Etiket arşivi: AKP – RTE

YÖN RADYO Programımız

Dostlar,

Bu gün, YÖN Radyodan Sn. Selen KARTAY’ın konuğu olduk.

Salgının geldiği ürküntü veren aşamayı değerlendirdik saat 13:30 dolayında.
Ardından YÖN Radyo‘nun youtube kanalında görüşmemiz yayınlandı.

AKP = RTE iktidarına;

  • Bu AÇILIM- SAÇILIM KUMARI‘nın daha fazla sürdürülemeyeceğini, sürdürülmemesi gerektiğini,
  • Günlük “resmi” ölüm sayısının 150’ye dayandığını, gerçekte 3 katı dolayında ölüm olduğunu,
  • Türkiye’nin günlük 30 bine dayanan hasta sayısıyla dünyada 5. sıraya tırmandığını..
  • Sayısal verileri çoooook düşük olarak kamuoyuna açıklasanız da AKP = RTE olarak kendilerinin acı – yakıcı gerçeği bildiğini..
  • Bilim Kurulu’nun artık net bir tutum alarak kamuoyuna açıklama yapması gerektiğini..
  • ……………..
  • ……………
  • Gelinen yerde, mutlaka sosyal devlet sorumluluğu ile 4 hafta kapatma dışında seçenek kalmadığını…

Bilimsel kanıtlara dayalı olarak açıkladık.. (17 dk.)

İzlenmesini, paylaşılmasını, muhalefetin gündem oyunlarına oltalanmamasını… dileiz.

Sevgi ve saygı ile. 25 Mart 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

 

BİLİM İNSANI VE YALANCI BAKAN

BİLİM İNSANI VE YALANCI BAKAN

Rifat Serdaroğlu
Eski Sağlık Bakanı

Profesör. Dr. Ahmet Saltık, “Bilim Saygınlığı” çok yüksek olan, itibarlı bir değerimizdir.

Türkiyem’e” başlığıyla bir yazı gönderdi ve halkımızın sağlığı ile ilgili çok önemli uyarılarda bulundu. Saray ve AKP Yönetimi bu bilimsel uyarıları dinleyip, uygular mı? Hiç sanmıyorum. Keşke yanılsak!

Sayın Saltık’ın yazısı;

“14-21 Şubat haftasında 81 İl için verilen insidens hızlarının (100 bin nüfusta yeni tanı alan olgu sayısı) Türkiye nüfusu içindeki oranı ile ağırlıklandırılmış ortalaması, dün Türkiye toplamı olarak açıklanan 9+bin yeni olgudan hesaplanan insidens hızı olan yaklaşık 10/100 binin5-6 katı gibi.
Dolayısıyla 9 bin değil, 5-6 katı PCR+ yakalanıyor (tüm eksiğine karşın) ama onun da 1/5-1/6’sı açıklanıyor. Bu Fahrettin Katsayısı 1 ve halen kullanımda.
Fahrettin Katsayısı 2 de ölümleri, 1/3 gösterme işlevli ve o da halen kullanımda…

Sağlık Bakanlığı/AKP ciddi bir yanılsama içinde.

İkinci bir 11 Mart 2020 faciasına sürükleniyoruz.

O erken (AÇILIM-SAÇILIMIN) bedeli, sonbahar-kış kasırgası ve
ÖNLENEBİLECEK on binlerce masum insanın ölümü olmuştu!

Bu kez 1 Mart 2021 erken doğumu (AÇILIM-SAÇILIMI) gündemde!

İlkinden daha beter bir kasırgaya neden olabilir.

Aşı çok zayıf (%50), toplum bağışıklığı çok önemsiz düzeyde, 130 ülkede hiç aşılama yapılamadı, mutasyonlar hızlı, çeşitli ve tehlikeli, herkes çok yoruldu.

Sağduyu, sabır, BİLİMSEL AKILCILIKLA YÖNETİLEN SOSYAL DEVLET

Ve 2-4 hafta tam kapanma!

Reçete bu ne yazık ki…”

***
Kendini Türk Milletine karşı sorumlu hisseden dürüst bilim insanının feryadıdır bu mektup!

Şimdi de yazının “Yalancı Bakan” bölümüne geçelim;
T.C. Hükümetlerinde Bakan olarak görev yapmış biri olarak Sağlık Bakanı Koca’ya “Yalancı Bakan” sıfatını yakıştırmak, bana çok zor geliyor. Ama hiçbir kimse, Türk Milletine yalan söyleyemez. Hele insan sağlığı konusunda hiç söyleyemez!

Polimetre sahibi Sayın M. Günal Ölçer’in bulduğu ve belgelediği bir yalanı paylaşayım;

8-14 Şubat 2021 haftasında, Sağlık Bakanlığı vaka sayılarını açıkladı.
Bakanlığın günlük açıkladığı 8-14 Şubat arasındaki olgu sayısının 7 günlük toplamı:54.727
Bakanlığın 8-14 Şubat arası bir haftalık olgu sayısı ise; 48.475 olarak açıklandı.

Bakanlık aynı, rakamlar günlük olarak aynı, bir toplamada 54.727 diğer toplamada 48.475! Aradaki fark 6.252…
Bu sadece bir rakam değil. İnsan canına mal olabilecek olgu (Vaka) sayısı!

  • Kendilerinin koyduğu kuralları çiğneyen, basit siyasi hesaplar için insanların sağlığını tehlikeye atan bir iktidar ve Türk Milletine yalan söyleyen bir Sağlık Bakanı var!

Bu Bakan, binlerce kişini katıldığı cenaze için aynen şunları söyledi;

  • “Kalabalık olacağını öngöremedim. Ön görmeli miydim? Evet! Bu anlamda özür dilerim!”

Bu özrün ne anlama geldiğini irdeleyelim :

-CB’nın gittiği her yer kalabalık olur. En az 1500 özel koruma, Polis, İstihbaratçı, idareci.. Belediyeci! O konvoy doğal olarak “Ayaklı Virüs” konvoyu gibidir.
Öngörseydiniz, sizi dinleyecekler miydi?

-Bakanın özrü sonrası bu ilkellik kongrelerle devam etti, daha da edecek.
-İnsan Sağlığını tehdit edecek, ölümle sonuçlanabilecek kadar tehlikeli bir duruma sebep olacak siyasetçinin yapacağı şey özür dilemek ve istifa etmektir. Var mı o yürek?

Böyle bir yalan karşısında bazı TV kanallarında sunucular “Bravo Bakana, alkışlanacak bir tutum” dediler. Ne diyebilirim ki?

Dilerim bu sunucular Virüs kapmazlar da, aşı olarak Bakanın özrünü kullanmazlar.
Yağcılık ve yalakalıkta da rekor kırdık…

Sağlık ve başarı dileklerimle 25 Şubat 2021

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı
=================================
Dostlar,

Eski Sağlık Bakanı, saygın insan Rifat Serdaroğlu’na, çığlığımızı duyduğu ve özen gösterdiği, üstteki makalesine konu ettiği için şükranlarımızı sunuyoruz..

Bu açık – belirgin başarısızlık ve HALKI SÜREGELEN ALDATMA sürdürülemez.

Sağlık Bakanı Koca, gerçekleri açıklayarak, onları gerekçesi yaparak kamuoyuna sunmalı ve istifa ederek salgınla savaşımın önünde “set” olmaktan çekilmelidir.

Beeeelkiiiii; AKP = RTE bir parça silkelenir ve “biz ne yapıyoruz???!!” sorusunu kendilerine sorabilirler..

Ama Bakan Koca’nın düşlerinde karabasanlar gördüğünden eminiz..

Nasıl ki eski başbakan A. Davutoğlu‘nun kurucusu olduğu Şehir Üniversitesi birkaç gün içinde adeta gasp edilerek elinden alındı; Sağlık Bakanının sahibi / patronu olduğu hastane zinciri de 1-2 gün içinde el değiştirebilir, kapatılabilir, kamulaştırılabilir… 

Sevgi ve saygı ile. 25 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

HALK TV Programımız – 23 Şubat 2021

Dostlar,

23 Şubat 2021 Salı günü sabah saat 10:30’da, HALK TV’de Sn. Eylül Han TEZEL’in
konuğu olacağız..

Türkiye, 11 Mayıs 2020’de, salgının 60. gününde, adeta çok erken doğum ya da düşük yaparcasına AÇILIM – SAÇILIM serüvenine kapıldı ve bedelini, ne yazık ki kezlerce uyardığımız gibi sonbahar – kışta KASIRGA olarak ödedik..

Okullarımız kapalıydı ama bir akıl tutulmasıyla (!) kapitalizmin tapınakları AVM’leri açtık! (Gerçekte şaşıracak hiçbir şey yok : AKP = RTE Türkiye’yi bir A.Ş. gibi görüyor!)

Bu “kasırga” çoook farklı anlam ve boyut taşımakta..
Bedeli çok ağır :

1. Önlenebilecek iken (çoğu), masum insanların (binlerce!) salgına kurban verilmesi
2. Önlenebilecek iken (çoğu), masum insanların (binlerce!) salgında hastalanması
3. Muazzam boyutlarda ekonomik yitikler
4. Toplumsal dokuda çok yönlü ağır zedelenmeler (travmalar), yılgınlık…  

Bunları irdelemeye ve Epidemiyolojik çözüm önerileri sunmaya çabalayacağız..
Verili koşullarda 2. bir faciaya / salgının denetimden çıkmasına dayancımız yok!

  • Halk sağlığı ile kumar oynanamaz!
  • Deneme – yanılma ile salgın yönetilemez!

    Bilgi ve ilginize sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 22 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

TV 35 Programımız – 22 Şubat 2021

Dostlar,

22 Şubat Pazartesi sabah saat 08:30’da,
TV 35’in konuğu olacağız.. /
OLDUK..

Programı kaçıranlar için : https://youtu.be/0HRkzM3iBRw 

https://youtu.be/0HRkzM3iBRw?t=527

Ege Bölgesi’nin, İzmir’in en çok izlendiği bize aktarılan ve internet ve uydu üzerinden yayın yapan bir yayın organı..

Türkiye, ne yazık ki, 1 kez daha açılım – saçılım histerisine kaptırdı kendisini..

Siyaset kurumu salgın sorununu bilimsel akılcılıkla ve kesinkes YAŞAM HAKKINI MERKEZE KOYARAK, DSÖ Genel Başkanı Dr. T. A. Gebreyesus’un gırtlağını parçalarcasına haykırdığı üzere, “sağlığı seçin, sağlığı seçin, sağlığı seçin!” (choose health, choose health, choose health), yani “sermayeyi değil!” çağrısına uyarak yönetmek zorunda ve toplumu da böyle yönlendirmek zorunda iken, popülist seçimlerle büyük ve ürkünç (vahim), kritik hatalar yapabiliyor..

11 Mayıs 2020’de, geçen yıl yaptığı gibi.. Okulları kapalı iken kapitalizmin tapınakları AVM’leri acul bir öncelikle açarak..

Lütfen anımsayalım, 11 Mart 2020’de DSÖ, “Bu bir küresel salgın = Pandemidir!” dediği gün, Türkiye de ilk kovit-19 olgusunu ilan etmek zorunda kalmıştı.. Öyle ya, tüm dünyada salgın var, ama Türkiye bundan bağışık!? Nasıl, hangi kanıtlarla savunacaktınız??
***
Şimdilerde, günlük hasta – ölüm verileri, tüm makyajlamalara = olduğunun yaklaşık 1/3’ü düzeyinde gösterme kurnazlıklarına karşın, Nisan 2020 ortasında yaşanan ilk tepe atakta kaydedilen sayılardan fazla!

  • 20 Şubat 2021 günü : 07.857 PCR(+) yeni tanı, 635 belirti veren hasta ve 80 ölüm!

11 Mayıs hovardalığı yapılmasın diye epey feryat etmiştik..

  • “Sonbahar – kışta bir kasırga yaşarız, salgın denetimden çıkar… çok sayıda masum insanımız ölür!!…”

diye çığlıklar atmıştık.. Ne yazık ki böyle de oldu, günlük hasta sayısı 30 bini, günlük ölümler 250’yi aştı (yine de makyajlı veriler!).. Eylül’de yoğun bakımlar dolduğunda “hasta seçmek” zorunda kaldık, çok sayıda hastamıza yoğun bakım hizmeti veremedik ve yaşamlarını yitirdiler.

Bu acı gerçekler kamuoyuna ne yazık ki yansıtılmadı.. Yandaş – kiralık – satılık kalemler zerrece utanmadan, vicdanları sızlamadan, “salgınla savaşımın başarı ile yürütüldüğü” haberlerini servis ederek, toplumun gerçeklik algısını çarpıttılar.. Oysa ödenen bedel, dinsel değerleri alçakça sömüren “dinci tayfa” nın ölçüsüz bir ikiyüzlülükle “eşref-i mahlukat” dediği, “yaratılmışların en şereflisi” masum insanların yaşam hakkı idi!

  • AKP = RTE, onbinlerce masum insanın salgına kurban edildiği bir ulusal faciadan bile, siyasal başarı öyküsü çıkarabilme peşinde idiler, tüm insani değerler ayaklar altında iken!

En az, en az yarısı belki 2/3’ü önlenebilecek iken, bu “katil politikalar” ve onları güden politik öznelerce salgında feda edildi, kurban edildi; başta sermayenin çıkarları uğruna!

Yeni bir “serüven”, çok tehlikeli macera eşiğindeyiz.
Popülist yaklaşımla “gevşeyip”, yeni bir dalga yükselmesi ile yüzleşip, “olmadı, yeniden sıkılayacağız” mı diyeceğiz? Şimdiye dek hiç TAM KAPATMA uygulamadı Türkiye!?

Deneme – yanılma ile salgın yönetilebilir mi?

Yoksa;

1. Yüksek yetenekli Epidemiyolojik – Matematik modellemelerle bilimsel öngörülere mi dayanılır, nerededir bu yöntemler ve bilgisayar benzeşimleri (simülasyonları)
2. Her durumda, kumar oynamak yerine en üst düzeyde, evrensel nitelikte “bilimsel özenlilik” (scientific precautionary) ilkesine mi bağlı kalınır??

Türkiye’de salgını Halk Sağlığı ve onun alt dalı Epidemiyoloji Bilimi değil, siyasetçiler yönetmekte (!).

Salgın yönetimi için Ulusal Kurumlaşma (National Institutionalisation) yok!
Refik Saydam Ulusal Halk Sağlığı Kurumu / Enstitüsü‘nü AKP, 2011’de kapattı. Üniversiteler zerre kadar özerk değiller… “Bilim Kurulu” görüntüyü kurtarmalık, vitrinlik, siyasetin güdümünde bir “Kurul”, özerk – bilimsel KuruM ve kurumlaşma yokluğunun çok acı bedellerini ödemekteyiz..

Bu sorunları ve çözüm önerilerimizi ülkemizin gündemine sunmak istiyoruz, bıkıp usanmadan yılmadan, 23 Mart 2020’den bu yana, 11 ayda 246 konuşma yaptık TV’lerde, sanal ortamlarda.. Yarın sabah TV 35’te 247 ncisini sunacağız siyasetçinin, halkımızın bilincine ve vicdanına.

tv35.co” adresi üzerinden yayın izlenebilecektir.

İlgi ve bilginize saygı ile sunarız.

Sevgi ve saygı ile. 21 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

 

 

1. Açılım – Saçılım Serüveninden 2. Açılım – Saçılım Histerisine..

11 Mayıs 2020; 1. Açılım – Saçılım Serüveni
01 Mart 2021; 2. Açılım – Saçılım Histerisi


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc

Halk Sağlığı Uzmanı, Sağlık Hukuku Uzmanı,
Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

1. Açılım – Saçılım Serüveninden 2. Açılım – Saçılım Histerisine..

Türkiye, ne yazık ki, 1 kez daha açılım – saçılım histerisine kaptırdı kendisini..

Siyaset kurumu salgın sorununu bilimsel akılcılıkla ve kesinkes YAŞAM HAKKINI MERKEZE KOYARAK, DSÖ Genel Başkanı Dr. T. A. Gebreyesus’un gırtlağını parçalarcasına haykırdığı üzere, “sağlığı seçin, sağlığı seçin, sağlığı seçin!” (choose health, choose health, please choose health!), yani “sermayeyi değil!” çağrısına uyarak yönetmek zorunda ve toplumu da böyle yönlendirmek zorunda iken, popülist seçimlerle büyük ve ürkünç (vahim), kritik hatalar yapabiliyor..

11 Mayıs 2020’de, geçen yıl yaptığı gibi.. Okulları kapalı iken kapitalizmin tapınakları AVM’leri acul bir öncelikle açarak..

Lütfen anımsayalım; 11 Mart 2020’de DSÖ, “Bu bir küresel salgın = Pandemidir!” dediği gün, Türkiye de ilk kovit-19 olgusunu ilan etmek zorunda kalmıştı.. Öyle ya, tüm dünyada salgın var, ama Türkiye bundan bağışık!? Nasıl, hangi kanıtlarla savunacaktınız??
***
Şimdilerde, günlük hasta – ölüm verileri, tüm makyajlamalara = olduğunun yaklaşık 1/3’ü düzeyinde gösterme kurnazlıklarına karşın, Nisan 2020 ortasında yaşanan ilk tepe atakta kaydedilen sayılardan fazla!

  • 20 Şubat 2021 günü : 07.857 PCR(+) yeni tanı, 635 belirti veren hasta ve 80 ölüm!

11 Mayıs 2020 hovardalığı yapılmasın diye epey feryat etmiştik..

  • “Sonbahar – kışta bir kasırga yaşarız, salgın denetimden çıkar…
    çok sayıda masum insanımız ölür!!…”

diye çığlıklar atmıştık.. Ne yazık ki böyle de oldu, günlük hasta sayısı 30 bini, günlük ölümler 250’yi aştı (yine de makyajlı veriler!).. Eylül’de yoğun bakımlar dolduğunda “hasta seçmek” zorunda kaldık, çok sayıda hastamıza yoğun bakım hizmeti veremedik ve yaşamlarını yitirdiler.

Bu acı gerçekler kamuoyuna ne yazık ki yansıtılmadı.. Yandaş – kiralık – satılık kalemler zerrece utanmadan, vicdanları sızlamadan, “salgınla savaşımın başarı ile yürütüldüğü” haberlerini servis ederek, toplumun gerçeklik algısını çarpıttılar.. Oysa ödenen bedel, dinsel değerleri alçakça sömüren “dinci tayfa” nın ölçüsüz bir ikiyüzlülükle “eşref-i mahlukat” dediği, “yaratılmışların
en şereflisi” masum insanların yaşam hakkı idi!

  • AKP = RTE, onbinlerce masum insanın salgına kurban edildiği bir ulusal faciadan bile, siyasal başarı öyküsü çıkarabilme peşinde idiler, tüm insani değerler ayaklar altında iken!

En az, en az yarısı belki 2/3’ü önlenebilecek iken, bu “katil politikalar” ve onları güden
politik öznelerce salgında feda edildi, kurban edildi; başta sermayenin çıkarları uğruna!

Yeni bir “serüven”, çok tehlikeli macera eşiğindeyiz.
Popülist yaklaşımla “gevşeyip”, yeni bir dalga yükselmesi ile yüzleşip, “olmadı, yeniden sıkılayacağız” mı diyeceğiz?

Şimdiye dek neden hiç TAM KAPATMA uygulanmadı Türkiye’de!?

Deneme – yanılma ile salgın yönetilebilir mi?

Yoksa;

  1. Yüksek yetenekli Epidemiyolojik – Matematik modellemelerle bilimsel öngörülere mi dayanılır, nerededir bu yöntemler ve bilgisayar benzeşimleri (simülasyonları)
  2. Her durumda, kumar oynamak yerine en üst düzeyde, evrensel nitelikte “bilimsel özenlilik(scientific precautionary) ilkesine mi bağlı kalınır??

Türkiye’de salgını Halk Sağlığı ve onun alt dalı Epidemiyoloji Bilimi değil, siyasetçiler yönetmekte ne yazık ki (!)..

Salgın yönetimi için Ulusal Kurumlaşma (National Institutionalisation) yok!

Refik Saydam Ulusal Halk Sağlığı Kurumu / Enstitüsü
‘nü AKP, 2011’de kapattı.

Üniversiteler zerre kadar özerk değiller…

“Bilim Kurulu” görüntüyü kurtarmalık, vitrinlik, siyasetin güdümünde bir “Kurul”.

Özerk – bilimsel KuruM ve kurumlaşma yokluğunun çok acı bedellerini ödemekteyiz..

Salgın en önemli sorunlarımızdan ve gündemden dışlanmamalı

Bilimsel – insandan yana çözümler yaşama geçirilmeli..

Bıkıp usanmadan yılmadan, 23 Mart 2020’den bu yana, 11 ayda 246 konuşma yaptık TV’lerde, sanal ortamlarda.

Yüzeysel önlemlerle salgını sönümlendiremedik. Zaman aleyhimize işliyor;
– mutasyonlar,
– aşıya direnç,
– halkın sabrının tükenmesi,
– çok ağırlaşan ekonomik fatura,
– başta gıda yetersizliği olmak üzere uzayan bunalıma ikincil sorunlar..
– En önemlisi de her geçen gün artan ölümler… toplumsal psikoloji için ağır ve çok yönlü zedelenmeler (travma).

  • Bu nedenlerle daha köktenci önlemler zorunlu.

Türkiye / AKP iktidarı hiç “tam kapanma” ya başvurmadı! Niçin??

Oysa pek çok ülke 3-4 kez ve örneğin Almanya halen süren sonkinde 2 ayı aşan süre bu aracı kullanmak zorunda kaldı.

  • Türkiye de 2-4 hafta, stratejik sektörler dışında %95’lere varan oranda çok sıkı kapanma (lockdown) uygulamasına mahkum.
  • Bu Epidemiyolojik silah kullanılmadıkça salgını denetim altına almamız çok güç hatta olanaklı değil.

11+ aylık deneyim bu yargımızın kanıtı.
Daha çok ayak sürümeden bu yola başvuralım, aşılamayı olabildiğince yaygınlaştıralım ve 2-4 hafta sonunda gıdım gıdım gevşeyerek salgınla başetmeye çalışalım.


Sevgi ve saygı ile. 22 Şubat 2021, Ankara

Yoz Bir AKP Klasiği Daha : Melih Bulu Sorunu!

http://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/yoz-bir-akp-klasigi-daha-melih-bulu-sorunu-prof-dr-ahmet-saltik-1813385

Yoz Bir AKP Klasiği Daha :
Melih Bulu Sorunu!

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)

Paraşütle indirme rektör Melih Bulu
‘nun önerileri dikkate alacağını hiç ama hiç umut etmiyoruz.

Çünkü, militanı olduğu siyasal çizginin kendine yüklediği özgörevi ne pahasına olursa olsun yerine getirmeye çabalayacaktır. Çaresizdir Bulu, çünkü bir de Boğaziçi’ne rektör olmak için zat-ı muhteremin hayalleri vardır!?

Kaldı ki istifayı bir an için usundan geçirecek olsa bile, bu yoldakulların‘ biat dışında
seçeneği olmadığından, müritleri göreve atama da, azletme de bir himmet olup,
Reis Hazretleri Cenahına aittir şeksiz şüphesiz.

Ne yapmalı?

En etkili çözüm öğretim üyelerindedir. Kuşkusuz, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının itiraz ve direnci baştan sona yasal ve tümüyle meşrudur.

Üniversite başlıca Yönetim Kurulu ve Senato eliyle yönetileceğinden, bu kurulların üyeleri toplantılarda edilgin direniş gösterebilir. Bu yasal haklarıdır, örn. SUSMA hakkı kullanabilirler.
Bu kurullar karar alamazsa Rektör görev yapamaz; Bay Bulu, felç olabilir. Hocalar yönetsel görev kabul etmezse, 3 rektör yardımcısı atanamaz, Dekanlar da. Çünkü Rektör 3 aday bildirecek ve YÖK bunlardan birini dekan atayacaktır. (Anayasa md. 130/6)

Öte yandan RTE tarafından 2 fakülte kurulması (RG: 05.02.2021 tarih, 3519 s. Cumhurbaşkanı kararı) ve kadrolaşma yolunun açılması işlemi, Anayasa’nın 130. maddesine aykırıdır.
Çünkü; Anayasa md. 130/9 : “Yükseköğretim kurumlarının kuruluş ve organları ile işleyişleri
ve bunların seçimleri, görev, yetki ve sorumlulukları… kanunla düzenlenir.”

Cumhurbaşkanına böylesine yetki veren yasa yoktur. Zorlama yorumla böyle bir yetkinin
OHAL kararnamesiyle varlığı savunulacak olursa, Anaysa md. 130/1’de yeralan “kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler” hükmü gereği, üniversitelerin bilimsel özerklik koşulu olarak Fakülte açılmasına kendisinin karar vermesi zorunludur.

Dolayısıyla bu Cumhurbaşkanı Kararı -ki bir İdari işlemdir- hukuka aykırıdır ve Danıştay’da dava edilmesi gereklidir. Davada yasal dayanağın Anayasaya aykırılığı da savlanır. Anılan kararda kamu yararı yoktur ve tümüyle keyfi, siyasal amaçlıdır. Kamu yetkisi ilgililerce kendi ad ve keyiflerine göre değil, ULUS ADINA VEKALETEN kullanılır. Böylesi bir idari işlem iptal davası, Danıştay için de sınama olacaktır.

İktidarın gündem oyunu bu tür girişimler, ülkemizi yakıcı sorunlarından uzaklaştırmakta.
AKP = RTE’nin gerçek amacı da bu olsa gerek!

  • Türkiye’de hala günde yüz insan salgından ölmektedir!
  • Vicdanlar mühürlenmiş, ilgililer ve yandaşlar 3 maymunu oynamaktadır.
  • Toplum, bu vb. sorunlarına yabancılaştırılmaktadır!

Salgın nedeniyle sosyal, ekonomik, bilimsel, kültürel yaşam felç sınırındadır. Biriken çok yönlü sorunlar giderek çözümsüzleşmekte olup, kritik yaşamsal eşiğe dayanmıştır. Bu çok ağır koşullarda yapay Boğaziçi gerilimi sürdürülemez, sürdürülmemelidir. Dileyelim ve önerelim ki
sağduyu egemen olsun; AKP=RTE‘de, YÖK’te, kayyım rektör Bulu‘da.

BOĞAZİÇİ’ndeki yerden göğe meşru direniş ulusal ve uluslararası toplumca desteklenecektir, desteklenmelidir. AKP = RTE bu refleksi ulusal egemenliğe aykırı bir girişim gibi göstererek mağduru oynayamaz. Çağımızda özellikle temel insan hak ve özgürlüklerine aykırı
iktidar uygulamaları salt o ülkenin iç sorunu görülmemekte; uluslararası toplumun da
sorunu sayılmaktadır. AİHM‘nin bu yönde içtihat nitelikli kararları vardır.
***
Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve her ne hikmetse ayrıca Üniversite Genel Sekreteri zat-ı muhterem Prof. Cevdet Kılıç’ın Boğaziçi eylemleriyle ilgili tweet’i dehşet vericidir.

  • “Boğaziçili misiniz, Boğaz dışılı mısınız onu bunu bilmem, biz eylem falan yapmayız.
    Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz bilin istedim.”

Erdoğan bu konuda henüz tek söz etmemiştir ne yazık ki! Niçin? Koro üyeleri uyumla rollerini mi oynamakta? İlahiyatçı Prof. Kılıç neden aynı zamanda genel sekreter? Bu görev akademik değil yönetsel ve yönetim bilimleri, hukuk gibi alanlarda eğitim almışların üstlenmesi gerek.

  • Muhalefet, birlikte ve etkin yöntemlerle karşı koymak üzere yordam geliştirmeli, uygulamalıdır.

Muhalefet, başkaca sorun ve ayrışmaları, bu akut ve ciddi sorun için ayraca alıp ertelemeli
ve topluca Boğaziçi’ne giderek yerinde destek vermeli, çözüm önerileri açıklamalıdır.

Yoz Bir AKP Klasiği Daha… Bay Melih Bulu Sorunu!

Yoz Bir AKP Klasiği Daha…
Bay Melih Bulu Sorunu!

Paraşütle indirme rektör Melih Bulu‘nun aşağıdaki vb. önerileri dikkate alabileceği konusunda hiç ama hiç “umut” taşımıyoruz.

Çünkü, militanı olduğu siyasal çizginin kendisine yüklediği “özgörevi (misyonu)” ne pahasına olursa olsun yerine getirmeye çabalayacaktır. Çaresiz görünmektedir Bulu, çünkü bir de bu Üniversiteye rektör olmak için zat-ı muhteremin “hayalleri” vardır!?

Kaldı ki, “istifayı” bir an için olsun usundan geçirecek olsa bile, “bu yolda” ‘kulların‘ biat dışında bir seçenekleri olmadığından, müritleri göreve atama da, azletme de bir “himmet” olup, Reis Hazretleri Cenahına aittir “şeksiiiiz ve de şüphesiz”..
***
Peki ne yapmalı??

En etkili çözümlerden biri öğretim üyelerinin elindedir.
Kuşkusuz, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının sergilediği itiraz ve direnç baştan sona yasal, anayasal, hukuksal ve de tümüyle meşrudur.

Ancak Üniversite başlıca Yönetim Kurulu ve Senato eliyle yönetileceğinden, bu kurulların üyeleri toplantılarda edilgin (pasif) direniş gösterebilirler. Bu da yasal haklarıdır, örn. “SUSMA” hakkını kullanabilirler ve bu kurullar karar alamazsa Rektör görev yapamaz, Bay Bulu, felç olabilir.

Ayrıca hocalar yönetsel görev kabul etmez ise, 3 rektör yardımcısı atanamayabilir..
Dekanlar da.. Çünkü Rektör 3 aday bildirecek ve YÖK bunlardan birini dekan olarak atayacaktır. (Anayasa md. 130/6)
Enstitü Müdürlükleri de bu sıralamada önemli yönetsel görevlerdir.

Öte yandan RTE tarafından 2 fakülte kurulması (RG: 5 Şubat 2021 tarih ve 3519 sayılı Cumhurbaşkanı kararı) ve kadrolaşmanın yolunun açılması işlemi, açıkça Anayasa’nın 130. maddesine aykırıdır. Çünkü;

Anayasa md. 130/9 : “Yükseköğretim kurumlarının kuruluş ve organları ile işleyişleri ve bunların seçimleri, görev, yetki ve sorumlulukları…. kanunla düzenlenir.”

Cumhurbaşkanına böylesine bir yetki veren yasal düzenleme yoktur. Zorlama yorumlarla böylesi bir yetkinin OHAL kararnameleri üzerinden varlığı savunulacak olsa da Anaysa md. 130/1’de yer alan “… kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler” vurgusu (buyurucu hükmü) gereği, üniversitelerin bilimsel özerklik koşulu olarak Fakülte açılmasına kendilerinin karar vermesi zorunludur. Dolayısıyla söz konusu Cumhurbaşkanı Kararı -ki bir İdari işlemdir- hukuka aykırıdır ve Danıştay’da yönetsel yargıya götürülmesi gereklidir.

Anılan kararda en azından kamu yararı hiçbir biçimde bulunmamaktadır, hizmet gereği de değildir ve bütünüyle keyfi, siyasal amaçlıdır. Oysa kamusal yetkiler ilgililerce kendi adlarına ve keyiflerine göre değil, ULUS ADINA VEKALETEN kullanılmaktadır, kullanılmak zorundadır. Böylesi bir idari işlem iptal davası, Danıştay açısından da bir varlık / yokluk sınaması – sınavı olacaktır.

İktidarın gündem oyunu da olan bu tür gelişmeler, ülkemizi gerçek ve yakıcı sorunlarından uzaklaştırmaktadır. AKP = RTE’nin gerçek amacı tam da bu olsa gerektir!

  • Türkiye’de hala günde 100 (yüz!) dolayında insan salgından ölmektedir!
  • Vicdanlar mühürlenmiş, ilgililer ve yandaşlar 3 maymunu oynamaktadır.
  • Toplum, bu vb. sorunlarına yabancılaştırılmaktadır ki, bu oyun tek sözcükle iğrençtir!

Salgın nedeniyle sosyal, ekonomik, bilimsel, kültürel yaşam felç sınırındadır.
Biriken çok yönlü sorunlar giderek çözümsüzleşmekte olup, kritik yaşamsal eşiğe dayanmıştır.

Bu çok ağır koşullarda üstelik yapay Boğaziçi gerilim tablosu sürdürülemez, sürdürülmemelidir.

Dileyelim ve önerelim ki Sağduyu pek çok alanda egemen olsun..
Örn. başta AKP = RTE‘de, YÖK’te, Bay kayyım rektör Bulu‘da..

BOĞAZİÇİ’ndeki yerden göğe meşru, hukuksal, yasal direniş ulusal ve uluslararası toplumca kuşkusuz, doğallıkla desteklenecektir, desteklenmelidir. AKP = RTE bu refleksi ulusal egemenliğe aykırı bir girişim (müdahale) gibi göstererek iç kamuoyuna karşı mağduru oynayamaz.

Çağımızda özellikle demokrasiye, hukuk devletine, temel insan hak ve özgürlüklerine açıkça aykırı iktidar uygulamaları salt o ülkenin iç sorunu olarak görülmemekte; uluslararası toplumun da sorunu sayılmaktadır. AİHM‘nin bu yönde içtihat niteliği kazanmış istikrarlı kararları vardır.
***
Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve her ne hikmetse aynı zamanda Üniversitenin Genel Sekreteri olan zat-ı muhterem Prof. Cevdet Kılıç’ın Boğaziçi Üniversitesi eylemleriyle ilgili tweet iletisindeki sözleri tam anlamıyla dehşet vericidir.

  • “Boğaziçili misiniz, Boğaz dışılı mısınız onu bunu bilmem, biz eylem falan yapmayız. Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz bilin istedim.”Erdoğan bu konuda henüz tek söz etmemiştir ne yazık ve ne hazindir ki!? Niçin acaba?
    Koro üyeleri (elemanları) “uyum içinde” rollerinin gereğini mi yerine getirmektedir??
    İlahiyatçı Prof. Kılıç neden aynı zamanda bu üniversitenin genel sekreteridir?
    Bu görev akademik değil yönetsel (idari) bir görevdir ve yönetim bilimleri, hukuk.. gibi alanlarda eğitim almış deneyimli kamu yöneticilerinin üstlenmesi gereken bir görevdir.
  • Sorunun çözümü için Muhalefet, birlikte ve etkin yöntemlerle karşı koymak üzere yeni ve işler yordamlar (stratejiler) geliştirmeli ve hızla uygulamaya koymalıdır.
    Örneğin Muhalefet, başkaca sorun ve ayrışmaları, bu “akut ve ciddi sorunsal” için ayraç (parantez) içine alarak ertelemeli ve topluca Boğaziçi Üniversitesi’ne giderek yerinde destek vermeli, çözüm önerilerini ulusal ve uluslararası kamuoyuna net bir kararlılıkla açıklamalıdır.Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 11 Şubat 2021, Ankara

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Anayasa Hukuku Doktora Öğrencisi
    Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
    www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
    facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

TELE1 Programımız – 07 Şubat 2021

Dostlar,

Dün, 06 Şubat 2021 günü akşam 19:00’da haber bülteni içinde TELE1‘in konuğu olduk.

Sayın B. Begüm AYDOĞAN’ın sorularını yanıtladık (yaklaşık 15 dk.)

Birçok bakımdan zordayız…
Aşı çok kıt, parça parça geliyor. Öngörülen 50 milyon doza erişim çok sarkacak korkarız; dahası, belirsizlik egemen.. Türkiye’nin yaklaşık 150 milyon doz aşı gereksinimi var!

Çin ile yapılan anlaşmanın içeriğini, Reis Hazretleri = AKP halktan gizliyor.. oysa bizim  vergilerimizle bu ödeme yapılıyor. Hiçbir demokratik ülkede hayal bile edilemeyecek bir karartma sürdürülüyor ısrar ve inatla. Örn. 1 doz aşı kaç Dolar? Swap anlaşması mı yapıldı? Aşı sağlama (tedarik) aksarsa bir giderim (tazminat) hükmü var mı sözleşmede?? AKP = RTE ödemeyi düzenli yap(a)madığı için mi aşılar zamanında ve yeterli yollanmıyor?? Bu anlaşma hemen kamuoyuna açıklanmalı eğer iktidarın gocunacak yanı yok ise..
***

  • Damla damla da olsa gelen aşılar gerekli hızla yapıl(a)mıyor! Çıldırmamak elde değil!

TV’lerden aşıya çağrı duyuruları yok.. Hiçbir ek aşılama hazırlığı yok. Aile hekimlikleri ve hastanelere yıkıldı yük ve 14 Ocak’tan bu güne, 6 Şubat’a dek 24 günde ortalama 110 bin doz / gün uygulama yapılabildi. Oysa bunun en az 10 katına erişmeliyiz. Bu hızla gidersek her ay yaklaşık 3,3 milyon kişiyi aşılayabiliriz. 0-18 yaş arası 20 milyon nüfusu düşersek, 2,5 milyon da hastalığı geçiren, bir miktar aşılanması uygun bulunmayanları… çıkarırsak, en az 65-66 milyonluk bir kitleyi 66/3,3=20 ayda ancak aşılayabiliriz! Bu durum kabul edilemez ve salgın da asla bastırılamaz. Bu yaz da turizm sezonu yitirilirse, akçalı (mali) yükü belimizi büker.
Üstelik bu hesap tek doz için yapıldı. 4 hafta ara ile 2 doz gerekli… bu hesap tutmaz, işlemez.

  • İVEDİLİKLE, seferberlik koşullarında yaygın – hızlı aşı yapılması sağlanmalıdır.
  • Okulların açılması akıldan geçiriliyorsa, 1 milyonu aşkın öğretmen ve öbür okul çalışanları, servis çalışanları… öncelikli aşılama dilimine alınmalıdır. Bu kesim sayıca rahatlıkla 2 milyona yakındır ve bu hafta aşılanıp bitirilse (!!??), 4 hafta sonra 2. dozu alsalar, bu tarihi izleyen 10-15 sonra ancak %50’si bağışık olabileceğinden (bizde uygulanan Çin kökenli aşının etkinliği %50,65!), en iyimser Mart sonunda erişilebilecek en yüksek kitle bağışıklığına ulaşılabilir. Bu oranın en ideal ve hızlı koşullarda ve Mart sonunda, %50 olabileceğini akıldan çıkarmadan OKULLARIN AÇILMASINI tartışabiliriz ancak.. Başka koşullar da var elbette..
  • Unutulmasın, 0-18 yaş dilimine elde aşı yok ve bu kesim en bulaştırıcı olanlar; ayakta, sessiz – belirtisiz geçiriyorlar KOVİT-19‘u ama bulaştırıcılar, hastalığı ev-okul ekseninde yaymaktalar!

Bir başka olgu, toplum bağışıklığı hesapları alt üst olmuştur. Sağlık Bakanlığının politik kaygılarla, denetleyemediği salgında “aşılamaya geçiyoruz” algı yönetimi ile Bilim Kurulunu etik ve bilim dışı biçimde zorlamasıyla açıklanan %91,25 etkinlik oranı, SİNOVAC firmasının resmi açıklaması ile suya düşmüştür; zaten bilimsel olarak YOK HÜKMÜNDE idi!. Resmi etkinlik oranı %50,65’tir. Yukarıda da açıkladığımız üzere, 90 milyona yakın insanın yaşadığı Türkiye’de hedef kitle 70 milyondur ve en ideal koşullarda, büyük bir hızla, 2’şer doz aşılama çoooook ütopik beklenti ile Haziran-Temmuz sonunda firesiz gerçekleşse bile (ki bu olanaksız görünüyor!), verili koşullarda (mutant tiplerin hızla yayılması nedeniyle eldeki aşının etkinliği daha da düşmezse!?), sağlanabilecek toplum bağışıklığı oranı 70 m X %50.65 = 35,5 milyon kişi olacaktır ve bu kitle Türkiye nüfusunun 35,5 / 90= %39.4’üdür. Pratik hesapla her 5 kişiden 2’sidir. Bu düzeyde bir toplum bağışıklığı, geçerli koşullarda (dünyada yaygın, Ro >1, mutasyon çok yaygın ve hızlı!) salgını bastırmak için kesin olarak yeterli değildir. Ancak bir miktar yavaşlatılabilir / hafifletilebilir ancak sürer, gider salgın.

Uzayan salgın Endemikleşebilir (yerleşir kalır..)..
Uzayan salgın her an yeni dalgalar doğurabilir..
Uzayan salgın ortamında mutasyon (Evrim!) olasılığı artar. Bu mutasyonların yönü ve sonuçları kestirilemez.. İlaçlara, aşıya, dezenfektanlara, antiseptiklere direnç gelişebilir, daha bulaştırıcı ve öldürücü olabilir..
Uzayan salgın turizm sezonunu öldürür, on milyarlarca Dolar akçalı bedeli belimizi büker..
Uzayan salgın toplum yapısında çok eşitli sosyal, psikolojik, tıbbi, ekonomik…. yıkımlara yol açar… Masum insanlar, önlenebilecek iken ölür; oysa Devletin en temel görevi can güvenliğidir,
……………..
…………………….
***
Görünen o ki, ufukta aşı çeşitlendirmesi olanağı yok gibidir. Egemenler gasp etmişlerdir!
Ancak yeni aşılar geliştirilebilir ve kullanıma girerse, AKP = RTE de bunlara para bulup alabilirse ek seçenekler doğabilir..

  • Türkiye’nin aşı kıtlığından – yoksunluğundan ve doğrudan – dolaylı sonuçlarından hiç kuşkusuz, AKP = RTE doğrudan ve 1. derecede siyaseten ve kamusal olarak sorumludur.

Yerli – Milli aşı yılan öyküsüne dönüşmüş durumda. Onyılların Dünya devi Merck-Sharp& Domes geçtiğimiz ay aşı geliştirmede başarılı olamadığını açıklayarak yarıştan çekildi, antikor kokteylleri üzerinde yoğunlaşacak. Türkiye’nin 8-16 merkezde birden aşı geliştirme gücü yok. Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi korunsa idi bu şansımız olur hatta dışsatım bile yapardık! Dolayısıyla bu Merkez hızla ve Yasa ile özerk bir yapı ile yeniden açılmalıdır.
***
Erdoğan’a çağrı..

Aşı geliştirme sevdasını şu koşullarda erteleyerek, GMP – GLP yeterlikli (uluslararası akredite) yerli / fason ilaç üreticisi kuruluşlarımızda aşı üretimini düşünebiliriz! Erdoğan, Çin ile görüşerek, SİNOVAC lisansı altında bu aşının Türkiye’de de üretimi için öneri götürebilir. Bu durumda aşı sağlama artabilir, hızlanabilir. Ancak öncelikli olarak YAYGIN – HIZLI aşılama altyapısı mutlaka iyileştirilmelidir. DSÖ Başkanı da ilaç üreticilerine aşı üretimini artırmak için destek çağrısı yaptı.

  • 2-4 hafta bir tam kapanma hala zorunludur, kaçınılmazdır ve önlemler asla ölçüsüz, hızla gevşememelidir. Tam kapatma yapmamanın akçalı bedeli, yapmayı çoktaaan katlamıştır.
  • Sosyal Devlet sorumluluğu salgında tam olarak yerine getirilmelidir.

***
Site okurlarımız 15 dakikada bunca konuyu nasıl konuştuğumuzu merak edebilirler.
Doğallıkla, bu yazılı aktarımlarımız, TELE1’de mot a mot (sözcük sözcük) söylediklerimizle eş değil.

Aydınlanma kazanacak.. savaşımı sürdüreceğiz…
Salgını siyaset – siyasiler değil Bilim – Epidemiyoloji ilke ve kuralları yönetmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 07 Şubat 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik 

TÜRKİYE’de ÇIĞIRINDAN ÇIKAN İŞLENDİRME (İSTİHDAM) POLİTİKALARI ve ACİL ÇÖZÜM

TÜRKİYE’de ÇIĞIRINDAN ÇIKAN İŞLENDİRME (İSTİHDAM) POLİTİKALARI ve ACİL ÇÖZÜM


Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

Türkiye’de 2017 Anayasa değişikliklerinin ardından yürürlük alan, kendine özgü (sui generis) – siyasal yazında örneği olmayan ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminde, Cumhurbaşkanına doğrudan bağlı 5 Ofis’ten biri “İnsan Kaynakları Ofisi” dir. 16 Bakanlıktan Sanayi ve Kalkınma Bakanlığı başta olma üzere Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, değişen ölçülerde öbür Bakanlıklar ve YÖK hem eğitim hem istihdam politikaları ile ilişkilidirler. “İnsan Kaynakları Ofisi”, daha çok gereksinim duyulacak insangücünü nicel ve nitel olarak öngörme yanındadır (tarafındadır). YÖK, hem öngörü hem sunu (arz) yönünde ikili bir işlevle yükümlüdür.

İşlendirme (istihdam) politikaları çok değişkenli olmaları bakımından, ciddi güçlükler içerirler. Anılan değişkenler İçsel (Ülkesel) ve Dışsal (küresel, uluslararası) olarak 2 ana kümeye ayrılabilir. Ülkesel değişkenlerin başında nüfus ve demografik nitelikleri belirtilebilir. Sözgelimi Türkiye’de 2020 sonunda 84 milyon vatandaş ve 6 milyon dolayında geçici (?) sığınmacılar, kaçaklar.. olmak üzere 90 milyona varan devasa bir topluluk yaşamaktadır! Her yıl 50 milyona yakın turist gelmektedir (Pandemi koşulları bir yana konursa). Nüfus artış hızı %1,45 gibi dünya ortalaması olan %1,10’dan oldukça yüksektir, 2019’da nüfus net olarak 1,2 milyon artmıştır. Bu sayısal dinamikler bir yandan fırsatlar sunarken, bir yandan da ağır ve çok boyutlu sorunlar doğurmaktadır; İşlendirme (istihdam) sorunu bunların başındadır ve sorun salt ülkesel ölçekte değil, küresel bunalım boyutundadır.

Ülkemizde kritik denge sağlanamamakta, örneğin sayıları 0,5 milyonu aşan mezun edilmiş öğretmen, bir o denli hekim dışı sağlı çalışanı  istihdam edil(e)memektedir. Bu olgu açık, tipik bir sunu (arz) fazlalığı olarak tanımlanmaktadır AKP = RTE tarafından ve salt bu alanlarla  sınırlı da değildir. 330 milyon nüfuslu ABD’de 21 milyon sağlık çalışanı görevdedir, her 1000 (bin) nüfusa 64 sağlık emekçisi düşmektedir. Türkiye’de ise 1,1 m / 90 milyon üzerinden bu ölçüt %o (binde) 12,2 olup ABD’nin 1/5’i düzeyindedir. Zaten SAİG (sağlık insangücü) standartlarında Türkiye, 36 OECD ülkesi içinde sonlardadır.

Hekimlik* dışında hemen her alanda Türk eğitim sistemi, insangücü politikalarında dramatik yanılgılara düşmüş ve çok ciddi sayıda eğitilmiş – diplomalı işsiz yaratmıştır. Öte yandan, ülkesel ve küresel dinamiklere bağlı olarak yaşanan kapitalizmin bitmeyen sürgit dönemsel bunalımları, istihdam yaratma ve artırmada bir istikrar sunamamaktadır. 2008’de başlayan ve hala sonlanamayan küresel ekonomik bunalım, IMF kestirimleri ile 45 milyon işsiz doğurmuştur. Öte yandan, küresel finans-kapital, mali araçlarını bankaları kurtarma yönünde kullanmış, işsizlik ve sonuçları ötelenmiştir. Gizli işsizlik, neredeyse açık işsizlik ölçüsünde yakıcıdır!

Türkiye’de istihdam sorunu her 2 yönüyle “sunu – istem” eksenlerinde ağır biçimde yaşanmaktadır. Ekonomi, içsel – dışsal etmelerin yüküyle, her yıl artan 1,2 milyon dolayında insana istihdam olanağı sunamamaktadır. Kamu kesimi sürekli olarak KüreselleşTİRme (= Yeni emperyalizm!) baskısıyla küçültülmekte, kamu hizmetleri daraltılarak piyasalaştırılmaktadır. Özel sektör ise, en çok kâr dürtüsü ile en az çalışanla işleri götürme politikası gütmektedir.

81 ilde üniversite (!)” politik seçimi ile genç işsizliği birkaç yıl ötelenmiş ancak ulusal kaynaklar ciddi biçimde israf edilirken, bu kesimde işsizlik en yüksek oranlara, 1/3’lere dek tırmanmıştır! PhD (Doktora) derecesi olan bin dolayında işsizimiz vardır ve bu olgu yeterince çarpıcıdır; hızlı bir beyin göçü nedenidir!

Öte yandan bilim – teknolojide dev adımlarla ilerlemeler olmakta, bu gelişmeler yeni uzmanlık alanları gerektirmektedir. Bu olgu da istihdam süreçlerinin “istem” (talep) yanını oluşturuyor. Yazılım mühendisliği, Mekatronik mühendisliği, gen ve moleküler biyoloji, tıp uzmanlık dallarında artan çeşitlenmeler gibi. Küresel rekabet, çok ağır koşullarda kendi dinamiklerini adeta dayatmaktadır.

Ek olarak, üretim desenlerinde – araçlarında devrimsel nitelikte sıçramalar yaşanmaktadır.
MER” kısaltmasıyla uluslararası terminolojiye yerleşen adlandırmayla “Man Equivalent Robot” teknolojisi ufuk ötesi açılımlar getirmiştir. Son yıllarda yapay zeka ile donatılan “AI-MER” ler “Android” / İnsansı olarak adlandırılmaktadır. 2030’a dek, önümüzdeki 10 yılda 800 milyon insan, bu Endüstri 4.0 Devrimi bağlamında istihdam dışı kalacaktır. O halde insangücü arzında sınırlama kaçınılmazdır, bu da NÜFUS PLANLAMASI ile olacaktır. Gelişmiş ülkeler potansiyel gelişmeleri öngörmüş ve önlemlerini almışlardır, negatif nüfus büyümesi aşamasına geçmişlerdir.

Çok ağırlaşan Çevre kirlenmesi başka seçenek bırakmamaktadır; KOVİT-19 salgını tipiktir!

Türkiye, orta erimde nüfusunu 50 milyon dolayında tutmayı hedeflemelidir. Tersine bir tercih, durdurulamayacak bir  sömürgeleşme doğuracaktır!

Çağımızda asıl olan kalabalık – niteliksiz kitleler (gerici – sömürgen siyasal partiler için oy depoları !) değil, nitelikli – küresel rekabet gücünde dinamik bir nüfustur ve bu olgu stratejik önemdedir.

Abraham Maslow’un Gereksinimler Katmanlanması (Hiyerarşisi) kuramında kendini gerçekleştiren “Antropofil Homo Sapiens”e erismenin (Nirvana!?) başkaca bir yolu ve aracı gözükmemektedir.

TSK, yakın geçmişin yarısı kadar sayısal insangücüne indirgenmiştir. Er – erbaş için bile “uzman” nitemi – donanımı aranmaktadır. Yüksek teknolojik donanımlı bir TSK’nın 700 binleri aşan kol gücüne artık gereksinimi yoktur..

“HER AİLEYE 1 ÇOCUK” politikası ülkemizde / dünyada hızla uygulanmaya konmalıdır.

  • Ancak Türkiye’de hala “muazzam” bir nüfus artışı, AKP = RTE tarafından hesapsız (?!) biçimde teşvik edilmektedir.
  • Ülkemiz “Demografik Fırsat Penceresi” ni de kaçırma kritik riskiyle yüzleşmektedir; “sandviç toplum” a doğru sürüklenmekteyiz, örn. SGK ilan edilmemiş bir iflas içindedir!

Ülke kaynakları ve küresel olanakları / güçlükleri dikkate alan çok yönlü ve devingen (dinamik) istihdam politikaları yaşamsal önem taşımaktadır.

  • Yüksek işsizlik oranlarının kısa – orta erimde son derece ciddi stratejik istikrar sorunları yaratması kaçınılmazdır.

Bu bakımdan, DPT’nin (Devlet Planlama Teşkilatı) yeniden açılarak merkezi – ulusal kalkınma planları kapsamında istihdam politikaları da her 2 yönde (sunu – istem), kamusal sorumlulukla ve hızla akılcı (rasyonel) temellere dayandırılmak zorundadır.

  • İktisadi temelde PİYASACILIK ve siyasal düzlemde KÜRESELCİLİK, azgelişmiş ülkelerin iktisadi-siyasi istilası ve işgalidir. Buna karşılık memleketlerin yapabilecekleri şey açıktır:
  • İktisadi temelde PLANLAMACILIK ve siyasal düzlemde BAĞIMSIZLIK.” (K. Nweihed)
  • Kamu öncülüğünde planlı karma ekonomi!
  • Başka çıkış yolu yok, yok, yok!

Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 06 Ocak 2021, Ankara

  • Sağlık Bakanlığı 2023’te pratisyen hekimler için, 2030’da da uzman hekimler için zorunlu devlet hizmeti yükümünü kaldırmayı planlamaktadır..

MİLYONLUK TWEET İLETİLERİMİZ…

MİLYONLUK TWEET İLETİLERİMİZ…

Dostlarımıza teşekkür ederiz..

Her ne denli dün (15.12.2020) TBMM Bakanlığının bütçe önerisi görüşülürken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ağzından kaçırdı (!?) ise de,

Ülkede seçim yok. Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz.

içerikli çok tehlikeli bir tümce kurdu ise de, AKP’nin maskesi bu kez tam düşmüştür.

Ancak, taa 1908’lerde Padişahı bile indirerek bu ülkeye Anayasal düzeni bir kez daha getiren bu aziz ve yiğit Anadolu halkı, meşru yollarla haklarını korumayı çağımızda da bilecektir.

İstanbul BŞB Başkanlığı seçimi çok tipik örnektir.. İnsanlar günlerce oy çuvallarının üstünde yatarak onları bir yolsuzluktan, açıkça AKP saldırısından korumayı başarmışlardır.

13 bin oy farkı, seçim yinelendiğinde 800 bini geçmiştir. Anadolu’nun derinliklerinden saatlerce ayakta otobüs yolculuğu yaparak oy kullanmaya gelmişlerdir İstanbul’a insanlar. Çünkü aşağılanmışlar, onurları zedelenmiş, hiçe sayılmışlar ve mazlumun hakkı açıkça – utanmazca gasp edilmiştir.

Böylesi bir olgu siyasal tarihte ilk ve tek örnektir! Başta AKP = RTE, herkes dersini almalıdır.

Seçim hilelerinin de zamanı geçmiştir. Mühürsüz 1 milyonu aşkın oyu sandıklara atarak anayasa halkoylamasının sonucunu da artık değiştiremezsiniz..

Halk artık AKP’nin içyüzünü anlamıştır ve düzeltme olanağı yoktur.

ABD’den “malvarlığını araştıracağız” tümcesi geldiğinde Erdoğan felç olmaktadır! Niye?

Neden çıkıp “kanıtlamazsanız namertsiniz, müfterisiniz….!” diye haykıramamaktadır?

***
Almanya, salgın verileri bizden çok daha olumlu olmasına karşın, bu gün neredeyse tam kapanmaya gitti.. 26 gün sürecek, 10 Ocak’a dek. Sosyal devlet her tür desteği verecek halka.

Merkel: “Mevcut önlemlerle rakamları aşağıya çekemeyiz. Ek önlemler almadan kışı atlatamayız. Noel’den önce yine bir karar alınması gerek. Vaka sayıları kendiliğinden düşer umuduyla yaşayamayız. Eyalet yönetimleriyle önümüzdeki birkaç gün içinde gerekli görüşmeleri yapacağız.” dedi önceki gün ve özerk bilim kurumu Robert Koch Enstitüsü’nden rapor aldıktan sonra 16 Eyalet Başbakanı ile saatlerce görüşerek üstteki kararı aldı.

Bizde Erdoğan, neredeyse yarı tanrı! Hikmetinden sual olunamıyor, Sağlık Bakanı Koca, ikide bir “Sn. Cumhurbaşkanımız arz edeceğiz, Bilim Kurulu danışma organı” diyor.. Ama salgın verileri kötüye gidince Erdoğan, “Bilim Kurulu tam yetkili” diyebiliyor!? Basit bir takiyye mi??

    • Bizde ise AKP = Erdoğan iktidarı Batı’dan beter tam bir sermaye iktidarıdır, üstelik acımasız bir din sömürüsüyle!RTE, Azerbaycan dönüşünde geçen hafta uçakta, “.. biz artık özellikle aşılara adeta endekslendik.. Çin’den ilk etapta 10 milyon doz aşı gelecek, 50 milyona tamamlayacağız.. ödeme planıyla ilgili imzayı attım.. BioNTech ve Pfizer aşıları ile 3’lemiş olacağız..” dedi.Soruyoruz : 1 doz aşı kaç $? Sözleşme koşulları neler? Hangi şirket aracı? Neden Devlet doğrudan dışalım yapmıyor? Niçin açıklamıyorsunuz, saklanacak neler var sözleşmede??
      Bir şey daha soruyoruz Erdoğan’a :
      “3’lemiş olacağız” ne demek?BioNTech&Pfizer aşısı 2 ayrı aşı değil ki, Çin’de gelecek olanla 3 ayrı aşımız olsun! Adı geçen 2 firmanın ürettiği tek 1 aşı var.. Erdoğan, salgın verilerini – sürecini böyle mi anlıyor, yandık!
      ***
      Hepsi bir yana, 3 Kasım 2020’den bu yana tek başına iktidarında 19. yılına giren AKP = RTE, bugün ülkemizde yaşanan AŞI KITLIĞI / YOKSUNLUĞU / GECİKMESİNİN bağışlanamaz sorumlusudur.

      Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü
      ‘ne 2002-2011 arası 9 yıl çivi çakmamışlar, sonra da teknolojisi geriledi, Küreselleşme gereği işbölümü var, aşıları uzmanlarından satın alacağız… diye saçmalayarak bu çok başarılı, Dünyaya örnek Cumhuriyet Kurumunu, 2 Kasım 2011’de 663 s. KHK ile kapatmışlardır (m. 58). Tarih, dönemin Sağlık bakanı Dr. Recep Akdağ‘ı asla unutmayacaktır.

      Bugün ülkemizde yaşanan AŞI KITLIĞI / YOKSUNLUĞU / GECİKMESİNİN faturası daha çok hastalık, daha çok ölüm ve daha çok ekonomik yıkım – salgının uzamasıdır. Sorumlu AKP = Erdoğan’dır.

      Sınırlı (10 ya da 20 milyon doz??) aşılamaya başlamaya daha en az 3 hafta vardır.
      Salgın çok azgın bir dönemdedir. Merkel Almanya’sından çok daha hazin / acınacak  durumdayız. Her gün “resmi verilerle” 30 bini aşkın, gerçekte 2-3 katı insanımız KOVİT-19’a yakalanmakta, her gün yine “resmi verilerle” 200’ü aşkın, gerçekte 2-3 katı insanımız yaşamdan koparılmaktadır!

      Bu tablonun 3 hafta daha sürmesi; resmi verilerle 5 bine yakın, gerçekte birkaç katı masum insanımızın ölmesi ve resmi verilerle 600 binden çok gerçekte birkaç katı insanımızın hastalığa yakalanması ve uzayıp giden salgının dayanılmaz ekonomik, psiko-sosyal yükü demektir! AKP = Erdoğan‘ın tablonun böylesine ürkünç/vahim olduğunu gereğince kavradığını düşünemiyoruz.

      Azerbaycan’dan dönüşte uçakta Erdoğan’ın sözleri bizi ürkütmektedir : İlk parti aşı 10 mu, 20 milyon doz mu, S. Bakanı mı, Erdoğan mı doğru söylüyor? “BioNTech ve Pfizer aşıları ile 3’lemiş olacağız..” ne demektir? Türkiye bu son aşıdan simgesel olarak 1 milyon doz anacak alabilecekken, Erdoğan 3 aşı edinebileceğimizi sanarak rahatla(tıl)mış mıdır??
      ***
      Kendilerine hiç olmazsa AŞILAMA sürecinde tam bir saydamlık, ülkenin aşı gereksinimi hızla karşılama, bilimsel HAKKANİYETE dayalı yaygın ve etkin bir aşılama kampanyası öneriyoruz.. Yapılacak her hata daha çok ölüm, daha çok hastalık, daha çok ekonomik yıkım ve de AKP’nin başarısızlığının perçinlenmesi olacaktır.

      Derhal, oyalanmadan, en az 14 gün tama yakın kapanma zorunludur,  hatta kaçınılmazdır ve ivedidir.

      Efendiler bunu yapınız korkmayınız, daha pahalıya mal olmayacaktır. ABD’de çoook zenginler, Devlete “ek vergi / servet vergisi” vermeye hazır olduklarını açıkladılar ve dahası, hükümeti bu yönde yasal düzenlemeye çağırdılar!.. İspanya yaptı, Arjantin yaptı..

      Hani İslamiyet adalet dini idi??!

      Eyyyyy, müslüman geçinenler, “kefere”nin (!) adaletinden, ahlakından, etik değerlerinden, sosyal devletinden, hukukundan… size zerrece pay düşmez mi??
      ***

      Tüm dünyaya eş zamanlı 14 günlük küresel kapanmayı,

      24 Ekim 2020 günü, BM’nin 75. kuruluş yıldönümünde ve sorasında önerdik. İlk olarak Karantina TV programında açıkladık (http://ahmetsaltik.net/2020/10/26/katrantina-tv-programimiz-24-ekim-2020/). Türkçe ve İngilizce çağrı iletimizi olabildiğince yaydık. 3-4 Aralık 2020’de bu toplantı gerçekleşti SALGIN gündemi ile. Önerdiğimiz üzere DSÖ Başkanı Dr. Gebreyesus Genel Kurulu bilgilendirdi. Şimdilerde bu önerimiz sıcak gündemde!

      Salt Türkiye’ye değil,

    • Tüm dünyaya, EŞ ZAMANLI 14 GÜNLÜK KÜRESEL KAPANMA öneriyoruz.
    • Bu çok etkili bir Epidemiyolojik stratejidir.

      INTERNATIONAL CALL FOR CONTROLLING
      COVID-19 PANDEMIC

      The COVID-19 pandemic cannot be controlled
      by the brutal capitalism’s ambition for profit!

      With the UN-WHO call, call for 14 DAYS FULL CLOSURE CONCURRENT ALL OVER THE WORLDThis is a historical solidarity step..

      ***
      Günümüzün sosyal medyası, Mustafa Kemal’in telgraf telleri gibidir.
      Ülkenin kılcal damarlarına dek ulaşmaktadır ve halk, geç de olsa aydınlanmaktadır.
      İktidarın sosyal medya korkusu ve saldırısı da bu temeldedir ancak yararsızdır.

Sevgi ve saygı ile. 16 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik