Etiket arşivi: Danıştay

Yoz Bir AKP Klasiği Daha… Bay Melih Bulu Sorunu!

Yoz Bir AKP Klasiği Daha…
Bay Melih Bulu Sorunu!

Paraşütle indirme rektör Melih Bulu‘nun aşağıdaki vb. önerileri dikkate alabileceği konusunda hiç ama hiç “umut” taşımıyoruz.

Çünkü, militanı olduğu siyasal çizginin kendisine yüklediği “özgörevi (misyonu)” ne pahasına olursa olsun yerine getirmeye çabalayacaktır. Çaresiz görünmektedir Bulu, çünkü bir de bu Üniversiteye rektör olmak için zat-ı muhteremin “hayalleri” vardır!?

Kaldı ki, “istifayı” bir an için olsun usundan geçirecek olsa bile, “bu yolda” ‘kulların‘ biat dışında bir seçenekleri olmadığından, müritleri göreve atama da, azletme de bir “himmet” olup, Reis Hazretleri Cenahına aittir “şeksiiiiz ve de şüphesiz”..
***
Peki ne yapmalı??

En etkili çözümlerden biri öğretim üyelerinin elindedir.
Kuşkusuz, öğrencilerin ve öğretim elemanlarının sergilediği itiraz ve direnç baştan sona yasal, anayasal, hukuksal ve de tümüyle meşrudur.

Ancak Üniversite başlıca Yönetim Kurulu ve Senato eliyle yönetileceğinden, bu kurulların üyeleri toplantılarda edilgin (pasif) direniş gösterebilirler. Bu da yasal haklarıdır, örn. “SUSMA” hakkını kullanabilirler ve bu kurullar karar alamazsa Rektör görev yapamaz, Bay Bulu, felç olabilir.

Ayrıca hocalar yönetsel görev kabul etmez ise, 3 rektör yardımcısı atanamayabilir..
Dekanlar da.. Çünkü Rektör 3 aday bildirecek ve YÖK bunlardan birini dekan olarak atayacaktır. (Anayasa md. 130/6)
Enstitü Müdürlükleri de bu sıralamada önemli yönetsel görevlerdir.

Öte yandan RTE tarafından 2 fakülte kurulması (RG: 5 Şubat 2021 tarih ve 3519 sayılı Cumhurbaşkanı kararı) ve kadrolaşmanın yolunun açılması işlemi, açıkça Anayasa’nın 130. maddesine aykırıdır. Çünkü;

Anayasa md. 130/9 : “Yükseköğretim kurumlarının kuruluş ve organları ile işleyişleri ve bunların seçimleri, görev, yetki ve sorumlulukları…. kanunla düzenlenir.”

Cumhurbaşkanına böylesine bir yetki veren yasal düzenleme yoktur. Zorlama yorumlarla böylesi bir yetkinin OHAL kararnameleri üzerinden varlığı savunulacak olsa da Anaysa md. 130/1’de yer alan “… kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler” vurgusu (buyurucu hükmü) gereği, üniversitelerin bilimsel özerklik koşulu olarak Fakülte açılmasına kendilerinin karar vermesi zorunludur. Dolayısıyla söz konusu Cumhurbaşkanı Kararı -ki bir İdari işlemdir- hukuka aykırıdır ve Danıştay’da yönetsel yargıya götürülmesi gereklidir.

Anılan kararda en azından kamu yararı hiçbir biçimde bulunmamaktadır, hizmet gereği de değildir ve bütünüyle keyfi, siyasal amaçlıdır. Oysa kamusal yetkiler ilgililerce kendi adlarına ve keyiflerine göre değil, ULUS ADINA VEKALETEN kullanılmaktadır, kullanılmak zorundadır. Böylesi bir idari işlem iptal davası, Danıştay açısından da bir varlık / yokluk sınaması – sınavı olacaktır.

İktidarın gündem oyunu da olan bu tür gelişmeler, ülkemizi gerçek ve yakıcı sorunlarından uzaklaştırmaktadır. AKP = RTE’nin gerçek amacı tam da bu olsa gerektir!

  • Türkiye’de hala günde 100 (yüz!) dolayında insan salgından ölmektedir!
  • Vicdanlar mühürlenmiş, ilgililer ve yandaşlar 3 maymunu oynamaktadır.
  • Toplum, bu vb. sorunlarına yabancılaştırılmaktadır ki, bu oyun tek sözcükle iğrençtir!

Salgın nedeniyle sosyal, ekonomik, bilimsel, kültürel yaşam felç sınırındadır.
Biriken çok yönlü sorunlar giderek çözümsüzleşmekte olup, kritik yaşamsal eşiğe dayanmıştır.

Bu çok ağır koşullarda üstelik yapay Boğaziçi gerilim tablosu sürdürülemez, sürdürülmemelidir.

Dileyelim ve önerelim ki Sağduyu pek çok alanda egemen olsun..
Örn. başta AKP = RTE‘de, YÖK’te, Bay kayyım rektör Bulu‘da..

BOĞAZİÇİ’ndeki yerden göğe meşru, hukuksal, yasal direniş ulusal ve uluslararası toplumca kuşkusuz, doğallıkla desteklenecektir, desteklenmelidir. AKP = RTE bu refleksi ulusal egemenliğe aykırı bir girişim (müdahale) gibi göstererek iç kamuoyuna karşı mağduru oynayamaz.

Çağımızda özellikle demokrasiye, hukuk devletine, temel insan hak ve özgürlüklerine açıkça aykırı iktidar uygulamaları salt o ülkenin iç sorunu olarak görülmemekte; uluslararası toplumun da sorunu sayılmaktadır. AİHM‘nin bu yönde içtihat niteliği kazanmış istikrarlı kararları vardır.
***
Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve her ne hikmetse aynı zamanda Üniversitenin Genel Sekreteri olan zat-ı muhterem Prof. Cevdet Kılıç’ın Boğaziçi Üniversitesi eylemleriyle ilgili tweet iletisindeki sözleri tam anlamıyla dehşet vericidir.

  • “Boğaziçili misiniz, Boğaz dışılı mısınız onu bunu bilmem, biz eylem falan yapmayız. Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz bilin istedim.”Erdoğan bu konuda henüz tek söz etmemiştir ne yazık ve ne hazindir ki!? Niçin acaba?
    Koro üyeleri (elemanları) “uyum içinde” rollerinin gereğini mi yerine getirmektedir??
    İlahiyatçı Prof. Kılıç neden aynı zamanda bu üniversitenin genel sekreteridir?
    Bu görev akademik değil yönetsel (idari) bir görevdir ve yönetim bilimleri, hukuk.. gibi alanlarda eğitim almış deneyimli kamu yöneticilerinin üstlenmesi gereken bir görevdir.
  • Sorunun çözümü için Muhalefet, birlikte ve etkin yöntemlerle karşı koymak üzere yeni ve işler yordamlar (stratejiler) geliştirmeli ve hızla uygulamaya koymalıdır.
    Örneğin Muhalefet, başkaca sorun ve ayrışmaları, bu “akut ve ciddi sorunsal” için ayraç (parantez) içine alarak ertelemeli ve topluca Boğaziçi Üniversitesi’ne giderek yerinde destek vermeli, çözüm önerilerini ulusal ve uluslararası kamuoyuna net bir kararlılıkla açıklamalıdır.Sevgi, saygı ve KAYGI ile. 11 Şubat 2021, Ankara

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
    Anayasa Hukuku Doktora Öğrencisi
    Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
    www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
    facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

İlkokula Türban Yönetmeliği Yürürlüğe girdi : Bravo AKP!


İlkokula Türban Yönetmeliği  Yürürlüğe girdi : Bravo AKP!


Dostlar
,

Bu konuyu geçtiğimiz günlerde sitemizde işledik :

Türban İlkokul 5. Sınıfta Başlayabilecek; YAŞASIN AKP!
(http://ahmetsaltik.net/2014/09/24/27491/)

Turban_bebeklere_de


AKP iktidarı
söz konusu Yönetmelik değişikliğini de yaptı ve dün, 27.9.14 günü RG’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe girdi. Üstelik Bakanlar Kurulu kararı ile, Bakanlar Kurulu Yönetmeliği ile.. Yalnızca Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlemesi ile olanaklı iken, (Anayasa md.124) tüm Hükümet bu kritik manevranın arkasına tam kadro yığınak yaptı..

*****

MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞINA BAĞLI OKUL ÖĞRENCİLERİNİN KILIK VE KIYAFETLERİNE DAİR YÖNETMELİKTE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA YÖNETMELİK (RG 29132, 27.9.14)

MADDE 1 – 26/11/2012 tarihli ve 2012/3959 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmeliğin 3 üncü maddesinin altıncı fıkrası yürürlükten kaldırılmış ve 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) ve (e) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“d) Okullarda yüzü açık bulunur; siyasî sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka, çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz; saç boyama, vücuda dövme ve makyaj yapamaz, pirsing takamaz, bıyık ve sakal bırakamaz,

e) Okul öncesi eğitim kurumlarında ve ilkokullarda okul içinde baş açık bulunur.”

************

Eski biçimi (RG 28480, 26.11.2012)

d) Siyasî sembol içeren simge, şekil ve yazıların yer aldığı fular, bere, şapka,
çanta ve benzeri materyalleri kullanamaz ve giysileri giyemez,

e) Okul içinde baş açık, saçlar temiz ve boyasız olarak bulunur, makyaj yapamaz,
bıyık ve sakal bırakamaz. 3 üncü maddenin altıncı fıkrası hükümleri saklıdır.

*****************

Bir yandan AİHM’nin zorunlu din derslerini artık kaldırması gerektiğine ilişkin yorumlu kararı geçtiğimiz hafta verilmiş iken ve kararın nasıl uygulanması gerektiğinin de kararda yer almasına karşın (yukarıda erişkesini – linkini verdiğimiz yazımıza bakılması lütfen..), AKP hükümeti adeta meydan okurcasına bir salvo ile
Türbanı ilkokul 5. sınıfa dek indirmiş bulunuyor..

Bir yandan gündem değiştirme.. IŞİD fiyaskosu, BM’de yaşanan sıkıntı, RTE’ye
180 derece çark ettirilmesi, ekonomide bunalım ve dövizin alıp başını gitmesi… AÇILIM krizi, HSYK seçimlerine abanma vd.

Bir yandan iyice sıkıştıran AİHM’nin bağlayıcı kararı..

Ve meydan okuyan bir AKP..

Apaçık ülkeye İSLAMİ FAŞİZMİ DAYATAN ve giderek
YEŞİL KUŞATMAYI DARALTAN bir AKP baskısı…

Bunlar, AKP hükümetini bilmem kaçıncı kez meşruluk sınırları dışına savurur..

Bu durum son derece sakıncalı, tehlikelidir. Bir iktidar meşruluk (meşruiyet) sınırı dışına çıkarsa, tarihten örnekleri bilindiğine göre (bkz. 1961 Anayasası’nın gerekçesi!)
halkın da meşru direnme hakkı doğacaktır. Hiçbir hukuk dinlemeden insanlara – çocuklara zorla bir dinin bir mezhebinin kuramı – pratiği – Arapça sureleri..
ezberletilebilir mi??

Başbakan Davutoğlu gözdağı vererek bu derslerin bir de camide uygulamasından
söz edebilir mi? Ortadoğu’da İslami terörü reddedip insan haklarına aykırı,
çocuklara Sünni öğreti – şeriatı eğitimini bu lanet olası kanlı teröre reçete olarak gösterebilir mi??

Hangi çağda yaşıyoruz?

AKP siyasal intiharını sürdürüyor..

İktidarda 12. yılın sonuna doğru yanlışlar iyice artmış ve ağırlaşmıştır.
Parti kadroları çok yorulmuştur ve agressiftir, iç çelişkiler derinleşmiştir.

AKP kadrolarını bir “mola” almaya ve sonu yıkım olacak bu siyasal kumarı
durdurmaya çağırıyoruz..

Bu dayatmalar apaçık iç hukuka (Anayasaya, Anayasa Mahkemesi ve yüksek yargının kesinleşmiş kararlarına) – uluslararası hukuka (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, AİHS ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesi başta olmak üzere…) kesin olarak aykırıdır.

İktidar bilerek ve isteyerek hukuku ayaklar altına almakta ve
ağır anayasal suç işlemektedir.

Bu tehlikeli durum sürdürülemez – sürdürülMEmelidir.

“HEDEF 2023” ün kodları çözülmüştür..

Türkiye buna izin veremez!
Türkiye bir din – şeriat devleti yapılamaz!
Laik – seküler yapısını sürdürmek zorundadır!

Bu tehlikeli serüvenden AKP iktidarı derhal vazgeçmeli, rejimle kavgalarını bitirmelidir.

En büyük sorumluluk AKP’ye iyi niyetle oy veren yurttaşlarındır.
2. olarak da her düzeyden AKP yöneticileri, özellikle milletvekilleridir.

Köşk’te yalıtılan ve politik sönümlenmeye terkedilen RTE’nin
agresyonuna ve ölçüsüz ihtiraslarına koskoca bir ülke feda edilemez.

Ey AKP’liler duyuyor musunuz?

Duymalı ve artık gereğini yapmalısınız… Bu vatan hepimizin..

***********

Dileriz Danıştay, bu açıkça hukuka ve insan haklarına kökten aykırı Yönetmeliğin yürütülmesini kendisine yapılacak başvuru üzerine durdurur ve sonra da iptal eder ve ülkemiz çok ciddi bir karmaşadan (kaostan) kurtulur..

Türban’ın Kuran’da yeri yoktur !
https://www.facebook.com/video/video.php?v=124977754198460

Acımasız bir dinci sömürü siyaseti ülkemizin geleceğini karartmasın!

Bu konuda sayısız kanıt var..
Ayrıca da AİHM, AYM, Danıştay ve Yargıtay kararları..
AKP, ülke gündemini bir kez daha Türbana çekerek utanmazca bir dinci istismar ile 2015 seçimlerine yatırım yapmaya epey erken başladı..

Türkiye bu lanetli kuşatmayı da yaracak..
Büyük ATATÜRK‘ün aydınlık yoluna devam edecek;
yarasalar bir kez daha karanlık inlerine çekilecekler..

Başka yolu yok!

Sevgi ve saygı ile.
28.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Not : Metni pdf olarak indirmek için lütfen tıklayınız..

Ilkokulda_Turban_Yonetmeliği_Yururluge_girdi

Trakya’da bir çevre zaferi daha!


Dostlar,

Trakya’da uzun yıllar çalıştık (1988-2004, 16 yıl). Bölgeyi yakından biliriz.
Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği’nin kurucuları ve yöneticileri, üyeleri arasında yer aldık yıllarca. Sevgili Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak arkadaşımızla Trakya Üniversitesi
Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda uzun yıllar birlikte çalıştık.
(Biz genç bir doçent, Sevgili Eskiocak da genç bir uzman hekim idi..)

Muzaffer hoca çok sevinçli bir haber geçti..
Aşağıda..
Çok sevinerek paylaşıyor, emek veren tüm arkadaşlarımızı ve
sergilenen dayanışmayı kutluyoruz.
AKP hükümetini de artık hukuka saygılı olmaya çağırıyoruz.
Karar Danıştay’ın ilgili 6. Dairesinde oybirliği ile veriliyor ve 2. kez yürütmeyi durdurma kararı. İdari Yargılama Usulü Yasası (2577) 27. maddesi çok açık :

  • 27/2. “Danıştay veya idarî mahkemeler, idarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.”

Dehşet verici bir hukuk tanımazlıkla karşı karşıyayız. Yargı yürütmeyi durdurma kararı veriyor, AKP’nin ilgili bakanlığı Planda göstermelik bir değişiklikle yasaya karşı hile ile yargıyı aldatmaya çalışıyor ve ve Yüksek Mahkeme bu kez ilk Yürütmeyi durdurma kararını uygulamayan idari işlem – eylem için bu kez 2. kez yürütmeyi durduruyor.

Apaçık sormak gerekiyor :
Siz kimin yanındasınız?
Halkınızın devletinizin mi yoksa yerel – küresel sermayenin mi?
Halk, bu sorunun yanıtını giderek daha net biçimde görüyor..
Yazıklar olsun sizlere..
Ne talihsiz bir ülke ki Türkiye, başına böylesi kadroları getirdi!
Kabus gibi..
Ama halkımız dayanışma ile bu çemberi de kıracak.

Bu tür halk direnişlerin en sağlam hukuksal dayanaklarından biri Anayasa md. 56’dır.
Bu maddeye göre sağlıklı ve güvenli bir çevrenin oluşturulması halkın ve devletin
ortak ödevidir.
Halkımız direnerek Anayasal hakkını kullanıyor ve Anayasal görevini yapıyor.

Hepimize kolay gelsin..

Sevgi ve saygı ile.
16 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

===========================================

Trakya’da bir çevre zaferi daha !

Emeği geçenlere ve dayanışma gösterenlere teşekkürler! Prof.Dr.Muzaffer Eskiocak

DANIŞTAY, Trakya’da 1 nükleer, 5 termik santral yapımını içeren, tarım alanlarını
“enerji üretim ve depolama alanı” ve “kentsel yerleşme alanı” adları altında
yapılaşmaya açan Trakya Bölge Planı değişikliğini oybirliğiyle durdurdu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine TMMOB, Edirne Çevre Gönüllüleri Birliği ve kendi adına dava açan Av. Bülent Kaçar, “Plandaki küresel ölçek ve küresel ekonomi saptamalarıyla amaçlanan, Trakya topraklarının, doğasının talan edilip, küresel sermayeye ve enerji lobisine açılmasıdır. Bu karar hukukun zaferidir,
Bakanlık gereğini yerine getirsin.” dedi.

Yüksek Mahkeme, daha önce verdiği yürütmeyi durdurma kararını uygulamayan
davalı bakanlığın işlemleri için bir kez daha yürütmeyi durdurdu,
keşif için bilirkişi heyeti atayacak.

BAKANLIK MAHKEME KARARLARINI UYGULAMADI!

TMMOB avukatı Bülent Kaçar, 24 Ağustos 2009 günü onaylanan 1/100.000 ölçekli
Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı’na itiraz etti.
Yasal sürede yanıt alamayınca, planın ve 1 Temmuz 2010 tarihli onayla yapılan değişikliklerin yürütmesinin durdurulması ve iptali için Danıştay 6. Dairesi’nde dava açtı. Danıştay 3 Temmuz 2012’de planın yürütmesini, 217 sayfalık bilirkişi raporuna göre şehircilik ilkeleri ve kamu yararına aykırı olduğu gerekçesiyle durdurdu. Davalı bakanlık kararı uygulamak yerine, itiraz edilen içeriğe dokunmayan küçük değişikliklerle
5 Haziran 2013’te planı onayladı. Danıştay TMMOB ve Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği adına bu plana açılan davada 1 Ekim 2013 günü bir kez daha durdurma kararı verdi.

Davacılar Av. Bülent Kaçar bu kararın da uygulanmadığını belirterek
mahkemeye bir kez daha başvurdu ve şu saptamaları yaptı:

PLAN DEĞİŞİKLİĞİ, 5 TERMİK, 1 NÜKLEER SANTRALİ İÇERİYOR

“2009 Plan notları ve 2013 Plan değişikliğinde esas alınan çevre koruma değil,
neye mal olursa olsun kalkınma anlayışıdır. Plan değişikliği yapılırken, ilgili kurullardan
sit alanları ile kültür ve tabiat varlıklarının, plan değişikliğinin öngördüğü yatırım ve faaliyetlerden zarar görüp görmeyeceğine ilişkin görüş alınmadı, halkın katılımı ilkesi
göz ardı edildi. Plan değişikliği ile yasal zemin hazırlanan Marmara Ereğlisi, Şarköy, Malkara, muhtemel Kıyıköy ve İğneada Termik Santralleri, İğneada Nükleer Santrali,
halk sağlığı ve doğa açısından son derece tehlikeli. 2004 üniversite bölge planı ve 2009 bakanlık bölge planında yer almayan santralleri plan değişikliği ile hüküm altına alanlar, atmosfere saldığı SO2 ve NOx gazların ve asit yağmurlarının oluşumundan sorumlular. Hiçbir filtre, termik santrallerin NOx, CO, O3 gibi atıklarını filtre etmez.
Termik santraller, sağlığı zedeleyen, hastalık ve ölümlere yol açan yapılardır.

SAKLI CENNET TEHLİKE ALTINDA, DEPREM RİSKİ GÖZETİLMEDİ

Plan değişikliği işlemi ile Malkara ve Şarköy’de kurulacak olan termik santraller,
mavi bayrağı hak eden Şarköy’ü, Marmara Denizi’ni, resmi koruma altındaki
saklı cennet Uçmakdere’yi, SİT alanı Gaziköy’ü, binlerce dönüm üzüm bağı ve zeytinlikleri mahvedecek, bölge turizmi yok olacak, hava, toprak ve su kirliliği meydana gelecektir. Kurulacak santraller Saros Körfezi’ni, Koru Dağı’nı, ormanları, tarım ve yerleşim alanlarını, bölge turizmini etkileyecek. Plan hazırlayıcıları Saros Körfezi’nin 2010’da Bakanlık Kurulu’nca Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildiğini unutmuş.
Yine bölgedeki deprem olasılığı, üzerinde bulunduğu Ganos Fay hattının aktif olduğu hiç gözetilmedi. Plan, Enerji Üretim ve Depolama, Kentsel Yerleşme alanları olarak gösterilen tarım alanlarını yapılaşmaya açıyor. İtirazlarımızın kabulü ile usul ve hukuka, hukukun üstünlüğü ilkesine, insan haklarına, çevre hakkına, kamu yararına ve
yasal mevzuata aykırı Plan Değişikliğinin ve Plan hüküm ve notlarının
iptaline karar verilmesini dileriz.”

MAHKEME KARARI UYGULANMADIĞI GEREKÇESİYLE 2. KEZ DURDURMA

Danıştay 6. Dairesi’nin son kararında şöyle denildi:

“Davalı idarece Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı’na yönelik davalarda yürütmenin durdurulması yönünde verilen kararların uygulanması yönünde bir işlem yapılmadığının belirtilmesi, gerek yürütmenin durdurulması isteminin reddi yolunda verilen kararlar ve dava konusu plan kararlarının alt ölçekli planlara aktarılması yolunda davalı idarece aynı gün ilan edilen 1/25.000 ölçekli il çevre düzeni planında da değişikliğe gidildiğinin görülmesi ile ortaya çıkan davanın duruma ve uyuşmazlığın niteliğine göre, taşınmazların yerinde keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak bilirkişi raporu alındıktan sonra yeni bir karar verilinceye kadar dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına oy birliğiyle karar verildi.”
(http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26577402.asp, 9.6.14)

Suay Karaman : TEKME TOKAT HUKUK


Dostlar,

AKP Tokat milletvekili Zeyid Aslan Eminağaoğlu’na uçan tekme..

Rejimin kalbi, Kabesi TBMM’den gelen haberler bu yönde..
Başbakan R.T. Erdoğan da bu sabıkalı vekili sahipleniyor ve Eminağaoğlu’nun Komisyonda konuşma hakkı olmadığını belirterek AKP Tokat milletvekili
Zeyid Aslan
‘ı sahipleniyor.. Sapla samanı birbirine karıştırıyor.. Bilerek ya da
aşırı yorgunluktan (sürmenaj!).. Artık tek 1 vekili bile feda edemeyeceğinden,
en fahiş hataları bile göğüslemeye çabalayarak kendini tüketiyor..

İyi bilinen fizik kuralıdır : Bataklığa saplanan çırpındıkça daha çok batar..

TBMM Komisyonları, TBMM İçtüzüğü gereği yasa öneri (vekiller, partilerden gelen) ve tasarılarını (Hükümetten gelen) Komisyonda görüşürken gerek gördüğü gerçek ve / veya tüzel kişileri davet ederek görüş alırlar. Sayın Ömer Faruk Eminağaoğlu da Yargıçlar Sendikası başkanıdır. Siz katılır ya da katılmazsınız, birikimli bir ceza hukukçusudur. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı iken, ne yazık ki HSYK tarafından önce İstanbul’a,
olağan olamayan biçimde kısa bir süre sonra da Çankırı yargıçlığına atanmıştır.
30 yıla varan hukukçu birikimi vardır. Komisyon’a davet edilmiştir; asgari saygıyı göstermek zorundasınız. Dahası, dinleyip O’ndan öğrenecekleriniz olduğunu görebilirdiniz.

AKP Tokat milletvekili Zeyid Aslan artık sabıkalı bir vekildir. Yakın geçmişte de benzer, Vekilliğe yakışmayan davranışları olmuştur. TBMM’ye yakışmamaktadır..
AKP’ye bile.. Fakat R.T. Erdoğan uçan kuştan medet umduğundan, O’nu üzülerek
“mazur” görüyoruz (!).. TBMM Başkanlığı hemen soruşturma başlatarak
Meclise yakışmayan bu vekile haddini bildirecek bir yaptırım uygulamalıdır.
Başkan Cemil Çiçek için de acı ve utanç veren tablo bir sınavdır.

AKP Tokat milletvekili Zeyid Aslan‘a birileri artık haddini bildirmelidir..

Sevgi ve saygı ile.
13 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net 

======================================

TEKME TOKAT HUKUK

 portresi

Suay Karaman 

 

 

Siyasal iktidarın kimi bakanlarının ve çocuklarının kapısına dayanan 17 Aralık (2013) yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, her gün yeni bir gündem yaratarak, şaşkınlıkla ve hayretle izlenmektedir. Başbakanın kendisi ile ailesine de sıçrayan yolsuzluk ve
rüşvet operasyonu, tüm hukuk dışı uygulamalara karşın sürdürülmektedir.

Siyasal iktidar hukuk dışı düzenlemeler yaparak, kendisine yönelik bilgi akışını sağlamayı ve soruşturmaların kendi istediği biçimde yürütülmesini amaçlamak için adli kolluk yönetmeliği değişikliğine gitmiştir. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK), çıkarılan bu yönetmeliğin anayasaya aykırı olduğunu bildirmesi ve
bu yönetmeliğin Danıştay tarafından yürütmesinin durdurulması üzerine,
siyasal iktidar yeni hukuk dışı düzenlemelere yönelmiştir.

Yargıyı tümden denetim altına alarak, kendilerine yakın olanları yargılanmaktan kurtarmak isteyen siyasal iktidar bu amaçla HSYK yasasında değişiklik öngören
yasa önerisi sunmuştur. Bu yasa önerisinin 11 Ocak 2014’te TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülmesi sırasında AKP’li milletvekillerince olaylar çıkarılmıştır.

Adalet Komisyonu Başkanı’nın açış konuşmasının ardından, Yargıçlar Sendikası Başkanı, saygın hukukçu Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun Komisyon başkanından söz istemesi üzerine tartışmalar başlamış ve AKP’li milletvekilleri Eminağaoğlu’nun üzerine yürümüşlerdir. Adalet Bakanı’nın da salonda olduğu sırada

  • AKP Tokat milletvekili Zeyid Aslan Eminağaoğlu’na
    uçan tekme atmıştır. 

Atılan bu tekme, doğrudan yargıya atılan bir tekmedir. Eğer AKP bu yasayı çıkartırsa, yargıçlara ve savcılara yalnızca tekme atılmayacak; hepsi hallaç pamuğu gibi atılacaktır.

AKP’nin ileri demokrasisinin içeriğinde ‘tekme – tokat hukuk’ olduğu görülmüştür.
Tekme tokat hukuku ile yasa yapmaya kalkan AKP’nin gerçek yüzünü, Zeyid Aslan gibi milletvekilleri sergilemektedir. Ettiği küfürlerle ve uygunsuz sözlerle ne olduğunu
belli eden ve tepki toplayan AKP Tokat Milletvekili, Av. Zeyid Aslan,
asla milletin vekili olmayı hak etmemektedir.

İşine geldiği gibi keyfi yasalar yapan, bunu zorbalıkla dayatan ve “milli irade” diyerek, kendi çürümüş iradesini meşrulaştırmayı alışkanlık haline getiren siyasal iktidar,
ileri demokrasi aldatmacasıyla ileri faşizm uygulamaktadır. Kefen giyme
ve mağdur edebiyatına sığınan siyasal iktidar, yıllardır sivil darbe yaparak
her türlü hukuksuzluğun ve zulmün baş aktörü olmuştur.

Bu iktidarın milli iradeden anladığı yalnızca kendi istekleri ve çıkarlarıdır.
Demokrasiyi ve hukuku uçan tekmelerle getireceğini sanan bu siyasal iktidar yolsuzluğu, hırsızlığı, rüşveti, baskı ve zulmü yasallaştırmak için her türlü hukuksuzluğu yapmakta sakınca görmemektedir. Kendisine muhalefet yapanları darbeci, terörist ve bölücü olarak nitelendiren siyasal iktidar, sahte kanıtlar yardımıyla ürettiği senaryolarla
yurtsever insanlara zindanlarda zulüm yapmaktadır. Şimdi yargı erkini de tümden yürütmeye bağlamak isteyerek, ileri faşizme doğru yol almaktadır.
Bütün bunları yaparken mili iradeye vurgu yapması ise yeni bir takiyyeden başka
bir şey değildir.

  • Ülkemizde siyasal iktidar boşluğu vardır.
  • Ancak bundan başka, muhalefet boşluğu da bulunmaktadır.

TBMM Adalet Komisyonu’nda yaşanan bu utanılacak olaydan sonra, muhalefet partileri komisyonu terk etmeli ve AKP’yi, kendi sivil darbesi ile baş başa bırakmalıdırlar.
İçeriği boş, süslü sözlerle, cemaat ve ABD’nin desteğini alarak ülkemizin sorunlarını çözmek olanaklı değildir. Ülkemizde sivil darbe yapan, erkler ayrılığını ayaklar altına alan, her türlü hukuksuzluğun, yolsuzluğun ve zulmün adresi olan
bu siyasal iktidardan kurtulmak ve hesap sormak için

  • Ulusal güçlerimizi ve akıllarımızı Atatürkçülük temelinde birleştirmeliyiz… (İlk Kurşun Gazetesi, 13 Ocak 2014)

AKP Bütçe Harcamalarını SAYIŞTAY’dan Kaçırıyor..


AKP Bütçe Harcamalarını SAYIŞTAY’dan Kaçırıyor!

Dostlar,

AKP yönetiminin bir başka dehşet veren hukuk dışı uygulamasına daha tanık oluyoruz ne yazık ki..

2012 mali yılı merkezi yönetim bütçesi için gerekli belgeleri AKP hükümeti Sayıştay’a vermemiş ve büyük bir mali – hukuksal skandal yaşanmıştı. Anayasa’nın açık hükümleri (md. 160 ve 164) ayaklar altına alınmış ve ne acı ki, TBMM de bu eyleme (suça!) katılmıştı.

Bu ciddi sorunu sitemizde aşağıda erişkelerini (linklerini), tarih ve özetlerini verdiğimiz
3 yazımızda işlemiştik.. Sorun bu güne dek (18.10.13) çözülmediği gibi,
pervasızca, adeta yerleştirilerek sürdürülüyor..

2013 BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNDE AÇIK ANAYASAL SKANDAL
 (17.12.12)

“… AKP hükümeti 2011 bütçe harcamaları için SAYIŞTAY
genel uygunluk bildirimi raporlarını bile TBMM’ye sun(a)madı!

Böyle bir skandal Türkiye tarihinde ilk kez görülüyor..

  • AKP Hükümetinin derhal istifası zorunlu..
    TBMM’de bütçe görüşmelerinin yapılAMAması gerekiyor..
    (Anayasa md. 160, 164)
  • Basın suskun, seyirci, ayrımında değil ??
  • Bunlar yetmiyormuş gibi, Başbakan R.T. Erdoğan’ın namusuna-sütüne
    emanet edilen örtülü ödenek harcamalarında olağanüstü artış var.
    Bu rakam 2011′de 391 milyon TL oldu. 2012 için neden 4 katı kaynak ayrıldı!?
    1,5 milyar TL’lik bu ödenekten ilk 9 ayda iki milyar TL’yi aşkın harcama yapıldı. Bütçe yasası çiğnenerek ve Sayıştay denetiminden geçirilmeyen (?) (genel uygunluk bildirimi) bu anormal örtülü harcamaların gerekçesi nedir?

Başbakana tanınan bu örtülü ödenek yetkisi mutlak ve sorgulanamaz mıdır?

Demokrasilerde hiçbir yetki mutlak, sınırsız ve denetimsiz değildir, olamaz…”

AKP’nin TBMM’den Kaçırdığı SAYIŞTAY Raporu..
  (24.1.13)

” Dostlar,

Arada kaynamaması gerek..

  • Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir hükümet, 2012 yılı merkezi yönetim bütçesi harcamalarına ilişkin Sayıştay’ın Kesin Hesap Raporunu 
    TBMM’den kaçırdı!

2013 Bütçe görüşmeleri tümüyle Anayasaya aykırı olarak yürütüldü ve yasalaştırldı.

Bu, çok ağır bir anaysal ve demokrasi suçu..
Anayasa buyrukları (md. 160 ve 164) çiğnenmiştir!

Çağdaş demokrasilerde akla hayale gelmez böyle bir eylem..
ya da dakikalar içinde hükümet düşer, düşürülür..

Bu konuda Aralık 2012 içinde bu sitede çok uyarıcı bir yazı yazdık; 2013 bütçesinin
mutlak butlan ile sakatlanabileceğini (yok hükümünde kalabileceğini!) vurguladık
(http://ahmetsaltik.net/2013-butce-gorusmelerinde-acik-anayasal-skandal/, 17.12.13).
Bu yazımızın dikkatle okunmasını özellikle diliyoruz..

  • 2013 BÜTÇE GÖRÜŞMELERİNDE AÇIK ANAYASAL SKANDAL!

SAKANDAL, 1 ay kadar sonra da sorun sınırlı olarak basında yer aldı..
Cumhuriyet 21.1.13 günü ana haber (manşet) yaptı..”

TBMM’Yİ “BÜTÇE HAKKI” na SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ (17.7.13)

“…Bilindiği gibi 2013 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasası Tasarısı TBMM’ye hükümetçe sunulurken, önceki yıl Bütçesine ilişkin Sayıştay Raporu’nun da sunulması zorunluydu Anayasa gereği. AKP hükümeti Cumhuriyet tarihinde ilk kez bunu da yapmadı!

Biz de bu siteden, 2013 yılı Bütçe Yasası’nın anayasa ve hukuk dışı – İLLEGAL olduğunu yazdık (Başta Anayasa buyrukları md. 160 ve 164) :
(http://ahmetsaltik.net/akpnin-tbmmden-kacirdigi-sayistay-raporu/, 24 Ocak 2013)

AKP’nin TBMM’den Kaçırdığı SAYIŞTAY Raporu..”

****

Bu yıl da (Ekim 2013) aynı sorun ve davranış (SUÇ!) yineleniyor..

Gerçekten sözün bittiği yere gelmedik mi??
Hem de sayısız örneklerle..
Peki bunca hukuk tanımaz durum nereye varır?

  • AKP eylemsel (fiili) diktatörlüğünü ilan etmek üzere midir,
    ya da etmiş midir?

Cumhuriyet, AKP’nin mali denetimden kaçışını, ölçüsüz ve yasa dışı
muazzam harcamalar yaptığını 3 gün önce de (15.10.13) yazmıştı :

*****

Devlet Ancak Savaşta Yapılabilecek Türden
15 Milyar TL Tutarında
Usulsüz Harcama Yapmış!

Sayıştay, devletin hesabından 15 milyar TL’lik fazladan harcama saptadı.
Denetçilerce hazırlanan taslak raporda, “mevzuata aykırı” olarak yapılan bu harcamalar için “Tamamlayıcı ödenek verilmemesi gerektiği” vurgulandı. Ancak TBMM’ye sunulan
ve kamuoyuna açıklanan nihai raporda, “Tamamlayıcı ödenek verilip verilmemesi
hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin takdirindedir.” denildi.

Cumhuriyet, Sayıştay’ın, 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi ile ilgili genel uygunluk bildirimi raporunun taslak haline ulaştı. Raporda, 2012 merkezi yönetim bütçe yasasıyla 665 milyon 250 bin TL’lik yedek ödenek kalemi oluşturulduğuna değinen Sayıştay,
bu rakamın yıl sonunda 30 milyar 919 milyon 961 bin TL’ye yükseldiğine işaret etti. Sayıştay raporunda, “5018 sayılı kanunun ‘Yedek ödenek’ başlıklı 23’üncü maddesi gereğince mali yıl içinde yedek ödenekten yapılan aktarmaların tür, tutar ve idareler itibarıyla dağılımı Maliye Bakanlığı’nca başlangıç bilgileri değil, yıl sonu gerçekleşmeleri üzerinden ilan edilmelidir” denildi.

Bütçede devasa boyuta ulaşan ödenek üstü giderlere de değinen Sayıştay, merkezi yönetim ödenek üstü gider toplamının kamu idareleri için 15 milyar 56 milyon 194 bin TL, özel bütçeli idareler için de 17 milyon 943 bin TL olmak üzere toplamda 15 milyar 74 milyon 821 bin 500 TL olduğunu saptadı. ‘Savaş ve seferberlik dışında kullanılamaz’ Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası’nda yer alan “Kamu idareleri, bütçelerinde yer alan ödeneklerin üzerinde harcama yapamaz”, “Bütçede yeterli ödeneği bulunmayan işler için yüklenmeye girişilemez. Yüklenme süresi mali yılla sınırlıdır.

Harcama yetkilileri, tahsis edilen ödenekler dahilinde yüklenmeye girebilirler” ve “Harcama yetkilileri bütçede öngörülen ödenekleri kadar, ödenek gönderme belgesiyle kendisine ödenek verilen harcama yetkilileri ise tahsis edilen ödenek tutarında harcama yapabilir” hükümlerini anımsatan Sayıştay, “Ödenek üstü harcama” başlıklı 70’inci maddesindeki şu ifadeye de atıfta bulundu: “Kamu zararı oluşturmamakla birlikte bütçelere, ayrıntılı harcama programlarına, serbest bırakma oranlarına aykırı olarak veya ödenek gönderme belgelerindeki ödenek miktarını aşan harcama talimatı veren harcama yetkililerine, her türlü aylık, ödenek, zam ve tazminat dahil yapılan bir aylık
net ödemeler toplamının iki katı tutarına kadar para cezası verilir.”

Bu hükümlere göre belirli hizmetler için bütçeye konulmuş bulunan ödeneklerden fazla harcama yapılmamasının ödenek kullanımında esas olduğunu vurgulayan Sayıştay, aynı yasaya göre bunun tek istisnasının seferberlik, savaş ilanı ve olağanüstü haller olduğuna işaret etti. Tüm bu saptamaların ardından bütçede oluşan 15 milyar TL’lik ödenek üstü harcama konusunda “Genel bütçeli idareler için 15.056.878.194 Türk Lirası, özel bütçeli idareler için 17.943.305 Türk Lirası olmak üzere, merkezi yönetim toplamında 15.074.821.500 Türk Lirası tutarındaki ödenek üstü gider için, 5018 sayılı kanunun 20, 26, 31 ve 70’inci maddeleri ile 2012 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun 9, 23 ve 24’üncü maddelerinin açık hükümleri karşısında tamamlayıcı ödenek verilmemesi gerekir.” denildi.

Meclis’e sunulunca değişti

Ancak bütçedeki kara delik için açık bir dille “tamamlayıcı ödenek verilmesin” diyen Sayıştay, önce Meclis’e, ardından da kamuoyuna sunduğu raporunda bu ifadelerini “sansürledi”. Raporun ilgili bölümünde “Tamamlayıcı ödenek verilip verilmemesi hususu, TBMM’nin takdirindedir.” ifadeleri kullanıldı. (1510.13, Cumhuriyet)

**********************************

Peki, bir hükümet bunca apaçık anayasal suç işler ve bunu sürdürürse
hiçbir yaptırım görmeyecek midir?

Hiçbir yaptırım görmeyeceğini güvenceye mi almıştır AKP hükümeti??

Eğer böyle ise güvenceyi kimler vermiştir?

Bu durumda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve TBMM suç ortağı değil midir?

Bu 2 kurumdan kimler, nasıl hesap soracaklardır??

  • Farkında mıyız; rejim giderek tıkanıyor..
  • Ağır bir bunalıma sürükleniyoruz..
  • Soluksuz kalıyoruz..
  • Bunun adı AKP faşizmi – diktatörlüğü değilse nedir?
  • AKP’nin İLERİ DEMOKRASİSİ – AÇILIM / SAÇILIM PAKETİ midir??

Biz yine uyaralım AKP’li vekilleri ve seçmenleri     :

Fatura (=suçlar) artık çuvallara sığmaz oldu..
Bu böyle sürdürülemez..
Bedeli mut – la – ka ama mut – la – ka, er ya da geç ödenir..

Ülkeyi apaçık yıkıma götürüyorsunuz..
Vebalinin altından kalkamazsınız..
Bir an önce sağduyuya ve hukuk içine dönmelisiniz..
Bir an önce..
“Bayram” bitti, 21 Ekim 2013 Pazartesi günü hemen, hemen!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 18.10.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

AKP Harcamalarını SAYIŞTAY’dan Kaçırıyor..

Var mı böyle bir ülke ??

Sayıştay; Emniyet’i, belediye şirketlerini denetleyemedi.
Yüksek yargı bile hesap vermedi!

NEYİN ÜZERİ ÖRTÜLÜYOR? 

Sayıştay’ın TBMM’ye sunduğu 2012 yılı raporlarında, Başbakanlık başta olmak üzere çok sayıda bakanlık ile kamu kurum ve kuruluşlarının denetlenemediği ortaya çıkmıştı.

En dikkat çeken ise yüksek yargı oldu. Danıştay ve Yargıtay’ın da hesaplarını inceleyemeyen Sayıştay’ın raporunda yalnızca yargı organlarının görev tanımı yapıldı.

BÜTÇEDEN FAZLA HARCAMA 

Emniyet’in geçen yılki bütçesinin tamamını harcayarak 1 milyar liralık yedek ödenek kullandığına değinen Sayıştay, denetim yapılamadığını belirtti.

Sayıştay Başkanı Akyel, belediye şirketlerinin de pilot uygulamalar yapılamadığından denetim programına alınamadıklarını bildirdi

AB: DENETİM VE ŞEFFAFLIK YOK

  • Kamudaki denetimsizlik AB İlerleme Raporu’na da yansıdı

Raporda,

Sayıştay’ın zayıflatıldığına,
performans denetimi yapılmadığına

dikkat çekildi.

  • Sıra dışı ve karmaşık bir para politikası izleyen
    Merkez Bankası’nda şeffaflık olmadığı
    belirtildi.

Türkiye’nin ihracat hacminin İran’a altın ihracı ile büyüdüğü,
AB ile ticaretin gerilediği vurgulandı.

Sayıştay’ın gerekli belge ve bilgileri vermediği için denetleyemediği çok sayıda kurum arasında iki kurum dikkat çekti.

Hükümetin çıkardığı yönetmelik, genelge ve tüzükleri denetleyen Danıştay ile
adalet konusunda son sözü söyleyen Yargıtay’ın 2012 yılı hesapları, gerekli mali rapor ve tablolar ile bilgi ve belgelerin verilmemesi ve Maliye Bakanlığı’nın kayıt sistemini kurmaması nedeniyle denetlenemedi.

  • Sayıştay’ın TBMM’ye sunduğu 2012 yılı raporlarında, Başbakanlık başta olmak üzere çok sayıda bakanlık ile kamu kurum ve kuruluşlarının denetlenemediği ortaya çıkmıştı.

İlgili yasa uyarınca zamanında Sayıştay’a gerekli mali rapor, tablo, bilgi ve belgeler verilmediği için denetlenemeyen kurumlar arasında Yargıtay ve Danıştay da yer aldı.

Sayıştay’ın iki kurumla ilgili raporlarında şu değerlendirmelere yer verildi:

Danıştay  : Denetlenen kamu idaresinin yönetimi, tabi olduğu muhasebe standart ve ilkelerine uygun olarak hazırlanmış olan mali rapor ve tabloların doğru ve güvenilir
bilgi içerecek şekilde zamanında Sayıştay’a sunulmasından sorumludur.

Denetim görüşü oluşturabilmek için gerekli mali rapor ve tablolar ile bilgi ve belgeler, kamu idaresi yönetimi tarafından sağlanamadığı için Danıştay Başkanlığı’nın
2012 yılına ilişkin mali rapor ve tabloları hakkında görüş bildirilememektedir.

Yargıtay      : Yargıtay Başkanlığı, bütçesine ilişkin mali rapor ve tablolarını
ilgili yönetmeliğe göre hazırlamakla sorumludur. Genel Yönetim Muhasebe Yönetmeliği’nin 114’üncü maddesinde, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin mali tablolarının Maliye Bakanlığı tarafından üretileceği belirtilmiştir.
Maliye Bakanlığı’nca kurulan muhasebe sistemi (Say2000İ, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için kurumsal bazda Bilanço ve Faaliyet Sonuçları Tablosu’nu doğru bir şekilde üretmemektedir. Maliye Bakanlığı, tabloların oluşturulmasına olanak verecek yevmiye kayıtlarının, kurumsal bazda, 2013 yılı itibarıyla kaydedilmesine başlanacağını beyan etmiştir. Denetim görüşü oluşturabilmek için gerekli mali rapor ve tablolar ile bilgi ve belgeler, kamu idaresi yönetimi tarafından sağlanamadığı için, Yargıtay Başkanlığı’nın 2012 yılına ilişkin mali rapor ve tabloları hakkında görüş bildirilememektedir. (Cumhuriyet portalı, 18.10.13)

Yazının tümünü pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız..

AKP_Butce_Harcamalarini_SAYISTAY’dan_Kaciriyor

Demiryolları Üzerine Söyleşi

Dostlar,

Sayın Suay Karaman, TÜMÖD Genel Yazmanıdır, ADD Genel Sekreterliği yapmıştır. Gazi Üniversitesi Öğretim görevlisidir..

Eli kalem tutar, O’nun yazılarından sıklıkla yararlanırız. Bu sitede de pek çok yazısı var.

Şimdi sunduğumuz yazı, USİAD’ın (Ulusal Sanayici ve İŞ Adamları Derneği) aylık BİLDİREN dergisinde yer alan bir söyleşidir ve Türkiye’nin temel sorunlarında olan ulaştırmaya, kara ve özellikle demiryolu taşımacılığına odaklıdır.
TCDD’nin de sermayeye peş keş çekilmesi sorunun işlemektedir.

BİLDİREN‘e de Sevgili Karanman’a da teşekkür ederiz.

Hele hele RT ERdoğan‘ın Cumhuriyet’imizin ilk yıllarında kol gücü ve kazma kürekle, dış borç doğurmadan, ulusal kaynaklarla  yaptığı 4 bin + km demiryolu üretimini görmezden gelerek; günümüzün modern makinalarıyla, sıklıkla yabancı sermayeye BOT (Yap İşlet Devret, İng. kısaltması) yöntemiyle yaptırılan işletmelerle, örn. 18 km’lik Kadıköy – Kartal metro hattı açılışında geçmişin emeklerini küçümsemesi, yok saymaya kalkışması acıdır.. Karaman, bu düzeysiz saptırmalara da yanıt vernekte..

Sevgi ve saygı ile.
Datça, 12.9.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

Demiryolları Üzerine Söyleşi

portresi21938’de 1 Dolar = 0.80TL(80 kuruş)

2003’te 1 Dolar = 1. 400.000TL

2013’te 1 Dolar = 2.000.000TL (2 milyonTL).
 
Atatürk sonrası iktidara gelenler ülkeyi nasıl kalkındırmış (!) görüyorsunuz. 
Üvey evlat demiryolları ne durumda ve nedenlerini Suay Karaman çok güzel anlatmış.

USİAD BİLDİREN Dergisi (Eylül 2013, sayı 65)

Demiryolları Üzerine Söyleşi

http://usiad.net/dergi/65.Sayi/Bildiren_Sayi_65.pdf

Söyleşiyi Yapan: Deniz Toprak

– Türkiye demiryolu ağı sizce ne durumda? Var olan demiryolu ağı yeterli mi?

Suay Karaman: Ulaşım, bir ülkenin gelişmişlik düzeyini saptayabilmek için önemli göstergelerden sayılmaktadır. Eğer yük ve yolcu taşımacılığı karayolu ile demiryolu arasında dengeli bir biçimde paylaşılmışsa, o ülke endüstri devrimini gerçekleştirmiş
ve gelişmiştir. Karayolu büyük çapta ağır basıyorsa, o ülke daha endüstri devrimini gerçekleştirememiştir; çok kullanılan deyimiyle “gelişmektedir.” Birinciye örnek Almanya, Fransa, İngiltere gibi Avrupa ülkeleri, ikinciye örnek ise Türkiye verilebilir.

Türkiye’de son 60 yıldır emperyalist uygulamalar sonucunda bilimdışı bir ulaşım politikası izlenmiştir. Bunun sonucunda demiryolu yerine karayolu dayatılarak,
ulaşım sistemleri birbirinin rakibi kılınmıştır. Oysa ulaşım sistemleri birbirinin rakibi değil, tamamlayıcısıdır. Bu uygulamalar sonucunda Türkiye’deki durum gelişmiş ülkelerdekinin tam tersine olmuştur; demiryolları ve denizyollarının ulaşımdaki payı %40’tan %5‘e indirilirken, karayollarının payı %95’lere çıkarılmıştır.

Cumhuriyetten önce 4.559 km’lik demiryolu ağı ile birlikte 2012 yılı sonuna dek 12.008 km demiryolu ağımız bulunmaktadır. Ancak bugün ülkemizdeki demiryolu ağının durumu ürkütücüdür. Ulaşımın %75’i tek hat üzerinden sağlanmaktadır. Mevcut hatların %79’u elektriksiz hattır ve %33’ü sinyalizasyona sahiptir. Mevcut hatlardaki büküm (kurb-viraj) yarıçapları dünya standartlarının (2500 m) altındadır. %34’ünün kurb yarıçapı 2000 metreden küçüktür. Dünya standartlarında normal eğim binde 10’un altında iken, mevcut hattın %25’i, binde 10 eğimin üzerindedir. Eğimin binde 10’dan fazla olduğu yerlerde, trenlerin hızı düşmektedir ve taşıyacağı yükün ağırlığı sınırlandırılmaktadır.

Mevcut yolun %63’lük bölümünün dingil basıncı, 20 ton/dingil basıncının altındadır. Dünya standartlarında bu oran, 20 ton/dingil’dir.  Rayların dayanabileceği yükü ifade eden dingil basıncı, lokomotiflerin çekim gücü ile orantılıdır. Eğer hattın dingil basıncı düşükse, ağır yük taşıması yapılamaz ve trenlerin hızları arttırılamaz. Mevcut demiryolundaki rayların, %26’sının yaşı, 20 yılın üzerindedir. Ekonomik ömürlerini dolduran bu raylarda aşırı derecede yıpranmalar oluşmaktadır. Bunun sonucunda da kırılmalar ve kazalar ortaya çıkmaktadır.

Mevcut hattın %67’si 49,05 kg/m, %11’sı 46,303 kg/m raydan yapılmıştır.
Bunlar çeşitli boyda uzun kaynaklı raylardır. Avrupa ülkelerindeki raylar 60,0 kg/m’dir
ve ülkemizde kirayların yalnızca 22’si bu sınıfa girmektedir. Bütün bu verilere bakıldığında, mevcut demiryolu ağının teknik olarak yeterli olmadığı görülmektedir. Ayrıca mevcut demiryolu ağının uzunluk olarak da yetersiz olduğu
çok açıktır.

10. Yıl Marşı’nda geçen “Demir ağlarla ördük” sözü için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan: “Neyi ördün? Hiçbir şey ördüğün falan yok. Demir ağlarla Türkiye’yi biz örüyoruz.” dedi. Peki, Cumhuriyet döneminden sonra demiryolu ağı ile ilgili önemli bir çalışma oldu mu?

Suay Karaman   : Cumhuriyet’ten önce 4.559 km’lik demiryolu ağı bulunmaktaydı.
Bu demiryolu ağı, 2012 yılı sonunda 7.449 km artarak toplam 12.008 km olmuştur. Yaklaşık 90 yılda artan bu 7449 km demiryolunun 3.741 km’si 1923 ile 1950 yılları arasında, yani 27 yılda, 3.708 km’si ise 1950 ile 2012 yılları arasında, yani 62 yılda yapılmıştır. Yani  cumhuriyetten sonra 27 yılda yapılan demiryolu ile 62 yılda yapılan demiryolu birbirine eşittir. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz:

ABD’nin ülkemizi kuşatmasından sonrayaklaşık 60 yıldır, demiryolu terk edilmiş ve karayolu yapımına ağırlık verilmiştir. Bunun sonucunda, demiryolları yagısına
terk edilmiştir. Bugün teknik ömrünü doldurmuş trenler ve demiryolları yüzünden
yük taşımada ortalama 40 km, yolcu taşımada ise en fazla 60 km hız yapılabilmektedir. Günümüzde Yüksek Hızlı Tren (YHT) hattı olarak sadece 888 km.lik bir ağ mevcuttur. Bu mu Türkiye’yi demir ağlarla örmek? Üstelik yalnızca adı YHT’dir, yüksek hızlı değildir, yalnızca hızlıdır. Bu zihniyetin 22 Temmuz 2004’te Sakarya Pamukova’daki “hızlandırılmış tren” (böyle bir ifade literatürde bulunmamaktadır ve buna ‘hızlı tren’ demek olanaksızdır) kazasını yaşadık.

10. Yıl Marşı’nda vurgulanmak istenen sosyal ve toplumsal devrimlerin yanı sıra, kalkınma planları, sanayi planları, şeker fabrikaları, basma fabrikaları, demiryolları, Sümerbank ve Etibank’tır. 1929 – 39 arasında bütün dünyada sanayi üretimi %19 artarken, Türkiye Cumhuriyeti’nde %96 artmıştır. Dünyada ortalama kalkınma hızı
%5 düzeyindeyken, Türkiye’de %10 olmuştur.
 Mustafa Kemal Atatürk ile, ilke ve devrimleriyle kavgalı olanların, zaten 10. Yıl Marşı’ndan birşeyler anlaması olanaklı değildir. Bunlar 11 yıldır ülkemizi her konuda örümcek ağlarıyla örerek,
Ortaçağ karanlığına doğru sürüklemek çabası içindedirler.

Atatürk döneminin demir ağları tam bağımsızlığı ve emperyalizm karşıtlığını simgeliyordu. Bugünün örümcek ağları ise, emperyalizmin kuklasıdır ve karanlıkların maşasıdır. Bu gurur verici geçmişi yok sayarak, laik ve demokratik cumhuriyetle hesaplaşmak isteyen kendini bilmezler, karanlıkta boğulacaktır.

TCDD’nin özelleştirmesine ilişkin süreç şu an ne durumdadır ve demiryollarının serbestleşmesi hakkındaki yasa ne anlama geliyor?

Suay Karaman        : Ülkemizdeki demiryollarında yük ve yolcu taşıma hakkı TCDD’de bulunmaktadır. Demiryollarında 1995 yılında Booz Allen & Hamilton raporuyla başlayan özelleştirme çalışmaları Kanadalı bir firma olan Canac raporuyla devam etmiş,
bu süre içinde kurumun yaptığı pek çok hizmet özel sektör eliyle yapılmaya başlanmış, işyerleri kapatılmış, kâr getirmeyen hatlarda çalışan trenler seferden kaldırılmış ve
buna benzer pek çok uygulama yaşama geçirilmiştir.
 TCDD, 2005 yılında özel sektörün, demiryollarında faaliyet göstermesini öngören bir yönetmelik çıkarmıştı. Ancak, Danıştay bu yönetmeliği iptal etmiş ve bunun bir özelleştirme olduğunu belirtmişti. Özel sektörün yolcu ve yük taşıması yapabilmesi için yasa çıkarılması uyarısında bulunmuştu.

24 Nisan 2013’te TBMM’de kabul edilen ve 1 Mayıs 2013’te Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanun” ile tüm bu süreçler tamamlanarak demiryolu ulaştırmasının özel sektöre devri gerçekleştirilecektir.

Kabul edilen bu yasayla, TCDD, demiryolu altyapı işletmecisi olarak yeniden yapılandırılacaktır. TCDD’nin tren işletmesi ile ilgili birimleri ise ayrılarak, TCDD Taşımacılık A.Ş. kurulacaktır. TCDD, ulusal demiryolu altyapı ağı içinde yer alan ve devletin tasarrufundaki demiryolu altyapısının kendisine devredilen bölümü üzerinde demiryolu “altyapı işletmecisi” olarak görev yapacaktır.

Bu yasayla özel şirketler demiryolu ulaşımına girebileceklerdir.
Kamu tüzel kişileri ve şirketler; kendilerine ait demiryolu altyapısı
inşa etmek, bu altyapı üzerinde demiryolu altyapı işletmecisi olmak, ulusal demiryolu altyapı ağı üzerinde demiryolu tren işletmecisi olmak üzere Bakanlıkça yetkilendirilebilecektir. Şirketlerin, demiryolu altyapısı inşa etmek istemeleri halinde; yapacakları demiryolu altyapısının gerektirdiği taşınmazlar, kamulaştırma bedeli ilgili şirketten tahsil edilerek Bakanlık tarafından kamulaştırılacak ve belirtilen amaçla ilgili şirket lehine 49 yılı geçmemek üzere bedelsiz olarak irtifak hakkı tesis edilecektir.

Hükümet ve TCDD bürokratları yeni yasa ile birlikte demiryollarının hantal yapıdan kurtularak gelişen ve rekabet edebilecek bir yapıya kavuşacağını savunmaktadırlar.
Ancak demiryollarının hantal yapısının yasalar ile ilgisi yoktur, devlet politikası gereği demiryolları özellikle geri bıraktırılmıştır. Kamu hizmeti olan demiryolu ulaşımında önceliğin güvenlik olması gerekmektedir. Ancak özelleştirme ile birlikte güvenliğin ikinci plana atılarak kâr etme fikri birinci plana geçecektir. Demiryollarının gereksinimi özelleştirme değildir, asıl yapılması gereken teknik ömrünü doldurmuş bulunan rayların ve araçların yenilenmesidir.

Yukarıda teknik yetersizliklerini saydığımız demiryolu hattının, kamu kaynakları olmadan, kâr amacı güden özel sektör yatırımlarıyla yenilenmesi veya yeni hatlar yapılması olanaklı değildir. Bu durumda bulunan bir demiryolu üzerinde kâr amacı güden şirketler eliyle nitelikli kamusal bir ulaştırma hizmeti verilmesi düşünülemez.

O zaman aklımıza şöyle bir olgunun gelmesi mümkündür:

Yapılmak istenen şey ya yetersiz durumdaki mevcut demiryolu ağının bir bölümünün tasfiye ederek, karayolu ulaştırmasına dayalı bir sisteme devam edilmesini sağlamak
ya da özel sektör işletmelerinin kamu kaynaklarıyla desteklenerek emperyalist ülke şirketlerine yeni sömürü alanları açmak olduğu ortaya çıkmaktadır.

Her iki durumun da ülkemiz kalkınmasına ve bağımsızlığına hizmet etmeyeceği ortadadır.

  • Karayoluna dayalı bir ulaşım sistemi demek, dışarıya bağımlı petrol alımına devam etmektir; bu şekilde ülkemizin kaynakları boşa harcanarak,
    sömürülmesi sürdürülecektir.

Toplum, özelleştirmenin sonuçlarını çok iyi öğrenmiştir.

Dünyada bunun birçok örnekleri bulunmaktadır. Demiryollarının özelleştirilmesiyle yolcular daha yüksek ücretlerle hizmet alacak, hizmetin niteliği düşecektir, kimi hatlar kapatılacaktır ve daha da kötüsü güvenliğin gözardı edilmesi sonucunda kazalar artacaktır. Demiryollarının özelleştirilmesi aynı zamanda çalışanların iş güvencesizliği anlamına da gelmektedir.

– Türkiye için özellikle ulaşım hâlâ büyük bir sorun. Bu sorunun çözümü için
neler yapılmalı ve demiryolu ağının buradaki rolü denir?

Suay Karaman        : Türkiye Cumhuriyeti, büyük önderimiz Atatürk’ün ölümünden sonra yanlış yönetilmiştir. Özellikle sağ ve sığ iktidarların elinde, emperyalizmin oyuncağı olmuş ve her konuda bilimdışı uygulamalar yapılmıştır. İşte ulaşım da bunlardan biridir ve halen en önemli sorunlarımızdandır. Türkiye’de, öncelikle karayolu ile demiryolu arasında denge sağlamalıdır. Bugün ulaşımdaki %95 karayolu, %3 demiryoluarasındaki farkın, demiryolu lehine iyileştirilmesi gerekir. Bunun için yatırımların iyi planlanması, eldeki altyapının yenilenmesi, petrole dayalı yakıt kullanımından kaçınılması gerekmektedir. Gerçek bilimsel bir yaklaşımla, gerek kent içi, gerek kent dışı ulaşımı çözmek olanaklıdır. Ulusal tasarımlarla (projelerle),
yurtsever insanların önderliğinde bunların hepsini başarmak olanaklıdır.

Anımsamakta yarar var;

  • genç Türkiye Cumhuriyeti 6 Ekim 1926’da Kayseri’de
    Uçak Fabrikası kurmuştu
    .

1940’ta Akköprü ve 1944 yılında Etimesgut Uçak Fabrikaları kurularak, pek çok değişik uçaklar üretildi. Bunların bir bölümü başka ülkelere satıldı. 1961’de Eskişehir Demiryolu Fabrikası’nda Türk işçi ve mühendislerinin şeref anıtı olarak, 1915 beygir gücünde,
97 ton ağırlığında, saatte 70 km hız yapabilen
ilk Türk buharlı lokomotif olan ‘Karakurt’ üretilmişti. 1961 yılı Ekim ayında ise, yine Eskişehir Demiryolu Fabrikasında Türk işçi ve mühendislerin özverili çalışmaları sonucunda ‘Devrim’ adı verilen araba, 
ilk yerli otomobil olarak üretilmişti.

Türkiye gibi kalkınma sürecinde olan ülkelerde, ulaşımda öncelik otoyol ya da günümüzde moda olan bölünmüş yol (duble yol) yerine, kesinlikle demiryoluna verilmelidir.

Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk‘ün 1937’de TBMM‘yi açış konuşmasında da vurguladığı gibi; 

“Demiryolları, bir ülkeyi çağdaşlaşma ve refah ışığıyla aydınlatan kutsal  bir meşaledir.”

– Son olarak neler söylemek istersiniz?

Suay Karaman     : Türkiye’de toplam enerjinin %22’si ulaştırma sektöründe tüketilmektedir. Bunun %82’si karayoluna, %2’si demiryoluna, %2’si denizyoluna ve %14’ü havayoluna  aittir. Toplam enerjinin %82’sini tüketen karayolu ulaşımının taşımadaki payı %95 iken, toplam enerjinin %2’sini tüketen demiryolu ulaşımının taşımadaki payı %4 olmuştur. Türkiye’nin akaryakıtta dışa bağımlılık oranının %90 olduğu düşünüldüğünde, ciddi bir ulaşım politikası değişikliğinin zorunlu olduğu ortaya çıkmaktadır. Bugün sadece yük taşımacılığında demiryolunun payı %30’a çıkarılabilse, yaklaşık 10 milyon m3  petrol tasarrufu sağlanabilecek ve Türkiye ortalama  50 milyar dolarlık bir kayıptan kurtulabilecektir.

Ülkemizin öncelikli ulusal projeleri arasında bulunan Temelli – Beypazarı – Mudurnu – Akyazı geçkisi kullanılarak, Ankara – İstanbul arasında çift hat, 400 km elektrikli demiryolu yapılarak, bu iki kenti 75 dakikada gidilecek gerçek ve bilimsel bir yüksek hızlı tren projesi yer almalıdır. Yoksa siyasi iktidarın yaptığı gibi hızlandırılmış tren ya da yüksek hızlı tren adını verdiği, bilimsellikten uzak, göz boyayan projelerle emperyalizme olan bağımız artarak sürer Bu ise sürekli yoksulluk ve ekonomik kriz demektir.

Emperyalizmin oyuncağı olarak yönetilen bir ülkeden, ulusal projeler beklemek hayal olur. Emperyalizm sömüreceği için, ulusal sanayi, yerli üretim gibi isteklere karşıdır. Eğer ülkenin yöneticilerinde yurtseverlik yoksa, emperyalizmin kucağına oturarak, sürekli sömürülen, sürekli yoksullaşan ve gittikçe ulusal değerli bitirilen bir toplum olursunuz. İşte bunun için ulusal projeler çok önemlidir. 

Teşekkür ederim.

KAYNAKLAR

Karaman, S. , 2001. Yoldan Çıkan Yollarımız. Türkiye Sorunları, sayı: 41, Ekim 2001, Ankara.
Karaman, S. , Yılmazer, İ. , Bulut, C. , 2001. Ankara – İstanbul Arası Ulaşım Sorunları ve Çözüm Önerileri.Türkiye 3. Enerji Sempozyumu. Aralık 2001, Ankara.
Karaman, S. , 2004. Ulaşım PolitikasızlığıCumhuriyet Gazetesi 24 Temmuz 2004, İstanbul.
Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD), 2013.
İstatistik Yıllığı,  2008 – 2012 . TCDD Matbaası, Ankara.
İnternet Erişimi:
http://www.tcdd.gov.tr/home/detail/?id=266
http://www.tcdd.gov.tr/Upload/Files/ContentFiles/2010/istatistik/20082012yillik.pdf
http://usiad.net/dergi/65.Sayi/Bildiren_Sayi_65.pdf