Etiket arşivi: Kamu öncülüğünde planlı karma ekonomi

TÜRKİYE’de ÇIĞIRINDAN ÇIKAN İŞLENDİRME (İSTİHDAM) POLİTİKALARI ve ACİL ÇÖZÜM

TÜRKİYE’de ÇIĞIRINDAN ÇIKAN İŞLENDİRME (İSTİHDAM) POLİTİKALARI ve ACİL ÇÖZÜM


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Türkiye’de 2017 Anayasa değişikliklerinin ardından yürürlük alan, kendine özgü (sui generis) – siyasal yazında örneği olmayan ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde, Cumhurbaşkanına doğrudan bağlı 5 Ofis’ten biri “İnsan Kaynakları Ofisi” dir. 16 Bakanlıktan Sanayi ve Kalkınma Bakanlığı başta olma üzere Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, değişen ölçülerde öbür Bakanlıklar ve YÖK hem eğitim hem istihdam politikaları ile ilişkilidirler. “İnsan Kaynakları Ofisi”, daha çok gereksinim duyulacak insangücünü nicel ve nitel olarak öngörme yanındadır (tarafındadır). YÖK, hem öngörü hem sunu (arz) yönünde ikili bir işlevle yükümlüdür.

İşlendirme (istihdam) politikaları çok değişkenli olmaları bakımından, ciddi güçlükler içerirler. Anılan değişkenler İçsel (Ülkesel) ve Dışsal (küresel, uluslararası) olarak 2 ana kümeye ayrılabilir. Ülkesel değişkenlerin başında nüfus ve demografik nitelikleri belirtilebilir. Sözgelimi Türkiye’de 2020 sonunda 84 milyon vatandaş ve 6 milyon dolayında geçici (?) sığınmacılar, kaçaklar.. olmak üzere 90 milyona varan devasa bir topluluk yaşamaktadır! Her yıl 50 milyona yakın turist gelmektedir (Pandemi koşulları bir yana konursa). Nüfus artış hızı %1,45 gibi dünya ortalaması olan %1,10’dan oldukça yüksektir, 2019’da nüfus net olarak 1,2 milyon artmıştır. Bu sayısal dinamikler bir yandan fırsatlar sunarken, bir yandan da ağır ve çok boyutlu sorunlar doğurmaktadır; İşlendirme (istihdam) sorunu bunların başındadır ve sorun salt ülkesel ölçekte değil, küresel bunalım boyutundadır.

Ülkemizde kritik denge sağlanamamakta, örneğin sayıları 0,5 milyonu aşan mezun edilmiş öğretmen, bir o denli hekim dışı sağlı çalışanı  istihdam edil(e)memektedir. Bu olgu açık, tipik bir sunu (arz) fazlalığı olarak tanımlanmaktadır AKP = RTE tarafından ve salt bu alanlarla  sınırlı da değildir. 330 milyon nüfuslu ABD’de 21 milyon sağlık çalışanı görevdedir, her 1000 (bin) nüfusa 64 sağlık emekçisi düşmektedir. Türkiye’de ise 1,1 m / 90 milyon üzerinden bu ölçüt %o (binde) 12,2 olup ABD’nin 1/5’i düzeyindedir. Zaten SAİG (sağlık insangücü) standartlarında Türkiye, 36 OECD ülkesi içinde sonlardadır.

Hekimlik* dışında hemen her alanda Türk eğitim sistemi, insangücü politikalarında dramatik yanılgılara düşmüş ve çok ciddi sayıda eğitilmiş – diplomalı işsiz yaratmıştır. Öte yandan, ülkesel ve küresel dinamiklere bağlı olarak yaşanan kapitalizmin bitmeyen sürgit dönemsel bunalımları, istihdam yaratma ve artırmada bir istikrar sunamamaktadır. 2008’de başlayan ve hala sonlanamayan küresel ekonomik bunalım, IMF kestirimleri ile 45 milyon işsiz doğurmuştur. Öte yandan, küresel finans-kapital, mali araçlarını bankaları kurtarma yönünde kullanmış, işsizlik ve sonuçları ötelenmiştir. Gizli işsizlik, neredeyse açık işsizlik ölçüsünde yakıcıdır!

Türkiye’de istihdam sorunu her 2 yönüyle “sunu – istem” eksenlerinde ağır biçimde yaşanmaktadır. Ekonomi, içsel – dışsal etmelerin yüküyle, her yıl artan 1,2 milyon dolayında insana istihdam olanağı sunamamaktadır. Kamu kesimi sürekli olarak KüreselleşTİRme (= Yeni emperyalizm!) baskısıyla küçültülmekte, kamu hizmetleri daraltılarak piyasalaştırılmaktadır. Özel sektör ise, en çok kâr dürtüsü ile en az çalışanla işleri götürme politikası gütmektedir.

81 ilde üniversite (!)” politik seçimi ile genç işsizliği birkaç yıl ötelenmiş ancak ulusal kaynaklar ciddi biçimde israf edilirken, bu kesimde işsizlik en yüksek oranlara, 1/3’lere dek tırmanmıştır! PhD (Doktora) derecesi olan bin dolayında işsizimiz vardır ve bu olgu yeterince çarpıcıdır; hızlı bir beyin göçü nedenidir!

Öte yandan bilim – teknolojide dev adımlarla ilerlemeler olmakta, bu gelişmeler yeni uzmanlık alanları gerektirmektedir. Bu olgu da istihdam süreçlerinin “istem” (talep) yanını oluşturuyor. Yazılım mühendisliği, Mekatronik mühendisliği, gen ve moleküler biyoloji, tıp uzmanlık dallarında artan çeşitlenmeler gibi. Küresel rekabet, çok ağır koşullarda kendi dinamiklerini adeta dayatmaktadır.

Ek olarak, üretim desenlerinde – araçlarında devrimsel nitelikte sıçramalar yaşanmaktadır.
MER” kısaltmasıyla uluslararası terminolojiye yerleşen adlandırmayla “Man Equivalent Robot” teknolojisi ufuk ötesi açılımlar getirmiştir. Son yıllarda yapay zeka ile donatılan “AI-MER” ler “Android” / İnsansı olarak adlandırılmaktadır. 2030’a dek, önümüzdeki 10 yılda 800 milyon insan, bu Endüstri 4.0 Devrimi bağlamında istihdam dışı kalacaktır. O halde insangücü arzında sınırlama kaçınılmazdır, bu da NÜFUS PLANLAMASI ile olacaktır. Gelişmiş ülkeler potansiyel gelişmeleri öngörmüş ve önlemlerini almışlardır, negatif nüfus büyümesi aşamasına geçmişlerdir.

Çok ağırlaşan Çevre kirlenmesi başka seçenek bırakmamaktadır; KOVİT-19 salgını tipiktir!

Türkiye, orta erimde nüfusunu 50 milyon dolayında tutmayı hedeflemelidir. Tersine bir tercih, durdurulamayacak bir  sömürgeleşme doğuracaktır!

Çağımızda asıl olan kalabalık – niteliksiz kitleler (gerici – sömürgen siyasal partiler için oy depoları !) değil, nitelikli – küresel rekabet gücünde dinamik bir nüfustur ve bu olgu stratejik önemdedir.

Abraham Maslow’un Gereksinimler Katmanlanması (Hiyerarşisi) kuramında kendini gerçekleştiren “Antropofil Homo Sapiens”e erismenin (Nirvana!?) başkaca bir yolu ve aracı gözükmemektedir.

TSK, yakın geçmişin yarısı kadar sayısal insangücüne indirgenmiştir. Er – erbaş için bile “uzman” nitemi – donanımı aranmaktadır. Yüksek teknolojik donanımlı bir TSK’nın 700 binleri aşan kol gücüne artık gereksinimi yoktur..

“HER AİLEYE 1 ÇOCUK” politikası ülkemizde / dünyada hızla uygulanmaya konmalıdır.

  • Ancak Türkiye’de hala “muazzam” bir nüfus artışı, AKP = RTE tarafından hesapsız (?!) biçimde teşvik edilmektedir.
  • Ülkemiz “Demografik Fırsat Penceresi” ni de kaçırma kritik riskiyle yüzleşmektedir; “sandviç toplum” a doğru sürüklenmekteyiz, örn. SGK ilan edilmemiş bir iflas içindedir!

Ülke kaynakları ve küresel olanakları / güçlükleri dikkate alan çok yönlü ve devingen (dinamik) istihdam politikaları yaşamsal önem taşımaktadır.

  • Yüksek işsizlik oranlarının kısa – orta erimde son derece ciddi stratejik istikrar sorunları yaratması kaçınılmazdır.

Bu bakımdan, DPT’nin (Devlet Planlama Teşkilatı) yeniden açılarak merkezi – ulusal kalkınma planları kapsamında istihdam politikaları da her 2 yönde (sunu – istem), kamusal sorumlulukla ve hızla akılcı (rasyonel) temellere dayandırılmak zorundadır.

  • İktisadi temelde PİYASACILIK ve siyasal düzlemde KÜRESELCİLİK, azgelişmiş ülkelerin iktisadi-siyasi istilası ve işgalidir. Buna karşılık memleketlerin yapabilecekleri şey açıktır:
  • İktisadi temelde PLANLAMACILIK ve siyasal düzlemde BAĞIMSIZLIK.” (K. Nweihed)
  • Kamu öncülüğünde planlı karma ekonomi!
  • Başka çıkış yolu yok, yok, yok!

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 06 Ocak 2021, Ankara

  • Sağlık Bakanlığı 2023’te pratisyen hekimler için, 2030’da da uzman hekimler için zorunlu devlet hizmeti yükümünü kaldırmayı planlamaktadır..

Durgunluk, yeniden

Durgunluk, yeniden

Erinç Yeldan
Cumhuriyet
, 17.10.18
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)
Dünya ekonomisi yeni bir durgunluk dönemine giriyor…

Daha 2009’un yaraları sarılmadan, küresel işsizlik geriletilememişken, gelir dağılımındaki çarpıklık ve erozyonun önüne geçilemeden, küresel ekonominin önünde yeniden kara bulutlar dolaşıyor.

Geçen hafta yayımlanan IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü başlıklı raporu, dünya ekonomisinin 2018 ve 2019’da %3.5’lik oranlarda kalacağını, 2023’e değin de büyüme hızında yavaşlama sürecinin kalıcı olacağını vurguluyor. IMF verileri, durgunluk tehdidinin 2017 ve 2018’de Amerikan ekonomisinin başkan Trump’ın büyük şirketler kesimi için sunmakta olduğu vergi indirimlerine dayalı genişleyici mali politikaları sayesinde geçiştirildiğini belirtiyor. Ancak, Amerikan ekonomisinin 2018’de %2.9 büyüdükten sonra -mali teşvik paketinin etkilerinin tüketilmesiyle birlikte- ivmesini yitireceği; 2018 sonrasında da % 2.5 ve 2023’te de ancak %1.4 büyüyebileceği öngörülmekte. Bu oranlar ABD ekonomisinin uzun dönem ortalaması olan %3.3’ün altında kalmakta. Avro bölgesinin de 2018 için kestirilen %2’lik mütevazı büyümeyi izleyerek, 2023 sonunda ABD ile birlikte %1.4’lük bir büyüme patikasında durgunluğa sürükleneceği kestiriiliyor.

ABD’de şirketler kesimi kârlılığının bu denli artmasına yol açan etkenlerin başında Trump yönetiminin kurgulamış olduğu vergi iadeleri ve vergi istisnalarına dayalı genişleyici maliye politikası ve bunun getirdiği servet transferleri yatmakta. Amerikalı Marksist iktisatçı Michael Roberts’in bulgularına göre ABD’de şirket kârlarındaki artış geçen yıldan bu yana %7.6’lık bir artış gösterdi. Finans kesimi ve bankaların kârlarını bir yana bıraksak bile, reel sektör şirketler kesimi kârlılığındaki yıllık artış %6.6’ya ulaşıyor; yani kâr oranlarında, ortalama büyüme hızının çok üstünde bir sıçramanın söz konusu olduğu anlaşılıyor.

ABD için sergilenen bu rakamlar, dünya ölçeğinde de geçerli. Birleşmiş Milletler Kalkınma ve Ticaret Konferansı (UNCTAD) verileri, küresel ekonomide faaliyet gösteren en büyük 2,000 ulus-ötesi tekelci şirketin toplam kârlarının 2.9 trilyon dolara; net satış gelirlerinin ise 30 trilyon dolara ulaştığını belgeliyor. Söz konusu ikinci rakam dünya ihracat hacminin iki katı; dünya katma değer toplamının yarısı.

Dünya ölçeğinde kârların ivmelendiği bir dönemde söz konusu durgunluk tehdidi nereden kaynaklanıyor?

Sorunun yanıtı, sabit sermaye yatırımlarının durağan seyrinde yatıyor. Çünkü dünya ekonomisi, gelirlerinin giderek daha az bir bölümünü sabit sermaye yatırımlarına yatırıyor; tasarruf fonları giderek daha fazla bir biçimde finansal spekülasyon ve rant oyunlarının büyülü çekiminde kullanılmakta. Kapitalizmin kumarhane masalarında kısa vadeli rant ve finansal getiri peşinde koşan spekülatif sıcak para sermayesi, yatırımların yönünü yeni iş sahaları açmak ya da

teknolojik ilerlemeyi amaçlayan sabit sermaye yatırımları yerine finansal ürünlerin alım satımına çeviriyor. Finans kapitalin kaprislerine ve coşkularına dayalı biçimde evrilen küresel ekonomi, giderek artan dalgalanmaların belirsizliğinde

  • .. yatırım ve üretim yerine spekülasyon ve rant vurgunlarından pay kapma uğraşı içerisinde.

Aşağıda, UNCTAD verilerinden derlediğimiz grafik bu olguyu çok net biçimde özetliyor. Grafikte ABD, Almanya, Japonya, Fransa ve İtalya için şirketler kesiminin toplam kârları ile, finans-dışı ve inşaat-dışı yatırım harcamaları milli gelirlerin payı olarak sergilenmekte.

[Haber görseli]

Veriler 1980’den bu yana çizilmiş. Veriler, şirketler kesimi kârlılığının özellikle 2012 sonrasında yeni bir ivmelenmeyle ulusal gelirlerin ortalama %18’ine değin ulaşırken, sabit sermaye yatırımlarının ulusal gelirler içindeki payının ancak %15’i düzeyinde kaldığını belgeliyor. Sabit sermaye yatırımlarının ulusal gelir içindeki payının 1992’den bu yana düzenli olarak gerilemekte olduğu gerçeği UNCTAD verilerinde net olarak vurgulanmakta.

Bu koşullarda, Trump Amerika’sının 2018 için elde ettiği büyümenin, devlet eliyle yaratılan mali teşviklerin geçici bir görünümü olduğu anlaşılıyor.

Küresel kapitalizmin kârlılığı ve birikim kaygısı ise artık reel üretim ve yatırım faaliyetlerinde değil; finansal varlıkların yer çekimi yasalarını hiçe sayarcasına şişkinleştirdiği köpükler ve sanal rant oyunlarında yer buluyor.
======================================

Evet dostlar,

Sayın Prof. Dr. Erinç Yeldan hocamızdan gene çok yetkin bir irdeleme okuyoruz..
Türkiye’nin, bu koşullarda, çok kıt kaynaklarını ve muazzam borçlarını dikkate alarak “reel üretim ve yatırım” a yönelmek dışında bir çaresi yok, yok, yok!

Piyasacı Türkiye ekonomisi ise, küresel ağababalarınn mutlak güdümünde, “Küresel kapitalizmin kârlılığı ve birikim kaygısı” boğuntusunda..

  • Tek ama tek çare, kamu öncülüğünde planlı karma ekonomi..

Özelleştirmeye son! (Zaten kalmadı gibi…)
– stratejik özelleştirmeleri geri alma ve
– kamu + özel birlikte, dayanışma (sinerji) içinde üreterek katma değer yaratma..
– Gereksinimi yerli üretimle karşılama oranının büyütme,
– dış ticaret açığını ve cari açığı azaltma,
– istihdamı artırma..

Bunun için piyasacı – sermaye yanlısı değil; halkçı – ulusalcı (milli) bir hükümete gereksinim var. İlk fırsat Mart 2019 yerel seçimleri.. Emekçi halk kitleleri piyasacı – sermaye yanlısı değil; halkçı – ulusalcı (milli) siyasal partileri destekler ve iktidar ağır yenilgi alırsa, arkası gelir..

Sevgi ve saygı ile. 22 Ekim 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

IMF’den kritik Türkiye açıklaması

IMF’den kritik Türkiye açıklaması

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

IMF Başkanı Christina Lagarde Türkiye hakkında açıklamalarda bulundu.

cumhuriyet.com.tr25 Mayıs 2018

Lagarde ‘Türkiye hakkında endişeli misiniz?’ sorusuna,

  • “Gerekli önlemleri almayan bazı gelişmekte olan ekonomilerde düzen bozulacak”

diye konuştu. Lagarde Merkez Bankası‘na müdahale eleştirileriyle ilgili olarak, “Herkes iyi olduğu işi yapmalı” diye konuştu.

İşte IMF Başkanı Christina Lagarde’ın Türkiye hakkında Bloomberg’e söylediği o sözler…

Türkiye Arjantin’den farklı bir aşamada piyasada baskı var lira son birkaç ayda çok değer yitirdi. Politik liderler ile Merkez Bankası arasında uyumsuzluk var.

Politik liderler derken Erdoğan’ı mı kastediyorsunuz?

Para politikası anlamında bütün siyasi liderler Merkez Bankası‘nı yapmak zorunda olduklarını işlerini yapmaları anlamında serbest bırakmak zorunda olmalıdırlar. Merkez Bankası‘nın bağımsızlığı sağlanmalıdır.
Yapılan bazı yorumlar uluslararası kamuoyunu ve yatırımcıları alarm haline geçirdi. Merkez Bankası hakkında yapılan bazı yorumlar Bankanın talimat altında olduğu, yönlendirildiği veya etkilendiği hususunda uluslararası kamuoyunu uyardı. Bu durum belirsizlik ve güvensizlik yaratıyor.

Erdoğan’a mesajınız lütfen Merkez Bankası‘ndan uzak durun mu olur?

Bence herkes işini en iyi olduğu alanda yapmalı. Merkez Bankası başkanları genelde işlerinde iyidir. Para politikasının uzmanlar tarafından halledilmesi gerekir. Ellerinde iyi araçlar var. güçlü mentaliteye sahipler. İşi onlara bırakmak çok daha iyi olur.

IMF olarak Türkiye hakkında endişeli misiniz?

Dolar güçleniyor. ABD’de para politikası sıkılaşıyor. Gelişmekte olan ülkelerden para geri gidiyor. Gördüğümüz bu. Bu, gerekli önlemleri almayan bazı gelişmekte olan ekonomilerde düzeni bozacak. Bu bekleniyordu.
============================================
Dostlar,

AKP = ERDOĞAN’a DİZ ÇÖKTÜREN BORÇ ÇIKMAZI

Uluslararası finansman stratejileri, çağımızın en önemli uzmanlık alanlarındandır. Bu kritik alanda uzmanlaşmak için uygun bir temel dalda (tercihan çift anadalda)  4 yıllık lisans eğitimi üzerine önce mutlaka bir yüksek lisans çalışması yapılması, bürokraside ve uluslararası finansman kurumlarında yılarca deneyim kazanılması ve Doktora çalışması gereklidir.

Erdoğan‘ın böylesi bir donanımdan fersah fersah uzak olduğunu herkes biliyor. Ekonomi danışmanlarının bilimsel edinimlerini (formasyonlarını) ayrıntılı bilmiyoruz.. Ancak herkes Erdoğan’ın artık patolojik sınırları zorlayan kibirini – inadını – kendini beğenmişliğini – dediğim dedikçiliğini… çok iyi biliyor. Kimi dinci takıntılarını da.. Bunların hepsi birlikte çok özel (nev-i şahsına münhasır!) bir kişilik ortaya koyuyor ve ileri derecede narsisistik kişiliğin türevleri – ögeleri olarak kabul görüyor. Ne yazık ki faturayı 81 milyonluk koskoca Türkiye ve önemli ölçüde komşu coğrafya insanları ödüyor.

Öte yandan yaşamın somut ve yakıcı gerçekleri (real politics) önünde sonunda baskın çıkıyor ve direnenleri terbiye ediyor. Ne var ki, AKP = Erdoğan çaresizlikten pes edene dek olan oluyor  ve giderimi (telafisi) çooook güçleşiyor. Nitekim IMF Başkanı Lagard’ın diplomatik söylemi yeterince açık :

  • … gelişmeler, gerekli önlemleri almayan bazı gelişmekte olan ekonomilerde düzeni bozacak. Bu bekleniyordu.

Erdoğan’a para politikasına burnunu sokma, anlamadığın işe karışma… deniyor açıkça.
Sitemizin manşetinde yer verdik şu dizelere – uyarılara :

  • “AKP ekonomi idaresinin izlemekte olduğu bilim-dışı enflasyon politikası ve yürütmekte olduğu dışa bağımlı, inşaat betonuna dayalı büyüme stratejisi ulusal ekonomimizi istikrarsızlığa sürükleyerek tahrip etmektedir.” / Prof. E. Yeldan, devamı için tıklayın

Türkiye’yi yangından – bunalımdan – iflastan… kurtarmak için 12 temel ivedi adım :

  1. OHAL hemen kalkmalı
  2. Tüm yolsuzluklar yansız – bağımsız yargıya taşınmalı.
  3. Gereksiz – verimsiz – dış borç doğuran tüm projeler (başta şehir hastaneleri!) durdurulmalı
  4. Kamu öncülüğünde planlı karma ekonomi ile üretim ve tasarruf seferberliğine başlanmalı.
  5. Dış ticarette takas ve karşılıklı ulusal para kullanımı olabildiğince yaygınlaştırılmalı.
  6. Yersiz, gereksiz, akıl dışı ve aşırı yüksek nüfus artışı mutlaka frenlenmeli.
  7. Suriye – Esad ile doğrudan ilişki kurularak göçmenler hızla ülkelerine yollanmalı..
  8. Dış borçlar için bir “mola alınmalı”, konsolide edilmeli, yeniden yapılandırılmalı.
  9. İç ve dış barış iklimi yaratılmalı, halka gerçekler anlatılmalı ve desteği istenmeli. 
  10. Tüm bunları yapacak bir ULUSAL HÜKÜMET kurulmalı, bir süre “olağanüstü restorasyon dönemi” sürdürülmelidir…
  11. Türkiye ve AKP, Erdoğan’ın kibirli ve akıl-bilim dışı takıntılarından mutlaka kurtarılmalıdır.
  12. Yaşanan fiili bir devalüasyondur ve küresel sermaye – AKP ortaklığıylayürütülmektedir!

Türkiye AKP=RTE’den kurtulmadıkça bu yangına çare yok!.. Ölümcül hastayız ve nedeni
AKP=RTE’nin akıl ve bilim dışı, asla yerli ve milli olmayan güdümlü despotik politikalarıdır!

  • AKP = Erdoğan, sokaktaki insanı belki bir süre daha aldatabilir ve akıl – bilim dışı kibirli, dinci takıntılarıyla yarattıkları cehennemi kendilerine dönük operasyon gibi sunarak, yine mağdur edebiyatıyla 24 Haziran’da oylarını da artırabilir.. Ancak güneş balçıkla sıvanamaz! 16 yıldır sürdürülen har vurup harman savurma – yağma / talan bezirganlığının bedeli ödenecek, Türkiye’ye ödetilecektir. Elbette bu kaçınılmaz diyet ödemelerinden AKP = Erdoğan’a da 
    er ya da geç hak ettiği pay düşecektir, düşmelidir..
  •  Prof. Dr. Yalçın Karatepe (SBF önceki dekanı), iktidarın pasif tutumu nedeniyle şu anda Türkiye ekonomisinin sahipsiz kaldığını söyledi. Merkez Bankası’nın kurdaki yükseliş karşısında geçen hafta gereken önlemlerin alınacağını söyleyip bir haftadır sessiz kaldığını belirten Karatepe, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin de “Doların yükselişini kabul etmiyorum” demesinin ardından doların %10 değer kazandığını anımsattı… (24.5.18)

Erdoğan Londra’da, çökerttiği ekonomiyi kurtarmak için küresel patronlarla görüştü. Enflasyon yangına dönüştü. Olağanüstü bir aşamaya gelindi; zincirleme gelişmelerle akut ve çok ağır bir bunalıma girilebilir; ÖDEME GÜÇLÜĞÜİvedi ve epey (bu yıl en az 240 milyar $!), sıcak – nakit döviz gerek! Peki Batı’ya verilen bedel – ödün – söz.. ne karşılığında? Yine mi gizli anlaşmalar? Hem de gidici AKP=RTE ile!?

Örn. Kıbrıs’ta garantörlükten vazgeçme, askerin çekilmesi, Doğu Akdeniz MEB (münhasır ekonomik bölge) haklarımız, devalüasyonyeniden AÇILIM!

AKP=RTE bu konularda neden suskun ve eylemsiz!? 2002 ayarlarına dönüş mü oldu/oluyor!? 11.02.2018’de yazdık:
Erdoğan İçin Köprüden Önce Son Çıkış : Politik Plastron Patlamak Üzere!

  • Aklımızla, Ekonomiyle, halkla alay eden AKP=RTE; bunun sonu yok!? 26+ milyon nüfus (3 kişiden 1’i!) yoksul (TÜİK), asgari ücret açlık sınırının altında, enflasyon-işsizlik-faiz 2 haneli!? Çok ağır borçlar nasıl döndürülecek? 
  • AKP=RTE ile iflas eşiğindeyiz, Osmanlı Düyun-u Umumiyesi kapıda mı? Bu yıl 240 milyar $ sıcak para gerek, nerden bulunacak?
  • Kaldır OHAL’i, israfa son ver, yolsuzlukları yargıya taşı, sırtımızdan in; kamu öncülü-ğünde planlı karma ekonomiyle üretime hız ver, eğitimi bilimselleştir… döviz düşer!
  • Bu Dolar yangını “kurgu” mu yoksa!?

    2015 Haziran-Kasım arası halkı, birden azdı-rılan kan ve terörle korkutarak teslim alma gibi bu kez ekonomik terör ile diz çökertme planı mı!?

Lütfen tıklayınız : Turkiye’nin_iflasi_basladi

Bu arada : MB’nın faiz artırma kararı birkaç saat öncesinden bile sızdırılsa (insider trading ve insider trader!) milyarlarca TL sekülatif kazancın yerli – yabancı yandaşlara ikramı işten bile değildir.. Açalım; haber verildi size, MB Para Kurulu toplandı, 2-3 saate kalmaz, faiz artırımı kararı çıkacak.. Ne yaparsınız, 1 $ = 4.92 TL’den hemen ve booolca satarsınız değili mi!? Faiz artırımı kararı açıklandığında Dolar “küüt ” diye 4,52 TL’ye iner.. 40 kuruş ucuzlamıştır!

– 1 dolarda 40 kuruş
– 10 dolarda 400 kuruş (4 TL)
– 100 dolarda 40 TL
– 1000 dolarda 400 TL
– 10 bin dolarda 4000 TL
– 100 bin dolarda 40 bin TL
– 1 milyon dolarda 400 bin TL

– 1 milyar dolarda 400 milyon TL… servet sahibi olursunuz birkaç saat saat içinde!?

Dolayısıyla, 23 Mayıs 2018 gecesi, MB Para Kurulu toplantıda iken yoğun düzeyde Dolar’dan çıkan (TL’ye dönen) kişi ve kurumlar (bankalar, aracı kurumlar…) kimlerdir?? Bunlar MASAK, BDDK ve MİT tarafından rahatlıkla ortaya çıkarılabilir. Çıkarılır ve açıklanırsa büyük oyun da bozulur.. Ne var ki iktidarda AKP varken bu bağlamda beklenti deli saçmasıdır!

İşte dış borçlanma böylesi bir zincirdir; bağımsızlığınız – egemenliğiniz toz olur uçar!
AKP = Erdoğan, Kasım 2002’de 230 milyar $ toplam borcu olan Türkiye’yi devraldılar; 3 katına çıkardılar toplam borcu : 450 milyar $ kamunun + 245 milyar $ özel sektörün borcu. Toplam 700 milyar Dolara dayanan muazzam bir borç yükü ve çevirmede tıkanma!

Mustafa Kemal Paşa, 1923-38 arasında neden onca yokluklar içinde denk bütçe için vargücüyle titizlenmiş; yıkımlar arasından bir yıldız yükseltmiştir..  İlk belirleyici hücrelerine dek DÜRÜSTLÜK idi.. Tasarruf idi, verimlilik idi, çalışkanlık idi, yerli malı idi, ithal ikamesi idi, planlı kalkınma idi, kamu öncülüğünde karma ekonomi idi, özelleştirme değil tersine MİLLİLEŞTİRME – DEVLETLEŞTİRME idi.. Bu yüzden bir ekonomi mucizesi gerçekleştirildi ve 1929 Dünya Ekonomik bunalımı da yaşanırken, Merkez Bankası ancak 1930’da kurulabilen, bir yandan da Osmanlı’nın ağır borçları ödenirken.. 15 yılda yıllık ortalama %6,5 büyüme geçekleştirildi. Bu inanılmaz başarıya Batı yazını (literatürü) “Mustafa Kemal’in Ekonomi Mucizesi” dedi!

ÇARE                      : Yukarıda yazdık.. yinelemeye gerek var mı??

  • Kamu öncülüğünde planlı karma ekonomi!
  • Başka hiç – bir yolu yok efendiler, TAMAM MI!?

Sevgi ve saygı ile. 26 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Lira sert düştü merkez faiz artırdı: Büyük kriz kapıda!

Lira sert düştü merkez faiz artırdı:
Büyük kriz kapıda!

SEMİH GÜVEN semihguven@birgun.net @semihguvenn

BİRGÜN, 24.05.2018

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Türk Lirası’nın bir günde % 5 düşmesinin ardından Merkez Bankası faizi üç yüz baz puan artırdı. Ekonomistler, halkın ciddi bir işsizlik ve yaşam pahalılığı tehlikesi içinde olduğu uyarısını yapıyor. Bozulan ekonomiye bir de seçim belirsizliği ve hükümetin pasif tutumu eklenince liradaki değer yitiği kriz noktasına geldi. Dolar 4 lira 90 kuruşu aşarak bir gün içinde lira karşısında % 5 değer kazandı. Avro da 5 lira 80 kuruşa yükselerek rekorlarına yenisini ekledi. Durumu değerlendiren ekonomistler, hükümetin ekonomide denetimi yitirdiği ve halkın çok ciddi bir ekonomik krizle karşılaşacağı uyarısında bulundu. Merkez Bankası ise olağanüstü toplanarak geç likidite faiz oranını %13,5’ten 16,5’e yükseltti.
Ekonomi sahipsiz kaldı

BirGün’e konuşan Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yalçın Karatepe, iktidarın pasif tutumu nedeniyle şu anda Türkiye ekonomisinin sahipsiz kaldığını söyledi. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kurdaki yükseliş karşısında geçen hafta gereken önlemlerin alınacağını söyleyip bir haftadır sessiz kaldığını ifade eden Karatepe, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin de “Doların yükselişini kabul etmiyorum” (AS:Ne denli anlamsız bir söz değil mi!?) demesinin ardından Doların %10 değer kazandığı bilgisini verdi.

‘Sıcak suyun içinde kıvranan kurbağa gibiyiz’
19 Şubat 2001’de dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Başbakan Bülent Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatmasıyla başlayan süreç sonunda dalgalı kur rejimine geçilmesiyle TL’nin dolar karşısında % 35 değer yitirdiği bilgisini veren Karatepe, “Sadece bugün dolardaki değer artışı %5. TL yalnızca Dolara karşı değil, bütün dünya paralarına karşı değer kaybediyor. Bu durum bildiğiniz bir krizdir. Sıcak suyun içinde kıvranan bir kurbağa gibiyiz. Haşlanıyoruz ama haşlandığımızın farkında değiliz.” şeklinde konuştu.

lira-sert-dustu-merkez-faiz-artirdi-buyuk-kriz-kapida-467142-1.

‘Borçlar nasıl ödenecek?’
Karatepe, reel sektörün yaşadığı kriz orta-mını şu örneklerle ifade etti: “Kiraları dövize endeksli olan AVM’lerdeki dükkân sahipleri kiralarını nasıl ödeyecek? Nasıl para kazanacaklar? Malatya’da bir çiftçi Ziraat Bankası’ndan aldığı kredileri öde-yemeyince kendini yakmaya çalıştı. Özel sektörün bu sene ödemek zorunda olduğu 185 milyar $ dış borç var. Bu borcu ödeyecek olan insanlar TL cinsinden gelir elde ediyor. Dolar bir ay içinde %20 değer kazandı. 185 milyar $ borcu ödeyecek iş dünyası için bir kriz olmadığını söyleyebilir misiniz? Türkiye çok ciddi bir krizle karşı karşıya ve hükümetin bunu önlemek için herhangi bir girişimi yok.”

‘Faiz artışının etkisi sınırlı kalır’
Karatepe, Merkez Bankası’nın doları düşürmek için faiz artışına gitmesinin, liranın değer kaybı üzerindeki etkisinin sınırlı olacağını sözlerine ekledi.
***
Dün ne yaşandı? (23.5.18)

»Dövizlerdeki hızlı tırmanışın peş peşe rekor düzeylere neden olmasına bağlı olarak gram altın 200 lira düzeyini aşarak 203 liraya, çeyrek altın da 300 lirayı aşarak 330.5 liraya tırmandı.
»İş Yatırım’ın piyasa bülteninde, cuma gününden bu yana %6 değer yitiren liranın kayıplarını “kısmen geri alması için” Merkez Bankası’nın müdahalesinin gerektiğine dikkat çekildi.
»Dövizdeki dalgalanma nedeniyle İstanbul Tahtakale’deki bazı döviz bürolarının tabela kapattığı yani döviz alım ve satışını kısa süreli durdurduğu görüldü.
»Borsa İstanbul, Borsa’nın “kısa vadeli ihtiyaçları dışında kalan” döviz varlıklarının tamamının dün itibariyle Türk Lirasına çevrildiğini açıkladı. Borsa İstanbul Başkanı Himmet Karadağ ise, borsanın döviz satışına ilişkin olarak piyasaya güven vermek istediklerini, ne kadar döviz sattıklarını ise bilmediğini söyledi.
***

Halk nasıl etkilenecek?
lira-sert-dustu-merkez-faiz-artirdi-buyuk-kriz-kapida-467143-1.Gazetemize değerlendirmelerde bulunan Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hurşit Güneş, Türkiye’de demokratik bir ortam ve hukuk düzeninin kalmamasının üstüne ekonomideki sıkıntıların da artmasının lirada rekor kayıplara yol açtığını söyledi.

Türkiye’nin milli gelirinin yarısından fazlasını aşan dış borca ve gelirin yüzde 6’sına ulaşan cari açığa işaret eden Güneş’e göre, kurdaki ani yükselişin halka etkileri şöyle olacak:

»Ulaşım maliyetleri artacak.
»Şirketler döviz borçlarını ödeyemedikleri için tasarruf tedbirlerine girecek. İşsizlik artacak.
»Üretim düşecek, ekonomik büyüme azalacak.
»İthal fiyatlar yükselecek.
»Kış ayına geldiğimizde doğalgaz ithal ettiğimiz için ısınma fiyatları cep yakacak.
»Elektriğe çok ciddi bir zam kapıda.

Yaşanması olası krizin etkilerinin 2001 kriziyle karşılaştırılamayacak kadar büyük işsizliğe neden olacağını da belirten Güneş, sözlerini,

  • “Muhalefet partilerinin ‘biz ekonomiyi bu çöküntüden kurtaracağız’ izlenimini mutlaka vermeleri gerekiyor” diyerek sonlandırdı.
    ==========================================
    Dostlar,

    Her 2 değerli hocamıza, ne yazık ki son derece gerçekçi – yerinde irdelemeleri için teşekkür ediyoruz..
    AKP=RTE 2 ateş arasında sıkışmıştır. Bir yandan ekonomi 15,5 yıldır haramzade gibi yönetildiği için (Batı’ya ve yandaşa rant aktarıldığı için) yıkım çok ağır ve ciddidir; bir yandan da küresel sermaye, tıkanan ekonomi ve çaresizlikten çırpınan iktidardan diyet istemektedir. İktidarda kalmak için AKP bu ödünleri verecek ancak yakıcı – yıkıcı bedelini yoksullar ve orta sınıf ödeyecektir.

  • Bize öyle geliyor ki, bu çok ağır fatura, devalüasyon yapılması dayatması olmuştur.Geçen hafta Londra ziyaretinde bu yangın pazarlığı yapılmış olabilir. Film çok net.. Dolar almış başını giderken iktidar eli – kolu bağlı beklemiş ve MB-faiz polemiği ile kamuoyu oyalanmıştır. Öngörülen devalüasyon düzeyi -ki %30’a yakındır- yakalandıktan sonra “sözde” MB müdahalesi gelmiştir. Müdahale, faizlerin %13,5’ten %16,5’e çıkarılması biçiminde olmuştur ve Erdoğan bu manüplasyonu da sindirmek zorunda kalmıştır.. Anımsanmalıdır ki, Erdoğan başından beri faize karşıydı ve MB’na açık baskısını sürdürmekteydi.
    Tükürdüğü yalatılmıştır.
    Şimdi gıdım gıdım “sıcak para” akıtılabilir Türkiye’ye ve çark döndürülebilir; öldürmemek üzere..

    Bu arada : MB’nın faiz artırma kararı birkaç saat öncesinden bile sızdırılsa (insider trading ve insider trader!) milyarlarca TL sekülatif kazancın yerli – yabancı yandaşlara ikramı işten bile değildir.. Açalım; haber verildi size, MB Para Kurulu toplandı, 2-3 saate kalmaz, faiz artırımı kararı çıkacak.. Ne yaparsınız, 1 $ = 4.92 TL’den hemen ve booolca satarsınız değili mi!? Faiz artırımı kararı açıklandığında Dolar “küüt ” diye 4,52 TL’ye iner.. 40 kuruş ucuzlamıştır!

    1 dolarda 40 kuruş
    10 dolarda 400 kuruş (4 TL)
    100 dolarda 40 TL
    1000 dolarda 400 TL
    10 bin dolarda 4000 TL
    100 bin dolarda 40 bin TL
    1 milyon dolarda 400 bin TL

    1 milyar dolarda 400 milyon TL… servet sahibi olursunuz 2 saat içinde!

    Dolayısıyla, 23 Mayıs 2018 gecesi, MB Para Kurulu toplantıda iken yoğun düzeyde Dolar’dan çıkan (TL’ye dönen) kişi ve kurumlar (bankalar aracı kurumlar…) kimlerdir?? Bunlar MASAK BDDK ve MİT tarafından rahatlıkla ortaya çıkarılabilir. Çıkarılır ve açıklanırsa büyük oyun da bozulur.. Ne var ki iktidarda AKP varken bu bağlamda beklenti deli saçmasıdır!

    İşte dış borçlanma böylesi bir zincirdir; bağımsızlığınız – egemenliğiniz kalmaz!

    Mustafa Kemal Paşa, 1923-38 arasında neden onca yokluklar içinde denk bütçe için vargücüyle titizlenmiş; yıkımlar arasından bir yıldız yükseltmiştir..  İlk belirleyici hücrelerine dek DÜRÜSTLÜK idi.. Tasarruf idi, verimlilik idi, çalışkanlık idi, yerli malı idi, ithal ikamesi idi, planlı kalkınma idi, kamu öncülüğünde karma ekonomi idi, özelleştirme değil tersine MİLLİLEŞTİRME – DEVLETLEŞTİRME idi.. Bu yüzden bir ekonomi mucizesi gerçekleştirildi ve 1929 Dünya Ekonomik bunalımı da yaşanırken, Merkez Bankası ancak 1930’da kurulabilen, bir yandan da Osmanlı’nın borçları ödenirken.. 15 yılda yıllık ortalama %6,5 büyüme geçekleştirildi. Bu inanılmaz başarıya Batı yazını (literatürü) “Mustafa Kemal’in Ekonomi Mucizesi” dedi!

    ÇARE : Yukarıda yazdık.. yinelemeye gerek var mı?? Kamu öncülüğünde planlı karma ekonomi! Başka hiç – bir yolu yok efendileri TAMAM MI!?

    Sevgi ve saygı ile. 25 Mayıs 2018, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

     

Sular çekilince…

Sular çekilince…

Ergin Yıldızoğlu
(AS: Bizim kapsamlı katkımız ve 10 önerimiz yazının altındadır..)

Günümüzün en deneyimli spekülatörlerinden W. Buffet’in deyimiyle Sular çekilince denize kimin donsuz girdiği ortaya çıkar”. Şimdi sular çekiliyor ve AKP rejiminin ülkeyi derin bir resesyonun, borç krizinin eşiğine getirdiği görülüyor. 
Geçen 10 yıl içinde, çevre ülkeleri, merkez ülkelerin küresel finans sisteminin çöküşünü engellemek için başlattıkları düşük faiz, 12-13 trilyon dolar parasal genişleme politikalarının yarattığı ucuz ve bol kredi dalgasından yararlandılar. 
O Merkez Bankaları, şimdi bu genişleme politikasını terk ediyor. ABD’nin, yükselen güçlerin basıncına, hegemonyasının gerileme sürecine uyum sağlama zorluğunun uluslararası alanda yarattığı riskler artıyor. Bu iki etkene bağlı olarak, dolar değerleniyor, ticaret savaşları başlıyor, petrol fiyatları yükseliyor.

Ortaya çıkanlar

“Yükselen piyasaların” 
yararlandığı dalga geri çekilirken, bu “denize” kimlerin donsuz girdiği ortaya çıkıyor. Listenin başında Arjantin ve AKP Türkiye’si var. Arjantin önlem almaya başladı. AKP rejimi yine realiteden kaçma çabasında! 

AKP’de temsil edilen siyasal İslamın rejimi altında Türkiye ekonomisinin, borçlanarak büyüme sarmalı ivme kazandı. Devlet, daha önemlisi özel sektör borçları hızla arttı, cari açık büyüdü. Şimdi ucuz, bol kredi dalgası geri çekilirken, siyasal İslamın “ahbap çavuş kapitalizmi” (borçlan, rant yarat, yandaşlarla paylaş, kimi projeleri gelirlerinin kapasitesinin çok üstünden garanti et, faizleri ve piyasa sinyallerini bastır) modelinin gerçeği de ortaya döküldü. 
Türk Lirası’nın kaybı Ocak (2018) başından bu yana %20’yi geçti. Ocak sonundan bu yana borsa yaklaşık %15 geriledi. Enflasyon hızlanıyor. 

  • The Economist bu hafta yorumunda Türkiye’yi “reytingi çöp derecesine düşen yükselen piyasa” olarak niteliyordu. 

AKP rejimi ise bu kritik durumun realitesini kavramaktan çok uzak. Geçenlerde Londra’da, rejimin liderini dinlemeye gelen uluslararası yatırımcılar, kendilerine verilen “faiz-enflasyon ilişkisi” dersindeReuters’in aktardığına göre “kulaklarına inanamadılar, şok geçirdiler”Financial Times, Yatırımcılar Erdoğan’la yemeğe oturdular,  iştahları kaç-tı” diyordu.

Seçimden sonra… 

AKP’de temsil edilen siyasal İslamın egemen sınıfının, onun liderliğinde şekillenmiş iktidar blokunun destek sınıflarının çıkarlarının, Türkiye kapitalizminin genel çıkarlarıyla çatıştığına daha önce dikkat çekmiştim. Kendini enflasyon-yüksek faiz ilişkisi üzerinden ileri sürülen saçmalıklarla gösteren bu çatışma artık sürdürülemez bir noktaya ulaştı. 

  • AKP liderinin, danışmanlarının, yandaş “ekonomistlerin” ekonomik duruma ilişkin saptamaları, Türkiye’yi, kaçınılması son derecede zor bir depresyonun, döviz krizinin beklediğini gösteriyor.

Türkiye kapitalizminde, “ekonomik büyüme” dış kaynağa/krediye bağımlıdır. Bu kaynağı getirenlerin Türkiye ekonomisinin borç ödeme kapasitesine güvenleri hızla dağılıyor. Bu sırada,

  • TL ve borsa değer yitirirken, AKP’yi destek sınıfları, ranta dayalı ekonomik çıkarlar ayakta kalabilmek için düşük faizde, devlet kaynaklarından beslenmekte ısrar ediyorlar:
  • Kriz giderek derinleşiyor. 

Seçimlerden sonra Türkiye’yi yönetecek olanlar, borçların çevrilmesi, ihracat malları üretimi için gerekli ithalatın finansmanı, ülkenin enerji gereksiniminin karşılanması için gerekli dış kaynak girişini canlandırmak (uluslararası piyasalara güven vermek) için faizleri hızla olağanüstü düzeylere yükseltmek zorunda kalacaklar:

Özel sektörde iflaslar, buna bağlı olarak işsizlik hızla artacak, toplam talep gerileyecek, ekonomik büyüme negatif alana, hatta depresyon düzeyine düşecek. 

Ya da Türkiye’yi yönetenler, düşük faiz politikasında ısrar edecekler. O zaman önlerinde TL’nin değerini korumak, borsanın çöküşünü önlemek için konvertibiliteyi, sermaye hesaplarındaki serbestliği kaldırmaktan, kimi servetlere el koymaktan başka çare kalmayacak. O zaman da dış kaynak akışı tümüyle duracak, borçlar çevrilemeyecek, üretimde, ihracat kapasitesinde, tüketimde şiddetli bir depresyon gündeme gelecek.

  • Tehlikenin farkında mısınız?

=========================================
Dostlar,

Hazin, çok hazin ama o ölçüde de bilimsel ve gerçekçi bir ekonomo – politik öngörüyü, İngiltere’de Ekonomi Doçenti, Cumhuriyet’in saygın yazarı Ergin Yıldızoğlu‘ndan aktardık. Yazının tümü çok önemli ve altı çizilerek birkaç kez okunmalı.. 

Özellik ve öncelikle AKP seçmenleri, Erdoğan ve danışmanları, AKP kurmayları okumalı!

Kasırga geliyorum diyor bütün öncül belirtileriyle.

  • Önce AKP=RTE mi; önce Türkiye mi?

Aylar önce de yazdık;

  • ..öyle ağır bir çöküntü yarattınız / yaratıyorsunuz ki, yeniden seçimi alsanız bile o yıktığınız Türkiye’yi yönetemeyeceksiniz; hep birlikte altında kalacağız.. 

Yapmayın efendileri Türkiye’ye kıymayın..
Hep eleştirmeyelim, çözüm önerileri sunalım…
Mülkiye de okumuş bir tıp öğretim üyesi ve 65’ine girmiş bir kıdemli yurttaş olarak öneriler sunalım :

  1. OHAL hemen kalkmalı
  2. Tüm yolsuzluklar yansız – bağımsız yargıya taşınmalı
  3. Gereksiz – verimsiz – dış borç doğuran tüm projeler (başta şehir hastaneleri!) durdurulmalı
  4. Kamu öncülüğünde planlı karma ekonomi ile üretim ve tasarruf seferberliğine başlanmalı.
  5. Dış ticarette takas ve karşılıklı ulusal para kullanımı olabildiğince yaygınlaştırılmalı.
  6. Yersiz, gereksiz, akıl dışı ve aşırı yüksek nüfus artışı mutlaka azaltılmalı.
  7. Suriye – Esad ile doğrudan ilişki kurularak göçmenler hızla ülkelerine yollanmalı..
  8. Dış borçlar için bir “mola alınmalı”, konsolide edilmeli, yeniden yapılandırılmalıdır.
  9. İç ve dış barış iklimi yaratılmalı, halka gerçekler anlatılmalı ve desteği istenmelidir. 
  10. Tüm bunları yapacak bir ULUSAL HÜKÜMET kurulmalı, bir süre “olağanüstü restorasyon dönemi” sürdürülmelidir.

Sevgi, saygı ve DERİN KAYGI ile. 22 Mayıs 2018, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com