Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık

HALK TV Programımız- 15 Mayıs 2021

Dostlar,

Bu gün, 15 Mayıs 2021 Cumartesi, Saat 20:00’de..
HALK TV’de Sn. Fatih Ertürk’ün konuğu olacağız.. / OLDUK..

Süper lig şampiyonluk maçları başlamadan Prof. Vedat Bulut dostumuz ve biz konuşmuş olabiliriz.. İlk bölüm 52 dakika.. Konuşmamızın bir bölümü :

Salgın, Türkiye ve Dünya gündeminde hala başlarda..
Egemenler gözden saklamaya çabalasa da sefilce..
Masum emekçileri – yoksulları  kurban almakta Kovit-19..
Türkiye’nin “resmi” verileri aşağıda..
Artık kaç ile çarpacaksanız hasta – ölüm sayılarını??
Uygun bir Fahrettin katsayısı” bulmalısınız “gerçek” tablo için..


Alaturka kapanma” yı başlattığımız 29 Nisan 2021 akşamından bu yana, program saatine göre 16 tam gün geçmiş olacak..
Ama “gerçek durum”, salgını yönetebildiklerini hala sanabilenlerce biliniyor!
Korkarız ki, bu zevat, “turkuvaz  tablo” verilerine kendileri de bir biçimde inanır oluyor ve gerçeklikten kopuyorlar! Bu korkunç bir durum 2 bakımdan !

1. Hala, Türk halkı olarak gerçek salgın verilerini bilmiyoruz, AKP iktidarı saklıyor.
2. “Alınan önlemler” (!) de bu çürük verilere dayalı ne yazık ki..

21 Nisan’da 61.967 olan günlük yeni olgu (vaka) sayısı 29 Nisan’da 37.674’e, %40 oranında, örneği görülmemiş bir hızla , AKP’ye yakışır bir “destan” (!) ile indirildi. Gerçekte “tam kapanma” dediklerine gitmeseler de olurdu belki kendilerince ama kamuoyu çok bastırıyordu, 1 kezcik olsun, usulen de olsa yarı-buçuk bir kapanma ile “onu da yaptık işte..” demek iyi olacaktı. Sonradan, hatalı politikalara kurban verilen onbinlerin yakınlarından belki de “helallik istemek” için zemin yaratılmalıydı.

AKP destanı 29 Nisan’dan bu yana Dünya’da benzeriz, sürüyor.. 37.674’ten 11.394’e indirdik günlük yeni olgu / vaka sayısını! Kar gibi eriyor Kovit-19 ülkemizde AKP’nin alaturka ve yine dünyada benzersiz kapanması ile.. Zaten Turizm Bakanı hazret “hikmetli” öngörüsünü lütfetmişti kamuoyuna : “17 Mayıs’ta 5 binin altına ineceğiz..” Ha gayret, 15, 16 ve 17 Mayıs günlerinde de muazzam bir “roll out” ile 11.394’ten 5 binin altına inelim!

 

Yandaki tweet iletisi 380 bini aştı.. Fazla söze gerek var mı??

 

Sağlık Bakanlığı, PCR testi pozitif çıkanları, özel şifre yetkili elemanlarla doğrudan topluyor tüm laboratuvarlardan ve o akşam “uygun görülen” rakamlar neler ise “turkuvaz tablo”ya konarak, sıklıkla da ciddi sayısal çelişkilere düşerek, ardından “düzeltme” (!) yayınlayarak.. Sıkı bir disiplin ve ketumlukla sürdürülüyor bu operasyon. Niye ki!!??

Erdoğan 1 Haziran’da normalleşebileceğimizi söyledi..
Geçen yıl da 1 Haziran’da ilk açılım – saçılım kumarını başlatmıştık. Okullarımız kapalı idi  ama büyük bir hızla AVM’leri açtık, turizm mevsimini yakalamaya çabaladık. Olmadı, turizm sektörü %20 kapasitede kaldı ama sonbaharda 2. dev dalgaya yakalandık, “kasırga” gelir sonbahar – kışta uyarılarımız boşluğa savruldu. Bunu çok ağır yaşadık. 1 Mart 2021’de AKP 2. kez açılım – saçılım kumarı oynadı insanların yaşam hakkı ile. Bunun da öncesinde adeta çığlıklar atmış, “önceki kasırgadan beter olur..” demiştik. Oldu da! Hepsi kayıtlarda var.. TV konuşmalarımızda, tweet iletilerimizde, web sitemizde, gazete makalelerimizde.. 1 Haziran 2021’de 3. açılım – saçılım Epidemiyolojik ölçütlere dayanmadan başlatılacaksa, -ki AKP hep TEK ADAM’ın hikmetinden sual olmaz– bizim bu bağlamda son tweet iletimiz şöyle oldu :
Turizm mevsimi bu yıl da kaçırıldı, çooook geç kalındı. Kapanma uyduruk oldu ve Sağlık Bakanlığına verileri hızla eritme olanağı verdi.  Yaz gelmeden, kar gibi erittik evvel Allah!

***
Bakalım 4. dalga gelir miii, gelmez miii?
Gelirse yaz ortasında mı geliiir, sonbaharı bekler miii?
Gene kasırga gibi mi geliiir, bu kez bize acır mıııı?
Elma mı deseeem, armut muu??!!
***
Tüm bu bilinmezleri, çok bilinmeyenli denklemleri yaşayarak çözeceğiz.
Çok bilinmeyenli denklemin 10 temel belirleyicisi (determinantı) şunlar  :

1. ETKİLİ bir aşı / aşılar ile yaygın ve hızlı aşılama (roll oıut) ne ölçüde başarılabilecek?
2. Etkin sürveyans ile toplumda saklı – gizli taşıyıcıları, temaslıları ne ölçüde başarılı olarak erken yakalayacak, evlerinde değil karantina merkezlerinde – hastanelerde toplumdan ayırabileceğiz?
3. Mutasyonlar (Virüsün Evrimi!) ne yönde olacak ve aşı direnci – bulaştırıcılık – klinik gidiş – bağışıklık bırakma nasıl yaşanacak?
4. Küresel toplumun salgınla savaşımda göstereceği başarım ne düzeyde olacak?
5. AKP iktidarı DİNCİ – SERMAYECİ çıkmazından sıyrılıp BİLİMSEL – TOPLUMCU salgın yönetimi izleyebilecek mi?
6. İrrasyonel iç ve dış politikadan kaynaklanan ciddi – ağır sorunlar SALGIN SAVAŞIMINI ne ölçüde olumsuz etkileyecek?
7. Sosyal destek başta, salgın giderlerinin karşılanması için yeter akçalı kaynak sağlanabilecek mi?
8. Halkın bilme hakkına saygı ile dürüstçe – saydamlıkla tüm veriler açıklanarak halkın salgın yönetiminde katılımı – işbirliği – desteği sağlanabilecek mi?
9. Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü özel yasa ile özerk bir bilim kurumu olarak açılarak, yerli aşı geliştirme dahil, hızla tam işlev kazandırılacak ve salgın yönetimi bu Kuruma bırakılabilecek mi?
10. AKP iktidarı salgını politik amaçları için kullanmaktan, ‘kendince denetimli’ olarak uzatıp zamana yaymaktan…. vazgeçip BİLİMSEL yönetime, küresel işbirliğine yanaşacak mı?   

***
Bu akşamki TV programı ile ilgili çağrışımlarımızı paylaşmak istedik.
Bir de, 1 yıl boyunca inatla- ısrarla yersiz kullandırılan hidroksi-klorokin ve favipiravir sorunumuz var. Bunlara bağlı ölümler, istenmeyen sonuçlar. Bu kişiler, ürkü (panik) yaratmadan, özenle izlemeye alınmalı hiç gecikmeden.. Sahi kaç milyon kişiler??

Zaman elverdikçe dile getirmeye çabalayacağız..

İlgi ve bilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 15 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik

Çin Büyükelçiliği ile aşı ve Uygurlar üzerine… / KOMŞUMUZ ÇİN

Mustafa Balbay
Mustafa Balbay
mustafabalbay35@gmail.com
Cumhuriyet, 12 Mayıs 2021
(AS: Sn. Balbay’ın 2 ardışık makalesi ve bizim kapsamlı katkımız yazıların altındadır..)
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Ankara Büyükelçiliği Elçi Müsteşarı Cheng Weihua ile önceki gün zoom üzerinden bir saatlik görüşme yaptık. İki ana konu, Çin aşısı Sinovac’ın getirilişindeki duraklama ve Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşananlardı. Weihua’nın Sinovac değerlendirmeleri şöyle:

– 40 ülkeye aşı satıyoruz. Türkiye şu ana dek 26 milyon dozla birinci sırada.
– Nisan ayından itibaren (AS: başlayarak) Çin’de 300 milyon dozluk büyük bir aşılama süreci başladı. Bu nedenle Türkiye’ye nakil de durdu. Bunda hiçbir siyasal ya da benzer neden yoktur.
– Önümüzdeki 10 gün içinde büyük olasılıkla Türkiye’ye yeniden aşı nakli başlayacak. İlk nakil 1 milyon dozun üstünde olur.
– Çin aşısının koruyucu etkisi bizim hesaplamamızla %81.34.
– 4’ü inaktif, 1’i mRNA teknolojisi olmak üzere 5 aşı daha geliştiriyoruz.
– Çin olarak Covid-19’u yendik diyemeyiz, kontrol (AS: denetim) altına aldık, diyebiliriz. Bu salgınla mücadele tüm insanlığın ortak çabasıyla sonuca ulaşır. Bir ülkenin tek başına yenmesi diye bir şey yok. Diyelim ki içimizde her şeyi kontrol ettik, dışarıya giden bir yurttaşımız ülkeye döndüğünde taşıyabilir.
***
Weihua’ya Uygurlara ilişkin gündemdeki soykırım yapıldığı, yoğun tutuklamalar olduğu, baskı uygulandığı iddialarını sorduk. Satırbaşlarıyla şu yanıtları verdi:

– Sincan-Uygur Özerk Bölgesi 1.6 milyon kilometrekareyle Çin’in en büyük bölgelerinden biridir. Yüzölçümü Türkiye’nin iki katıdır.
– Bölgede 1990’lardan 2017’ye dek bini aşkın terör faaliyeti oldu. Bunları önlemek için mücadele ettik.
– Bugün için Uygurlarla kardeşçe yaşıyoruz. Biz soykırım deyince Amerikalıların yerlilere yaptığını ve Nazileri anlıyoruz.
– 1980’lerden sonra “Çin’de her aileye bir çocuk kısıtlaması” getirildi. Uygurlar bundan ayrı tutuldu. Bugün Türkiye’de Çin için kötü şeyler anlatanlar bile 3-4 kardeş olduklarını söylüyorlar.
– Son birkaç kuşakta Uygur nüfusu %25, örneğin Han soyundan gelenlerin nüfusu % 2 arttı.
– Son 4 yılda barış geldiği için %90’ı yerli olmak üzere Sincan’ı 200 milyon turist ziyaret etti.
– Sincan’da büyük şehirler Urumçi, Kaşgar’da tüm tabelalar 2 dille, Mandarin Çincesi ve Uygurcadır.
– Çin para birimi Yuan’ın üzerinde 5 dil vardır, biri Uygurcadır.
– Çin’de üniversiteye giriş sınavları da 5 dilde yapılır. Sincan’da sınavlar Uygurcadır.
– Bütün bunların ötesinde biz Uygurlarla kardeşçe yaşıyoruz. Verdiğim örnekler soykırım ve benzer iddiaların tümünün temelsiz olduğunu göstermektedir.
***
Çin Büyükelçiliği Elçi Müsteşarı’na, salgının bir biyolojik silah olabileceği iddialarını da sorduk. Hem bu konunun hem de Uygurlarla ilgili iddiaların ana kaynağı olarak ABD’yi gösterdi. Vurguladıkları şöyle:

– Özellikle Trump’ın başkanlığı döneminde bu tür iddialar ortaya atıldı. Dünya Sağlık Örgütü temsilcileri Çin’e geldi, incelemeler yaptı. Virüsün bir laboratuvar üretimi olma olasılığının çok çok düşük olduğunu açıkladı.
– Dünyanın süper gücü biz değiliz, Amerika. Bizim tüm dünyayı etki altına alma gibi bir hedefimiz yok. İnsanımızı iyi yaşatmak istiyoruz, dünyanın huzurlu olmasını istiyoruz.
ABD, Çin’e karşı Uygurları kışkırtmak istiyor. Buna ilişkin planların, güncel gelişmelerin altında bu var.

Çin’in düşüncelerini aktardık. Değerlendirmelerimizi yarın paylaşalım…
================================================

KOMŞUMUZ ÇİN..

Mustafa Balbay
mustafabalbay35@gmail.com
Cumhuriyet, 12 Mayıs 2021

Çin Halk Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği Elçi Müsteşarı Cheng Weihua ile yaptığımız Zoom görüşmesinin ana hatlarını dün (AS: 12 Mayıs) aktarmıştık. Bu gün Çin-Türkiye ilişkilerinde gelinen noktaya değinelim… Önce aşı konusunu açalım. Weihua, “10 gün içinde 1 milyonluk yeni parti gelecek” demişti. Dün sabah bunun ucu göründü. İlk parti Sinovac aşısı Esenboğa Havaalanı’na ulaştı. Çin, önceliği kendi yurttaşlarına verdi. Weihua’yı dinlerken ister istemez hayıflandık:

  • Keşke kendi aşımızı kendimiz yapabilseydik!

Oysa Cumhuriyeti kuranlar, sağlık devriminin en önemli halkası olarak aşı geliştirmeyi görmüş, 2011’de kapatılan (AS: Dr. Refik Saydam) Hıfzıssıhha Enstitüsü merkezli üretim yapılmıştı.

AKP ile birlikte aşıda üretim değil, ithalat (AS: dışalım) öncelendi. Bugün bir yandan dünyanın dört bucağından aşı getirmeye çalışıyoruz bir yandan aşı üretmeye (AS: önce Geliştirmeye sonra üretmeye)! TÜBİTAK, her kim üretim (AS: Geliştirme) için başvurursa destek veriyor. 20’ye yakın yerli aşı üretme (AS: geliştirme) yarışı var. Özünde bu da sağlıklı değil. Görünen o ki, birinin geldiği noktadan ötekinin haberi yok. 1998-99 Hıfzıssıhha Enstitüsü Müdürü Dr. Erol Afşin adeta kendini paralıyor, “İyi bir planlama yapılsa hâlâ geç kalmadık” diyor!
***
Çin’le ilişkilerin öteki yüzünü Uygurlar oluşturuyor. Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne 1994 yılında sırt çantasıyla gittim. Başkent Urumçi’yi, Turfan’ı gezdim. Özerk bölgenin Cumhurbaşkanı Ablet Abdülreşit’le görüşmeye giderken Uygur Türklerinden Tiyip seslendi:

“Memleketine hoş geldin!”

Ardından bölgenin sohbetini yaptık. Kuzeyde Altay Dağları var, merkezinde Tanrı (Tiyanşan) Dağları… Türkçemizdeki “turfanda meyve” deyimi buradaki Turfan şehrinden geliyor. Turfan’da üzeri silme üzüm salkımı ile örtülü geniş bir caddede yürüyüşümü unutamam. Türkçemizde “şirin otlak” anlamına gelen Urumçi, dünyanın denize en uzak başkenti, 2 bin 500 kilometre!

Elçi Müsteşar Weihua ile görüşürken bu gezimden de söz ettim, “Bugün gitseniz arada çok büyük değişim görürsünüz. O bölgeye büyük yatırımlar yaptık” karşılığını verdi.

Sincan Uygur Özerk Bölgesi, 1.6 milyon kilometrelik yüzölçümüyle Çin topraklarının altıda birini oluşturuyor. Bölgenin tarihten gelen adı Doğu Türkistan. Çin Halk Cumhuriyeti ile birlikte bugünkü adıyla haritada yer alıyor. Sincan’ın sözcük anlamı da “yeni topraklar” demek. Çin’in Uygurlara temel haklarını verdiğine ilişkin görüşlerini dün aktarmıştık. Türkiye’nin ülke sınırları dışındaki akraba topluluklara yönelik temel söylemi AKP’ye kadar şöyleydi:

  • Bulunduğunuz ülkede kimliğinizi ve kültürünüzü koruyun, o ülkenin kanunlarına uyun.

Bunu 3K diye özetlemek de mümkün: Kimlik, kültür, kanun…
AKP, en yakın örnek Bulgaristan olmak üzere yurtdışındaki Türk kökenliler arasında kendi siyasal düşüncesini benimseyenlerle ayrı örgütlenmelere gitti. Bu, o ülkedeki Türklere zaman zaman pahalıya mal oldu. Aynı bağlamda AKP’nin Orta Asya’yı biraz olsun anlaması da 7-8 yıl sürdü. Türk Konseyi, Türkçesiyle Türk Keneşi ancak 2009’da kurulabildi. Oysa yazının başlığında vurguladığımız gibi Çin bir bakıma komşumuz! Batı sınırında Kazakistan ve Kırgızistan var. Türk Konseyi üyesi Kazakistan’ın bir ucu Çin, bir ucu Hazar.

Türkiye, 3K ilkesi temelinde Çin’le diyalog içinde Sincan Uygur temelli sorunları ve yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırabilir. Bu konuda en büyük yanlış Washington üzerinden haberleşmek olur.
***
Bayramı kutlayalım… Sözü bir Uygur şiiri ile noktalayalım:

Güneş, Batı Dağları’ndan batar
Sarı Irmak, doğudaki denize akar
Ömrü yüz yıl bile olmayan insan
Bin yıllık işlerle uğraşmaya bakar.

======================================
Dostlar,

Değerli dostumuz Mustafa Balbay iyi bir gazetecilik örneği verdi bu söyleşisi ile. Ancak sorunlar ve çözümleri bu denli “toz pembe” olmayabilir. Çin’de Sinovac firmasının Coronavax aşısını geliştirmesinin ve Türkiye’nin bu aşıyı kullanmaya karar vermesinin ardından yaşanan yeterli doz ve zamanlama ile aşı dışalımının çok aksaması üzerine, katıldığımız TV programlarında ve web sitemizde hep dile getirdik :

  1. Çin firması ile yapılan ticaret anlaşmasını açıklayınız..
  2. Arada aracı var mı, DMO (Devlet Malzeme Ofisi) mu muhatap ilgili firma ile?
  3. Aşı akışının çok yetersiz kalmasının temel nedeni Türkiye’nin ödeme güçlüğü mü?
  4. Sorunun Çin Uygur-Sincan Türkleri ile bir ilişkisi var mı?
  5. Aşı yollanmasında sorunun altında bu ülke ile yapılan swap anlaşmalarının payı var mı?

Bu sorularımız ısrarla yanıtız bırakıldı AKP iktidarınca, “ticari sır” kalkanı uyduruldu!?
Ancak zamanla, “hiç aracı yok” denirken 2 aracı olduğu anlaşıldı. 7 Dolara aşının 1 dozunu alanlar, doz başına 5 Dolar (5/7=/71,4 kâr!) kazanarak 12 Dolara ülkemize fatura ediyorlardı!

Daha sonra, Sağlık Bakanı Dr. Koca, Çin’in sözünde durmadığını / sözleşmeye uymadığını açıkladı kamuoyuna. Biz de Dünya Ticaret Örgütü katında (nezdinde) Uluslararası Tahkim’e (International Arbitrary) gidilerek yüzlerce milyon Dolar tutarında giderim (tazminat) davası açılmasını önerdik, “söyledikleriniz doğru ise!?” dedik. AKP iktidarı buna da girişemedi..

İlgili firmaya yaptığınız ödeme (döviz transferi) belgelerini ortaya koyunuz; “sorun ödeme güçlüğünde mi?” diye sorduk.. Ne denli ödeme yapıldı, kaç doz aşı geldi, bilmek hakkımız. Bizim vergilerimizle oluyor bu dışalım, “ticari sır kalkanının ardında ne gizliyorsunuz??” dedik.
……
Tüm sorularımız yanıtsız kaldı..

Çin Ankara Büyükelçiliği Müsteşarının Sn. Balbay’a yanıtlarındaki “diplomasi” payını göz ardı edemeyiz. Dolayısıyla Polyannacılık oynayamayız.

  • Salgının ortasında Türkiye aşısızıdır, masum insanlar ölmektedir!

Bu skandalın hiçbir özürü olamaz!! Türkiye, Dünyada halkını aşılama oranı bakımından 32. sıralardadır. 2 doz aşı olabilen 18+ yaş nüfus %11-12 dolayında olup son derece yetersizdir, hızlanmak zorunludur pek çok nedenle; başta mutasyonlar, aşı direnci olmak üzere

Aşı geliştirme ve ardından üretmeye gelince..

AKP = RTE yok ettikleri (2011; 663 s. KHK ile) kadim bir Cumhuriyet kurunu olan (1928) Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha (Sağlığı Koruma) Enstitüsü’nü ısrar ve inatla, yeniden açmamaktadır. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank’ın açıklamasına göre Türkiye (AA, 29 Nisan 2021) 7 ayrı merkezde 4 farklı aşı türü geliştirme çabasındadır. Bunlardan 1’i Evre 3’e geçmek üzeredir. Sağlık Bakanı Dr. Koca, Eylül 2020’de, “Yerli aşı 1-2 ay içinde hazır..” buyurmuşlardı. Her şey yolunda giderse, en iyimser tarih Eylül 2021.. Koca 1 yıllık bir gecikme;

Ulusumuz SALGINDAN KIRILIRKEN..

Oysa kapatılmamış olsa idi ya da Türkiye’de de salgın ilan edildiğinde (11 Mart 2020), uyarıları dinleyerek AKP = RTE bu Ulusal Enstitüyü (Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü) özel bir yasa ile özerk bir bilim kurumu olarak Batı’daki örnekleri gibi (Robert Koch, Edward Jenner, Louise Pasteur…) açmış olsa idi, teknolojisi hızla yenilenir, bilimsel insangücü kadrosu yurt içi ve dışından hızla sağlanabilirdi. Bu Enstitü bir ulusal mükemmellik merkezi konumuna (statüsüne) yükseltgenir, tüm ulusal güç tek merkeze yüklenir ve belki de “yerli – ulusal aşımızı” geliştirmiş olurduk şimdiye dek!? Çok sayıda merkezde, sınırlı teknik – insangücü olanakları ve çok kısıtlı ödenek (finansman) ile tansık (mucize) beklemek us dışıdır ve durumumuz tam da budur. Kendimizi ve halkı aldatmayalım..

Kaldı ki; yüzlerce milyon Dolar, hatta birkaç milyar Doları aşan giderle bir aşı geliştirilebilse bile, üretim için teknik altyapı kapasitesi ve yeterli kimyasal hammaddeler gereklidir. Bu boyutu da şimdiden dikkate almak gerekir. Tipik örnek Hindistan’dır. Bu ülkenin ISI kısa adı ile Ulusal Serum Enstitüsü bir aşı geliştirmiştir ancak yenilerde J. Biden hükümetince kaldırıldığı ileri sürülen (ki çook geç kalınmıştır!) ambargo yüzünden, geliştirdiği aşıyı yeterince üretebilmekten çok uzaktır. Bu yazıdan önce web sitemizde paylaştığımız üzere, Hindistan’ın Covid-19 krizi, çok tehlikeli, çok sayıda ve 44 ülkeye çok yayılmış olarak mutantları ile küresel afet boyutu kazanmıştır (India’s COVID-19 Disaster May Be Turning Into an Even Bigger Global Crisis – Prof. Dr. Ahmet SALTIK).

Covid-19 küresel salgınının (pandemisinin) mutant tip dalgalarıyla, aşı yetersizliğiyle… uzayabileceği, başkaca salgınların ortaya çıkabileceği uyarısı başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere BM ve uzmanlık kuruluşu UNEP (BM Çevre Programı)…. tarafından ısrarla vurgulanmaktadır. Dolayısıyla bir an önce Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü özel bir yasa ile özerk olarak açılmalı ve aşılar başta olmak üzere kritik biyolojik ürünleri (anti-toksinler, anti-serumlar, monoklonal antikorlar, pıhtılaşma faktörleri…) üretmeye geçmelidir.

  • Türkiye, bu stratejik ürünlerde özyeterliğini mutlaka sağlamalıdır.

Irak’ın ABD tarafından ilk işgalinde (1990) bebek maması ve aşı ambargosu yüzünden yarım milyon Irak’lı bebek – çocuğun öldüğünü UNICEF raporlarından acıyla öğrendik. Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmeleri – İnsancıl Hukuk, Batı emperyalizminin ayaklarının altındaydı!

Küreselleşme, küresel  işbirliği ve işbölümü kocaman bir masaldır ve bu salgında ipliği iyice pazara çıkmıştır bir kez daha. Aşı savaşları, iğrenç diplomasi pazarlıkları ile vahşet içinde sürdürülmektedir. Bu bağlamda uyarımızı 12 Aralık 2020 günü Cumhuriyet gazetesinin 2. sayfasındaki makalemizle AKP = RTE iktidarına yapmıştık.. (AŞI SAVAŞLARI ve AKP’nin AŞI SINAVI – Prof. Dr. Ahmet SALTIK).

AKP = RTE iktidarı salgın yönetiminde “dinci / sermaye yanlısı” çıkmaz politikalarını mutlaka ve derhal terk ederek “bilimsel / toplumcu” rotaya girmelidir ve bu sorunsal stratejiktir.

Sevgi ve saygı ile. 14 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (Em.)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik

SOMA’nın Katili, AKP’gillerin Bekçiliğini Yaptığı Sömürü Düzenidir..

  • Soma’nın Katili Akp’giller’in Bekçiliğini Yaptığı Sömürü Düzenidir!
  • 7. Yıl Dönümünde Unutmadık, Hesap Soracağız!

Canlı yayın : 13 Mayıs 2021 saat: 21.00…
Halkın Kurtuluş Partisi Facebook sayfasından ve Youtube kanalından izleyebilirsiniz.

(20+) Facebook 
https://youtu.be/EdaBQ2xd82I?t=1232
https://youtu.be/EdaBQ2xd82I

=====================================
Dostlar,

İçimiz kömür karası Şeker Bayramının 1. gününde..
7 yıl önce bu gün idi Soma faciası ve “resmi” 301 kurban verilmesi..

Soma Faciası nedir? Ne zaman oldu? Kaç kişi öldü? Nasıl meydana geldi?
Dönemin Başbakanı R.T. Erdoğan’ın danışmanlarından bir “beyefendi” nin (!!??) yere düşen bir maden emekçisine vargücüyle tekme atışı.. (Yusuf Yerkel)
Soruşturmanın kadük edilişi..

Patronların aklanması…

Türkiye “nasıl” bir ülke oldu AKP = RTE yönetiminde / yönetilmezliğinde??

 Sevgi, saygı ve derin ACI ile. 13 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik     

TÜRKİYE’DE CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞI DURUM ANALİZİ RAPORU

TÜRKİYE’DE CİNSEL SAĞLIK VE ÜREME SAĞLIĞI DURUM ANALİZİ RAPORU

YÖNETİCİ ÖZETİ

(Dr. AS : Bizim kısa katkımız ve raporun tümü için pdf erişkesi yazının altında.)

Türkiye’de cinsel sağlık ve üreme sağlığı (CSÜS) hizmetleri ve üreme haklarının güncel durumunun ortaya konulması için hazırlanan rapor, 2 bölümden oluşmakta. 1. Bölümde; Uluslararası Çocuk Merkezi (UÇM) ve Başkent Üniversitesi Kadın – Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması, Araştırma ve Uygulama Merkezi (BÜKÇAM) tarafından Türkiye’de CSÜS hizmetleri ve haklara erişim, riskli gebelikler ve anne ölümleri, doğurganlığın düzenlenmesi (aile planlaması-AP) karşılanamayan gereksinim, gençler, genç kadınlar, göçmen kadınlar, engelli gençler, LGBTİ+ların CSÜS hizmetlerine erişimi ile ilgili mevcut durum ortaya konmuştur.

CSÜS hizmet sunumunda açık olup olmadığı, hizmete erişimin önündeki engeller, hak ihlallerini saptayarak CSÜS hizmetlerine toplumun her kesiminin ulaşabilmesi için öneriler geliştirilmiş ve hiç kimsenin geride kalmaması amaçlanmıştır. Bilimsel bir bakış açısı ile güncel durumun kanıta dayalı değerlendirilmesine yönelik tasarlanan Rapor‘un 1. bölümünde Türkiye’deki CSÜS hizmet durum analizi için literatür taraması ile son 6 yılı kapsayan 451.846 yayın taranmış, önceden saptanan kriterler (AS: ölçütler) çerçevesinde bunlardan 340’ı değerlendirmeye alınarak ayrıntılı incelenmiştir.

Rapor’un 2. bölümünde ise derinlemesine görüşme ve odak grup tartışmaları yöntemleri kullanılarak yapılan niteliksel saha çalışması ile Türkiye’deki CSÜS hizmetleri hem hizmeti sunan hem de hizmet ihtiyacı olan toplam 80 kişinin görüşleri, uygulamaları ve deneyimleri değerlendirilmiştir. Her iki raporun özet bulguları ektedir.

Raporun önemli bulguları aşağıda özetlenmiştir                :

Türkiye’de son 10 yılda gebeliğin sayısını sınırlama isteği azalmıştır. Türkiye’de yapılan farklı araştırmaların ve TNSA’ların sonuçları son 5 yılda modern ve geleneksel yöntemlere ilişkin evli kadınların bilgi düzeylerinde belirgin bir azalma olduğunu göstermektedir. Günümüzde çiftler arasında gebeliği önleyici modern yöntem kullanımında hala önemli bir hizmet açığı vardır. İlk kez 2018 TNSA’da kondom kullanımı RİA kullanımını geçerek en çok tercih edilen modern yöntem olmuştur. Gebelik önlemede etkili yöntemlerin kullanılması konusunda kaderci yaklaşım, olumsuz inançlar; eşin istememesi, kadının çevresindeki diğer insanların görüşleri de bireylerin seçimlerini olumsuz etkilemektedir. Yapılan nitel araştırma bulgularına göre, istenmeyen gebeliği önleyici malzeme temininde son yıllarda sıkıntı yaşanmaktadır, sorunlar pandemi nedeniyle daha da artmıştır. Mevzuata göre, Aile Sağlığı Merkezlerinde modern yöntemlerin sağlanması gerekmektedir.

Ancak bu hizmetin verilmemesi durumunda bir yaptırım olmaması, ergen sağlığı ve CSÜS konularına (danışmanlık ve uygulamaya) uzun süre ayrılması gereği ancak bu hizmetin performans hesaplamasına dahil edilmemesi ve maddi karşılığının olmaması sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Buna karşılık gebe-loğusa-bebek izlemleri ve aşıların zamanında yapılmaması halinde performans kesintisi uygulanmaktadır. Aile Planlaması ile ilgili danışmanlık ve uygulamada Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Merkezi çalışanlarının performans puanı almadığı saptanmıştır.

CSÜS/AP hizmet sunumunun performans kriterlerine (AS: ölçütlerine) dahil olmaması başlıca sorunlardan biridir. Yapılan görüşmelerde Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Merkezi çalışanlarının iş yükü fazlalığı nedeniyle özellikle RİA uygulaması gibi özel sertifika ve zaman gerektiren işlemleri yapmaktan vazgeçmeleri, ertelemeleri ya da bu işlemi merkezde var ise Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanına yönlendirmeleri çalışanların buldukları çözüm yollarıdır.

Aile Planlamasında karşılanmamış ihtiyaç 1993-2013 arasında yıllar itibariyle (AS: içinde) giderek azalırken 2018 TNSA’da 2013’ün iki katına çıkarak %6’dan %12’ye yükselmiştir. Bu
yüzdeye artık çocuk istemediği ya da halen çocuk istemediği halde geleneksel yöntemle korunanlar da eklenecek olursa (%12+%21=%33) Türkiye’de 3 aileden 1’inin doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerinde (AP) karşılanmamış ihtiyacı mevcuttur. TNSA 2018’de gebeliklerin %12,7’si kendiliğinden düşük ile sonlanmıştır. 2008 yılında %10 olan isteyerek düşüklerin 2018 yılında %5,9’a düşmesi dikkat çekicidir. Nitel araştırmada yüksek riskli gebelerin gebeliği önleme yöntemleri ile ilgili yeterli bilgilerinin olmadığı, yalnızca birisinin modern yöntem kullandığı, görüşülenlerden yalnızca bir gebenin doğum sonrasında etkili modern yöntem kullanmayı planladığı görülmüştür.

    • Yıllar içinde modern yöntemlerin temininde kamu sektöründen özel sektöre geçiş gözlenmiştir.

Nitel araştırma sonucunda bunun en önemli nedeninin kamuda modern yöntem temininde lojistik ve finansmanla ilgili sorunlar yaşanması olduğu belirtilmiştir.

Anne ölümlerinin pek çoğu (üçte ikisi) önlenebilir özelliktedir. Önlenebilir anne ölümlerinde Doğum Öncesi Bakım (DÖB) Hizmetlerinin önemi ortaya çıkmaktadır. Nitel araştırmada CSÜS alanındaki başarılar eğitim, anne ve bebek sağlığı alanındadır. Türkiye’de çocuk yaştaki evliliklerin meşrulaştırılarak yaygın olmasına bağlı olarak, ergen dönemdeki gebelikler de sık ve yüksek risklidir ve bu yaş grubunda (AS: diliminde) gebeliğe bağlı komplikasyonlar artmaktadır. Çocuk yaştakilerin tüm geleceklerini olumsuz etkileyen ergen gebeliklerde vücut yapısı uygun gelişmediğinden sezaryen oranları da artmaktadır. Ayrıca ergen gebeliğe bağlı olarak yenidoğanda görülen komplikasyonlar artmaktadır. Hizmetlere erişim önündeki engeller Doğum Öncesi Bakım ve Doğum Sonrası Bakım (DSB) hizmeti kullanımını azaltmaktadır. Nitel araştırma sonucunda, Türkiye genelinde DÖB ve DSB hizmetleri sayısı yeterli olmasına karşın niteliğin artırılması gerektiği saptanmıştır.

Ayrıca, kırsalda, doğu ve güney doğuda olumsuz koşullardaki, eğitimsiz kadınların hizmete erişmelerinde büyük sorunlar vardır. Riskli gebeliklerde özellikle doğurganlığın düzenlenmesi (AP) hizmetleri ile nitelikli ve yakın izlem ile anne ve bebek ölüm ve hastalık oranı (mortalite ve morbidite) azalır.

Araştırmalar kapsamlı cinsellik eğitimi alan öğrencilerin cinsel sağlık hakkındaki bilgi düzeylerinde ve sağlıklı cinsellik konusundaki tutumları üzerinde olumlu gelişmeler sağladığını ortaya koymaktadır. Ancak Türkiye’de okullarda kapsamlı cinsellik eğitimlerinin olmadığı, bu konunun çoğunlukla “tabu” olarak görüldüğü, çocukların cinsel sağlık ve üreme sağlığı ve haklarıyla ilgili bilgi kaynaklarının ve bu konu hakkındaki çalışmaların yetersiz olduğu gözlenmektedir.

Nitel araştırma kapsamında ergenler ile yapılan odak grup görüşmesinde de katılımcıların bilgilerinin fiziksel değişim olarak boy uzaması, ses kalınlaşması, sivilce çıkması, regl olma ve tüylenme ile sınırlı olduğu gözlemlenmiştir. Görüşmeler sonucunda hem veliler hem de ergenler konu hakkında kapsamlı eğitim, seminer talep etmişlerdir. Araştırmalar hem öğretmenlerin hem de ergenler ve ailelerin cinsel sağlık hakkındaki eğitim ve bilgilerinin yetersiz olduğunu göstermektedir. Türkiye’de kapsamlı cinsel sağlık/cinsellik eğitiminde çok geç kalınmış, UNESCO standartlarında, yaşa uygun yapılandırılmış kapsamlı cinsellik eğitimine halen geçilmemiş, UNFPA, TAP Vakfı ve diğer kurumların bu konudaki yoğun çalışmalarına rağmen sonuç alınamamıştır. Okullarda kapsamlı cinsellik eğitimleri, sağlıklı bir toplum için öncelikli ele alınması gereken konuların başında gelmektedir.

Nitel araştırmadan çıkan bir başka önemli saptama da savunmasız grupların ihtiyaçlarına özel hizmet sunulmadığı, normal sunulan hizmetlere savunmasız gruplardan talep olduğunda bu gruplara hizmet verilmediği anlaşılmaktadır. Hizmete ihtiyacı olan ya da hizmet alan kişiler ile yapılan görüşmelerde sağlık çalışanlarının bu kişilere özel, duyarlı hizmet sunmadığı belirtilmiştir.

Türkiye’de her 4 kişiden 1’i 10-24 yaşında yani genç olmasına rağmen, genç dostu sağlık hizmet modelleri yoktur. Bu grup, Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı ayrımcılıktan çok daha fazla etkilenmektedir. Genç kadınlar ile yapılan odak grup görüşmelerine göre, en çok maruz bırakıldıkları ayrımcılık örneklerinden biri sağlık sunucuları tarafından yöneltilen “Evli misin, bekar mı?” sorusudur. Çocuk yaşta erken ve zorla evlilikler ve sonucunda ortaya çıkan ergen gebelikler halen sorundur. Gençlerin cinsellik ve CSÜS ile ilgili bilgi düzeyleri düşüktür. Gençlere yönelik CSÜS hizmet sunumunda önceki yıllara göre azalma vardır. Literatür taramasında bu hizmetler Sağlık Bakanlığı’nın 1. Basamak sağlık hizmet sunumunda yer almadığı saptanmıştır. Nitel araştırmada sağlık çalışanlarının genç dostu sağlık merkezlerinin kapatılması hakkındaki kaygıları saptanmış, özellikle Medikososyal Merkezlerde verildiğinde bu hizmetlerden gençlerin çok faydalandığı ifade edilmiştir.

Genç kadınlar, toplumun ataerkil bakış açısıyla hastanede de karşılaşacakları endişesiyle daha önce hiç hizmet almak için başvuruda bulunmadıklarını belirtmiştir. Katılımcıların çoğu cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetine ihtiyaç duydukları halde bu hizmeti almayı ertelediklerini belirtmişlerdir. Erteleme nedenleri arasında daha önce sağlık hizmeti sunan personelden dolayı yaşadıkları ayrımcılıklar, kişisel bilgilerinin aileleriyle paylaşılması korkusu, bir hastalıkla karşılaştıklarında ne yapacağını bilememe ve güvenilir / ayrımcılıktan uzak hizmet veren sağlık çalışanına ulaşamama gibi faktörler (AS: etmenler) sayılabilir. Gençlerin cinsel sağlık ve üreme Sağlığı haklarının korunmasına gereksinim olmasına rağmen (AS: karşın), incelemeler bu grubun (AS: kesimin) haklarına ilişkin çalışmaların çok kısıtlı ya da mevcut olmadığını göstermektedir.

Engelli bireyler için hak temelli, veriye dayalı bütüncül sağlık hizmet politikalarının eksikliği dikkat çekmektedir. Engelli bireylerin cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine ulaşımı önündeki engeller, ayrımcılık ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile katlanarak büyümektedir. Nitel araştırma ile desteklenen bu bulgu, görme engelli kadınların sağlık hizmetine ulaşırlarken sağlık hizmet sunucuları tarafından ayrımcılığa maruz bırakıldıklarını ortaya koymuştur. Katılımcılar sağlık hizmet sunucularının engellilik ve CSÜS konularının kesiştiği durumlarda bilgi konusunda yetersiz kaldıklarını da vurgulamıştır. Engelli bireylerin cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinden beklentileri hizmetlere en az engelsiz kişiler kadar ulaşabilmek, ihtiyaç duydukları destek hizmetlerini alarak engelsiz kişiler ile eşit düzeyde ve hakkaniyetle  hizmetlerin sağlanmasıdır. Görme engelli kadınlar ile yapılan odak grup görüşmelerine göre, bu kadınlar toplumun herhangi bir alanında cinsel taciz, şiddet gibi durumlarla karşılaşmaktadırlar, çoğu cinsel taciz ile karşı karşıya kaldıklarında nerelere başvuracakları hakkında bilgi sahibi değildir ve hatta ileri düzey taciz, şiddet, istismar gibi bir durumla karşılaşmadıkları sürece var olan şikayet mekanizmaları ve hukuki süreçler içine girmemeyi tercih edebilmektedirler.

LGBTİ+’lara yönelik heteroseksizm, homofobi, transfobi, LGBTİ+’lara yönelik nefret söylemleri, nefret suçları gün geçtikçe artmaktadır. LGBTİ+’lar ayrımcılık ve damgalanma korkusuyla sağlık hizmetine ulaşamamaktadırlar. Yapılan odak grup görüşmelerinde devlet kurumlarında CSÜS hizmetini alırken çoğunlukla ayrımcılığa maruz bırakıldıklarını, bu sebeple bir sonraki CSÜS hizmetini devlet yerine özel bir kurumdan almayı tercih ettiklerini belirtmişlerdir. Katılımcıların CSÜS hizmetini almadan önce devlet ya da özel kurum fark etmeksizin hizmete ihtiyaç duydukları alanlarda damgalamaya, ayrımcılığa ve mahremiyet ihlallerine maruz bırakılmamak için daha önce benzer hizmeti almış yakın çevreleri, arkadaşlarından edindikleri deneyimlerle uzman hekim araştırması yaparak hizmete erişmeye çalıştıklarını belirtmeleri dikkat çekici olmuştur. Sağlık hizmet sunucularının LGBTİ+’lar ve onların sağlık ihtiyaç ve beklentileri konusunda bilgi yetersizliği vardır. LGBTİ+’ların cinsel sağlık ve üreme sağlığı bilgi düzeyleri düşüktür.

LGBTİ+’ların haklarına uygun cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerine yönelik koruyucu, teşhis ve tedaviyi içeren kapsayıcı sağlık hizmet sunumuna ihtiyaçları vardır. Nitel araştırmada LGBTİ+’lara CSÜS konularında hizmet sunumunda AÇSAP merkezlerinin ve üreme sağlığı eğitim merkezlerinin kapanmasıyla sahada bu konuda duyarlılığa sahip hekimler, sağlık çalışanı sayısında da bir azalma olmuştur. Bu eksikliğin 1. Basamaktaki aile hekimleri hizmet ekibinin de güçlendirilmesi ile telafi edilebileceği öneriler arasındadır.

Suriyeli göçmen kadınların dil bariyeri, düşük sosyoekonomik durum, kültürel ve dini inançlar gibi pek çok nedene bağlı sağlık hizmetlerine ulaşımları engellenmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve çocuk yaşta erken ve zorla evlilikler sonucunda ergen annelik çok yaygındır. Nitel araştırmada da çocuk yaşta erken ve zorla evliliklerin olağan olduğu, katılımcıların pek çoğunun bunu yaşadığı ve aynı deneyimi kendi kızları için istemedikleri öğrenilmiştir. Aile Planlaması hizmetlerinde karşılanmamış ihtiyaçları vardır. Suriyeli kadınların gebelik oranları yüksek, doğum öncesi ve doğum sonrası bakım hizmeti alma oranları düşüktür. Nitel araştırmada doğurganlığın düzenlenmesiyle ilgili bilgi ve danışmanlık hizmetlerine ulaşamadıkları için büyük çoğunluğunun geri çekme yöntemini kullandıkları, eşlerinin kondom kullanmak istemedikleri ve yeni yöntemlere açık olmadıkları gözlenmiştir.

Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların sıklığı yüksektir. Suriyeli seks işçileri, LGBTİ+, HIV ile
yaşayan savunmasız gruplara özel hizmet sunulamamaktadır. Odak grup görüşmesinde katılımcıların hemen hemen hepsinin fiziksel ya da cinsel şiddete yaşamlarının bir döneminde maruz bırakılmış oldukları saptanmıştır.

Türkiye’deki CSÜS hizmetlerindeki sorun alanları özetlenirse                 :

Ergen sağlığı, istenmeyen gebelikler, kısa doğum aralığı, evde doğum, akraba evlilikleri, doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerine ulaşmada yaşanan sorunlar, istenmeyen gebelik önleyici malzeme azlığı, önlenebilir özellikteki anne ölümlerinin yüksek olması, doğurganlığın düzenlenmesi konularında Sağlık Bakanlığı’nın lojistik desteğinde ciddi sorunlar yaşanması, personelin sık yer değiştirilmesi, eğitim alan personelin aynı görevlerinde tutulmaması, hizmet önceliklerine performans puanının yön vermesi gibi durumlardır. Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezleri (AÇSAP) ve Gençlik Danışmanlık ve Sağlık Hizmet Merkezlerinin (GDSHM) kapatılması, sağlık sisteminin fragmante / parçalı yapısı ve 1. Basamakta parçalanmış hizmet üniteleri ile muhafazakar politikalar sonucunda son dönemde CSÜS hizmetlerinin belirgin şekilde zayıflatılması, hak temelli yaklaşımın olmaması, yasal engel olmamasına rağmen pratik uygulamada isteyerek düşük (kürtaj), doğurganlığın düzenlenmesi danışmanlığı ve istenmeyen gebelikleri önleyici malzeme sağlanmasında büyük sorunların varlığı, çalışmanın hem nicel hem de nitel bölümlerinde saptanan en önemli sorunlar olmuştur.

Önceliklerin politik atmosferden etkilenmesi CSÜS ve özellikle doğurganlığın düzenlenmesi hizmetlerinin sürdürülebilirliğini zorlaştırmıştır. Üst düzey yöneticilerin doğurganlığın düzenlenmesine (gebeliğin istek üzerine düşükle sonlandırılması ve kontrasepsiyon) ilişkin negatif söylemlerinin, sağlık yöneticilerinin üreme sağlığı ve doğurganlığın düzenlenmesi (gebeliğin istek üzerine düşükle sonlandırılması ve kontrasepsiyon) hizmet sunum uygulamalarına ilişkin çekinceli ortam yarattığı yine çalışmanın her iki bölümünde ifade edilen / saptanan bulgulardır.

T.C. Anayasasında hala CSÜS/AP hizmetlerine erişimi devletin sağlaması gerektiği yazmasına (AS: Anayasa md. 41) ve hala 2827 sayılı Yasa varlığını sürdürmesine rağmen herhangi bir yasal düzenleme olmaksızın hizmet sunulmaması konusunda Sağlık Bakanlığı’nın sessiz kaldığı görülmektedir. Özellikle istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması konusunda yasaya rağmen kamu hastanelerinin bu hizmetlerden çekildiğini ortaya koyan güncel araştırma sonuçlarının varlığı raporda belirtilmiştir. Bazı illerde bu hizmete ihtiyacı olan kişilerin hizmet alacak yer bulamadıklarını ortaya koyan çalışmalar mevcuttur. Adı konmamış bir pronatalist politikaya doğru bir eğilim olduğunu araştırma sonuçları çok net ortaya koymaktadır. Hatta yasal bir düzenleme yapılmaksızın bu tür hizmetlerin duraklatıldığı ve de sadece Sağlık Bakanlığı değil, işbirliği yapılan tüm Bakanlıkların gebeliği özendirici pronatalist bir politika yürüttüğü de ifade edilen gözlemler arasındadır.

Aşırı doğurganlık ve sağlıksız-yasadışı düşükler nedeni ile artan anne ölümleri ile çok ağır bedeller ödenmiş olan Türkiye’de, toplumsal cinsiyet eşitliğinin merkeze alındığı eşitlikçi bir kültürün oluşturulması, kadının ikincilleştirilmediği, “toplumsal cinsiyet” ayrımcılığının elimine edildiği (AS: dışlandığı) bir zihniyet değişimine acil ihtiyaç olduğu bu araştırma bulgularının işaret ettiği temel bir sonuçtur. Belirtilen temellerin üzerine inşa edilecek, gerçek anlamda uygulamalara yansıyan “hak temelli hizmet yaklaşımları ile” esasen Cumhuriyetin başlangıcından beri “zoru başaran ülkemizde” tüm sektörlerin toplumla el ele vererek, sağlık konusunda bu rapor kapsamında belirtilen sorunları mevcut kapasitesini kullanarak aşacağı açıktır.
=====================================

Dostlar,

Rapor çok değerli ve çok kapsamlı (302 sayfa).. CISU_Rapor_2021 Meslek büyüklerimiz Editörler Prof. Dr. Tomris Türmen ve Prof. Dr. Ayşe Akın ile yazarlar Dr. Ayşegül Esin, Doç.Dr. Sare Mıhçıokur, Canan Demir ve Gizem Kana’yı kutluyor ve teşekkür ediyoruz.

Tıp ve Eczacılık Fakültelerinde… verdiğimiz Aile Planlaması, Halk Sağlığı, Demografi derslerimizde Türkiye’nin Ana-Çocuk Sağlığı, Aile Planlaması, hızlı ve doğallıkla çok gereksiz  – riskli nüfus artışı sorunlarını hep irdeledik.

AKP iktidarı Anayasanın 41 maddesini ve yürürlükteki 1983 tarihli 2827 sayılı Nüfus Planlaması Yasasını açıkça ve eylemli olarak (de facto) çiğnemektedir. Oysa 21. yy’da nüfusun niceliğinden (sayısındn) çok niteliğine gereksinim vardır. Örn. Silahlı Kuvvetlerde sayısal küçülme yaşanmış, buna karşın “Uzman Erbaş” gibi bir statü yaratılmıştır.

Küreselleşme çağında, Endüstri 4.0 hatta 5.0 ile AI & IoT devrimleri yaşanırken, üretimde otomasyona geçilmekte, kol hatta yer yer kafa gücünün yerini MER (Man Equivalent Robots) almaktadır. Eğitilmemiş ve sağlıksız / SÜRÜLEŞTİRİLMİŞ kalabalıklar demokrasiyi de yozlaştırmakta, sosyo-ekonomik kalkınma ve ilerlemenin önünde temel engel olmaktadır.

Türkiye, aile planlaması hizmetlerini bir temel insan hakkı olarak vermekten geri duramaz. Ancak AKP iktidarı 20 yıldır böylesi bir illegal dayatmayı eylemli olarak sürdürmektedir.

Bu dinci ve çağdışı, insan haklarına aykırı politikaya son verilmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 13 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik

 

HALK TV Programlarımız : 8 Mayıs 2021

Dostlar,

8 Mayıs 2021 Cumartesi günü saat 16:00’da
HALK TV’de Sn. Mehmet Bal’ın konuğu olacağız /
OLDUK..

ve Hindistan’da kovit-19 salgının eriştiği ürkütücü boyutları irdeleyeceğiz.. Türkiye’nin çıkarması gereken dersleri de..

Mayıs ayının 2 pazar günü kutlanan Anneler Günü, bu yıl 9 Mayıs Pazar gününe denk geliyor. Bu nedenle çiçekçiler bugün ve yarın 10.00-17.00 saatleri arasında açık olacak. Çiçekçiler evlere sipariş götürebilecek..
Bu gün ayrıca semt pazarları da açık.. Haftaya Cumartesi de açık olacak semt pazarları..
29 Nisan – 17 Mayıs arası sözde kapanma delik – deşik eleğe dönüştü..
Erdoğan ise bu gün, 17 Mayıs sonrası “Yeni normalleşme” nin koşullarını önümüzdeki günlerde açıklayacaklarını duyurdu.. Bilim Kurulu toplantısı sonrası Kabinede ele alınacakmış :

  • Normal hayatımıza en kısa sürede döneceğimize inanıyorum” diyen Erdoğan, bir kez daha sosyal mesafe kurallarını hatırlattı.
  • Erdoğan, “17 Mayıs’ta başlayacak yeni normalleşme takvimimizi önümüzdeki günlerde açıklayacağız. Bu takvimde okulların açılış konusu da yer alacak” diye konuştu.

****
Son veriler aşağıdaki gibi.. İlk dalganın ve tepenin yaşandığı Nisan 2020 verilerinden çoook beter.. O dalgada en çok 5138 olgu / vaka yakalanmış ve 127 ölüm olmuştu..


Erkenden, kabak çiçeği gibi açılmıştık 1 Haziran 2020’de, en önce AVM’leri açmıştık okullarımız kapalı iken!! Uyarmıştık, yaz geçince KASIRGA yaşarız… diye.
Eylül – Aralık arası 2. dalgayı yaşadık.. 1 Mart’ta 2. kez açılım – saçılım kumarına giriştik..
Nisan başında biraz sıkıladık 2 hafta dolayında..
26 Nisan’a geldiğimizde Türkiye toplam olgu sayısında dünyada ilk 4’e tırmandı.
Milyon nüfusta günlük yeni olgu sayısı (insidens hızı) bakımından ise dünya şampiyonu idi..
Bu şampiyonluğunu 10 gün dolayında sürdürdü Erdoğan Türkiye’si! Fatura çok ağırlaştı..

ŞAHSIM Devletinde günlük yeni olgu sayısı 63 bini aştı.. Ölümler 400’e dayandı “resmen”!
Çare kalmadı, turizm de elden uçuyordu..

  • Açılım 10 bini aşkın masum insan canı aldı, 1,5 milyon yeni hasta eklendi havuza!

Kim verecek bunun hesabını??
Deneme – yanılma ile salgın yönetilebilir mi??
İnsanların yaşam hakkıyla oynanabilir mi?
***

29 Nisan’da alaturka bir kapanma denemesi yürürlüğe kondu.
Sınırlama / yasaklar kapsamında olanlar, olmayanlardan daha az! AKP’vari bir yasak savma.
***
Sn. Fatih Ertürk ile saat 20:00’de birlikte olacağız..


(26) Prof. Ahmet Saltık: Bu hızda vaka düşüşünü bilim açıklayamıyor! – YouTube

AKP = RTE iktidarının 2 ayağındaki pabuçlar DİNCİLİK ve SERMAYE YANDAŞLIĞI..
Geldiğimiz çok yönlü tıkanma ortada..
Ülke yönetilemiyor. Salgında savruluyor – kavruluyoruz. AŞI YOK!
Ölüyoruz ama salgından değil AKP yönetiminden / yönetimsizliğinden..
***
AKP = RTE iktidarı mutlaka rotasını düzeltmeli ayakkabılarını değiştirmeli :
Yeni pabuçları BİLİMSELLİK ve TOPLUMCULUK olmalı..
Başka uçarı – kaçarı kalmadı “Şahsım devleti CEO“su için; her bakımdan yollar kapalı.
Zaman ölçüsünde sorunu irdeleyecek ve çözüm önerilerimizi sunacağız.

Özellikle, 17 Mayıs sonrası yaşanacak TERSİNE KOVİT GÖÇÜ BÜYÜK TEHDİT!
Bunun mutlaka, 14 gün engellenmesi gerekiyor

Unutulmasın; İngiltere ve Fransa ülkemizi KIRMIZI LİSTEYE aldılar.
Almanya örtük olarak yaptı bunu. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu anlamsız tümceler kurdu Almanya’da; “Turisti görecek herkesi aşılayacaklarmış Mayıs ayı içinde”!? Aşı nerede?
Sağlık Bakanı “2 ay aşı yok” diye itiraf etti! Yunanistan, İspanya, İtalya rezervasyonları kaptı. 
Rusya, uçak seferlerini bıçak gibi keserek apaçık; turist göndermeyeceğini bildirmiş oldu, Mısır ile yapıldı rezervasyonlar.. (Montrö konusunda iktidarın saçmalamaları da pay sahibi bunda..)

Aşı nerede Erdoğan? Salgının ortasında ülkemizi neden aşısız bıraktınız Erdoğan?? Yerli aşı nerede Sn. Erdoğan?
14 Ocak’tan bu yana yapılan toplam aşı sayısı 25 milyon.
Nüfusun 1/3’ü bile değil. Mutantlar kol geziyor, aşıya direnç gelişiyor, salgın uzuyor; MASUM İNSANLAR ÖLÜYOR!
Bu yangın nasıl ve ne zaman söner Erdoğan??
Uykularınız kaçmıyor mu Erdoğan??

Velhasıl-ı kelam; bizim köyde asayiş epeydir berkemal değil, yangın var ne yazık ki :

  • Bu ülkenin yüzakı bilim insanlarından sevgili kardeşim, Hacettepe’de stajyerim, 40 yıldır saygın – sevgin meslektaşım…. Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ile uğraşacağınıza, O’nu anlamaya ve O’ndan yararlanmaya bakın. Utanın yaptığınız akıl ve vicdan dışı saldırılardan, bu nasıl bir Müslümanlık, nasıl bir İslamiyet? Hz. Muhammet öğrense sizi tükürüğüyle boğardı inanın!

    Bilgi ve ilginize kaygı ile sunarız..

Sevgi ve saygı ile. 08 Mayıs 2021, Ankara (Güncelleme : 09.05.21, 00:26)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik

 

SALGIN YÖNETİMİNDE BAĞIŞLANMAZ POLİTİK HATALAR[1]

[1] Yeni Ülke Dergisi, sayı 3, syf. 16-17, Mayıs 2021
https://www.yeniulke.com.tr/2021/salgin-yonetiminde-bagislanmaz-politik-hatalar-2708/

Türkiye, 11 Mart 2020’de ilk Kovit-19 hastasını Sağlık Bakanı ağzından epey ertelemeyle duydu. İlginçtir, aynı gün, Aralık 2019 sonunda Çin’de başlayarak tüm dünyaya hızla yayılan salgını, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bir küresel salgın (Pandemi) olarak ilan etmişti.

İlk dalga 11 Nisan 2020’de 5138 hasta ile tepe yaptı ve 8 gün sonra 19 Nisan 2020’de en yüksek ölüm sayısı 127’ye eriştik. Normalleşmeye geçtiğimiz 1 Haziran 2020’de günlük 827 yeni hasta ve 23 ölüm kaydedilmişti. Uyarmıştık, “normalleşme” için Epidemiyolojik ölçütler uygun değildi. Yaz sonrası sonbahar ve özellikle kışa girerken bir kasırga yaşanabileceğini kezlerce vurguladık. Ama AKP iktidarı, 11 Mayıs 2020’de, okullar kapalıyken kapitalizmin tapınakları AVM’leri açarak siyasal seçiminin halk sağlığından yana değil, sermayeden yana olduğunu, turnusol kağıdı gibi belli etti.

2. dalga 8 Aralık 2020’de 33.198 yeni hasta ve 15 gün sonra 259 rekor ölüm sayısı ile tepeye vurdu. Ne yazık ki öngörülerimiz gerçekleşmişti. Kimi sıkılaştırmalarla 28 Şubat 2021’e erişildi. Kamuoyu baskısı yükseliyordu giderek. İşsizlere, yoksullara, kısa süreli çalıştırılanlara, küçük esnafa yeter akçalı (mali) toplumsal destek AKP iktidarınca veril(e)memekteydi. Çok sayıda Avrupa ülkesi birkaç kez, 4 haftayı da aşan tama yakın kapanmalara (lockdown) başvurmuş ve önemli ölçüde sınırlamıştı salgını. Alman hükümeti sosyal destek için 800 milyar € ayırdığını duyurdu. Geçtiğimiz ay da ABD Kongresi 1.9 Tr $ ek kaynağı salgın yönetimi için Biden hükümetine sundu.

Aşağıdaki çizimden (grafik) de izleneceği üzere, salgın yükselme eğiliminde iken, 1 Mart 2021 günü, tümü ile popülist gerekçelerle, hiçbir Epidemiyolojik ölçüt elvermemekle birlikte, sözde denetimli normalleşmeye (!?) geçildi, önlemler gevşetildi. Oysa 28 Şubat 2021 günü 8424 yeni hastamız ve 66 ölümümüz vardı. Anımsayalım, ilk dalganın tepesi 11 Nisan 2020’de 5138 hasta ile yaşanmıştı ve o sırada daha sıkı önlemler yürürlükteydi. Bu kez de 1 Mart 2021’den çok öncesinden kezlerce uyarılarda bulunduk. 3. dalganın 2.’den beter olabileceğine dikkat çektik Epidemiyolojik verilerle. Örneğin Eylül 2020 sonrasında İngiltere mutantı yaygınlaşmaya başlamıştı. İktidar, sorun ağırlaşırsa yeniden sıkılaştırmaya gidileceğini söyleyerek hem halka gözdağı vermeyi hem de salgını bilimsel öngörülerle değil deneme- yanılma ile yönetmeyi (!?) seçtiğini ortaya koymuş oldu. Öngördüğümüz ve ısrarla uyardığımız üzere, Salgın eğrisi hızla tırmanmaya başladı. 18 Nisan 2021’de 55.802 yeni hasta ve 318 ölüm rakamına ulaşıldı. 1 Mart’ta başlatılan 2. açılım – saçılım kumarı, 49 günde 1.566.859 yeni hasta (28 Şubat 2021’de 2,7 milyon idi) ve 7357 ek ölüme neden oldu.

Hem bu akıl ve bilim dışı açılım – saçılım kumarı oynanmamalıydı hem de Mart 2021 ortasında 14 günlük hızlı tırmanma sayılarla net olarak ortaya konduğundan “denetimli normalleşme” (!?) durdurulmalıydı. Ancak AKP iktidarı kayıtsız kalarak salgının daha da alevlenmesini apaçık seyretti! 18 Nisan 2021 akşamı verileriyle havuzda 544.931 aktif hastamız var. Bu sayı 28 Şubat 2021’de 100.785 idi. Ne yazık ki, bu kitleden %2-3’ü, izleyen 4 hafta içinde ölecektir (10.899 – 16.348 insan)! Türkiye’ deki 90 milyona yakın nüfusta her 165 kişiden 1’i PCR testi +, virüs taşıyan, bulaştıran hastadır!

Masum insanların ölümünün gerçek sorumlusu salgın mı,
iktidar mı!?

Son verilerle (18 Nisan 2021);
ABD 63.625 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 332.5 m = milyon nüfusta 191.4 insidens hızı
Brezilya 65.792 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 213,7 m = milyon nüfusta 307,9 insidens hızı
Hindistan 260.778 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 1,39 Bn = milyon nüfusta 187,6 insidens hızı

  • TÜRKİYE 62.606 yeni olgu – vaka (PCR+ hasta) / 85 m = milyon nüfusta 736,5 insidens hızı!

Açık ara Dünya şampiyonu Türkiye, yukarıdaki sayısal verilerle arayı sürekli açıyor!

Ayrıca, Dünya toplamı 784.815 yeni – günlük hastanın 62.606’sı, %8’i ülkemizde!
Oysa Türkiye nüfusu dünya nüfusunun 85 milyon / 7.8 milyar = %1,1!i..
Nüfusuna oranla 7 kat daha çok aktif kovit-19 hastası var ülkemizde!
Ölüm oranında ise tersine birinciyiz.. Dünya ortalaması %2-3, Türkiye’de %1!??
“Resmen” ilan edilen ölümler 35.926.. Rahatlıkla 2-3 ile çarpılmalı.. 108 bine erişebilir ne acı  ki! Üstelik bunlar doğrudan kovit-19 ölümleri.. Yarısı dolayında da ikincil-dolaylı korona ölümleri var. Toplam 150 bini aşabilir.. Bunca can yitiğini 1 yılda Türkiye, tarihinde nerede, ne zaman verdi?? Üstelik hesaplamalar açıklanan “resmi” sayılar üzerinden.. Gerçek veriler hep daha yüksektir.

AKP’nin açılım- saçılım kumarının yitireni, can pahasına emekçiler – yoksullar!

AKP iktidarının salgın yönetiminde çok başarısız olduğu ve halkın yaşam hakkını koruyamadığı tartışılmaz biçimde ortada. Oysa yukarıda da vurgulandığı üzere, 4 haftalık tama yakın kapanma artık kaçınılmazdır. Bu sürede, aşılanması gereken 70 milyon kitleye (90 m – 18 yaş altı çocuklar) ilk 2 haftada 1. doz, son 2 haftada 2. doz olmak üzere seferberlik disiplini ile aşı yapılmalıdır. Kabaca 20 milyon insanın 1 ya da 2 doz aşılandığı varsayılır ise, 4 hafta tama yakın kapanmada, kalan 50 milyon nüfus 2 doz aşı alabilir. Ayrıca bu süre içinde etkin – yaygın sürveyans ile insanlardan evlerinde burun sürüntüsü alınmalı ve saklı – gizli taşıyıcılar erken – geç yakalanmalı ve evleri dışında 14 gün karantinaya alınmalı, yatırılarak sağaltımı gerekenler hastanede yalıtılmalıdır (izolasyon).

  • 4 hafta tam kapanma, seferberlik disiplinli aşılama + aktif sürveyans ile desteklenmek zorundadır. Tersi durumda beklenen yarar sağlanamayabilir.

YokullaşTIRma azgın bir hız ve vahşetle sürdürülmekte, yandaşlar korunarak

Ne var ki, böylesi bir girişim her şeyden önce İNSAN YAŞAMINA BİRİNCİL ÖNEM VEREN bir siyasal seçim ve kararlılığı gerektirmektedir. Ama Erdoğan, Türkiye’yi bir anonim şirket gibi yönetiyor! Yanı sıra finansal durum perişan. TCMB -50 milyar $ dolayında batık. 128 milyar $ rezerv yağmalanmış. Erdoğan yönetimi ülkeyi uluslararası iflas eşiğine sürüklemiş ve 4 hafta kapanmaya para bulamıyor! 2020 sonu toplam ulusal gelir 720 milyar $ oldu ve kişi başına yıllık ortalama gelir 2006 değerinin gerisine düştü. 4 hafta tama yakın kapanma yaklaşık 40 milyar $ gerektiriyor. 150 milyon doz Sinovac aşısı ise 1,8 milyar $. Ulustan gasp edilen 128 milyar $ servetin 1/3’ü ile salgın giderlerini karşılamak olanaklı oysa. Çin’den damla damla gelebilen aşı da bedelinin firmaya ödenmesinde aksamalarla ilgili kanımızca. Başkaca aşı sağlanamaması, hem zamanında bağlantı – sipariş – ön ödeme gibi girişimlerin yönetsel beceriksizlikler yüzünden yapıl(a)maması hem de döviz sıkıntısı temelli büyük ölçüde. İktidar, aşı anlaşmalarını kamuoyuna “ticari sır” uydurması ile açıklamama ısrarını sürdürüyor!? Halen 10 aşı ivedi kullanım onayı almış durumda;

  • İktidar AŞI BULMALI!

Öte yandan, yerli aşı geliştirme de bir türlü gerçekleşemedi. Sağlık Bakanı Dr. Koca, taa Eylül 2020’de yerli aşının 1-2 aya dek hazır olacağını söylemişti. Erdoğan ise 18 merkezde (!!??) aşı geliştirme çalışması yapan dünyada tek ülke olduğumuzu bildirmişti önceki ay. Oysa bu olanaksız. Almanya, İngiltere, ABD, Rusya, Çin, Hindistan’da hükümetler yüzlerce milyon – birkaç milyar $ düzeyinde ilgili özel firmalara AR-GE desteği sağladılar. Ülkemizin, 18 yerde aşı geliştirme hovardalığını destekleyebilecek ne parası ne insangücü ne de teknik donanımı var. Örneğin BSL-4 düzeyinde Viroloji laboratuvarımız yok. Mutasyonları zamanında yakalayacak genom dizilimi yapma olanağımız da oldukça sınırlı. 19 yıldır bilime, üretken yatırımlara kaynak ayırmadı AKP.

1928’de Büyük ATATÜRK döneminde kurulan Dr. Refik Saydam Ulusal Hıfzıssıhha (Sağlığı Koruma) Enstitüsü (Kurumu) AKP iktidarınca 2011’de tümü ile kapatılmamış olsaydı, yerli aşı geliştirme olanağımız olabilirdi. Bu Cumhuriyet kurumu çok başarılı ve seçkindi. 1938’de Çin’e 1 milyon doz kolera aşısı yollamıştık. 2. Dünya Paylaşım savaşında İtalya’ya çıkarma yapan ABD ordusuna da aşı sağlamıştık. Almanya’da Robert Koch, Fransa’da Louise Pasteur, İngiltere’de Edward Jenner, geçmişte aşılar keşfeden saygın tıp insanlarıydı ve onların adına özerk bilim kurumları yüzyılı aşkın zamandır ayakta.. Salgını bu kadim bağımsız bilim Kurumları yönetmekte. Ülkemizde ise Cumhuriyet kurumları yok edilmekte ve kaçınılmaz afetler baş gösterdiğinde siyaset güdümünde bağımlı – göstermelik Bilim Kurulları oluşturulmakta. Bu Kurulun hiçbir önerisi kamuoyuna açıklan(a)mıyor ve TEK ADAM, kendince salgını yönettiğini sanıyor!? Milyon nüfusta günlük yeni hasta sayısı bakımından, yukarıda irdelediğimiz sayısal verilere göre son 1 haftadır açık ara Dünya şampiyonu olmamıza karşın, çoooook başarılı olduğumuza ilişkin propaganda kitapları bile yayınlanabiliyor! Ama önlenebilir ölümler durdurulamıyor. Bu, çok net İNSANLIK SUÇU!

Dr. Refik saydam Ulusal Hıfzıssıhha (Sağlığı Koruma) Enstitüsü (Kurumu) daha çok ertelenmeden açılmalı, insangücü – teknik donanımı sağlanmalı, yasa ile bilimsel özgürlüğü, akçalı ve yönetsel özerkliği kurulmalıdır. Salgın yönetimi bu Kuruma devredilmelidir. Aşı vb. biyolojik ürünler stratejik önemdedir Halk Sağlığı için. Bu yüzden özyeterliğimiz olmalıdır. Bu koşullarda bizim de etkili ve güvenilir aşı geliştirme ve üretme olanağımız olabilir. Küremiz olağanüstü kalabalık ve kirletilmiştir. Korona salgını benzeri afetler ne yazık ki sürecektir. Orta – uzun erimde kurumsal hazırlık zorunludur.

Türkiye; bütün kurumları, muhalefet partileri ile AKP iktidarını bu akıl – bilim dışı ve yaşam hakkını hiçe sayan politikadan / politikasızlıktan alıkoymaya, meşru zeminde vargücüyle çabalamalıdır.

  • Ulus, meşru direniş ile ayağa kalkmalı ve yaşam hakkını, -gerekirse iktidara karşın- hukuksal düzlemde savunmalıdır.

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (Emekli)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net           profsaltik@gmail.com       
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik 

Aşı Diplomasisi, AKP ve Türkiye

Op. Dr. Fikret Şahin’den Şehir Hastaneleri İle İlgili Önemli Tespitler

Op. Dr. Fikret ŞAHİN
CHP BALIKESİR MİLLETVEKİLİ
ESKİ BALIKESİR TABİP ODASI BAŞKANI

Cumhuriyet, 06 Mayıs 2021

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Covid-19 pandemisiyle birlikte yaşamımıza yeni bir kavram girdi “aşı diplomasisi”. Covid aşısının üretim teknolojisine sahip olmak uluslararası alanda güç, itibar ve etkinlik aracına dönüştü. Buna bağlı olarak tıbbi alandaki bilimsel yetenek ve üretim gücü son yıllarda ülkelerin bölgesel ve küresel etkinliğinin en önemli kaldıraç mekanizması durumuna geldi.

Covid aşısını başka ülkelerden bağımsız olarak üretebilmek, aşıya sahip olmak ve aşıyı gereksinimi olan ülkelerle paylaşmak uluslararası gücün ve etkinliğin en önemli göstergesi oldu. Zorlu ve çözülmesi güç uluslararası sorunlarda, ilgili ülkeleri ikna etmek ya da istenilen noktaya getirebilmek için Covid aşısı diplomasi masasında yerini aldı. Bu diplomasi türüyle dünya ilk kez karşılaşıyor. Bu. küreselleşmenin ve neo-liberal politikaların vardığı noktayı bize göstermesi bakımından da manidar (AS: ) anlamlı.

BÜYÜK KOZA DÖNÜŞTÜ

DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü) başta olmak üzere pek çok tıbbi otorite Covid aşısına ulaşım konusunda adaletli davranılmasını hatta aşı patentinin ve üretim teknolojisinin açık olması gerektiğini belirtmesine karşın, tıbbi üretim teknolojisini elinde bulunduran emperyal ülkeler ve onların küresel firmaları aşı üzerinden güç ve para kazanma peşindeler.

Covid pandemisi başladığından bu yana DSÖ’nün resmi kayıtlarına göre yaşamını yitiren insan sayısı 3.5 milyona yaklaşmakta, resmi olmayan rakamlar doğal olarak bunun çok daha üzerinde. Her ne olursa olsun acı gerçek apaçık önümüzde duruyor ve günde ortalama 10 bin kişi yaşamını Covid nedeniyle yitiriyor. Herkesin çevresindeki çember o denli daraldı ki her gün bir tanıdığımızın acı haberini alır hale (AS: duruma) geldik.

İnsanoğlu yaşam ve ölüm arasında zamanla yarışıyor. Bu tablo karşısında, aşı teknolojisini elinde bulunduran emperyal ülkeler, DSÖ’nün çağrısını duymak istemiyor, aşı patentini açmıyorlar. DSÖ’nün yaptığı oldukça insancıl ve bilimsel olarak yapılması gereken bir çağrı fakat bu çağrının muhatabı ülkeler aşıyı diplomatik bir koz olarak kullanmakta kararlılar.

BİYOLOJİK SAVAŞ

Dünya şu anda bir biyolojik savaş durumunda. Düşman koronavirüs, buna karşılık insanoğlunun elindeki en etkili silah Covid aşısı. Bu silaha sahip ülkeler bu güçlerini başka ülkelerle paylaşmak yerine bu silahı küresel güçlerini artırmak ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak niyetindeler. Her gün binlerce kişinin aşılanamadığı için yaşamını yitirmesi umurlarında değil. Onlar için önemli olan salgın sonrasında çok daha güçlü ve etkili olabilmek. Covid salgınını güçlerini artırmak ve pekiştirmek için fırsata çevirme peşindeler.

Küresel güçler açısından şu anda Covid aşısına sahip olmak nükleer güce sahip olmak gibi bir durum, belki de bundan daha da etkili. Ulaşmak istedikleri amaçları için Covid aşısını etkili bir argüman (AS: araç, silah) olarak kullanmaktan çekinmiyorlar. Bunun bir örneğini de ülke olarak biz yaşadık. Çin’den Sinovac aşısının tedariki (AS: sağlanması) sürecinde, Çin’in aşıyı yeterli dozda vermek için Türkiye’den suçluların iadesi anlaşmasını uygulamaya koymasını ve Türkiye’ de bulunan kimi Doğu Türkistanlıların iadesini istediği gündeme gelmişti. Bu konu her ne denli inkâr edilmiş (AS: yadsınmış) olsa da Çin’den aşı sağlanmasında duyurulan takvime uyulmaması, bu sorunun görüşmelere konu olduğunu düşündürmektedir.

Aşı üreten ülkeler, salgın sonrası siyasal ve ekonomik olarak daha avantajlı olabilmek için ilişkilerini geliştirmek istedikleri veya üzerinde etkili olmak istedikleri ülkelere aşı vererek ya da vermeyerek siyasal manevra yapıyorlar.

Aşı adeta Soğuk Savaş dönemindeki gibi bir mücadele zemini oluşturdu. ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Almanya bu mücadelede başroldeler. Herkes aşısını kendisi için önemli olan ülkelere gönderme çabasında, rakip ülkenin aşısının kendi bölgesine girmesini istememekte, bunun için amansız bir mücadele sürüyor.

Hangi aşının, hangi ülkelerde kullanıldığına bakarak kimin nerede etkili olmak istediğini anlamak olanaklı. ABD bu yarışta özellikle Avrupa kıtasında var olmak isterken, EMA (Avrupa Birliği İlaç Dairesi) Rusya’nın Sputnik ve Çin’in Sinovac aşılarına halen kullanım onayı vermeyerek bu ülkelerin Avrupa’ya girişini engellemeye çalışmakta. Buna karşın, onaysız olsa da kimi AB ülkeleri bu aşıları kullanmaya başladılar.

İnsanlık tarihine baktığımızda her salgın hastalık sonrası dünyada kayda değer değişimler meydana gelmiştir. 14. yüzyılda yaşanan kara veba salgını sonrasında feodal sistem yıkılmış, kapitalist düzen başlamış, Katolik inanca güven azalmış Protestanlık inancı doğmuş, kilise ve eğitimde egemen dil Latinceden İngilizceye dönüşmüş, Rönesans ve Reform hareketleri yaşanmıştır.

  • Bu salgın geçtikten sonra yeni bir dünya düzeniyle karşı karşıya kalacağımız kesindir.

Tarihsel olaylardan ders çıkaran ülkeler buna yönelik hazırlıkları ve zeminlerini özellikle aşı üzerinden yapmaktadırlar.

BİZ TÜRKİYE OLARAK NE YAPIYORUZ?

AKP iktidarıyla birlikte yerli aşı üretimini terk edip aşı ihraç eden (AS: dışsatımı yapan) ülke konumundan aşı ithal eden (AS: dışalımı yapan) ülke konumuna geriledik. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün 80 yıllık tarihsel birikim ve deneyimlerini bir anda sıfırladık. Vatandaşlarımız için başka ülkelerden gelecek aşıları bekleyerek zaman ve yaşam yitiriyoruz.

Oysa AKP iktidarından önce olduğu gibi kendi aşımızı üretebilseydik şimdi hem kendi vatandaşlarımızın aşılarını tamamlamış olacaktık hem de Türkiye olarak, aşı sayesinde bölgesel güç olmak fırsatını yakalayacaktı. Çevresindeki ülkelere ürettiği aşıları gönderecek güçte olan bir Türkiye’nin uluslararası itibarı (AS: saygınlığı) ve etkinliğinin ne ölçüde artacağı tartışılmaz bir gerçektir.

Bilimin gücüyle ülkemizin gücünü örtüştürme fırsatını maalesef AKP’nin öngörüsüz sağlık politikaları nedeniyle kaçırdık. Bilim insanları bundan sonraki süreçte de benzer pandemilerin gerçekleşebileceğini düşünmekteler. Bu nedenle yerli aşı üretimi yalnızca bugün için değil, gelecekte de ülkemizin stratejik hedefleri ve diplomasi gücü açısından hayati (AS: yaşamsal) öneme sahip olacaktır.
============================
Dostlar, 

AŞI SAVAŞLARI ve AKP İKTİDARININ SINAVI

Başlıklı makalemiz 12 Aralık 2020 günü Cumhuriyet gazetesinin 2. sayfasında yayınlanmıştı…

Not                                 :

Sayın Milletvekili Dr. Fikret Şahin’in izni alınarak metinde çok sayıdaki Arapça- Farsça sözcüklerin yerine yaşayan – varolan güzelim Türkçe karşılıkları konmuştur; anlama dokunmaksızın. Yer yer de ayraç içinde Türkçe karşılıklar önerilmiştir.
ATATÜRK DEVRİMLERİ bir bütündür ve bir halkı Ulus yapan ortak niteliklerin başında DİL gelir. Bu yüzden, DİL DEVRİMİNİ sahiplenmek, yaşatmak ÖKSÜZ BIRAKMAMAK zorundayız.. Dr. Şahin’e olgunluğu için teşekkür ederiz.

Bu gün ayrıca Cumhuriyet Gazetesi Vakfı Bşk. Sn. Dr. Alev Coşkun‘a da ilettik sorunu, Cumhuriyet gazetemiz yeterli özeni göstermiyor.. diye yakındık.. Sn. Işık Kansu‘ya da..

Sevgi ve saygı ile. 07 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter  @profsaltik     

YOL TV Programımız – 5 Mayıs 2021

Dostlar,

Bu gün, 5 Mayıs 2021 Çarşamba günü  YOL TV‘den Sn. Rojda Aslan’ın konuğu olduk.


Sorular / sorunlar belli…
Bu “alaturka kapanma” nereye varacak??
Turizm Bakanı’nın 17 Mayıs’ta günlük 5 bin olgunun altına inileceği sözleri ne demek?
Test sayıları neden azaltılıyor?
Olgu / hasta sayıları neden büyük bir hızla azaltılabildi (!) ??
Test sayıları ile yakalanan hasta sayılarının ilişkisi var mı??
Hasta – test sayıları azalıyor görünse de ölüm sayıları neden koşut hızla düşmüyor??
***
Soruları haber programında yanıtlamaya çalıştık.. (18-36. dakikalar arasında..)

https://youtu.be/MwuJ213x7_k

https://fb.watch/5ivz438SXb/
https://twitter.com/YolTV/status/1390013840553807876?s=19

 

Sevgi ve saygı ile. 05 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

 

TELE1 TV Programımız – 02 mayıs 2021

Dostlar,

02 Mayıs 2021 Pazar günü saat 11:00’de,
TEE1’de Sn. Namık KOÇAK’ın konuğu olacağız.

Yarı buçuk alaturka kapanmanın 4. gününe girdik.
Türkiye’de ve Dünyada “Salgının Seyir Defteri” ne hangi notlar düşüldü, düşülebilir?
2. açılım – saçılım kumarını oynamaya başladığımızda (1 Mart 2021) turkuvaz tablo aşağıdaki gibi idi :


Neredeyse tüm Türkiye’nin sözbirliği edercesine TAM KAPANMA temposu tutturması üzerine, anormal artan günlük hasta ve ölüm sayıları (sırasıyla 60+ bin ve 300+) ve de özellikle yaklaşan turizm mevsimi kaygısı ile AKP = RTE 26 Nisan akşamı kendince “tam kapanma” ya gitti.

Ne var ki, ilan edilen sözde tam kapanma tam alaturka, ve ne yazık ki yoz bir AKP klasiği daha. Pek çok bakımdan Epidemiyoloji bilimi ilkeleri ile uyumsuz. Bekleneni vermesi çok güç. Oysa 1 Mayıs 2021 günü turkuvaz tablosu, son 1 haftadır her nasılsa hızla inişe geçen verilere karşın (örn. test sayısı 320 binden 240 bine %25 azaltıldı; tersi zorunlu iken!?) hala çok ürkütücü :

Sağlık Bakanı Dr. Koca’nın sözleri çelişkilerle dolu ve üzücü:

– Mutasyonların da bir sonunun olacağını söyledi, tümü ile bilim dışı olarak..
– Önümüzdeki 2 ay aşı kıtlığı yaşanacağını açık açık itiraf etti; salgının ortasında aşımız yok!
– Daha da çarpıcı olanı; Ramazan bayramına, “vakaların artış hızında azalma görerek” bayram yapmayı umduğunu da söyleyebildi!

Demek oluyor ki 11 gün sonra 13 Mayıs’ta, vakalar (kaçınılmaz olarak ölümler de!) hala artıyor olacak ancak artış hızında bir düşme olacak ve bu durum bize çifte bayram yaşatacak!!??

Pes, pes, pes…

Devasa hasta havuzu inanılmaz bir el çabukluğu – hamaratlıkla boşaltılmaya çalışılmaktadır!? Yine de resmi verilerle 1 Mayıs 2021 günü havuzda 400 bin dolayında PCR testi (+) insan vardır (olgu – vaka – hasta). 17 günde bu havuz gerçekten boşaltılabilecek midir? Ne mümkün!

İşte ülkemizde salgın ne yazık ki böylesi sui generis (kendine özgü) bir anlayış ile yönetiliyor / YÖNETİL(E)MİYOR ama kullanılıyor! Tüm toplumsal muhalefet, toplanma vb. pandemi kalkanına (!) çarpıyor!

  • Pekiiiii, gerçekte AKP kadroları hiç de beceriksiz değil, örn. salgın ortasında bile yandaşlarını kollayabiliyor. O zaman salgın yönetiminde neden bunca fahiş hata, tüm uyarılara karşın ısrarla sürdürülüyor??
  • Çok sayıda ülke birkaç kez uzayan ve çok sıkı kapanmalara başvurmuşken Türkiye neden ayak sürümüştür? Taa ki açık ara Dünya birincisi olana dek!
  • Yoksa temel tasamız yaklaşan turizm mevsimi midir? Galiba öyledir, veriler bu yönde..

Tek ya da temel sorun tam kapanmanın finanse edilemeyeceği kaygısı mıdır?

Çok çarpıcıdır ki, ilan edilen 17 günlük sözde tam kapanmada, zorunlu / yaşamsal  sosyal devlet desteği son derece güdük kalmış ve tam kapanma duyurusunu izleyen günlerde gelebilmiştir.

Türkiye bu sorunun yanıtını hızla ve doğru olarak bulmak zorundadır.

İktidar, salgının denetim altına alınarak sürmesinden yana mıdır?
Öyle ise niçin??
Bunları derinlemesine tartışmak gerekiyor mutlaka…


Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 02 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

BİRGÜN Gazetesine Demecimiz : Covid değil, bilim düşmanlığı öldürüyor

Türkiye ‘kapandı.’ Ama ‘çarklar dönüyor’, milyonlarca emekçi işe gitmeye devam ediyor. Uzmanlar “Tam kapanma böyle olmaz” diyor.

Covid değil, bilim düşmanlığı öldürüyor

BİRGÜN,
30 Nisan 2021
Covid değil, bilim düşmanlığı öldürüyor (birgun.net)
Manşet ve sayfa 8-9
Türkiye ‘kapandı.’ İktidarın ‘kontrollü normalleşme’ diyerek mart ayında tedbirleri kaldırmasının ardından salgın kontrolden çıkınca bu karar alındı. Şimdi ise 17 gün sürecek ‘tam kapanma’nın ardından vaka sayısının 5 binin altına düşürülmesi planlanıyor. Ancak uzmanlar, dün akşam başlayan kapanma sürecinin ‘tam kapanma’ olmadığını, milyonlarca emekçinin işe gitmeye devam ettiğini vurguluyor. Aşılama sürecindeki sorunlara da dikkat çeken uzmanlar,
  • Kapanma kararı zaten geç kalınmış bir karar. Yasaktan muaf tutulan kesimlerin fazlalığı ve yine bilimsel ölçütlerle hareket edilmemesi nedeniyle salgının hızında keskin bir azalma olmayacak” diyor.

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, aşı sağlanmasında yaşanan sıkıntılara işaret ederek,

  • “Her ne olursa olsun bir iktidar salgının ortasında halkını aşısız bırakamaz” diye konuştu.

Türkiye’de 350’ye çıkan günlük ölüm sayısının İngiltere’de 6’ya kadar düştüğüne dikkat çeken Saltık, “İngiltere’de günlük olgu sayıları da 2 binlere düştü. Demek ki bilimsel olarak mücadele edince bunların hepsi başarılıyormuş. Şahsım devleti, bunların hiçbirini yapamıyor” ifadelerini kullandı. Salgınla geçen 14 ayda uygulanan politikaların tam bir fiyasko olduğunu belirten Prof. Dr. Saltık,

  • “Türkiye son 14 gündür günlük yeni tanı konan hastaların insidens hızında dünyada açık ara şampiyon” dedi ve ekledi:“Açıklanan resmi rakamlara göre, Türkiye’de toplam 4,8 milyon kişi hastalandı. 40 bine yakın insan yine bu hastalıktan öldü. Gerçek sayı ise bunun çok üstünde. Gerçekte 80 ile 120 bin kişi arasında insan öldü. Bu insanların tamamı salgından değil, AKP iktidarının kötü yönetiminden dolayı hayatını kaybetti.
  • Salgın öldürmüyor, iktidarın bilim dışı ve beceriksiz politikaları öldürüyor.
  • Tüm dünyada tanı konulan her 100 hastanın 5’i Türkiye’de.”ÜÇ SACAYAĞI OLMALIUygulamaya konulan kapanmanın “tam kapanma” olmadığına da vurgu yapan Prof. Dr. Ahmet Saltık, sözlerini şöyle sürdürdü:“Süre takvime göre ayarlanmaz. Salgın sizin koyduğunuz takvime kendini uyarlamaz, tersine sizin salgının gerektirdiği takvimi sağlamanız gerekir. Bu da dört haftadır. 14 gün bulaşıcılık süresi vardır. Matematiksel gerçekliği 28 gündür. 17 gün sonra Türkiye bu kapatmadan beklediğini bulamayacak. Bunun nedenlerinden biri 43 kalemde yasaktan muaf tutulan insanlar. Her 5 çalışandan 3’ü yasaktan muaf. İnşaat işçileri çalışmaya devam edecek. Bu şekilde nasıl bir kapanmadan söz edebiliriz?”Kapanmanın etkili olabilmesi için üç sacayağı üzerine oturması gerektiğini belirten Saltık, “Birincisi, eve kapattığınız insanlardan kapı kapı dolaşarak örnek alacaksanız. Saklı kalmış taşıyıcıları ve bulaştırıcıları yakalayıp engellemeniz gerekiyor. İkinci köşede aşı var. Fakat aşı elimizde çok az. Üçüncü olarak da halka mutlaka sosyal destek verilmeli; ancak açıklamaların hiçbirinde sosyal devlet katkısı yok” diye konuştu.

    İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu da salgının başından bu yana uygulanan politikaların tutarsızlığına işaret etti: “Alınmış bir kararın değiştirilmesi, sonra da bu kararın tekrar iptal edilmesi salgının en başından beri karşılaştığımız tutarsız politikaların bir örneği. Hasta-vaka ayrımı gibi verilerin paylaşımında da, maske dağıtımında da, sokağa çıkma yasağının ilan edilip bu karardan vazgeçilmesinde de hep bu tutarsızlıkları gördük.” Bu kapanma kararının da tutarsızlıklarla dolu olduğunu söyleyen Küçükosmanoğlu,

  • Ekonomik sosyal destek olmadan alınan bu karar; işçi sınıfının, küçük esnafın ve günlük çalışan kişilerin büyük bir soysal yıkıma uğramasına neden olacak.Diğer yandan şehirlerarası kısıtlamanın yapılacağı duyuruldu; ama insanlar köyüne, kasabasına gidiyor. Salgının en yoğun olduğu, her 3 vakadan 1’nin görüldüğü İstanbul’dan insanlar bütün ülkeye virüsü yayacak. Geçen haziran ayında da aynı yanlış yapılmıştı. Bu tutarsızlık yine tekrarlanıyor” şeklinde konuştu.

    SALGIN BİZDEN ÖNDE

    “Biz resmen salgını takip ediyoruz” diyerek salgının yönetimini eleştiren Halk Sağlığı Uzmanları Derneği’nden Prof. Dr. Sarp Üner ise şunları ifade etti: “Normalde öngörüyle karar verip, önlem alınması gerekirken bizde olaylar gerçekleştikten sonra müdahale ediyormuşuz gibi hissediyorum. Ya geç yaptık ya da yapmış gibi yaptık. Bu da bizi bugünkü duruma getirdi.”

    Prof. Dr. Üner, 17 günlük bu kapanma sürecinin ardından vaka sayılarının istenilen düzeye inmeyeceği görüşünde: “Tam kapanma deniyor ama bu sürede hemen herkes çalışıyor. Herkes o listeye girebilir gibi duruyor. Fabrikalar devam ediyor, bu tam kapanma değil. Yine bilimsel değil, turizm sezonuna yetişmek için alınmış bir karar. En az 4 hafta olması gerekirken 17 günlük kapanma kararı alındı.”
    =============================
    Dostlar,

    BİRGÜN Gazetesine yolladığımız  tam metin aşağıdaki gibi idi :

    ****
    BioNTech&Pfizer aşısının sağlanmasında çeşitli sıkıntılar yaşandı ve bu sıkıntıların birkaç nedeni var. En başta yüksek maliyet. Bu aşının maliyeti, Çin’den gelen Sinovac aşısının iki katı neredeyse. Sinovac’ın aşısının gelmemesinin de çeşitli nedenleri var. Aylardır Sinovac’la yapılan anlaşmayı açıklayın demekteyiz, niye bu aşının gelmediğini anlayalım: Çin’in Uygur bölgesinde yaşayan Türk soydaşlarımızla ilgili bir pazarlık olduğunu biliyoruz. Ayrıca iktidarın ödeme güçlükleri olduğunu da. Çin bu aşıyı satmayı ve yer yer bağışlamayı sürdürüyor. Her ne olursa olsun bir iktidar salgının ortasında halkını aşısız bırakamaz. Bu beceriyi göstermek ve yeterli aşıyı zamanında halka ulaştırmak devletin kaçınılmaz zorunluğu. Öte yandan 10 dolayında aşı halen acil kullanım onayı almış durumda. ABD, İngiltere, İsrail, Yeni Zelanda, Avustralya.. aşılamada çok başarılı. Türkiye’de günlük ölümler 350’ye dek tırmanmışken, İngiltere’de 6’ya düştü; günlük hasta sayısı da 2 binlere! Demek ki bilimsel savaşım verince başarılıyormuş. Kader, talih, kısmet, Allah’tan… değilmiş. “Şahsım devleti” hiçbir alanda başarıya erişemiyor ama Halkı aldatmayı ısrarla sürdürüyor!?Salgında 1. yılın sonunda geldiğimiz nokta gerçekten tam bir çuvallama, tam bir fiyasko. Türkiye son 2 haftadır, günlük yeni tanı konan hastaların insidens hızında (milyon nüfusta) dünyada açık ara şampiyon! Açıklanan “resmi” rakamlara göre Türkiye’de toplam 4,8 milyon kişi hastalandı. 40 bine yakın insanımız bu hastalıktan öldü (resmi veri!). Gerçek rakam ise bunun çok üstünde, 80-120 bin arasında insan Kovit-19’dan öldü. Kovit-19 yüzünden dolaylı ölümler ise bunun en az yarısı dolayında. Toplam ölümler 120-180 bin arasında, korkunç bir kırım ve AKP iktidarı bu tabloyu doğalmış gibi bize yutturmaya uğraşıyor ne yazık ki!

    • Bu insanların çoğu salgından değil, AKP iktidarının akıl-bilim dışı yönetiminden yaşamını yitirdi.
    • Salgından çok, AKP iktidarının beceriksiz ve insan yaşamına odaklanmayan sermaye yanlısı politikaları öldürüyor. Bu durum sürdürülemez ve kabul edilemez, iktidar suç işliyor, yargılanacaktır gelecekte.
    • Erdoğan Türkiye’yi bir devlet gibi değil Anonim Şirket gibi, CEO olarak kâr amaçlı yönetiyor!?

    Dünya genelindeki son 24 saatte 886.963 yeni vaka tanısı kondu, 40.444’ü Türkiye’de. Tüm dünyada tanı konan her 100 hastanın 5’i Türkiye’de, oysa nüfusumuz dünyanın %1’i! Bunların “resmi” rakamlar olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz. İktidar, gerçek ölüm ve hasta (vaka) sayılarını hep gizliyor. Özellikle son 1 haftada günlük 63 binden, inanılmaz bir hızla, 1/3’ten çok azalma sağlandı, nasıl oldu ise?? Oysa dünyada %8 artış var hasta-ölü sayısında son haftada! Salgının şu azgın aşamasında günlük test sayısını azaltıyorlar, akıl almıyor!?

    Biz “Derhal % 95’e varan tam kapanma!” demekteyiz aylardır. Şu an 43 kalem, yasak dışı kesim var ve genişletiliyor! Bu kesinlikle tam kapanma değil! Salgında kapanma süresi takvime göre ayarlanamaz. Salgın, sizin koyduğunuz takvime kendini uyarlamaz; tersine, salgın dinamiğinin gerektirdiği kapanma süresini sağlamak zorunludur, bu da verili koşullarda en az 4 haftadır. Ortalama 14 gün bulaşıcılık süresi söz konusu. Bir evde 2 kardeş olsun, biri pozitif çıksın. Pozitif çıkan, 14. gün öbür kişiye bulaştırdığında, ikinci bir 14 gün gerekliliği bu nedenledir; o evde bulaş zinciri kırılsın diye. Epidemiyolojik gereklilik en az 28 gündür. “17 gün” alaturka, uyduruk – sentetik, politik ve yetersiz bir zaman dilimidir. Sayılan nedenlerle Türkiye, bu “uyduruk kapatma” dan beklediğini bulamayacaktır ne yazık ki. Nedenlerden biri, yasaktan bağışık tutulan 43 kalem kesimler. İnşaat işçileri bile çalışmayı sürdürecek! Bu biçimde nasıl bir “tam kapanma”dan söz edebiliriz ki? 26.8 milyon istihdamın yaklaşık % 61’i çalışmayı sürdürecek, %22’si bir ölçüde bağışık. Tam bağışık (muaf) tutulan kesim yalnızca %17 (4,5 milyon) ! Her 5 çalışandan en az 3’ü kısıtlama dışı. Buna “tam kapanma” asla denemez?
    Ne ki; “üretim – imalat – tedarik – lojistik” AKP = RTE iktidarının 4 kutsalı!?

  • Tam kapanma için para yok!?Bu kapanmanın ayrıca 3 sac ayağı üzerine oturması gerekiyor:1. Eve kapattığınız insanlardan kapı kapı dolaşarak, burundan sürüntü örneği alacaksanız; toplumda saklı – gizli kalmış olası tüm taşıyıcı – bulaştırıcıları yakalamak için. Bulaş zincirini kırmak için bu kaçınılmaz.2. İkinci köşede YAYGIN – HIZLI AŞILAMA var ama elde aşı yok gibi. Ancak 10 milyon insan ikinci dozu alabildi, nüfusun 1/9’u ve çok çok yetersiz salgını sınırlamak için.3. Üçüncü olarak da yoksul – işsiz halka, küçük esnafa mutlaka sosyal destek verilmeli.Erdoğan sosyal devletin S’sinden, D’sinden söz etmedi oysa. Yalnızca “kapattık git otur” deniyor.Salgınlar toplum yaşamında çok ağır afetlerdir ve ancak Millet – Devlet seferberliği ile başedilebilir. Toplum katılımı olmaksızın başarı hayaldir. Hele “halka karşın” dayatmalarla, hep sermayeyi kollayarak salgın yönetimi felaketten başka bir sonuç getirmez, ne yazık ki halen Ülkemizde görülen budur ve ülkemizi de, iktidarı da hızla eritmektedir..
    ================Sayfa 8-9 aşağıda..
    Sevgi ve saygı ile. 02 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik