanrılar, halüsinasyonlar içinde debeleniyoruz.

Teşhis senden, tedavi de senden olsun.

Onlara bu memleketi nasıl gösteriyorsan bize de öyle göster.

Medet ya Tayyip!
==============================

Dostlar,

Sevgili ağabeyim, Halk sağlığı Uzmanı Dr. Uğur Cilasun, her hafta YURT Gazetesinde nefis yazılar yazıyor.. Arada kaçırıyorum. Bu yazı da öyle. Geç de olsa içime sinmedi ve paylaşmak istedik. Yeni yazısı da harika, onu da yarın paylaşırız..

Teşekkürler Uğur ağabey..

Sevgi ve saygı ile. 01 Ekim 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Herkes eşit elhamdülillah!

Herkes eşit elhamdülillah!

Uğur Cilasun
 

Uğur Cilasun
YURT Gazetesi, 14 Mayıs 2018

16 yıldır devam eden AKP iktidarı ve onun başı olan Tayyip Bey sayesinde, tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları eşitliğe kavuştu Elhamdülillah. Artık ayrı gayrı kalmadı.
Hele son iki senedir, solcu-devrimci-demokrat bilinenler kadar, Tayyip Bey’in eskiden “Ne istediler de vermedik” dediği FETÖ’cü kardeşleri de hapishane yüzü görmeye başladı.
Zindanlar “Bir ondan, bir öbüründen” olanlarla dolu. Hani bir zamanların ihtilal reisi Kenan Paşa, eşitlik bozulmasın diye “Bir soldan bir sağdan asıyoruz” demişti ya, şimdi de Tayyip Bey, bir solcu, bir FETÖ’cü diye hapishanelerde eşitlik sağlıyor.

Vergilerimizi de eşitlediler.
Devletin vergi gelirlerinin %60’ından fazlası “dolaylı vergiler“den geliyor. Yani bir malı veya hizmeti milyoner de alsa, asgari ücretli de alsa aynı vergiyi veriyor. Eşitlik sağlam duruyor.
Dayakta da eşitlik var. Savaşa karşı olan 18 yaşındaki üniversite öğrencisi ile 70’lik Sayıştay emekli hâkimi hanımefendi aynı dayağı yiyor. Eşitlik mi eşitlik; kimsenin sızlanmaya hakkı yok.

Önümüzde seçimler var. Tüm partiler ve adaylar, Tayyip Bey’in sayesinde eşitlik içinde yarışıyorlar. Hangi TV kanalını açsanız Tayyip Bey’i, olmadı Binali Bey’i, daha da olmadı Devlet Bey’i konuşurken görüyorsunuz ya, aslında yanılıyorsunuz. O görüntülerin çoğu, Tayyip Bey maskesi takmış Muharrem Bey, Binali Bey’in maskesini takmış Temel Bey ve Devlet Bey’in maskesini takmış Meral Hanım’ın görüntüleri.

Eşitlik bozulmasın diye iktidarımız, görüntüleri bile eşitliyor. Var olsunlar. Ama bütün bunların yanında bir de “Eşitler arasında birinc” var. O da Selahattin Demirtaş
Bütün Cumhurbaşkanı adayları seçmenlere, otobüslerin üzerinden, ya da hazırlanmış platformlar üzerinden yaptıkları konuşmalarla ulaşıyorlar ya “Eşitler arasında birinci” olduğu için Selahattin Bey’e Silivri zindanındaki hücresinden yazdığı yazılarla iletişim kurma hakkı veriliyor. Hani meşhur laftır: “Verba volent – scripta manent”…  Yani “söz uçar yazı kalır”.
Selahattin Bey’e bu “kalıcı olma” ayrıcalığını veren iktidarımıza ve onun başına, başta Kürt kardeşlerimiz olmak üzere tüm Türkiye demokrasi güçlerinin şükranlarını sunması gerekir.
Eşitlik güzel şey!
Bu gün yine gazetelere baktım. Kaç erkek cinayet işlemişse yine o kadar kadın ölmüş. Buna da “eşitlik” demeyecekseniz, neye diyeceksiniz be mübarekler!