Etiket arşivi: Prof. Türkkaya Ataöv

CUMHURİYET BAYRAMI

CUMHURİYET BAYRAMI

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar

Bu gün, Mustafa Kemal Atatürk’ün “En büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti‘nin 96. yılını, AKP iktidarınca son 17 yıldır içine sürüklendiğimiz tüm olumsuzluklara karşın coşkuyla kutluyoruz.

Adı geçen siyasal partinin ve iktidarının konjonktürel olduğunu, bir başka anlatımla, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza dek sürecek onurlu tarihinde küçücük bir ayraç (parantez) olduğunu çok iyi biliyoruz..

Nitekim, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüz de çok net ve kesin olarak vurgulamış, tarihe bilinçle not düşmüştü :

  • “Benim naçiz (ölümlü) bedenim elbet bir gün toprak olacak ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır (sonsuza dek yaşayacaktır.

Kurtuluş Savaşımızın utkuyla (zaferle) sonuçlanması ve Lozan Antlaşmasıyla uluslararası hukuk katında resmen tanınmamız, bağımsızlığımızın kabulüyle, yeni Türk devletinin yönetim biçimine karar vermek gerekiyordu. 29 Ekim 1923 günü, Teşkilat-ı Esasiye Kanununda (Anayasada) yapılan değişiklik ile Cumhuriyet ilan edildi.

Cumhuriyet rejimi emperyalizme karşı yurt içinde ve dışında yıllarca süren savaşlar ve çok çetin uğraşlar sonucunda kuruldu. Yurt içinde saltanat yandaşları emperyalistlerle iç içe geçmişlerdi.  Emperyalist devletleri cephede yenmiştik, ancak kapıdan kovsak bacadan girmeye çabalıyorlardı. Din adamı kılıklı ajanlarını, Anadolu’nun en uç noktalarına dek sızdırmışlardı. Cumhuriyetin ilk yıllarında planlı biçimde dış güçlerin kışkırtmasıyla çıkarılan pek çok iç isyanın bastırılması, 1911’den beri 12-13 yıldır pek çok cephede ağır sıcak çatışmalardan son derece yorgun ve olanakları tükenmiş çıkan yeni Türk Devleti için kolay olmadı. Emperyalizmin yerli işbirlikçileri ve hilafet – saltanat yandaşları, satın aldıkları sözde din adamlarına, Cumhuriyet’in ölümsüz kurucusu Mustafa Kemal Paşa hakkında “Görüldüğü yerde katli vaciptir diyerek ölüm fermanı – fetvası yayımlatıyorlardı.

Günümüzde de Cumhuriyet Bayramlarında, 30 Ağustoslarda, 19 Mayıslarda, Çanakkale zaferinin yıldönümünde, kurucusu olduğu Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından, Cumhuriyetimizin yaratıcısının adının anılmıyor olması, es geçilecek bir durum değildir. Aksine “Keşke Yunan galip gelseydi” diyebilen Cumhuriyet düşmanlarının, üstelik bir 10 kasım gününde (2018) hediyelerle ziyaret edilmesi ise açıkça Cumhuriyet’e meydan okumadır.. Devletin – milletin birliğinden Anayasal olarak sorumlu AKP’li Cumhurbaşkanı, bu kabul edilemeyecek gelişmeler karşısında suskundur nedense! Erdoğan, Anayasal sorumluluğunu yerine getirmemektedir. Dahası, bu anlamlı sessizlik yüzündendir söz konusu pervasızlıklar. Daha açık söyleyelim :

  • Cumhuriyetin anayasal kurumları, Cumhuriyetin kurucusunu görmezden gelmeyi kararlılıkla sürdürebiliyorlarsa, KARŞIDEVRİM FİİLEN YÜRÜRLÜKTEDİR!

Onun için Türkiye’de Cumhuriyet demek, Türk Milletinin bağrına oturmuş olan emperyalizmle Saltanat’a karşı kurduğu bir savunma kalesi demektir. Bu sebepten Türkiye’nin devrimci Anayasasında, her madde üçte iki çoğunlukla değiştirilebilirdi. Ama hiçbir çoğunlukla, hiçbir zaman ve hiçbir kimsenin değiştiremeyeceği tek madde, Türkiye Devletinin bir Cumhuriyet olduğu maddesidir.demekte Dr. Hikmet KIVILCIMLI.

Cumhuriyet, Prof. Türkkaya Ataöv’ün deyimi ile “Ümmet değil Cumhuriyet, kulluk değil bilgelik!” tir. (http://ahmetsaltik.net/2019/08/14/ummet-degil-cumhuriyet-kulluk-degil-bilgelik/)

Mustafa Kemal Atatürk, gençlere şöyle sesleniyor ve en büyük yapıtı Cumhuriyeti, Türk gençliğine emanet ediyordu.

  • “Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizsiniz.
    Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” 

Cumhuriyet ulusumuza, çağdaş uygarlığın, demokratik ve laik bir hukuk devleti olmanın tüm kapılarını açmıştır. Cumhuriyetin kazanımlarının değerini bilir ve onu koruyup geliştirerek gelecek kuşaklara aktarabilirsek; 21. yy. ve sonrasında dünya uluslar ailesinin, uluslararası toplumun saygın bir üyesi olacağımıza, yolumuzun ışık ve aydınlık olacağına kuşku yoktur.

Türkiye Cumhuriyeti; yeniden varoluşun, küllerinden dirilişin ve tam bağımsızlığımızın kurumsal yapılanması ve güvencesidir. Kuşaktan kuşağa şan ve onurla aktarmak, sonsuza dek yaşatmak, Anadolu halkının / ahalisinin = Türk Milletinin tek sözcükle “beka” sorunudur.

“Bizi karanlıklardan, esaretten ve zilletten kurtararak, Kutlu Vatanımızı ve Kutlu Cumhuriyetimizi armağan eden Büyük Atatürk‘ümüzün aziz hatırası  ve maneviyatı önünde en derin sevgilerimle, en derin saygılarımla ve sonsuz sonsuz minnet hislerimle eğiliyorum..” diyor bir Cumhuriyet kadını yazar, Güzide Filiz Tuzcu (http://ahmetsaltik.net/2017/10/29/45097/)

Biz de aynı duygularla tüm halkımızın Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun diyoruz ve

  • AKP iktidarını                                        ;
  • Cumhuriyetin temel değerlerine saldırmaktan vazgeçmeye,
    Karşıdevrimi durdurmaya çağırıyoruz.
  • Bu gidiş ülkemiz için “hayırlı” değildir. Kalkışanlar için hiç ama hiç “hayırlı” olmayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, önüne çıkan – çıkarılan her türlü irticayı ezip geçerek sonsuzluğa yolculuğunu kararlılık ve onurla – şanla, bilimsel akılcılıkla sürdürecektir.
  • Bu tarihsel gerçeklik böylece kavranmalı ve herkes ama her- kes haddini bilmelidir.

 

 

Mülkiye Sanat Merkezi Edebiyat Buluşmaları

 


Değerli Mülkiyeliler,

(AS: Bizim açıklamalarımız yazının altında..)

Mülkiye Sanat Merkezi çatısı altında düzenlediğimiz Edebiyat Buluşmaları’nda bu ay 27 Mayıs 2017 Cumartesi günü, saat 16.00’da Prof.Dr. Zeliha Etöz ve Dr. Pınar Ecevitoğlu hocalarımız bize “Kaybedenlerin Romanı(mı?)” başlığı altında, Emrah Serbest ve Murat Uyurkulak romanlarını anlatıyorlar.

Katılımlarınızı bekleriz. Saygılarımızla,

Mülkiyeliler Birliği Yönetim Kurulu

AFİŞ İÇİN TIKLAYINIZ

Dostlar,

Dün (24 Mayıs 2017) akşam Mükiyeliler Birliğinde idik 18:30’da..
Yüksel Caddesinde İnsan Hakları anıtı ve çevresi, Konur / Yüksel kavşağı… polis tarafından sarılmış ve giriş engellenmişti.. Burada 2 gariban Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevi yapıyordu 2 gün öncesine dek.. Birden bire DHKPC üyesi olduklarını keşfetti Bakan Süleyman Soylu ve kamuoyuna tutuklama gerekçesi olarak açıkladı.. CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da belge gösterilmesini istedi haklı olarak. Eğer böyle idi ise neden daha önce yasal işlem yapılmadı????

İşte bu yüzden Mülkiyeliler Birliği yerleşkesine, polisin göstermesiyle ancak epeydir kapalı tutulan otel tarafından açılan kapıdan girdik, boylu boyuca bahçedeki açık lokantayı geçtik ve konferans salonuna erişebildik.. Konur Sokağa açılan kapı ise kapatılmıştı!

Salon tümüyle doluydu ve insanlar ayakta idi.. bereket balkona / terasa sandalye konabildi ve sesbüyütür (hoparlör) ile dinleyebildik..

2 efsane Mülkiye hocası, kıdemli – usta (duayen) hocamız konuşuyordu..

Prof. Korkut Boratav ve Prof. Bilsay Kuruç.. Ağızlarından bal akıyordu..
80 yaşını devirmiş bu 2 bilge, ülkemizin – dünyanın sürüklendiği kapitalizmin kokuşmuş aşamasını ve çıkışı büyük bir yetkinlikle, hayran olunası biçim ve içerikle aktarıyorlardı..
1,5 saati aşkın kendilerini dinledik.. Sonra da en az yarım saat, zorlukla kesilen soru – katkılar.. Saat 21:00’e geliyordu her 2 hocamızın elini sıkıp teşekkür ederken..

Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı Erdal Eren de elbette teşekkürü hak etmişti, O’nun da elini sıktık.. Bizim 2 konuşmamız Eylül – Ekim’e kaldı.. Şehir Hastaneleri ile “Tıbbiyede Hoca İken Mülkiye’de Öğrencilik Yılları” anılarımızı aktaracağız..

Prof.Dr. Zeliha Etöz ve Dr. Pınar Ecevitoğlu Mülkiye’de hocamız oldular..
Onları bir edebiyat söyleşisinde, 2 roman irdelemesi bağlamında dinlemek çok keyif verecek.. OHAL KHK’sı ile tümüyle hukuk dışı biçimde, Anayasaya ve insan haklarına aykırı olarak işlerine son verilen 2 SBF – Mülkiye hocası.. Yaşama asılıyor ve insanımıza aydın sorumluluklarını hâlâ – direnç ve inatla, her şeye karşın sürdürüyorlar..

Ne çok saygı ve şükran onlara ve O’nun gibilere..

  • İnsanlık onuru tarihte hep olduğu gibi Türkiye’de de faşizmi yenecek! Onur ile direne direne.

31 Mayıs günü ise, Prof. Türkkaya Ataöv‘ü dinleyeceğiz.. O da bir anıt gibi oradaydı. Sol ceket yakasında kocaman bir ATATÜRK rozeti taşıyordu hep yaptığı gibi, tokalaştık ve ayak üstü kısaca söyleştik.

Sevgi ve saygı ile. 25 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Nelson Mandela yaşamını yitirdi veeee uğurlandı..


Dostlar,

Kabilesinin kendisine verdiği adla “Madiba“, İngilizlerin kültür emperyalizmi politikalarıyla dayattığı adıyla da Nelson Mandela, yüze yakın devlet – hükümet – uluslararası kurum/kuruluş başkanı-temsilcisinin katılımı ile görkemli bir “tören haftası1 nın ardından toprağa verildi.. (15.12.13)

Mandela's_funeral_15.12.13

Mandela's_death_ceremony_15.12.13
Sevgi ve saygı ile.
17.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

==========================================

Dostlar,

Bir yıldız daha kaydı..

Nelson Mandela'nın hapisten çıkışının ardından geçen 20 yıl

Efsane özgürlük savaşçısı, Güney Afrikalı ulusal kurtuluş savaşçısı çileli ve o ölçüde onurlu yaşamını 95. yaşında noktaladı.

Apaçık söyleyelim; İNGİLİZ EMPERYALİZMİ Güney Afrika Halkına deyim yerinde ise uzun onyıllar boyunca kan kusturdu.. Fakat hiçbir zulüm – diktatörlük asla sürgit kalıcı olamıyor. Güney Afrika’nın karaderili onurlu insanları dabu zulme karşı meşru direniş haklarını kullandılar. Soweto direniş karargahları oldu. Appertheid rejiminin eli
çok kanlı idi.. Onbinlerce zenci ulusal kurtuluş savaşçısı İngiliz askerlerinin kurşunları ile
can verdi.

  • Her şehit, Güney Afrika’nın mazlum siyahi halkını özgürlüğüne
    daha da yaklaştırdı.. Ne yazık ki, özgürlüğün bedeli kan ve can idi..

AFRICAN NATIONAL CONGRESS, ayaklanmanın merkezi siyasal organıydı.

Sayın Prof. Türkkaya ATAÖV‘ün değerli kitabı AFRİKA ULUSAL KURTULUŞ MÜCADELELERİ adlı değerli yapıtından, “Kara kıta” daki çok kanlı özgürlük savaşlarının ve sömürgeci emperyalizmin yenilgisi ile kıtayı terkedişinin çok hazin,
çok kanlı tarihini bütün ayrıntılarıyla öğreniyoruz..

Afrika_Kurtulus_Mucaeleleri

Güney Afrika halkını onurlu acısını bir Dünyalı, bir “insan” duyarlığı ile
gönülden paylaşıyoruz..

  • O’nun, saygın Nelson Mandela‘nın tüberkülozlu (veremli!) akciğerlerinin
    kanlı balgamlı dinmeyen gece öksürüklerinin bizi karabasanla, ter içinde uykumuzdan uyandırdığı geceler olmuştur gençlik yıllarımızda..
    Şimi de birkaç damla gözyaşımızı tutamadığımız gibi
    ..

Güle güle örnek insan,
saygın özgürlük savaşçısı,
anti-emperyalist onurlu kahraman,
zalim İngiliz emperyalizminin diz çöktüremediği mazlum ulusal öncü,
zindanların tutsak alınamayan sabır anıtı bilgesi..

Bizlere öyle çok şey öğrettin ki..
Görkemli yapıtın Güney Afrika Cumhuriyeti de orada, Kara Kıta’nın en alt ucunda,
Ümit Burnu’na ev sahipliği yaparak dimdik ayakta..
Her ne kadar özgün Afrika adlarınız İngiliz adları ile değişmişse de..>
Her ne denli resmi (ana) diliniz İngilizce olmuş, anne diliniz assimile edilmişse de..
Bu utanç da insanlığın yüzkarası emperyalizmin hanesinde yazılı..
Onlar hala çocuklarına dünyaya bu yolla uygarlık götürdükleri masallarını utanmadan anlatıyorlar..

Ama Büyük ATATÜRK tarihsel eytişimin (diyalektiğin) gerekirci (deterministik) öngörüsünü orta yere serdi :

  • “..Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak ve yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır..”

Sevgi ve saygı ile.
6.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Dosyayı pdf olarak okumak – indirmek için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayınız..

NELSON_MANDELA_Goctu

========================================

Nelson Mandela yaşamını yitirdi!

Muammer ELVEREN
6 Aralık 2013
NELSON MANDELA ÖLDÜ
  • Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela,
    95 yaşında yaşamını yitirdi. Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma,
    Nelson Mandela‘nın yaşamını yitirdiğini açıkladı.
NELSON MANDELA’NIN HAPİSTEN ÇIKIŞININ ARDINDAN GEÇEN 20 YIL

Güney Afrika’nın Efsane lideri 95 yaşındaydı. Mandela’nın ölümünü saat 22.45’te Devlet Başkanı Jacob Zuma ‘Halkımız babasını yitirdi’ sözüyle açıklarken
ulusal yas ilan edildiğini belirtti.

Haziran ayında Güney Afrika’nın Pretoria kentinde hastaneye kaldırılan Mandela,
3 ay hastanede kaldıktan sonra Eylül ayında Johannesburg kentindeki evine götürülmüştü. Dün gece yeniden durumu kritikleşen Mandela’nın eşi Graça Machel,
iki kızı, torunu ile eski eşi ve mücadele arkadaşı Winnie Mandela gözlerini kapayıncaya dek başında bekledi. 

GÜNEY AFRİKA’DA ‘ULUSUN BABASI’

Güney Afrika’da ‘Ulusun Babası’ olarak kabul edilen ve sık sık akciğer sorunu yaşamasının nedeni olarak da hükümeti düşürmek üzere yaptığı eylemler nedeniyle aldığı 27 yıllık hapis cezasının 18 yılını geçirdiği Robben Adası’nda yakalandığı tüberküloz hastalığının bıraktığı iz gösterildi.

Uzun yıllar beyaz ırkın yönetiminde olan Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1948-1994 yıllarında, Ulusal Parti hükümeti tarafından siyahilere uygulanan ayrımcılık,
1948 yılı genel seçimlerinden sonra resmileşerek sürdü. 1958 yılından başlayarak yasalarla da desteklenen Apartheid (ayrılık) sistemi, insanların derilerinin renklerine göre sınıflandırılmaları sonucu, beyaz azınlık dışında kalanların vatandaşlık hizmetleri ile devletin sağladığı sağlık ve eğitim gibi birçok hizmetten
daha az yararlanmaları gibi ırkçı bir zemin oluşturdu.

EFSANE LİDER YAŞAMINI YİTİRDİ

1990’DA ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞTU

Apartheid’ın dağılması, ırkçılığın engellenmesi gibi çabalarının yanı sıra yoksulluk ve eşitsizlikle de mücadele eden sosyalist demokrat Mandela
1962’de tutuklandı ve hükumeti düşürmek için komplo kurmak ve sabotaj hareketlerine destek vermekten ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.

Mandela “cezasını” (!) önce Robben Adası’nda daha sonra Pollsmoor Hapishanesi’nde çekti. 27 yıl sonra 1990’da uluslararası bir kampanya düzenlenerek hapishaneden çıkarıldı. Daha sonra Afrika Ulusal Kongresi Partisi Başkanı olarak ilk kez tüm halkın katıldığı seçimlerde 1994’ten 1999’a dek Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk devlet başkanı seçildi.

Mandela iktidarıyla birlikte ırkçı-ayrımcı uygulamalar, Apartheid’a karşı
Anti-Apartheid
Hareketi ile ortadan kaldırıldı.

ATATÜRK ÖDÜLÜNÜ KABUL ETMEDİ

1992 yılında Atatürk Uluslararası Barış Ödülü’ne yaraşır görülen Mandela,
ödülü kabul etmedi.

(A. Saltık’ın zorunlu açıklaması      :Bir ulusal özgürlük kahramanı olan
Nelson Mandela’nın reddettiği Atatürk Uluslararası Barış Ödülü” değildi..
Reddettiği, demokratik olmayan – faşist uygulamalara yönelen 12 Eylül Rejimi’nin
elinden bu ödülü almaktı. Reddiye ödüle değil, “verenlere” idi.. Ayrıca Fatih Altaylı’nın
Mandela ödülü almamakta haklıymış..  bölümünü de içeren yazısına da mutlaka bakılmalıdır.. http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2005/03/05/609146.asp, 5.3.2005)

Mandela’ya 1962’de Lenin Barış Ödülü, 1979’da Nehru Ödülü, 1981’de Bruno Kreisky İnsan Hakları Ödülü,1983 ‘te UNESCO’nun Simon Bolivar Ödülü verildi. 1993’te Nobel Barış Ödülü‘nü,
Eylül 1989 Eylül-Mayıs 1994 arası Apartheid’ın son döneminde Güney Afrika Cumhuriyeti devlet başkanlığı yapan
De Klerk ile birlikte aldı.

24 Nisan ve Soykırım İddiaları

Dostlar,

ADD Genel Yönetim Kurulu ve ADD Bilim Danışma Kurulu’ndan değerli çalılma arkadaşımız Sayın Ahmet Gürel’in sözde Ermeni soykırımı konusunda (24 Nisan 1915) makalesi aşağıda..

Daha kapsamlı bilgi edinmek isteyenler için Değerli Gürel’in kitabını okumak gerek..

Ahmet_Gurel'in_Turk_Ermeni_Iliskileri_kitabi

Teşekkürler sevgili Gürel..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 24.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

AHMET GÜREL
ADD Bilim ve Danışma Kurulu Üyesi 

portresi

24 Nisan ve Soykırım İddiaları

Her 24 Nisan geldiğinde, Ermeni diasporasının; “Türkler Ermeni Soykırımı” yaptılar, diye kulis yaptığını ve 2015 yılına da büyük hazırlıkları olduklarını biliyoruz. Gerçekten de 24 Nisan 1915 tarihinde ne oldu? O tarihte, Osmanlı Hükümeti’nce 2345 Ermeni lideri ve ihtilalcisi Anadolu’da olaylara karıştıkları nedeniyle tutuklanmıştır. Aynı gün, iletişim araçları yeterli olmamasına karşın, Bütün Ermeniler Katagigosu olan Başpiskopos Kevork, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’na Türklerin ‘Ermeni katliamı’ yaptığını duyurmuştur.

‘Soykırım’ kavramını, devletler hukukuna 11 Aralık 1946 tarihinde girmiş ve
12 Ocak 1951’de yürürlüğe girmiştir. ‘Soykırım Sözleşmesi’ni, Türkiye 1950’de imzalarken; İngiltere 1970’te, ABD 1989’da, Ermenistan ise 1991 yılında kabul etmişlerdir.1

Emperyalist ülkelerin emelleri için kullanılan Ermeniler, bu kez de aynı ülkeler tarafından
‘Soykırım’ adına çıkışı olmayan bir yöne doğru götürmektedirler.

Sözde Ermeni Soykırımı’nın ilan edildiği günden bu güne, dünyada birçok sahte belgelere dayalı kitap yayınlanmıştır. Ermenilere destek olan başta İngiltere olmak üzere tüm emperyalist güçler, Ermeni katliamı yalanını çeşitli propaganda araçlarıyla kendi kamuoyuna sunmuşlardır. İngiliz İstihbarat Birimi, Türkiye için Mavi Kitap
(The Blue Book) yayımlanmıştır. Arnold J. Toynbee ve James Bryce tarafından Türklerin aleyhine hazırlanmış olan bu kitapta, Türklerin, Osmanlı topraklarında
600 bin Ermeni’yi öldürdüğü yazılmıştır.

Mavi Kitap’ı takma tanıklara dayanarak yazdığı açıklanan Prof. A. J. Toynbee,2
1960 yılında yapılan bir konferansta, Prof. Türkkaya Ataöv’ün bir sorusu üzerine; 1914-18 arasında yapılan, kendininkiler dahil tüm İngiliz yayınlarının savaşı ne pahasına olursa olsun kazanma hedefine yönelik tek yanlı ve abartmalı yayınlar olduğunu,
bugün böyle değerlendirilmesi gerektiğini söylemiştir.3

ABD İstanbul Büyükelçisi Henry Morgenthau, anılarını içeren ‘Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü’ adlı kitap, sahte Ermeni tezleriyle hazırlanan başka bir kitap olmuştur.

ABD Princeton Üniversitesi’nde görevli tarihçi Prof. Health Lowry’nin yaptığı araştırmalar sonucunda; Morgenthau’nun İstanbul’da görev yaptığı döneme ait kendisinin ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği raporlar ile anıların karşılaştırılması sonucunda, anılarda gerçek olmayan verilerin kullanıldığı kanıtlanmıştır.
Prof. Lowry, anlatımını şöyle sürdürmüştür :

“Amerikan kamuoyunun belirgin politikası haline gelen ve günümüzde varlığını sürdüren güçlü Türkiye karşıtlığı, kitabın temel taşlarından biri olmuştur. Morgenthau’nun bu kitabı, İttihat ve Terakki Hükümeti’nin I. Dünya savaşını bahane ederek, Ermeni azınlığa karşı planlı bir soykırım uyguladığı inancının ana çıkış noktalarından biridir.4

1920’de, Aram Andonyan adında bir Ermeni, Paris’te sahte evraklara dayalı bir kitap yayınlamıştır. Bu kitap, diğerleri gibi düzmece propaganda araçlarından biridir.
Batılılar ve Ermenilerin gerçeklerle yüzleşmek istemediğini belirten Amerikalı Savcı
Sam Weems, ‘Ermeni Hilesi’ adlı bir kitabında görüşünü şöyle açıklamıştır:

  • “O tarihlerde ileri sürüldüğü gibi bir soykırım yapılması mümkün olamaz. Ermeniler, hiç utanmadan, sıkılmadan Washington’da milyonlarca dolar verip bir bina satın alıyorlar ve soykırım müzesi kurmaya kalkıyorlar.
    Bu Hıristiyanlık adına utanç verici bir durumdur. Eğer soykırım müzesi kuracaklarsa, sergileyecekleri arasında Türklere ait hatıralar da olmalıdır. Yoksa kurdukları müze, ırkçı nefret müzesi olmaktan öte bir anlam taşımaz.”5

Türkiye’nin, soykırım yaptığı iddia edilen Ermenilerin ülkesi Ermenistan’dan 41 yıl, destekçileri İngiltere’den 20 yıl, ABD’den 39 yıl önce neden ‘Soykırım Sözleşmesi’ni imzaladığını iyi düşünmemiz gerekiyor?

Eğer Türkiye, 1915 yılında soykırım yaptıysa, geriye dönük bir yaptırımla,
‘Soykırım Sözleşmesi’ni imzalamışken niçin yargılanmamıştır?
Yıllarca yapılmayan bu suçlama, niçin 1980 yıllarından sonra gündeme getirilmiştir?

Fransız Av. Georges de Maleville’nin yazdığı ‘1915 Osmanlı-Rus Ermeni Trajedisi’ adlı kitap, Türkiye’yi asılsız iddialarla suçlayanlar için hazırlanmış bir iddianamedir.
Av. Georges de Maleville, ‘Ermeni soykırımı’ tezini belgelerle sadece çürütmekle kalmıyor, Fransa’nın diktiği kin anıtlarının boş bir düşüncenin ürünü olduğunu vurgulayarak tarihe bir not düşüyordu:

“1. Dünya SavaşınIın ilanından başlayarak, Kilikya ve Maraş yöresindeki Ermeniler ayaklanmıştır. Öylesine önemli bir ayaklanma olmuştur ki, 1915 Şubatı’nda, Rusya’nın Londra Büyükelçisi, Antakya’ya çıkartma yaparak gelen 15 bin asiye erzak sağlamak amacıyla, İngiliz Hükümeti’nden yardım isteminde bulunacaktır. Olayın ciddiyetini belirtmek için, Osmanlı İmparatorluğu’nun aynı dönemde, Çanakkale’yi savunmakta olduğunu belirtelim.”6

ABD’li Prof. Bernard Lewis, ‘Ermeni soykırımının gerçek olmadığı’ konusundaki görüşünü açıklaması nedeniyle, Ermenilerin yoğun tepkisiyle karşılaşmıştır.
16 Kasım 1993’te ‘Le Monde’ gazetesinde Bernard Lewis, Ermeni soykırımıyla ilgili olarak makalesinde şunları yazmaktadır:

  • “Osmanlı Hükümeti’nin Ermeni ulusuna karşı kitlesel yok etmeyi öngören bir planı olduğunu gösteren geçerli kanıt yoktur.
  • Türklerin ‘tehcire’ başvurmalarının geçerli nedenleri vardır.
  • Çünkü Ermeniler, Osmanlı topraklarını işgal eden Rusya ile birlikte
    Türklere karşı çarpışıyorlardı.”7

Tehcir sırasında bölgedeki aşiretlerin saldırılarına karşı Ermenilerin korunması,
gıda ve ilaçlarının karşılanması için Türk hükümetinin ordusuna emir verdiğini anlatan
ABD’li Prof. Dr. Stanford Shaw, göçle ilgili görüşlerini şöyle anlatıyordu:

  • “Bölgede Ermeni nüfusu iddia edildiği kadar değildi. Tehcirden önce
    iki yüz elli bin Ermeni Rus Ordusu’na katılmış, yedi yüz bin Ermeni de Rusya Ermenistan’ına göç etmiştir. Ancak savaş ve tehcir sırasında her iki taraftan da karşılıklı olarak on binlerle ifade edilecek kadar öldürmeler olmuştur. Fakat ölen Ermenilerin sayısı üç yüz bini geçmez. Fakat tepki olarak Ermenilere karşı katliam da olmuştur. Ama Osmanlı hükümeti emriyle gerçekleştirilmiş bir Ermeni katliamı kesinlikle söz konusu değildir.”8

Prof. Dr. Justin Mc Carthy, Yeditepe Üniversitesi’nde ‘Ermeni Soykırımı İddialarında Gerçek Nedir?’ konulu konferansında şunları söylemiştir:

“Bugün Ermenistan olarak bilinen yerin büyük çoğunluğu, Rusya’nın bu bölgeyi işgali öncesinde Türklere aitti. Ermeniler, Güney Kafkasya’nın hiçbir yerinde çoğunluk olmamıştır. Türk-Rus savaşlarında, Ermeniler, Ruslara katılmış ve Türkiye’ye karşı düşmanla işbirliği yapmışlardır. Ruslar, geri çekilirken beraberinde Ermenileri de götürmüşlerdir. Ve sonradan bunları Türklerin topraklarına tekrar yerleştirmişlerdir.

* Ölümleri, öldürmeleri başlatan Ermenilerdir.
* Türkler Ermenilere saldırmadılar.

* Ermeniler Türklere saldırdılar; Türkler Ermenilerin saldırılarına yanıt verdi.
* Kan dökülmesini Türkler başlatmadı.”9

Taşnak lideri ve Ermenistan’ın 1918-1920 arasında ilk Başbakanı olan
Ovanes Kaçaznuni, Ermeni gerçeğinin yanlışlarını o yıllarda görmüştür.
‘Büyük Ermenistan’ hayalinin gerçekçi olmadığını saptayan bu lider, Kaçaznuni’nin tehcir konusundaki tespiti çok ilginçtir, okuyalım:

  • “1915 yaz ve sonbahar döneminde, Türkiye Ermenileri zorunlu tehcire tabi tutuldu, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleştirildi. Bütün bunlar, Ermeni sorununa ölümcül bir darbe vurdu. Tarihsel Ermenistan’ın, bize devreden gelenekleri ve Avrupa diplomasisinin vaatleri doğrultusunda, bağımsızlığımızın temelini oluşturması gereken bölgeler boşaltıldı; Ermeni illeri, Ermenisiz kaldı.
  • Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir konu bulunmamaktadır. Sonradan da anlaşılacağı üzere, Türkiye’de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından bu yöntem, en keskin ve en uygun bir yöntemdi.”10

‘Türk Ermeni İlişkileri’ (Yabancı Belgeler Işığında, Dünü Bugünü) adlı kitabımda yer alan 524 yabancı belgeden yalnızca 10 tanesini bu makaleme aldım. 1906-1922 arasında Ermeniler tarafından 518.105 Türk’ün katledildiğinin belgesini bile dünyaya duyuramazken, onlar haksız oldukları bu konuda her ülkeyi soykırım anıtlarıyla doldurmak başarısını göstermektedir.

Tarihi gerçekleri saptıranlara, Değerli Hukukçu Emin Değer‘in, ‘Tarihe Not Düşürmek’ başlıklı yazısıyla yanıt verelim:

  • “Soykırım yapmamış bir ulusun bireylerinin bilgisizliğinden, bilenlerin de ilgisizliğinden yararlanarak yerel karşılıklı öldürme olaylarını soykırım olarak yansıtan kimi aydınların yol açtığı suçluluk psikozuyla hareket etmeyen her sağduyulu insanın, savunma değil hesap sorma konumunda olması gereken günlerdeyiz.”

Kaynaklar

1- Ali Eşref Uzundere, İnsanlık Suçu; Iğdır ve Çevresinde Ermenilerin Türk Kırımı, T.C. Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 2002, s. 52–55.
2- SBF Profesörler Kurulu Salonunda yapılan bir konferans.
3- Türkkaya Ataöv, Ermeniler, Mavi Kitap ve Toynbee, Cumhuriyet, 12 Mart 2005.
4- Şükrü Elekdağ, ‘Tarihsel Gerçekler Işığında Ermeni Soykırım Savı’ adlı makalesi, Cumhuriyet, 25 Nisan 2005, sayı: 3.  
5- Mürsel Köse, İşgalden Kurtuluşa, Kuban Yayıncılık, Ankara 2003, s. 144.
6- Georges de Maleville, 1915 Osmanlı-Rus Ermeni Trajedisi, Toplumsal Dönüşüm Yayınları,  İstanbul 1998, s. 72–73..
7- Ali Eşref Uzundere, İnsanlık Suçu; Iğdır ve Çevresinde Ermenilerin Türk Kırımı, T.C. Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 2002, s. 308.
8- Köse, a.g.e., s. 134.
9- Prof. Dr. Justin Mc Carthy ile yapılan röportaj, Hürriyet, 22 Mart 2001.
10-Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok, Kaynak Yayınları, İstanbul 2005, s. 32–33.