Etiket arşivi: AFAD

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 16 Ağustos 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

KUCAKLAMA

Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli edilen Musa Avsever, veda töreninde RTE’ye teşekkür etti ve kucakladı.

Bilek ve yüreği ile (yani hak ederek değil,  birilerinin icazeti ile) makama gelenler kucakta giderler…

YALAMA

Çok yaşa Tayyip Dede” şarkısından proje üreten Güzel Sanatlar Genel Müdürü, ”Tayyip başkan çok büyük hatip, ben onun konuşmalarından çok etkileniyorum diyen Devlet Tiyatroları Gen. Md., Erzurum’da İmamoğlu’nun taşlanmasını seyreden vali AFAD Başkanı yapıldı.

Yala, koltuğu yakala…

FRANSIZ

Yobaz imam Halil Konakçı, “1938’de Hatay Türkiye topraklarına katıldığında ilk yapılan iş ezanın yasaklanması oldu. Yani Fransız’ın yapmadığı zulmü bu topraklarda yaptılar.” diyerek iftiralarını sürdürdü.

Bu yobaz militanın biri. O’na konuşma cesareti verenler Fransız…

POMPA

Seçimden sonraki iki ayda akaryakıt %90 zamlandı.

Akaryakıt vatandaşı ezmez, akar/yanar gider.

  • Ezanlar susmaz, bayrak inmez, pompa durmaz…

İŞBİRLİĞİ

CHP’yi HDP üzerinden terör örgütü ile işbirliği yapmakla suçlayan AKP’nin, yerel seçimlerde (kayyum atanması üzerinden) pazarlık hazırlığında olduğu yazılıyor.

Hakiki (gerçek) işbirlikçi…

FETÖCÜ

AKP’li Metin Külünk, DİB Erbaş’a, FETÖ’cülükle suçlayan sorular yöneltti.

AKP’ye zarar verdiği anlaşıldı da suyu ısıtılıyor mu?..

İMTİHAN

RTE, hayat pahalılığı için “İmtihan” ve iyiye gidiş için 20. kez “başlıyoruz” dedi.

  1. Zenginlere imtihan neden yok?
  2. İmtihan diyen imtihana neden girmiyor?
  3. Öbür dünya önemliyse neden herkese değil?
  4. 22 yılda geldiğimiz yer meydanda şimdi neye başlayacak?..

ÇOK YAKINILAN BÜROKRASİDEN ESER KALDI MI? AFAD ÖRNEĞİ

Mahmut ESENmahmut esen (@mahmutesen19) / Twitter

Em. Mülkiye Başmüfettişi

06.02.2023 tarihinde meydana gelen ve 11 ilimizi etkileyen büyük deprem afeti sırasında Devlet birimlerinin afet bölgesine ulaşma, ilkyardım/kurtarma faaliyetleri başta olmak üzere depremzedelere verilmesi gereken hizmetlerde geç ve yetersiz kalındığı bilinmektedir.

Bu yüzden özellikle afet ve acil durumlarda verilecek hizmetlerin, yurt düzeyinde gerçekleştirmesinde ilk sırada görevli Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı-AFAD yöneticileri hakkında ağır eleştiriler yapılmış, yapılmaya devam edildiği görülmektedir. Bu eleştirilerde büyük ölçüde haklılık payı vardır.

Bununla birlikte   yazımızda, bu tür eleştiriler yerine, eleştiriye yol açan durumların kaynakları/nedenleri, yığınakta yapılmış hatalar ve bunların giderilmeleri üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda AFAD örneğinden hareketle ülkemizde bürokrasinin içinde bulunduğu, ulaştığı durum açıklanmaya çalışılacaktır.

Bilindiği üzere ülkemizde siyasetçilerin; yıllardır bürokrasi ile mücadele ettiklerini, bürokrasiyi kaldırmak için çaba gösterdiklerini dile getirdikleri, bürokrasiyi hizmetlerin önünde engel/ayak bağı olarak değerlendirdikleri görülmektedir. Mevcut (varolan) siyasal iktidar bu amacını büyük ölçüde gerçekleştirmiş bulunmaktadır.

Bu yüzden gelinmiş son aşamada ne yazık ki ülkemizde bürokrasi kalmamış veya yok denecek ölçüde azalmıştır. Çünkü bir ülkede bürokrasinin varlığından söz edilebilmesi için öncelikle bürokratların mesleksel bilgisine göre işe alınması; yapacağı görevin kurallarının açık/seçik belli olması, bürokratın işinin gereklerine/kurallara göre hareket edebilmesi, mesleğinde kıdem ve liyakate dayalı olarak yükselebilmesi, bilgi ve deneyimleriyle siyasetçiye yol gösterebilmesi gerekmektedir. Bürokrasinin sözü edilen bu tür temel görevlerini zamanında ve noksansız (eksiksiz) yerine getirebilmesi için kurumsal hafızası (belleği) olan köklü bir idari (yönetsel) yapı, uygulayacağı (sıklıkla değişmeyen) belirli kuralların bulunması gerekmektedir.

Oysa ülkemizde son yıllarda sıklıkla görüldüğü üzere; organizasyon ve metot araştırmaları, kadro analizleri vb. bilimsel araştırma yapmadan yeni kamu idareleri ve birimleri kurulmakta, mevcutları sıklıkla yenilenmekte, kamu idarelerinin yönetsel yapılarında deneme ve yanılma yöntemiyle büyük değişikliklere gidilmekte, personelin görev tanımlarında da ilgililerin dahi takipte zorlandığı hızlılıkta baş döndürücü tarzda düzenlemelere gidilmektedir. Böylesi bir ortamda, uygulanacak kurallar konusunda dahi bilgi/deneyim sahibi bürokrat/bürokrasiden söz edilebilmesi çok zordur.

Nitekim bunun yakıcı bir örneği deprem sırasında AFAD hizmetlerinin uygulanması sırasında da görülmüştür. Deprem ülkesi olan/sıklıkla deprem olayları ile karşılaşılan ülkemizde afetlerle ilgili kamu idaresi olan AFAD’ın teşkilat (donanım) yapısı ve görevlerini düzenleyen mevzuat çok fazla değiştirilmiştir. AFAD’ın idari (yönetsel) yapısı ve görevlerine ilişkin geniş kapsamlı/köklü son değişiklik sadece (yalnızca) 9 ay önce gerçekleştirilmiştir.

Bu yüzden teşkilatta (örgütte) yeni yapılanma ve görev değişiklikleri nedeniyle AFAD’ın; 9 ay sonra meydana gelen asrın felaketi (yüzyılın yıkımı) bir deprem için hazır olması/hazırlık yapması bir yana, kendi iç yapılanmasını, örgütlenme sorunlarını dahi (bile) çözümleyebilmiş olması kolay değildir. Gerçekten de yeni kurulmuş başkan yardımcılığı ve 4 genel müdür kadrolarına bile depremden 25 gün önce atamaları yapılmıştır. AFAD genel müdürlerinin deprem bölgesindeki iş ve işlemlerini değerlendirirken henüz 25 günlük kıdeme sahip oldukları gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Deprem sırasında AFAD’ın hizmetlerinin arzu edilen seviyede (düzeyde), hızlı ve verimli bir şekilde (biçimde) verilmesini engellediği (dolayısıyla bürokrasiyi ortadan kaldırdığı)  düşünülen AFAD’ın teşkilat (örgüt) yapısı ve görevleri konularında son 14 yıl içinde yapılmış çok sayıda ek/ değişiklikler tarihsel süreç içinde özetle aşağıya çıkarılmıştır.

129.05.2009 gün ve 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunu kabul edilmiştir.

Kabul edilen Yasayla; afetlerle ilgili olarak görev yapan İçişleri Bakanlığına bağlı Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Başbakanlık’a bağlı Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü kapatılmıştır.

Başbakanlık’a bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) kurularak; afet/acil durumlar ve sivil savunmaya ilişkin hizmetlerin ülke düzeyinde etkin bir biçimde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması, olaylar öncesi hazırlık, olay sırasında müdahale (girişim) ve iyileştirme çalışmalarını yürüten kuruluşlar arasında eşgüdüm sağlanması ve bu konulara ilişkin politika üretilmesi ve uygulanması amaçlanmıştır. Bu bağlamda;

– AFAD merkez örgütünde plan/programları onaylamak, afet acil durumlarında bilgileri değerlendirmek ve önlemleri belirlemek, deprem zararlarını azaltmak depremle ilgili araştırmalar yapmak vb. iş/işlemler için bakanlıkların ve kimi kamu kurumlarının üst yetkililerinin katılımı ile (3) ayrı daimi (sürekli) kurul oluşturulmuştur.

Ayrıca  5 ana hizmet birimi oluşturulmuştur.

-AFAD’ın taşra örgütü olarak her ilde il özel idaresi bünyesinde valiye bağlı il afet ve acil durum müdürlükleri kurulmuştur. (Mevcut/varolan birimler korunmuştur.)

Belirli illerde daha önceden kurulmuş bulunan ve doğrudan merkez örgütüne bağlı sivil savunma arama ve kurtarma birlik müdürlüklerinin ise  görev yerleri değiştirilene dek merkeze, görev yeri değiştikten sonra bulundukları il özel idaresine bağlanması kabul edilmiştir. Genel idare kuruluşu olan AFAD’ın taşra örgütü, mahalli idare (yerel yönetim) birimi olan il özel idaresine bağlanmıştır. Oysa bu durum bakanlıkların kuruluş görev esaslarını (temellerini) belirleyen temel mevzuata/ yönetim ilkelerine aykırıdır. Zira AFAD ile taşra teşkilatının (merkezi yönetim/il özel idaresi) bütçeleri bile farklıdır.

Başlangıçta, kuruluşta yapılmış hatalar nedeniyle kabul edilişinden iki yıl geçmeden geçici olanlar hariç (dışında) toplam 26 madde olan AFAD kuruluş yasasında çok yönlü köklü değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Nitekim 29.05.2009- 27.07.2018 tarihlerini kapsayan toplam (9) yılı kapsayan dönem içinde 5 ayrı yasayla (kimi maddeleri mükerrer/yinelenen olmak üzere) toplam 21 maddesinde ek/değişiklikler yapılmıştır.  Bu bağlamda merkez ve taşra örgütü yeniden yapılandırılmış; merkezde 3 yeni başkanlık kurulmuş, taşra örgütü doğrudan valiye bağlanmış, arama – kurtarma birlik müdürlükleri de il afet ve acil yardım müdürlüğü bünyesine alınmış; birimlerin görev tanımlarında köklü değişikliklere gidilmiştir.

2- Başkanlık/Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin altyapısının hazırlayan, kamu idarelerinin örgütlenme yasalarında köklü değişiklikler, bu bağlamda bir tür “mıntıka temizliği” yapan 2.07.2018 gün ve 703 sayılı KHK ile, 5902 sayılı 9 yıl önce yürürlüğe girmiş olan AFAD Teşkilat Yasasının 3 maddesi dışında tüm hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır.

3- Yeni dönemde AFAD kuruluş, görev yetkileri; 15.07.2018 gün ve 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile (CBK) 27 madde olarak yeniden düzenlenmiştir.

AFAD merkez/taşra örgütü tümüyle İçişleri Bakanlığına bağlanmış, merkez ve taşra örgütlerinin bağlı oldukları makamlar bakımından farklılık giderilmiştir. Merkez örgütü (1) başkan;  (3) başkan yardımcısı, (12)  daire başkanlığı, hukuk müşaviri ve özel kalem müdürlüğünden oluşturulmuştur. Kurul sayısı 3’ten 1’e düşmüştür. Taşra örgütünde varolan yapılanma korunmuştur.

Ancak AFAD’ın kuruluş görevlerini düzenleyen bu maddelerde  (4 yıldan az bir süre içinde) 18.9.2020 günlü 67 sayılı ve özellikle 9.06.2022 gün ve 103 sayılı CBK ile köklü/geniş kapsamlı ek ve değişikliklere gidilmiştir. Bu bağlamda;

-Afet ve acil durum danışma kurulu kaldırılmıştır.
-Başkan yardımcılarının sayısı 2’ye indirilmiştir. 4 daire başkanlığı genel müdürlük düzeyine getirilmiş, (6) daire başkanlığı kaldırılmış, 2 daire başkanlığına ise dokunulmamış, basın halkla ilişkiler müdürlüğü ile afet araştırmalar merkezi kurulmuştur.

AFAD Başkanı da içinde olmak üzere tüm birim başkanlıklarının görevleri yeniden düzenlenmiştir.

Sonuç itibarıyla (olarak); idari (yönetsel) yapılanma ve personelin (çalışanların) görev tanımlamalarında yönetim biliminin gereklerine göre davranılması, dolayısıyla kısa aralıklarla deneme-yanılma yöntemine göre değişikliklere gidilmemesi, kurum/kuralların sıklıkla değiştiği durumlarda bunları uygulayacak deneyim ve bilgi sahibi bürokrat kalmayacağı..
gerçeği göz ardı edilmemelidir.

Depremden bu yönden de ders alınmasında yarar vardır.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ : 22 Şubat 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

AL GÜLÜM

Ortak TV yayınında 3 milyar TL bağışlayan Cengiz Holding bünyesindeki Eti Alüminyum A.Ş.’nin Konya’da yapacağı yatırım projesine, %100 vergi indirimi ve %85 yatırıma katkı oranı olmak üzere gümrük vergisi muafiyeti (bağışıklığı), KDV istisnası, KDV iadesi gibi birçok destek verilecek.

“Al gülüm ver gülüm” tiyatro oyunu…

CIVIKLIK

Yardım kampanyasında kamu kurumları kamunun parasını kamuya bağışladı.

İnsani duyguyu bile sulandırdılar…

PLAN

5 Şubat 2022’de Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı’na göre, Hatay’ın İskenderun ilçesindeki 6 mahallenin ‘riskli afet alanından’ çıkarılmış.

Kader planı…

SİYASİ

Ömer Çelik, “Biz afet bölgemizde vatandaşlarımızla birlikte olduğumuz için siyasi tartışmaların parçası olmadık. Bunları not ediyoruz.”

Millet de not etti;

Cumhur ittifakı sahada!..

ŞERİATÇI

Seçimlerin ertelenmesi gerektiğini ifade eden Arınç, itirazlar üzerine “Savaş hali dışında olmazmış. Ayet-i kerime mi var?” dedi.

Hukuk okumuş bu kalın kafaya Türkiye’nin şeriatla değil cumhuriyetle yönetildiği nasıl anlatılır?..

YETERSİZLİK

AFAD’da eğitimi ve uzmanlığı, arama ve kurtarma olmayan, eş-dost-akraba-imam vb. kişilerin İl Müdürü olarak görev yaptığı ortaya çıktı.

İşlerin gidişinden belliydi zaten…

AFET

Samandağ’da deniz kenarına çadır kent kuran AFAD, vatandaşlara denizin yükseleceği uyarısı yaptı.

AFAD tam bir afet…

HAZIRLIKSIZ

Bakan Soylu, İstanbul depremi için hazırlık yaptıklarını açıkladı.

Deprem İstanbul’da olsa herhalde “Kahramanmaraş’ta tatbikat bile yaptık” derdi…

ADAM

“Reis’in dava adamıyım” diyen ve 2019 yılındaki seçimlerde AKP’den Antakya Belediye Başkanlığı’na aday adayı olan Mehmet Özkan’ın sahibi olduğu Antakya’daki “Özkan City Blokları”nda inceleme yapan bilirkişi binanın yapımında çok sayıda eksiklik tespit etti.

Birinin adamı olmak yerine adam olmaya çalışsaydı…

BİLGİN

Bölgeye koordinatör olarak atanan Vali Bilgin, işçi ve memurların bir aylık maaşlarını bağışlamasını önerdi.

Fazla bilgin…

DİYANET

Depremzede çocuklar evlat edinilebilir mi?” sorusuna, evlatlığın mirasçı olma hakkı bulunmadığı belirten Diyanet, “Evlat edinen ile evlatlık arasında evlenme engeli doğmaz” yanıtını verdi.

Millet can derdinde, Diyanet uçkur peşinde
=========================================
Dostlar,

Son iğne hakkında, bir tweet iletisi yayınladık..

https://twitter.com/profsaltik/status/1627676008672264192?s=20

Ve dedik ki

  • Medeni Yasa m.129 evlatlıkla evliliği yasaklar, m.500 miras hakkı tanır. DİB bu yasayı bilmez mi? Ayrıca yasayı bilmemek özür sayılmaz, TCK m.4! DİB’in fetva yetkisi yok ama yasalara uyma yükümü var. Tersi suç. Erbaş derhal istifa et, Atatürk‘ün kurduğu DİB hukuka saygılı olsun!

Saygı ile. 23.2.23
Dr. Ahmet SALTIK

Başkent Üniversitesi’nde konferansımız : CUMHURİYET’in SAĞLIK POLİTİKASI ve GÜNÜMÜZ

Dostlar,

Bu gün, 22 Şubat 2023 Çarşamba günü, Başkent Üniversitesi’nde bir konferansımız olacak.. / OLDU saat 14:00’te, Avni Akyol konferans salonunda.

Konumuz :

  • CUMHURİYET’in SAĞLIK POLİTİKASI ve GÜNÜMÜZ

Düzenleyen BÜTAM :

  • Başkent Üniversitesi Ord. Prof. Dr. Enver Ziya KARAL
    Tarih Araştırma ve Uygulama Merkezi

Merkez Müdürü Sn. Prof. Dr. Seçil KARAL AKGÜN çok emek verdi bu toplantı için.

Türkiye çok ağır bir deprem afeti yaşarken, sağlık sisteminin de öbür kamu hizmetleri, AFAD gibi tel tel döküldüğünü görmek acı verici.

Oysa kamusal sorumlulukla, koruyucu sağlık hizmetlerine mutlak öncelik verilerek, TEK TIP – TEK SAĞLIK yaklaşımı ile değil salt Türkiye’de, dünyada da çok daha sağlıklı toplumlara erişmek olanaklı. Bu da ekonomik gönenç için, eğitilmiş insangücü ile birlikte en temel girdi.

Artık neo-liberal küreselleşTİRme = yeni emperyalizmi durdurmak ve insanlık tarihinin çöplüğüne atmak zamanı geldi, geçiyor.. ve bu olanaklı :

  • Küresel DAYANIŞMA ile..

Konuyu kapsamlı olarak işlemek üzere 110+ yansı (slayt) hazırladık, pdf aşağıda. Yansıları izlemek için lütfen tıklayınız :

Cumhuriyet’in Sağlık Politikası ve Günümüz, 22.02.23

Toplantıya Sn. Prof. Dr. Mehmet Haberal da katılacaklarını bildirdiler. (Akut bir karaciğer aktarımı operasyonu araya girdi ve katılamadılar.. Rektör Sn. Prof. Dr. Haldun Müderrisoğlu, Anayasa Mhk. eski efsane başkanı Sn. Yekta Güngör ÖZDEN, İsmet İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan Toker….. katıldılar..)

Konferansa emek verenlere teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 22 Şubat 2023, Ankara
(Güncelleme : 23:50)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

İzmir İLKSES Gazetesi ile söyleşi : Deprem Bölgesinde Bulaşıcı Hastalık Tehlikesi

Uyuz, bitlenme, mantar enfeksiyonu… Türkiye’ye yayılabilir

Deprem bölgelerinde çıkabilecek bulaşıcı hastalıkların, nüfus hareketliliği dolayısıyla tüm Türkiye’ye yayılabileceğine dikkat çeken Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Kovit-19’un da bu süreçte artabileceğini vurguladı.


21.02.2023

Uyuz, bitlenme, mantar enfeksiyonu: Türkiye’ye yayılabilir

SULTAN GÜMÜŞ KAYA / RÖPORTAJ (AS: Söyleşi)

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, deprem alanında yaşanan ve yaşanabilecek olan salgın hastalıkları gazetemiz aracılığıyla kamuoyuna aktardı. Gerçekleştirdiğimiz röportajda (söyleşide) Prof. Saltık, çadır – konteyner evlerde insanların çok kalabalık yaşadığını dolayısıyla kişi başına 3,5 metre kare alan bile sağlanamadığını kaydetti. Yakın temas ve hijyen sorunu nedeniyle uyuzbitlenme ve kimi mantar enfeksiyonlarının görülebileceğini aktaran Saltık, Kovid-19 pandemisinin de bu süreçte artabileceğini vurguladı.

Öte yandan, yaşanan nüfus hareketliliği dolayısıyla bölgede çıkabilecek bulaşıcı hastalıkların tüm Türkiye’ye yayılabileceğine de dikkat çeken Prof. Dr. Ahmet Saltık,

  • “Türkiye nüfusunun %90-95’i deprem kuşağında yaşamakta.
    Bu doğa gerçekliğine uygun bir toplumsal düzen kurmak zorundayız.
    ” dedi.

detail-photo-fancybox-0KİŞİ BAŞINA 3,5 METRE KARE ALAN…

10 kentimizde yaşanan deprem yıkımının salgın hastalıkları da birlikte getirdiği belirtiliyor. Durumun bu denli vahim bir tabloya yol açmasının nedenlerini aktarabilir misiniz?    

Bulaşıcı – salgın hastalıklar, afetlerin ardından ciddi sorun kaynağıdır. Bu hastalıkların kökenlerine göre irdelenmesi uygun olur. Depremin ardından hava yolu, yakın temas, su ve yiyecekler, yaralanmalar, çevre koşulları bulaşıcı hastalık salgınları için başlıca kaynaklardır. Maraş ve yöresi ile birlikte 10 kentimizi çok olumsuz etkileyen şiddetli deprem, 13 milyona varan büyük bir nüfusu tehdit etmektedir. 110 bin km2 alana yayılan depremin ardından, bu büyük nüfus kitlesinin temel gereksinimlerini hızla karşılamak kolay değildir.

  • İlk iş yıkıntı altında kalan insanların – hayvanların yaşamlarını kurtarmaktır.
  • Ardından, yaşamda kalanların yaşam güvenliğini sağlamak gelir.

Bu amaçla, ağır kış koşulları da gözetilerek barınma ve beslenme öncelik almalıdır. Bölgede yeterli barınma koşulları gereken hızda sağlanamamıştır. Çadırlar yetersiz, konteyner evler çok çok azdır. Yararlanılabilecek kapalı mekan, deprem çok şiddetli olduğundan yok gibidir. Dolayısıyla sağlanan çadır- konteyner evlerde insanlar çok kalabalık yaşamaktadırlar. Kişi başına 3,5 m2 alan sağlanamıyor.

Aynı zamanda Sağlık Hukuku uzmanısınız. Bu doğrultuda deprem sahasında
başlıca hangi salgın hastalıkların boy göstereceğini düşünüyorsunuz?      


Kapalı alanda kalabalık yaşam
, özellikle hava yolu ile bulaşan hastalıklar için risk etmenidir. Üst ve alt solunum yolu bulaşları (enfeksiyonları) kolaylıkla yayılabilir. Tonsillit, farenjit, sinüzit, soğuk algınlığı (nezle), grip, zatürre, verem, kızamık, Kovid-19.. başta olmak üzere! Zatürre, bebek-çocuk ve yaşlılarda ağır giderek ölümlere yol açabilmektedir. 

  • Ağır kış koşulları, yetersiz-dengesiz beslenme,
    üst ve salt solunum yolları bulaşlarını artırıcı ve ağırlaştırıcıdır. 

Ayrıca enkaz tozlarının solunması gerek yöre halkında gerek arama-kurtarma emekçilerinde, hafriyat işçilerinde kimi sorunlara yol açabilecektir (asbestozis vb.). Yıkımlarda, hafriyat kaldırmada… Histoplasma capsulatum mantar enfeksiyonu alınabilir. Yakın temas ve hijyen sorunu nedeniyle uyuz, bitlenme, kimi mantar enfeksiyonları görülür.

detail-photo-fancybox-1KOVİT-19 BU SÜREÇTE ARTABİLİR!      

Halen Kovid-19 pandemisi ile savaşırken, göçük altındaki kentlerde yaşanan ya da yaşanacak olan salgın hastalıklar, durumu daha da kritik bir duruma dönüştürür mü?

1’den çok bulaşıcı hastalık ne yazık ki eşzamanlı olarak yaşanabilir. Kovit-19 da bu süreçte artabilir. Hem kapalı ortamlarda kalabalık yaşam, hem stres ve beslenme, barınma, uyuma, giyinme.. yetersizlikleri tetikleyici olabilir.

  • Kovit-19, grip ve öbür çocukluk-erişkin aşılarının anımsatma dozlarının yapılması çok uygun olur.
  • Halkın sürekli sağlık eğitimi çok değerli.
  • Bulaşıcı hastalıklar için erken tanı kritik.

Bu amaçla erken tanı-uyarı sistemlerinin kurulması gerekli.

Deprem dolayısıyla Türkiye’yi halk sağlığı bakımından nasıl sorunlar bekliyor?

Bölgede çıkabilecek bulaşıcı hastalık salgınları Türkiye’ye yayılabilir!

Tersine, ülkemizin değişik yerlerinden bölgeye de kimi bulaşıcı hastalıklar taşınabilir.

Çünkü ciddi boyutta bir nüfus hareketliliği söz konusudur.

Bölgede sağlık hizmetlerinin basamaklandırılarak (Birinci – İkinci – Üçüncü Basamak) etkinlikle sürdürülmesi gerekecektir.

Özellikle 0-6 yaş çocukların düzenli aşılanması önemlidir.

Çöken sağlık altyapısı ayağa kaldırılmalıdır. İnsan gücü bakımından bölge desteklenmeli ve döngüsel (rotasyonla) görev verilmelidir.

  • Sağlık hizmetleri kamusal sorumluluk ve temel insan hakkıdır.
  • Neo-liberal vahşi küreselleşme dayatması ile son 20 yıldır “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında özellikle hızlandırılan sağlıkta özelleştirmenin durdurulması gerekmektedir.

Ardışık afetler akıldan çıkarılmadan,
kamusal sağlık sektörü tüm boyutlarıyla ülkemizde güçlendirilmek durumundadır.

Koruyucu sağlık hizmetlerini önceleyen, Dünya Sağlık Örgütü’nün “Tek Tıp – Tek Sağlık” anlayışı ekseninde bir ulusal – kamusal sağlık sistemine gereksinim ivedidir.

DERS ALARAK SORUNLARI AŞACAĞIZ

Bu noktada yetkili kurum ve kuruluşlara nasıl bir görev düşüyor?
İvedi olarak yapılması gerekenler nelerdir?

Afetlere müdahale başlıca AFAD’a verilmiş durumda. Eski sivil savunma örgütleri bu kuruma devredildi. KIZILAY da epey geriye çekildi. 7269 sayılı yasa gerekli düzenlemeleri içeriyor. Ancak AFAD çok yetersiz kaldı. Bölgeye 2 – 3. günü izleyerek ancak sınırlı katkı sağlanmıştır. Onlarca ülkeden gelen dış yardım, ülkemizin her yerinden koşan kişi ve kurumlar afette risk azaltımı için ciddi ve özverili çalışmalar sergilemiştir…

Bir OHAL Bölge Valiliği, bölgesel düzeyde eşgüdüm için yerinde olacaktır.
TBMM’de özel oturumlarda sorun değerlendirilmeli, bir Araştırma Komisyonu kurulmalı, demokratik biçimde halkın katılımıyla yol alınmalıdır.
Afette ve sonuçlarında sorumluluğu olan tüm kişi ve kurumların bağımsız-tarafsız yargı organınca adil ve hızla yargılanarak hak ettikleri yaptırımlara çarptırılmaları büyük önem taşımaktadır.

  • Bölgeden göç önlenmelidir!

Depremzede nüfusun yaşam koşulları hızla iyileştirilmelidir.

Barınma, giyim, beslenme, çevre sağlığı koşulları, tuvalet, su, atıklar, geçim, eğitim, sağlık, psiko-sosyal destek çok önemlidir.

Son olarak neler eklemek istersiniz?

Türkiye nüfusunun %90-95’i deprem kuşağında yaşamakta. Bu doğa gerçekliğine uygun bir toplumsal düzen kurmak zorundayız. İlk olarak ulusal nüfus planlaması ile nüfus artış hızını azaltmak, aile planlaması yapmak zorundayız. HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

  • İmar affını unutmak, yapı denetim mevzuatını güncelleyerek ödünsüz uygulamak gerek.

En önemlisiülke genelinde yeniden kadastral planlama yaparak kentsel yerleşim yerlerini güvenli zeminlere taşımak,
yerleşime uygun olmayan alanları tarıma, meralara,
otlak ve yaylaklara ayırmak gerek…

Bu afetler asla kader değildir!

Japonya başta olmak üzere depremle son derece başarılı savaşım veren ülke örnekleri vardır.

İstanbul’dan başlayarak hızla,
kentsel dönüşüm
ulusal seferberlikle birkaç yılda tamamlanmalıdır.

Bu adımlar ulusal bir politika zeminine oturtulmalı, günlük siyaset dışına çıkarılmalıdır.

Kırdan kente göç durdurulmalı, tersi teşvik edilmelidir.
Nüfus ülke coğrafyasına elden geldiğince dengeli dağıtılmalıdır (stratejik önemdedir).

Sığınmacılar hızla ülkelerine geri gönderilmeli,
Hatay’ın demografik yapısı 
özellikle korunmalıdır.

  • Seçimlerin ertelenmesi için bu afet gerekçe yapılamaz,
  • Anayasada salt savaş erteleme nedenidir. (Md.78)

Afetle savaşım gündelik politikaya asla alet edilmemeli, ulusal birlik korunmalıdır.

Ulusal dayanışma, bilimsel akılcılıkla ve ders alarak bu sorunları da aşacağız.

Umutsuzluk yok!
***

================================================================
Söyleşinin pdf biçimi : İZMİR İLKSES GAZETESİNE DEMEÇ

Sevgi, saygı, ACI ve UMUT ile. 21 Şubat 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik    

 

Ülke bir eşikte

Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu
ergin.yildizoglu@gmail.com
20 Şubat 2023, Cumhuriyet

Rejim, deprem felaketini bir trajedi olarak sunmaya çalışıyor. Çünkü, trajedide suçlu yoktur; “kontrol edilemez” bir güç (Tanrı/doğa) ile güçsüz insan arasındaki çelişki, çoğu kez iyi niyetle yapılan hataların sonuçları vardır. Buna karşılık, kimi büyük felaketler, örneğin soykırımlar, “Hiroşima”, “Nagasaki”, birer trajedi değil, insanlığa karşı işlenmiş suçlardır.

BİR TRAJEDİ – BİR İNSANLIK SUÇU

Depremzedelerin başına gelenler, işledikleri bir suçtan değil, iyi niyetle yapılmış bir hatadan kaynaklandı: Dinci siyasetçilerin gerçekten dürüst olduklarını varsaydılar. Bu nedenle deprem olayı, ölenler, acı çekenler, kurtulanlar için trajik bir boyuta sahiptir ama bu olayın bir de suç boyutu var.

  • Büyük sermaye, ABD emperyalizminin yardımıyla siyasal İslamı iktidara taşıdı,
    sonra cebini açtı, gözlerini kapadı, kulaklarını tıkadı.

Siyasal İslamın egemen sınıfı, rejimini rant ekonomisi üzerine kurdu, inşaat sektörünü destekledi, rant sermayesini, açgözlü müteahhitleri serbest bıraktı, hatta hızlandırmak için liberal entelijensiyadan öğrendiği vesayet kavramına sığınarak (“Mimar ve mühendis vesayeti bitti… Bundan sonra projeler, hiçbir (!?) kurumun vize ve onayına tabi tutulmayacak” -Yeni Şafak, 10/07/2013) denetçi uzmanların elini; kolunu bağladı, iskâna uygun olmayan çürük binaları imar aflarıyla yasallaştırdı, bu arada deprem felaketi riski artarken, deprem için toplanmış kaynakları “kaybetti”.

  • Karşımızda bir insanlık suçu var! 

VE BİR MÜSTEHCEN KOMEDİ

Depremden sonra halk açısından trajedi, derinleşerek sürerken rejimin sorumluluktan kaçma çabaları hızla müstehcen bir komediye dönüştü. Bu müstehcen komedinin iki unsuru (ögesi) var biri iktidarsızlığını örtme telaşıyla yaptığı inandırıcılıktan uzak açıklamalar, saçma tepkilerden oluşuyor. İkincisi de bu iktidarsızlık karşısında, halkta yükselen öfkeyi savuşturmak için ürettikleri “algı yönetimi” dedikleri, bir yalan haber furyasından

Birincisinin en iyi örnekleri, “kader” edebiyatı, yapmak, gereken ama yapamadıkları işleri yapanları baskı altına almak, susturmaya çalışmaktır. İkincisine de “bir yılda yeniden yapacağız” saçmalığını, AFAD’ın her kurtarma anını sahiplenme telaşının ilkelliğini, halkın parasının kamu bankaları aracılığıyla halka “bağışlanmasını”, bu arada rejimden daha çok güvenilir oldukları için daha çok bağış toplayan bağımsız kurumların kasalarına “sulanmayı” örnek gösterebiliriz.

Yukarıdaki trajedi ve insanlık suçu ikilemine ek olarak“Kim bağış toplayabilir-kim toplayamaz”; “Kim yemek dağıtır-kim dağıtamaz”, “Çocuklara ne oluyor”, “Oteller dururken niye öğrenci yurtlarını boşaltıyorsunuz”, “Ekonomik kriz derinleşirken özel emeklilik fonlarını borsaya itmenin sonucu ne olur” sorularına, kurtarma işlemlerini, aksatma pahasına, tekeline alma çabalarına ek olarak, “seçimler yapılabilir-yapılamaz”, “ ‘şahıs’ aday olabilir-olamaz”, “Anayasa kutsal değil delinebilir-bunun adı darbe olur”, gibi tartışmaları, “evlat edinmek değil ama evlenmek caizdir” anlamında gelen açıklamayı da ekledik mi 

  • Ülkenin, ekonomik, ideolojik/kültürel hatta ahlaki boyutlara sahip bir siyasi eşiğe gelmiş olduğunu görebiliriz.

Ya toplum, siyasal İslamın rejimini, “süreç olarak faşizmi” geriletme şansını yakalayacak;
ya da siyasal İslamın rejimi, “süreç olarak faşizm” bir sıçrama daha yapacak.

DEPREM BÖLGESİNDE SAĞLIK HİZMETLERİ ve İLGİLİ SORUNLAR

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
Hekim, Hukukçu/Sağlık Hukuku Uzm., Siyaset Bilimci

Deprem Bölgesinde sağlık hizmetlerinin, olası bulaşıcı salgın hastalıkların durumu..

Afeti izleyerek halka hızla yardım edilemedi, acil arama-kurtarma çabası 1-2 gün gecikti. Afet sonrası temel gereksinimlerin başında barınma – beslenme geliyor ama bölgede kışlık çadırlar –ideal olanı konteynır konutlar– kurulamadı. AFAD’ın yaraşır olmayan (liyakatsiz) ve bilgisiz ellerde oluşundan dolayı afet iyi yönetilemedi, bunun sorumlusu doğrudan Erdoğan, çünkü TEK ADAM REJİMİ dayatmakta.

Bölge halkı zaten 1,5 yıldır süregelen ağır ekonomik bunalım yüzünden çok kırılgan. Bunun, ciddi zedelenebilirliğin de (handikapın) payı ile deprem sonrası eklenen ağır koşullar ve stres yüzünden bölge insanının bağışıklık sistemi – direnci zayıf. Başta kolera olmak üzere tifo, dizanteri, uyuz, bitlenme, kızamık, grip, zatürre… hastalıklarına karşı yeterince korunaklı değil. Bu hastalıklar ve benzerleri artış göstererek tehlike oluşturabilir. Sağlık Bakanlığı veri açıklamıyor, “salgın yok” diyor.

Kızılay geriye çekildi, AFAD öne çıkarıldı ama AFAD da çok yetersiz kaldı. AFAD’ın 2023 bütçesi 8 milyar TL (Sayıştay denetimi bulanık!), DİB’nın 36 milyar TL!

Bölgede epey gecikmeli kurulan çadırlar ve saha mutfakları izledik.

ASKER NEDEN SAHADAN ÇEKİLDİ?

Deprem 06 Şubat 2023’te gece yarısı saat 04:17’de meydana geldi. TSK’nin devreye sokulması gecikti. Duyumlara göre İçişleri, Milli Savunma ve Turizm Bakanı acil toplandı ve Hulusi Akar askerlerin devreye girmesi konusunda talimat verdi. Sabah ezanından sonra Erdoğan’ın uyanmış olacağı düşüncesiyle kendisine geç haber verildiği, Erdoğan’ın buna çok sinirlendiği, bu üç Bakanı haşladığı, sahaya sürülen askerlerin geri çekilmesi talimatı verdiği gibi söylemler sosyal medyada dolaştı. Sınırlı da olsa sahaya erken sürülen askerlerin geri çekildiği de. Burada Erdoğan’ın paranoyası (patolojik kuşku), bir “Asker korkusu” söz konusu.

Eğer EMASYA, DAFYA Protokolü iptal edilmemiş olsa idi, bölgede acil arama-kurtarma, barınma-beslenme sorunu, acil sağlık hizmetleri hızla yoluna konabilirdi. TSK’nin bu konuda çok büyük deneyimi ve bilgisi var. “Tek adam yönetimi”, Silahlı Kuvvetleri de paramparça etti. 3 Kuvvet Komutanı Genel Kurmay Başkanından talimat alamıyor, doğrudan Milli Savunma Bakanına bağlı. Jandarma Genel Komutanlığı İçişleri Bakanlığına bağlandı. Genelkurmay Başkanlığı, neredeyse içi boşaltılmış bir makam durumuna getirildi Anayasa’nın 117. maddesi açıkça çiğnenerek…

Silahlı Kuvvetlerin sağlık altyapısı, GATA, 42 askeri hastane Sağlık Bakanlığı’na devredilerek dağıtılmasa idi (15 Temmuz 2016 CIA-FETÖ darbe girişimi bahanesiyle), “Askeri Sahra Sağlık Hizmetleri” hızla ve etkinlikle depremzedelere ulaştırılabilirdi. Bu tıpta uzmanlık alanı salt Gülhane Askeri tıp Akademisi’nde vardı, yalnızca orada bu uzmanlık eğitimi verilirdi. Askeri sağlık hizmetleri sistemi savaşlarda, deprem, salgın, kıtlık, yangın, toprak kayması (heyelan), büyük endüstriyel kazalar, sabotaj.. gibi olağan dışı durumlarda afetzedelere acil sağlık hizmetlerinin nasıl verileceğinde uzmanlaşmışlardır. Bizim tıp uzmanlık alanımız olan “Halk Sağlığı”nın bir yan dalı olan ve bu alanda uzmanlaşmış hekimlerin öncülüğünde askeri sahra sağlık hizmetleri geçmişte başarıyla ve hızla verilirdi. Bu tıpta uzmanlık eğitimi artık yapılmıyor. Erdoğan iktidarının / AKP=RTE rejiminin hastalıklı kuşkuları – korkuları – kaygıları (paranoya) temelinde, batı Emperyalizmi ile işbirliği yaparak eli – kolu bağlı bir TSK, hem Erdoğan’ın hayali idi hem de Batı Emperyalizminin dayatması idi.

ÜNİVERSİTELERDE EĞİTİM YÜZ YÜZE SÜRMELİ

Cumhuriyetin bütün kazanımlarını bu iktidar haraç-mezat sattı. Günümüzde nitelikli insangücü kritik önemde. Bu yüzden üniversitelerde yüz yüze eğitim sürdürülmeli. Azgın özelleştirmeler sonucu Kamu kurumu da kalmadı ülkemizde! İktidar öylesine çaresiz ki, KYK (Kredi Yurtlar Kurumu) yurtları boşaltıldı yaklaşık 800 bin yatak için. Üniversite öğrencileri devlet yurtlarından apar topar çıkarıldı. Hiç düşünülmez mi, bu gençler nerede kalacak? 2. Dünya Paylaşım Savaşında bile, Almanlar Fransa’yı işgal ettiğinde, Fransız hükümeti üniversitelerde eğitimi durdurmadı. İşgal altında bile, savaşta bile yükseköğretimde kesinti yapılmadı. Ülkemizde üniversitelerde eğitim-öğretim yüz yüze sürdürülmeli. Kovit-19 salgınında epey süre uzaktan eğitim yapıldı, faturası ağır, giderimi (telafisi) çok çok güç. Öğrencilerin ruh sağlığı bozulabilir. “Tek adam rejimi”nin en tehlikeli yanı bu, AKP=RTE yönetiminin  buyruğu mutlak, tartışılamıyor; Güçler Ayrılığına dayalı denge-denet sistemi yok!

ERDOĞAN YARI TANRI GİBİ

“Cumhurbaşkanlığı Kabinesi toplandı..” deniyor. Gerçekte Kabinedeki insanlar Bakan değil, “Erdoğan’ın sekreteri” konumundalar. Çünkü Anayasanın 8. maddesi, “Yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı tarafından kullanılır ve yerine getirilir.” diyor. “Cumhurbaşkanlığınca” bile denmiyor bir Kurum tanımlanmasıyla, salt 1 kişi adresleniyor. Yürütme yetkisi Bakanlarda değil, Tek Adam Erdoğan’da. Parlamenter rejim olsa idi, bu Bakanlar TBMM’ye karşı sorumlu olurdu ve gerektiğinde gensoru ile düşürülebilirdi. Gensoru 2017’de Anayasa değişikliği ile kaldırıldı, AKP/RTE iktidarınca hiç hesap da verilmediği için, Erdoğan deprem bölgesinde 10 ilde OHAL ilan ederek, Yarı Tanrı olmakta neredeyse, imparator gücüne erişmekte. Çünkü OHAL CBK (Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi) AYM denetimi dışında (AY m. 148/1).

Dolayısıyla, depremin ilerleyen günlerinde bile depremzedelere yeterince sağlık hizmeti ve temel yaşam desteği sağlanamadı. Ölümler, hastalanmalar, engellilikler arttı ne yazık ki, çoğu önlenebilirdi oysa..

YÜZ BİN DOLAYINDA ÖLÜM BEKLENİYOR!

Dünya Sağlık Örgütü’nün kestirdiği ölü sayısı yüz bin dolayında.

TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) her yıl Haziran ayı son haftasında ölüm istatistiklerini yayınlaması gerekiyor. Ancak 2021 ve 2022’de yayınla(ya)madı. 2023 Haziran ayında yayınlar mı, hiç sanmıyoruz. 2. hafta sonunda ölüm sayısı kırk bini, yaralı sayısı 110 bini aştı.

İktidar, ölüm sayılarının sınırlı tutulması için büyük çaba içinde. Bunlar sorgulanmalı.

AFAD’ın tam yıkılmış olarak açıkladığı 6500 bina var. Bu binalar çok katlı, ortalama 5 katlı dersek, 32 bin beş yüz kat yapar. Her katta “en az” ortalama 2 daire olsa 65 bin daire yapar. Her dairede “en az” ortalama 3 kişi olsa, 195 bin kişi yapar. Göçüntü (enkaz) altından çıkarılan 108 bin yaralı deniyor, 40 bin de ölüm var, toplam 148 bin. Demek ki en iyimser kestirimle enkaz altında 47 bin insanımız var. Ancak bu kestirim çok daha yüksek de olabilir..

HATAY ÖLÜ KOKUYOR!

Ceset toplamaları çok yetersiz. Hatay’dan bir meslektaşımız birkaç gün önce ses kaydı gönderdi :

  • Hatay ölü kokuyor! diyor ısrarla yineleyerek..

Bölgeye morg hizmeti götürülmesi gerekir(di). Kimi uzak yayla dağ köylerinde kurtların açıkta kalmış ölü bedenlerini yediği bilgileri geldi ne yazık ki.

Sahipsiz cenazelerden DNA örnekleri alınmalı, kimliklendirme için gerekli çaba gösterilmeli. Fotoğraf, parmak izi, avuç içi izi, yakındaki insanlara gösterme.. Yakınlarını yitiren – bulamayan insanlarımız da DNA örneği için kan, mukozal sürüntü.. vermeli. Bu bilgiler, uygun yazılımla bilgisayar ortamında eşleştirmede kullanılmalı ve sahipsiz cesetlerin yakınları bulunmalıdır.

AKP ile “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” ve GERİLEME BAŞLADI

Türkiye’de AKP iktidarıyla 20+ YILINI GEÇİRDİ! 3 Kasım 2002 – 19 Şubat 2023.. Haziran 2003’te “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” diye bir program başlatıldı. Bu programın kökü dışarıda, ne yerli, ne de milli! Dünya Bankası ve IMF dayatması. Özgün adı “Health Transformation”.

Bu vahşi neo-liberal küreselleşme dayatması “Sağlıkta Dönüşüm” projesi ile AKP iktidarı, sağlıkta kamudan özel sektöre geçti hızla ve büyük ölçüde. Hastanelerin % 40’ı özel sektörün elinde (yaklaşık 600/1500). Toplam hastane yatak sayısı 255 bin, özel sektörün yatak sayısı 50+ bin; her 5 yataktan 1’i özel sektörün elinde. Yoğun bakım yatak oranı, kamuya göre özel sektörde toplam içinde daha yüksek.

14 Şubat 2023 günü göçüntü (enkaz) altından 9. günde çıkarılan bir kadın insanımızın ağzından dökülen sözler dehşet vericiydi :

  • “Beni özel hastaneye götürmeyin, param yok!!”

20+ yıllık kökü dışarıda AKP/RTE sağlık politikasının acı özeti bu çığlıkta yatıyor.

İktidar hem deprem yıkıntısının (enkazının) altında kaldı, hem sağlık alanında sınıfta kaldı. Çünkü sağlık sektöründe kamunun olanakları çok sınırlandırılmış durumda. Devletin sağlıkta özelleştirmeden artık vazgeçmesi gerekiyor; TEK TIP – TEK SAĞLIK! Sağlık hizmetlerini bölgede kamu eliyle Basamaklı olarak hızla örgütlemek gerekiyor. Afette sağlık hizmetlerini yönetmek üzere Halk Sağlığı Uzmanları yetkindirler, alanın eğitimini almışlardır, bu uzman hekimler yetkilendirilmelidir.
***

G-20 ülkelerinin önceki yıl S. Arabistan toplantısı sonuç bildirgesinde “ARDIŞIK AFETLER  YALNIZCA ZAMAN SORUNU!” uyarısı yapılmıştı. Gerekleri yapılmalı. Oysa AKP/RTE bu gerçekliğe
çok yabancı. 20+ yıldır tek  başına iktidardalar, artık yorulduk, usandık, ilk seçimde (en geç 18 Haziran 2023!) bu kadrolardan kurtulmak gerekiyor..

AKP / RTE İKTİDARININ SEÇİMLERİ ERTELEME DAYATMASI

Anayasa gereği en geç 18 Haziran 2023’te yapılması zorunlu seçimler ile ilgili olarak :

Anayasa m.78 gereği; “Savaş sebebi dışında seçimlerin geriye bırakılması” olanaksız! Hukukçu şapkamızla, Anayasanın ilgili maddelerine dayanarak sürece değinmeliyiz. TBMM’nin savaş ilanı yanı sıra (AY m.92/1), bunun, seçimlerin yapılmasını olanaksız kılması koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekiyor. Dolayısıyla seçimler “bu koşullarda” ertelenemez, tersi Anayasa’nın açık çiğnemi (ihlali) olur ve Yüce Divan’da yargılanma sonucu doğurur.

Eğer dolaylı yoldan, gerçekte olmayan “mücbir neden(force majeure) zorlaması ile seçimler ertelenirse (salt TBMM kararı ile; Erdoğan ve YSK’nın hiçbir yetkisi yok!), Anayasa açıkça çiğnenmiş olmakla kalmaz. Bu, Anayasa’nın değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi bile önerilemeyecek 2. maddede (ilk 3 madde) sayılan demokratik devlet ilkesinin hülle (hukuka karşı hile) ile değiştirilmesi demek olup, apaçık sivil darbe olacaktır. Anayasayı çiğnem (ihlal) suçunun yaptırımı TCK’nun 309. maddesinde belirtilmiştir, bakılmasını öneririz.

O yüzden “BİZE 1 YIL DAHA SÜRE..” GİBİ SAÇMALIKLARIN BİR YANA BIRAKILMASI gerekir. Birçok insan, Erdoğan ekrana çıktığında artık TV’yi kapatıyor, bu bir gerçek.

Sonuç olarak                                         :

Sağlık hizmetleri basamaklı olarak sürdürülmeli, özellikle bulaşıcı hastalıkların salgın boyutuna erişmemesi için izlem-kayıt-bildirim (sürveyans) süreci, erken uyarı – alarm dizgesi (sistemi)  işletilmelidir. Aşılama, çevre hijyeni, su-gıda güvenliği, barınma, atık denetimi, psiko-sosyal destek, mental sağlık hizmeti özenle ve bilimsel olarak yürütülmelidir. İnsan cesetleri sanıldığının tersine ciddi çevre sorunu yaratmaz. Arama-kurtarma çalışması modern-duyarlı araçlarla birkaç gün daha sürdürülmelidir. Bulaşıcı hastalık salgını riski beklenenden büyüktür : Afet bölgesinde etkilenen insan sayısı ciddidir, 13+ milyon! Ayrıca bölge ciddi göç verdi, yardım amaçlı ciddi nüfus aldı, demografik hareketlilik çok yüksek. Bunlar salgın için ek risk etmenleridir. Bölgeden göç önlenmeli, özellikle Hatay’da demografik yapı titizlikle korunmalıdır.

Afet yönetimi
siyasete alet edilmemeli, bilimsel akılcılığın gereklerinden asla ayrılmamalı, saydam olunmalıdır. İmar affı artık unutulmalı, yeni arazi kullanım planı ulusal ölçekte yapılmalıdır. TBMM’de araştırma komisyonu kurulmalıdır.

  • Afet ve sonuçlarından sorumlu herkes, mutlaka yargıda hesap vermeli; sorumlu siyasetçiler ayrıca sandıkta hesap vermelidir.

Yıkımın olumsuz etkileri uzun yıllar sürecektir, SERVET VERGİSİ alınmalıdır.

Bölgede tarım-hayvancılık özellikle desteklenmelidir.
Bu ağır yıkımlar asla kader değildir. Ulusal dayanışmamız örnek düzeydedir ve sürdürülmelidir, tüm halkımızı kutluyoruz! Bu sınavı da başaracağız, umutla!

Çifte yıkım ve kitlesel ölümler

SİYASET16.02.2023, BİRGÜN

 

İlk yıkım tarihi, 16 Nisan 2017: Kurumlar, kurallar ve ilkeler kaldırıldı. Beş asırlık kurum olarak hükümet lağvedildi. (İlga için saha temizliği adına, OHAL KHK’zede onbinlerce ‘sivil ölü’ için reva görülen, ‘ağaç kabuğu’ oldu. ).

İkinci yıkım, 6 Şubat 2023 saat 04.17’de 7,7 (ve izleyen saatlerde 7,6) şiddetindeki Kahramanmaraş merkezli depremler, on binlerce (belki de yüz bin!) insanın (tasavvuru güç acılar içinde) fiziksel ölümüne neden oldu.

Karşılaştırılabilirlik sınırları bulunsa da, ‘hukuk ve politika’ kullanımında ortak paydalar belirgin: Öncesi, esnası ve sonrası aşamaları bakımından.

2016: SİVİL ÖLÜLER

Öncesi: Anayasasızlaştırma ve “anayasa suçları”.

Esnası: Darbe girişimi, ‘Allahın lütfu’ olarak görüldü.

Sonrası: Darbe girişimcilerini cezalandırmak için -suç ortaklığını kamufle edici- laik Cumhuriyet’e kasteden cemaatlere karşı durmuş demokratlar için ‘gaz odaları’ (OHALİİK) kuruldu.

2023: FİZİKİ ÖLÜMLER

Öncesi: Düzenleme, denetleme ve yaptırım düzeneklerini işletmek yerine, imar barışı adı altında ‘kente karşı suçlar affedildi. Etki analizi bir yana, imardan kamu ihalesine kadar insan yerleşimleri (habitat) ile ilgili yasalar yalnızca 27. Yasama döneminde onlarca kez, konuyla hiç ilgisi bulunmayan torba yasalara adeta tepiştirilerek ‘mevzuat enkazı’ yaratıldı. Anayasa, kamu yararı, ekosistem ve kentsel kamu düzeni kavramları ile dalga geçen AKP ve MHP’li vekiller için sayısal üstünlük, haklılık ölçütü oldu. Yürütme için, liyakat yerine partizan kadrolaşma yolunu açan düzenlemelerde sınır tanınmadı.

Esnası: Deprem, ’kader planı’ olarak görüldü. Enkaz altındaki mağdurları kurtarmak için doğrudan müdahale görev ve sorumluluğunda olan Yürütme, TSK desteğiyle çok hızlı ve seri davranmak, yerel yönetimlerin ve sivil toplum örgütlerinin yardımlarını kolaylaştırmak yerine, geciktirici ve dışlayıcı eylemleri öne çıkardı. Böyle bir ortamda, uluslararası insancıl hukukun katkısı da gölgelendi.

OHAL –gerekliliği bir yana- ilanı bile gecikmeli oldu.

Birçok kamu kuruluşunda olduğu üzere AFAD’ın, liyakat ve uzmanlık dışında yapılandırıldığı teşhir edildi. Ekiplerin bir kenara itilmesi ve kurtarma anında “tekbir” sloganları karşısında, eğer bunlar kendisinden kaynaklanmadı ise, AFAD ne yaptı?

Ensar Vakfı’na milyonlar aktaran Kızılay, ne ölçüde etkili oldu? (8 milyon $!)

Bu enkazın altında Devlet yatıyor” çığlıkları, “Bu enkazın altında kişi + parti + devlet (k+p+d) birleşmesi yatıyor” şeklinde okunmalı.

Can kurtarma müdahalesinde gecikmeye karşın, enkaz kaldırmak için ivecenlik arasındaki çelişki, bazı yabancı ekiplerin erkenden ayrılmasına neden olmadı mı?

Sonrası: Bu soru, sonrasına ilişkin öncelikte yanıtını buluyor: Bir yıl içinde konut inşası; yani seri ve hızlı inşaat. Konut yapımına ilişkin projeler, yine tek kişi iradesi ile ortaya konulmaya başlandı; gündemde ne afet mevzuatı ne de idari yapılanma var. Konut inşaat vaadi var, ama standartlar yok ortada.

Şu da sorgulanmıyor: Düzenleme-denetim ve sorumluluk (yaptırım) zincirinde ne tür zaaflar meydana geldi?

Yurtları tahliye ve üniversiteleri tatil eylem ve işlemleri de hukuksal dayanaktan yoksun.

YASA/YAPI/YARGI

Özetle, çifte yıkım eşliğinde “siyaset-din-ticaret” üçgeni, yüzbinleri enkazlar altında bıraktı. Oysa yaşama öncelik, liyakat-uzmanlık ve bilim üçgeninde mümkün. Bunun için ivedilik taşıyan düzenlemeler:

Afet Yasası: Yeterli birikim var ve bunda, güçlü bir saha deneyimi de olan CHP’nin,
‘hak-hukuk-adalet’ ekseninde öncülüğü belirleyici olacak.

Afet siyasal/idari yapılanması: Bakanlık veya uzmanlık ilkesine dayalı güçlü bir özerk yapı,
TBMM’de Afetler Komisyonu,
Özel yetkili uzmanlık mahkemeleri.
Deprem sonrası bu hızlı adımlar, şu üçlü inşa ana hedefi pekiştirici olmalı:

-Anayasa ve hukuk,
-Siyasal rejim ve kurumlar,
-Türkiye.

  • Gerçekte, enkaz altında kalan Türkiye Cumhuriyeti değil,
  • Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla dayatmanın ürünü olan k+p+d birleşmesi/füzyonu.

Bu nedenle, demokratik hukuk devleti yanlıları, toplumun bireysel ve kolektif yaşam hakkını güvencelemek için Türkiye Cumhuriyeti tüzel kişiliğini inşa görev ve sorumluluğu ile de karşı karşıya.

Alınmayan önlemlerin itirafları ve belgeleri

Mehmet Ali Güller
Mehmet Ali Güller
16 Şubat 2023, Cumhuriyet

Soru basit: 20 yıldır toplanan deprem vergileri tedbirlere harcansa, imar afları çıkarılmasa, bilim insanlarının uyarıları dinlenilse ve ona göre önlemler alınsa, can kaybımız daha az olur muydu?

Bu basit sorunun yanıtından ilk kaçan Erdoğan oldu, Hatay’da şöyle dedi: “Böylesine büyük bir felakete hazırlıklı olabilmek mümkün değildir.” (tccb.gov.tr, 8.2.2023).

Evet, felaket büyük ama hazırlıklı olabilmek mümkündü: Örneğin AKP iktidarı döneminde (2003-2022) toplanan 86 milyar TL tutarındaki deprem vergileri, 96 metrekarelik tam 1.3 milyon yeni TOKİ konutuna ayrılabilirdi. Örneğin AKP iktidarı döneminde 6 kez çıkarılan “imar affı” çıkarılmayıp projeye ve ruhsata aykırı fazla katlara izin verilmeyebilirdi. Örneğin bilim insanları dinlenilir ve fay hatları üzerine havalimanı başta kamu binaları inşa edilmeyebilirdi. Örneğin EMASYA ve DAFYAR protokolleri kaldırılmayarak Türk askerinin afetle mücadelede hızla seferber olması sağlanabilirdi.

AFAD PERSONEL SAYISI SORUNU

Saray’dan çok saraycılık yapan kimileri ise hiçbir eksiğin olmadığını, hükümetin/devletin ilk andan itibaren (başlayarak) yapılması gereken her şeyi yaptığını iddia etmekle kalmıyor, vatandaşın Devlet nerede? feryadını ve felakette devletini aramasını bile “vatan hainliği” diye damgalıyor.

Oysa gerçek o kadar büyük ve çıplak ki üzerine örtülmeye çalışılan perde onu tamamen (tümüyle) kapatamıyor.

– Nitekim Erdoğan “ilk gün sıkıntılar yaşandığını” (AA, 8.2.2023) belirtmek zorunda kalıyor.
– Örneğin AFAD Başkanı Yunus Sezer, “Deprem bölgesine müdahalede iki önemli engel
(kış ve ulaşım) ile karşılaştıklarını” söylüyor.

– Örneğin Milli Savunma Bakanı Akar, deprem bölgesinde görevlendirilen asker sayısının beşinci günde ancak 25 bine ulaştığını açıklıyor.
– Asıl büyük itirafı ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yapıyor:
– “AFAD’ın toplam personel sayısı 7 bin 300’dür. Takdir edilir ki 7 bin 300 personelle Türkiye’deki bu büyük afeti veya herhangi bir afeti yönetebilmek mümkün değildir.” (afad.gov.tr, 13.2.2023).

AFAD’ın personel sayısının herhangi bir afeti yönetebilmeye yetmeyecek olması, içişleri bakanını da hükümeti de sorumluluktan kurtarmıyor! Zira deprem ülkesi Türkiye’de her bölgeyi depreme hazırlamak ve vatandaşın can ve mal güvenliği için önlem almak hükümetlerin görevidir. AFAD’ın personel sayısının yetersizliğinden şikâyet etmeye hakkı olmayan sondan bir önceki kişi Soylu, sonuncu kişi de Erdoğan’dır!

Diyanet’in personel sayısının 130 bine ulaştığı koşullarda, deprem ülkesi Türkiye’nin AFAD’ına ancak 7 bin personel ayırmak başlı başına tedbirsizliktir ve görevi ihmaldir!

AFAD’IN 2020 RAPORU

Sonuç ortada:

  • AKP 20 yıldır, geleceği belli olan depremlere karşı hazırlık yapmadı, önlem almadı.

Hepsini geçtim, Maraş Valiliği ile AFAD’ın 2020 yılında hazırladığı “İl Afet Risk Azaltma Planı”nın bile dikkate alınmadığı, sonuçları itibarıyla (bakımından) görülüyor. Zira 7.5 şiddetinde deprem bekleyen o rapor, hangi mahallelerin, hangi binaların yıkılacağına kadar pek çok şeyi öngörmüş…

Artık geniş kitlelerce görülmeli                        :

  • Türkiye’nin, tedbirsizliğini “kadere” bağlamayan, bu raporları dikkate alarak
    halk için politika üreten bir yönetime ihtiyacı var.

ÇARŞAMBA (DEPREM) İĞNELERİ : 15 Şubat 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

SANSÜR

Kahramanmaraş’tan canlı bağlantı yapan Show TV muhabiri Tuğba Södekoğlu, ‘ekipler asla gelmiyor‘ diyen genç depremzedenin sesini bastırmaya çalışarak yanından uzaklaştı.

Sansüre …

DİYANET’e

Türkiye’nin Milano Başkonsolosluğu sosyal medya hesabından bir mesaj paylaşarak, Türkiye Diyanet Vakfı ve Türk Kızılayı’na bağış çağrısında bulundu.

Ölenlere dua okurlar…

SOYTARI

Fransa’da yayımlanan Charlie Hebdo dergisi, Türkiye’deki depremin yıkımını
Tankları göndermeye bile gerek kalmadı” ifadesiyle karikatürize etti. (çizgiye döktü)

Tankların namlularını eş-dost-akrabalarına yönlendirebilirler…

DAYANIŞMA

Kahramanmaraş’ta AKP eski milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu, İBB ekipleri ve İmamoğlu’na “defolun” diye bağırdı.

Dayanışmaya örnek davranış!..

TALİMAT

Bakan dahil tüm yetkililer her etkinlikte “Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla
diye söze başlarken, Hatay’da iş makinaları en kritik süreçte saatlerce AFAD’dan talimat bekledi.

Kişilik sorunlu…Baş bozuk…

İLAHİ

AFAD Afetlere Müdahale Genel Müdürü Palakoğlu ilahiyatçı. Deprem konusunda bilgisiz.

İlahi atayan!..

ÜRETİM

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, Uşak’tan bir milyona yakın battaniye gönderilmesini “Türkiye’yi üreterek büyüyen bir ülke olma yolunda hükümet olarak desteklemeye devam edeceğiz” dedi.

Aslanım hükümet, çalmadı, çaldırmadı, satmadı, üretti, büyüttü!..

MEZE

RTE, ”Hatay’da biz asker göremedik, jandarma göremedik, polis göremedik‘ gibi yalan, yanlış iftiralar atıyorlar. Bizim askerimiz şereflidir, jandarmamız şereflidir, polisimiz şereflidir. Ama bu şerefsizlerin ağzına biz onları meze yaptırmayız… Deftere yazıyoruz.”

Milli birliği sağlıyor!..

HAYIR

Gaziantep BŞB Başkanı Fatma Şahin, bir depremzedeye, ”Her şerde bir hayır vardır. Rabbim ne derse o olur.” dedi.

Suçu Allah’a havale…

KADER

RTE, 2019’da Kahramanmaraş’ta, Hatay’da, Malatya’daki mitinglerde imar affı çıkarmakla övünmüştü.

Şimdi “kader” diyor, Hatipoğlu gibi bir din tüccarı bile kabul etmiyor.

Ülkenin kötü kaderi yönetim…

YALANCI

RTE ve Adalet Bakanı Bozdağ, deprem bölgesinde yağma olayları olduğunu söylerken Soylu bakan, “sorunun yağmacılık değil yalancılık” olduğunu söyledi.

Kim yalancı?..

KUTSAL

Seçimlerin ertelenmesi gerektiğini öne süren Arınç, “Anayasalar kutsal metinler değildir” dedi.

Değiştirilemez kutsallar peşinde görünüp, insanların yaşamını değiştirdiğiniz yetmedi mi!..

SAHTEKAR

Bahçeli, AHBAP ve BABALA’yı sahtekarlıkla suçladı.

Onların yarısı kadar dürüst ve yararlı olabilseler…
============================
Dostlar,

Aşağıdaki gazete kesisini biz ekledik.. (Ahmet Saltık)