Etiket arşivi: İmam Hatip Okulları

Laiklik ve CHP’de ‘değişim’

Örsan K. ÖymenÖrsan K. Öymen

 

Laiklik, dinin, devlet, siyaset, hukuk ve eğitim işlerine müdahale etmemesi ve devletin de bu koşulla, dindar olmayı seçen vatandaşların dinsel inanç ve ibadet (tapınç) özgürlüğünü; dinsiz olmayı seçen vatandaşların dünya görüşünü ve yaşam tarzını (biçimini) güvence altına almasıdır.

  • Laikliğin olmadığı yerde cumhuriyet, demokrasi, halkın egemenliği olmaz; teokrasi, din devleti, ruhban sınıfının egemenliği olur.

Laiklik bir anayasa maddesidir ve her vatandaş anayasaya uymakla yükümlüdür.

Cumhuriyetin olduğu bir ülkede laiklik bir seçenek değildir, bir zorunluluktur.

Siyasal Partiler Yasasına göre tüm siyasal partiler ve siyasetçiler de anayasaya ve laiklik ilkesine uymak zorundadır.

AKP 21 yıllık karşıdevrim sürecinde;

  • laiklik ilkesini fiilen ortadan kaldırarak anayasayı ihlal etmiştir,
  • anayasal düzeni yıkarak sivil darbe yapmıştır,
  • Cumhuriyeti yıkarak teokrasiyi kurma sürecine girmiştir.

– Siyasette ve devlet yönetiminde laiklik karşıtı dinci kadrolaşmanın gerçekleşmesi;
– tarikatların ve cemaatlerin devleti kuşatması;
-devlet yönetiminde zaman zaman anayasa ve yasa yerine, Kuran ayetlerinin esas alınması;
– insanların yaşam biçimlerine ve kültürel etkinliklere dini ölçütler üzerinden müdahale edilmesi; – cumhuriyete, demokrasiye, laikliğe ve anayasaya meydan okuyarak teokratik darbe çağrısı yapanlar hakkında yargı sürecinin başlatılmaması;
– eğitimin dinselleşmesi;

laikliğin bertaraf edilmesi yönünde AKP’nin attığı başlıca adımların arasındadır.
***
Eğitimin dinselleşmesi, uzak geleceği de etkileyen en önemli sorundur. İhtiyaç ötesi sayıda imam-hatip okullarının açılması; imam hatip okullarının meslek okulları olmaktan çıkartılması; zorunlu din dersi uygulaması; “4+4+4” eğitim modeliyle laik ve bilimsel eğitim verilen okullarda da eğitimin dinselleşmesi;

  • reşit olmayan çocukların aile zoruyla, sayıları on binleri bulan Kuran kurslarına yollanması;

üniversitelerdeki bilimsel, felsefi, sanatsal eğitimin, ilahiyat fakültesi enflasyonuyla kuşatılması; Milli Eğitim Bakanlığı’nın, dernek ve vakıf adı altında örgütlenen tarikatlarla ve cemaatlerle işbirliği protokolleri yapması; her vatandaşa bilimsel ve laik eğitimin verilmesini öngören Öğretim Birliği Yasası’nın delinmesi anlamına gelmektedir.

Bu yolla, bir yandan yaratıcı, özgür, analitik ve bağımsız düşünce ortadan kaldırılmakta, bir yandan da ülkenin din ve mezhep üzerinden kutuplaşması ve bölünmesi sağlanmaktadır.

Bu yol, hem demokratik düzeni hem de ulusal güvenliği tehdit etmekte
ve emperyalizme hizmet etmektedir.

Son olarak “ÇEDES adlı ucube projenin kimi illerde yürürlüğe girmesiyle birlikte, cami imamlarının laik ve bilimsel eğitimin verildiği okullarda “değerler” konusunda danışmanlık ve eğitim vermesi; imamların, kişisel, öznel ve dogmatik “değerlerini” herkese dayatarak, değerleri değersizleştirmesi, dinciliğin eğitimi kuşatma eylemlerine dair (ilişkin) en son örnektir.

Demokratik bir ülkede, nasıl ki öğretmenin yeri cami değil okul ise, imamın yeri de okul değil, camidir! Bunun aksini savunmak faşizmdir!
***
Ne yazık ki CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da laiklik ilkesini partisinde bertaraf ederek  hem anayasayı hem de parti programını ihlal etmiştir!

“Değişim” sözünü ağzında sakız eden olası genel başkan adayları Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel de, Türkiye’deki laiklik karşıtı hareketi nasıl bertaraf edeceklerine dair (ilişkin) hiçbir şey söylememektedirler.

Laiklik konusunda duyarlı olan olası CHP genel başkan adayları ise parti yönetimi ve medya tarafından görmezden gelinmektedir.

Laiklik ilkesine sahip çıkmayan olası CHP genel başkan adayları, değişimi değil, statükoyu temsil etmektedir!
============================================

Dostlar,

Bu çok değerli ve uyarıcı yazıya biz birkaç görsel ekleyeceğiz..

 

Image

 

 

2019-2020 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÇÖZÜLEMEYEN SORUNLARLA BAŞLIYOR

2019-2020 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI ÇÖZÜLEMEYEN SORUNLARLA BAŞLIYOR

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır.)

2019-2020 eğitim-öğretim yılı, 9 Eylül 2018’de başladı. 18 milyon öğrenci ve 1 milyon eğitim emekçisi bu eğitim öğretim yılına da birikmiş ve çözüm bekleyen sorunlarla, müfredat ve sınav sistemi değişikliği, karma eğitimin kaldırılması girişimleri gibi tümüyle ideolojik bakış açısıyla gerçekleştirilen değişikliklerin gölgesinde girecektir.

Dernek ve vakıflarla imzalanan protokoller, derslik açıkları, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, ikili eğitim öğretim, taşımalı eğitim, uluslararası sınavlardaki başarısızlıklar, öğrencilerin tarikat ve cemaatlerin yurtlarına mahkum edilmesi, çocukların örgün eğitim dışına itilmesi, öğretmenlerin özlük sorunları, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik, öğretmenlerin aile birliğinin sağlanamaması, kadrolaşma, liyakatsizliğin ve yandaşlığın egemen olması gibi sorunlar maalesef bu öğretim yılına da taşınmıştır. Bütün bu sorunların üstüne bir de ekonomik krizin yarattığı olumsuz etki yüklenmiştir.

SINAV SİSTEMİ DEĞİŞİKLİKLERİ ÖĞRENCİLERİ MAĞDUR ETTİ

LGS birçok öğrenciyi istemedikleri okullara gitmeye zorunlu bırakmaktadır. Sınavla öğrenci alan akademik liselerin kontenjanlarının sınırlı tutulması, sınavsız öğrenci alan Anadolu Liseleri’nin kontenjanlarının dolduğu birçok ilde öğrenciler seçeneksiz kalmıştır.

Bu sistemle öğrencilerin istemedikleri okullara yerleştirileceği, birçok ailenin çocuklarını istemedikleri halde meslek, imam hatip lisesi ya da özel okullara göndermek zorunda kalacağı yönündeki kaygılarımız ne yazık ki haklı çıkmıştır. Bu değişikliğin uzun vadede eğitim sistemimizi tümden özelleştirme ve imam hatipleştirme projesinin bir adımı olduğu ortadır.

YKS sonuçları ise ortaöğretimdeki çöküşün aynası olmuştur. 2019 YKS’ye giren 2,5 milyon adayın bir gün içinde sabah ve öğleden sonra yapılan oturumlarda başarı göstermesi beklenmiş ancak sorulara verilen doğru yanıtların ortalaması çok düşük kalmıştır. Birçok öğrenci açıkta kalmamak için istemediği bölümleri tercih etmiştir.

Bugün, eğitimdeki başarısızlığın çözümü için tüm paydaşların görüşü alınarak hazırlanacak, bilimsel düşünmeye ve üretmeye dayalı bir eğitim sisteminin gerekliliği kaçınılmaz hale gelmiştir.

– Kamusal,
– parasız,
– bilimsel,
– laik ve
– karma eğitim

hakkından tüm yurttaşlarımızın yararlanabilmesi mutlaka sağlanmalıdır.

Bu yeni eğitim döneminde de birçok eğitimci yine mesleğine kavuşamayacaktır. Kangrene dönen ataması yapılmayan öğretmenler sorunu giderek büyümüş, mesleğine kavuşturulmayan öğretmen sayısı  700 bine dayanmıştır. Sayıştay’ın denetim raporunda bile yüz binlerce öğretmene ihtiyaç duyulduğu saptamasına karşın, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bu konuda da bir irade göstermemiştir.

Bir eğitim sisteminin dinamosu, öğretmendir. Öğretmenlerimizin kadrolu çalışma haklarını ellerinden alıp, iş güvencelerini yok eden, eşit işe eşit ücret alma haklarını gasp eden AKP iktidarına karşı, Bakan Selçuk da kendisinden önceki milli eğitim bakanları gibi sessiz kalmıştır. Yani yeni eğitim-öğretim dönemi, yalnızca veliler ve öğrenciler için değil, biz eğitimciler için de bolca kara haber barındırmaktadır.

EĞİTİMDE ÖZELLEŞTİRME SÜRÜYOR!

AKP iktidarı döneminde, eğitimde piyasa merkezli işletmeci anlayışı yerleştirilmeye çalışılmış, özel okullara yönelik doğrudan teşvik uygulamalarında ciddi adımlar atılarak kamusal eğitim alanı daraltılmıştır.

  • Kamusal kaynaklar, eğitimin ticarileştirilmesi için özel sermayeye aktarılırken kamusal eğitimin niteliği düşürülmüştür. (AS: AKP sermaye iktidarıdır!)

MEB verilerine göre, 2018-2019 eğitim öğretim yılında Türkiye’de 54 bin 732 resmi, 13 bin 679 özel okul bulunmaktadır. 2003’te özel okulların resmi okullara oranı % 2 iken, 2019’a gelindiğinde bu oran % 25’e yükselmiştir. 2002-2003 eğitim ve öğretim yılında tüm özel okullarda kayıtlı öğrencilerin toplam öğrenci sayısına oranı % 1 iken, 2018-2019 eğitim ve öğretim yılında 8 kat artarak % 8,2’ye çıkmıştır.

TAŞIMALI EĞİTİM DEVAM EDECEK, ÇOCUKLARIMIZ TARİKAT VE CEMAATLERİN YURTLARINA MAHKUM EDİLECEK

4+4+4 düzenlemesi ile birlikte 2012-2013 eğitim öğretim yılından başlayarak çok sayıda köy okulu kapatılmış ve taşımalı eğitim uygulamaları yaygınlaşmıştır.

2013-2014 eğitim öğretim yılında taşınan ilkokul ve ortaokul öğrenci sayısı 825 bin 90 iken, 2018-2019 eğitim öğretim yılında taşınan öğrenci sayısı 1 milyon 324 bin 960’a çıkmıştır.

Eğitimlerine devam etmek için yerleşim yerlerine en yakın ilçelere giden öğrenciler Aladağ’da olduğu gibi devlete ait yurt olmadığı için yine cemaat ve tarikatların yurtlarına yönlendirilecektir. Taşımalı eğitim sisteminde özellikle kız çocukları mağduriyet yaşamakta ve eğitimden kopmaktadırlar.

Özellikle ilköğretim ve lise çağındaki çocuklarımız devletin bizzat hizmet verdiği yurtlarda barınma ihtiyacını karşılamalı, hiçbir yolla özel girişim, dernek, vakfın faaliyetine izin verilmemelidir.

OKULLAŞMA ORANI HALA DÜŞÜKTÜR

21. yüzyılın Türkiye’sindeki okullaşma oranları da içler acısıdır. Önümüzdeki dönem içinde de çözülmeyeceği belli olan okullaşma oranı, bugün bizzat Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından itiraf edilmiştir. Bakan Selçuk, ilkokullarda okullaşma oranını %91,5,  ortaokullarda ise %94,47 olarak açıklamış ve bunu iyi bir tablo gibi sunmuştur. Ancak bu rakamların gerisinde yatan gerçek, 17 yıldır iktidarda olan AKP’nin, ilkokul çağındaki çocukların yaklaşık % 10’unu, ortaokul çağındaki çocukların yaklaşık %6’sını okula gönderemediğidir. Bu kayıpçocuklar düzeni de elbette ki iktidarın, çocukları yine dolaylı olarak tarikatlara yönlendirme taktiği olarak devam edecektir.

KRİZ BAHANESİYLE MEB BÜTÇESİNDEN YAPILAN KESİNTİ YENİ EĞİTİM ÖĞRETİM YILINI OLUMSUZ ETKİLEYECEK

Yaşanan ekonomik krizi bahane eden AKP iktidarının, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin 2 milyar TL’sini kesmesi yeni eğitim öğretim yılını olumsuz etkileyecektir. En çok kesintinin okul onarımları ve öğrenciler için verilen yardımlardan yapılması, siyasal iktidarın eğitime verdiği önemin göstergesi olmuştur!

Öğrenci sayısının artmasıyla birlikte okul, derslik ve öğretmen açığı hızla büyümektedir. Bugün Türkiye’de halen öğretmeni olmayan okullar bulunmaktadır. Türkiye’deki okulların yarısından çoğunda ikili eğitim yapılmakta, birleştirilmiş sınıflarda eğitim ve taşımalı eğitim uygulamasına devam edilmektedir. Okullardaki altyapı ve donanım eksiklikleri, nitelikli bir eğitim politikasının yürütülmesinin önünde büyük bir engeldir. Okul yetersizliği ve derslik açığının yanında, acil çözüm bekleyen en önemli sorun, öğretmen açıklarıdır.

Ancak siyasal iktidar, MEB bütçesinde kesintiye giderek, kalıcı çözümlerin uzağında kalmakta, dahası eğitimi özelleştirme, eğitimin yükünü yoksul halkın sırtına yükleme anlayışında ısrar etmektedir. Bu anlayışla parasız, nitelikli ve herkese eşit eğitim anlayışının yaşama geçirilmesi olanaklı değildir.

İKİLİ EĞİTİM SORUNU DEVAM EDİYOR

2023 Eğitim Vizyonu’nda, “… ikili eğitime son verme hedefi” öbür programlarda olduğu gibi yinelenmiştir. Ancak bilindiği gibi AKP iktidarında tekli eğitim yapan okullar bile ikili eğitime geçmiş; okul binaları hem içeriden tuğlalarla bölünmüş ve hem de okul bahçeleri küçültülmüş, eğitim sistemi işlevsiz duruma getirilmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre ilköğretim kurumlarının % 14.4; ortaöğretim okullarının ise % 6.4’ünde ikili eğitim yapılıyor. Yine MEB’in verilerine göre 2019 sonuna dek ikili öğretimin kaldırılması için Türkiye genelinde 57132’si temel eğitimde, 1630’u ise ortaöğretimde olmak üzere toplam 58762 derslik yapılması gerekiyor. Ancak MEB bütçesinden yatırımlara ayrılan pay ile hele ki ekonomik kriz nedeniyle yapılan kesintiden sonra bunu gerçekleştirmek mümkün görünmemektedir.

YENİ ÇALIŞMA TAKVİMİ,
ÖĞRENCİLERİ DENEY TAHTASI HALİNE GETİRECEK 

Eğitimin yığılmış sorunları çözüm üretilmeksizin ortada dururken, daha çok ara tatil içeren yeni çalışma takvimi açıklanmıştır. Bu takvimin bizim sistemimize uygun olup olmadığı büyük bir soru işareti olarak ortada durmaktadır. Her tatil öncesi rehavetin egemen olduğu, okullarda ders işlenmediği, birçok öğrencinin rapor alarak tatilini uzatıp seyahate çıktığı gibi ögeler de hesaba katılmadan açıklanan yeni takvim, bir kuşağı daha deney tahtası haline getirecektir.

SONUÇ:

Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların, Bakan değişikliğine, büyük reformlar gerçekleştirileceği vaadiyle açıklanan vizyon belgelerine karşın, 2019-2020 eğitim öğretim yılında da artarak süreceği görülmektedir. Eğitimde yaşanan yapısal sorunlar karşısında MEB’in somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığı, eğitimde yaşanan

– ticarileşme,
– özelleştirme ve
– dinselleştirme

uygulamalarının hız kesmeden süreceği görülmüştür.

Daha önce kezlerce söylediğimiz gibi eğitim sisteminde yıllardır yaşanan sorunların aşılmasının, çocukların nitelikli bir eğitime ulaşabilmesini sağlamak için bugüne dek izlenen bilimsel olmayan eğitim politikalarını tümüyle değiştirmekten geçmektedir.

  • Yaşanan karanlık tablodan çıkışın tek yolu ise
  • eğitimin eşit, parasız, bilimsel, laik ve kamusal niteliğinin artırılmasıdır.

Eğitim-İş olarak parasız, bilimsel, demokratik, laik, ulusal ve karma eğitim mücadelemize, Atatürk’ü ve devrimlerini anlatmaya, haksızlığa, hukuksuzluğa maruz kalmış tüm eğitim emekçilerinin yanında olmaya devam edeceğiz.

  • Yolumuz çağdaş uygarlık yoludur,
  • yolumuz Cumhuriyet yoludur ve
  • bu yoldan asla dönmeyiz.

EĞİTİM-İŞ MERKEZ YÖNETİM KURULU

==========================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz EĞİTİM-İŞ’in yukarıda aktardığımız raporuna bütünüyle katılıyoruz.

Rapor ilk ve orta eğitime odaklanmış.
Okul öncesi eğitim ve yükseköğretim kapsanmamış.
Bu alanlarda da sorunlar ilk ve orta eğitimden geri değil.
AKP iktidarının 17 yılı bulan tek başına iktidarında en çok darbe vurduğu alan kuşku yok ULUSAL EĞİTİM SİSTEMİDİR.
Ulusal eğitime 2 büyük darbe vurulmuştur :

1. Eğitimin laik – bilimsel kanadı kırılmıştır.
2. Eğitim büyük oranda özelleştirilerek
yandaşlara rant alanı açılırken, yoksul çocukları tarikat – cemaatlere çok yönlü malzeme yapılmıştır. Buna ne utanç verici ki, cinsel taciz de dahildir.

Sonuç ortadadır.. Halk kitlelerinin özellikle eğitimsiz – cahil bırakılarak vicdansız ve ahlaksız bir dinci sömürü ile iktidara oy deposu kılınması.. Ne var ki, izlenen sinsi politikaların yaşamda somut karşılıklarını halk kitleleri algılamaya başlamıştır. Nedensellik bağını yeterince kuramasa da sağduyusu ile bu hazin tablodan AKP iktidarını sorumlu tutmaktadır, tutacaktır.

İlk genel seçimde bu iktidarın son bulması için halka önderlik ederek yaşadıklarının nedenlerini anlatma çabası sürdürülmelidir. Sendikalar, dernekler ve özellikle siyasal partiler bu süreçte öncü olmak zorundadır.

MİLLET İTTİFAKI güçlendirilerek sürdürülmelidir. HDP’nin iktidar tarafından kriminalize edilmesine izin verilmemelidir. Bunun en etkin anahtarı HDP’nin elindedir; PKK ve uzantısı terör örgütleriyle tüm bağlarını kesin bir dille atmalı ve etnik temele dayanmayan demokratik siyaset güderek sahnede yer almalıdır. Ancak böylesi bir güçbirliği ile Cumhur İttifakı yenilebilir. Somut örneği 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ve özellikle 23 Haziran’da yinelenen İstanbul BŞBB seçiminde kanıtlanmıştır.

AKP’nin seçeneği, asla bu partiden kopan ve aynı zihniyet sahiplerinin günah çıkaran eski kadroları olamaz. Halkımız bu tuzağa düşmeyecektir.

EĞİTİM-İŞ Sendikamızın web sitesinde 10 Eylül 2019 günü yayınlanan rapor çok değerlidir :

  • MEB İSTATİSTİKLERİ AKP İKTİDARININ EĞİTİMDE YARATTIĞI YIKIMI ORTAYA KOYDU

Bu rapor okunmalı, paylaşılmalı, gereği yapılmalıdır. Tıklayınız

İmam Hatip Okullarındaki Artış Sürmektedir

4+4+4 düzenlemesiyle birlikte imam hatip ortaokullarının yeniden açılması ve birçok genel lisenin imam hatip lisesine dönüştürülmesiyle,

  • imam hatip okullarında inanılmaz bir artış yaşanmıştır.
  • MEB’in istatistiklerine göre Türkiye genelinde 2012-13 eğitim öğretim yılında 1099 olan imam hatip ortaokulu sayısı geçtiğimiz yıl 3286’ya bu yıl 3394’e; 708 olan imam hatip lisesi sayısı ise geçtiğimiz yıl 1605’e, bu yıl 1624’e çıktı.
  • İmam hatip lisesi öğrenci sayısı 605 869, imam hatip ortaokulu öğrenci sayısı ise 761 785 oldu. Geçen yıla göre ortaokul ve lise ile birlikte imam hatipli sayısı 1 350 611’den, 1 367 654’e yükseldi. Bu sayı, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 71 100’idi.
  • Yine imam hatip ortaokullarında görev yapan öğretmen sayısı 39 356’dan, 43 112’ye çıkmıştır. Derslik ve öğretmen ihtiyacının had safhaya ulaştığı ülkemizde imam hatiplerin öğretmen kadrosu bakımından avantajlı olması dikkat çekicidir. (Bkz. MEB İSTATİSTİKLERİ AKP İKTİDARININ EĞİTİMDE YARATTIĞI YIKIMI ORTAYA KOYDU)

Kurulacak ilk Ulusal İktidar eliyle Türkiye, restorasyon dönemine girecektir.

Sevgi ve saygı ile. 20 Eylül 2019, Datça

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
EĞİTİM-İŞ Üyesi
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı, AÜTF Halk Sağlığı AbD
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

 

 

 

 

Eğitimin durumu

Eğitimin durumu

Örsan K. Öymen
Cumhuriyet
, 14.01.19
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Eğitim, insanın fiilen var olan durumunu korumayı değil, insanın potansiyelini ortaya çıkartmayı, insanın kendisini geliştirmesini amaçlayan bir alandır. Eğitimin geri kaldığı bir ülkede, toplumsal bir ilerlemenin ve gelişmenin gerçekleşmesi de olanaksızdır. 
Türkiye’de eğitimin sorunları o kadar çoktur ki ve bu sorunlar yıllar içinde o kadar birikmiştir ki, bunları ayrıntılı bir biçimde ortaya koyabilmek için 30 ciltlik bir ansiklopedi yazılsa, bu eser eğitimin sorunlarını aktarmak için yine yetersiz kalır. 
Yine de ana maddeler halinde eğitimin sorunlarından bazıları az ve öz bir biçimde şu şekilde ortaya konabilir: 
1) Eğitimin İmam Hatip okulları, Kuran kursları, İlahiyat fakülteleri, “4+4+4” modeli ve zorunlu din dersi üzerinden dinselleşmesi, doğa bilimi, sosyal bilim, matematik, felsefe, sanat ve dil alanındaki eğitimin yaygın bir biçimde gelişmesine darbe vurmuştur. 
2) Pedagoji, yani eğitim bilimi, ülkede en fazla ihmal edilen alanlardan birisi haline gelmiştir. Eğitimin bilimi yapılmadan nitelikli bir eğitim modeli oluşturmak olanaklı değildir. Üniversitelerde eğitim bilimleri fakültelerinin niceliği de niteliği de yeterli değildir.
3) Ülkede ilköğretim ve lise için öğretmen yetiştirmek konusunda ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Nitelikli öğretmenlerin sayısı giderek azalmaktadır. Öğretmen yetiştiren öğretmen okullarının geçmişte kapatılması da nitelikli öğretmen yetişmesini engellemiştir. Öğretmenlerin çoğunluğu, hem alanlarıyla ilgili bilgi eksikliğine, hem de dersi ve konuları anlatma yöntemleri konusunda eksikliklere sahiptirler. 
4) İlköğretim ve lise ders kitapları ve metinleri analitik, sistematik, anlaşılır ve sade bir biçimde yazılmamıştır, kavramaya yönelik değil ezberlemeye yönelik yazılmıştır. Bu kitaplarda ve metinlerde birçok karmaşık anlatım tarzı, tutarsızlık ve bilgi hatası bulunmaktadır. Kitapların ve metinlerin birçoğu alanında yetkin kişiler tarafından yazılmamıştır. 
5) İlköğretim ve lise bağlamında devlet okulları nitelik kaybına uğramıştır ve nitelikli eğitim, sayıları sınırlı olan ve paralı olan bazı özel okullara havale edilmiştir. Bu nedenle gelir düzeyi düşük ve orta seviyede olan toplum kesimi nitelikli eğitim hakkından yararlanamamaktadır. Bu kesim Türkiye’nin büyük çoğunluğunu oluşturmaktadır. 
6) Analitik, sorgulayıcı ve yaratıcı düşünceyi teşvik eden felsefe dersi lisede sadece iki yıl zorunlu ders olarak okutulmaktadır ve bu ders kavramaya değil ezberlemeye yönelik verilmektedir. Öte yanda dogmatizmi teşvik eden din dersi ilköğretimden itibaren her yıl zorunlu ders olarak verilmektedir
7) Teknolojinin gelişmesi eğitimin gelişmesine yol açacağına, eğitimin gerilemesine yol açmıştır. Teknolojinin bir araç olmaktan çıkıp bir amaca dönüşmesi ve öğrencilerdeki teknoloji bağımlılığı, öğrencilerin okuma, yazma, anlama, sorgulama, tartışma, araştırma ve yaratıcı düşünme potansiyeline darbe vurmuştur.
8) Üniversitelerin birçoğunda, matematik, fizik, kimya, biyoloji, astronomi, felsefe, antropoloji, tarih, siyaset bilimi gibi temel bilimler ihmal edilmektedir ve desteklenmemektedir; üniversitelerin birçoğu “arz-talep” yaklaşımıyla meslek yüksekokullarına dönüşmektedir. 
9) 12 Eylül askeri darbesiyle iktidara gelen yönetimin kurduğu Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) üniversitelerin özerkliğini ortadan kaldırmıştır, eğitimin merkezi bir odaktan standart bir şablon altına alınmasına ve üniversitelerin hükümetlerin kontrolü altına girmesine yol açmıştır

  • Türkiye, eğitim alanında bu nedenlerden ötürü dünyanın en geri kalmış ülkelerinden birisi konumuna düşmüştür.
  • Bunun da ötesinde, eğitim sorunu çözülmediği içindir ki;
  • Türkiye’de ekonomi sorunu da, demokrasi sorunu da, laiklik sorunu da, kültür sorunu da, sanat sorunu da, bilim sorunu da çözülememektedir.

=======================================
Dostlar,

Felsefe profesörü Sayın Örsan K. Öymen birbirinden önemli ve nitelikli yazılar yazmakta. Hiçbir yazısını kaçırmamalı, paylaşıp okumalı ve üzerinde düşünerek – tartışarak çözümler üretmeliyiz.

Biz de benzer sorunları tıp eğitimcisi olarak gözlüyoruz.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Türkçe ve İngilizce eğitim veriyor. Bu fakültede 15. yılımız bitmek üzere. Ülkemizin en parlak 2-3 bin öğrencisi arasından binde 1’lik dilime girerek geliyorlar. Ancak her geçen yıl öğrencilerin güdülenmelerinde (motivasyonlarında) düşme gözlüyoruz. Çerçevesini Sn.Öymen’in çizdiği bir eğitimden gelmekteler. Daha ilk yıldan kafasını “hasta ve tedavi” kavramlarıyla adeta zehirliyoruz. Okuma ödevi verilmesi, derste sunulanlar dışında kaynak okunması ve onlardan da sınavda sorumlu olmaya şiddetle karşı çıkıyorlar. Geribildirimlerinde “anlatılmayan yerden soru soruldu..” yakınması belirgin ve çok rahatsız edici. 6 yıllık zorlu Fakülte eğitimi bitince uzmanlık eğitimine hazırlanmak var.. Bir başka yarış ve çile. Çalışma koşulları çok ağır ve mesleksel doyum sağlamaktan giderek uzaklaşmakta.

Hekime yönelik şiddet daha şimdiden bezdirmiş durumda. Malpraktis korkusundan mahkemelerde sürünmek istemedikleri için en az riskli tıp dallarını tercih öne çıkıyor.

Oysa bu kavramların tam tersi düşünsel etkinliğin tam da merkezinde olmalı :

  • Sağlam insan ve sağlığı koruma..

Bu yıl 2018-19 ders yılında 15 bine yakın tıp öğrencisi alındı. Yüze yakın tıp fakültesi ile İngiltere’yi 2’ye katlıyoruz. Hekim enflasyonu artık ufkun ötesinde değili görme alanında. Küresel sermaye hekim emeğini ucuzlatma ve niteliksizleştererek güçsüzleştirme peşinde. Bu politik tercihin – dayatmanın ülkemiz – insanlık adına faturası çok ağır hatta dönüşümsüz olabilir.

Prof. Öymen’i hem kutluyor hem de çok değerli birikimini Cumhuriyet Gazetemiz üzerinden bizlerle paylaştığı için kendisine teşekkür ediyoruz.

Ülkemize, bir felsefe bilimcisi olarak yüreklilikle yol göstermeyi sürdürmesini diliyoruz.

Ülkemizin içine sokulduğu çok yönlü cenderenin rastlantı olduğunu düşünmüyoruz.

Yıkımın başlıca sorumlu AKP iktidarının 16 yılı aşan dinci takıntıları ve yetersizliğidir.
Çözüm de buradan başlamalı.. AKP’nin uslanacağı, durup – duracağı yok..

Halkımız gereğini demokratik yöntemlerle yapmak zorunda; tarihin diyalektiği çözümünü de barındırır ve üretir, üretecek.. Aydın sorumluluğu ile yığınlara neler olup bittiğini aktarmaya devam.. Sabırla, inatla..

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Kılıçdaroğlu: Bize koalisyon önerisi gelmedi

Kılıçdaroğlu:
Bize koalisyon önerisi gelmedi!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, koalisyon görüşmesi ardından açıklama yaptığı açıklamada;
“Bize şu ana kadar koalisyon değil seçim hükümeti önerisi geldi. Türkiye’nin tarihi bir fırsatı kaçırdığını düşünüyorum” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, koalisyon sonrası açıklama yaptı. Kılıçdaroğlu,

“Sayın Davutoğlu kısa süreli bir seçim hükümeti önerdi. Bize şu ana kadar bir koalisyon önerisi gelmiş değildir. Bir seçim hükümeti önerisi gelmiştir.
Türkiye’nin tarihsel bir fırsatı kaçırdığını düşünüyorum.” dedi.

Kılıçdaroğlu, “Müzakerelerin uzun sürmesi bizi ve tabanımızı rahatsız etti bunu dile getirdim. Sayın Davutoğlu bize 2 öneri getirdi.

1. Kısa süreli bir seçim hükümeti. Ki bu beraber oluşturulabilir.
2. Veya biz bir azınlık hükümeti kurarsak bizi dışarıdan destekler misiniz?

MYK’da bunları görüştük. Bize şu ana dek bir koalisyon önerisi gelmiş değildir.
Bir seçim hükümeti önerisi gelmiştir. Türkiye’nin tarihsel bir fırsatı kaçırdığını düşünüyorum. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın sorunlarımızı çözebiliriz.” diye konuştu.

‘İMAM HATİP OKULLARI İLE İLGİLİ DEĞİL
EĞİTİM SİSTEMİ İLE SORUNUMUZ VAR’

Kılıçdaroğlu, “İmam Hatip okulları ile ilgili bizim hiçbir sorunumuz yoktur. Ama eğitim sistemi ile sorunumuz vardır. Hiçbir veli bu eğitim sisteminden memnun değildir.” dedi.

‘ANLAŞAMAYACAĞIMIZ BİR BAŞLIK GÖRMEDİK’

Kılıçdaroğlu, “Anlaşamayacağımız bir başlık görmedik. Sayın cumhurbaşkanının etkisinin
olup olmadığını sorusunun yanıtını Davutoğlu’nun vermesi gerekir.” dedi.

‘GÖRÜŞMELERDE HİÇBİR KIRMIZI ÇİZGİMİZ YOKTU’

Kılıçdaroğlu, “Görüşmelerde hiçbir kırmızı çizgimiz yoktu. Kırmızı çizgi gündeme gelmedi. Koalisyon müzakeresi söz konusu olmadı. Birbirimizi dinledik o kadar.” diye konuştu.

‘ERKEN SEÇİMİ TEK SEÇENEK OLARAK İFADE ETMEYİ DE
DOĞRU BULMUYORUM’

Erken seçim olasılığını değerlendirmesi istenen Kılıçdaroğlu, “Türkiye’nin çıkarları
neyi gerektiriyorsa o çıkarların yanında olacağız.” dedi. Kılıçdaroğlu,
“Erken seçimi tek seçenek olarak ifade etmeyi de doğru bulmuyorum.” dedi.

(ttp://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/344735/Kilicdaroglu__Bize_koalisyon_onerisi_gelmedi.html, 13.8.15)

=========================================

Dostlar,

AKP – RTE’nin oyunu iyice netleşti değil mi??

Davutoğlu, 1 aydır oyalandı ve sonunda CHP’ye koalisyon önermedi!
Ya ne önerdi??

1. Kısa süreli seçim hükümeti
2. AKP’nin kuracağı azınlık hükümetine CHP’nin dışarıdan destek vermesi.

CHP’nin de bu önemli gerçeği kamuoyu ile paylaşması son derece yerinde oldu.
Kılıçdaroğlu – Davutoğlu’nun 7.8.2015 günü yaptıkları 4,5 saatlik ilk görüşmenin tutanakları – kamera kaydının yayımlanmasını istiyoruz.

Dileriz AKP’ye 18+ milyon oy yağdıran saygın halkımızın gözü açılır..
50 milyona yakın seçmenin oy’unu, “dilediği sonuç çıkmayınca“, kumarhane kabadayısı gibi oyunbozanlık edip, kabul etmeyen AKP, “Kartlar bir kez daha karılacak.. ” dayatmasında. Seçimden 67 gün sonra ortada hükümet yok!

Hani Cumhur üstündü, millet iradesi her şeyden değerli ve güçlü…. idi??
Bu tablo, Bay RTE ve güdümündeki AKP’nin Cumhuru – Milleti zerrece takmadıklarının,
tersine hedefe giden yolda oynadıkları maskeli demokrasi balosunu meşrulaştırma aracı olarak gördüklerinin net ve şaşmaz bir kanıtıdır.

Bu çarpıcı olgunun yığınlara anlatılması gerekir..
Ve diler – umarız ki, AKP – RTE dayatması ile zoraki “yinelenecek seçim“de milletimiz
Bay RTE – AKP ikilisine hak ettiği okkalı bir şamar indirir ve bu olgu her ikisinin de
politik sonu olur..

RTE, Başkanlık ve Türkiye’yi federalizm üzerinden parçalanmaya götürecek BOP Eşbaşkanlığı ve türevi “açılım” sürecini dinmeyen hırsı ve Batı baskısıyla tüm Türkiye’ye kanlı bir süreçle dayatırken, AKP de piyonudur. Yinelenecek seçimde (erken seçim değil!) şimdi seçilen ve listelerde 7 Haziran’da istedikleri yerlere konmadıklarından seçilemeyen AKP’lilerin önlenemez çıkar çatışması olacaktır. Bu kaçınılmaz çelişki
nasıl giderilecektir?? Vekillikte 2 yılı doldurmadıklarından, seçilenler de kıyak milletvekili emeklisi haklarından yararlanamayacaktır. Onca seçim harcamaları boşa çıkacaktır..
Yeni bir seçim kampanyası yürütmek zorunda kalacaklardır. Bir bölüm AKP’li vekilin ülkenin içine sürüklendiği kan gölünün içyüzünü gördükleri ve kuzu kuzu biatlarını sürdürmeyecekleri de artık bir olgudur..

Atalar “Her şeyde bir hayır vardır..” buyurmuşlardı değil mi??

Dileriz Ulusumuz AKP – RTE’nin bumerangını geri teptirecektir..

Sevgi ve saygı ile.
13 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

19 MAYIS DİRENİŞİ…


19 MAYIS DİRENİŞİ…
    

Portresi

 

 

 

 

 

Mustafa Gazalcı
mgazalci@gmail.com 
www.gazalci.net

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın 95. yılını kutluyoruz
bu yıl.

          Doksan beş yıl önce 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Atatürk,
bir avuç yurtseverle birlikte Samsun’a çıktığında memleketin genel durum ve
görünüşü (manzarai umumiye) şöyleydi:

           Genel savaşta yenilerek koşulları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış,
halk yorgun ve yoksul düşmüş, ordunun elinden silahları alınmış, bizi savaşa sürükleyen Osmanlı yöneticileri kendi başlarının kaygısına düşmüş, İtilaf Devletleri
uydurma nedenlerle yurdun dört bir yanını işgal etmeye başlamışlar… 

          Kısaca ülkeyi kara bulutlar kaplamış.

          19 Mayıs 1919’da başlayan bağımsızlık ve ulusal kurtuluş savaşı
1922’de başarıyla sonuçlanmış.

          Cumhuriyetin Parlak Yılları

          1920’de TBMM açılmış,1923 yılında Cumhuriyet duyurulmuş, aynı yıl
Lozan Barış Antlaşmasıyla bağımsız Türkiye Cumhuriyeti devleti bütün dünyaya
kabul ettirilmiş.

          Artarda yapılan devrimler, atılımlarla çağdaş, bağımsız, laik, saygın bir ülke yaratılmış.

          Atatürk ve İsmet İnönü dönemleri yeni Türkiye Cumhuriyetinin parlak ve onurlu yılları olmuş.

          Öğretim Birliği (1924), ardından yeni abece (1928) ile eğitim seferberliği yapılmış. Halkevleri ile kültür ve sanat her yaştan insana ulaştırılmaya çalışılmış.
Türk Tarih Kurumu (1931), Türk Dil Kurumu (1932) ile tarihimiz,
dilimizin incelenmesi, geliştirilmesi bilimsel bir temele oturtulmuş.

          Köy Enstitüleri (1940) gibi çağdaş eğitim kurumları uygulanmış.

          Ekonomik, toplumsal, kültürel birçok reform yapılmış.

          Ödünler ve Sapmalar Dönemi

          Sonra Cumhuriyet devrimlerinden ödünler başlamış.

          1946’da başlayan ödünler 1950 iktidar değişimiyle artmış.

          Köy enstitüleri kapatılmış. Yerine köy ve yoksul aile çocuklarına
İmam Hatip Okulları, Kuran kursları açılmış.

          Osmanlı devletinden kalan borçlar kuruşuna kadar ödenirken,
yeniden borçlanmaya gidilmiş.

          Yaklaşık 60 yıldır ülke sağ iktidarlar tarafından yönetiliyor.
Bunun son 12 yılı AKP’nin tek başına iktidarı.

          Bu sürede yollar, köprüler yapıldı, teknolojik yenilikler geldi.
Gelir dağılımı çarpık da olsa kişi başına düşen ulusal gelirimiz arttı.

          Ancak sağlıklı, adaletli bir gelişme olmadı. Dış ve iç borç yükü arttı.
“2013 yılında toplam borç yükü 995.9 milyar TL düzeyine tırmanarak
Gayri Safi Milli Hasıla’nın (GSMH) %70’ine ulaşmıştır.” (1)

           Neredeyse tüm komşularımızla ilişkilerimiz bozuldu. 2012’de getirilen 4+4+4 sistemiyle Öğretim Birliği ortadan kaldırıldı. Yargı siyasallaştırıldı. Güçler ayrımı bozudu. 17 Aralık 2013’te kimi bakan ve çocuklarının yolsuzluğa, rüşvete adı karıştı. Gazeteciler, aydınlar içeriye atıldı.

          Özetle 2014’te yine memleketin genel görünüşü kötü mü kötü.

          Yeniden Ulusal Bir Direniş

          İşte bu kötü koşullarda Haziran 2013’te İstanbul’da Gezi Parkı’nda gençlerin başlattığı direniş yeni bir umut yarattı toplumda. Bu demokratik direniş ruhu
kısa sürede bütün ülkeye yayıldı.

          Atatürkçüler, Cumhuriyetçiler, bağımsızlıktan, çağdaşlıktan yana olanlar,
gençler, kadınlar mitingler, yürüyüşler düzenledi.

          İktidar ulusal bayramları geçiştirirken halk bu günlere sahip çıktı.
Hukuk dışı baskılar karşısında Atatürkçü düşünceye daha çok sarıldı.

          Gençler, 1919’tan 95 yıl sonra Ata’sının kendisine emanet ettiği
laik Cumhuriyeti, koşullar ne olursa koruyup geliştirecektir.

1) Ali Nejat Ölçen. Türkiye Sorunları, Eylül 2013, sayı 97, AKP’den Kurtuluş Sorunu, Sayfa:14.