Etiket arşivi: Dr. Ahmet Saltık www.ahmetsaltik.net

Teoman Koman’ın Vefatından Alınması Gereken Dersler


Dostlar
,

Sayın Onur Öymen‘in, her zaman yaptığı gibi özlü yazısı aşağıda..

Biz de bu sitede, bu yakıcı sorunu yazmaktan yorulduk neredeyse..

SESSİZ ÇIĞLIK toplantılarından birinde yaptığımız konuşmada da sorunu dillendirerek, yasal gerekçeleri ile, hastalıkları nedeniyle hükmün infazının sürüdürülemeyeceği durumlarda hızla Adli Tıp Kurumu Raporu sağlanması ve tutuksuz yargılanma ya da hükmün infazının ertelenmesini savunmuştuk..

Hatta çarpıcı bir tümce kullanarak, uyarıcı olsun diye,

  • “SİZİ KATİL OLMAKTAN KURTARMAYA ÇABALIYORUZ!” demiştik.

Fakat ilerleme yok.. Adli Tıptan raporlar aylarca çık(a)mıyor.. Veya yaşamın gerçeği ile örtüşmüyor.. Veya Mahkeme kimi raporları görmezden geliyor ve bir bölüm insan içeride “ölümü bekliyor” !

Ölüm açısından özneyi değiştirirsek;

” Uzuuuuuuuuuuuuuuuuuun mu uzun “tutukluluk” süreleri, hüküm kurmadan 6+ yıl bile içeride tutmak, bunun için hep klişe-şablon-standart gerekçeler koymak, adli denetim yöntemlerini görmezden gelmek (yurtdışı yasağı, karakola günlük imza verme, seyahat-iletişim sınırlamaları vb.) kimi kararların Yargıtay’a temyize gitmiş / götürülmüş olmasına karşın gerekçelerini hala, aylarca yazmamak.. Hiç düşünülmez mi,
Yargıtay nasıl temyiz işlevi görecek gerekçesi olmayan kararın??

Bu yargıçların – savcıların hiç mi hiç sorumluluğu yoktur?
En azından görevi ihmal değil midir??
Hatta görevi suistimal = kötüye kullanma!
Bu saptamayı kim yapacaktır?
Sanık ve avukatlarının dilekçeleri HSYK’dan dönmektedir..

Yargıç – savcılar imparator mudur?

Türkiye “polis devleti” olmaktan kurtulmaya çabalarken “yargıç – savcı devleti” ne mi yakalanmıştır?

5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 141. maddesi
ne anlama gelmektedir?

Tazminat istemi

Madde 141 – (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,

d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,

g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,

h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,

i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı
Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

(2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.

*****************

Yapılagelen, apaçık söyleyelim, tasarlanan ve zamana yayılan ÖLÜM CEZASIDIR..
Sözde idam cezası yasalardan kaldırılmııştır!?
Üstelik adaleti gerçekleştirmekten sorumlu yargı eliyle..

Kuddusi_Okkir_cinayeti_gorduk

İlgili yargıç – savcılar için dava açılmalı, Devlet de ödemek zorunda kalacağı
tazminat bedellerini suçlulara rücu etmelidir!

Fakat AKP hükümeti tam tersini yapmış, yargıçları tazminata mahkum eden Haberal davasında yargıçların mahkum edildiği tazminat devlet tarafından yasal düzenleme ile üstlenilmiştir. TBMM neden böylesine Yürütme’nin güdümüne sokulmuştur??

Bu yasal düzeneme Anayasa’nın 40.maddesine apaçık aykırıdır :

  • XV. Temel hak ve hürriyetlerin korunması

Madde 40 – Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
(Ek:3/10/2001-4709/16 md) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
(1) Bu fıkraya, 3/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Kanunun 14 üncü maddesiyle “savunma” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile adil yargılanma” ibaresi eklenmiş ve metne işlenmiştir.
Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye 
rücu hakkı saklıdır.

İdarenin “rücu hakkından vazgeçmesi” Anayasada düzenlenmemiş, tam tersine
Anayasa, İdarenin rücu hakkını saklı tutarak İdareyi rücu ile yükümlü kılmıştır!

Başbakan R.T. Erdoğan bir de “Yargının kendilerine ayak bağı olduğundan” yakınabilmektedir! TBMM çoğunluğu zaten kendisinin 2 dudağı arasındadır; Yargıyı da güdümüne alarak nereye varacaktır ??

DİKTATÖRLÜĞE!

Bir kez daha net olarak ilgili yasa maddesini koyalım :

Ceza_Muhakemeleri_Yasasi_infazi_erteleme

İvedi bir gereksinim olarak ADLİ TIP KURUMU’nun yönetsel, akçal (mali) bakımlardan özerkleştirilmesi, bilimsel açıdan da özgürleştirilmesidir.

Bu bağlamda kurumsal kapasitesi de hızla iyileş(tiril)ecek olan Kurum;
adaletin gerçekleşmesinde bağımsız, hızlı, adil, güvenilir hizmet sunabilir.

ADLİ TIP KURUMU’nun Adalet Bakanlığı’na bağlı olmaktan çıkarılması yaşamsal önem taşımaktadır. HSYK’nın da Başkanı Adalet Bakanıdır ve Müsteşar Kurulun üyesi, Başkanvekilidir!?

Bu sistematik, “gözleri bağlı adalet perisi”nin kılavuzunun siyasal iktidar olması anlamındadır ve demokratik hukuk devletinde güçler ayrılığı ikesine aykırıdır.

Bu tablo, Anayasann pek çok maddesinde geçen fakat özellikle 2. maddede sayılan Cumhuriyetin temel nitelikleri açısından demokratik hukuk devleti adına bir ortaoyunu (tuluat) görüntüsünden öte değildir ne yazık ki!

İlk 3 maddenin değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceğinin 4. maddede yazıldığı da unutulmasın..

Çadır tiyatrosunun meddahları da orta yerdedir..

Türk Ulusu, bu traji-komik durumun daha çok sürdürülmesine izin vermeyecektir.

Son birkaç günde belirtiler (alametler!) arşa çıkmış durumdadır..

  • Başbakan RTE, tam bir çaresizlik içinde, adeta inleyerek nafile çığlıklar atmaktadır.

Muhalefet, halk yığınlarına “etkili siyasal önderlik” yapmak zorundadır .
Önümüzdeki birkaç ayın bu bağlamda iyi değerlendirilmesi yerel seçimlerin,
dolayısıyla siyasal iktidarın yazgısını büyük ölçüde belirleyebilecektir.

“11 yıllık AKP- RTE Fetret Devri” ayracının (parantezinin) kapatılması umudu
çok somuttur.

Yolun sonu görünmüştür.

Sevgi ve saygı ile.
18 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

==========================================

Teoman Koman’ın Vefatından
Alınması Gereken Dersler

Portresi_ATA_ile

Onur Öymen

 

Eski MİT Müsteşarı ve Jandarma Genel Komutanı Emekli Orgeneral Teoman Koman vefat etti.

Kendisine Allahtan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

15 ay tutuklu kaldıktan sonra, 3,5 ay önce tahliye edilen Koman,
uzun zamandan beri ağır hastaydı.

Benzeri davalarda kimilerinin yargılanmasını önlemek için birkaç gün içinde yasa çıkartabilen bir Meclis‘in, şimdiye dek ağır hasta ve yaşlı tutukluların tahliyesini sağlayacak bir yasa çıkartamamış olması düşündürücüdür.

Uzun tutukluluk kararlarının verilmesindeki yanlışlığı, büyük gecikmeyle de olsa saptayan Anayasa Mahkemesi’nin kararından sonra kimi tutukluların tahliyesinin
hâlâ sağlanamamış olması da bir hukuk devletinde rastlanamayacak bir durumdur.

Öncelikli göevlerinden biri hukukun üstünlüğünü sağlamak olan Meclisin,
bu konuda harekete geçememesinin açıklaması zordur.

Koman’ın ölümü bu konuların bir an önce yasal düzeyde ele alınıp karara bağlanması için bir gerekçe olmalıdır.

Prof. Saydam : “Kanal İstanbul yapılırsa Marmara bölgesi için felaket olur!”

Prof. Saydam : “Kanal İstanbul yapılırsa Marmara bölgesi için felaket olur!”

Dostlar,

Konuyu daha önce de sitemizde işlemiştik.. Aşağıdaki erişkeden ayrıntılı okunabilir..

Geçtiğimiz günlerde CNN Turk’te 5N1K Programında Cüneyt beyin konuğu olan Hacettepe Üniv. Çevre Müh. Bölümünden Prof. Saydam aşağıdaki ürkütücü tümceyi kuruyor :

  • “Kanal İstanbul yapılırsa Marmara bölgesi için felaket olur”

Kanal_Istanbul

Hacettepe Üniversitei Çevre Mühendisliği öğretim üyesi Prof.Dr. Cemal Saydam CNN Türk’te katıldığı 5n1k programında Kanal İstanbul Projesi’nin Marmara Bölgesi için bir felaket olacağını açıkladı.
Program kaydı, yukarıdaki er,işkeden (linkte) izlenebilir, izlenmeli..
Sevgi ve saygı ile.
17.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Saygı Öztürk : 2 yıl 181 gün sonra


Dostlar
,

Deneyimli, dürüst, çalışkan gazeteci Saygı Öztürk bu günkü yazısında
SÖZCÜ‘de önemli irdelemeler yaptı.

10 Aralık Dünya İnsan Haklar Günüdür..

Yani, İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ‘nin
(UNIVERSAL DECLARATION of HUMAN RIGHTS)

Anılan Bildirge, günümüzden tam 65 yıl önce bu gün 10 Aralık 1948 günü
BM Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir.

Türkiye’de bu Bildirge’ye (İHEB) uluslararası hukuk bağlamında “taraf” tır ve
Yargı organlarımız (mahkemelerimiz) son dönemlerde kimi kararlarında
doğrudan gönderme yaparak gerekçe olarak göstermektedirler..

Çok sevindirici bir durumdur..

Ancak aradan geçen 65 yıla karşın, bu Bildirge’nin günümüzde çok önemli ölçüde yaşam alanlarında uygulanmadığını biliyoruz.

Sevgili Balbay’a tüm yüreğimizle “geçmiş olsun”,
“hoşgeldiniz dışardaki hapishaneye!” diyoruz buruk bir sevinçle..

Bu gün Dünya İnsan Haklar Günü ve bir yandan da yaşamını Güney Afrikalı zencilerin özgürlüğüne adayan ve eli kanlı İngiliz sömürge yönetimince 26 yıl hapiste tutulan ama asla başeğmeyen bir efsanenin de cenaze töreni var..

MADİBA..

Batı’lının, adını kültür emperyalizmi bağlamında “Nelson” yaptığı kahraman..

Kara ve talihsiz kıta Afrika’nın güney ucunda yaşayan kara derilileri beyaz adam,
WASP (White – Anglo Sakson & Protestant) ASİL İngilizler (!) en kanlı biçimde sömürgeleştirmişti.

İşte bu tutsaklığa başkaldıran özgürlük savaşçısı “Madiba” (Nelson Mandela)
bu gün başkent Johannesburg’ta sonsuzluğa uğurlanıyor.. En ateşli söylevleri de emperyalist Batı’nın lider(cik)leri atıyorlar..

Güle güle Madiba, güle güle Nelson Mandela dede!

Açtığın ışıklı yol, süregelen özgürlük kavgamızı hep güçlendirecek ve aydınlatacak..
Asla emekler boşa gitmez.. Bütün enerjiler toplumun dokusuna derinlemesine işler.. Termodinamik yasalarının şaşmaz kurallarıdır; eytişimin (diyalektiğin) de
bilimsel temelini oluşturur.

*******************

Sözü uzatmayalım,

Sayın Balbay ve Haberal artık kodes dışındadırlar, milletvekili dokunulmazlıkları vardır. “İçeride” kalanların da tutsaklıklarının sona erdirilmesi için, “damdan düşen halden anlayan” lar olarak en önde savaşım vermelerini bekliyoruz pek doğallıkla.

Bu güne dek Sayın Haberal’dan bu yönde herhangi bir girişim duymadık ne yazık ki.
Dileriz ve umarız ki, Sn. Balbay ile birlikte bir dayanışma (sinerji) içinde davranırlar..

Yeminlerini anımsatabilir miyiz, gerek var mı??

  • “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa‘ya sadakatten ayrılmayacağıma;
    büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

Yeminde kırmızı boyayıp altını çizdiğimiz bölüm Balbay’a ve Haberal’a özellikle borçtur.

Sevgi ve saygı ile.
10.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=======================================

2 yıl 181 gün sonra

portresi

Saygı Öztürk
saygi@sozcum.com
SÖZCÜ, 10.12.13

 

Ce­za­evin­de tu­tuk­lu ola­rak bu­lun­duk­la­rı dö­nem­de aday gös­te­ri­len­ler­den bi­ri MHP,
iki­si CHP, be­şi BDP’­den mil­let­ve­ki­li se­çil­di.

Geç­miş­te, ce­za­evin­de bu­lu­nan­lar­dan mil­let­ve­ki­li se­çi­len­ler, do­ku­nul­maz­lık ka­zan­dık­la­rı için de­ğil, “Mil­let­ve­ki­li olan ki­şi kaç­ma­z” ka­ra­rı doğ­rul­tu­sun­da ser­best bı­ra­kı­lır­ken,
bu kez mah­ke­me­ler fark­lı bir tu­tum iz­le­di.

CHP Mil­let­ve­kil­le­ri Mus­ta­fa Bal­bay ile Prof.Dr. Meh­met Ha­be­ra­l’­ın avu­kat­la­rı
tu­tuk­lu­lu­ğun mil­let­ve­ki­li tem­sil gö­re­vi­ni olum­suz et­ki­le­di­ği­ni be­lir­tip, tah­li­ye edil­me­le­ri için Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’ne bi­rey­sel baş­vu­ru­da bu­lun­muş­tu. Hak­kın­da ve­ri­len
mah­ku­mi­yet ka­ra­rın­dan son­ra Ha­be­ral tah­li­ye edil­miş­ti. Bal­bay ise ce­za­evin­de kal­dı.
İş­te, Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin ge­çen çar­şam­ba gü­nü ver­di­ği ka­rar, Bal­bay ve öbür
tu­tuk­lu mil­let­ve­kil­le­ri için umut ol­du. MHP’­den se­çi­len En­gin Alan’ın ise
“Bal­yoz Da­va­sı­”n­dan hü­küm giy­di­ği ve ce­za­sı Yar­gı­tay ta­ra­fın­dan onan­dı­ğı için
tah­li­ye edil­me­ye­ce­ği be­lir­ti­li­yor…

Tah­li­ye­yi is­te­me­yen­ler var­dı

Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’n­de, baş­lan­gıç­ta ha­va, tah­li­ye yö­nün­de de­ğil­di. En çok tar­tı­şı­lan ko­nu da “Hak­la­rın­da mah­ku­mi­yet ka­ra­rı ve­ril­me­miş olan PKK ve KCK’­lı tu­tuk­lu be­le­di­ye baş­ka­nı, be­le­di­ye mec­li­si, il ge­nel mec­li­si üye­si olan­lar ile önü­müz­de­ki se­çim­de
ce­za­evin­dey­ken aday gös­te­ri­len­ler, ay­nı ge­rek­çey­le tah­li­ye ta­le­bin­de bu­lu­nur­sa ne
ola­cak?” Ana­ya­sa Mah­ke­me­si, bu du­ru­mun hu­kuk­çu­lar ta­ra­fın­dan tar­tı­şı­la­bi­le­ce­ği­ni,
da­va ko­nu­su­nun ise mil­let­ve­kil­le­riy­le il­gi­li ol­du­ğu­nu de­ğer­len­di­r­di.

İş­te, bu açık­la­ma­lar ve yo­rum­lar baş­lan­gıç­ta “tah­li­ye­ye ta­raf­tar ol­ma­yan­la­rı­n” da
gö­rüş­le­ri­ni de­ğiş­tir­di. Za­ten, mah­ke­me­le­rin ver­di­ği ka­rar­la­rın de­ğer­len­dir­me­si de
nor­mal­de Ana­ya­sa Mah­ke­me­si ta­ra­fın­dan ya­pıl­mı­yor. Key­fi­lik, adil yar­gı­la­ma­ya ay­kı­rı bir durum ol­ma­dı­ğı sü­re­ce Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’nin ka­rar ve­re­me­ye­ce­ği de ya­sa­da
açık­ça yer alı­yor.

Ka­rar, yalnızca ve­kil­ler­le il­gi­li

Mus­ta­fa Bal­ba­y’­ın tu­tuk­lu­lu­ğu 5 yı­lı dol­dur­ma­dı­ğı için “ih­lal yo­k” de­nil­di.
Da­va­cı­lar­dan Prof. Dr. Meh­met Ha­be­ral da 5 yı­lı dol­dur­ma­dan tah­li­ye edil­miş­ti.
Tah­li­ye yo­lu, mil­let­ve­ki­li se­çi­len ki­şi­nin ce­za­evin­de de­ğil, TBMM’­de ol­ma­sı ge­rek­ti­ği için açıl­dı. Mil­let­ve­ki­li se­çi­len ki­şi­nin kaç­ma­sı, bun­dan son­ra kanıt (de­lil) ka­rart­ma­sı­nın
bek­le­ne­me­ye­ce­ği üze­rin­de du­rul­du.

Mil­let­ve­ki­li se­çil­miş olan­lar için ye­rel mah­ke­me kli­şe­leş­miş ge­rek­çe­ler­le “tu­tuk­lu­lu­ğun
de­va­mı­na­” ka­rar­la­rı al­dı­ğı, mil­let­ve­ki­li se­çil­miş ol­ma­la­rı­nın da hep yok sa­yıl­dı­ğı be­lir­til­di. Mus­ta­fa Bal­bay hak­kın­da Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’nin ver­di­ği asıl ka­rar “u­zun
tu­tuk­lu­lu­k” de­ğil, mil­let­ve­ki­li ol­ma­sı­nın yok sa­yıl­ma­sı­dır.
Ya­ni, mil­let­ve­ki­li se­çi­len
ki­şi­nin tu­tuk­suz yar­gı­lan­ma­sı ge­rek­ti­ği esas alın­dı.

Bal­bay ve Ha­be­ra­l’­la il­gi­li ka­rar, ce­za­evin­de bu­lu­nan tu­tuk­lu ya da ce­za­la­rı Yar­gı­tay
ta­ra­fın­dan onan­ma­mış olan mil­let­ve­kil­le­ri­ni ya­kın­dan il­gi­len­di­ri­yor. Alı­nan ka­ra­rın,
öbür tu­tuk­lu­lar­la bir il­gi­si yok. An­cak, tu­tuk­lu be­le­di­ye baş­kan­la­rı da “biz de hal­kın
oy­la­rıy­la se­çil­di­k” de­yip tah­li­ye­si­ni is­ter ve Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’ne baş­vu­rur­sa
na­sıl bir ka­rar çı­kar, onu da an­cak ka­rar ve­ril­di­ğin­de öğ­re­ne­bi­le­ce­ğiz.

Dün sa­bah Ha­kim­ler ve Sav­cı­lar Yük­sek Ku­ru­lu (HSYK) 1. Dai­re Baş­ka­nı
İb­ra­him Oku­r’la ko­nuş­muş­tum. Ka­ra­rın ve­ril­me­si­ni bek­li­yor­du. İş­te o ka­rar ak­şam
sa­at­le­rin­de gel­di. Mus­ta­fa Bal­bay ve avu­kat­la­rı uzun bir mü­ca­de­le ver­di. Hiç umut­la­rı­nı yi­tir­me­di­ler. Ana­ya­sa Mah­ke­me­si “hak­lı­sı­nı­z” de­yin­ce­ye ka­dar, Bal­ba­y’­ın mil­let­ve­kil­li­ği­nin üze­rin­den tam 2 yıl 181 gün geç­miş ol­du… Bu­na da şü­kür…

Hakim Şengün: Ağır muhalefet şerhim olurdu

“Ergenekon” olarak bilinen davanın başladığı dönemde 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanlığı’nı Köksal Şengün yürüttü. Üyelerin aksine tutukluluğun devamı yönünde farklı düşündü ve kararlarında yalnız kaldı.

Dün, kendisine Anayasa Mahkemesi kararını hatırlattığımda,

“Mahkeme hiç beklemeden tahliye kararını vermesi gerekiyordu.
Çünkü bu Anayasal bir zorunluluk.”
dedi.

Kararın Yargıtay tarafından verilmesine ilişkin hukuki görüşleri ise “ipe un sermek” olarak niteledi. Deneyimli hukukçuya Milletvekili Engin Alan’ın durumunu sordum.

“Engin Alan hakkında hüküm verildiği için bir şey yapılamaz.
Ancak KCK’dan tutuklu olan milletvekilleri de karardan yararlanır.” dedi.

Acaba, Köksal Şengün, o mahkemede başkan olarak devam etseydi,
bugünkü gibi mahkumiyetler verilir miydi? Şengün’ün yanıtı şöyle oldu:

“O mahkemede ben olsaydım, karar yine bugünkü gibi ama benim çok ağır muhalefetimle çıkardı. Dosyanın içeriğini bilen bir hukukçu olarak verilen mahkumiyet kararlarına üzülüyorum.”

Balbay tamam da, “Ergenekon Davası”ndan ağır cezalar alan meslektaşlarımız
Tuncay Özkan, Hikmet Çiçek, Deniz Yıldırım, siyasetçilerden Doğu Perinçek,
çok sayıda değerli bilim adamı, komutan ne olacak?

  • 4 aydır haklarındaki mahkumiyet kararının gerekçesi bile yazılmadı.

Bu haksızlıkları TBMM ve her ortamda en iyi anlatacak olan Balbay ve Haberal olmalı.
(http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/saygi-ozturk/2-yil-181-gun-sonra-421249/, 10.12.13)

TTB’den uyarı : Torba Yasanızı Geri Çekin..

TTB’den uyarı : Torba Yasanızı Geri Çekin..

Dostlar,

  • AKP iktidarı dış güdümle istenen yasal düzenlemeleri pervasızca yapıyor..

IMF-DB rotasından çıkamıyor.. Bu kurumlar da çok iyi bilindiği üzere
küresel sermayenin maşaları..

  • AKP içeride hiçbir demokratik işbirliğine yanaşmıyor..

Geçtiğimiz hafta 2 kez Sağlık Bakanlığı önünde idik..

Basın açıklaması ile ne istediğimiz / istemediğimizi belirttik..

Bakanlığı demokratik işbirliğine çağırdık.. Demirden parmaklıklarına beyaz çelenk bıraktık çooook sayıda polisin oruduğu..

Hepsi boşuna..

Kör kör gözüm parmağına..

Aşağıda TTB’nin bir çığlığını daha paylaşıyoruz..

Son Torba Yasa tam bir tutsaklık düzeni, kölelik rejimi pekiştirmesi yapıyor..

“tam bir tutsaklık düzeni-kölelik rejimi” getiriyor demiyoruz..
Bunlar zaten SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM kapsamında 10,5 yıldır yaşama geçirildi..

Şimdi sıra sermayenin ölçüsüz kazanımlarını pekiştirnede.. Konsolidasyon aşaması..

Yazık oluyor Türk Sağlık Sistemine.. Çalışanlarına, donanımına, töre ve geleneklerine..
İnsandan, hastadan, emekten yana ne varsa yazık oluyor..
Gerçekte AKP’ye de yazık olacak..
Çünkü bu terazi bunca ağırlığı (sıkleti) çekmez..
Teper, biryerlerden patlar..
Sağlık çalışanları ateş üstündedir.. Sokaklardadır..

  • AKP iktidarı hiç ama hiç ülkenin / halkın iktidarı olmayacak mıdır??

Tarihsel kritik soru ve sorun budur.. ve muhatabı özellikle AKP yöneticileri ve seçmenlerinedir sözümüz, uyarımız.. Encamınız hayır ola..

Sevgi ve saygı ile.
3.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Tıklayınız...

Alman dergisi Bild : The New Dictator..

Almanya’nın en büyük haftalık gazetesi BILD‘in kapağı..

Dictator_The_New_Bild

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

http://sozcu.com.tr/2013/dunya/bildden-yeni-diktator-kapakli-gonderme-2-313440/

Almanya’nın 3.5 milyon tirajlı haftalık gazetesi BILD’in internet sitesi güncel gelişmeleri veriyor. BILD, internet sitesinde Türkiye’de yaşananları çok geniş duyurmuştu (12.6.13). Önce “Taksim muharebesi” başlığını kullanan BILD, altbaşlıkta

  • “Gaz, şiddet, plastik mermi. Erdoğan olayları tırmandırıyor.
    Sözde, eylemcilerle görüşecek.”  diye yazmıştı.

Batı cephesinde değişen bir şey yok..

Başbakan Erdoğan, politik çizgisini sertleştirerek ve tırmandırarak sürdürüyor..

ODTÜ dayatması,
– Dersaneler şantajı,
– Bir yönetmelik değişikliği ile Yüksek yargı organlarının içtihatlarını, Anayasa Mahkemesinin herkesi (Yasama – Yürütme ve Yargı) bağlayan kesin kararını,
AİHM’nin kesinleşmiş (temyizden geçmiş) yargı kararlarını, Anayasanın laiklikle ilgili
açık kurallarını ve Devrim Yasalarını hiçe sayarak kamuya türban giydirme,
TBMM’ye türbanı sokma eylemi,
– Gençlerin aynı evi paylaşmalarına kafayı takma.. ve yaşam alanlarını kadın – erkek ayırma dayatması..
– Sanat – kültür yaşamına dönük yıkım planı TÜSAK yasa tasarısı..
– Ülkeyi ve halkı bölecek pervasız girişimler.. Barzani ile Diyarbakır’da görüşme,
Türkiye topraklarının, kutsal Misak-ı Milli (Ulusal And) sınırlarının bir bölümü için “Kürdistan” sözcüğünü kullanma..
– Mısır’da yenen tokat (Türk Büyükelçisinin kovulması!)..
– Suriye’de apaçık iç savaş kışkırtıcılığı..
– Başbakan RT Erdoğan’ın oğlu Bilal’in dudak uçuklatan hızla büyüyen gemi filosu
(6. gemi-cik alındı!
– Başbakan’ın oğlunun demokrasi karşıtı – hilafet isteyen pankartla yürüyüşe katılması..
– Başbakan’ın eşi Emine hanımın uluslararası toplantılarda diplomasi kurallarını
yok sayarak konuşmalar yapması..
– Kimi yargıçların MİT tarafından ajan gibi kullanılması ve HSYK’nın soruşturmaya
izin vermemesi..
Melih Gökçek‘in Ankara’ya 5. kez (1994- 2014 arası 20 yıl yetmedi!) dayatılması..
– Ekonominin yükselen cari açık – borç -bütçe açığı sorunu şeytan üçgeni
ve serbest piyasaya müdahale ile taksit sayısının sınırlandırılması..
Anayasayı yenileme zorlaması da fiyaskoyla sonuçlandı..
Genel af ile PKK teröristlerini ve terörist başını salıverme “yoklaması”
ve sonra kıvırtması.. gibi..

*********

Liste uzayıp gidiyor ve RT Erdoğan bir sarmala dolanmış, kendini kurtaramıyor.
Kurtarma olanağı – olasılığı da kalmadı..

O denli çok ve ağır suç işlediler ki, altından kalkılası değil..

30 Mart 2014 yerel seçimleri ölüm – kalım sorunu durumunda AKP ve RTE için..
Gözler kararmış, nefesler tutulmuş, gerilim zirvede..

“Kaset savaşları” da başlıyor bu arada..,

Vee, RT Erdoğan’ı da her diktatörde olduğu gibi kendi hazin sonuna sürüklüyor..
Geniş bir suç ortağı partili ve bürokrat takımıyla birlikte..
Örümcek ağları örüldü; geri dönüş yok..

Çok söyledik.. Suya yazıyoruz belki de ama gene de uyaralım :

RT Erdoğan, örneğin sağlığını (sağlıksızlığını!) ileri sürerek yumuşak bir geri çekilme planı uygulayabilirdi.. “3 dönem yönettik ülkeyi.. yeter” diyebilirdi..

Kör hırs ve işlenen ağır – ölçüsüz suçlar engel oldu..

Çare yok, bu bedel ödenecek..
Tarih ders almayanları kötekleyerek, -yöntemlerinde ufak tefek değişiklikler olsa da-
özünde “tekerrür edecek”..
(Bu son sözümüz, tarihin ondan ders çıkarmasını bilenler için
yinelemesinin olanaklı olmadığı anlamına da gelmektedir..)

Üzerinde çok düşünülmesi ve elden gelen her şeyin yapılması gereken kritik nokta ise, Türkiye’nin bu diktatörlük ikliminde yerel seçimlere gidiyor olması..

  • Canalıcı önem taşıyan SEÇİM GÜVENLİĞİ sorunsalı!

Sevgi ve saygı ile.
28.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Suriye kaynaklı çocuk felci : BİR MİKROBUN DİRİLİŞİ

Dostlar,

İzmir’den çok değerli meslektaşımız Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı
Op. Dr. Ceyhun Balcı, aşağıdaki çok uyarıcı yazısını bizimle paylaştı..
İçimiz acıyarak paylaşıyoruz..
Sağlık Bakanlığı çok ciddi sınavla karşıyadır.
Sorumsuz dış politikanın faturası umulmadık boyutlara uzanıyor.

Tek bir çocuğun bile polio (Çocuk felci) yüzünden ölmesi ya da engelli (sakat!) kalmasının ağır vebali AKP hükümetinin ve O’nun gözü kara BOP eşbaşkanı,
talihsiz Türkiye’nin Başbakanı R.T. Erdoğan’ındır!

  • Beyler / hanımlar; “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” bir tuzak, bir  bataktır.. 

Bir an önce dönmeye bakın; yarın çoook geç olabilir..

Sevgi ve saygı ile.
14.11.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

BİR MİKROBUN DİRİLİŞİ

Görsel

BİR MİKROBUN DİRİLİŞİ

Ceyhun_Balci_portresi

Op. Dr. Ceyhun BALCI

Suriye kaynaklı çocuk felci olgularına odaklanmakta yarar var. T.C. Sağlık Bakanlığı Dünya Sağlık Örgütü’nün uyarısını görmezden gelememiş ve 0-5 yaş çocuklarının önceki aşı durumlarına bakılmaksızın aşılanması için harekete geçmiş görünmektedir. Öncelik Suriye sınırındaki yerleşimlerimiz olmakla birlikte, tüm yurt risk altındadır. Örneğin, İzmir’de bile yollarda Suriyelilere rastlamak olağandışı bir durum olmaktan çıkmıştır.

İnsanlık adına da trajik bir durumla karşı karşıya olduğumuza kuşku yoktur.
Polio (çocuk felci), sığır vebası ve çiçekten sonra kökü kurutulmaya yakın olunan üçüncü hastalık olmaya çok yakındı. 2012’de dünya ölçeğindeki polio olgu sayısı 223’tür. Bu listede Suriye yer almamıştır. Oysa, son aylarda yalnızca Suriye kaynaklı
13 olgu söz konusudur.

Sayıları az da olsa polio olguları önceki yıllarda ağırlıklı olarak Afrika kaynaklıdır. (http://www.polioeradication.org/Dataandmonitoring/Poliothisweek.aspx)

Bu listede yer alan Pakistan ve Afganistan iki Asya ülkesi olarak ayrıcalıklı  konumdadır. Özellikle Pakistan’da Polio eradikasyonu için çalışan uluslararası kökenli sağlık çalışanlarının köktendinci örgütlerce engellendiği ve hatta öldürüldüğü de
bilinmeyen bir durum değildir!

Suriye’de hortlayan polio başta en uzun sınır komşusu olan Türkiye olmak üzere
tüm Ortadoğu’yu riske sokmuştur.

Komşularla sıfır sorundan başlayıp, stratejik derinliğe inen sonunda da
“değerli yalnızlık”ta karar kılan Türk dış politikası içine düştüğü durumdan
çark etmeye çabalarken; bu sorumsuz ve anlaşılmaz siyaset hiç beklenmedik bir başka duvara çarpma noktasındadır.

  • Bu ibretlik örnekle, hatalı dış politikanın yalnızca ulusal güvenliği değil
    toplum sağlığını da olumsuz etkileyebileceği öğrenilmiş olmaktadır.

Tam da bu noktada Jared Diamond’un çok bilinen yapıtı “Tüfek, Mikrop ve Çelik” anımsanmalıdır.

İki yıldır Suriye devletine karşı açık tutum alan Türkiye, cankurtaranlarla silah ve militan taşıma serüveni uykusundan kucağındaki çocuk felci bombasıyla uyanacak mıdır? Tüfek ve çelik mikropla karşılık bulmuş olmaktadır.

On beş yıl aradan sonra çocuk felciyle bir kez daha karşılaşma olasılığı,
Türkiye’de bu hastalığın kökünün kurutulması sürecinde yapılan özverili çalışmaları da yerle bir etme olasılığını gündeme taşımış oldu.

Şam’da Emevi Camisi’nde namaz kılma sevdası,
çocuk felcinin ürpertici yüzüyle karşılaşmıştır!

Ülke yönetmenin ne denli ciddi bir iş olduğu; yönetenlere önemli sorumluluk yüklediği
bu trajik gelişmeyle bir kez daha anlaşılmış olmalıdır.

Bu aşamada Türkiye’nin sorundan aşılama ve başka korunma yollarıyla uzak durma çabaları öne çıkacaktır. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile gerçekleştirilen devrim (!) koruyucu ve önleyici sağlık anlayışının da ipini çekmişti. Çökertilmiş bu unsurun
polio ile savaşımda sınanacak olması da bir başka önemli noktadır.

Son bir saptama :

Pakistan neresi Suriye neresi? Pakistan, dünyada köktendinci militan yetiştirilen
verimli tarlalardan birisi! Bizim de sınırlarımızın kevgir olduğu bu dönemde ora kökenli yıkıcıların Suriye’ye topraklarımız yoluyla geçtikleri yolundaki haberler
bilmem bir şeyler anlatabilir mi?

Kızamıktan sonra çocuk felci!
Bunun adı küme düşmek değilse nedir?

Dr. Ceyhun BALCI
14.11.2013

ADD’den 10 Kasım 2013 Basın Açıklaması

Dostlar,

ADD Genel Başkanı Sayın Tansel ÇÖLAŞAN’ın nefis konuşmasını
aşağıda paylaşıyoruz..
(http://www.add.org.tr/index.php/kamuoyuna/1033-10-kas-m-bas-n-ac-klamas-d-r)

Yer : Tandoğan meydanı, Ankara
Tarih : 10 Kasım 2013; ATA’nın 75. Yıl Anması

Kendisini bu önemli ve yol gösterici konuşması nedeniyle kutluyor, teşekkür ediyoruz.

Konuşma içeriğini bütünüyle paylaştığımızı belirtiyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
11 Kasım 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

portresi_adiyla

10 Kasım 2013 Basın Açıklamasıdır

Değerli Yurtseverler, Atatürkçüler hoşgeldiniz.

– Burada; Cumhuriyetimizin ve çağdaş Türkiye’nin kurucusu,
– Yokluğu her geçen yıl daha derinden hissedilen büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, aramızdan ayrılışının yetmiş beşinci yılında saygıyla anıyoruz.
– Arkadaşlar, ülkemiz bugün, yalnızca içerideki sosyo – ekonomik sorunlarla değil,
aynı zamanda bölgesel ve küresel sorunlarla da karşı karşıya.
– Tüm dünyada barış ve güvenlik içinde yaşam anlayışını, bunun etkilerini, sosyal
ve siyasal patlamaları izliyoruz.
Toplumların demokrasi içinde akılcı ve adil yönetim ihtiyacı
her zamankinden daha çok.
– Gerçek demokrasi, yani sayısal çoğunluğun, sayısal azınlığa tahakküm etmediği, çoğunluğun değil çoğulculuğun esas olduğu katılımcı demokrasi
isteği öne çıkıyor.
– “Sandıktan çıktım, dilediğimi yaparım” görüşünün katılımcı demokrasi anlayışı ile bağdaşmadığı artık gözle görülüyor.
Özgürlük ve eşitlik temelinde çağdaş bir demokrasiden başka çıkar yol olmadığı deneylerle anlaşılmış bulunuyor.
– Ülkemizde de geçtiğimiz yıl 19 Mayıs’ta başlayan, 29 Ekimlerle devam eden, TAKSİM’de taçlanan ve bugün tüm yurda yayılan olaylarda HALKIMIZ:
– İktidarın son 10 yılda toplumu sürekli bölerek, ayrıştırarak sürdürdüğü
yönetim biçimine ve Laik Cumhuriyeti itibarsızlaştırarak yıkmaya,
vatanın bütünlüğünü, milletin birliğini yok saymaya ve kendi ahlak kurallarını
halka dayatmaya yönelik faşizan siyasetine DUR diyor.
– Ülkemiz, 1980’lerden beri süregelen emperyalist bir saldırı altında.
Ulus devlet – üniter devlet ve laik devlet yapımız hedefte.
– Bugün ekonomisi çökmüş, dışa bağımlı sıcak para ile yaşayan bir AÇIK PAZARIZ.
– Sıra siyasaş YIKIMDA. Nedir bu siyasal yıkım?
Üniter / merkezi devlet yapımızın sonlanması yani bölünme:
– Önce yerel yönetimlere yetki genişliği, sonra özerklik, daha sonra da kurulması planlanan büyük Kürdistan için toprak vereceğiz. VATAN BÖLÜNECEK!
– Öte yandan İdeolojik olarak laik devlet modelinin yerini 1980’lerde Türk – İslam sentezi, sonra ILIMLI İSLAM aldı.
– Şimdi ise dolu dizgin şeriat devletine gidiyoruz.
– Neden mi? Büyük Ortadoğu Projesinin bölge ülkeleri için çizdiği yol haritası böyle.

Bölgede:

– Ekonomik olarak, açık pazara uygun liberal ekonomi,
– İdeolojik olarak, demokrasinin olmadığı siyasal İslam,
– Siyasal olarak da anlaşarak-ya da-işgalle sınırların yeniden çizilmesi söz konusu.
– Plan bu.

– Projenin amacı: BATI’nın, özellikle ABD’nin Asya’ya açılan bu bölgede DENETİMİNİ elinde tutmasını sağlayacak yönetimler oluşturmak ve yeni bir İsrail yani
Büyük Kürdistan’ı kurmak
.
– Proje Bölge ülkelerindeki YERLİ unsurlar eliyle (yani anlaşarak) ya da (olmazsa) işgallerle yürütülüyor.
– Ülkemizde bu proje 2002’li yıllardan beri iktidar eliyle yürütülüyor.
– İktidar, bir yandan kendi ahlak kurallarını faşist yöntemlerle halka dayatıyor.
– Öte yandan Demokrasi paketleri ile ülkeyi bölünmeye- etnik / dini / mezhepsel ayrıştırmaya ve laik cumhuriyet yerine şeriat devletine giden yolun yapı taşlarını döşemeye çalışıyor.
(Yeni) Anayasa oyunu da bu amacı taşıyor.
– Direnen, DUR diyen halka da daha çok devlet şiddeti – daha çok TOMA,
gaz ve basınçlı su var.
– Oysa halk laik Cumhuriyet sayesinde (kötü de işlese) yarım yüzyıllık deneyimle demokrasi kültürüne sahiptir; Demokrasinin yalnızca seçimlerden ibaret olmadığını, sandıktan çıkmış olmanın keyfi yönetime gerekçe olamayacağını, hak ve özgürlüğe saygı ve eşitliğin Demokrasinin temeli olduğunu – Bugün hem bu değerlerin – hem de bu “bilinci” kendisine veren laik – çağdaş cumhuriyetin tehlikede olduğunu görüp O’na sahip çıkmaya karar vermiştir.

– Bugün halk her yerde faşist ve totaliter bu yönetime karşı DİRENMEKTEDİR.

– ARTIK BİLİYORUZ: Türk Milleti laik demokratik rejimden geri adım atılmasını istemiyor.
– Türk Milleti, Türkiye’nin hem bölgesel bir dış savaşa girmesine, hem de içerideki
etnik – dinsel – mezhepsel çatışmalara karşı.
– Türk Milleti, Laik Cumhuriyet’in temel ilkelerinden ödün vermeden,
bu vatanda kardeşçe, birlikte yaşamak istiyor.
– Türk Milleti, “Yeni” Anayasa oyununa DUR diyor.
Türk Milleti iradesini ortaya koymuştur.

Şimdi görev siyasettedir.

1) İktidar, halkın bu haklı sesine kulak vermeli, laik Cumhuriyeti dönüştürmekten,
ülkeyi bölmekten vazgeçmeli, halkın demokrasi içinde yaşaması koşullarını oluşturmaya dönmelidir. Demokrasi içinde yeniden seçilmek istiyorsa bunların şart olduğunu görmelidir.

2) Muhalefet ise; mecliste halkı temsil ettiğini unutmamalı, iktidarın kurduğu sınırlar içinde muhalefet yapmaktan vazgeçip, laik demokratik Cumhuriyete – vatanın bütünlüğüne – milletin birliğine sahip çıkmalı ve Anayasa (oyununa) gelmemelidir.

– BUNLARI, milletin birliğinden, ülkenin bütünlüğünden ve laik cumhuriyetten ödün vermemeye kararlı olan HALK istiyor.

TÜRK MİLLETİ İSTİYOR.

Son sözlerim şöyle olacak:

Biz halkız,
– Yeniden doğarız ölümlerde.
– Çağdaş – Laik – Tam Bağımsız Demokratik Türkiye için, vatanın, milletin bütünlüğü için, mücadeleye devam edeceğiz.
– Başaracağız.
– Laik Cumhuriyet kazanacak.

– Saygılar sunuyorum.
10 Kasım 2013, Tandoğan

Tansel ÇÖLAŞAN
Genel Yönetim Kurulu Adına
Genel Başkan

ATATÜRK’ü Niçin Anıyoruz? 5.-8. Sınıflara Görsel Sunu

ATATÜRK’ü Niçin Anıyoruz? 5.-8. Sınıflara Görsel Sunu


Dostlar
,

75 yıldır Büyük ATATÜRK‘ü özlemle, saygıyla, şükranla.. anıyoruz..

Bu sabah da, 10 Kasım 2013 sabahı da erkenden yollara düştük.

Sabah 08:30 gibi Tandoğan’da idik..

Kısa bir mitingin ardından, saat 09:05’te 2 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.
Düzenleyici kuruluşlar adına ADD Genel Başkanı Sn. Tansel Çölaşan,
çok başarılı bir konuşma yaptı. Bu konuşma metnini de sitemizde paylaşacağız.

Ardından ANITKABİR‘e yöneldi yüzbinlerce yurttaş coşku ve kararlılık içinde….

Birkaç saatte mozoleye ulaşamadık..

İlk kez “Mozoleyi ziyaret edemeden!” ayrılmak zorunda kaldık..

Geçen yıl ziyaretçi sayısı 413 bin+ idi..

29 Ekim 2013’te 438 bin+ oldu..

Bu gün hepsini geçti eminiz….

Sevincimiz ve umudumuz büyük.. Özellikle gençler meydanlardaydı..
Hem de büyük coşku ile.. Göğsümüz kabardı..
“Kızlı – erkekli” birlikte geldik.. diye haykırıyorlardı..

Geçtiğimiz yıllarda iköğretim 5-8. sınıflar için verdiğimiz 10 Kasım konferansı görsellerini paylaşmak istiyoruz..

2006’da Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın doğumunun 125. yılıydı.
Ölümünün 72. yılında, doğumunun 125. yılında O’nu niçin anıyorduk??
Bu soruya, 5-8. sınıf çocuklarımızın anlayabileceği düzeyde içerik ve görsellerle
yanıt aramıştık. Bu yansıları çocuklarımıza izletelim..

  • AKP iktidarı okullardan, yaşamdan her yerden ATA’yı ve T.C.’yi,
    ANDIMIZI ..hiç utanıp sıkılmadan, adeta işgal gücü gibi siliyor!?
  • Çok acı ve hatta utandırıcı. Tarihe karşı – gelecek kuşaklara karşı suç işliyor AKP!

O bakımdan, çocuk ve gençlerimizin evde eğitimi büyük önem taşıyor..

9.-11 sınıflar için de bir dosyamız var, onu da sitemizden sizlere sunacağız..

Lütfen tıklar mısınız izlemek / ve çocuklarımıza izletmek için ??

10_KASIM_2006_Ilkem_Koleji_5-8._siniflar

Sevgi ve saygı ile.
11.11.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Suay Karaman : 10 Kasım…


Dostlar,

Sevgili kardeşimiz Suay Karaman‘ın “10 Kasım” adlı nefis yansı gösterisini paylaşalım..

portresi_gulumseyen
Kendisine çoook teşekkür ederek elbette…

Lütfen tıklar mısınız sesli izlemek için??

10 KASIM 2013.

 

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10.11.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

KİTAP ÖZETİ : YENİ DİN YENİ TANRI


Dostlar
,

Rahmetli, Aydınlanmacı bilim insanlarımızdan Prof. Dr. Alpaslan Işıklı‘yı
birkaç ay önce beklenmedik biçimde Seferihisar’da yitirdik (13.7.13).
Ardından sitemizde aziiiz anılarına hürmetle epey yazısını yayımladık.

Dostumuz, dava arkadaşımız, yoldaşımız, sevgili ağabeyimizdi..

Yazdığı tüm kitapları sular – seller gibi okuyorduk, konferanslarını izliyorduk
olanak ölçüsünde. Aynı masayı paylaşma onurunu yaşadığımız da oluyordu.
ADD’de, TÜMÖD’de yıllarca birlikte çalışmıştık.

“YENİ DİN YENİ TANRI” adlı kitabını bize imzalayarak armağan etmişti.
Kitaplığımızda duruyordu ve derslerimizde (Sağlık Ekonomisi, KüreselleTİRme ve Halk(ın) Sağlığı, Sosyal Tıp…) alıntılar yapıyor, okuma kaynağı olarak öneriyorduk.

Geçtiğimiz ay (Ekim 2013) Ankara Üniv. Tıp Fakültesi 6. sınıf öğrencilerimizden
Sezin Çolak bu kitabı okumak üzere bizden ödünç aldı.. Biz de olanak bulursa kısa bir özet çıkarmasını rica ettik. Sağolsun bizi kırmadı ve özetini “çubuk bellek” ile getirdi.

Kendisine çoook teşekkür ederek bu özeti paylaşmak istiyoruz..

  • Bu arada vurgulamak iteriz ki; kapitalizm – vahşi boyut ve ihtirasa tırmanan
    özel mükiyet ile emperyalizmim insanlık tarihinde “aksi bir yol kazası” olduğunu düşünüyoruz.. Bu ayraç (parantez), insanlığın küreselleşen direnişi ve
    (Prof. M. Chossudovsky ve Prof. N. Chomsky’ye saygı ile) sağduyusu ile
    artık kapatılmalı; uzadıkça yıkımı dayanılmaz kerteye varıyor ve dışlanması (tasfiyesi) zorlaşıyor.
  • Fakat çare yok, Büyük ATATÜRK‘ün öngörüsü yerini bulacaktır :
  • “Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır.”

Dosyayı pdf olarak indirebilirsiniz :

Yeni_Din_Yeni_Tanri_kitabi.ozeti

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 3.11.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

KİTAP ÖZETİ : YENİ DİN YENİ TANRI

Yeni_Din_Yeni_Tanri_kitabiYazarı : Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI

portresi_gomlekli

 

 

 

 

 

Özetleyen : İnt. Dr. Sezin ÇOLAK
Ankara Üniv. Tıp Fak., Ekim 2013

YANLIŞ DENKLEMLER

Kapitalizm, yeryüzünde sosyalizmden çok daha eski bir tarihe sahiptir. Bu nedenle, insanları ideolojik açıdan etkilemek bakımından, bilimden ve dinden de daha etkilidir. Özelikle, kitle iletişim araçlarında sağlanan gelişmeler kapitalizmin ideolojik gücü bakımından tartışılmaz üstünlükler sağlamıştır. Tarihin tanık olduğu ilk sosyalizm uygulaması olarak sunulan Sovyet sisteminin çöküşü kapitalizmin ideolojik üstünlüğüne olağanüstü bir boyut getirmiştir. Bunun sonucundadır ki, Sosyalizme temel olabilecek tüm değerler, doğru dürüst uygulama alanı kazanmamış olmalarına karşın; eskimiş, dinozorlaşmış unsurlar konumuna indirgenmişlerdir. Buna karşılık, gerçek eskiyi
temsil eden kurallar, kurumlar ve sözde çözümler, değişim rüzgârlarıyla estirilen model çerçevesinde ve yeni dünya düzeni adı altında tüm dünyaya dayatılabilmişlerdir.                                                                                                                                                          YENİ DİN YENİ TANRI

Dünya Bankası İmparatorluğunda iktidarın din temeline dayalı olmaması,
geçmişin imparatorluklarında görülmeyen bir durumdur. Ancak bu durum, İmparatorluğun kendine özgü bir organizmasının olmadığı anlamına da gelmez. Bunların da bir anlamda dini vardır ve bu dinin adı “neo-liberalizm”dir.
Dünya Bankası’nın kalkınma uzgörü (vizyonu) ile yeni muhafazakâr, sağcı,
bağnaz dinsel akımlar arsında çarpıcı benzerlikler bulunmaktadır.

Görünmeyen el” (Invisible hand), sanki Tanrı gibi, gizemli biçimde ekonomik yaşamı yönetmektedir. “Görünmeyen el”i tanımayanlar veya daha kötüsü ona karşı çıkanlar, yıkımlarını hazırlamaktadırlar.

‘Fiyatları tanrı belirler’ cümlesiyle eleştirilere yanıt veren zihniyetlere göre;
halkın, pazar mekanizmasının acımasız işleyişi altında ezilmesi, ilahi takdirin gereği sayılmalıdır!

SOSYALİZM = DİN DÜŞMANLIĞI

Marks‘ın ciltler dolusu kitap yazmasına karşın, düşmanları, ‘din halkın afyonudur’ sözünü kullanarak O’nu din düşmanı ilan ettiler. Sosyalizme karşı kullanılan
hiçbir ideolojik silahın bu ölçüde etkili olduğu görülmemiştir. Oysa anlı şanlı
Hıristiyan azizlerinin ‘esir, sahibine itaat etmekle tanrıya itaat eder’,
‘eşitsizlik ilahi bir kurumdur’ sözleri karşısında akıl ve vicdan sahibi
herhangi bir kimsenin bunları afyona benzetmesinden daha doğal ne olabilir?

ÖZELLEŞTİRME NE İÇİN?

Günümüzde özelleştirmeyi sihirli bir değnek gibi görenler çoğaldı. Günlük yaşam içinde nerede bir aksaklık görülse akla “özelleştirme” gelir oldu. Bütün bunlar kendiliğinden olmadı. Özellikle 12 Eylül’den(1980) bu yana çok yaygın kesimlerden kaynaklanan özelleştirme yanlısı kampanyaları, sendika karşıtı kampanyalarla ve
kamu kesimindeki istihdamın toplumun sırtında bir yük oluşturduğu yolundaki kampanyalarla eşlendirmek yoluyla sağlamışlardır. Bu eleştiriler ‘buralara hatır – gönül ilişkisi sonucu ve politik nedenlerle işçi alındığı iddiaları’ üzerine kurulmuştur.

Ne gariptir ki, bu konudaki eleştiriler, genelde kamu kesimindeki istihdam üzerinde
en belirleyici konumda bulunan siyasal iktidar sahiplerinden kaynaklanmıştır.

Özelleştirme lehine sürülen en popüler görüşlerden biri; ‘özelleştirme, devletten alıp
halka vermektir’.

Ancak gerçekte devletten alınıp halka verilmemektedir.

Ayrıca devlet ve halk, zorunlu olarak birbirlerine karşıt kavramlar değillerdir.

  • Oysa “özelleştirme” sendikasızlaştırma ve sosyal korunmadan uzaklaştırma demektir.

Bunun nedeni, Devletin demokratikleşmesi ölçüsünde, sosyal adalet öncelikleri ile kamu kesiminin önceliklerinin uzlaşabilir olmasıdır.

“Özelleştirme” üretimi daraltmak demektir. Üretim araçlarının mülkiyeti özel kesime geçtiği ölçüde, üretim kararlarının insan gereksinimlerine göre belirlenmesi durumu
son bulur. Onun yerine üretim kararları sermayenin kârlılık ilkelerine göre alınmaya başlanır. (A. Saltık: Örnek, 1 kutusu 2,5 – 3 TL olan yaşam kurtarıcı depo penisilin iğneleri “piyasada” yoktur, ucuzdur, kâr payı düşüktür ama yaşam kurtarıcı olsa bile sermaye açısından üretimi önemsizdir.. “Öksüz ilaç – orphan drug” ilan edilmiştir sermaye tarafından.. Kapitalizmin Tunç yasası “maksimum kâr” çelik iradesiyle yürürlüktedir ve anlı şanlı AKP iktidarı eli kolu bağlı, bu sağlık dramını seyretmektedir ne acıdır ki!)

“Özelleştirme” yabancılaştırmadır

Kapitülasyonları ve Duyun-u Umumiye’yi görmüş bir ülkenin insanları olarak, ülkenin iktisadi işletmelerinin hiçbir sınır tanımaksızın yabancılara devredilmesinin doğuracağı sonuçların ciddiyetini en çok bizim kestirmemiz gerekiyor.

SERBEST REKABET ve SAĞLIK

Serbest rekabet savunucularına göre, tüketiciler piyasada ‘özgürce’ karar verirken, ekonominin yönetimine temel olan kararların oluşumuna katılmaktadırlar. Bu noktada unutulan ya da unutturulmak istenen husus, satın alma ile ilgili kararlarda bireylerin iradelerinin eşitlik içinde rol oynamamakta oluşudur. Eğer bu ekonomi alanında demokrasi ise herkesin eşit olarak değil, satın alma gücü oranında katıldığı bir demokrasidir; dolayısıyla demokrasi değildir.

Sağlık alanının kendine özgü koşulları, serbest rekabet kurallarının işlemesini olanaksızlaştıran kimi özel güçlükler içerir.

Örneğin sağlık alanında göreli olarak, fiyat karşısında esnek olmayan bir istem (talep) söz konusudur. Yani sağlık hizmetlerinde fiyat ne denli artsa da, istemin sabit kalma eğilimi yüksektir. Normal olarak herkes, kendi sağlığı veya yakınlarının sağlığı için parasının tümünü vermeye hazırdır.

Öteki çarpıcı nokta ise; sağlık hizmetlerinin maliyeti, yaşlılar, yoksullar ve kronik hastalar bakımından öbür insanlara göre daha yüksektir. Bu kategorilere dahil olanlar, sağlık hizmetlerine en çok gereksinim duymalarına karşın, en düşük satın alma gücüne sahip kesimi oluştururlar. Sağlık hizmetlerinin piyasa mekanizmasına bağlı kılınmış olması, satın alma gücü yüksek ve ayrıcalıklı dar bir kesimin sağlık gereksinimlerini karşılamaya yönelik olağanüstü lüks sağlık kurumlarının kurulması sonucunu doğurmuştur.
Bizde de Devletin sırtından hızla yükselmeye başlamış bulunan, beş yıldızlı otel konforuna sahip özel hastaneler, bunun bilinen örnekleridir. Sağlık hizmetlerinin özel sektöre terk edilmesi, koruyucu sağlık hizmetlerinin daha çok ihmal edilmesi ve daralması sonucunu doğurur.

Sonuç olarak                     : 

  • Sağlık hizmetlerinin, kamusal kuruluşlar tarafından sosyal dayanışma amacıyla yürütülmesine son verilerek kâr amacıyla çalışan özel işletmelerce yürütülmesinin, yani “görünmeyen ellere” bırakılmasının ciddi sonuçları vardır.
  • Özel sektöre bırakılan sağlık hizmetleri, insanların gereksinimlerine göre değil, satın alma güçlerine göre biçimlenir ve yönlenir. 

Ülkemizde demokratik rejimin askıya alınması ve demokratik hak ve özgürlüklerin ciddi yaralar alması yönünde önemli birer tarih oluşturan 12 Mart (1971) ve 12 Eylül (1980) darbelerine ortam hazırlayan birtakım örtülü operasyonlardır.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin dayandırılmak istendiği gerekçeler; uluslararası terörle ve özelikle bölge bağlamında düşünüldüğünde İslami terör denilen şeyle mücadele etmek ve bölgeyi kitle imha silahlarından arındırmak olarak özetlenebilir.

  • BOP, tarihin tanık olduğu en iğrenç ve en korkunç insanlık trajedilerinin sahnelenmesine neden olmuştur ve olmaya da devam etmektedir  

GELECEK    

Gelecekle ilgili olarak, çok önemli ve büyük değişikliklerin arifesinde olduğumuzu
ve bir dönüm noktasında yaşadığımızı düşündüğümüz çok olmuştur.
Hemen her dönemde böyle düşünenler bulunabilir.
Oysa geçmişe baktığımızda, insanlığının uçsuz bucaksız tarihi boyunca,
bir dönüm noktası sayılabilecek ölçüde önem taşıyan dönemlerin az olduğunu görürüz.

Tüm insanlık açısından değer taşıyan önemli dönemeçlerin sonuncusu,

Kapitalizmin doğuşudur.

*********************

Sevgili öğrencimiz – meslektaşımız Sezin’in özetlemesine bir alıntı da biz yapmak istiyoruz hoşgörüsüyle :

“Birmingham’daki bir yüksek blokta oturan kiracıların
1/7’sinin su aboneliklerinin kesilmesi üzerine doğan durumu bir kapıcı
“Tam leş gibi bir durum doğdu..” tümceleriyle betimledi.

Tuvalette sifon kullanma olanağından yoksun kalan kiracılar,
gereksinimlerini merdiven boşluklarına görmekteler
veya lazımlıklarını pencereden aşağıya boşaltmakta.”

Ian Gregory, The Guardian, 2 Eylül 1992,
(Aktaran: Alpaslan Işıklı, Yeni Din Yeni Tanrı,
Otopsi Yay. 1. Bs. 2005, syf. 119-120)