Etiket arşivi: Müyesser Yıldız

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 30 Eylül 2020

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 30 Eylül 2020

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

HIZ

“15 Temmuz kursağımızda kaldı, istediklerimizi yapamadık. Bizim aile 50 kişiyi götürür. Bizim sitede hâlâ 3-5 var, benim listem hazır” sözleriyle tepki çeken Sevda Noyan, 10 Kasım 2013’teki tweeti nedeniyle Atatürk’e alenen hakaretten geçirdiği soruşturmada takipsizlik kararı çıktı.

HDP’lilere altı yıl önceki olay nedeniyle soruşturma açıldı.
Müyesser Yıldız’ın iddianamesi üç ayda hazırlanamadı.
Yargımız hızlıdır!…

AYNISI

CHP lideri Kılıçdaroğlu, İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun tepki çeken ‘Atatürk demeyi tercih etmiyorum’ sözleriyle ilgili olarak, “İster Gazi Mustafa Kemal deyin, ister Atatürk, Canan Hanım bizim il başkanımız elbette yanındayım” ifadelerini kullandı.

Ne derlerse desinler, ne yerlerse yesinler.
Y-CHP’nin Y-Başkanı…

ŞAŞKIN

Cüppeli Ahmet silahlanan tarikatların adlarını verince emniyetçiler şaşırmamış.
Selefiler emin ellerde…

GARANTİ

852 bin yolcu garantisi ile YİD modeli ile yapılan Zafer Havaalanı’na sadece 7 bin yolcu gelmiş.
Hesaplayan ve onaylayan ne garantilemiş?…

ALTIN

D. Perinçek, kurultayda Vatan Partisi’nin altın çağında olduğunu söyledi.
Vatan Partisi oluşumundan geriye birkaç kişi kaldı?
Partinin emektarları Hikmet Çiçek ve Bedri Gültekin hakaretlerle kapı dışarı atıldı,
İl başkanı dava arkadaşını tacizden görevden alındı,
Ulusal Kanal’ı izleyen parmakla sayılı,
Aydınlık’ın tirajı iki binin altı,
Geriye AKP’ye yamanmış yönetim ve inancını yitirmeden direnen bir avuç devrimci kaldı.

Altın piyasada değer kazandığı için mi partinin altın çağı?
Altın çağını yaşayan yargı, Vatan Partisi’ne dokunmadığı için mi partinin altın çağı?..

PAKET

Damat Bakan bir ekonomik paket daha açtı.
Hediye paketi olsa çocuklar bile inanmazdı…

KUR

Gazeteci Hakan Güldağ’ın sorusu üzerine Damat Berat, ”Döviz kuru benim için hiç önemli değil…Kurun kontrolü bizim elimizde” demiş.
O’nun için ne önemi olacak, tuzu kuru.
Kontrole gelince, Doları indirsin 7 TL’ye inanalım…

BAKAN (Sevgili Cihangir Dumanlı’dan)

Damat bakan “ben döviz kuruna bakmıyorum” dedi.
Bakan değil, BAKMAYAN

ÖVÜNÇ

Kahramanmaraş’ta öğrencilerine internette uzaktan eğitim verebilmek için tepeye çıkan öğretmen Aziz Serin kalp krizinden yaşamını yitirdi.
Kıskanç Avrupalıya karşı nasıl övünsek…

CİZLAVET

Ermenek’teki maden faciasında ölen oğlunun cenazesine yırtık cizlavet lastik ayakkabı ile gelen vatandaş Recep, koronadan hayatını yitirdi.

Recep’e selam …

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 02 Eylül 2020

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

RAHMET

Ayasofya’da lanet okuyan DİB Erbaş 26 Ağustos’ta Alparslan’la birlikte Atatürk’e de rahmet diledi.
Mehteran, iki ileri bir geri…

TAKVİM

DİB 2021 takvimi için 10 milyon TL harcayacak.
Çok hayırlı iş!…

SEL

Giresun’da sel 16 can ve pek çok malı götürdü.
HES, yandaş müteahhit, avanta,
Olay olunca görüntü ver vatandaşın yanında…

TAZMİNAT

Ermenilerin girişimleriyle dünya genelindeki bazı örgütler Sevr Antlaşması’nın uygulanması ve Ermenilere tazminat ödenmesi için çağrı yaptı. Bildiriye HDP Gençlik Meclisi de imza attı.

HDP cami duvarını aştı…

AYAK

AKP’li Mahir Ünal FETÖ’nün siyasi ayağı için, “Siyasete sızmayı hiçbir zaman düşünmediler, emniyete sızdılar, yargıya sızdılar; siyasete sızmayı hiçbir zaman düşünmediler” ifadelerini kullandı.

Sızmaya gerek yoktu, içindeydi…

EKMEK

Erzincan’da, mesire alanında, mısır tezgahı belediye görevlilerince kaldırılmak istenilen Yavuz Polat kendini yaktı. 

Protokol cenazede değil de ekmek parası kazandırmada yanında olsaydı…

GEREKÇE

Müyesser Yıldız’ın avukatı Erhan Tokatlı, Yıldız hakkında tutukluluğa devam kararı veren hakimin “şüphelilerin salıverilmesi halinde adaletin işleyişine zarar verecek faaliyetlerde bulunma tehlikesi” şeklindeki gerekçesini “iftira” niteliğinde bularak HSK’ya şikayetçi oldu.

FETÖ mahkemelerini unutmamızı istemiyorlar…

VİRÜS

Beş Balıkesir AKP milletvekili 27 Ağustos’ta temel atma törenine katıldı, üç gün sonra virüs gerekçesiyle 30 Ağustos Zafer Bayramı törenine katılmadı.

Milliyetsizlik virüsü…

KÜÇÜLME

Yılın 2. çeyreğinde ekonomimi %9.9 küçüldü.

Bakan damat ve kayınpeder;

Bunu da süsleyip güzel gösterirler…

Sağanak halde faşizm

Örsan K. Öymen
Cumhuriyet, 15.6.2020

Sağanak halde faşizm

AKP hükümetinin faşizm uygulamaları, sağanak halde toplumun üzerine yağmaya, halkı bunaltmaya devam ediyor. OdaTV’nin erişime kapatılmasından ve OdaTV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın, OdaTV Haber Müdürü ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu’nun, OdaTV muhabiri Hülya Kılınç’ın, Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel’in, Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik’in ve Yazıişleri Müdürü Aydın Keser’in tutuklanmalarından sonra, şimdi de OdaTV yazarı Müyesser Yıldız ve TELE 1 kanalı sunucusu İsmail Dükel gözaltına alındılar ve tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildiler.

Bu da yetmiyormuş gibi, CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun, HDP Hakkâri Milletvekili Leyla Güven’in ve HDP Diyarbakır Milletvekili Musa Farisoğulları’nın, tutuklanmak üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki dokunulmazlıkları kaldırıldı.

AKP, TBMM’nin “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesini yerle bir etmeye, “Egemenlik kayıtsız şartsız padişahındır” zihniyetini adım adım yürürlüğe koymaya, monarşik ve teokratik düzeni yeniden kurmaya, bir yandan halkın seçtiği siyasetçileri devre dışı bırakmaya, bir yandan da halkın haber ve bilgi alma hakkını gasp ederek anayasal düzeni ortadan kaldırmaya devam etmektedir.
***
OdaTV, bugüne kadar dinci Fethullah Gülen çetesine karşı en büyük mücadeleyi vermiş yayın organlarından birisidir. Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Müyesser Yıldız, araştırmacı gazetecilik alanında en başarılı çalışmaları yapan kişiler arasında yer alırlar. Söz konusu üç gazeteci de, AKP’nin ve Fethullah Gülen örgütünün bir kumpası sonucunda hapiste yattılar. Ancak onlar, hapisten çıktıktan sonra da bu mücadelelerini sürdürdüler, AKP’nin güdümüne girmediler, gazetecilik ahlakını ve vatanseverlik duygularını, hapishanenin dışında kalabilmek için satmadılar. Onlara uygulanan baskılar aslında, AKP’nin Fethullah Gülen çetesine karşı gerçek, yeterli ve samimi bir mücadele vermediğinin kanıtıdır! AKP, dokuz yıl sonra OdaTV’ye bir darbe daha vurarak kendisini deşifre etmiştir, kendi bindiği dalı kesmiştir.
***
Faşizm, medya ve siyaset alanındaki uygulamalarını sürdürürken, din alanını da ihmal etmeyerek, fetihçi bir zihniyetle, İstanbul’daki Ayasofya Müzesi’nin camiye çevrilmesi girişimlerini de başlattı. Osmanlılar, o dönemde bir Bizans kenti olan İstanbul’u ele geçirdikten sonra, aslen bir kilise olan Ayasofya’yı camiye çevirmiş, Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise Ayasofya, Mustafa Kemal Atatürk tarafından, bir dünya kültür mirası olarak müzeye dönüştürülmüştür. Böylece Atatürk, hem Ayasofya’nın yeniden kilise olmasını isteyen Ortodoks dinci kesimleri, hem de Ayasofya’nın cami yapılmasını takıntı haline getiren neo-Osmanlıcı İslamcı kesimleri boşa çıkarmıştı.

Ne kadar çok cami açarsa o kadar iyi Müslüman olunacağını sanan AKP, mevcut camilerde bile doluluk oranları oldukça düşükken, ayrıca Ayasofya’nın tam karşısında koskoca Sultan Ahmet Camisi dururken, bu konuyu gündeme getirerek, hem ulusal hem de uluslararası boyutta bir provokasyon yapmıştır.

İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz ortamında, Türkiye’nin en büyük turizm gelirlerinden birini sağlayan Ayasofya Müzesi’nin ortadan kaldırılmasının neden olacağı ekonomik kaybı ve yurtdışından gelecek tepkileri bile göze alan AKP, neo-Osmanlıcı köktendinci takıntılarını tatmin etmek için, Türkiye’yi felakete sürüklemeye devam etmektedir.

Birileri, müzeye dönüştürülmüş olan eski bir camiyi kiliseye çevirse, Müslümanlar nasıl haklı bir tepki verirlerse, Ortodoks Hıristiyanlar için de tarihsel manevi değeri yüksek olan Ayasofya’nın camiye çevrilmesi, tepkiyle karşılanacaktır. Bu bağlamda, nüfusunun çoğunluğu Ortodoks Hıristiyan olan Rusya, Ukrayna, Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Moldovya, Belarus, Gürcistan gibi ülkelerle sorunların yaşanacağı, o ülke halklarında Türkiye’ye yönelik olumsuz duyguların oluşacağı bellidir.

  • AKP’nin amacı, Atatürk ne yaptıysa, onun tersini yapmaktır.

Cumhuriyet Halk Partisi ve İYİ Parti, Atatürk’e ve onun “yurtta barış, dünyada barış” ilkesine sahip çıkmalıdır.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 17 Haziran 2020

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 17 Haziran 2020

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

İŞ/SİZLİK
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre İşsizlik oranı, Şubat, Mart, Nisan aylarını kapsayan dönemde, geçen yılın aynı dönemine göre 0.9 puan azalarak %13.2 düzeyinde gerçekleşti. Bu dönemde istihdam edilenlerin sayısı, 1 milyon 662 bin kişi, istihdam oranı da 3.4 puanlık azaldı.

Hem istihdam, hem işsizlik azalıyor! TÜİK’in işi…

İŞ-TE
MHP Selçuklu İlçe Yönetim Kurulu üyesi Faruk İnan, Konya Şehir Hastanesi’ne 30 teknik eleman alınacağına ve şartları karşılayanların MHP Selçuklu İlçe Başkanlığı’na müracaat edebileceğine ilişkin paylaşım yaptı.

İşte MHP tabanı bunun için Bahçeli’nin değnekliğine razı…

DARBECİ
AKP Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı, geçmişteki AKP-Cemaat ilişkisine yönelik, Darbeci Kemalistlerle FETÖ’yü birbirine kırdırmak suretiyle yol aldık dedi. Dört yıl oldu hala anlayamamış ya da kandırmaya devam ediyor,

  1. FETÖ’cüleri kırdırmadılar, kolladılar,
  2. Sadece Kemalistleri kırdırıp darbecilerin önünü açtılar,
  3. Darbeyi Kemalist askerlerle halk önledi,
  4. FETÖ – AKP omuzdaşlığı bitmedi…

KIRINTI
Uluslararası Basın Ajansı yaptığı açıklamada,

“ Eğer hukuk devletinden son kalan kırıntıların varlığını kanıtlamak istiyorsa,
Türkiye gazetecileri derhal serbest bırakmalıdır.” dedi.

Kırıntı aranıyor…

RUM
Akıncı, Adada Türk askeri yerine İngiltere ve Yunanistan’ın da dahil olduğu ortak bir gücün Kıbrıs’ta konuşlanmasını teklif etti.
Akıncıyakis…

AÇILIM
DEVA Partisi Kurucular Kurulu üyesi Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, Kürt meselesini yeniden demokratik zeminde barışçıl yöntemlerle çözme noktasında irade ortaya koyabilecek bir arayış içine girdiklerini belirtti.
Deva hendekte sanıyor…

ÖZGÜRLÜK
15 Temmuz kursağımızda kaldı‘ diyerek ölüm listesi olduğunu söyleyen Sevda Noyan‘ın 6 yıla kadar hapsi istendi.
Bu güzel fikir insanımıza karşı hoş olmamış!…

TEZGAH
Müyesser Yıldız’ın tutuklanmasına gerekçe yapılan astsubayın avukatı, şahsın cezai ehliyeti olmayan ruh hastası olduğunu açıkladı.
Müyesser, şahıstan söylediklerini belgelemesini istediğini ancak hiçbir belge vermediğini söyledi.
Snıff, snıff!.. Tezgah kokusu…

ÖDÜL
RTE, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’i Halk Bankası Yönetim Kurulu’na atadı.
Adam muhalefete ceza yağdırıyor, ödülü olmasın mı?…

PUAN
RTE’nin  Vakıfbank yönetimine atadığı Hamza Yerlikaya dört yerden maaş alacak.
Bir künde, bir de arkaya dolanma…

SAPIĞIMIZ
Atatürk Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi’ne ait Çocuk Gelişimi kitabını hazırlayan Prof. Mücahit Dikmen’in “Aile içi cinsel istismar” başlığında;
“6-8 yaşlarında ve kız çocuk olmak”, “küçük kızda gelişen baştan çıkarıcı tavırların varlığı”, “annenin gece çalışmak zorunda olması”, üvey babanın olması gibi skandal ifadeler yer alıyor.

Sapıklarımız eğiti/yor/liyor…

AYA-MAÇA
Gündem değiştirmek için bu kez Ayasofya ortaya atıldı. İYİ P. Meclis araştırması önergesi verdi, AKP-MHP reddetti. Maçaları yemedi…

HAZİN
Hazine’nin, Osmangazi Köprüsü’nü işleten şirkete garanti ettiği Dolar olarak fiyatı ABD Tüketici Fiyatları Endeksi’ne göre güncellediği ortaya çıktı.
Türk Hazinesinin hazin durumu….

SESSİZ
İngiltere, Kıbrıs’taki askeri üs bölgelerinde kullanmadığı 200 km kare alanı GKRY’ne verdi.
Dünya lideri ne dedi?…

HATA
Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) 1. Dairesi, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli hakkında ‘dönek’, ‘fırıldak’, ‘AKP stepnesi‘ diyen kişi hakkında açılan davada beraat kararı veren yerel mahkeme hâkimi ile kararı onayan Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi Başkan ve iki üyesi hakkında soruşturma açtı.
Arkadaşlar! Kim iktidar? Güç kimde? Bakmadan karar verilir mi?…

NORMAL
Yandaş Türkiye yazarı Cem Küçük yazısında, “…Sadece şahsıma her gün bir dünya küfrediliyor. Hadi bu normal diyelim ama..” diyor.
Hakkettiğinin ayırdında…

ÖFKE
Fransız gazetesi Le Monde’de; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın öfkesine neden olarak Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın millet nezdinde gördüğü karşılık gösterildi…
Gerçeğe Fransız kalmamış…

İDEOLOG
Nagehan Alçı diyor ki;
Özünde Batıcı ve Batılılaşmacı bir ideoloji olan Atatürkçülüğün ruhuna El Fatiha okuyabiliriz. Bu gelenek adeta öldü.
1960’ların siyasi konjonktüründe ortaya çıkmış 3. Dünyacı ve Batı düşmanı sol Kemalizm ise Atatürk bağlamında seküler kesimde hegemonik ideoloji haline geldi.
Nagehanoloji…

 PARTİ
Söke’de, bürokratlar yeni atanan AKP ilçe başkanını ziyaret etti.
Milletin devleti gitti, parti devleti geldi…

KERİZ
Koronavirüse iyi geldiği iddia edilen muskada Arapça “Keriz yolma duası” yazdığı ortaya çıktı.
Keriz varsa, kerizleyen de vardır…

KAZ
Avrasya Tüneli’nden 2020’nin ilk dört ayında geçmesi gereken araç sayısı 8 milyon 459 bin iken, 3 milyon 917 binde kaldı. 4 ay için devletin kasasından firmaya ödenmesi gereken tutar 192 milyon liraya ulaştı.

Seçiniz;
1. AKP’ye göre millet kaz, ne kadar yolsa az,
2. Biz bize yeteriz, müteahhitleri besleriz…

İSİM
Türkiye’de karma eğitime geçilmesini sağlayan Mustafa Necati’nin adını taşıyan Ankara Mithatpaşa’daki kültür evine, ‘Yaşasın şeriat!’ diyen; “Atatürk’e karşı mısınız?” sorusuna, “Ben Firavun karşıtıyım, beni okuyanlar kimi kastettiğimi bilir.” yanıtı veren Nuri Pakdil’in adı verildi.
Doğaları gereği…

DİNDAŞ
Arap Birliği, Türk Sillahlı Kuvvetleri’nin terör örgütü PKK’ya karşı başlattığı Pençe-Kartal Operasyonu kapsamında gerçekleştirdiği bombardımanı kınadı.
Din kardeşliği…

GÖNÜL
RTE, Merkel’le görüştü ama Almanya Türkiye’ye seyahati serbest bırakmadı.
Almanya devleti = Merkel (Şahsım) değil,
Orada devlet işi şahsımın gönül işi değil…

Operasyonun startını kimler verdi

Başka neler oldu? Önce elektronik posta, Facebook ve Twitter hesaplarım ele geçirildi. Sağolsun, bilgisayar mühendisi olan oğlum İlim hesapları kurtardığı gibi, hesaplarıma erişim sağlayan IP adreslerini de tespit etti. Birisi İstanbul’dandı. Kumpaslardan edindiğim tecrübeden anladım ki, evet, yine bir hazırlık var!.. Hemen detaylı bir dosya hazırlayıp savcılığa başvurduk; ama “IP numaralarının hepsi yurtdışından; o yüzden bir şey yapamayız” denip dosya ivedilikle kapatılmak istendi.

İstanbul’daki IP’nin altını çizerek mahkemeye itiraz ettim. İtirazım aynı gerekçeyle reddedildi, dosya kapandı. Yapan her kim veya kimlerse amaç belliydi: yazışmalarımı ele geçirmek ve haber kaynaklarımı tespit etmek. Peki, yetkililer acaba o IP adreslerinin sahiplerini tespit etmekten ısrarla neden kaçınmıştı?

Dört ay önce de, 2015’teki o talimatı verenlerin, hakkımda hazırlık yaptığını duydum. Umursamadım, çünkü çiğ yememiştim; gizlim saklım, illegal bir işim yoktu – olamazdı da. Yine de, her ihtimale binaen bunu da ailemle, avukatımla ve bazı yakın dostlarımla paylaştım.

8 Haziran sabahı evim, terör örgütü hücre eviymiş gibi basıldığında bana gelen bilgilerin doğru olduğunu anlamış oldum. Ve ne “suç” işlediğimi bugünün egemen medyasından öğrendim.

“Askeri casusluk” yapmışım!

Ben ve avukatlarımın görmediği dosyayı neredeyse noktasına, virgülüne kadar yayımladılar. Üzerinde durmak istediğim şu: Şikayetçinin “MSB” olduğu belirtildi. Ancak şu ana kadar dosyanın görebildiğimiz kısmında böyle bir bilgiye rastlayamadık. Ellerine tutuşturulan dosyadan o haberleri yapanlar kendiliğinden uyduramayacağına göre, “MSB” nereden çıkarıldı?

Kamuoyunda oluşan tepkinin “dokunulamaz ve sorgulanamaz” bir kuruma yönelmemesi için mi; yoksa kurumun başındaki Hulusi Akar’la davalık olduğumuz hatırlanıp, senaryonun sakatlanacağı fark edildiğinden mi? Devam edelim.

Müyesser askeri casusluk yaptı diye üç gün boyunca ortalığı ayağa kaldırdılar. Dördüncü gün, her ne olduysa (aslında ne olduğunu biliyoruz: tepkiler üzerine asrın skandalına imza atacak olduklarını anladılar) bu soruşturmayı aylardır büyük bir gizlilik ve titizlikle yürüten savcılık, birden o iddiasından vazgeçip “zincirleme olarak devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklamak”tan tutuklanmamı istedi.

Delil? 20-25 tape kaydı ve halen yayında olan 2-3 yazı! Soruşturmayla ilgili haberleri malum medyanın İstanbul ayağı yazdı; o yüzden soruşturmayı İstanbul Savcılığının yürüttüğünü sandık. Meğer Ankara’ymış. Ve ne kadar önemliyse, başından itibaren bizzat bir Başsavcı Vekili tarafından yürütülmüş. Sebep; isimsiz, imzasız bir ihbar mektubu!

İhbarcımız 13 Aralık 2019 tarihli mektupta, “Hadımköy kışla komutanlığında görevli Astsubay E.B. devlete karşı suç işlemektedir. Gizli kalması gereken operasyonlara ait bilgileri telefonlar dışarıya çıkarttığı kanaatindeyim.” diye yazmış.

Benim kimlerle ilgili ne kanaatlerim var. Acaba ben de bir ihbar mektubu yazsam, işleme koyarlar mı ki? Veya birileri hakkında onlarca resmi ifade var. Onlar niye hiç dikkate alınıp soruşturma konusu yapılmıyor da böylesi bir mektuba itibar ediliyor?

Buraya kadar duyduklarımı, bildiklerimi ve yaşadıklarımı anlattım. Şimdi de tahminlerimi yazayım:

2015’ten beri takipteysem, ne mutlu ki, hakkımda bunca yıl kibrit çöpü kadar bir şey bulunup da harekete geçilemiyor. Sonra, E.B. isimli astsubayın beni sık sık aradığı fark ediliyor. Tesadüf, bir ihbar mektubu geliyor. Güya işler artık isimsiz, imzasız ihbar mektuplarıyla yapılmıyordu; ama işte bu mektupla soruşturma açılıyor. Önce E.B’nin, bir ay sonra da benim ve de değerli gazeteci arkadaşım İsmail Dükel‘in telefonu için resmi dinleme kararı alınıyor. Böylece ana hedefin ben olduğu gizleniyor!

Öyle ya, önce benim için karar alınsa, “Neden, ne oluyor?” diye sorulacak; çünkü nedeni de hukuki dayanağı da yok. Haliyle benden E.B’ye değil, E.B’den bana ulaşma stratejisi izleniyor. Her kim akıl ettiyse ustaca!.. İfadelerimde E.B’yi nasıl tanıdığımı ve hakkındaki düşüncelerimi anlattım. Yanılmamışım. Bu şahsın nasıl biri olduğu, bizzat avukatının beyanlarıyla ortaya çıktı. Bipolar rahatsızlığından tedavi görüyormuş, bu hastalık cezasızlık sebebiymiş. Ayrıca etkin pişmanlıktan yararlanmak istemiş.

“Zincirleme olarak gizli bilgileri açıklama” suçu işlemiştik, değil mi? İsmail Dükel’den başlayayım. Avukatım Erhan Tokatlı’nın ifadesiyle “okeye dördüncü aranıyordu”, o bulundu. Benim ifademle, “ekmek arası köfte” yapıldı. Çok şükür ki serbest bırakıldı ve bizim bu tezlerimiz doğrulanmış oldu. Olayın merkezindeki “casus” E.B’nin, cezasızlık sebebi olan bir hastalıktan tedavi gördüğü ortaya çıktı; yani zincir koptu, geride bir ben kaldım. Öyleyse bu nasıl “zincirleme” bir suç ve bu ne biçim bir “örgüt”tür? Netice-i kelam; görüldüğü üzere, bir haber bahanesiyle önce Barış’lar, Hülya, Murat ve şimdi de ben…

2012’de cezaevinden çıktığımda Ayşe Arman benimle yaptığı röportaja “Ve işte hükümeti devirecek 45 kilogramlık kadın” başlığını atmıştı. Halen 45 kiloyum; demek ki artık hükümeti değil, bir başıma devleti devirecek hale gelmişim!… Benim durumum, mahpusluğum önemli değil. Devletimize yönelik tehdit unsurlarını bu kadar küçültmek, başlı başına büyük bir ayıp ve utanç değil midir?

  • Böylesi berbat bir durumun, berbat bir senaryonun senaristi kim, kimler?

Sincan’dan Silivri’deki Barışlar’a, Hülya Kılınç’a, Murat Ağırel’e ve de açık hava hapishanesindeki tüm dostlara kucak dolusu sevgiler!
=====================================

MÜYSSER YILDIZ MASUMDUR!

Değerli gazeteciler Müyesser Yıldız ve İsmail Dükel’in kendilerine uymayacak ve asla yakışmayacak iddialarla gözaltına alınmalarını üzüntü ve ŞAŞKINLIKLA karşılıyoruz. Milli duruşla ulusal çıkarlardan yana Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına karşı takdir edilecek demokratik mücadeleleri ile tanınan değerli medya mensuplarına reva görülen bu hoyrat ve anti-demokratik, hukuk dışı baskıları kınıyoruz.

İsmail Dükel’den sonra Müyesser Yıldız’ın da oyalanmadan serbest bırakılmasını diliyoruz..

O’nun suçsuz – masum olduğuna inanıyoruz.

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 16 Haziran 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Hekim, Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (Mülkiye)
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı,
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 10 Haziran 2020

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 10 Haziran 2020

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

BOŞUNA

AKP’nin Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı, eski vekil Şamil Tayyar,  “Cumhurbaşkanımıza ‘İslamcı Kemalist’ diye rol biçen, AK Parti’nin akıl danesiymiş gibi rol çalan Perinçek ve avanesini uyarayım. “Haddinizi bileceksiniz” dedi.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ulusal ve Aydınlık’ı ilan verilmeyecek “muhalif medya” içine aldı.

Bu kadar çabaya!

PAYLAŞIM

AKP’li Esenler Belediyesi’nin 1 milyon 865 bin TL’lik aydınlatma ihalesini eski AKP İlçe Başkan Yardımcısı Albayrak’ın şirketi aldı. Şirket daha önce de ihaleler almıştı.

AKP’li olmayanlara mı verseydiler?..

GELECEK

Davutoğlu, “Biz imparatorluk bakiyesiyiz. Biz yeknesak, tek bir kimlikle tanımlanabilecek, tek bir oryantasyonla, kültürel dokuyla tanımlanacak ülke değiliz. Şu anda Boşnak, Gürcü, Çeçen, Arnavut, Arap, Kürt, Uygur vatandaşlarımızın yansıdığı bir Meclis bu ülkenin birliğini temsil edebilir.” dedi.

Geçmişte karıştırdığı yetmedi, geleceği karıştırıyor…

DÜZEN

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ihaleyle 100 bin adet cerrahi maske satın aldı. Ancak yapılan ihalede CHP’li Hülya Sarıgöl’ün firmasına tavan fiyatı 1 TL olarak belirlenen maskeler için 2,89 TL ödendiği iddia edildi. Sizin düzen, bizim düzen. Düzen, aynı düzen.

Vatandaşın pozisyonu değişmiyor…

HAYAL

İskilipli Atıf için ‘İslam alimi’ ifadesi kullanan Mersin İl Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürü Ertuğrul Yıldız’a disiplin cezası verilmesini kınayan AKP Çorum İskilip İlçe Başkanı Mustafa Lek, ‘Kemalist düzeni yerle yeksan edeceğiz‘ dedi.

80 senedir uğraşıyorsunuz, sittin sene daha uğraşırsınız…

CEZA

İBB Başkanı İmamoğlu, “Bizim ücretsiz ekmek dağıttığımız kayıtlı hemşerilerimiz var. Onların yoğun olduğu mahallelerde büfe olmadığı için ekmek dağıtımı yapamadığımız insanlar var. Talebimiz olmasına rağmen mecliste bekletiyorlar. İBB Meclisi sözüm ona siyasi kararlarla İstanbul halkını cezalandırıyor

AKP yoksulun yanında, yardım almasın diye pusuda…

GÖRGÜSÜZ

Gaziantep Şehitkamil Belediyesi, 10 Kasım’la dalga geçen yandaş yazar Yaşar Değirmenci’nin”Modern Toplumda Görgü Kuralları” kitabına 300 bin TL ödeme yapmış.

Görgüsüzü görmüş…

DEVLET

Sağlık Bakanı, “Hafta sonu sokağa çıkma yasağı yok” dedi.

İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı’nın onayı ile sokağa çıkma yasağı ilan etti.

Cumhurbaşkanı, kendi onayladığı sokağa çıkma yasağını “Gönlüm razı olmadı” diyerek iptal etti.

Devlet yönetimi gönül işidir. Öyle kurumlarla, kurallarla, bilimsel ve akılcı kararlarla  olmaz!..

DİN

Protestoların kilise yakıp Beyaz Saray’a kadar gelmesi üzerine Trump İncil’le poz verdi.

İlk tepki, ”Dini istismar etme!” diyen din adamlarından geldi.

Bizdekiler ne körüklerdi ama!…

DAYANAK

25 adet yurdunu kapatma kararı alan TÜRGEV’in yöneticilerinden Bilal Erdoğan,

Sırtımızı sadece belediye ve devletlere dayayarak iş yapma hastalığına yakalanmamaya çalışmalıyız.” dedi.

Yakalandılar. Mama kesilince çare arayışındalar…

SIRADAN

2013 yılında Soma’da 301 madencinin öldüğü facianın ardından protestocu bir maden işçisine tekme atan eski Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel, ABD polisinin George Floyd’u öldürmesiyle ilgili ‘kötülüğün sıradanlığı‘ yorumunu yaptı.

Adamın sıradanı…

ÜRETİM

Damat üretim ekonomisinden dem vurdu, tüketim için kredi musluklarını gevşetti.

Laf üretimi…

DÜŞMAN

Güney Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis, KKTC’nin mevcut Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın kazanmasını istediğini dolaylı yoldan ifade etti.

Düşmanın seni övüyorsa, sende bir …luk vardır…

ÖNEMLİ

AKP’li Beykoz Belediyesi Ocak ayında ihtiyaç sahiplerine dağıtmak için gıda malzemeleri satın almak istedi. 3 milyon 797 bin liralık İhaleyi henüz bir aylık şirket olan Tokser Gıda kazandı.

Şirketin ne zaman kurulduğu mu önemli, kuranın ne zamandan beri AKP/Belediye ile bağlantılı olduğu mu?..

DIŞARIDAN

ABD Savunma Bakanı, siyahi Floyd’un öldürülmesinden sonra başlayan protesto olaylarını “dış güçlere” bağladı.

Kendileri her yeri karıştırdıkları için ilk akıllarına gelen de bu oluyor…

CASUS

ODA TV Ankara Haber Md. Müyesser Yıldız, görevdeki bir askerden aldığı bilgileri yazmadığı için casusluk yaptığı gerekçesiyle gözaltına alındı.

Ciddiyim…

İMAJ

Müyesser Yıldız’ın evinden telefon ve bilgisayarları alan polis “imaj alınması gerektiği” itirazı üzerine,”teknik eleman yok” demiş.

Telefon etseler yardımcı olurduk…

LAN

Daha gözaltına alınmadan Müyesser Yıldız haberini yapan taraf Sabah yazarı Abdurrahman Şimşek’in TV yayını videosunu izledim. FETÖ’cü savcı Zekeriya Öz ile birlikteliğini anlatıyor.

Öz buna “lan” demiş.

Ne biçim lan bu?…

KAFA

Erdoğan, telefonla görüştüğü Trump’ın Türkiye’deki koronavirüs rakam ve oranlarının düşüklüğünü öğrendiğinde  “Oooo” diyerek tepki verdiğini söyledi.

Dünya öğrendi, şu odun kafalı Trump öğrenemedi kiminle aşık attığını…

ADALET

AYM Başkanı Zühtü Arslan, adil yargılanma hakkının %52.1 oranında ihlal edildiğini açıkladı.

Vah vatandaşa vah!..

Yok böyle bir “tanıklık”

Yok böyle bir “tanıklık”

Müyesser Yıldız
https://odatv.com/yok-boyle-bir-taniklik-1401181200.html, 14.01.2018, ODATV

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

ByLock olayından sonra, “Aman gizli tanıklara, itirafçılara da dikkat” demiştik.
Buyurun size inanılmaz bir “tanık” vakası!..
Yer, Doğu Anadolu’da küçük bir kentimiz. Konu, darbeye teşebbüs davası.
Soruşturma aşamasında gizli tanıklık yapan ve “Cemaat abisi” diye bilinen tanık, Polis ve Cumhuriyet Savcılığındaki ifadelerinde, “FETÖ” mensubu olduğunu kabul etmiş, tüm yaşantısını anlatmış, bu arada kentte kendisine bağlı bazı askerlerin de adını vermiştir.
Geçen ayki duruşmada, mahkeme heyeti yerini alır. Nedendir bilinmez, duruşma savcısının yanında Başsavcı da duruşmaya çıkar. Tanık huzura getirilir. Yemin ettirilir.  

Mahkeme Başkanı, “Evet anlat bakalım, sen bu sanıklar hakkında ne biliyorsun?” diye sorar.
Tanık, “Tanımıyorum ben onları” cevabını verir.
Mahkeme Başkanı, tanığın ismini verdiği 3 sanığı sırayla ayağa kaldırır. Tanık yine, “Tanımıyorum” der. Sonrasında şu diyaloglar yaşanır:
Başkan: Neden soruşturma aşamasında “Tanıyorum” dedin?
Tanık: Ben tanıdıklarımı bilgisayardan gösterdim. Sonra, “Darbe davasından içerde olanlar var, zaten darbeci onlar. Ceza alacaklar. Onların da adını ver çıkaralım seni” dediler. Cezaevinde çekilmiş fotoğraflarını gösterdiler. Ben de “Tanıyorum” dedim. İsimleri de kendileri yazdı.
Başkan: Soruşturma aşamasında verdiğin ifadeyi kabul etmiyor musun?
Tanık: Efendim, ben örgüt üyesiyim. Beni gözaltına aldılar. Günlerce işkence yaptılar. Karımı gözaltına alıp, yan odada bana gösterdiler. Çocuklarımı, Çocuk Esirgeme Kurumuna verdiler. Günlerce işkenceden sonra bana, “karınla oruç bozarız” dediler. Ne istiyorsunuz dedim. “Sana söylediklerine ilave olarak birkaç resim göstereceğiz, bunları da tanıdığını söyleyeceksin. Tutanağı imzalayacaksın. Önce karını, bu ifadeleri mahkeme huzurunda tekrar ettikten sonra da seni çıkaracağız” dediler. Ben de imzalamak zorunda kaldım. Aklımı yitirmek üzereyim, psikolojik tedavi görüyorum.

Salondakiler donar kalır! Donup kalan sadece onlar olmaz. Malum, duruşmalar görüntülü ve sesli sistemle (SEGBİS) kaydediliyor ya, işte bu da donmuştur. Görüntüler kaydedilmiş, ama sesler hışırtılıdır. Mahkeme Başkanı, iyi niyetle bir hafta boyunca kaydın ses çözümlerini yaptırmaya çalışır. Ancak sesler anlaşılamaz. 

1 HAFTADA NE DEĞİŞTİ?

Duruşmanın tekrarlanması mecburiyeti hasıl olur. Ve bir hafta sonra “Tanık” yeniden huzura alınır. Bu duruşmada da şunlar olur:
Başkan: Evet anlat bakalım, sen bu sanıklar hakkında ne biliyorsun?
Tanık: Tanıyorum ben onları. Evime gelir giderlerdi.
Başkan: Geçen hafta tanımıyorum dedin.
Tanık: O zaman kendilerine ve ailelerine acımıştım.
Başkan: Şimdi ne değişti?
Tanık: Düşündüm ki, herkes suçunun cezasını çeksin.
Başkan: Peki o zaman, teşhis ettireceğim sana bu şahısları.

Avukatların da talebi üzerine teşhis edilecek 3 sanığa ilave olarak 5 kişi daha ayağa kaldırılır ve tanık bu 8 kişi arasından 3’ünü teşhis eder. Bu 3 kişi önceki duruşmada da kendisine gösterilen kişilerdir zaten. Buna rağmen 1’i hakkında, “Benziyor” ifadesini kullanır. Oysa, bu sanık uzun boylu, saçları önden epeyce dökük, sarışın teşhisi kolay bir kişidir.

Her neyse, duruşmadaki diyaloglara devam edelim:
Başkan: Evet, söyle bakalım ne biliyorsun sanık hakkında?
Tanık: Ne demişim daha önce efendim?
Başkan: Önce sen söyle bakalım.
Tanık, zorlanarak da olsa kendisine ezberletildiği tahmin edilen kolluktaki ifadesinden birkaç cümleyi tekrarlar. Sıra avukatların sorularına gelir.

Sanık avukatı, müvekkilinin “Rütbesini, tugaydaki görevini” sorar. Tanık, “Bilmiyorum. Nereden bileyim avukat bey” karşılığını verir. Avukat, “Örgüt abisiymişsin ya!.. Bu örgüt, mensuplarının hele ki, asker mensuplarının her şeyini kayda alıyor” diye tepki gösterir. Tanığın cevabı, “Ben öyle şeyleri bilmiyorum avukat bey” olur.
Avukat peşpeşe yeni sorular yöneltir; “Sanık nereli? Eşi çalışıyor mu, ne iş yapar? Kaç çocuğu var?” gibi…
Eş ve çocuklarla ilgili sorulara “Bilmiyorum” cevabını veren tanık, sanığın memleketi için de, “Sanırım Karadenizli. Gümüşhane, Ordu, Trabzon olabilir” der. 

GÖREVDEKİ SANIĞIN TAYİNİNİ ÇIKARDI

Avukat, tanığa soruşturma aşamasındaki, “Benimle birkaç kez görüştü, eşinden habersiz gelirdi” şeklindeki ifadesini hatırlatır. Devamında şu konuşmalar olur:
Tanık: Bilmiyorum avukat bey. Öyle mi demişim?
Avukat: Sanık bu şehre ne zaman tayin oldu?
Tanık: Bilmiyorum.
Avukat: Sen bu adamı bir örgüt abisinden devralmadın mı?
Tanık: Hayır, almadım.
Avukat: Eee, nasıl tanıştınız?
Tanık: Benim evime geldi.
Avukat: Nasıl yani, ziline basıp gelince mi tanıştınız?
Tanık: Evet avukat bey.
Avukat: Evini nereden biliyormuş?
Tanık: Bilmiyorum ki.
Avukat: Sen ziline basan herkesi eve alır mısın?
Tanık: Alırım.
Avukat: Gizli örgütsünüz ya onun için soruyorum, dikkatli olmak zorunda değil misiniz? Peki, nasıl haberleşiyordunuz?
Tanık: Haberleşmiyorduk.
Avukat: Kaç kez geldi evine?
Tanık: Bir kaç kez gelmiştir.
Avukat: Kabaca tarihleri hatırlıyor musun?
Tanık: Hayır.
Avukat: Polisteki ifadende tayin oldu gitti şehirden demişsin?
Tanık: Evet.
Avukat: Ne zaman gitti?
Tanık: 2016 Şubat, Mart, Mayıs falan olabilir. Bahar aylarıydı. (Soruşturma aşamasındaki ifadesinde ise Nisan demiş.)
Avukat: Adam tayin olmamış ki!.. Darbe gecesi bile görevde!..
Tanık: Ne bileyim ben avukat bey?
Avukat: Sen geçen hafta buraya geldin ve “Sanığı tanımıyorum” dedin, hatta, “Yemin ederim ilk kez görüyorum” dedin.
Tanık: Evet.
Avukat: Şimdi ne değişti de tanıyorum diyorsun? Cezaevinde kim görüştü seninle geçtiğimiz hafta?
Bu soru üzerine tanık. Başsavcıya doğru bakar.
Avukat, “Neden bakıyorsun Savcı Beye? Sayın Başkanım, tanık size bakarak konuşsun, ikaz edin lütfen” der. Mahkeme Başkanının, tanığı uyarmasından sonra Avukat, sorusunu tekrarlar. Tanık, kimseyle görüşmediğini söyler. Diyalog şöyle sürer:
Avukat: Psikolog görüştü mü?;
Tanık: Görüştü, ama onunla benim rahatsızlığımız üzerine konuşuyorum. İyi geliyor.
Avukat: Koğuşun değişti mi?
Tanık: Evet. Geçen hafta burada ifade verdikten sonra koğuşumu değiştirdiler.
Avukat: Sen mi istedin bu değişikliği?
Tanık: Hayır.
Avukat: Hangi koğuşa aldılar? Kimler var yeni koğuşunda?
Tanık: Polisler var. (Tek tek isimlerini sayar. Bu da göstermektedir ki, tanığın hafızası oldukça iyi.)
Avukat: Tekrar şu polisteki teşhis işlemine dönelim. Sen nasıl teşhis ettin bu şahısları?
Tanık: Bana bilgisayardan resimler gösterdiler, tanıdıklarımı söyledim. Sonra cezaevinde çekilmiş resmini gösterdiler. Ben de “Tanıyorum” dedim.
Avukat: Adını nereden biliyordun?
Tanık: Ben ne bileyim avukat bey? Onlar söylediler adını da.
Avukat: Sen bu ifadeyi verirken avukat yok muydu?
Tanık: Yoktu. İş bittikten sonra geldi. İmzaladı, gitti. 

SENİ DE Mİ SÖYLEMİŞİM?

Bu cevaplardan sonra başka sorusu olmadığını belirten Avukat, sözkonusu ifadeyi imzalayan Avukat dahil tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını bildirir.
Ancak duruşmanın asıl bombası birkaç saniye sonra patlar.
Tanığın adını vermediği, tanıkla da hiçbir ilgisi olmayan bir sanık, Mahkeme Başkanından izin isteyerek, soru sormak üzere kürsüye gelir.
Tanığın tepkisi şu olur: “Seni de mi söylemişim?”
Sonuç:
Sanıkların tutukluluğuna devam kararı verilir. Bu tanık ise tahliye edilir!..
Hasılı kelam; İktidar Anayasa Mahkemesi’nin Mehmet Altan ve Şahin Alpay’la ilgili verdiği tahliye kararına, “FETÖ ile mücadelede zaafiyete yol açar” diye tepki gösteriyor da
peki bu “mücadele yöntemlerine” ne demeli?
======================
Dostlar,

Devr-i AKP‘de ibretlik bir yargılama sahnesi…

  • Anayasa Mahkemesinin kararlarının gereğinin yerine getirilmemesi son derece kritik, tehlikeli bir durumdur. Türkiye’nin bu zeminden hızla kurtulması gerekir..

    Ancak Erdoğan bambaşka havalarda..
    Suriye’de ABD’nin PYD – YPG güçlerini silahlandırması elbette çok önemli bir sorundur.
    Ancak son derece yüksek perdeden bağırarak ve ağır içeriklerle hamasetin doruklarında dolaşmanın anlamı ne olsa gerektir??
    Olabildiğince, çok önemli iç sorunlardan dikkati çekmek ve sözde ulusalcı söylemlerle tabanını pekiştirmek, MHP tabanından gelecek MHP’yi yutma -Bahçeli “ittifak” diyor!- tepkilerini hafifletme..

Suriye sorunun temel sorumlusu 2011 baharında ABD’nin işgal – bölme – Kürdistan kurma politikasına alet olan ve “biraderim Esat” tan birden bire “katil Esed’e” dönüşen Erdoğan söylemi ve bu ülkede iç savaş – çatışma için her tür girişimi sergileme… değil miydi??
Şimdilerde şahin kesilerek geçmişteki ürkünç hatalar giderilebilir mi?
3,5 milyon Suriyeli + 0.5 milyon Iraklı.. 4 milyon insan ülkemizde sığınmacı. Her 20 insandan 1’i göçmen.. Böylesine ağır bir yük hangi ülkede var? Akçalı (mali) portrenin 6 yılda 30 milyar Dolar gibi muazzam bir tutara eriştiği de doğrudan Erdoğan’ın açıklaması..
Ayrıca bu kanlı emperyalist oyunu bozabilmek için zorunlu kalınan Fırat kalkanı savunması yaklaşık 75 vatan evladının şehit olmasına mal olmadı mı ağır parasal harcamalar dışında..

AKP = RTE‘nin arka arkaya son derece ciddi ve ağır biçimde “kandırılmaları” (!?) ülkemize gerçekten çok ama çok ağır bir fatura çıkarmaktadır.
Bu politik ve yönetsel fiyasko, skandal kabul edilemez ve sürdürülemez..
AKP = Erdoğan Türkiye’yi yönetememekte, tersine başına ağır dertler açmaktadır.

AYM’nin Altan & Alpay kararının yerel mahkemece yerine getirilmemesi
sanıldığından çok daha ağır bir hukuk devleti – demokrasi bunalımıdır.

AKP = RTE tek adam yönetimi bu ağır bunalıma hızla, birkaç gün içinde çözüm üretmek zorundadır! Ardından da ülkemizi hızla nor- mal -leş -tir -mek! Başka hiç-bir yolu yok!

TBMM önünde kendisini yakma girişiminde bulanan yoksul – işsiz ama AKP’ye oy vermiş yurttaşın eyleminin yüklendiği ileti kodlarını iyi okumak gerekir.. Doğru ve hızlı..

Ve de artık oyalanmadan gereklerini yerine getirmeye başlamak.

Ama umut görülmüyor.. AKP = RTE bu kez Kanal İstanbul projesi ile sansasyon peşinde..
Bu “oyuncak” daha da tehlikeli. Lozan’ı, Montrö’yü tehlikeye sokacak, kaldırılamayacak ağır akçalı (mali) yük ve öngörülemeyen, görmezden gelinen doğa – ekoloji felaketleri gibi..

Sevgi ve saygı ile. 15 Ocak 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Oda TV Davasında Tüm Sanıklar Beraat Etti

ODA TV DAVASI

14 Kişiye Toplamda 262,5 Yıl İstendi;
14 Yıl 7 Ay Yattılar, Beraat Ettiler

Yargılanın tüm sanıkların isnat edilen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraat ettiği Oda TV davası sürecinde gözaltı ve tutuklama süreci nasıl işleri?
Sanıklar için ne kadar ceza istenmişti? Kim ne kadar cezaevinde kaldı?

  • Oda TV Davasında Tüm Sanıklar Beraat Etti

    Haberin İngilizcesi için tıklayın

    * Fotoğraf: Tansu Pişkin

    Gazeteciler Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Ayhan Bozkurt, Ahmet Şık, Nedim Şener, Müyesser Yıldız, Doğan Yurdakul, Coşkun Musluk, Sait Çakır, Yalçın Küçük, İklim Bayraktar ve eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı‘nın yargılandığı Oda TV Davası’nın bu gün karar duruşması görüldü.

    İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada sanıkların sonsözleri alındı. Sanıkların konuşmalarının ardından kararın değerlendirilmesi için mahkeme heyeti duruşmaya ara verdi.

    Aranın ardından kararını açıklayan Yener Yıldırım başkanlığındaki, Abdülkadir Ungan ve Kudret Karslı’nın üye olduğu mahkeme heyeti, isnat edilen suçların sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması gerekçesiyle 13 sanığın hepsinin beraatine karar verdi.

    Ahmet Şık: Bu adliye adaletin mezarı

    * Çizim: Zeynep Özatalay

    Oda TV Davası nedeniyle 6 Mart 2011’de tutuklanan, bir yıl cezaevinde kaldıktan sonra 12 Mart 2012’de tahliye edilen, beş yılın ardından bu kez “FETÖ ve PKK propagandası yaptığı” iddiasıyla tutuklanan gazeteci Ahmet Şık, duruşmaya Silivri Cezaevi’nden getirildi.

    Ahmet Şık şunları söyledi:

    “Söyleyecek çok şeyim var ama aklımdan geçenleri söylersem yeni bir yargı konusu olur.
    “Bu adliye, adaletin mezarı haline geldi. Çok acıdır ki, mezar kazıcılığını yapanlar ise savcılar ve hakimler.
    “Adliyenin girişindeki Themis heykelinin bir kefesinde haysiyet ve şeref, diğerinde haysiyetsizlik ve şerefsizlik var. Ve maalesef bu siyasi iddianamelere imza atan savcı ve hakimler için terazinin kötülük olan kefesi ağır basıyor.”

    Savcı ve hakimlerden şikayetçi oldular

    Gazeteci Soner Yalçın, “Yedi yılda her şeyi söyledik. Bize bu kumpası kuran FETÖ’den şikâyetçiyim” dedi.

    Gazeteci sanıklardan Barış Pehlivan da “Bu sanık sandalyesine kumpası kuranların oturmasını istiyorum” dedi.

    Barış Terkoğlu “Bu davada hakim savcı olmaktansa sanık olmayı tercih ederdim. Öyle de oldu” diye konuştu.

    Sait Çakır ve Coşkun Musluk, “Önceki savunmalarımı tekrarlıyorum ve beraatımı istiyorum” dedi.

    Yalçın Küçük de son savunmasında Ergenekon ve OdaTV süreçlerini anlattı, “Kararı hakimlere bırakıyorum” dedi.

    Eski Emniyet Müdürü sanık Hanefi Avcı, “Savunmalarım geçerlidir. Beraatımı istiyorum. Sahte belgelerle bizim sanık sandalyesine oturmamıza neden olanlar hakkında suç duyurusunda bulunuyorum” dedi.

    Nedim Şener de “Son sözüm ilk savunmamdır. 3 Mart 2011’de gözaltına alınırken ‘Hrant için adalet için’ demiştim. FETÖ’nün en büyük suçlarından biri Hrant cinayetidir. Tekrarlıyorum: Hrant için, adalet için” dedi.

    Duruşmaya katılmayan sanıklar Doğan Yurdakul, Müyesser Uğur ve Ahmet Mümtaz İdil’in avukatları da yargılama süresince yaptıkları savunmaları tekrarladıklarını belirterek müvekkillerinin beraatını talep ettiler.

    AHMET ŞIK: GAZETECİLİK YARGILANIYOR

    TIKLAYIN – ODA TV DAVASINDA SAVCI SANIKLARA BERAAT İSTEDİ
    ==========================================
    Dostlar,

    Her şeye karşı sevinçliyiz.
    Bir devletin en temel 4 kamusal görevi SAĞLIK – EĞİTİM – ADALET – GÜVENLİK tir.

    15. yılına giren AKP – RTE iktidarın da bu 4 temel hizmetin yerlerde süründüğü çok açıktır.
    Bu ülkede kimi örgütler, hatta kamu görevlileri… insanlara kumpas kurmakta ve sahte belgelerle yıllarca hapiste tutabilmektedir. Bu durum yeryüzünde ortalama hiçbir demokratik hukuk devletinde görülemez ve kabul edilemez. Ne yazık ki ülkemizde yaşanmıştır.

    Acaba siyasal iktidarın bu komploları önlemeye gücünün yetmediği düşünülebilir mi?
    Türkiye’de devlet içinde devlet mi vardır örneğin dış destekli ve daha güçlü!?
    Soruya hemen hayır denmelidir, çünkü dönemin

    Başbakanı R.T. Erdoğan “Ben bu davanın savcısıyım!” diye haykırarak meydan okuyabilmiştir. (15.07.2008, http://www.gazetevatan.com/-evet-ergenekon-un-savcisiyim–189246-siyaset/)

    Dolayısıyla bu kumpaslar iktidara karşın, onu da aşarak, iktidarın engelleyemediği biçimde değil; iktidarla birlikte hatta iktidar eliyle yapılmıştır.. Bu kadro 16 Nisan 2017’de
    Anayasa değişikliği ile TEK ADAM MUTLAKİYETİ İSTİYOR!

    Bu halk hala aklını kaçırmadı herhalde 16 Nisan halkoylamasında kendi idam fermanına EVET demek için..

    Yargılanması gerekenler salt bu insanlık suçuna teknik düzeyde alet ve maşa olanlar mıdır??

    Mahkeme kuruluna teşekkür ederiz bu AKLAMA kararı için..
    Kumpas suçuna karışan – katılan kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunmasına da! Şimdi sıra TERTEMİZ BİR SEÇİM VE TBMM İLE SİYASAL HESAP SORMADA..

    Bu da olacak elbet.. tarih örnekleriyle dolu..

    Haydi Türk Ulusu.. Senin adını bile anmayan saçma sapan biçimde “TEK MİLLET” diyerek Kürt kardeşlerimizin – Kandil’in – İmralı’nın – PKK’nın oylarına göz kırpan ama bir yandan da ikiyüzlülükle “Kandil – İmralı – PKK HAYIR DİYOR” diye yalan propaganda yapanlara
    16 Nisan 2017 Pazar günü halkoylamasında (Dikkat; seçim değil bu; seçim 2019’da!) kesin bir kararlılıkla  on milyonlarca HAYIR de! En az 30 milyon HAYIR oyu.. Başka kurtuluşun yok!

    Sevgi ve saygı ile. 12 Nisan 2017, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

“Hoş geldin Balbay…”

 

“Hoş geldin Balbay…”

Yavuz_Selim_Demirag_portresi

Yavuz Selim Demirağ
YENİÇAĞ,
13.13.13

 

 

Değerli meslektaşımız Mustafa Balbay tahliye oldu ve TBMM’de yemin ederek göreve başladı. Balbay’a CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu gibi “aramıza hoş geldin” demeyeceğim. Beş yılını, yazdıkları ve yazacakları geçen duvarlar arkasında geçirdi.
Elbette vatandaşlarımızın oyları ile seçildiği için milletvekilidir. Ama öncelikle
Mustafa gazetecidir.

Gazetecilikten yargılandığı için her şeyden önce yargılanan gazetecilerin vekilidir.

Gazetecilikten önce insan olarak, dost olarak kezlerce Silivri’ye gittim. Benim kadar davaları izleyen bir başka yazarın olmadığını biliyorum. Balbay ile duruşma aralarında sohbetler ettik. Açık görüşme şansımız oldu. Dostluğumuzu Silivri’deki hukuksuzluk pekiştirdi. Her görüşmemizde gazetecilik refleksi ile  “dışarıda durum nasıl?” sorusunu yöneltmiştir. Ben de her kezinde “Dışarıda durum daha kötü.. İçerisi daha güvenli,
en azından içtenlikli. Şu günlerde içeride olanlar biz dışarıdakilerden daha şanslı,
daha mutludur..” sözleri ile geçiştirmeye çalışırdım durumu.

Karşılama ve uğurlama ritüellerinden korkarım. Duygusal tarafım ağır basar, dayanamaz da koyuveririm kendimi diye endişelenirim. Belki de bu yüzden Sincan çıkışında kucaklaşmaktan kaçtım. Beş yıl sonra döndüğü yuvasına varamadım. Tutuklanmadan birkaç gün önce çayını içtiğim Cumhuriyet’teki odasına gidemedim. İçeride yeşile ve çiçeğe hasret kaldıklarını bildiğim halde bir buket çiçek sunamadım O’na..

O içerideyken durmadan, bıkmadan yazdığı her bir kitabı imzalayarak vermişti,
ben de “Teğmen Çelebi ve Dijital Terör” ile karşılık vermiştim.

Birkaç gündür içim içimi yiyor. Mamak’tan sevgili kardeşim Kürşad Güven Ertaş, Hasdal’da yaptığı resmi Müyesser Yıldız aracılığı ile göndermiş. Ben resim de yapamam ki.. Mutluluğun resmini, işin kolayına kaçmadan çizebilecek kabiliyetim de yok..
Çam sakızı çoban armağanı bir şeyler bulabilme umuduyla vurdum kendimi yollara. Bozkır kenti olan Ankara’nın ayazı çarpınca suratıma Ahmed Arif’in dizeleri geldi aklıma..

Bunlar Ergenekler ve çiyanlardır
Bunlar
Aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır
Tanı bunları
Tanı da büyü…

Oysa Mustafa’nın Adiloş Bebe’yi tanıdığından eminim. Dahası benim unuttuğum dizelerin tümünü bir çırpıda ezberden okuyacağına da inanıyorum. Sırtında çantasıyla memleket memleket gezip  “Adiloş Bebe” lerin fotoğraflarını çekip, haberler yaptığını, kitaplar yazdığını da biliyorum. Ama mahpusluk zor zenaat.. Dile kolay ama beş kez 365 günü devirdi ne de olsa.. İçeriden dışarıdaki gelişmeleri belki bizden daha iyi izlemiş olabilir.

Dışarıda her köşe başında bir pusunun olabilme olasılığını unutmuştur belki.
Orospu saldırıların puşt zulası, bizler gibi O’nu da hedef seçebilir.
Yılların mahpusluğundan sonra insanların sokaklarda  yürüyemediğine, gece yumuşak yataklarında uyuyamadığına tanık olduğum için deneyimlerimi paylaşayım dedim.

  • “Varamaz elim. Ayvasına, narına can dayanamazken, kırar boynumu yürürüm. Kurdun, kuşun bileceği hal değil, sormayın hiç Laaaaal…
    Kara ferman çıkadursun yollara, yarin bahçesi tarumar,
    kan eder perçem…”<

diyen Ahmed Arif’in  “Bir de ağzı var dili yok Diyarbakır Kalesi” sözlerinin üzerinden çok vakit geçtiğini, Diyarbakır’ın bölücülükle neredeyse bütünleştiğini hatırlatayım dedim.

Balbay ile Prof. Mehmet Haberal’ın Silivri’de kesişen kaderleri, TBMM’de birleşti. Haberal Hoca bilim adamı.. Halen insanlara şifa dağıtmak için çabalıyor. Ama Mustafa Balbay gazeteci… Bir dönem kulislerinde
haber peşinde koştuğu Meclis koridorlarında şimdi hukuksuzluğu kovalamalı diye düşünüyorum. Doğduğunda töre gereği üç gün aç tutulan Adiloş Bebe örneği şimdi saldırmalı haksızlığın üzerine..

Hoş geldin Mustafa..
Dün memleketin İzmir’deydim..
Ankara da, Türkiye de özlemiş seni.. Aramıza hoş geldin gazeteciliğinle…
(http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=29083, 13.

Gazi Albay Aslan Aydınlık’a konuştu


Dostlar,

Sevgili Ali Serdar Bolat,

“Tahliye Edilen Gazi Albay Hasan Basri Asln AYDINLIK’a Konuştu”

haberini kapsamlı olarak işlemiş.

Paylaşımı ve emeği için teşekkür ediyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
13.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

 “Tahliye Edilen Gazi Albay Hasan Basri Asln AYDINLIK’a Konuştu”

Ali Serdar Bolat                 
13 Ekim 2013


Balyoz davasında Yargıtay kararıyla tahliye edilen
Emekli Gazi Albay Hasan Basri Aslan evinin kapılarını Aydınlık’a açtı.

“Suçsuz olduğumuz mutlaka ortaya çıkacak. Suçsuz olduğumuzu bildiğimiz için kararın bozulacağını düşünüyorduk. Yargıtay kararı açıklandığında sevincimiz yarım kaldı. Herkesin tahliye edilmesini bekliyorduk. Tahliye edilenlerle, içeride kalanlar arasında bir fark yok. Hepimiz suçsuzuz. Terörle mücadelemizin ödülü balyoz oldu.”

“Aileme kavuştuğum için sevinçliyim. Ancak kalbim ve aklım içeride bulunan silah arkadaşlarımda. Onların da aramıza katılması için mücadele edeceğiz. Siyasilerle asker olduğumuz için hiçbir ilişkimiz olmadı. Beklentimiz de yoktu. Zaten onlardan gerekli desteği de göremedik. Hayatımdan çalınan 3 yıl var. Bunun hesabını kim verecek?”

“Ben cezaevinde olduğum dönemde eşim, “Ödülü de Balyoz oldu” isimli bir kitap yazdı. Onunla gurur duyuyorum. Çok zor bir hayatımız oldu.

Buna rağmen ülkemin birlik ve bütünlüğü için mücadele ettim. Haksızlıkları hak etmediğimizi bu kitap çok iyi anlattı. Kitabın adında olduğu gibi ödülümüz Balyoz oldu.”

“Dışarıdaki mücadeleye biz de katılacağız. Vardiya Bizde Platformu daha da büyüyecek. Suçsuz olduğumuzu herkese anlatmaya çalışacağız. Sincan Cezaevi personeli bize karşı çok iyi niyetli davrandı.

Ancak Silahlı Kuvvetlerden gereken desteği göremedik. Devre arkadaşlarımız, eşimiz ve dostumuz bize gereken desteği verdiler. Balyoz, Ergenekon, 28 Şubat ve benzeri davalarda yargılanan aslında TSK.”

***********

arşiv:

Yılların CHP’lisine Bay Kemal darbesi
++++++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat     20 Temmuz 2013
Çocukları baba yüzü görmeden büyümüştü. Eşi Gazi Kurmay Albay Hasan Basri Aslan hep görevdeydi, terörist peşinde dağlardaydı. Yaralanmış, gazi olmuştu. “Listede adın var” dediler, 16 yıl ceza kestiler. Sözde darbeciler, “Bu da bizdendir” diye adını bir listeye yazmışlardı. Aleyhindeki sözde tek delil bu idi. Vatana hizmetin ödülü Balyoz olmuş başına inmişti.
Balyoz tertibindeki haksızlıkları, hukuksuzlukları her yerde anlattı. Bir elinde “Gazi Albay Hasan Basri Aslan: Ödülü 16 yıl” posteri, diğer elinde eşinin gazi madalyası:

Nefise Aslan
Müyesser Yıldız‘ın yazdığı gibi: İsyanını mektuplara, en sonunda “Ödülü de Balyoz oldu” isimli koca bir kitaba döktü.
Yargıtay’da Balyoz Davası’nın temyiz duruşması 16 Temmuz’da başlayacaktı. Nefise Aslan, yılların CHP’lisi idi. “Atatürk’ün kurduğu partidir” diye gönül verdiği parti elbette ona yardımcı olacaktı. Randevu aldı, 13 Temmuz’da Sakarya Meydanı’ndaki “Sessiz Çığlık” eylemine katıldıktan sonra CHP Genel Merkezi’ne, Bay Kemal’in yanına koştu.
Bay Kemal ve eşi adına imzaladığı kitabını sundu öncelikle. “Beni anlamanız dileğiyle ” yazmıştı imzasının üzerine. Genel Başkanı Balyoz duruşmalarına katılmamış, yılların partilisine “Geçmiş olsun” ziyareti yapmamış, bir telefon bile etmemişti. Ama, temyiz duruşmasına gelmesini isteyecekti. Çünkü temyiz, oyunun son sahnesi idi ve perde kapanacaktı.
“Siz bize gelmediniz, ama ben Sessiz Çığlık eylemini size getirdim” dedi.
Genel Başkanı, sessiz çığlığını mutlaka duyacaktı. Ona eşinin nasıl gazi olduğunu,
nasıl bir tertibe maruz kaldığını kısaca anlattı. 

“Bizlere destek olacağınızı düşündük, ama olmadınız. Yanımıza gelenler hep aynı Milletvekilleri. İnsanlar, sadece ulusalcıların geldiğini, sizin gelmediğinizi, bunun da partide bölünmüşlük havası, kötü bir görüntü oluşturduğunu söylüyor”
Bay Kemal, bu sözlere şu cevabı verdi:
“Perde gerisinden çok destek veriyoruz. Ama bir Genel Başkan olarak gelip, yargıyı etkiliyormuş gibi bir görüntü vermek istemiyorum. Dışarıya karşı, bir darbe davasını destekler konuma düşmek istemiyorum. Bu, uluslararası hukuka da uygun değil.”
Bay Kemal Türkçe de bilmiyor. “Darbecileri destekler konuma düşmek istemiyorum” demek istediği halde, tam tersi anlama gelen “Darbe davasını destekler konuma düşmek istemiyorum.” cümlesini kuruyor.
***********
Melih Aşık, bu konuda, 18 Mart günlü Milliyet’te şöyle yazıyor: 

“..sahte kanıtlarla yüzlerce subayı hapse atmışlar. Hukuk çiğneniyor. Kemal Bey hukukun çiğnendiğine inanıyor mu inanmıyor mu? İnanmıyorsa davayı izlememiş demektir. İnanıyorsa neden haklı olanın hukukunu savunmuyor. Kaldı ki Balyoz davası bir yargı ve hukuk sorununun ötesinde… Silahlı Kuvvetlere yönelik bir tasfiye hareketidir. Bir liderin bu konuda söyleyeceği sözü olmaz mı?”
***********
Müyesser Yıldız anlatmaya devam ediyor:

Nefise Aslan, “darbe davası” ifadesine şaşırdı, bozuldu. En çok da tepkisizlik haline, ağzından ufacık bir teselli sözcüğü çıkmamasına üzüldü. Sözlerini sertleştirdi:
“Yıllarca CHP’ye oy vermiş birisi olarak, hesap sormaya hakkım var. Elçiye zeval olmaz, size halkın sesini duyurayım. Halk sizin için “Erdoğan gibi Amerika’nın her dediğini yapıp, iktidara gelmek istiyor” diyor.”
Ancak Bay Kemal’in başka kaygıları vardı. Şöyle dedi:

“Benimle ilgili iddianame hazırlandığını biliyor musunuz?”
Nefise Hanım’ın cevabı, bir balyoz gibi indi:
“Biliyorum. Eşim tutuklandığında Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve
Genelkurmay Hukuk Müşaviri Hıfzı Çubuklu ile görüştüm. Eşimin sudan sebeplerle
nasıl tutuklandığını anlattım. “Böyle giderse, sizi de tutuklarlar” dedim. Tutuklandılar. Böyle devam ederseniz, sıra size de gelecek.Hiçbir gurup toplantısında Balyoz davasını ağzınıza almadınız. Mazlumun arkasında değilsiniz. “
Sonra ayağa kalktı ve:
“Son kez soruyorum, pazartesi günü Balyoz davasına geliyor musunuz, gelmiyor musunuz?” dedi.
“Gelmiyorum” cevabını alınca da, “Çok inatçı olduğunuzu biliyordum zaten,
teşekkür ederim, ben yolu bulabilirim” diyerek Kılıçdaroğlu’nun odasından hışımla çıktı.
Müyesser Yıldız, yazısını “Nefise Aslan o günden beri ağlıyor” diyerek noktalıyor.
***********
Nefise Aslan, Aydınlık‘a konuştu: 

“Israrla, “davaya gelmeyecek misiniz” diye sordum. En sonunda kesin bir dille “gelmeyeceğim” dedi. Ben hep CHP’yi destekledim. Oraya bir gazi eşi, bir anne olarak gittim. “Bize destek olmanız gerekir” dedim. Yalandan da olsa teselli bile etmediler. Kılıçdaroğlu’nun dürüst biri olduğunu düşünüyorum. Ama dürüst olmak yetmiyormuş. Onun hakkında kesinlikle yanılmışım. Duvara mı konuştum, ona  mı konuştum, bilmiyorum. Çocuklarım baba yüzü görmeden büyüdü. Eşim gazi. Adı bir listede var diye 16 yıl hüküm giydi. Bütün siyasilerden hesap sormaya hakkım var.”
***********
Aydınlık, 19 Temmuz 2013
Bahçeli Bey de temyiz duruşmasına gelmedi.
18 yıl hapis ceza kesilen MHP Milletvekili Silivri Esiri Emekli Korgeneral Engin Alan‘ın savunması yapılırken MHP’den hiç kimse orada değildi. Hepsinin çok önemli başka işleri vardı, ve, darbecileri destekler konuma düşmek istemiyorlardı.
***********
MHP ve CHP, Türk Ordusunun tertiplerle tasfiye edilmesine ses çıkarmayarak, üstelik “darbeciler temizlensin” diyerek bölücü güçlerin yolunu açmakta AKP’ye yardımcı olmaya devam ediyorlar.

“AB’ye gireceğiz”, “ABD stratejik müttefik”, “NATO bizi koruyor” safsatalarının mantıki sonucu budur: ABD’nin ülkemizi bölme planlarında rol almak.
***********
***********
6 attachments — Download all attachments
(zipped for English (US)

nefise aslan.jpg nefise aslan.jpg
29K   View   Share   Download
ödülü de balyoz oldu.jpg ödülü de balyoz oldu.jpg
28K   View   Share   Download
kılıçdaroğlu balyoz davasına neden katılmadı.jpg kılıçdaroğlu balyoz davasına neden katılmadı.jpg
52K   View   Share   Download
MHP Engin Alan.jpg MHP Engin Alan.jpg
29K   View   Share   Download
Gazi Albay Hasan Basri Aslan 2.jpg Gazi Albay Hasan Basri Aslan 2.jpg
20K   View   Share   Download
Gazi Albay Hasan Basri Aslan.jpg Gazi Albay Hasan Basri Aslan.jpg
36K   View   Share   Download