Etiket arşivi: sui generis

KÜRESELLEŞEN DÜNYADA TÜRKİYE NASIL YÖNETILİYOR?

Prof. Dr. NAZAN SAVAŞ
Halk Sağlığı Uzmanı

KÜRESELLEŞEN DÜNYADA TÜRKİYE NASIL YÖNETILİYOR?

1. 1978 yılında Washington Uzlaşması (Mutabakatı) ile dünyada küresel yönetime adım atıldı.
2. Bu yönetim biçimi neo-liberal yönetimdi.
3. Neo-liberal yönetimi kurgulayan ve uygulayan kurumsal yapı Dünya Bankası idi.
4. Türkiye, Dünya Bankası tarafından yönetilmeyi kabul eden ilk ülke oldu!
5. O günden bu güne sağ, sol-sağ koalisyon ve darbe hükümetleri dahil, tüm hükümetler neo-liberal sisteme geçişi gerçekleştirmek üzere Dünya Bankası raporları ve borç (ikraz) anlaşmaları doğrultusunda Dünya Bankası tarafından yönetildi.
6. Özal, Evren, Ecevit, Bahçeli, Yılmaz ve diğerleri bu süreci ilerletti.
7. Süreçte Dünya Bankası Türkiye ile ilgili pek çok alanda, çok sayıda rapor yazdı.
8. Dünya Bankası’nın 2002 Raporu, AKP’nin ve Erdoğan’ın Hükümet programını ve ACIL EYLEM PLANI’nı oluşturdu.
9. Tüm Beş Yıllık Kalkınma Planları ve Bakanlıkların Stratejik Planları bu raporlar doğrultusunda yazıldı.
10. Bakanlıklardaki ve taşradaki kurumlar ve son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi -hükûmet sistemi bu doğrultuda CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ olarak değiştirildi ki dünyada örneği olmayan kendine özgü (sui generis) bir rejimdir..
11. Tüm bu süreçte çok sayıda Yasa Hükmünde Kararname, torba yasalar ile ilgili mevzuat yaptırıldı.
12. İkraz (borç) anlaşmalarıyla döviz olarak uzun erimli (vadeli) krediler dayatıldı ve hükümetler bu kredileri (=borçları!) aldı.
13. Krediler önceleri Yapısal Uyum Kredileri (SAL-Structural Adjustment Loans) olarak verildi, sonra Üye Ülke Destek Stratejisi kapsamında. Şimdi Üye Ülke Ortaklık Stratejisi kapsamında veriliyor.
14. Nereye nasıl yatırım yapılacağına, hangi firmanın bu yatırımı yapacağına genellikle bizler değil, onlar karar veriyor.
15. Yalnızca yatırım yapılmıyor, kamu-özel yatırımlarına ya da özel sektörün devletle yaptığı yatırımlara ortak olunuyor (PPP), bunların işletmesine ve kârına da ortak olunuyor. Yatırımlar yapılmadan önce yine kredilerle Çevresel Etki Değerlendirmesini (ÇED – EIA) bile yaptırıyorlar.
16. Burada artık IMF değil, Dünya Bankası Grubunun IFC ve MIGA kurumları karar verici oluyor. Parayı IFC veriyor.
17. IFC’nin yatırım kredileri 4 farklı tipte veriliyor ve çok görünürde olmuyor.
18. Neo-liberal dönüşümde salt ekonomik ve siyasal değil pek çok toplumsal olay da kurgulanıyor.
19. Bu süreci bizim yararımıza (lehimize) çevirmek için kendi öz sermayemizle üretmek ve çok güçlü olmak zorundayız. Bilimden ve gerçek ulusallıktan (millilikten) uzaklaşmadan.
20. SONUÇ OLARAK; Kısaca özetlemeye çalıştığım içinde bulunduğumuz durumu yönetebilecek bir yapıya ve CB adayınaa ivedilikle (acilen) gereksinimimiz var.

TELE1 TV Programımız – 02 mayıs 2021

Dostlar,

02 Mayıs 2021 Pazar günü saat 11:00’de,
TEE1’de Sn. Namık KOÇAK’ın konuğu olacağız.

Yarı buçuk alaturka kapanmanın 4. gününe girdik.
Türkiye’de ve Dünyada “Salgının Seyir Defteri” ne hangi notlar düşüldü, düşülebilir?
2. açılım – saçılım kumarını oynamaya başladığımızda (1 Mart 2021) turkuvaz tablo aşağıdaki gibi idi :


Neredeyse tüm Türkiye’nin sözbirliği edercesine TAM KAPANMA temposu tutturması üzerine, anormal artan günlük hasta ve ölüm sayıları (sırasıyla 60+ bin ve 300+) ve de özellikle yaklaşan turizm mevsimi kaygısı ile AKP = RTE 26 Nisan akşamı kendince “tam kapanma” ya gitti.

Ne var ki, ilan edilen sözde tam kapanma tam alaturka, ve ne yazık ki yoz bir AKP klasiği daha. Pek çok bakımdan Epidemiyoloji bilimi ilkeleri ile uyumsuz. Bekleneni vermesi çok güç. Oysa 1 Mayıs 2021 günü turkuvaz tablosu, son 1 haftadır her nasılsa hızla inişe geçen verilere karşın (örn. test sayısı 320 binden 240 bine %25 azaltıldı; tersi zorunlu iken!?) hala çok ürkütücü :

Sağlık Bakanı Dr. Koca’nın sözleri çelişkilerle dolu ve üzücü:

– Mutasyonların da bir sonunun olacağını söyledi, tümü ile bilim dışı olarak..
– Önümüzdeki 2 ay aşı kıtlığı yaşanacağını açık açık itiraf etti; salgının ortasında aşımız yok!
– Daha da çarpıcı olanı; Ramazan bayramına, “vakaların artış hızında azalma görerek” bayram yapmayı umduğunu da söyleyebildi!

Demek oluyor ki 11 gün sonra 13 Mayıs’ta, vakalar (kaçınılmaz olarak ölümler de!) hala artıyor olacak ancak artış hızında bir düşme olacak ve bu durum bize çifte bayram yaşatacak!!??

Pes, pes, pes…

Devasa hasta havuzu inanılmaz bir el çabukluğu – hamaratlıkla boşaltılmaya çalışılmaktadır!? Yine de resmi verilerle 1 Mayıs 2021 günü havuzda 400 bin dolayında PCR testi (+) insan vardır (olgu – vaka – hasta). 17 günde bu havuz gerçekten boşaltılabilecek midir? Ne mümkün!

İşte ülkemizde salgın ne yazık ki böylesi sui generis (kendine özgü) bir anlayış ile yönetiliyor / YÖNETİL(E)MİYOR ama kullanılıyor! Tüm toplumsal muhalefet, toplanma vb. pandemi kalkanına (!) çarpıyor!

  • Pekiiiii, gerçekte AKP kadroları hiç de beceriksiz değil, örn. salgın ortasında bile yandaşlarını kollayabiliyor. O zaman salgın yönetiminde neden bunca fahiş hata, tüm uyarılara karşın ısrarla sürdürülüyor??
  • Çok sayıda ülke birkaç kez uzayan ve çok sıkı kapanmalara başvurmuşken Türkiye neden ayak sürümüştür? Taa ki açık ara Dünya birincisi olana dek!
  • Yoksa temel tasamız yaklaşan turizm mevsimi midir? Galiba öyledir, veriler bu yönde..

Tek ya da temel sorun tam kapanmanın finanse edilemeyeceği kaygısı mıdır?

Çok çarpıcıdır ki, ilan edilen 17 günlük sözde tam kapanmada, zorunlu / yaşamsal  sosyal devlet desteği son derece güdük kalmış ve tam kapanma duyurusunu izleyen günlerde gelebilmiştir.

Türkiye bu sorunun yanıtını hızla ve doğru olarak bulmak zorundadır.

İktidar, salgının denetim altına alınarak sürmesinden yana mıdır?
Öyle ise niçin??
Bunları derinlemesine tartışmak gerekiyor mutlaka…


Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 02 Mayıs 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

TÜRKİYE’de ÇIĞIRINDAN ÇIKAN İŞLENDİRME (İSTİHDAM) POLİTİKALARI ve ACİL ÇÖZÜM

TÜRKİYE’de ÇIĞIRINDAN ÇIKAN İŞLENDİRME (İSTİHDAM) POLİTİKALARI ve ACİL ÇÖZÜM


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Türkiye’de 2017 Anayasa değişikliklerinin ardından yürürlük alan, kendine özgü (sui generis) – siyasal yazında örneği olmayan ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde, Cumhurbaşkanına doğrudan bağlı 5 Ofis’ten biri “İnsan Kaynakları Ofisi” dir. 16 Bakanlıktan Sanayi ve Kalkınma Bakanlığı başta olma üzere Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, değişen ölçülerde öbür Bakanlıklar ve YÖK hem eğitim hem istihdam politikaları ile ilişkilidirler. “İnsan Kaynakları Ofisi”, daha çok gereksinim duyulacak insangücünü nicel ve nitel olarak öngörme yanındadır (tarafındadır). YÖK, hem öngörü hem sunu (arz) yönünde ikili bir işlevle yükümlüdür.

İşlendirme (istihdam) politikaları çok değişkenli olmaları bakımından, ciddi güçlükler içerirler. Anılan değişkenler İçsel (Ülkesel) ve Dışsal (küresel, uluslararası) olarak 2 ana kümeye ayrılabilir. Ülkesel değişkenlerin başında nüfus ve demografik nitelikleri belirtilebilir. Sözgelimi Türkiye’de 2020 sonunda 84 milyon vatandaş ve 6 milyon dolayında geçici (?) sığınmacılar, kaçaklar.. olmak üzere 90 milyona varan devasa bir topluluk yaşamaktadır! Her yıl 50 milyona yakın turist gelmektedir (Pandemi koşulları bir yana konursa). Nüfus artış hızı %1,45 gibi dünya ortalaması olan %1,10’dan oldukça yüksektir, 2019’da nüfus net olarak 1,2 milyon artmıştır. Bu sayısal dinamikler bir yandan fırsatlar sunarken, bir yandan da ağır ve çok boyutlu sorunlar doğurmaktadır; İşlendirme (istihdam) sorunu bunların başındadır ve sorun salt ülkesel ölçekte değil, küresel bunalım boyutundadır.

Ülkemizde kritik denge sağlanamamakta, örneğin sayıları 0,5 milyonu aşan mezun edilmiş öğretmen, bir o denli hekim dışı sağlı çalışanı  istihdam edil(e)memektedir. Bu olgu açık, tipik bir sunu (arz) fazlalığı olarak tanımlanmaktadır AKP = RTE tarafından ve salt bu alanlarla  sınırlı da değildir. 330 milyon nüfuslu ABD’de 21 milyon sağlık çalışanı görevdedir, her 1000 (bin) nüfusa 64 sağlık emekçisi düşmektedir. Türkiye’de ise 1,1 m / 90 milyon üzerinden bu ölçüt %o (binde) 12,2 olup ABD’nin 1/5’i düzeyindedir. Zaten SAİG (sağlık insangücü) standartlarında Türkiye, 36 OECD ülkesi içinde sonlardadır.

Hekimlik* dışında hemen her alanda Türk eğitim sistemi, insangücü politikalarında dramatik yanılgılara düşmüş ve çok ciddi sayıda eğitilmiş – diplomalı işsiz yaratmıştır. Öte yandan, ülkesel ve küresel dinamiklere bağlı olarak yaşanan kapitalizmin bitmeyen sürgit dönemsel bunalımları, istihdam yaratma ve artırmada bir istikrar sunamamaktadır. 2008’de başlayan ve hala sonlanamayan küresel ekonomik bunalım, IMF kestirimleri ile 45 milyon işsiz doğurmuştur. Öte yandan, küresel finans-kapital, mali araçlarını bankaları kurtarma yönünde kullanmış, işsizlik ve sonuçları ötelenmiştir. Gizli işsizlik, neredeyse açık işsizlik ölçüsünde yakıcıdır!

Türkiye’de istihdam sorunu her 2 yönüyle “sunu – istem” eksenlerinde ağır biçimde yaşanmaktadır. Ekonomi, içsel – dışsal etmelerin yüküyle, her yıl artan 1,2 milyon dolayında insana istihdam olanağı sunamamaktadır. Kamu kesimi sürekli olarak KüreselleşTİRme (= Yeni emperyalizm!) baskısıyla küçültülmekte, kamu hizmetleri daraltılarak piyasalaştırılmaktadır. Özel sektör ise, en çok kâr dürtüsü ile en az çalışanla işleri götürme politikası gütmektedir.

81 ilde üniversite (!)” politik seçimi ile genç işsizliği birkaç yıl ötelenmiş ancak ulusal kaynaklar ciddi biçimde israf edilirken, bu kesimde işsizlik en yüksek oranlara, 1/3’lere dek tırmanmıştır! PhD (Doktora) derecesi olan bin dolayında işsizimiz vardır ve bu olgu yeterince çarpıcıdır; hızlı bir beyin göçü nedenidir!

Öte yandan bilim – teknolojide dev adımlarla ilerlemeler olmakta, bu gelişmeler yeni uzmanlık alanları gerektirmektedir. Bu olgu da istihdam süreçlerinin “istem” (talep) yanını oluşturuyor. Yazılım mühendisliği, Mekatronik mühendisliği, gen ve moleküler biyoloji, tıp uzmanlık dallarında artan çeşitlenmeler gibi. Küresel rekabet, çok ağır koşullarda kendi dinamiklerini adeta dayatmaktadır.

Ek olarak, üretim desenlerinde – araçlarında devrimsel nitelikte sıçramalar yaşanmaktadır.
MER” kısaltmasıyla uluslararası terminolojiye yerleşen adlandırmayla “Man Equivalent Robot” teknolojisi ufuk ötesi açılımlar getirmiştir. Son yıllarda yapay zeka ile donatılan “AI-MER” ler “Android” / İnsansı olarak adlandırılmaktadır. 2030’a dek, önümüzdeki 10 yılda 800 milyon insan, bu Endüstri 4.0 Devrimi bağlamında istihdam dışı kalacaktır. O halde insangücü arzında sınırlama kaçınılmazdır, bu da NÜFUS PLANLAMASI ile olacaktır. Gelişmiş ülkeler potansiyel gelişmeleri öngörmüş ve önlemlerini almışlardır, negatif nüfus büyümesi aşamasına geçmişlerdir.

Çok ağırlaşan Çevre kirlenmesi başka seçenek bırakmamaktadır; KOVİT-19 salgını tipiktir!

Türkiye, orta erimde nüfusunu 50 milyon dolayında tutmayı hedeflemelidir. Tersine bir tercih, durdurulamayacak bir  sömürgeleşme doğuracaktır!

Çağımızda asıl olan kalabalık – niteliksiz kitleler (gerici – sömürgen siyasal partiler için oy depoları !) değil, nitelikli – küresel rekabet gücünde dinamik bir nüfustur ve bu olgu stratejik önemdedir.

Abraham Maslow’un Gereksinimler Katmanlanması (Hiyerarşisi) kuramında kendini gerçekleştiren “Antropofil Homo Sapiens”e erismenin (Nirvana!?) başkaca bir yolu ve aracı gözükmemektedir.

TSK, yakın geçmişin yarısı kadar sayısal insangücüne indirgenmiştir. Er – erbaş için bile “uzman” nitemi – donanımı aranmaktadır. Yüksek teknolojik donanımlı bir TSK’nın 700 binleri aşan kol gücüne artık gereksinimi yoktur..

“HER AİLEYE 1 ÇOCUK” politikası ülkemizde / dünyada hızla uygulanmaya konmalıdır.

  • Ancak Türkiye’de hala “muazzam” bir nüfus artışı, AKP = RTE tarafından hesapsız (?!) biçimde teşvik edilmektedir.
  • Ülkemiz “Demografik Fırsat Penceresi” ni de kaçırma kritik riskiyle yüzleşmektedir; “sandviç toplum” a doğru sürüklenmekteyiz, örn. SGK ilan edilmemiş bir iflas içindedir!

Ülke kaynakları ve küresel olanakları / güçlükleri dikkate alan çok yönlü ve devingen (dinamik) istihdam politikaları yaşamsal önem taşımaktadır.

  • Yüksek işsizlik oranlarının kısa – orta erimde son derece ciddi stratejik istikrar sorunları yaratması kaçınılmazdır.

Bu bakımdan, DPT’nin (Devlet Planlama Teşkilatı) yeniden açılarak merkezi – ulusal kalkınma planları kapsamında istihdam politikaları da her 2 yönde (sunu – istem), kamusal sorumlulukla ve hızla akılcı (rasyonel) temellere dayandırılmak zorundadır.

  • İktisadi temelde PİYASACILIK ve siyasal düzlemde KÜRESELCİLİK, azgelişmiş ülkelerin iktisadi-siyasi istilası ve işgalidir. Buna karşılık memleketlerin yapabilecekleri şey açıktır:
  • İktisadi temelde PLANLAMACILIK ve siyasal düzlemde BAĞIMSIZLIK.” (K. Nweihed)
  • Kamu öncülüğünde planlı karma ekonomi!
  • Başka çıkış yolu yok, yok, yok!

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 06 Ocak 2021, Ankara

  • Sağlık Bakanlığı 2023’te pratisyen hekimler için, 2030’da da uzman hekimler için zorunlu devlet hizmeti yükümünü kaldırmayı planlamaktadır..