Etiket arşivi: Cumhuriyet

Laiklik ve CHP’de ‘değişim’

Örsan K. ÖymenÖrsan K. Öymen

 

Laiklik, dinin, devlet, siyaset, hukuk ve eğitim işlerine müdahale etmemesi ve devletin de bu koşulla, dindar olmayı seçen vatandaşların dinsel inanç ve ibadet (tapınç) özgürlüğünü; dinsiz olmayı seçen vatandaşların dünya görüşünü ve yaşam tarzını (biçimini) güvence altına almasıdır.

  • Laikliğin olmadığı yerde cumhuriyet, demokrasi, halkın egemenliği olmaz; teokrasi, din devleti, ruhban sınıfının egemenliği olur.

Laiklik bir anayasa maddesidir ve her vatandaş anayasaya uymakla yükümlüdür.

Cumhuriyetin olduğu bir ülkede laiklik bir seçenek değildir, bir zorunluluktur.

Siyasal Partiler Yasasına göre tüm siyasal partiler ve siyasetçiler de anayasaya ve laiklik ilkesine uymak zorundadır.

AKP 21 yıllık karşıdevrim sürecinde;

  • laiklik ilkesini fiilen ortadan kaldırarak anayasayı ihlal etmiştir,
  • anayasal düzeni yıkarak sivil darbe yapmıştır,
  • Cumhuriyeti yıkarak teokrasiyi kurma sürecine girmiştir.

– Siyasette ve devlet yönetiminde laiklik karşıtı dinci kadrolaşmanın gerçekleşmesi;
– tarikatların ve cemaatlerin devleti kuşatması;
-devlet yönetiminde zaman zaman anayasa ve yasa yerine, Kuran ayetlerinin esas alınması;
– insanların yaşam biçimlerine ve kültürel etkinliklere dini ölçütler üzerinden müdahale edilmesi; – cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe ve anayasaya meydan okuyarak teokratik darbe çağrısı yapanlar hakkında yargı sürecinin başlatılmaması;
– eğitimin dinselleşmesi;

laikliğin bertaraf edilmesi yönünde AKP’nin attığı başlıca adımların arasındadır.
***
Eğitimin dinselleşmesi, uzak geleceği de etkileyen en önemli sorundur. İhtiyaç ötesi sayıda imam-hatip okullarının açılması; imam hatip okullarının meslek okulları olmaktan çıkartılması; zorunlu din dersi uygulaması; “4+4+4” eğitim modeliyle laik ve bilimsel eğitim verilen okullarda da eğitimin dinselleşmesi;

  • reşit olmayan çocukların aile zoruyla, sayıları on binleri bulan Kuran kurslarına yollanması;

üniversitelerdeki bilimsel, felsefi, sanatsal eğitimin, ilahiyat fakültesi enflasyonuyla kuşatılması; Milli Eğitim Bakanlığı’nın, dernek ve vakıf adı altında örgütlenen tarikatlarla ve cemaatlerle işbirliği protokolleri yapması; her vatandaşa bilimsel ve laik eğitimin verilmesini öngören Öğretim Birliği Yasası’nın delinmesi anlamına gelmektedir.

Bu yolla, bir yandan yaratıcı, özgür, analitik ve bağımsız düşünce ortadan kaldırılmakta, bir yandan da ülkenin din ve mezhep üzerinden kutuplaşması ve bölünmesi sağlanmaktadır.

Bu yol, hem demokratik düzeni hem de ulusal güvenliği tehdit etmekte
ve emperyalizme hizmet etmektedir.

Son olarak “ÇEDES adlı ucube projenin kimi illerde yürürlüğe girmesiyle birlikte, cami imamlarının laik ve bilimsel eğitimin verildiği okullarda “değerler” konusunda danışmanlık ve eğitim vermesi; imamların, kişisel, öznel ve dogmatik “değerlerini” herkese dayatarak, değerleri değersizleştirmesi, dinciliğin eğitimi kuşatma eylemlerine dair (ilişkin) en son örnektir.

Demokratik bir ülkede, nasıl ki öğretmenin yeri cami değil okul ise, imamın yeri de okul değil, camidir! Bunun aksini savunmak faşizmdir!
***
Ne yazık ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da laiklik ilkesini partisinde bertaraf ederek  hem anayasayı hem de parti programını ihlal etmiştir!

“Değişim” sözünü ağzında sakız eden olası genel başkan adayları Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel de, Türkiye’deki laiklik karşıtı hareketi nasıl bertaraf edeceklerine dair (ilişkin) hiçbir şey söylememektedirler.

Laiklik konusunda duyarlı olan olası CHP genel başkan adayları ise parti yönetimi ve medya tarafından görmezden gelinmektedir.

Laiklik ilkesine sahip çıkmayan olası CHP genel başkan adayları, değişimi değil, statükoyu temsil etmektedir!
============================================

Dostlar,

Bu çok değerli ve uyarıcı yazıya biz birkaç görsel ekleyeceğiz..

 

Image

 

 

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

DEDİM-DEDİ (x)

Dedim ahlak nedir, dedi hayadır.
Dedim barış nedir, dedi mayadır.
Dedim huzur nedir, dedi yuvadır.
Dedim bozar mısın, söyledi yok yok…
x x x
Dedim kadın-erkek, dedi ki birdir.
Dedim zenci-beyaz, dedi ki birdir,
Dedim inancın ne, dedi ki sırdır.
Dedim söyler misin, söyledi yok yok…
x x x
Dedim adalet ne, dedi ismimdir.
Dedim vicdan nedir, dedi resmimdir.
Dedim eşitlik ne, dedi cismimdir.
Dedim ya iltimas, söyledi yok yok…
x x x
Dedim özgürlük ne, dedi aşımdır.
Dedim eğilmez ne, dedi başımdır.
Dedim yurttaşlık ne, dedi işimdir.
Dedim bozgunculuk, söyledi yok yok…
X X X
Dedim kardeşin kim, dedi halkımdır.
Dedim demokrasi, dedi ülkümdür.
Dedim ya laiklik, dedi aklımdır.
Dedim cayar mısın, söyledi yok yok…
X X X
Dedim bayrak nedir, dedi canımdır.
Dedim vatan nedir, dedi tenimdir.
Dedim bedeli ne, dedi kanımdır.
Dedim ya ihanet, söyledi yok yok…
X X X
Dedim Atatürk kim, dedi bilimdir.
Dedim cehalet ne, dedi zulümdür.
Dedim Cumhuriyet, dedi yolumdur.
Dedim sapar mısın, söyledi yok yok…
X X X
Dedim Halil Çivi, dedi bilirim,
Dedim tanır mısın, dedi bulurum.
Dedim fikirleri, dedi alırım,
Dedim sever misin, söyledi çok çok…
X X X

(x) Halk şairleri ya da ozanları arasında DEDİM-DEDİ şiirleri halk tarafından çok sevilen ve beğenilen bir farklı tarzdır. Çoğu halk ozanının bu tarzda şiirleri vardır. Ben de bir yeni örnek yazarak beğenilerinize sunmak istedim.
Prof.Dr.Halil Çivi, 11 Ocak 2018 İZMİR / ÇİĞLİ

Halil Çivi şiiri : …HAYALİM VAR

ŞİİR KÖŞESİ..

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...

Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

…HAYALİM VAR

Duyun dostlar, duyun canlar,
Benim de bir hayalim var.
Haksızlıktan usananlar,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Akıl, bilim gelsin diye,
Halk her şeyi bilsin diye,
Demokrasi olsun diye,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Geçim derdini silmeye,
Adil bir toplum olmaya,
Herkesi eşit bilmeye,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Bulanmadan akmak için,
Cehaletten çıkmak için ,
Özgür fikir ekmek için,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Savaş sona ersin diye,
Millet huzur görsün diye,
Kardeşlik boy versin diye ,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Çağdaş demokrasi için,
Adil bürokrasi için ,
Mazlumların sesi için,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Arı gibi çalışmaya,
Kardeş gibi bölüşmeye,
Uygarlıkta buluşmaya,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Fabrika çok olsun diye,
İşsizlik yok olsun diye,
Yoksullar tok olsun diye,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Umut tohumu ekmeye,
Korkuları yok etmeye,
Gönülleri pak etmeye,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Hak, hukuk dirilsin diye,
Karşı devrim solsun diye,
Cumhuriyet kalsın diye,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Irkçılıktan çark etmeye,
Bağnazlığı terk etmeye,
Adalete park etmeye,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Barış, huzur gelsin diye,
Herkes mutlu olsun diye,
Yaşamdan zevk alsın diye,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Irkı, dini tek bilmeye,
Düşmanlıkları silmeye,
Sevgide karar kılmaya,
Benim de bir hayalim var.
Xxx
Makam, şöhret, servet için,
Cebir, şiddet, nefret niçin,
Halil Çivi der halk için,
Benim de bir hayalim var.
Xxx

 

Prof. Dr. Halil Çivi
15 Kasım 2021
Çiğli / İZMİR

Şiir köşesi : SİZ EY TÜM ANAYASA’YA VE YASALARA KARŞI OLANLAR

Şiir köşesi..

Gönül Pınar Atacı

SİZ EY TÜM ANAYASA’YA VE YASALARA KARŞI OLANLAR

Siz ey tüm Anayasa’ya, bütün yasalara ve kurallara karşı olanlar
Ve hak, hukuk, adalet, ahlak ve fazilet karşıtlığında rekor kıranlar,

Siz ey haram kâr, haksız rant, tefeci faiz ve kara para düşkünleri
Ve insan, halk, ulus, vatan, emek, iş, aş, genlik ve gönenç küskünleri,

Siz ey barış, Atatürk, Cumhuriyet, laiklik ve kardeşlik düşmanları
Ve Muaviye, itaat, takiye, şeriad, hilafet, tarikat ve cihad hayranları,

Siz ey o eski  ve yeni faşist iplerde oynayan ve oynatılan herifler
Ve açık ve gizli Mandayı ve mafyayı koruyan ve kollayan şerifler,

Siz ey tüm yerel, bölgesel ve küresel barış ve bağımsızlık katilleri
Ve Allah, Kitap, Muhammet, Ali, bilim, fen, sanat, edebiyat cahilleri,

Sizin hepinizi, biz er geç ama mutlaka yenerek yerle bir edeceğiz
Ve kadim tarihin o en iğrenç çöplüğüne süpürecek ve dökeceğiz.

İşte tam da o zaman her bir insan, halk, ulus ve vatan özgür olacak,
Bekaya, barışa, işe, aşa, sevgiye, saygıya, genliğe, gönence kavuşacak.

Halil Çivi şiiri : CUMHURİYET, DEMOKRASİ, LAİKLİK

ŞİİR KÖŞESİ…

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

 

CUMHURİYET, DEMOKRASİ, LAİKLİK

Çağdaş devletlerin gidiş yoludur,
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik.
Ulusların özgürleşmiş dilidir,
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik.
Xxx
Akıldır, bilimdir, sönmez ışıktır,
Çağdaş zihniyete çağdaş beşiktir,
İnsanlık yolunda en son eşiktir,
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik.
Xxx
Cumhur halk demektir, halkın özüdür,
Cumhuriyet halkın gören gözüdür,
Halkın iktidarı, halkın sözüdür,
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik.
Xxx
Demokrasi, duygudaşlık demektir,
Her insanı kendin gibi bilmektir,
İnançta, fikirde özgür olmaktır,
Cumhuriyet, demokrasi laiklik.
Xxx
Laik olanların vicdanı hürdür,
Akıl, bilim laiklikle özgürdür,
Akılsız, bilimsiz inançlar kördür,
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik.
Xxx
Empatidir, adalettir, hukuktur,
Hukuksuz devletin vicdanı yoktur,
Toplumsal adalet temel bir haktır,
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik.
Xxx
Çağdaş uygarlıktır, çağdaş duruştur,
Görkemli, onurlu uygar yarıştır,
Sevgidir, dostluktur, bitmez barıştır,
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik.
Xxx
Özgür düşüncedir, özgür sanattır,
Çalışmaya, üretmeye kanatır,
Çağdaşlığa uçan çağdaş bir hattır,
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik.
Xxx
Özgür düşüncenin özgür yoludur,
Ulusal bilincin çelik koludur,
Özgür düşüncenin özgür dilidir,
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik.
Xxx
Halil Çivi, devlet çağdaş olmalı,
Irkları, cinsleri eşit bilmeli,
Bütün inançlara yansız kalmalı,
Cumhuriyet, demokrasi, laiklik.
Xxx

 

 

06 Ekim 2021
Doğanbey / Seferihisar / İZMİR

Hacettepe Üniversitesi öğretim üyeleri : Boğaziçi Üniversitesi’nden yükselen haklı talepleri destekliyoruz

Hacettepe Üniversitesi öğretim üyeleri: Boğaziçi Üniversitesi’nden yükselen haklı talepleri destekliyoruz

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenler

21 Şubat 2021

Eski AKP milletvekili aday adayı Prof. Dr. Melih Bulu’nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kararı ile Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanmasına karşın başlatılan protestolar sürüyor. Pek çok kesimden Boğaziçililere destek gelirken, Hacettepe Üniversitesi öğretim üyeleri de, “Boğaziçi Üniversitesi’nden yükselen haklı talepleri destekliyoruz” açıklamasında bulundu.

  • Gençlerimizin şiddet görmeleri, gözaltına alınmaları ve kötü muameleye tabi tutulmaları vicdanımızı yaralamıştır. Anayasal bir hakkın kullanılmasına yönelik saldırgan, aşağılayıcı, cinsiyetçi ve suçlayıcı yöntemler bizi derinden kaygılandırmaktadır” denilen açıklamada, “Bizler, Hacettepe Üniversitesi’nden öğretim üyeleri olarak, Boğaziçi Üniversitesi’nde haklı tepkilerini gösteren öğrencilerin ve öğretim üyelerinin yanında olduğumuzu kararlıkla vurgularız. Ayrıca, karar verici konumundaki yönetici ve kurumları üniversite özerkliğini sağlamak için gerekli hukuki adımları atmaya davet ederiz.” denildi.

Hacettepe Üniversitesi’nden öğretim üyelerinin basın açıklaması şöyle: 

Boğaziçi Üniversitesi’nden yükselen haklı talepleri destekliyoruz.

Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne yapılan atamaya karşı öğrenciler ve öğretim üyeleri meşru taleplerini medeni ve barışçıl yöntemlerle kamuoyunun dikkatine getirmişlerdir. Türkiye’nin dört bir yanından en yüksek puanları alarak Boğaziçi Üniversitesinde öğrenim görmeye hak kazanan gençlerimizin şiddet görmeleri, gözaltına alınmaları ve kötü muameleye tabi tutulmaları vicdanımızı yaralamıştır. Anayasal bir hakkın kullanılmasına yönelik saldırgan, aşağılayıcı, cinsiyetçi ve suçlayıcı yöntemler bizi derinden kaygılandırmaktadır. Boğaziçi Üniversitesi’ni ülkemizin en iyi üniversitelerinden biri yapan öğretim üyelerine, öğrencilerine ve geleneklerine saygı gösterilmelidir.

Ortaya çıkan tepkinin ana nedeni üniversiteye rektörlük atama sürecinde üniversite temel paydaşlarının (öğrenciler ve öğretim üyeleri) söz haklarının yok sayılması ve karar süreci dışında tutulmasıdır.

Oysaki üniversiteler ancak bilimsel ve idari özerklik olduğu zaman evrensel ölçekte bilim üreten kurumlar haline gelebilirler.

  • Bilim üretebilmek için bilimsel özgürlük, liyakat ve özerk-demokratik üniversite ortamı hayati önem taşımaktadır.

Bizler, Hacettepe Üniversitesi’nden öğretim üyeleri olarak, Boğaziçi Üniversitesi’nde haklı tepkilerini gösteren öğrencilerin ve öğretim üyelerinin yanında olduğumuzu kararlıkla vurgularız.

Ayrıca, karar verici konumundaki yönetici ve kurumları üniversite özerkliğini sağlamak için gerekli hukuki adımları atmaya davet ederiz.

Hacettepe Üniversitesi’nden öğretim üyeleri.
============================

Dostlar,

Açıklamaya biz de bir Hacettepe Tıp’lı olarak bütünüyle, aynen, eksiği var fazlası yok… diyerek katılmaktayız..

Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet Gazetemizin 2. sayfasında bir makale de yazmıştık.. Göz atılmasını dileriz..

Yoz Bir AKP Klasiği Daha : Melih Bulu Sorunu!


Sevgi ve saygı ile. 21 Şubat 2021, Ankara


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

 

Şehir hastaneleri: Birkaç görüş

Şehir hastaneleri: Birkaç görüş

Emre KONGAR
Cumhuriyet
, 08 Mayıs 2020

Sevgili okurlarım, CHP Balıkesir Milletvekili Dr. Fikret Şahin’in TBMM’deki soru önergeleriyle gündeme getirdiği, Tuncay Mollaveisoğlu’nun TELE 1’de ve Cumhuriyet gazetesinde irdelediği Şehir Hastaneleri sorunu hakkındaki üçüncü yazım.

Şehir Hastanelerini doğrudan Cumhurbaşkanı’nın gündeme getirmesi, konunun medyaya yansımasına yol açtı.  Bu yazıda bazı okur yorumlarını özetleyeceğim. İlk yorum, değerli mimar, yazar, düşünce insanı, Dr. Doğan Hasol’dan:

Şehir Hastaneleri yanlıştır.

Dünyada artık 1500-2000 yataklı hastane yapılmıyor. Elli yıl önce hastanede yatış süresi ortalama 14 gündü; şimdi bir buçuk gün. Bugün en uygun boyut 230 yatak. 200’ün altı, 600’ün üstü verimsizdir. Bu konuda Türk Tabipleri Birliği’nce hazırlanmış ciddi bir kitap var.

  • Hasta garantili yap-işlet-devret finansman modeli de yanlıştır.

Üstelik girişimcinin aldığı kredinin kefili de devlet.

Salgın hastalık durumlarında da bu hastaneler hiç uygun değildir.

  • Sağlık ve eğitimin ticaret aracı olması kabul edilemez.

***
Bir başka yorum İ.T. adlı okurumdan:

Dikkatimi çeken şey; bu hastaneler şehir dışında yapıldığından, oraya toplu taşıma araçlarını kullanarak gidenlerin bulaşıcı hastalıkların yayılması açısından risk oluşturması.

Bir eski öğrencim B.U. da şunları yazmış:

2005 yılında SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığı’na devredildi, dispanserler ve sağlık ocakları kapatıldı, aile hekimliği kuruldu. İktidar kendi hastaneler sistemini kurmaya kalktı. Şehir hastanesi /devlet hastanesi ayrımı oluştu.

Sağlıkta büyük rant olduğu için, bu hastaneler üzerinden rant dağıtacak bir sistem kurdular. Kendi yandaşını besleyecek, devlet ihaleleri üzerinden yeniden üretilen bir iktidar düzeneğidir şehir hastaneleri.

Büyük hastane kurmak büyük yenileme yatırımı ve çok büyük oranda teknik eleman ister, böyle bir yapıyı yönetmek de kolay değildir.

  • Dünyada şehir hastanesi sistemi başarısızdır, bunlar derhal kamulaştırılmalıdır.

Böyle bir müdahale ekonomiye müdahale değildir, yani oyunun kuralından sapan bir sistemi yeniden üretmek için yapılan zorunlu bir müdahaledir.

Yap-işlet-devret modeli ve benzerleri modern düyun-u umumiye rejimidir hocam.

Hastaneye gelenden 50 gelmeyenden 250 TL isteyen bir iktidara sahip olmak her millete nasip olmaz. Beton yerine insana yatırım yapmak en son düşündükleri iştir. İhaleler üzerinden iktidarı sürdürmek temel hedeftir.
***
Sevgili okurlarım, bu Şehir Hastaneleri konusunda, çok vahim, benim söylenti olarak bile dile getirmek istemediğim bazı uygulamalar yapıldığına ilişkin iddialar var. İşin daha da vahim ve kuşku uyandıran yönü, Sağlık Bakanlığı’nın da Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın da, yapılan harcamalar ve maliyetler hakkında hiçbir soruya yanıt vermemiş olmalarıdır.

Bu sütunun her türlü yanıta açık olduğunu kendilerine bir kez daha anımsatırım:

  • Şehir Hastaneleri maliyet ve işletme sorunları, yanıt vermeden geçiştirilebilecek veya soru soranları hainlikle suçlayarak kapatılabilecek konular değildir.
    ==============================

    ŞEHİR HASTANELERİ = TALAN’dır!

    Dr. Ahmet SALTIK

Mustafa Balbay : Derin ‘hayır’ sessizliği

Derin ‘hayır’ sessizliği

balbay@mustafabalbay.com
YURT Gazetesi, 31 Mart 2017

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Erdoğan, etrafındakiler, kaderini onunla birleştirmiş siyaset üreticileri  ne yapsalar, etseler olmuyor. Hayır damarının gücünü ve yükselişini kıramıyorlar. Erdoğan son ana dek ibreyi döndürme çabasını sürdürmeye kararlı olsa da, hayır çıkması  halinde ne yapacağına ilişkin cümleler kurmaya başladı bile.
Bugüne dek gerilimden beslenerek siyaset üreten Erdoğan, bu kez çabalarına karşılık bulamıyor. Gerek CHP’nin izlediği referandum stratejisi gerek öteki hayır gruplarının anlatma biçimi buna el vermiyor. Attığı yumruklar havada kalıyor.
İçeride gerilim bulamayınca dışa yöneldi.
Avrupa’daki karşıtlığı ve densizliği referandum malzemesi olarak kullanmaya girişti.
Yeri gelmişken vurgulayalım; kimse Türkiye’nin bir bakanına saygısızlık edemez,
bunu kınıyoruz. Türkiye’de hiçbir yönetim de ülkemizin onurunu bu kadar çiğnetemez, bunu da ayıplıyoruz. AKP’nin ana derdi Türkiye’nin onuru olsaydı, içeride ortak bir sesin yükselmesi için öncülük ederdi. Bunu yapmak yerine, “Avrupa hayır diyor, CHP de hayır diyor” seviyesizliğine girdi.
Ancak Erdoğan’ın önüne konan anketlerden anlıyoruz ki, Avrupa ile kriz de işlerine yaramadı. Hatta kimi yerlerde “herkesle kavgalıyız” yakınması hayır oylarını, %55’lerden 60’lara doğru yükseltti.
***
Hayırdaki yükselişin sesi kamuoyunda aynı oranda duyulmuyor.
Bunun nedenine girmeden önce bilimsel olarak da irdelenmesi gereken bir duruma değinelim. Kahvede, birkaç ailelik ev sohbetlerinde, sokak başı konuşmalarında oyunun hayır olduğunu söyleyenlerin şu sözlerle bunu ifade ediyorlar:
Beni kıtır kıtır kesseler, aha böyle doğrasalar hayır diyeceğim…
“İşte buradan ilan ediyorum. Beni isterse alıp götürsün, oyum hayır. Hayır, hayır, hayır…”
“Kelleyi koltuğa almışım, ne derlerse desinler oyum hayır…”
Bunlar paylaşabildiklerimiz. Bir de satırlara dökemeyeceğimiz herkesi satırlayan sözler var.
Ne oluyoruz?
Önüne konan iki seçenekten birini seçme hakkına sahip olan bir kişi hayır diyeceğini söylerken neden bu kadar ağır yaptırımlı cümleler kullanıyor?
Bunun nedeni Erdoğan ve çevresinin kullandığı ayrıştırıcı, ağır dil.
Bir aşamadan sonra korku duvarını aşanlar, her şeyi göze aldığını ilan ediyor.
Ya aşamayanlar?
İşte onlarda derin bir hayır sessizliği var.
Bu biraz da AKP iktidarının ilk yıllarındaki şu söylemi anımsatıyor:
“Etrafta oyunu AKP’ye verdiğini söyleyen yok ama tabloya göre her iki kişiden biri oyunu AKP’ye verdi. Bu oyları kim verdi?”
Bugün de aynı sessizliğin hayır oylarında olduğunu söyleyebiliriz.
***
Torosların koynunda bir dağ köyündeyiz. Kahvede 2-3 masa okey oynuyor. Selam verip girdik. Sağ olsunlar oyunu bıraktılar, çay içimi sohbete davet ettiler. Bizim de aradığımız buydu.
Masanın yarısı görüşünü söyledi, yarısı söylemedi. Bir kişi evet diyeceğini, hayırcıların terör örgütleri safında olduğunu söyledi. İçlerinde en açık sözlü olanı Torosların o güzelim şivesiyle “ülen” diye başladı, arkasını şöyle getirdi:
“Her şey oldun be, her şey oldun… Daha ne olcen…”
Elini okey dışarı vurmuş gibi kaldırıp son sözünü söyledi: “Ben hayır deyom…”
Bunu söylerken arkadaki televizyonda günün 24 saatinin 25’inde konuşan Erdoğan’ın sesi yankılanıyordu…
===========================================
Dostlar

Güzel insan Mustafa Balbay ne hoş yazmış gene.. Yumuşacık, sıcacık, insan sevgisinin tınılarını duyumsuyorsunuz sözcüklerin – hecelerin arasında. Üstelik gerçekçi, gözleme – veriye dayanan. Kimseleri incitmeden, dışlamadan, ötekileştirmeden.. Her sözcüğün – hecenin ardında yılların deneyimi, pişmişliği, görgüsü – birikimi ve insan sıcağı var..

Çok değerli Balbay’ın yazdıkları ülkemiz gerçeğinin yansımasıdır, ayna tutuyor halimize.
O’ndan öğrenmeyi sürdürüyoruz. Hep ama hep, daha çok yazmasını, konuşmasını istiyoruz. Sayabildiğimiz 23 kitap yazdı.. Salt 2’sini öne çıkaralım :

İnsanı ve Devleti Yaşatmak için Hayır   Zulümdar

Cumhuriyet gazetesinden ayrılmak durumunda kalmasını / bırakılmasını içimize sindiremiyoruz. Bu gazetede gerçek Cumhuriyetçi – namuslu – ATATÜRKÇÜ yazarların yüzü suyu hürmetine almayı ve seçerek okumayı sürdürüyoruz. Ama Balbay’ın uzaklaştırılmasını bağışlayamıyoruz, bağışlamayacağız. Cumhuriyet bu hatasını gidermenin yolunu bulmalıdır.

Sevgi ve saygı ile. 03 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

Emre Kongar : Davutoğlu’nun İki Şifresi


Davutoğlu’nun İki Şifresi 

portresi

Emre Kongar

Erdoğan ve Davutoğlu, AKP içinde, düşüncelerini açıkça ifade eden birkaç kişi arasındadır.

Erdoğan kendini konuşarak ifade ederken, Davutoğlu Stratejik Derinlik adlı kitabıyla düşüncelerini yazarak açıklamış bir politikacıdır…
Genel Başkanlığı ve Başbakanlığı belirlendikten sonra yaptığı teşekkür konuşmasında söyledikleri de aslında kitabında savunduğu düşüncelerin bir özetidir.
Yeni Başbakanımızı daha iyi tanımak için önce kitabına, sonra da konuşmasına bakalım.

***

1) Stratejik Derinlik kavramı: Hoş geldin Huntington!
Davutoğlu kitabında Türkiye’nin dış politikasını, tarih ve coğrafya bağlamında, toplumsal, kültürel ve siyasal yapısı açısından irdeliyor.
Bunu yaparken de, medeniyet ve medeniyete dayalı siyaset kavramı üzerinde duruyor ve bunu Almanya ve Rusya örnekleriyle, esas olarak din faktörüne (AS: etmenine) dayıyor:

Samuel P. Huntington’un dinler ve
 mezhepler üzerinden oluşturduğu “Medeniyetler Çatışması” kuramının tam bir yansıması.

İşe böyle başlayınca, elbette, Huntington’un İslam ve Türkiye hakkındaki beklentilerinin uzantıları olarak devam ediyor:
Türkiye’yi (ve dolayısıyla dış politikasını) belirleyen ana etmen, Sünni İslamdır; Cumhuriyet dönemi, bu çizgiden ayrıldığı için tarihe ve coğrafyaya karşı yanlış bir uygulama içine girmiştir.
Anımsayalım, Huntington da Türkiye’nin Batılılaşma çabalarının, Atatürk devrimlerinin yanlış ve başarısız olduğunu, Türkiye’nin yüzünü artık Arap-İslam âleminin liderliğine çevirmesi gerektiğini söylüyordu!
Davutoğlu da, aynen Huntington gibi bu durumun tarihsel ve coğrafi bir zorunluluk olduğunu söylüyor; yani ikisi de determinist!

***

2) “Restorasyon”un Türkçesi: Cumhuriyet bağlamında “Karşıdevrim”!
Davutoğlu’nun teşekkür konuşmasında kesintisiz olarak devam edeceğini söylediği “Restorasyon”, Batı dillerinde siyasal anlamda, değiştirilmiş olan
monarşik bir rejimin yeniden kurulması demek.
Bu çerçevede, “Restorasyon”un, değiştirilmiş olan Selçuklu-Osmanlı rejiminin yeniden kurulması anlamını taşıdığı açık.
Zaten kitabında da Türkiye’nin “Stratejik Derinliği”nin arkasında yatan Sünni İslamın köklerinin, Selçuklu-Osmanlı tarihinden geldiğini söylüyor.

***

Huntington’un tezlerine uygun olarak ABD’nin geliştirdiği “Ilımlı İslam” projesinin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ile dünyayı ne hale getirdiği açık…
Davutoğlu’nun tezleri ile Türkiye’nin ne hale düştüğü de!

***

ABD yanlışını anladı ve bu yanlış yoldan döndü…
Darısı bizimkilerin başına!

Cumhuriyet portalı, 27.8.14

==========================================

Teşekkürler Sayın Kongar…

Sevgi ve saygı ile.
27.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

MİLLİ ŞEF’E SAYGIYLA!

MİLLİ ŞEF’E SAYGIYLA!

Görsel

 MİLLİ ŞEF’E SAYGIYLA
(1884-1973)

Dr. Ceyhun BALCI

İsmet İNÖNÜ Cumhuriyet’i kuran, devrimleri yapan kadronun önde gelenlerinden!

Diğer namı İkinci Adam.

Aralıksız 12 , toplam 16 yılı aşkın Başbakanlık yapmış.
İlgili dönemde etkili, yetkili ve tartışılmaz olduğuna kuşku yok!
Buna karşın, tüyü bitmemiş yetimin kuruşuna göz dikmemiş!

Yaşıtı pek çok aydın gibi hem asker, hem devlet adamı, hem eş,
hem aile babası olma görevlerini başarıyla yürütmüş.
Savaş yorgunu bir kuşağın diplomasi ustası!
Hiç bilmediği bir konuda bile ülkesinin yüzünü kara çıkartmamış.

Soyadını İnönü savaşlarına borçlu!

Tam savaş bitip de biraz kafa dinleyecekken Lozan yolları görünmüş! Zorlu ve gerilimli bir görevi daha başarıyla tamamlamış.
Lozan’daki birkaç ayın kendisini çok daha zorlu savaşlardan daha çok yorduğunu, yaşlandırdığını söylemiş!

Lozan üzerinden saldırıya uğramasına da şaşırmamak gerekiyor!
Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet, Devrimler adına ne var ne yoksa
ateş altındayken Lozan’ın ayrıcalığı olamazdı!

Lozan hezimet mi başarı mı?

Sorunun yanıtını en iyi Prof. İlber Ortaylı vermekte.
Lozan, adı üzerinde bir antlaşma!
Bir taraf için zafer olması  öbür yan için bozgun olmasına bağlı!

Ama, Türkiye Cumhuriyeti’nin ön sözleşmesi olması ve kapitülasyonların ortadan kaldırılması bakımından düşünülürse zafer demek çok daha olası! Dört yüz yıl boyunca vazgeçilmesi bile düşünülemeyen kapitülasyon kamburundan kurtulmak bile
başlı başına bir utku sayılmalı!

İsmet İnönü, bu dünyada kendisi için pek az şey yapanların kuşağından çok önemli bir kahraman. Bu yanıyla bile saygıyla, şükranla ve özlemle anılmayı hak eder!

Devletin ve ulusun soyulduğu bugünlerde kör kuruşun hesabını tutan O’nun gibilerin ruhu şad, onların izinden milim sapmamak da
bizlere görev olsun!