Etiket arşivi: Diren Doğu Perinçek!

ÇARŞAMBA İĞNELERİ : 08 Mart 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

KÖRLEŞME

Kahramanmaraş Belediye Başkanı Kahraman Güngör, bütün olanakları ile Kahramanmaraş’a yardıma koşan Ankara BŞBB Mansur Yavaş’ı görmediğini söyledi.

Perdelenmiş gözleri kentteki depremi ve depremzedeleri gördü mü acaba?..

İSTİFA

Yunanistan’da tren kazasında 40 kişi ölünce Ulaştırma Bakanı hemen istifa etti.

Depremde en az 45 bin kişi öldü, önemseyen bir kişi çıkmadı…

YANDAŞ

Perinçek, “Gelecek hükümet, Cumhurbaşkanımız önderliğinde AK Parti, MHP ve Vatan Partisi ortaklığında kurulabilir.” diyor.

2015’ten beri süren yandaşlığın bedelini istiyor…

HİZMET

Çadırları alt kuruluşumuz sattı” diyen Kızılay Başkanı’nın 12 alt kuruluşun  yönetim kurulu başkanı olduğu, 300 bin TL’nin üzerinde aylık aldığı, oğlunun da Kızılay’da başkan yardımcısı olduğu açıklandı.

Kızılay, başkanına hizmetten halka hizmete zaman / olanak bulamamış…

VİCDAN MI?

Kızılay Gayrimenkul ve Girişim Sermayesi Portföy Yönetimi’nin, depremin üçüncü günü (9 Şubat) Kurumun paralarını altın ve dövize yatırdığı belirtildi.

O (Kızılay) artık yardım kuruluşu değil kâr amaçlı bir holding.

Yapılan hukuki, ahlaki ve vicdani!..

BAKAN

Kayıp (yitik) çocukların akıbeti sorulan Aileden sorumlu Bakan, ”Umuyoruz sosyal kurumlardadır” dedi.

Umuyorum, “Umuyoruz” diyen kişi ne Bakanı olduğunun ayırdındadır…

SEYİRCİ

Futboldan sonra FB basketbol seyircisi de “İstifa!” sloganı attı.

Bahçeli’den çözüm bekleniyor. FB Eurolig’ ten çekilsin mi?..

DAYATMA

Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığının “dayatma” olduğu gerekçesi ile, “terk etmem” dediği masayı terk etti.

CHP’li belediye başkanlarını dayatarak geri döndü.

Zevzek…

KUŞ

FETÖ’cülerin avukatı Prof. Ersan Şen, fırsatı ganimet bilip, ”İyi Parti’den istem gelirse aday olacağını” açıkladı.

TV’lerde boy gösterince kimi kuşlar kendilerini deve sanıyor…

MAL

Akşener’in masadan ayrılması üzerine RTE, ”Onlar mal derdinde, biz can derdindeyiz.” dedi.

21 yıldır gözünün maldan başka bir şey görmediğini bilmesek!..

HELALLİK

RTE depreme müdahaledeki gecikmelerden dolayı Adıyamanlılar’dan helallik istedi.

Öbür illere zamanında yetişmiş miydi?

Adıyaman’ın Menzil Tarikatı’nın merkezi olması fark yaratır mı?..

GEREĞİ

RTE, seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılacağını açıkladı ve “Millet gereğini yapacak” dedi.

Sonunu görüyor…

Saygı Öztürk : 2 yıl 181 gün sonra


Dostlar
,

Deneyimli, dürüst, çalışkan gazeteci Saygı Öztürk bu günkü yazısında
SÖZCÜ‘de önemli irdelemeler yaptı.

10 Aralık Dünya İnsan Haklar Günüdür..

Yani, İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ‘nin
(UNIVERSAL DECLARATION of HUMAN RIGHTS)

Anılan Bildirge, günümüzden tam 65 yıl önce bu gün 10 Aralık 1948 günü
BM Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir.

Türkiye’de bu Bildirge’ye (İHEB) uluslararası hukuk bağlamında “taraf” tır ve
Yargı organlarımız (mahkemelerimiz) son dönemlerde kimi kararlarında
doğrudan gönderme yaparak gerekçe olarak göstermektedirler..

Çok sevindirici bir durumdur..

Ancak aradan geçen 65 yıla karşın, bu Bildirge’nin günümüzde çok önemli ölçüde yaşam alanlarında uygulanmadığını biliyoruz.

Sevgili Balbay’a tüm yüreğimizle “geçmiş olsun”,
“hoşgeldiniz dışardaki hapishaneye!” diyoruz buruk bir sevinçle..

Bu gün Dünya İnsan Haklar Günü ve bir yandan da yaşamını Güney Afrikalı zencilerin özgürlüğüne adayan ve eli kanlı İngiliz sömürge yönetimince 26 yıl hapiste tutulan ama asla başeğmeyen bir efsanenin de cenaze töreni var..

MADİBA..

Batı’lının, adını kültür emperyalizmi bağlamında “Nelson” yaptığı kahraman..

Kara ve talihsiz kıta Afrika’nın güney ucunda yaşayan kara derilileri beyaz adam,
WASP (White – Anglo Sakson & Protestant) ASİL İngilizler (!) en kanlı biçimde sömürgeleştirmişti.

İşte bu tutsaklığa başkaldıran özgürlük savaşçısı “Madiba” (Nelson Mandela)
bu gün başkent Johannesburg’ta sonsuzluğa uğurlanıyor.. En ateşli söylevleri de emperyalist Batı’nın lider(cik)leri atıyorlar..

Güle güle Madiba, güle güle Nelson Mandela dede!

Açtığın ışıklı yol, süregelen özgürlük kavgamızı hep güçlendirecek ve aydınlatacak..
Asla emekler boşa gitmez.. Bütün enerjiler toplumun dokusuna derinlemesine işler.. Termodinamik yasalarının şaşmaz kurallarıdır; eytişimin (diyalektiğin) de
bilimsel temelini oluşturur.

*******************

Sözü uzatmayalım,

Sayın Balbay ve Haberal artık kodes dışındadırlar, milletvekili dokunulmazlıkları vardır. “İçeride” kalanların da tutsaklıklarının sona erdirilmesi için, “damdan düşen halden anlayan” lar olarak en önde savaşım vermelerini bekliyoruz pek doğallıkla.

Bu güne dek Sayın Haberal’dan bu yönde herhangi bir girişim duymadık ne yazık ki.
Dileriz ve umarız ki, Sn. Balbay ile birlikte bir dayanışma (sinerji) içinde davranırlar..

Yeminlerini anımsatabilir miyiz, gerek var mı??

  • “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa‘ya sadakatten ayrılmayacağıma;
    büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

Yeminde kırmızı boyayıp altını çizdiğimiz bölüm Balbay’a ve Haberal’a özellikle borçtur.

Sevgi ve saygı ile.
10.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=======================================

2 yıl 181 gün sonra

portresi

Saygı Öztürk
saygi@sozcum.com
SÖZCÜ, 10.12.13

 

Ce­za­evin­de tu­tuk­lu ola­rak bu­lun­duk­la­rı dö­nem­de aday gös­te­ri­len­ler­den bi­ri MHP,
iki­si CHP, be­şi BDP’­den mil­let­ve­ki­li se­çil­di.

Geç­miş­te, ce­za­evin­de bu­lu­nan­lar­dan mil­let­ve­ki­li se­çi­len­ler, do­ku­nul­maz­lık ka­zan­dık­la­rı için de­ğil, “Mil­let­ve­ki­li olan ki­şi kaç­ma­z” ka­ra­rı doğ­rul­tu­sun­da ser­best bı­ra­kı­lır­ken,
bu kez mah­ke­me­ler fark­lı bir tu­tum iz­le­di.

CHP Mil­let­ve­kil­le­ri Mus­ta­fa Bal­bay ile Prof.Dr. Meh­met Ha­be­ra­l’­ın avu­kat­la­rı
tu­tuk­lu­lu­ğun mil­let­ve­ki­li tem­sil gö­re­vi­ni olum­suz et­ki­le­di­ği­ni be­lir­tip, tah­li­ye edil­me­le­ri için Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’ne bi­rey­sel baş­vu­ru­da bu­lun­muş­tu. Hak­kın­da ve­ri­len
mah­ku­mi­yet ka­ra­rın­dan son­ra Ha­be­ral tah­li­ye edil­miş­ti. Bal­bay ise ce­za­evin­de kal­dı.
İş­te, Ana­ya­sa Mah­ke­me­si’nin ge­çen çar­şam­ba gü­nü ver­di­ği ka­rar, Bal­bay ve öbür
tu­tuk­lu mil­let­ve­kil­le­ri için umut ol­du. MHP’­den se­çi­len En­gin Alan’ın ise
“Bal­yoz Da­va­sı­”n­dan hü­küm giy­di­ği ve ce­za­sı Yar­gı­tay ta­ra­fın­dan onan­dı­ğı için
tah­li­ye edil­me­ye­ce­ği be­lir­ti­li­yor…

Tah­li­ye­yi is­te­me­yen­ler var­dı

Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’n­de, baş­lan­gıç­ta ha­va, tah­li­ye yö­nün­de de­ğil­di. En çok tar­tı­şı­lan ko­nu da “Hak­la­rın­da mah­ku­mi­yet ka­ra­rı ve­ril­me­miş olan PKK ve KCK’­lı tu­tuk­lu be­le­di­ye baş­ka­nı, be­le­di­ye mec­li­si, il ge­nel mec­li­si üye­si olan­lar ile önü­müz­de­ki se­çim­de
ce­za­evin­dey­ken aday gös­te­ri­len­ler, ay­nı ge­rek­çey­le tah­li­ye ta­le­bin­de bu­lu­nur­sa ne
ola­cak?” Ana­ya­sa Mah­ke­me­si, bu du­ru­mun hu­kuk­çu­lar ta­ra­fın­dan tar­tı­şı­la­bi­le­ce­ği­ni,
da­va ko­nu­su­nun ise mil­let­ve­kil­le­riy­le il­gi­li ol­du­ğu­nu de­ğer­len­di­r­di.

İş­te, bu açık­la­ma­lar ve yo­rum­lar baş­lan­gıç­ta “tah­li­ye­ye ta­raf­tar ol­ma­yan­la­rı­n” da
gö­rüş­le­ri­ni de­ğiş­tir­di. Za­ten, mah­ke­me­le­rin ver­di­ği ka­rar­la­rın de­ğer­len­dir­me­si de
nor­mal­de Ana­ya­sa Mah­ke­me­si ta­ra­fın­dan ya­pıl­mı­yor. Key­fi­lik, adil yar­gı­la­ma­ya ay­kı­rı bir durum ol­ma­dı­ğı sü­re­ce Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’nin ka­rar ve­re­me­ye­ce­ği de ya­sa­da
açık­ça yer alı­yor.

Ka­rar, yalnızca ve­kil­ler­le il­gi­li

Mus­ta­fa Bal­ba­y’­ın tu­tuk­lu­lu­ğu 5 yı­lı dol­dur­ma­dı­ğı için “ih­lal yo­k” de­nil­di.
Da­va­cı­lar­dan Prof. Dr. Meh­met Ha­be­ral da 5 yı­lı dol­dur­ma­dan tah­li­ye edil­miş­ti.
Tah­li­ye yo­lu, mil­let­ve­ki­li se­çi­len ki­şi­nin ce­za­evin­de de­ğil, TBMM’­de ol­ma­sı ge­rek­ti­ği için açıl­dı. Mil­let­ve­ki­li se­çi­len ki­şi­nin kaç­ma­sı, bun­dan son­ra kanıt (de­lil) ka­rart­ma­sı­nın
bek­le­ne­me­ye­ce­ği üze­rin­de du­rul­du.

Mil­let­ve­ki­li se­çil­miş olan­lar için ye­rel mah­ke­me kli­şe­leş­miş ge­rek­çe­ler­le “tu­tuk­lu­lu­ğun
de­va­mı­na­” ka­rar­la­rı al­dı­ğı, mil­let­ve­ki­li se­çil­miş ol­ma­la­rı­nın da hep yok sa­yıl­dı­ğı be­lir­til­di. Mus­ta­fa Bal­bay hak­kın­da Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’nin ver­di­ği asıl ka­rar “u­zun
tu­tuk­lu­lu­k” de­ğil, mil­let­ve­ki­li ol­ma­sı­nın yok sa­yıl­ma­sı­dır.
Ya­ni, mil­let­ve­ki­li se­çi­len
ki­şi­nin tu­tuk­suz yar­gı­lan­ma­sı ge­rek­ti­ği esas alın­dı.

Bal­bay ve Ha­be­ra­l’­la il­gi­li ka­rar, ce­za­evin­de bu­lu­nan tu­tuk­lu ya da ce­za­la­rı Yar­gı­tay
ta­ra­fın­dan onan­ma­mış olan mil­let­ve­kil­le­ri­ni ya­kın­dan il­gi­len­di­ri­yor. Alı­nan ka­ra­rın,
öbür tu­tuk­lu­lar­la bir il­gi­si yok. An­cak, tu­tuk­lu be­le­di­ye baş­kan­la­rı da “biz de hal­kın
oy­la­rıy­la se­çil­di­k” de­yip tah­li­ye­si­ni is­ter ve Ana­ya­sa Mah­ke­me­si­’ne baş­vu­rur­sa
na­sıl bir ka­rar çı­kar, onu da an­cak ka­rar ve­ril­di­ğin­de öğ­re­ne­bi­le­ce­ğiz.

Dün sa­bah Ha­kim­ler ve Sav­cı­lar Yük­sek Ku­ru­lu (HSYK) 1. Dai­re Baş­ka­nı
İb­ra­him Oku­r’la ko­nuş­muş­tum. Ka­ra­rın ve­ril­me­si­ni bek­li­yor­du. İş­te o ka­rar ak­şam
sa­at­le­rin­de gel­di. Mus­ta­fa Bal­bay ve avu­kat­la­rı uzun bir mü­ca­de­le ver­di. Hiç umut­la­rı­nı yi­tir­me­di­ler. Ana­ya­sa Mah­ke­me­si “hak­lı­sı­nı­z” de­yin­ce­ye ka­dar, Bal­ba­y’­ın mil­let­ve­kil­li­ği­nin üze­rin­den tam 2 yıl 181 gün geç­miş ol­du… Bu­na da şü­kür…

Hakim Şengün: Ağır muhalefet şerhim olurdu

“Ergenekon” olarak bilinen davanın başladığı dönemde 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanlığı’nı Köksal Şengün yürüttü. Üyelerin aksine tutukluluğun devamı yönünde farklı düşündü ve kararlarında yalnız kaldı.

Dün, kendisine Anayasa Mahkemesi kararını hatırlattığımda,

“Mahkeme hiç beklemeden tahliye kararını vermesi gerekiyordu.
Çünkü bu Anayasal bir zorunluluk.”
dedi.

Kararın Yargıtay tarafından verilmesine ilişkin hukuki görüşleri ise “ipe un sermek” olarak niteledi. Deneyimli hukukçuya Milletvekili Engin Alan’ın durumunu sordum.

“Engin Alan hakkında hüküm verildiği için bir şey yapılamaz.
Ancak KCK’dan tutuklu olan milletvekilleri de karardan yararlanır.” dedi.

Acaba, Köksal Şengün, o mahkemede başkan olarak devam etseydi,
bugünkü gibi mahkumiyetler verilir miydi? Şengün’ün yanıtı şöyle oldu:

“O mahkemede ben olsaydım, karar yine bugünkü gibi ama benim çok ağır muhalefetimle çıkardı. Dosyanın içeriğini bilen bir hukukçu olarak verilen mahkumiyet kararlarına üzülüyorum.”

Balbay tamam da, “Ergenekon Davası”ndan ağır cezalar alan meslektaşlarımız
Tuncay Özkan, Hikmet Çiçek, Deniz Yıldırım, siyasetçilerden Doğu Perinçek,
çok sayıda değerli bilim adamı, komutan ne olacak?

  • 4 aydır haklarındaki mahkumiyet kararının gerekçesi bile yazılmadı.

Bu haksızlıkları TBMM ve her ortamda en iyi anlatacak olan Balbay ve Haberal olmalı.
(http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/saygi-ozturk/2-yil-181-gun-sonra-421249/, 10.12.13)

Doğu Perinçek : Silivri Kal’ası’na ulaşan kahraman oldu


Dostlar,

Son yıllarda okuduğum en etkileyici makale aşağıda..
Yer yer duygusal tonlamaları olsa da hatta öne çıksa da..
Hem insan akıl ve duygu bileşiminden oluşmuyor mu?

Ne denli yanlıştır; çocuklarımıza, birbirimize “duygusal davranma” deyişlerimiz!
Oysa yeri gelir duygularımız bize doğru yolu gösterir, akılla başedemediğimizde.
Hem neden salt 1 elimizi yalnızca göğsümüzün üstüne koyuyoruz??
Bu edim, gerçekte duygusallığa gönderme değil midir “duygusal davranma” çelişkisi ile yüklü?

Neden öbür elimizi de aynı zamanda alnımıza (aklımızı temsilen!) koymayız ki?
Hem, 2 elimizin – kolumuzun varlığının gerekçesi gerçekte bu eş zamanlı edim olmasın?!

Sayın Doğu Perinçek tam da böyle yapmakta..

  • Gelecek, hiç ama hiç kuşku yok örgütlü halkın ellerinde akıl ve duygu alaşımı ile ve de alınteri, göz yaşı, ne yazık ki kanla yoğrulacaktır;
    orada egemenlerin sultasına yer yoktur..

Diren Doğu Perinçek!

“Silivri Destanı” hece hece, sözcük sözcük, imbik imbik kaleminizden dökülüyor..

Sevgi ve saygı ile.
Sivrihisar, Eskişehir, 8.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

Silivri Kal’ası’na ulaşan kahraman oldu

portresi_bayrakla

Doğu Perinçek

ROTA – AYDINLIK, 07 Ağustos 2013

 

 

Pazar akşamı Ulusal Kanal’da gördük.

Muğla’ydı galiba, şehir çıkışında yolu kesen polise bir hanım,

Açın yolu, bizi durduramayacaksınız, gerekirse yaya gideriz,
ama kesinlikle Silivri’ye yetişeceğiz.
” diyordu.

Silivri Kal’ası önünde gelincik dalgaları

Belki gülümsenerek izlenmiştir.

Ama 5 Ağustos 2013 günü Silivri Kal’ası’nın cephesindeki tarlalar
gelincik açmıştı
.

Yine Ulusal Kanal’da izliyorduk. Kale duvarlarına doğru koşan,
rüzgârla dalgalanan gelinciklerdi bunlar
.

Ellerinde Türk bayrakları, İşçi Partisi ve TGB flamalarıyla
on binler
 olmuşlardı.

Nasıl gelmişlerdi oraya, hangi kayaları yarmış, hangi çöllerden geçmiş ve
işte şimdi kızıl bir ırmak gibi Silivri ovasında akıyorlardı.

İçlerinde, Muğla çıkışında polise meydan okuyan o hanım var mıydı?

Bilmiyoruz, ama O’nun o hedefe kilitlenmişliği, o kararlılığı
hepsinin göğüs kafesinde devasa bir körük gibi soluklanıyordu.

Menzile daha yüzlerce, hatta binlerce kilometre uzaktan yollar kesilmiş, çıkışlar önlenmiş, otobüsler kaçırılmış, E-5 Karayoluna ve otoyollara beton engeller atılmış, polis ve jandarma barikatları kurulmuş, ama o yollara düşen yüz binlerin on binleri Silivri Kal’ası önüne ellerinde al bayraklarla ulaşmışlardı.

O yoğun dumanların içinde yine onların bayrakları

Ve şimdi onları karşılamak için helikopterler seferber edilmişti.

Gökten gaz bombaları atılıyor, çayırlar ve ekinler alev alev yanıyor,
o yoğun dumanların içinde yine al bayraklar dalgalanıyordu.

Polis birlikleri kara bulutlar gibi onların üzerine saldırıyor, al bayraklar biraz geriye doğru yaslanır gibi oluyor, sonra yaylanıyor yine, Silivri Kal’asına doğru
alev alev, dalga dalga koşuyordu.

Hayranlık uyandıran bir kararlılık, inanılmaz bir zekâ, tarih sahnesindeydi.

Korku şatosunun itaat büyüsünü bozanlar

Tertip, hile, zulüm, kale duvarlarının, metal bariyerlerin, dikenli tellerin arkasında saklanmıştı.

El hainün haifün!

Hainler halktan korkuyordu!

Ama işte halkın o kahraman öncüleri, gelip yine onların o korku şatolarının duvarlarına dayanmıştı.

Evet, halktan korkuyorlardı.

Ama hâlâ halktan korkanlardan korkanlar vardı.

Karanlık şatonun içinde hava başkaydı. Şato, bütün şatolar gibi büyülüydü.
Salon, itaat havası altında boğuluyordu.

Sanık sandalyelerinde oturanlar, avukatlar ve milletvekilleri, birkaç cılız itirazdan sonra, uslu uslu Cumhuriyet’e kesilen idam hükmünü dinliyorlardı.

Ama tarlalardan kalenin duvarlarına dayanan milletin kahramanları, ellerinde alev alev yanan isyan bayraklarıyla şatodaki büyüyü bozmuştur.

Vekilsizdirler, avukatsızdırlar; ama korkusuzdurlar.

Çıplak ayaklarının sesleri artık her yerde duyulacaktır.

Açık alınlanndaki ak- yazılar, her yerde okunacaktır.

Onların sesleri salonda da yankılanmıştır. Şatonun büyüsü bozulmuştur.

Burada bir mahkeme yok” denmiştir.

Boşaltalım bu salonu, onları yalanlarıyla baş başa bırakalım..
çağrılarıyla, İşçi Partililer o büyülü salonu terk etmişlerdir.

Bir süre sonra Org. İlker Başbuğ, Org. Tolon ve Org. Iğsız da yalanın hükmettiği
o salonda başı dik oturulamayacağını görmüş ve şerefli Türk komutanları olarak orayı terk etmişlerdir.

İptal olunan ferman ve yarının geçerli hükmü

Geçersiz hükümlerin ancak itaatkâr dinleyicileri olur. Siz boyun eğerseniz, uzatırsanız boynunuzu boyunduruğa, o zaman hükümler boynunuza takılır.

Ama bugün zulme başkaldıran bir halk var.
O halkın nice deneyimlerde sınanmış bir öncüsü var.
Hükümleri geçersizdir.

Öyle uzaklara değil, yarınların Türkiye’sine bakın.

  • Tayyip Erdoğan – Abdullah Gül – Fethullah Gülen üçlüsünün
    hükmünü göremeyeceksiniz.
  • Onlar yenilmiştir.

Ekonomi raporları, siyasal tahliller, güç dengeleri falan, hepsi kuşkusuz önemlidir
ve tartışılıyor.

Ama tartışmasız olan bir gerçek var.

O da Silivri Kal’ası’na dağları ve ovaları aşarak gelen milletin on binlerce öncüsüdür.

Onların ellerindeki bayraklarının rengi, bugünün tartışmasız gerçeğidir
ve yarınların hükmüdür.

  • Milletin hükmü; Oval Ofis güdümlü Haçlı irticanın fermanını
    iptal etmiştir
    .

Türkiye’nin yaldızsız gerçeği

O gün Silivri Kal’ası’nın cephesine ulaşanlar kahraman oldu.

Hiç kimse onları sahneye çağırmayacak.

Hiçbir mikrofon onlara uzatılmayacak.

Hiçbir kamera önünde poz vermek durumunda kalmayacaklar.

İsimleri hiçbir taşın üzerine kazınmayacak, hiçbir deftere yazılmayacak.

Kendileri için madalya törenleri yapılmayacak, ikiyüzlü nutuklar atılmayacak, tenekeden ve plastikten plaketler verilmeyecek.

Ama işte onlar o dumanlar içinde kaybolmuş kalenin bağrında,
bugün Türkiye’nin yaldızsız ve süslemesiz gerçeğidirler.

Hem de en kudretli ve en acımasız gerçeği.

Kendisine karşı koymaya kalkanları ezip geçecek olan o halk gerçeği.

Artık Türkiye’nin hikâyesinde, destanında yalnız o gerçek vardır.