Etiket arşivi: Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak

Nelson Mandela yaşamını yitirdi veeee uğurlandı..


Dostlar,

Kabilesinin kendisine verdiği adla “Madiba“, İngilizlerin kültür emperyalizmi politikalarıyla dayattığı adıyla da Nelson Mandela, yüze yakın devlet – hükümet – uluslararası kurum/kuruluş başkanı-temsilcisinin katılımı ile görkemli bir “tören haftası1 nın ardından toprağa verildi.. (15.12.13)

Mandela's_funeral_15.12.13

Mandela's_death_ceremony_15.12.13
Sevgi ve saygı ile.
17.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

==========================================

Dostlar,

Bir yıldız daha kaydı..

Nelson Mandela'nın hapisten çıkışının ardından geçen 20 yıl

Efsane özgürlük savaşçısı, Güney Afrikalı ulusal kurtuluş savaşçısı çileli ve o ölçüde onurlu yaşamını 95. yaşında noktaladı.

Apaçık söyleyelim; İNGİLİZ EMPERYALİZMİ Güney Afrika Halkına deyim yerinde ise uzun onyıllar boyunca kan kusturdu.. Fakat hiçbir zulüm – diktatörlük asla sürgit kalıcı olamıyor. Güney Afrika’nın karaderili onurlu insanları dabu zulme karşı meşru direniş haklarını kullandılar. Soweto direniş karargahları oldu. Appertheid rejiminin eli
çok kanlı idi.. Onbinlerce zenci ulusal kurtuluş savaşçısı İngiliz askerlerinin kurşunları ile
can verdi.

  • Her şehit, Güney Afrika’nın mazlum siyahi halkını özgürlüğüne
    daha da yaklaştırdı.. Ne yazık ki, özgürlüğün bedeli kan ve can idi..

AFRICAN NATIONAL CONGRESS, ayaklanmanın merkezi siyasal organıydı.

Sayın Prof. Türkkaya ATAÖV‘ün değerli kitabı AFRİKA ULUSAL KURTULUŞ MÜCADELELERİ adlı değerli yapıtından, “Kara kıta” daki çok kanlı özgürlük savaşlarının ve sömürgeci emperyalizmin yenilgisi ile kıtayı terkedişinin çok hazin,
çok kanlı tarihini bütün ayrıntılarıyla öğreniyoruz..

Afrika_Kurtulus_Mucaeleleri

Güney Afrika halkını onurlu acısını bir Dünyalı, bir “insan” duyarlığı ile
gönülden paylaşıyoruz..

  • O’nun, saygın Nelson Mandela‘nın tüberkülozlu (veremli!) akciğerlerinin
    kanlı balgamlı dinmeyen gece öksürüklerinin bizi karabasanla, ter içinde uykumuzdan uyandırdığı geceler olmuştur gençlik yıllarımızda..
    Şimi de birkaç damla gözyaşımızı tutamadığımız gibi
    ..

Güle güle örnek insan,
saygın özgürlük savaşçısı,
anti-emperyalist onurlu kahraman,
zalim İngiliz emperyalizminin diz çöktüremediği mazlum ulusal öncü,
zindanların tutsak alınamayan sabır anıtı bilgesi..

Bizlere öyle çok şey öğrettin ki..
Görkemli yapıtın Güney Afrika Cumhuriyeti de orada, Kara Kıta’nın en alt ucunda,
Ümit Burnu’na ev sahipliği yaparak dimdik ayakta..
Her ne kadar özgün Afrika adlarınız İngiliz adları ile değişmişse de..>
Her ne denli resmi (ana) diliniz İngilizce olmuş, anne diliniz assimile edilmişse de..
Bu utanç da insanlığın yüzkarası emperyalizmin hanesinde yazılı..
Onlar hala çocuklarına dünyaya bu yolla uygarlık götürdükleri masallarını utanmadan anlatıyorlar..

Ama Büyük ATATÜRK tarihsel eytişimin (diyalektiğin) gerekirci (deterministik) öngörüsünü orta yere serdi :

  • “..Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır..”

Sevgi ve saygı ile.
6.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Dosyayı pdf olarak okumak – indirmek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayınız..

NELSON_MANDELA_Goctu

========================================

Nelson Mandela yaşamını yitirdi!

Muammer ELVEREN
6 Aralık 2013
NELSON MANDELA ÖLDÜ
  • Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela,
    95 yaşında yaşamını yitirdi. Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma,
    Nelson Mandela‘nın yaşamını yitirdiğini açıkladı.
NELSON MANDELA’NIN HAPİSTEN ÇIKIŞININ ARDINDAN GEÇEN 20 YIL

Güney Afrika’nın Efsane lideri 95 yaşındaydı. Mandela’nın ölümünü saat 22.45’te Devlet Başkanı Jacob Zuma ‘Halkımız babasını yitirdi’ sözüyle açıklarken
ulusal yas ilan edildiğini belirtti.

Haziran ayında Güney Afrika’nın Pretoria kentinde hastaneye kaldırılan Mandela,
3 ay hastanede kaldıktan sonra Eylül ayında Johannesburg kentindeki evine götürülmüştü. Dün gece yeniden durumu kritikleşen Mandela’nın eşi Graça Machel,
iki kızı, torunu ile eski eşi ve mücadele arkadaşı Winnie Mandela gözlerini kapayıncaya dek başında bekledi. 

GÜNEY AFRİKA’DA ‘ULUSUN BABASI’

Güney Afrika’da ‘Ulusun Babası’ olarak kabul edilen ve sık sık akciğer sorunu yaşamasının nedeni olarak da hükümeti düşürmek üzere yaptığı eylemler nedeniyle aldığı 27 yıllık hapis cezasının 18 yılını geçirdiği Robben Adası’nda yakalandığı tüberküloz hastalığının bıraktığı iz gösterildi.

Uzun yıllar beyaz ırkın yönetiminde olan Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1948-1994 yıllarında, Ulusal Parti hükümeti tarafından siyahilere uygulanan ayrımcılık,
1948 yılı genel seçimlerinden sonra resmileşerek sürdü. 1958 yılından başlayarak yasalarla da desteklenen Apartheid (ayrılık) sistemi, insanların derilerinin renklerine göre sınıflandırılmaları sonucu, beyaz azınlık dışında kalanların vatandaşlık hizmetleri ile devletin sağladığı sağlık ve eğitim gibi birçok hizmetten
daha az yararlanmaları gibi ırkçı bir zemin oluşturdu.

EFSANE LİDER YAŞAMINI YİTİRDİ

1990’DA ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTU

Apartheid’ın dağılması, ırkçılığın engellenmesi gibi çabalarının yanı sıra yoksulluk ve eşitsizlikle de mücadele eden sosyalist demokrat Mandela
1962’de tutuklandı ve hükumeti düşürmek için komplo kurmak ve sabotaj hareketlerine destek vermekten ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

Mandela “cezasını” (!) önce Robben Adası’nda daha sonra Pollsmoor Hapishanesi’nde çekti. 27 yıl sonra 1990’da uluslararası bir kampanya düzenlenerek hapishaneden çıkarıldı. Daha sonra Afrika Ulusal Kongresi Partisi Başkanı olarak ilk kez tüm halkın katıldığı seçimlerde 1994’ten 1999’a dek Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk devlet başkanı seçildi.

Mandela iktidarıyla birlikte ırkçı-ayrımcı uygulamalar, Apartheid’a karşı
Anti-Apartheid
Hareketi ile ortadan kaldırıldı.

ATATÜRK ÖDÜLÜNÜ KABUL ETMEDİ

1992 yılında Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’ne yaraşır görülen Mandela,
ödülü kabul etmedi.

(A. Saltık’ın zorunlu açıklaması      :Bir ulusal özgürlük kahramanı olan
Nelson Mandela’nın reddettiği Atatürk Uluslararası Barış Ödülü” değildi..
Reddettiği, demokratik olmayan – faşist uygulamalara yönelen 12 Eylül Rejimi’nin
elinden bu ödülü almaktı. Reddiye ödüle değil, “verenlere” idi.. Ayrıca Fatih Altaylı’nın
Mandela ödülü almamakta haklıymış..  bölümünü de içeren yazısına da mutlaka bakılmalıdır.. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/03/05/609146.asp, 5.3.2005)

Mandela’ya 1962’de Lenin Barış Ödülü, 1979’da Nehru Ödülü, 1981’de Bruno Kreisky İnsan Hakları Ödülü,1983 ‘te UNESCO’nun Simon Bolivar Ödülü verildi. 1993’te Nobel Barış Ödülü‘nü,
Eylül 1989 Eylül-Mayıs 1994 arası Apartheid’ın son döneminde Güney Afrika Cumhuriyeti devlet başkanlığı yapan
De Klerk ile birlikte aldı.

KİTAP ÖZETİ : YENİ DİN YENİ TANRI


Dostlar
,

Rahmetli, Aydınlanmacı bilim insanlarımızdan Prof. Dr. Alpaslan Işıklı‘yı
birkaç ay önce beklenmedik biçimde Seferihisar’da yitirdik (13.7.13).
Ardından sitemizde aziiiz anılarına hürmetle epey yazısını yayımladık.

Dostumuz, dava arkadaşımız, yoldaşımız, sevgili ağabeyimizdi..

Yazdığı tüm kitapları sular – seller gibi okuyorduk, konferanslarını izliyorduk
olanak ölçüsünde. Aynı masayı paylaşma onurunu yaşadığımız da oluyordu.
ADD’de, TÜMÖD’de yıllarca birlikte çalışmıştık.

“YENİ DİN YENİ TANRI” adlı kitabını bize imzalayarak armağan etmişti.
Kitaplığımızda duruyordu ve derslerimizde (Sağlık Ekonomisi, KüreselleTİRme ve Halk(ın) Sağlığı, Sosyal Tıp…) alıntılar yapıyor, okuma kaynağı olarak öneriyorduk.

Geçtiğimiz ay (Ekim 2013) Ankara Üniv. Tıp Fakültesi 6. sınıf öğrencilerimizden
Sezin Çolak bu kitabı okumak üzere bizden ödünç aldı.. Biz de olanak bulursa kısa bir özet çıkarmasını rica ettik. Sağolsun bizi kırmadı ve özetini “çubuk bellek” ile getirdi.

Kendisine çoook teşekkür ederek bu özeti paylaşmak istiyoruz..

  • Bu arada vurgulamak iteriz ki; kapitalizm – vahşi boyut ve ihtirasa tırmanan
    özel mükiyet ile emperyalizmim insanlık tarihinde “aksi bir yol kazası” olduğunu düşünüyoruz.. Bu ayraç (parantez), insanlığın küreselleşen direnişi ve
    (Prof. M. Chossudovsky ve Prof. N. Chomsky’ye saygı ile) sağduyusu ile
    artık kapatılmalı; uzadıkça yıkımı dayanılmaz kerteye varıyor ve dışlanması (tasfiyesi) zorlaşıyor.
  • Fakat çare yok, Büyük ATATÜRK‘ün öngörüsü yerini bulacaktır :
  • “Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır.”

Dosyayı pdf olarak indirebilirsiniz :

Yeni_Din_Yeni_Tanri_kitabi.ozeti

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 3.11.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

KİTAP ÖZETİ : YENİ DİN YENİ TANRI

Yeni_Din_Yeni_Tanri_kitabiYazarı : Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI

portresi_gomlekli

 

 

 

 

 

Özetleyen : İnt. Dr. Sezin ÇOLAK
Ankara Üniv. Tıp Fak., Ekim 2013

YANLIŞ DENKLEMLER

Kapitalizm, yeryüzünde sosyalizmden çok daha eski bir tarihe sahiptir. Bu nedenle, insanları ideolojik açıdan etkilemek bakımından, bilimden ve dinden de daha etkilidir. Özelikle, kitle iletişim araçlarında sağlanan gelişmeler kapitalizmin ideolojik gücü bakımından tartışılmaz üstünlükler sağlamıştır. Tarihin tanık olduğu ilk sosyalizm uygulaması olarak sunulan Sovyet sisteminin çöküşü kapitalizmin ideolojik üstünlüğüne olağanüstü bir boyut getirmiştir. Bunun sonucundadır ki, Sosyalizme temel olabilecek tüm değerler, doğru dürüst uygulama alanı kazanmamış olmalarına karşın; eskimiş, dinozorlaşmış unsurlar konumuna indirgenmişlerdir. Buna karşılık, gerçek eskiyi
temsil eden kurallar, kurumlar ve sözde çözümler, değişim rüzgârlarıyla estirilen model çerçevesinde ve yeni dünya düzeni adı altında tüm dünyaya dayatılabilmişlerdir.                                                                                                                                                          YENİ DİN YENİ TANRI

Dünya Bankası İmparatorluğunda iktidarın din temeline dayalı olmaması,
geçmişin imparatorluklarında görülmeyen bir durumdur. Ancak bu durum, İmparatorluğun kendine özgü bir organizmasının olmadığı anlamına da gelmez. Bunların da bir anlamda dini vardır ve bu dinin adı “neo-liberalizm”dir.
Dünya Bankası’nın kalkınma uzgörü (vizyonu) ile yeni muhafazakâr, sağcı,
bağnaz dinsel akımlar arsında çarpıcı benzerlikler bulunmaktadır.

Görünmeyen el” (Invisible hand), sanki Tanrı gibi, gizemli biçimde ekonomik yaşamı yönetmektedir. “Görünmeyen el”i tanımayanlar veya daha kötüsü ona karşı çıkanlar, yıkımlarını hazırlamaktadırlar.

‘Fiyatları tanrı belirler’ cümlesiyle eleştirilere yanıt veren zihniyetlere göre;
halkın, pazar mekanizmasının acımasız işleyişi altında ezilmesi, ilahi takdirin gereği sayılmalıdır!

SOSYALİZM = DİN DÜŞMANLIĞI

Marks‘ın ciltler dolusu kitap yazmasına karşın, düşmanları, ‘din halkın afyonudur’ sözünü kullanarak O’nu din düşmanı ilan ettiler. Sosyalizme karşı kullanılan
hiçbir ideolojik silahın bu ölçüde etkili olduğu görülmemiştir. Oysa anlı şanlı
Hıristiyan azizlerinin ‘esir, sahibine itaat etmekle tanrıya itaat eder’,
‘eşitsizlik ilahi bir kurumdur’ sözleri karşısında akıl ve vicdan sahibi
herhangi bir kimsenin bunları afyona benzetmesinden daha doğal ne olabilir?

ÖZELLEŞTİRME NE İÇİN?

Günümüzde özelleştirmeyi sihirli bir değnek gibi görenler çoğaldı. Günlük yaşam içinde nerede bir aksaklık görülse akla “özelleştirme” gelir oldu. Bütün bunlar kendiliğinden olmadı. Özellikle 12 Eylül’den(1980) bu yana çok yaygın kesimlerden kaynaklanan özelleştirme yanlısı kampanyaları, sendika karşıtı kampanyalarla ve
kamu kesimindeki istihdamın toplumun sırtında bir yük oluşturduğu yolundaki kampanyalarla eşlendirmek yoluyla sağlamışlardır. Bu eleştiriler ‘buralara hatır – gönül ilişkisi sonucu ve politik nedenlerle işçi alındığı iddiaları’ üzerine kurulmuştur.

Ne gariptir ki, bu konudaki eleştiriler, genelde kamu kesimindeki istihdam üzerinde
en belirleyici konumda bulunan siyasal iktidar sahiplerinden kaynaklanmıştır.

Özelleştirme lehine sürülen en popüler görüşlerden biri; ‘özelleştirme, devletten alıp
halka vermektir’.

Ancak gerçekte devletten alınıp halka verilmemektedir.

Ayrıca devlet ve halk, zorunlu olarak birbirlerine karşıt kavramlar değillerdir.

  • Oysa “özelleştirme” sendikasızlaştırma ve sosyal korunmadan uzaklaştırma demektir.

Bunun nedeni, Devletin demokratikleşmesi ölçüsünde, sosyal adalet öncelikleri ile kamu kesiminin önceliklerinin uzlaşabilir olmasıdır.

“Özelleştirme” üretimi daraltmak demektir. Üretim araçlarının mülkiyeti özel kesime geçtiği ölçüde, üretim kararlarının insan gereksinimlerine göre belirlenmesi durumu
son bulur. Onun yerine üretim kararları sermayenin kârlılık ilkelerine göre alınmaya başlanır. (A. Saltık: Örnek, 1 kutusu 2,5 – 3 TL olan yaşam kurtarıcı depo penisilin iğneleri “piyasada” yoktur, ucuzdur, kâr payı düşüktür ama yaşam kurtarıcı olsa bile sermaye açısından üretimi önemsizdir.. “Öksüz ilaç – orphan drug” ilan edilmiştir sermaye tarafından.. Kapitalizmin Tunç yasası “maksimum kâr” çelik iradesiyle yürürlüktedir ve anlı şanlı AKP iktidarı eli kolu bağlı, bu sağlık dramını seyretmektedir ne acıdır ki!)

“Özelleştirme” yabancılaştırmadır

Kapitülasyonları ve Duyun-u Umumiye’yi görmüş bir ülkenin insanları olarak, ülkenin iktisadi işletmelerinin hiçbir sınır tanımaksızın yabancılara devredilmesinin doğuracağı sonuçların ciddiyetini en çok bizim kestirmemiz gerekiyor.

SERBEST REKABET ve SAĞLIK

Serbest rekabet savunucularına göre, tüketiciler piyasada ‘özgürce’ karar verirken, ekonominin yönetimine temel olan kararların oluşumuna katılmaktadırlar. Bu noktada unutulan ya da unutturulmak istenen husus, satın alma ile ilgili kararlarda bireylerin iradelerinin eşitlik içinde rol oynamamakta oluşudur. Eğer bu ekonomi alanında demokrasi ise herkesin eşit olarak değil, satın alma gücü oranında katıldığı bir demokrasidir; dolayısıyla demokrasi değildir.

Sağlık alanının kendine özgü koşulları, serbest rekabet kurallarının işlemesini olanaksızlaştıran kimi özel güçlükler içerir.

Örneğin sağlık alanında göreli olarak, fiyat karşısında esnek olmayan bir istem (talep) söz konusudur. Yani sağlık hizmetlerinde fiyat ne denli artsa da, istemin sabit kalma eğilimi yüksektir. Normal olarak herkes, kendi sağlığı veya yakınlarının sağlığı için parasının tümünü vermeye hazırdır.

Öteki çarpıcı nokta ise; sağlık hizmetlerinin maliyeti, yaşlılar, yoksullar ve kronik hastalar bakımından öbür insanlara göre daha yüksektir. Bu kategorilere dahil olanlar, sağlık hizmetlerine en çok gereksinim duymalarına karşın, en düşük satın alma gücüne sahip kesimi oluştururlar. Sağlık hizmetlerinin piyasa mekanizmasına bağlı kılınmış olması, satın alma gücü yüksek ve ayrıcalıklı dar bir kesimin sağlık gereksinimlerini karşılamaya yönelik olağanüstü lüks sağlık kurumlarının kurulması sonucunu doğurmuştur.
Bizde de Devletin sırtından hızla yükselmeye başlamış bulunan, beş yıldızlı otel konforuna sahip özel hastaneler, bunun bilinen örnekleridir. Sağlık hizmetlerinin özel sektöre terk edilmesi, koruyucu sağlık hizmetlerinin daha çok ihmal edilmesi ve daralması sonucunu doğurur.

Sonuç olarak                     : 

  • Sağlık hizmetlerinin, kamusal kuruluşlar tarafından sosyal dayanışma amacıyla yürütülmesine son verilerek kâr amacıyla çalışan özel işletmelerce yürütülmesinin, yani “görünmeyen ellere” bırakılmasının ciddi sonuçları vardır.
  • Özel sektöre bırakılan sağlık hizmetleri, insanların gereksinimlerine göre değil, satın alma güçlerine göre biçimlenir ve yönlenir. 

Ülkemizde demokratik rejimin askıya alınması ve demokratik hak ve özgürlüklerin ciddi yaralar alması yönünde önemli birer tarih oluşturan 12 Mart (1971) ve 12 Eylül (1980) darbelerine ortam hazırlayan birtakım örtülü operasyonlardır.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin dayandırılmak istendiği gerekçeler; uluslararası terörle ve özelikle bölge bağlamında düşünüldüğünde İslami terör denilen şeyle mücadele etmek ve bölgeyi kitle imha silahlarından arındırmak olarak özetlenebilir.

  • BOP, tarihin tanık olduğu en iğrenç ve en korkunç insanlık trajedilerinin sahnelenmesine neden olmuştur ve olmaya da devam etmektedir  

GELECEK    

Gelecekle ilgili olarak, çok önemli ve büyük değişikliklerin arifesinde olduğumuzu
ve bir dönüm noktasında yaşadığımızı düşündüğümüz çok olmuştur.
Hemen her dönemde böyle düşünenler bulunabilir.
Oysa geçmişe baktığımızda, insanlığının uçsuz bucaksız tarihi boyunca,
bir dönüm noktası sayılabilecek ölçüde önem taşıyan dönemlerin az olduğunu görürüz.

Tüm insanlık açısından değer taşıyan önemli dönemeçlerin sonuncusu,

Kapitalizmin doğuşudur.

*********************

Sevgili öğrencimiz – meslektaşımız Sezin’in özetlemesine bir alıntı da biz yapmak istiyoruz hoşgörüsüyle :

“Birmingham’daki bir yüksek blokta oturan kiracıların
1/7’sinin su aboneliklerinin kesilmesi üzerine doğan durumu bir kapıcı
“Tam leş gibi bir durum doğdu..” tümceleriyle betimledi.

Tuvalette sifon kullanma olanağından yoksun kalan kiracılar,
gereksinimlerini merdiven boşluklarına görmekteler
veya lazımlıklarını pencereden aşağıya boşaltmakta.”

Ian Gregory, The Guardian, 2 Eylül 1992,
(Aktaran: Alpaslan Işıklı, Yeni Din Yeni Tanrı,
Otopsi Yay. 1. Bs. 2005, syf. 119-120)