Etiket arşivi: 30 Mart 2014 yerel seçimleri

Geçmişimiz ve Geleceğimizdir Köylerimiz…


Arşivimizden…

Dostlar,

6330 sayılı Büyükşehir Yasası, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinin ardından yürürlüğe girdi. Son derece köklü ve ağır değişimleri bedeller söz konusu.. Ne var ki,
yaygın toplum kitleleri durumun ciddiyetinin ayırdında değil.  

Küresel sermaye ve yerli işbirlikçileri kentsel rantlarla yetinmek niyetinde değil..
Köysel alanlarda yabancılara toprak satışı ve yerleşme izni, 1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Yasası uyarınca olanaklı değildi, bu kritik engel de aşıldı. Yeni B2 arazileri yaratma olanağı doğdu.. Örneklerini İzmir, Bodrum, Muğla… görmeye başladık.. Valilikler kırsal taşınmazları diledikleri belediyelere aktarıyor (politik Rant transferi!);
tüm il halkının malı olan Özel İdare mülklerini peş keş çekiyorlar.. Belediyeler de talan mantığıyla haraç – mezat özelleştirerek yerli – küresel sermayeye ikram ediyorlar..

  • Bunca açgözlü ve devasa yağma – talan, klasik sömürgecilik dönemlerinde ne Asya’da, ne Güney Amerika’da ne de Afrika’da görüldü!

Yazıklar olsun AKP iktidarına.. Tarihsel vebali öyle büyük ve öyle dönüşümsüz ki!

Kendine yetebilen milyonlarca üretici köylü, özyeterliğini yitirerek bağımlı kılınacak..

Küresel sermaye bir yandan kentsel rantları devşirecek, bir yandan da kırsal kaynakları. Türkiye alttan ve üstten (kırdan ve kentten) küresel sermaye baskısı ile çok daha
hızlı dönüştürülebilecek, yani küresel sisteme çifte baskı ile ve hızla eklemlenerek postmodern sömürge kılınması hızlandırılacak..

Tüm bunlar, kökü dışarıda makropolitikalarla Anadolu köylüsüne dayatılırken,
Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı da hiçe sayılarak, sınır değişimi,
1500 dolayında belediyenin kapatılması konusunda görüşü de alınmaksızın..

Mülki yönetim, yerel yönetim lehine demokratikleşme – yerelleşme masallarıyla geriletilip – daraltılırken; Ülke bir yandan da eyalet yönetimlerine – federalizme taşınacak..

Seçimle gelen büyükşehir – bütünşehir belediye başkanı geniş yetkileriyle
özeksel (merkezi) yönetimin atadığı geleneksel mülki amir Vali’nin önüne geçirilecek.. 

Türkiye bir de Avrupa Bölgesel Yönetimler Özerklik Şartı‘na taraf oldu mu,
26 Bölgesel Kalkınma Ajansı‘nın öncülüğünde başı göğe erecek..
Belki de başlangıç için 26 Eyalete, Federal sisteme ve Başkanlık Rejimine geçecek..

Yerel seçimlerin telaşı içinde bunları yazma fırsatı bulamamıştık..
Sayın Arzu Kök‘e teşekkür borçluyuz.

Vurgulayalım ki; sorun salt “köy nostaljisi” ile sınırlı veya ondan ibaret değil..

  • Büyükşehi Belediye Yasası rejimi ile Türkiye’nin büyük bir hızla ve gaddarca emperyalist tasfiyesidir yüz yüze geldiğimiz ve ne acı ki yine yerli işbirlikçiler sayesinde!
  • Nüfusu 750 bini aşan her şehir, otomatik olarak boynunu 6360 sayılı yasanın giyotinine uzatacak iliğine – kemiğine dek sömürülecektir..
  • Eğer bu yasa ilk fırsatta geri çekilmez, bir biçimde Anayasa Mahkemesi önüne götürül(e)mezse..
  • CHP, MHP olup bitenin ne denli ayırdında acaba??

Sevgi ve saygıyla
10.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Geçmişimiz ve Geleceğimizdir Köylerimiz…

Anadolu merkezidir birçok medeniyetin. Bir düşünürdür Anadolu. Düşündükçe var olur. O’na zapt edilen düşüncelerle barışık olmuştur asırlardan bu yana ve tanışıktır hepsiyle. Ama ideolojik safların arasında itile kakıla bugünlere getirildi. Bir yanda kentler kuran Devlet şirketleşmekte, düşüneni ise para uğruna yok etmektedir. Bu nedenledir köylere düşmanlık. Anadolu’ya yayılan köylerimiz temelidir kültürümüzün. Köyler olmadan olanaksızdır geçmişle gelecek arasında bir bağ kurabilmek. İşte bu nedenledir ki,
yok edilmeliydi köyler ve çıkarıldı bir yasa. “Büyük şehir yasası” dendi adına
(AS: 6330 sayılı 2012 tarihli yasa). Bu yasa ile de büyükşehirlerdeki 16 bin köyün
tüzel kişiliği kaldırılıyor. Her biri mahalle oluyor. Bu yasa Anadolu köyleri ve kültürüne
büyük bir darbe vurmak için hazırlanmış adeta. Tümüyle İtalya modeli olan yasa,
tüm (AS: Köy tüzel kişiliğinin) mal varlıklarının belediyelere devredilmesini sağlayacak.

Seçimler yapıldı (AS: 30 Mart 2014 yerel seçimleri) ve artık yürürlüğe girecek bu yasa. Yok olan köylerde yetki devri gerçekleşecek. Tüzel kişilik hakları kaybolacak.
Gelirler ticari şirketler, belki de çok uluslu şirketlerin eline geçecek.

Küçük ölçekli hayvancılık ve tarım faaliyetleri yok olacak.

Fabrikalaşmanın getireceği, sanayileşmiş ve kaybolacak doğal beşeri özelikler
yok olacak. Hayvansal ve tarım üretimi şirketlerin eline geçecek. Her şeyden önce kadim Anadolu düşüncesi yok olacak, devletin resmi bilgi ideolojisi yerleşecek. Köy arazileri TOKİ vb. şirketlerin yatırımlarına açılabilecek. Doğanın düşüncesi yok olup, plastik bir yaşamın yerleşmesi sağlanacak.

Başbakan mitinglerde konuşurken köylülerin büyükşehir yasasıyla rahata kavuşacağını belirtiyor. Ancak yasa uygulamaya girdiğinde bunun hiç de öyle olmayacağını görecek herkes. Evinin yanına bir kümes bile yapsa bunun için büyükşehir belediyesinden
ruhsat alma zorunluluğu ile karşılaşacak. Bunların hepsi de ekonomik külfet getirecek. Hatta ölülerini bile mezarlığına defnederken izin sorunları yaşayacak köylüler.
Bu konudaki duyurular mezarlıklara asılmaya başlanmış bile.

Büyükşehirlerdeki 16 bin köyün tüzel kişiliği tek bir cümleyle yok edildi. Hepsi bir kalem ile kentli (mahalle!) yapıldı. 2012’de halkın %77.3’ü il ve ilçe merkezlerinde oturuyordu. Yasa ile 14 ilin de büyükşehir belediyesi statüsüne geçmesi ile toplam 30 ilde, belde ve köylerin ilçe belediyelerine mahalle olarak katılmasıyla kentli oranı %91.3’e yükseliverdi. Yani bitirdiler nihayet köylüyü. Köylü kalmadı memlekette. (AS: Kocaeli ve İstanbul’da bu yasadan önce tüm köyler mahalleye dönüştürülerek mülki il sınırı belediye alanı ile eş kılındı.. 40 bin değik artık 17 bin dolayında köyümüz var..)

Dünyada da, küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleriyle yapılan aile çiftçiliği, bir başka deyişle köylü çiftçiliği endüstriyel dev ölçekli işletmeler ile bitirilmek isteniyor.
Bu şekilde köylerin boşaltılmasıyla köylüler kentlere gelecek, ancak iş ve aş bulamayacak yoksul köylülerin denetimi daha kolay olacak.

  • Geçmişini ve geleceğini yitiren köylü düşünemeyecek
    ve istenildiği gibi yönlendirilecek. 

Büyükşehir Yasası ile neler mi değişecek? Bakalım:

* Köylerin, meraların, sulak alanların ve tarlaların iskâna açılması olanaklı oluyor.
* Orman köylerinin kentsel ranta açılması kolaylaşıyor,
yabancılara toprak satışının önü açılacak.
* Köyler; personelini, taşınır ve taşınmazlarını ilçe belediyesine 1 ay içinde bildirecek.
* Köylerde, tarım/köylü işletmeleri dahil her türlü esnaf işletmeleri
ruhsat alacaklar.
* Köylerde emlak vergisi, Belediye vergileri, harç ve katılım payları 5 yıl sonra alınmaya başlanacak.
* Belediye hizmetlerine ulaşmak daha da zorlaşacak ve hizmetler pahalılaşacak.
* Yasa ile köylü kendi yaşam alanı üzerindeki tüm yönetim haklarını yitirmiştir.
Köy alanlarının rantı belediyelere aktarılmaktadır.
* Köylüler ücretsiz eriştiği altyapı hizmetleri için bedel ödemek zorunda bırakılmaktadır.
* Yasa ile küçük ve orta ölçekli işletmelere sahip köylüler daha da yoksullaşacak ve yok olmak üzere üretim dışına itilecek.

Tüm bu olumsuzluklar bugünden (AS: 31 Mart 2014) başlayarak hız kazanacak. İlçelerde Tarım ve Hayvancılık Müdürlükleri tarafından köy muhtarlıklarına iletilmek üzere hazırlanan yazılarla, yerleşim alanlarına yakın bölgelerde hayvancılık yapılmasının “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” (AS: 1593 sayılı ve 1930 tarihli) gereğince yasaklandığı bildirildi bile. Buna göre ilçe merkezi, belde ve köylerdeki ahır, ağıl ve kümeslerin acil olarak kaldırılması istenecek. Peki ama yalnızca birkaç ineği, keçisi, tavuğu olan köylüler ne yapacak? Yerleşim alanı dışına çıkarılması istenen
bu yerler için tüm köylülerin arazisi var mı? Veya varsa da bu arazilere bir yapı inşa etme şansları var mı? Her gün oraya gidip gelme şansları var mı? Köylüleri böyle mağdur etmek ne denli ahlaksal, ne kadar vicdana uyar?

Köy, köktür ve tohumdur.
Köy, hem geçmişimiz hem geleceğimizdir.

Tüketen insanın savaşların içine sürüklendiği bir çağda, köyler sakince üreten geçmişle geleceğin harmanlandığı yerler olarak varlığını sürdürmelidir. Yeryüzünün ilk köyünün kurulduğu Anadolu’da binlerce köyün üzerini tek bir cümleyle çizmek olanaklı mı?

Aslında bu yasa bir toplumun kendi kökleriyle çatışmasından başka bir şey doğurmayacak. Sizce hangi çatışma bundan daha tehlikeli olabilir ki?

Kökleri yiten bir düşüncenin geleceğinde kopukluk, ileriye bakan Türkiye için
tehlikeli değil midir?

Binlerce köyü tek bir kalemle çizmek, fabrikasyon sebze-meyve, GDO’lu ürünlerle büyütülen çocuklarımız, yok olan kültür değerlerimizden başka ne bırakabilir ki.

Arzu Kök
31 Mart 2014

Suay Karaman : SAYGI DUYMAK


SAYGI DUYMAK

 portresi_gulumseyen

Suay Karaman

 

 

 

17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından AKP iktidarı çatırdamaya başlamıştı. Ancak muhalefetin seçim sürecinde yaptığı yanlışlar sonucunda ve siyasal iktidarın çeşitli hileler karıştırmasıyla, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden zaferle çıkan AKP iktidarı, şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlenmiştir.

Şu anda yine ülkemizin gündemi çok yoğunken, ülkemizi bölme senaryoları
açık açık konuşuluyorken, ekonomik bunalım kapıdayken, işsizlik, yolsuzluk, vurgun, talan, seçim hileleri, siyasi iktidarın hukuk dışı tutum ve davranışları en üst düzeydeyken her şey bir yana itilmiştir, yalnızca cumhurbaşkanlığı seçimi konuşulmaktadır.

Hukuktan hoşlanmayan, kendi hukukunu yaratmak isteyen siyasal iktidar,
yargının verdiği kararlara saygı duymamaktadır.

Başbakan, Anayasa Mahkemesi’nin “Twitter”ı açma kararına sert çıkarak şunları söylemişti:

“Hukuka uymak zorundayız ama saygı duymak zorunda değiliz. Saygı duymuyorum.”

“Twitter” kararı için Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç;

  • “Anayasa Mahkemesi’nin kararı düzeltilmelidir. Böyle bir özgürlük hayvanlar aleminde bile yok!” açıklamasını yapmıştı.

Hukuktan yana olması gereken Adalet Bakanı Bekir Bozdağ; “Anayasa Mahkemesi sınırları aştı. Bu kabul edilmez” çıkışını yapmıştı. Anayasa Mahkemesi’nin Başkanı Haşim Kılıç ise; “Biz yetkiyi anayasadan aldık” sözleri ile yüksek yargıçlar adına tepkisini açıklamıştı. Ancak başbakan: “Tarih sizi affetmez” diyerek, bu konuda
son noktayı koymuştur.

AKP iktidarının 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonuna karşı yargıya yönelik olarak getirdiği Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) düzenlemesi,
daha TBMM’nin gündemindeyken çok eleştiri almıştı. Anayasaya aykırı olduğu bilinerek yasalaştırılan bu düzenleme, AKP’nin Çankaya’daki noteri tarafından da,
yine anayasaya aykırılığı bilinerek onaylanmıştı (AS: yayımlanmıştı).
CHP’nin başvurusuyla Anayasa Mahkemesi, bu düzenlemenin Adalet Bakanı’na
geniş yetkiler veren bölümünü iptal etti. Bu iptal kararının hükümetin yaptığı atamalardan önce alınması gerekirdi. Çünkü Anayasa Mahkemesi kararları geriye doğru yürümediği için, aradan geçen sürede  Adalet Bakanı HSYK’de çeşitli
(AS: çokkapsamlı!) atamalar yapmıştır.

Başbakan, Anayasa Mahkemesi’nin HSYK kararı için;

Karara uyduk ama saygı duymuyorum. Anayasal kurum çıkıyor, milletin haklarını savunacağı yerde uluslararası şirketlerin ticari hukukunu savunuyor.
Herkes konumunu bilecek, sınırlarını bilecek.
” şeklinde açıklama yapmıştır.

Acaba kendisi ve yakın çevresi konumunu, sınırlarını biliyor mu?
Türkiye Cumhuriyeti’ni hukuksuzluk ülkesi yaparak, aldıkları tuhaf kararlarla
dış dünyaya rezil edenlerin, kendi konumlarını ve sınırlarını sorgulamaları gerekmektedir.

Anayasa Mahkemesi de, öbür yargı organları da, siyasal iktidarın çıkarttığı her yasayı ya da yaptığı her şeyi onaylayan makamlar değildir. Beğenmediği kararlara saygı duymayan bu kişilere ve varlıklarına, saygı duymak olanaksızdır. Bunlardan hangisi Cumhurbaşkanı olursa olsun, saygınlığı olmayacağı gibi, Cumhurbaşkanlığı makamını dolduramayacaktır ve o yüce makama yakışmayacaktır.

– Hukuk dışı tutum ve davranışlarda bulunan,
– yolsuzluğa ve rüşvete bulaşan,
– haram yiyen,
– sürekli gerilim politikasıyla toplumu bunaltan,
“gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içindeki şeriatçı bir diktatöre de,

Kemalist ilke ve devrimlere inananlar olarak, bizler saygı duymuyoruz.
(İlk Kurşun Gazetesi, 14 Nisan 2014.)

30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinin Kritik Açılımları


30 Mart 2014 Yerel Seçimlerinin Kritik Açılımları

Dostlar,

4/5 Nisan 2014 Cuma/Cumartesi gecesi, İstanbul’da SOKAK TV‘de (KANAL SOKAK) canlı yayındaydık. Program sahibi Sayın Hulki Cevizoğlu ve O’nun klasiği: CEVİZ KABUĞU’nda. Konumuz 30 Mart 2014 YEREL SEÇİMLERİ… oldu. Yeni Akit Gazetesi imtiyaz sahibi Sn. R. Fatih Uğurlu ile konuyu 4 saat 15 dakika enine boyuna irdeledik.

14 Mart 2014 gecesi de aynı program ve ekranda aynı kişi ile Türkiye güncelini tartışmıştık. Program 5 saat sürmüş ve çok sayıda ileti – katkı- eleştiri almıştı.
Bu da çok ilgi çekti. İlkini Youtube’da izlemek olanaklı (http://www.youtube.com/watch?v=MAvNNIEqecM).
Bu son programı da DVD’ler elimize geçtiğinde yükleyeceğiz youtube’a.
SOKAK TV emekçilerine ve Sn. Cevizoğlu’na teşekkürlerimizle.
Programı izleyip destek veren, ileti  yollayan… dostlara da..

(TV Program duyurularımıza ADD web sitesinde yer vermeyen ilgililere de..)

SOKAK_TV_YEREL_SECIMLER_YINELEME-6.4.14

(Program, 6 Nisan 2014 Pazar günü 22:30 sonrasında yeniden gösterilecek..)

Bu gün 5. gün ve YSK (Yüksek Seçim Kurulu) hala Türkiye genelinde kesin sonuçları açıkla(ya)bilmiş değil.. Bu tablo çok sıkıntı verici ve gelişmiş hiçbir demokraside görülmüyor.. Kuşku yok, seçim güvenliğinden, adaletinden ve saydamlığından
siyasal iktidar sorumlu. İyi sınav verilebildi mi? Bu tablo sürerse, ülke güvenliği,
barışı ve istikrarı açısından bedeli yüksek olabilir .

YSK (6 üye Yargıtay’dan + 5 üye Danıştay’dan 11 Yüksek yargıç)
tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Başkanının (Sadi Güven)
Kimse çok bağırıyor diye bir hak elde edemez.” sözlerini (2.4.14) işitmek,
bu gergin ortamda talihsizliktir. Bir yüksek yargıç olan Sayın Başkanın,
daha özenli ve yurttaşı yatıştırıcı güven söylemi kullanması pek doğallıkla
kendisinden beklenir.

YSK önünde “bağırıp – çağıranlar”, Sayın YSK Başkanı;
seçimde adalet – saydamlık – dürüstlük istemekte, demokratik yurttaş sorumluluğu üstlenmektedir. Somut kanıtlarla, yapılan yolsuzlukları belgelemekte ve bunun engellenmesini sizden istemekte, “OYLARIMIZI ÇALDIRMAYCAĞIZ” kararlılığını haykırmaktadırlar. İyi ki öylesine kararlı ve yüreklidirler. Sizin de adalet üzere
iş tutmanız için demokratik meşru baskı haklarını kullanmaktadırlar.

Üstelik hiç ama hiç gereği yokken, yeri değilken iktidarın polisince basınçlı su
ve biber gazına boğulmaktadırlar. Gerekçe yolun trafiğe kapanmasıdır..
Bu iyi niyetli ve inandırıcı değildir. Oradaki kitle, uyarılara uyar ve trafiği engellemez. Kaldı ki, Bayındır 2 Sokak’ta (devamı Kızılırmak Cd.) öyle yaşamsal bir trafik yoğunluğu da yoktur. Alan dardır ve toplananlar sayıca birkaç bini bulsa, yol tıkanabilmektedir.
YSK Başkanı, deneyimli bir bürokrat olarak azıcık olsun kitle psikolojisini dikkate alan yatıştırıcı bir söylem kullansaydı, “sorun” (?) yumuşakça çözülebilirdi. Çelişkiye bakın ki; “yolu kapattılar” diye hak arayan yurttaşlar polis vahşeti görürken, hemen ardından bu Sokak, Valilik buyruğu ile trafiğe kapatılabilmiştir!

Türkiye’nin pek çok noktasında oylar İlçe – İl Seçim Kurulları onay verdiğinde yeniden, tekrar tekrar sayılmakta, belediye başkanlıkları salıncak gibi bir o partiye bir bu partiye gidip gelmektedir.. Hem de bir elin parmaklarınca oy farkı ile..

2 Bakan (İçişleri Efgan Ala – AB Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu) doğrudan sürece müdahale etmektedir. İçişleri Bakanı YSK’ya neden gitme gereği duymuştur?
Görüşme neden kamuya açık yapılmamıştır? Ne konuşulmuş ve kararlaştırılmıştır?
Bu siyasetçi ziyareti, yargısal iş tutan YSK’ya baskı, onu etkileme anlamına gelmez mi? Değilse, görüşmeyi açık yapardınız ve kamuoyu da tedirgin olmazdı..
AB Bakanı Çavuşoğlu da yanında silahlı korumaları ile, il valisi ve emniyet müdürü ile
oy sayımını izlemeye giderek (Antalya, 02.04.2014) demokratik yurttaşlık hakkını mı kullanmış olmaktadır??

Çöplerden, mahzenlerden… oy çuvalları çıkmaktadır.
Zaten, 1.5 milyon eksik seçmenle seçime gidilmiştir.
YSK, TÜİK’ten bu kritik hatayı gidermesini istememiştir!?
Seçmen Kütüklerini İçişleri Bakanlığı’nın Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü, ADNKS ile oluşturmuştur ve açık, ağır maddi hatalarla doludur.
Oylar, Adalet Bakanlığı UYAP bilgisayar ağından akmaktadır ve ipler ne ölçüde
YSK’nın elindedir?? Bir sandık başında sandık tutanaklarını birleştiren bilgisayarda
futbol görüntüsü ne anlama geliyor? “Ağ güvenliği yok” anlamına geliyor!

Türkiye’nin hünerli ve akıllı Kedileri” 3-4 metre atlayarak trafoları sabote etmekte ve tam da sayımın – birleştirmein kritik anlarında çok sayıda önemli merkezde elektirikleri kesmektedir. Enerji Bakanı, bu teknik açıklamalarına Türkiye ve Dünya kamuoyunun inanmasını istemekte, farklı açıklamaları olanları “tebessümle karşıladığını” belirterek bizim kendisine takınacağımız bu tepkiyi de ön alarak gasp etmektedir. Aslında bir güzel bilinçaltını deşifre etmektedir ancak ne denli ayırdındadır acaba? Bu sabah Başbakan’ın sol yanında Azerbaycan yolcusuydu ve R.T. Erdoğan’a
sufle işlevi üstlenmişti.

Güzel ve eski bir atasözüdür : Merdi kıpti şecaat arzederken sirkatin söyler..
Gençler için açıklaması, T.C. Enerji Bakanı Taner Yıldız‘ın “Trafo Kedileri” masalını anlatırken içine düştüğü ….. durumdur.

Türkiye bu tablo ile mi Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanlığı seçimi yapacaktır?

İlçe – İl seçim kurulları ve giderek YSK tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyadır.
Hukukun üstünlüğüne tam bağlı kalmalıdır bu Kurullardaki tüm yargıçlar..
Toplumda tehlikeli düzeye tırmandırılan gerginlik,
ADALET – SAYDAMLIK – DÜRÜSTLÜK ile mutlaka düşürülmelidir.
Kurullar ellerini çabuk da tutmalıdır. Kamuoyunda hiçbir kuşku – soru işareti kalmamalıdır. Bugünlerde ülkeye yapılacak en büyük iyiliklerden biri budur.
Bu son tümcemizin ne yazık ki tersi de doğrudur..
Her tür engellemeye, baskıya bağımsız yargıç onuru ve sorumluğuyla direnerek!

Sevgi ve saygı ile.
5 Nisan 2014, İstanbul

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Makalenin pdf formu : 30_Mart_2014_Yerel_Secimlerinin_Kritik_Acilimlari

Barolar Birliği’nden : “Temiz ve Adil Seçim” Sempozyumu


Barolar Birliği’nden : “Temiz ve Adil Seçim” Sempozyumu

Dostlar,

Türkiye’nin bu hengamesinde 30 Mart 2014 yerel seçimleri hızla yaklaşyor..

Seçim güvenliği açısından son derece ciddi sorunlar ortada..

Mutlaka tartışılması, kamuoyuna maledilmesi ve çözüme kavuşturulması gerek..

Topal ördek” R.T. Erdoğan ve AKP hükümetine, seçim güvenliği ve
temsilde adalet
adına makul olan, demokrasinin gereği olan ve ona yakışan
tüm çözümler kabul ettirilmeli..

Bu bağlamda aşağıdaki toplantı son derece önem taşıyor..

Temiz Seçim Platformu olarak bu uğurda çaba gösterenlere
şükranlarımızı sunuyoruz..

Sorunun Barolar Birliğince sahiplenilmesi ve tarafların geniş katılımı ile
uygar bir diyalog zemininde tartışılması elbette büyük önem taşıyor..

Sevgi ve saygı ile.
23 Aralık 2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ (TBB)
UNION OF TURKISH BAR ASSOCIATIONS 

“Temiz ve Adil Seçim”  Sempozyumu  

25 Aralık 2013, Av. Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi* (Balgat)

Program

09.30-10.30 Açılış

Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu (TBB Başkanı)

  • Siyasi Parti Temsilcileri
  • Yüksek Seçim Kurulu (YSK)
  • Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)

10.30-12.30 1. Oturum  (Demokrasi ve Seçim Sistemleri)

Başkan : Yaşar Okuyan (Çalışma ve Sosyal Güvenlik E. Bakanı, TSP Sözcüsü) 

  • Prof. Dr. Hikmet Sami Türk (Adalet E. Bakanı)
  • Prof. Dr. D. Ali Ercan (Savunma Sanayi E. Müsteşarı)
  • Av. Sema Aksoy (Ankara Baro Başkanı)
  • Sn. Hasan Fehmi Güneş (İçişleri E. Bakanı)
  • Prof. Dr. Mehmet Tomanbay (22. Dönem Ankara Milletvekili)

 12.30-13.30 Yemek

13.30- 15.30 2. Oturum. (Türkiye’de Seçimler ve Seçim Güvenliği) 

Başkan : Prof. Dr. Necdet BASA (E. Müsteşar, YÖK Üyesi)
 

  • Yrd. Doç. Dr. Şeref Hoşgör (Başkent Üniv. Öğretim Üyesi)
  • Sn. Kemal Değirmendereli (Edirne Milletvekili)
  • Sn. Tacidar SEYHAN (23. Dönem Adana Milletvekili)
  • Prof. Dr. Kemal YILDIRIM (Gazi Üniv. Öğretim Üyesi)
    15.30-16.30 Sorular ve Yanıtlar

*Oğuzlar Mahallesi Barış Av. Özdemir Özok Sok. 8.
06520 Balgat-ANKARA.
Tel: 0312 292 59 00 

DİKTATÖRLÜKLE SEÇİMLERE (!) GİTMEK..


DİKTATÖRLÜKLE SEÇİMLERE (!) GİTMEK..

Almanya’nın en büyük haftalık gazetesi BILD‘in kapağı..

Dictator_The_New_Bild

(http://sozcu.com.tr/2013/dunya/bildden-yeni-diktator-kapakli-gonderme-2-313440/)

Almanya’nın 3.5 milyon tirajlı haftalık gazetesi BILD’in internet sitesi güncel gelişmeleri veriyor. BILD, internet sitesinde Türkiye’de Gezi eylemleri sırasında yaşananları
çok geniş duyurmuştu (12.6.13). Önce “Taksim muharebesi” başlığını kullanan BILD, altbaşlıkta

  • “Gaz, şiddet, cop, basınçlı – ilaçlı su, plastik mermi. Erdoğan olayları tırmandırıyor. Sözde, eylemcilerle görüşecek.”  diye yazmıştı.

Batı cephesinde değişen bir şey yok!

Başbakan Erdoğan, politik çizgisini sertleştirerek ve tırmandırarak sürdürüyor..

Listeleyelim mi            ??

– ODTÜ dayatması,
Dersaneler şantajı,
– Bir yönetmelik değişikliği ile Yüksek yargı organlarının içtihatlarını, Anayasa Mahkemesinin herkesi (Yasama – Yürütme ve Yargı) bağlayan kesin kararını,
AİHM’nin kesinleşmiş (temyizden geçmiş) yargı kararlarını, Anayasanın laiklikle ilgili
açık kurallarını ve Devrim Yasalarını hiçe sayarak kamuya türban giydirme,
TBMM’ye türbanı sokma eylemi, ilkokullarda kara çarşaflı kadın öğretmenler dehşeti (!)
– Gençlerin aynı evi paylaşmalarına kafayı takma.. ve yaşam alanlarını kadın – erkek ayırma dayatması, iyice katılaştırılan alkol yasaklamaları; “dinimizin emri” diyerek
açık dinci faşizm!
– Sanat – kültür yaşamına dönük yıkım planı TÜSAK yasa tasarısı..
– Ülkeyi ve halkı bölecek pervasız girişimler.. Barzani ile Diyarbakır’da görüşme,
Türkiye topraklarının, kutsal Misak-ı Milli (Ulusal And) sınırlarının bir bölümü için “Kürdistan” sözcüğünü kullanma..
– Mısır’da yenen tokat (Türk Büyükelçisinin kovulması!).. İran ile tuhaf uzlaşma (?)..
– Suriye’de apaçık iç savaş kışkırtıcılığı.. 1 milyonu aşkın denetimsiz insanın ülkeye sokuluşu ve bir bölümünün vatandaşlığa geçirilmesi, 30 Mart 2014’te oy deposu olarak hazırlanmaları..
– Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal’in dudak uçuklatan hızla büyüyen gemi filosu
(6. “gemi-cik” alındı!)
– Başbakan’ın oğlunun demokrasi karşıtı – hilafet isteyen pankartla yürüyüşe katılması..
– Başbakan’ın eşi Emine hanımın uluslararası toplantılarda diplomasi kurallarını yok sayarak konuşmalar yapması..
– Kimi yargıçların MİT tarafından ajan gibi kullanılması ve HSYK’nın soruşturmaya
izin vermemesi..
– Melih Gökçek‘in Ankara’ya 5. kez (1994- 2014 arası 20 yıl yetmedi!) dayatılması..
– Ekonominin yükselen cari açık – borç -bütçe açığı sorunu şeytan üçgeni..
Devasa örtülü ödenek harcamaları ve Sayıştay denetiminden kaçma, ilgili raporu TBMM’ye sunmama ve serbest piyasaya müdahale ile taksit sayısının panik içinde sınırlandırılması..
– Bölücü Anayasa yapma zorlaması ve şimdilik fiyaskoyla sonuçlanıp komisyonun dağılması..
– Teğmen MA Çelebi’nin cep telefonuna gözaltında, 139 Hizbuttahrir militanının numarasını yükleyen ve suçunu kabul eden kimliği belli polisin görevi ihmal suçu bile işlememiş sayılarak aklanması (beratı)…
– İşçi haklarının gaspı, süregelen grevler, kıdem tazminatının kaldırılması dayatması,
– Vahşi özelleştirme ve çevre talanının halkın cansiperane direnmesine karşın dayatılması..
– Genel af ile PKK teröristlerini ve terörist başını salıverme “yoklaması” ve sonra kıvırtması.. gibi..

*********

Liste uzayıp gidiyor ve RT Erdoğan bir sarmala dolanmış, kendini kurtaramıyor. Kurtarma olanağı – olasılığı da kalmadı.. Maksimum genlikle salınıma geçen bir köprünün salınımlarının sönümlenme olasılığı kalmamıştır ve bu rezonans kesin yıkım getirir. AKP’nin durumu apaçık buna benzetilebilir.

O denli çok ve ağır suç işlediler ki, altından kalkılası değil..

30 Mart 2014 yerel seçimleri ölüm – kalım sorunu durumunda AKP ve RTE için..
Gözler kararmış, nefesler tutulmuş, gerilim zirvede.. Elde – avuçta ne olanak varsa seferber..

“Kaset savaşları” da başlıyor bu arada..,

Vee, RT Erdoğan’ı da her diktatörde olduğu gibi kendi hazin sonuna sürüklüyor..
Geniş bir suç ortağı partili ve bürokrat takımıyla birlikte..
Örümcek ağları örüldü; geri dönüş yok..

Çok söyledik.. Suya yazıyoruz belki de ama gene de uyaralım :

RT Erdoğan, örneğin sağlığını (sağlıksızlığını!) ileri sürerek yumuşak bir geri çekilme planı uygulayabilirdi.. “3 dönem yönettik ülkeyi.. yeter” diyebilirdi.. Kör hırs ve işlenen ağır – ölçüsüz suçlar engel oldu.. Dış güçlerin taşeronluk misyonu (BOP Eşbaşkanlığı) tüm köprüleri atmış..

Çare yok, bu bedel ödenecek..

Tarih ders almayanları kötekleyerek, -yöntemlerinde ufak tefek değişiklikler olsa da-
özünde “tekerrür edecek”.. (Bu son sözümüz, tarihin ondan ders çıkarmasını bilenler için yinelemesinin olanaklı olmadığı anlamına da gelmektedir..)

Üzerinde çok düşünülmesi ve elden gelen her şeyin yapılması gereken kritik nokta ise,

  • Türkiye’nin bu diktatörlük ikliminde yerel seçimlere gidiyor olması.. 

Ne temsilde adalet ne de seçim güvenliği söz konusu..

Demokratik seçimlerin meşruiyetini ortadan kaldıran her şey sırıtırcasına yürürlükte..

Medya, Güliver’in cüceler ülkesindeki gibi tam tutsak edilmiş durumda..
Halk gerçekleri öğrenemiyor, ağır propaganda bombardıman altında ve
işsizlik – yoksullukla boğuşuyor.

Asker- sivil öncü aydınlar 5-6 yıldır sahte delillerle zindanda rehin alınmış..

  • Türkiye, apaçık bir despotik rejimle göstermelik seçimlere sürükleniyor..

Tarihteki örnekler bu tür seçimleri hep totaliter rejimlerin kazandığını (!)
ortaya koyuyor…

O halde,

  • Canalıcı önem taşıyan SEÇİM GÜVENLİĞİ sorunsalı çözülmeden
    seçimin anlamı ne ??!

Bu karabasan sürerken bile bile ladesin anlamı nedir??
TBMM’deki muhalefet akıl tutulması içinde midir?

  • Neden halkla bütünleşerek sonuç alabilecek biçimde yaygın, ardışık mitingler – gösteriler – yaratıcı protesto eylemleri sergilemez?? Neden, neden??
  • BOP vb. bölücü tasarımların taşeron özneleri nöbet devir teslimine mi hazırlanmakta ??

Sevgi ve saygı ile.
29.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Alman dergisi Bild : The New Dictator..

Almanya’nın en büyük haftalık gazetesi BILD‘in kapağı..

Dictator_The_New_Bild

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

http://sozcu.com.tr/2013/dunya/bildden-yeni-diktator-kapakli-gonderme-2-313440/

Almanya’nın 3.5 milyon tirajlı haftalık gazetesi BILD’in internet sitesi güncel gelişmeleri veriyor. BILD, internet sitesinde Türkiye’de yaşananları çok geniş duyurmuştu (12.6.13). Önce “Taksim muharebesi” başlığını kullanan BILD, altbaşlıkta

  • “Gaz, şiddet, plastik mermi. Erdoğan olayları tırmandırıyor.
    Sözde, eylemcilerle görüşecek.”  diye yazmıştı.

Batı cephesinde değişen bir şey yok..

Başbakan Erdoğan, politik çizgisini sertleştirerek ve tırmandırarak sürdürüyor..

ODTÜ dayatması,
– Dersaneler şantajı,
– Bir yönetmelik değişikliği ile Yüksek yargı organlarının içtihatlarını, Anayasa Mahkemesinin herkesi (Yasama – Yürütme ve Yargı) bağlayan kesin kararını,
AİHM’nin kesinleşmiş (temyizden geçmiş) yargı kararlarını, Anayasanın laiklikle ilgili
açık kurallarını ve Devrim Yasalarını hiçe sayarak kamuya türban giydirme,
TBMM’ye türbanı sokma eylemi,
– Gençlerin aynı evi paylaşmalarına kafayı takma.. ve yaşam alanlarını kadın – erkek ayırma dayatması..
– Sanat – kültür yaşamına dönük yıkım planı TÜSAK yasa tasarısı..
– Ülkeyi ve halkı bölecek pervasız girişimler.. Barzani ile Diyarbakır’da görüşme,
Türkiye topraklarının, kutsal Misak-ı Milli (Ulusal And) sınırlarının bir bölümü için “Kürdistan” sözcüğünü kullanma..
– Mısır’da yenen tokat (Türk Büyükelçisinin kovulması!)..
– Suriye’de apaçık iç savaş kışkırtıcılığı..
– Başbakan RT Erdoğan’ın oğlu Bilal’in dudak uçuklatan hızla büyüyen gemi filosu
(6. gemi-cik alındı!
– Başbakan’ın oğlunun demokrasi karşıtı – hilafet isteyen pankartla yürüyüşe katılması..
– Başbakan’ın eşi Emine hanımın uluslararası toplantılarda diplomasi kurallarını
yok sayarak konuşmalar yapması..
– Kimi yargıçların MİT tarafından ajan gibi kullanılması ve HSYK’nın soruşturmaya
izin vermemesi..
Melih Gökçek‘in Ankara’ya 5. kez (1994- 2014 arası 20 yıl yetmedi!) dayatılması..
– Ekonominin yükselen cari açık – borç -bütçe açığı sorunu şeytan üçgeni
ve serbest piyasaya müdahale ile taksit sayısının sınırlandırılması..
Anayasayı yenileme zorlaması da fiyaskoyla sonuçlandı..
Genel af ile PKK teröristlerini ve terörist başını salıverme “yoklaması”
ve sonra kıvırtması.. gibi..

*********

Liste uzayıp gidiyor ve RT Erdoğan bir sarmala dolanmış, kendini kurtaramıyor.
Kurtarma olanağı – olasılığı da kalmadı..

O denli çok ve ağır suç işlediler ki, altından kalkılası değil..

30 Mart 2014 yerel seçimleri ölüm – kalım sorunu durumunda AKP ve RTE için..
Gözler kararmış, nefesler tutulmuş, gerilim zirvede..

“Kaset savaşları” da başlıyor bu arada..,

Vee, RT Erdoğan’ı da her diktatörde olduğu gibi kendi hazin sonuna sürüklüyor..
Geniş bir suç ortağı partili ve bürokrat takımıyla birlikte..
Örümcek ağları örüldü; geri dönüş yok..

Çok söyledik.. Suya yazıyoruz belki de ama gene de uyaralım :

RT Erdoğan, örneğin sağlığını (sağlıksızlığını!) ileri sürerek yumuşak bir geri çekilme planı uygulayabilirdi.. “3 dönem yönettik ülkeyi.. yeter” diyebilirdi..

Kör hırs ve işlenen ağır – ölçüsüz suçlar engel oldu..

Çare yok, bu bedel ödenecek..
Tarih ders almayanları kötekleyerek, -yöntemlerinde ufak tefek değişiklikler olsa da-
özünde “tekerrür edecek”..
(Bu son sözümüz, tarihin ondan ders çıkarmasını bilenler için
yinelemesinin olanaklı olmadığı anlamına da gelmektedir..)

Üzerinde çok düşünülmesi ve elden gelen her şeyin yapılması gereken kritik nokta ise, Türkiye’nin bu diktatörlük ikliminde yerel seçimlere gidiyor olması..

  • Canalıcı önem taşıyan SEÇİM GÜVENLİĞİ sorunsalı!

Sevgi ve saygı ile.
28.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

TTB : Savaş Bulaşıcı Hastalıklarla da zarar veriyor


Dostlar
,

Meslektaşlarımız, TTB (Türk Tabipleri Birliği) Halk Sağlığı Kolundaki
Halk Sağlığı Uzmanı hekim arkadaşlarımıza son derece ciddi ve kapıya dayanmış bir tehlikeye işaret etmekte ve çok yerinde önerilerde bulunmaktadırlar.

Biz de AKP Hükümetini ve özellikle Sağlık Bakanlığını uyarmak isteriz :

TTB açıklaması yerinde ve bilimsel olarak doğrudur.
Gerekli önlemler Sağlık Bakanlığı – Hükümetçe hızla alınmalıdır.
Bir de bu bulaşıcı hastalıklar yüzünden toplum olarak acı faturalar ödemeyelim.
Başta çocuklar olmak üzere engelli – felç kalmasınlar, erkenden yaşamdan kopmasınlar.

Önemli olan bir başka husus da, salt yangın çıkınca söndürmek – söndürmeye çabalamak değil, yangın çıkmaMAsı için koruyucu sağlık hizmetlerini örgütlemektir.
Bu yaz 3200+ kızamık olgusunun kayda alındığı bir “mini – orta boy kızamık salgını” yaşadığımızı anmsayalım- unutmayalım, ders çıkaralım..
Bağışıklama hizmetlerini kesinkes ihmal etmeyelim..

  • Ülkemizdeki Suriye’li sığınmacıların sayısı 1 milyonu hatta
    kimi kaynaklara göre
    2 milyonu aşmış durumdadır!

Bu insanların tüm Türkiye’ye yayılmış, ezici bir çoğunluğu son derece olumsuz
yaşam koşulları içinde ve çok yoksuldurlar. Tablo çok ağır bir insanlık dramıdır ve
başta BM Sığınmacılar (Mülteciler) Yüksek Komiserliği olmak üzere
(UN Refugees High Comissionary) soruna ivedilikle el atmak zorundadırlar.

Önemli bir not                                                 :

  • AKP, bu insanların çaresizliklerini, yaklaşan 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde oya dönüştürme girişimine ASLA yönelmemelidir!
    Bu çok immoral – etik dışı, yasa dışı bir tutum, açık suç olur ve ülkemizde
    seçim güvenliğini kökten kaldırarak iç istikrarımızı ciddi biçimde bozabilir.
  • Bu sığınmacılara ASLA vatandaşlık hakkı verilmemelidir!
  • Her türlü insancıl yardıma EVET ama T.C. Vatandaşlığı o denli ucuz değildir..
  • AKP Suriye’de iç savaş kışkırtıcılığını hatta açık – örtülü iç savaş destekçisi politikalarını derhal bırakmalı ve o ülkede barış için çaba harcamalı, bu talihsiz sığınmacların bir an önce ülkelerine dönmelerinin
    ortamı sağlanmalıdır.


*****
Evrensel, kurtarıcı sağık hizmeti ilkesini anımsatalım :

  • Her-ke-se, hemen, her yerde, sürekli, etkin ve yaygın,
    kamusal koruyucu sağlık hizmeti! 

Henüz başkaca bilimsel ve yönetsel reçete keşfedilmedi!

Üstelik salt bilimsel bir gerçek ve bizlerin önerisi – dileği olmanın ötesinde
pek çok uluslararası hukuk metnine, ülkemizi de bağlayacak biçimde girmiş olarak..
(Bkz. Sağlık Mevzuatı – Turkish Health Legislation başıklı AÜTF ders notlarımız..
http://ahmetsaltik.net/2013/11/04/saglik-mevzuati/)

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 9.11.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

TTB_logosu

Savaş Bulaşıcı Hastalıklarla da zarar veriyor!

Suriye’de çocuklar felçli. Savaş Bulaşıcı Hastalıklarla da zarar veriyor.

Türkiye’deki çocuklar da tehdit altında. Hazır mıyız?

TTB Basın Açıklaması, 8 Kasım 2013, Ankara

Emperyalist müdahale ile kışkırtılan Suriye’deki savaş yalnızca silahlarla ölümlere, yaralanmalara yol açmıyor. Gün geçtikçe artan bulaşıcı hastalıklarla da
acı yüzünü gösteriyor. Kızamık, şark çıbanı, sıtma, kuduz, ishaller ile gündeme gelen bulaşıcı hastalıklara bir yenisi daha eklendi: ÇOCUK FELCİ.

Tarihin tozlu sayfalarında yerini almak üzere olan, yirmi beş yıldır Türkiye’de görülmeyen ÇOCUK FELCİ, savaşa bağlı temel sağlık hizmetlerinin çökmesi ile yeniden kapımızda, hem de büyük bir salgınla…

1999’dan beri Suriye’de görülmeyen çocuk felci, bağışıklama hizmetlerinin aksaması ile salgına yol açtı. Bölgeye virüsün nereden geldiği bilinmemesine karşın,
çocuk felcinin endemik olduğu ülkelerden gelenlerle (Pakistan kaynaklı El Kaide – 
El Nusra askerleri vb.) Suriye’ye ve sınır illerimize taşınabileceği olasılığı gündeme alınmalı, mutlaka araştırılmalıdır.

Neyse ki, Sağlık Ocaklarımızın çabası ile Türkiye’den kazınan çocuk felci hastalığına karşı alınması gereken önlemler konusunda deneyimli sağlık çalışanlarımız hala var. Etkili bir aşı var. Yaşanmış başarılar var. Bununla birlikte bizi endişelendiren Sağlıkta Dönüşüm Programı nedeniyle yaşanan sorunlar.

İki yıldır mücadele ettiğimiz Sıtma ve Kızamık salgınlarında karşımıza çıkan yapısal sorunlar ve Sağlık Bakanlığı’nın salgınları sağlık çalışanlarından ve halktan gizleyen tavrı.

Artık biliyoruz ki, aile hekimlerine kayıt olmamış bebeklerimiz var ve %95’in üzerindeki resmi bağışıklama oranları, kızamık salgınında öğrendiğimiz üzere,
gerçekçi değil.

Buna, sayıları her geçen gün artan Suriye’li sığınmacıları da eklediğimizde,
salgın tehdidine karşı daha özenli, daha hızlı ve daha katılımcı bir çalışma yürütmemiz kaçınılmaz gözüküyor.

  • Savaşa bağlı yıkımının daha da artmaması için Sağlık Bakanlığı’nı gerekli önlemleri ivedilikle alıp uygulamaya, hekimlerimizi hangi basamakta çalışıyor olursa olsun Sağlık Bakanlığı’nın bu görevini yerine getirmesine katkı vermeye, yurttaşlarımızı sağlık örgütünün yürüttüğü önleme çalışmalarına uyumla katılmaya çağırıyoruz.

TTB bu süreçte Halk Sağlığının korunması için katkı ve işbirliğine hazır ve isteklidir.

Son olarak şunu da paylaşmak istiyoruz :

AKP hükümetinin, ülkemizde ve bölgede halkın sağlığına ciddi tehditler oluşturan savaşı körükleyen politikalardan ve Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan vazgeçme konusunda siyasal sorumluluk göstermesini tarihsel bir adım olarak bekliyoruz.

Salgın tehdidine karşı öncelikli önerilerimiz                     :

1.       Sınır illerimiz başta olmak üzere DSÖ önerileri kapsamında riskli gruplara bağışıklama çalışmalarının bir an önce başlatılması gerekmektedir.

2.       Sağlık çalışanlarının konu ile ilgili bilgilendirilmesi yaşamsal önem taşımaktadır. Kızamık salgınında 90’a yakın sağlık çalışanı kızamık hastalığına yakalanmıştır. Sağlıklı olmayan hizmet veremez, hizmet verdiklerini de hasta eder.

3.       Sorunun ciddiyetinin kamuoyu ile paylaşılması, semptomların halk arasında önemsenmesini sağlayacak, erken tanı ve sağaltım (tedavi) olanağını artıracaktır.

4.       Sağlıkta Dönüşüm Programı nedeniyle koruyucu hizmetlerde çalışan
sağlık personeli sayıları yetersiz düzeydedir. Koruyucu hizmetler (bağışıklama,
aile planlaması, çevre sağlığı vb.) kamu ya da özel birçok kurumda atomize olarak sunulmaktadır. Bu nedenle polio ve kızamıkla mücadelede Sağlık Bakanlığı’nın
sağlık örgütünde (Aile Sağlığı Merkezleri, Toplum Sağlığı Merkezleri, Halk Sağlığı Müdürlüğü, Devlet Hastaneleri, Eğitim- Araştırma Hastaneleri, Üniversite Hastaneleri, Referans laboratuvarları, Özel sektör) eşgüdümü ve Basamaklararası dayanışmayı sağlaması önemlidir. Benzer biçimde yeterli miktarda temiz içme ve kullanma suyu temini konusunda belediyelerle işbirliği sağlanması da mücadele için kritik öneme sahiptir.

5.       Sağlık alanındaki meslek örgütleri ve akademilerle işbirliği sağlanmalıdır.

6.       Savaş nedeniyle zorla yerinden edilenlere yapılacak koruyucu çalışmaların yoğunlaştırılması, özellikle kamp dışı sığınmacıların (mültecilerin) bağışıklama çalışmalarının mahallelerde yapılması sağlanmalıdır. Bu sırada yinlenen (mükerrer) aşılamaları önlemek için kayda dikkat edilmesi gerekmektedir.

7.       Mahallelerde yaşayan sığınmacılara gezici sağlık ekipleriyle düzenli ve sürekli koruyucu sağlık hizmetleri yaşadıkları yerlerde sunulmalıdır.

8.       Bildirimin önündeki bürokratik engeller hafifletilmeli, filyasyon (kaynak bulma) çalışmaları ve temaslı izlenmelerine yönelik sabit ve yeterli sayıda personel görevlendirilmelidir.

9.       Sınır il ve ilçe TSM’ler (Toplum Sağlığı Merkezleri), yönetsel açıdan deneyimli sağlık çalışanları ile desteklenmelidir.

10.   Sınırlardan giriş, çıkışlarda bağışıklama hizmetlerinin güçlendirilmesi,
kaçaklık korkusunu aşan yaratıcı uygulamalar geliştirilmesi gerekmektedir.

11.   ROJOVA’ya ilaç- aşı – gıda ambargosunun bir an önce kaldırılması;
başta kuduz, kızamık ve polio aşıları olmak üzere ROJOVA başta olmak üzere
Suriye hükümetine destek olunması…

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

CHP milletvekillerinden açılım paketi isyanı: Karşıdevrimin paketi!


Dostlar
,

CHP’nin kurumsal kapsamlı tepkisinden önce 8 ulusalcı milletvekili (adları aşağıda) önaldılar ve AKP’nin açılım paketini apaçık karşıdevrim ilan ederek karşı çıktılar..

Cumhuriyet’imize omuz verdiler.

Çoook iyi ettiler..

Yüreklerine ve de beyinlerine sağlık..

Hepsi de çok iyi eğitimli ve bu konularda uzmanlık düzeyinde bilgi birikimleri var.
Doğruları söylüyorlar ve öngörüleri birikimlerine dayalı, bilimsel ve gerçekçi!

AKP’nin, Batı emperyalizmi güdümünde, maşaları PKK üzerinden pazarlıklarının – dayatmalarının ürünü olan sözde “açılım” ülkemizin ve ulusumuzun bölün(e)mez bütünlüğü için tam bir sinsi tahrip kalıbı..

Ayrıca bu açılım paketi iğrenç bir seçim yatırımı,
Balyoz zulmünü unutturma gündem oyunu ve
gayrı milli iktidar pazarlıklarının saklanamayan dışavurumu..

Bu ihanet girişiminin içyüzünü halka anlatmak gerek.. Çook etkin ve yaygın olarak..

  • CHP ve MHP’nin gereken ataklığı göstererek
    mitinglerle Türkiye’yi ayağa kaldırmaları gerek.

Bu girişim AKP’nin elinde patlamalı ve 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde
bumerang etkisiyle AKP’nin kendisini vurmalı.. Bu eylemin stratejilerini
CHP ve MHP başta olmak üzere, tüm ulusalcı – cumhuriyetçi toplumsal güçler
“örgütlü akılla” sergilemeli..

Sevgi ve saygı ile.
11.10.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

CHP milletvekillerinden açılım paketi isyanı: Karşıdevrimin paketi!

3chpmilletvekili

CHP’deki ulusalcı milletvekilleri Meclis’te yaptıkları basın açıklamasıyla AKP’nin paketini karşıdevrimin son adımı olarak niteledi,
‘Laik rejimin kaldırılmasına izin vermeyiz’ dedi

CHP’li altı milletvekili, AKP’nin açıkladığı “Demokratikleşme Paketini”
bir karşıdevrim paketi olduğunu ve anayasaya aykırı olduğu savunarak,

  • “Bu düzenlemeleri Anayasa değişikliği yapmadan getirmek mümkün değildir. Hükümet anayasa suçu işliyor. CHP milletvekilleri olarak bizler,
    bu karşıdevrimi 
    kabul etmeyeceğiz.” diyerek karşı çıktı.

CHP’de ulusalcı duruşları ile bilinen

– Birgül Güler Ayman,
– Süheyl Batum,
– Dilek Akagün Yılmaz,
– Gürkut Acar,
– Ali Rıza Öztürk,
– Oktay Ekşi ve
– Ahmet Topbaş..

dün “Demokratikleşme Paketi”yle ilgili ortak bir basın toplantısı düzenledi.
Şevki Kulkuloğlu ile Ali Haydar Öner de açıklanan bildiriye imza attı.
Güler ve Batum tarafından okunan ve

  • “AKP on yıldır sürdürdüğü Türk Devrimi’yle hesaplaşmasının
    son adımlarını atmaktadır.” denilen bildiri şöyle:

‘AKP, dini inançları devlet işlerine katmıştır’

8 Ekim 2013 Salı günü ilgili yönetmelikte yapılan değişiklikle, “görev mahallinde başı açık olmak” koşulu kaldırılmıştır. Devlet hizmetlerinde dini ya da siyasi herhangi bir simgenin kullanılması, kamu uygulamalarında tarafsızlık ve eşit muamele ilkelerini zedeler; Cumhuriyet’in laiklik ilkesini ortadan kaldırır. Türk ulusu ve CHP bunu hiçbir zaman
kabul etmeyecektir.”

AKP, Türk ulusunu hedef almıştır

Andımız, kuşakları ortak toplumsal ve siyasal değerler çevresinde birbirine bağlayan
bir ulusal metindir. Başbakan’ın ve diğer kişilerin Andımız’daki ‘Türküm’; ‘varlığım
Türk varlığına armağan olsun’ ifadelerini ulusal kimliğin dile getirilişi olarak görmeyip ırkçılıkla damgalamalarını şiddetle kınıyoruz.

‘AKP, Cumhuriyet’in Harf Devrimi’ni hedef almıştır’

Değişikliğin önemi, AKP’nin PKK ile müzakereleri çerçevesinde “Türk Alfabesi”ni
fiilen “ortak alfabe”ye dönüştürme girişimi olmasında gizlidir. Değişikliğin anlamı ise Cumhuriyet’in en temel ilkesi olan ulusal devlet sistemini ve resmi dil Türkçeyi kırmaktan ibarettir.”

‘AKP, resmi dilimizi ve ulusal devleti hedef almıştır’

Siyasette ‘farklı dil ve lehçelerin kullanılması yönündeki düzenleme’, eğitimde
özel okullarda Türkçe’den başka kültürel dillerde eğitim yapılmasına genişletilmiştir.
Anadilde örgün eğitim yoluyla, etnikçi bir devlet ve toplum yapılanmasının
önü açılmıştır
.”

  • “Bizler, CHP milletvekilleri olarak, AKP’nin sahip olduğumuz ulusal varlığımızı,
    laik devlet ilkesi temelindeki hak ve özgürlüklerimizi ortadan kaldırmasına
    izin vermeyeceğimizi ilan ediyoruz.”

(http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/26137-chp-milletvekillerinden-acilim-paketi-isyani-karsidevrimin-paketi.html, 10.10.13)

AKP Nasıl Durdurulmalı?


AKP Nasıl Durdurulmalı?

Dostlar,

AKP’nin “4+4+4 ucubesi” ile Eğitimde kritik bir köşe dönülmüş (RG’de 11 Nisan 2012’de yayımlanan “İLKÖĞRETİM ve EĞİTİM KANUNU ile BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN, yasa no 6287), Türk eğitim sisteminin
laik yapısı büyük ölçüde zedelenerek
ÖĞRETİM BİRLİĞİ (Tevhid-i Tedrisat)
Devrim Yasası’na esalı bir saldırı gerçekleştirilmişti.
Bu konuda sitemizde epey yazı yayımlandı.

Söz konusu düzenleme, Başkanını AKP’li Nabi Avcı‘nın yatığı TBMM Milli Eğitim Komisyonunda “CHP’li vekiller dövülerek” ve salonda yok varsayılarak geçirilmişti. Gözükara mücahit Komisyon Başkanı Prof. Avcı, daha sonra Milli Eğitim Bakanı yapılarak ödüllendirilmişti (24 Ocak 2013).

4+4+4 dayatması, başta Anayasa’nın 174. maddesi ile korunan 8 adet Devrim Yasası olmak üzere Anayasa’nın pek çok maddesine aykırı olmasına karşın
(ilk 3 madde, 24, 42, 174 başta olmak üzere), AKP tarafından yeniden yapılandırılan Anayasa Mahkemesince CHP’nin iptal istemleri reddedilmişti.

07 Ekim 2013 günü yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Genelgesi ile ANDIMIZ ilkokullarda da yasaklandığı gibi, Bakanlar Kurulu Kararı ile türbana kamuda da
izin
verilerek, Türk seküler-laik eğitim düzenine ağır bir darbe daha indirilmiştir.

Bu Karar, “2/9/1925 tarihli ve 2413 sayılı Bakanlar Kurulu Kararında Değişiklik” yapmaktadır. Cumhurbaşkanı Atatürk’ün ve Başbakan İsmet İnönü’nün
imzası olan Bakanlar Kurulu kararı değitirilmektedir!.

  • Hemen belirtelim ki, söz konusu Bakanlar Kurulu Kararı açıkça hukuka aykırıdır.

Bu idari düzenlemeler için aşağıdaki pdf metnine bakılmalıdır :
ANDIMIZ_kalkti_kamuda_basortusu_serbest_7.10.13

Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere yüksek yargı organlarının kararına,
AİHM Büyük Daire (Temyiz Dairesi) kararlarına apaçık ters düşmektedir.

Siyasal iktidar bunları bilerek ve isteyerek yapmaktadır..
Hukuk cebren ayaklar altındadır.

  • AKP artık fiilen / de facto karşı devrimi gözü kara 
    ve hızlandırarak yürütmektedir.

Zaman daralmıştır AKP için, artık geriye sayım söz konusudur en azından
30 Mart 2014 yerel seçimleri bakımından. Bu seçim, durdurulamayan bir düşüşü tetikleyebilecektir. Bu bakımdan, AKP’nin risk alması söz konusu değildir.

Seçmen tabanına ve dış aleme ne verilecekse, artık ertelenmeden ve olabildiğince bonkörlükle verilmelidir. Sözde “açılım” paketiyle 11 yıldır sakız edilen “türban istismarı” mutlu sona (!) erdirilmiştir?

Üstelik Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin Balyoz davası temyiz kararını açıklamasından
2 gün önceye denk düşürülerek, gündemde ikincilleştirilmeye çalışılmıştır.

Artık laik Türk Milli Eğitim Sistemi devri, büyük ölçüde -şimdilik- kapanmıştır.

AKP’nin gayrı milli yarı şeriatçı eğitim sistemi, aşağıdaki çizimdeki gibi insan tipi yetiştirmeye kurgulanmış görünüyor..

Fotoğraf: Büyük dönüşüm devam ediyor...

(https://m.ak.fbcdn.net/sphotos-b.ak/hphotos-ak-prn2/p480x480/1393977_593394267363667_1816906724_n.jpg, 10.11.13)

Çünkü şeriatçı rejimler;

– aydın ve özgür düşünen,
– pozitif bilim ışığında sorgulayan yurttaşlar değil;

* biat kültürüne körü körüne boyun eğen,
* sadakacı ve sadakatlı ümmet ve tebaa ile sürdürülebilir ancak.

******

AKP son atışlarını da yaptı..
Sadakta artık başka ok kalmamış (?) görünüyor.
Ekonomi de iyice duvara dayandı.
Bundan sonra “HALİFELİĞİ GETİRİYORUZ..” diyecek durumu kalmadı sanırız.

Dolayısıyla zaman, sanıldığının tersine AKP aleyhine akmaktadır.

Bundan böyle başlıca araç

– POLİS DEVLETİ FAŞİZMİ ve
seçim sistemi oyunları – hileleri ile ne yapıp edip iktidarı bırakmamaktır.

Yapılacaklar                                :

1. Milli Eğitim Bakanlığı’nın ANDIMIZ’ı kaldıran gelengesi derhal Yönetsel Yargıya götürülmelidir. Danıştay’da açılacak bir YD (Yürütmeyi Durdurma) istemli iptal davası önemenmelidir. Bu gün basından öğrendiğimize göre EĞİTİM SEN
bu girişimi başlatmıştır. Bizim de üyesi olduğumu EĞİTİM İŞ benzer yolu izleyecektir. Türk Hukuk Kurumu ve Baroların hatta Hukuk ve Eğitim Fakültelerinin bu davanın dilekçesinin hazırlanmasına yeter destek vermesi dileğimizdir. (Milli Eğitim Bakanlığı’nın İlköğretim Kurumları Yönetmeliği‘nde değişiklik yapılarak
“öğrenci andı” başlıklı 12’nci madde yürürlükten kaldırıldı.)

2. Türbanı kamuya da sokan Bakanlar Kurulu Kararı da (Yönetmelik değişikliği) Danıştay’da dava konsusu edilmeli, YD istemli iptal davası açılmalıdır. Yargı, bir kez daha kendisinin daha önceki kararları ile yüzleştirilmelidir. Bu sonucu görmek de başlı başına önemlidir. (07.10.13 günü Resmi Gazete’de yayınlanan Başbakanlık Genelgesi ile 1982 tarihli ‘Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik’in 5. maddesinde değişiklik yapıldı..)

3. Asıl önemli olan, TBMM’deki partilerin AKP karşısında ortak eylemidir.
CHP ve MHP mutlaka ama mutlaka seçim işbirliğine gitmek zorundadır.

Siyasal Partiler – Seçim mevzuatı yasal olarak elvermiyorsa bu halka anlatılmalı ve halkın tabanda bu sorunu çözmesi istenmelidir. En güçlü adayı bu 2 parti birbiri lehine destekleyebilmelidir.

Bu arada yaygın mitinglerle gerçekler, AKP’nin tüm yolsuzlukları ve içyüzü belgelerle halka anlatılmalıdır.

SEÇİM GÜVENLİĞİ en kritik konulardandır.

Hükümet bu konuda ödün vermeksizin sıkıştırılmalıdır.
Bu sorun çözülmezse, seçimlerin boykotu dahil olmak üzere tüm seçenekler
gündeme alınmalıdır.

  • Tek çare BİRLEŞMEKTİR!

Büyük ATATÜRK reçeteyi net olarak vermiştir :

  • “Milletlerin tarihinde bazı dönemler vardır ki, belli amaçlara erişebilmek için maddî ve manevî ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı doğrultuya yöneltmek gerekir. Yakın yıllarda milletimiz, böyle bir toplanma ve birleşme hareketinin önemli sonuçlarını kavramıştır. Memleketin ve devrimin, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için,
    bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması gerekir.
    Aynı cinsten olan kuvvetler, ortak amaç yolunda birleşmelidir.”

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10.10.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net