Etiket arşivi: Sansür

ÇARŞAMBA (DEPREM) İĞNELERİ : 15 Şubat 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

SANSÜR

Kahramanmaraş’tan canlı bağlantı yapan Show TV muhabiri Tuğba Södekoğlu, ‘ekipler asla gelmiyor‘ diyen genç depremzedenin sesini bastırmaya çalışarak yanından uzaklaştı.

Sansüre …

DİYANET’e

Türkiye’nin Milano Başkonsolosluğu sosyal medya hesabından bir mesaj paylaşarak, Türkiye Diyanet Vakfı ve Türk Kızılayı’na bağış çağrısında bulundu.

Ölenlere dua okurlar…

SOYTARI

Fransa’da yayımlanan Charlie Hebdo dergisi, Türkiye’deki depremin yıkımını
Tankları göndermeye bile gerek kalmadı” ifadesiyle karikatürize etti. (çizgiye döktü)

Tankların namlularını eş-dost-akrabalarına yönlendirebilirler…

DAYANIŞMA

Kahramanmaraş’ta AKP eski milletvekili Nursel Reyhanlıoğlu, İBB ekipleri ve İmamoğlu’na “defolun” diye bağırdı.

Dayanışmaya örnek davranış!..

TALİMAT

Bakan dahil tüm yetkililer her etkinlikte “Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla
diye söze başlarken, Hatay’da iş makinaları en kritik süreçte saatlerce AFAD’dan talimat bekledi.

Kişilik sorunlu…Baş bozuk…

İLAHİ

AFAD Afetlere Müdahale Genel Müdürü Palakoğlu ilahiyatçı. Deprem konusunda bilgisiz.

İlahi atayan!..

ÜRETİM

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, Uşak’tan bir milyona yakın battaniye gönderilmesini “Türkiye’yi üreterek büyüyen bir ülke olma yolunda hükümet olarak desteklemeye devam edeceğiz” dedi.

Aslanım hükümet, çalmadı, çaldırmadı, satmadı, üretti, büyüttü!..

MEZE

RTE, ”Hatay’da biz asker göremedik, jandarma göremedik, polis göremedik‘ gibi yalan, yanlış iftiralar atıyorlar. Bizim askerimiz şereflidir, jandarmamız şereflidir, polisimiz şereflidir. Ama bu şerefsizlerin ağzına biz onları meze yaptırmayız… Deftere yazıyoruz.”

Milli birliği sağlıyor!..

HAYIR

Gaziantep BŞB Başkanı Fatma Şahin, bir depremzedeye, ”Her şerde bir hayır vardır. Rabbim ne derse o olur.” dedi.

Suçu Allah’a havale…

KADER

RTE, 2019’da Kahramanmaraş’ta, Hatay’da, Malatya’daki mitinglerde imar affı çıkarmakla övünmüştü.

Şimdi “kader” diyor, Hatipoğlu gibi bir din tüccarı bile kabul etmiyor.

Ülkenin kötü kaderi yönetim…

YALANCI

RTE ve Adalet Bakanı Bozdağ, deprem bölgesinde yağma olayları olduğunu söylerken Soylu bakan, “sorunun yağmacılık değil yalancılık” olduğunu söyledi.

Kim yalancı?..

KUTSAL

Seçimlerin ertelenmesi gerektiğini öne süren Arınç, “Anayasalar kutsal metinler değildir” dedi.

Değiştirilemez kutsallar peşinde görünüp, insanların yaşamını değiştirdiğiniz yetmedi mi!..

SAHTEKAR

Bahçeli, AHBAP ve BABALA’yı sahtekarlıkla suçladı.

Onların yarısı kadar dürüst ve yararlı olabilseler…
============================
Dostlar,

Aşağıdaki gazete kesisini biz ekledik.. (Ahmet Saltık)

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 26 Ekim 2022

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

SANSÜR

TRT Belgesel kanalında 16 Ekim Pazar günü yayınlanan, “Hayvanların Dövüş Kulübü” adlı belgeselde ‘Uganda Kob Antilopları’ gösterildi. Erkek antilopların çiftleşme öncesi yaptıkları kavga sırasında üreme organlarına sansür uygulandı.

Dişilere de çarşaf giydirilebilirdi…

KUKLA

Kılıçdaroğlu’ndan sonra İYİ Parti heyeti de ABD’ye gitti. AKP zaten hep orada.

İpinde beni oynat” yarışı…

HASTA

Bahçeli, ”Amasra’yı konuşuyorken Soma felaketini hatırlatmak hastalıklı bir yaklaşımdır.”

Ders almama ve unutturma hastalığı…

UTANMAZ

RTE’nin AKP rozeti taktığı dönek Ak Çelebi’nin ilk sözü “Allah utandırmasın” oldu.

Korkma,

Allah ile aldatanların içinde Allah korkusu olmaz,

Utanmayı bilmeyenler için zaten sorun yoktur…

ONURSUZ

Ak Çelebi, “Bir milyona yakın asker polis korucu silah arkadaşım görevinin başında ben aynı zamanda onların onurunu koruyorum.”

Kendi onurunu koru, gölge etme…

KİMYA

Terör örgütü PKK’nın iddiaları sonrası önce HDP’liler Türk askerini suçlayan açıklamalar yaptı. Ardından CHP’li Sezgin Tanrıkulu ve TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, Türk Silahlı Kuvvetlerini ‘kimyasal silah‘ kullanmakla suçladı.

Kimyaları bozuk…

GÖSTERİ

Sakarya’da Nakşibendi tarikatının Hakkani kolu üyeleri, gece yarısı sokak ortasında zikir çekti.

Hak arayan işçi, öğretmen gibi birileri olsa polisimiz nefes aldırmazdı…

BÜTÇE

Diyanetin 2023 bütçesi altı Bakanlıktan fazla.

Bütçeye de pamuk tıkayacaklar…

DEĞER

Kapadokya’da balon kazası oldu. İki turist öldü. Pilot hemen gözaltına alındı.

Kozlu’da 9 yıl önce 8 madenci öldü. TTK yetkilileri yeni yargıç karşısına çıkıyor.

Amasra’nın acelesi yok, nasılsa ölenler gariban Türk işçileri…

ROK

Rasim Ozan Kütahyalı, FETO kumpasları döneminde gazetecilere kumpas düzenlediğini itiraf etti.

Karakter…

DÜŞÜNCE

AKP Grup Başkanvekili Mahir ÜnalMaalesef bir kültür devrimi olarak Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir. Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz.” dedi.

100 yıldır ülkede düşünce üretilmedi mi?

Bellek olmayınca hiçbir dilde düşünce üretilemez…

EŞLİK

MHP lideri Devlet Bahçeli, “Malum belediye başkanlarını Sayın Erdoğan ile devamlı eş tutup ona rakip olarak gösteriyorlar. Bu bir FETÖ yönetimidir. Yenemiyorsan yıprat taktiğidir.” iddiasında bulundu.

Yanılıyor, eş tutulmuyorlar ikisi de RTE’den önde…

SEROK RTE

Diyarbakır’daki AKP toplantısında RTE’ye “Biji serok Erdoğan” tezahüratı yapıldı.

Yeni Açılım bekleniyor…

ÇOCUK

Aile Bakanlığı, eşi ölmüş en az üç çocuklu kadınlara konut destek programı başlattı.

PKK’lı kadınlar 5, 10, 15 yapıyor. Eşitlik ilkesine aykırı…

Sansürün satır araları 

Cagatay_Guler_portresi

PROF. DR. ÇAĞATAY GÜLER
HALK SAĞLIĞI UZMANI

24 Ekim 2022, Cumhuriyet

Özgür toplumlarda herkesin görüş ve fikirlerini iletme, her türlü bilgiyi paylaşma hakkı vardır. Buna ifade özgürlüğü denir. İnsanların birbirini anlaması bu yolla sağlanır. Siyasi muhalefet, kültürel etkileşim, toplumun bilgilenmesi, yaratıcılık, ilerleme, karşılıklı görüş alışverişi ve bireylerin kişiliğinin gelişimi için temeldir. Hoşa giden, zararsız kabul edilenlerin yanı sıra başkalarını kızdırabilecek, rahatsız edebilecek görüşler ve ifadeler de buna dahildir.

İfade özgürlüğünü ortadan kaldırmak isteyenler bunu güç kullanarak ve yasadışı kılarak yapmaya çalışırlar. Toplantılar, mitingler ve gösteriler için getirilen izin isteme kuralı bile istismar edilerek salt engelleme amacıyla kullanılır. Oysa A. Camus’ye göre “Özgürlük daha iyi olabilme fırsatından başka bir şey değildir.

YOZ SAPTIRMALAR

Yargıç William Orville Douglas,

  • İfade özgürlüğünün en önemli yanı öğrenme özgürlüğüdür.
  • Eğitim bütünüyle sürekli bir diyalogdan, ufuktaki her problemi izleyen sorular ve yanıtlardan ibarettir.” demektedir.

Bu soru ve yanıtlar kimilerince söylenmesi, işitilmesi ve duyulması istenmeyen, sıkıntı verici ve aykırı sayılabilir. 17 Şubat 1600 tarihinde Engizisyon (mahkemesi!) kararıyla Roma’da yakılarak öldürülen İtalyan filozof, rahip ve gökbilimci

  • Giordano Bruno şöyle diyordu:
  • Ne gördüğüm gerçeği gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesine hedef olarak yaşadım.”

Sansür” özgürce konuşma ve ifade etme yani iletişim hakkını ortadan kaldırmayı amaçlar. Başta yazılı sonra görsel basını, zamanla tüm boyutlarıyla sosyal medyayı hedef almıştır. Yasalardaki belirsiz ifadelerle karar, “mahkûm etmeye azmettirilmişlerin” “mantığına” bırakılmıştır. Böylelerinin mantığının “Kör bir adamın, sağır bir adama, saçlarına yapıştığı kel bir adamın peşinden koşan belden aşağısı felçli birini gördüğünü söyleyen bir dilsiz” olduğu söylenir. Mahkûm edilmesi emredilen, uslamlama (muhakeme) yerine yoz saptırmalarla mahkûm edilecektir.

YILDIRMA SÜRECİ

Güncel sansür düzenlemelerinin satır aralarında McCarthy’ci eylemlere altyapı oluşturulmaktadır. Joseph McCarthy 1950’li yıllarda kamuya mal olmuş, ünlü birçok kişiyi değişik mantık saptırmalarıyla “komünistlikle” suçlayarak çok büyük bir korku dalgası yarattı. Onlara “Bizim varsaydığımız ama var olmayanın, olmadığını kanıtla bakalım” deniyordu. Herhangi bir kanıt olmadığı halde suçlanan bu kişilerin, olmadıklarını kanıtlayamamaları “suç delili” sayıldı. Bu durum, dayanaksız suçlamaların “güçlü birer kanıt” gibi algılanmasına yol açarak birçok masum insanın hayatını ve itibarını (yaşamını ve saygınlığını) mahvetti. İhanetler, iftiralar, “İsim ver kurtul” işkencelerinin yarattığı paniklemeler, yalancı tanıklıkların yarattığı burgaç neredeyse bütün insani ilişkileri darmadağın etti.

Güç sahipleri öfkeli bir yıldırma süreci başlatırken, işlerine gelmeyen “tezlerin” bilimsel “karşıtezlerini” bile baskıladıklarının farkına varmazlar. “Düşüncenin katma değeri” sayılan “diyalektik süreci” öldürürler. Böylece düşünsel ve bilimsel gelişmeyi, nitelik artışını engelleyen kötü bir yozlaşmayı tetiklerler.

  • Eleştirel düşünce suç olur.
  • Yerleşecek linç kültürü ülkeleri hapishaneye çevirir.

Tüm türkülerim kaptan yoldaş – oğlum Baran için

Dostlar,

Yakın akrabamız saz sanatçısı – ozan – türkücü – savaşımcı eğilmeyen aydın
Sevgili Rahmi Saltuk’tan kısaca söz edelim hoşgörünüzle..

Çoook bedek ödeyen ama ödün vermeyeni bükğlmeyen devrimci sanatçı..

İzmir’de 9 Ekim 2013 günü Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda dinleyicileri ile buluşacak. Geçtiğimiz yıl 21 yaşındaki oğlu Baran’ı çoook acı biçimde yitirdi.. Yeni yeni kendine geliyor..

Teşekkürler Sevgili Rahmi, sesine ve sözüne sağlık..
Her şey gönlünce olsun..
Lütfen acını bal eyle ve sanat yaşamını üreterek sürdür..
Sesini de, sazını da cemalini de çook özledik..

Sevgi ve saygı ile.
06.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================

Tüm türkülerim kaptan yoldaş, oğlum Baran için

Rahmi_Saltuk

Rahmi SALTUK

Uzun bir aradan sonra sahnelere dönüyor Rahmi Saltuk. Şimdilik tek konserle. 9 Ekim günü İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda dinleyicileri ile buluşacağı için heyecanlı. Konserin formatı da adı gibi ilginç.
“Türküler ve Anılar” adını verdiği konserde
her türkü ile ilgili yaşanmış anılarını aktaracak.

 

GAMZE AKDEMİR

  • “Tanrı Baba”, 
  • “Dağlarına Bahar Gelmiş Memleketimin”, 
  • “Acıyı Bal Eyledik”, 
  • “Terk Etmedi Sevdan Beni”, 
  • “Haydi Gülümse”…

Usta halk ozanı Rahmi Saltuk’un seslendirdiği, dillere düşmüş bestelerden
sadece birkaçı. Canlı bir konserde kendisinden dinlemeyeli epey bir zaman oldu.
Bu bekleyişe 9 Ekim’de, saat 21.00’de İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda vereceği konserle son verecek Saltuk. Her zaman olduğu gibi özgürlük ve demokrasi şöleni havasında geçmesi beklenen konseri “Türküler ve Anılar” başlığını taşıyor.

Rahmi Saltuk ile yeni konserini, müziğe adanmış yaşamını, seri sansürlendiği yılları, siyasetle mesafesini, sosyalizmi ve yürekten desteklediği Gezi’yi konuştuk.

– Rahmi Saltuk müziği bıraktı sananlar var, sayısı az da değil. 

– Maalesef. Kesinlikle müziği bırakmadım. Kendi isteğimle ara vermiş değilim.
Şimdi sağ, sol, herkesin bir etki alanı var. Küçültmek istemiyorum ama herkesin bir çöplüğü var açıkçası. O çöplükte horozlar var. Yani diyor ki Rahmi Saltuk, gelsin benim askerim olsun. Kimsenin askeri olmadım, olmam. Öyle gönül vermiyorum bir harekete. Ben hayatımı müziğe adadım; severek, isteyerek. Hukuk okudum ama avukatlık yapmadım. Tüm sıkıntılarına rağmen müziğin yanına bir şey koymadım. Müzik çok ciddi bir iştir. Yanına bir şey koydun mu o iş sulanmaya başlıyor. Şimdi televizyonda yoksun, basında arada bir Cumhuriyet’te haberin çıkıyor, sahnelerde de öyle çok olmayınca
yani bugünün Türkiye’sinde popüler olmayınca, bıraktın sanılıyor haliyle.

– 70 ve 80’lerde ise durum böyle değildi. 

– Popüler olmayı istemeden popüler olmuştum. 1983’te Şan Tiyatrosu’nda Egemen Bostancı ile konserlere başladığımda kuyruklar oluşurdu. Solo veriyordum konserlerimi. Anadolu’da solo konserler benle başladı. Bırakın illeri, ilçe ilçe bini aşkın konser verdim. Aynı yıl 5-6 Şubat’ta Ankara’nın ünlü, 1700 kişilik Arı Sineması’nda iki gün çıktım sahneye, ortalık yıkıldı. Biletler bir hafta önceden bitti. İzmir, Bodrum, Mersin’de biletler yine yok sattı. Mustafa Oğuz 9-10 Nisan’a Arı Sineması’nda tekrarını programladı konserin. Konserlerimde türkünün öncesinde “şimdi sıra büyük ozanımız Nâzım Hikmet’te, şimdi Ahmed Arif’te, Hasan Hüseyin’de” diye anonslarda
bulununca coşku daha da arttı, alkış kıyametti. Fakat bedelini ödettiler!

– Sansür! 

– Sansür… Önce üstü örtülü sonra açık açık. 83’te, ikinci Ankara konserinin üzerinden
üç beş gün geçmişken, Şan’dan aradılar Egemen Bostancı seninle görüşmek istiyor diye. Gittim, “Oğlum tehdit ettiler. Ya Rahmi Saltuk konserlerine son verirsin ya da salonu elinden alırız diyorlar” dedi. O anonsları geçmesem sakıncalı olmayacaktım. Zülfü yâre dokunmamış olacaktım çünkü. “Egemen abi, kızmam, darılmam, sen ticaretini yapıyorsun ben de türkülerimi böyle söylüyorum. Hadi sen salonuna kavuş
ben de seninle bu durumda ne yapalım ki çalışamayacağım” dedim.

Yasaklar hiç peşimi bırakmadı, nefes aldırmadı. 

– “Kimsenin askeri” olmamakla birlikte siyasetten göbeğinizi bütünüyle kesmediniz.

– 15 yaşında sosyalizme sempati duymaya başladım. Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurulduğunda lise öğrencisi olarak sempati duyuyordum, 65’te de üye oldum.
Ama sonunda özellikle Yalçın Küçük yüzünden duruş değişince sıtkım sıyrılmaya başladı. Üst yönetimle de çok iç içe bir kişi olarak O’na her yerde karşı çıktım.
Sonra Filistin’le dayanışma geceleri yapılacaktı, 78’di sanırım. İstanbul’dakine katılamadım, bu da bir “kırılma” noktası oldu. Ankara’da sınavım vardı, hukuk fakültesini bitiriyorum. Bir grup genç geldi, ODTÜ’de de yapacağız diyerek davet ettiler. Bu arada yıllar sonra içlerinde MÜYAP Başkanı Bülent Forta’nın olduğunu da öğrendim.
90 ortalarında karşılaştık, hapisten çıkmış, “Abi, sen bize söz verdin ama gelmedin” dedi. Oysa söz verdim doğru ama gelmedim değil, gelemedim çünkü parti karşı çıktı
ve neredeyse başıma bir komiser diktiler yani. Bu önyargı da yıllar içinde sürekli
önüme çıkmıştır. İşte o bizim bilmem hangi etkinliğimize gelmemişti filan diye.
Biraz araştırsalar böyle olmadığını anlayacaklar. Sonunda bir daha hiçbir partiye
üye olmayacağıma dair kendime bir söz verdim ve partiden istifa ettim.

HADEP’in kuruluşuna beni ısrarla istediler mesela, gitseydim milletvekiliydim.

Ben sosyalist bir sanatçıyımİ;amacım sosyalist mücadeledir
.

Öyle devrimciyim, solcuyum demekle olmaz, yetmez. Evet, kimsenin askeri değilim. Şimdi yüzde yüz destek verdiğim, Türkiye’nin önüne müthiş bir ufuk açtığına inandığım Gezi Direnişi’ni böyle kullanmaya çalışanlar da var. Ben bunu yapmam.
Gezi’nin rüzgârına yamanmadım, yamanmam. Hiçbir olayın sırtına binmedim, binmem. Tüm türkülerimi geçen yıl yitirdiğim, “kaptan yoldaş oğlum Baran” için söylüyorum, söyleyeceğim.

– İzmir’deki konseriniz… Yeni bir format söz konusu değil mi?

– Evet, 9 Ekim’de saat 21.00’de Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda olacak.
Biletler Biletix’te satışta, gişe de açıldı. Format da şöyle; isminden de anlaşılacağı gibi “Türküler ve Anılar” şeklinde olacak. Özü, ağırlığı elbette türkü olmak üzere kısa anılar da paylaşacağım o türküye dair. 20 civarında türkü söylemeyi planlıyorum. Anılara da örnek verirsem; diyelim ki, “15’lere Ağıt”ı söylüyorum, bunu Deniz Gezmiş’e işgal günü şurada söylemiştim diyerek anlatacağım. “Gökte Yıldız 160” mesela, o türküye dair Behice Boran’la bir anım var onu paylaşacağım. Sonra “Altın Hızma Mülayim”,
o türküyü, meşhur, sosyalist blok daha dağılmamışken, 1973’teki Dünya Gençlik Festivali’nde Berlin’de bir İranlı klarnet sanatçısından aldım, bunun öyküsünü anlatacağım mesela. Özellikle gençlerle buluşma konusunda çok heyecanlıyım.
Genç kuşak seni tanımaz diyorlar, desinler. Gençlere güveniyorum.
Onlar bilir, beni de biliyorlardır.
(Cumhuriyet, PAZAR eki, 6.10.13)

ATAOL BEHRAMOĞLU : Sansürden de öte..

 

Cumhuriyet Dergi 31.03.2013
portresi
ATAOL BEHRAMOĞLU

Sansürden de öte…

Bir süredir ders kitaplarında şairlerimizin şiirlerinin makaslandığına ilişkin haberler okuyoruz. Yunus Emre’nin üstelik çok bilinen ilahilerinden birinin dört dizesi çıkarılıp atılmıştı. Ardından, yanlış anımsamıyorsam, Kazak Abdal geldi. Derken çağdaş şairlerimizin, M.C. Anday’ın, C. Külebi’nin, E. Cansever’in şiirleri birbiri ardına sansürlendi.

Hepsi gülünçtü ama en gülüncü sanırım Cansever’in “Masa da Masaymış Ha”
adlı şiirine uygulanandı.

Şiirin kahramanı “adam”ın, asıl kahraman olan ”masa”ya birbiri ardına koyduğu şeylerden biri de “biranın dökülüşü”ydü…

Kitabı hazırlayan her kimse, gençleri bira içmeye kışkırtacağı kaygısıyla bu dizeyi çürük bir dişi çeker gibi çıkarıp atmıştı…

Bunlar, bize ulaşanlar… Bir tarama yapılsa, kim bilir daha nelerle karşılaşacağız.

***

Sünnetli Pinokyo, namaz kılan Örümcek Adam, tesettüre girmiş Pollyanna vb… Bunlar da çocuk klasiklerinin ya da çocukların sevdiği çizgi romanların kahramanlarına uygulanan bir çeşit sansür ya da daha doğrusu, bir değiştirme, başkalaştırma işlemi…

Aslında, şiirlere uygulanan çıkarma işlemleri de, yine sansürden de daha başka bir şey… Çünkü içinden tek bir dizesi değil, tek bir sözcüğü bile çıkarılıp atılan şiir,
artık aynı şiir değildir ve bunu şairden başka hiç kimsenin yapmaya hakkı yoktur.
Şairin kendisi bile şu ya da bu nedenle sonradan bir şiirinin bazı dizelerini, sözcüklerini çıkarma ya da değiştirme gereksinimi duyduğunda; ya da yeni sözcükler, dizeler eklemek istediğinde, eğer gerçek bir şairse, bunu çok büyük bir titizlikle, sakınganlıkla yapar çünkü tamamlanmış bir sanat eseri, canlı bir organizma, yaşayan, canlı bir yaratıdır…

Kuşkusuz yalnızca şiir için değil, bütün gerçek sanat yapıtları için geçerli bir olgudur bu…

***

Şimdi, asıl söylemek istediğimi biraz daha açayım :

Edebiyata, sanata uygulanan sansür, bir yazarın, bir sanat yapıtının yayımlanmasının, gösteriminin, izleyiciye ulaşmasının engellenmesi, yasaklanması demektir….

Baskıcı siyasal yönetimlerde, yüzlerce, binlerce yıldır yapılagelen bir şeydir bu.
Böyle durumlarda, edebiyat yapıtları ya elyazmalarıyla, ya gizlice basılıp dağıtılır ya da uygun zaman gelinceye dek saklanır. Başkaca sanat ürünleri için de buna benzer şeyler yapılır, benzer önlemler alınır…

  • Sansür, düşünce ve yaratma özgürlüğüne karşı işlenmiş ağır bir suçtur.

Bir sanat yapıtını kesip biçerek yayınlamak ise onun da ötesidir ve hem o yapıta,
hem sanatçısına, hem sanat izleyicisine karşı işlenmiş, sansürcülükten bile daha ağır bir suçtur.

Sansürü, cezaevinde olmaya, özgürlükten yoksun bırakılmaya benzetebiliriz…

Bu türlü kesip biçmeler, değiştirmeler ise canlı organizmanın sakatlanması, zehirlenmesi, başka bir şeye dönüştürülerek yok edilmesi demektir….

Hangisi daha faşistçe derseniz, bence daha faşistçe olan bu ikincisidir.

Bir şiirin üzerinde oynamak, bir roman kahramanının kişiliğini değiştirip onu ilgisiz bir kişiliğe dönüştürmek ve bunu ideolojik bir kasıtla yapmak…

Nazilerin kurbanları üzerinde uyguladıkları sapık “tıbbi deney”ler gibi bir şey, insanlığa ve yaşama karşı işlenmiş ahlakdışı bir suç, bir cürümdür.

***

Ülkemizi ele geçirmiş olan gerici, sapkın güç, her alanda işlediği suçlara
edebiyat ve kültür alanındaki bu akıl ve ahlakdışı uygulamaları da ekliyor.

Yaşamın dokusunu, kimyasını bozuyor, çarpıtıyor, zehirliyor.
Bütün bir ülkeyi kendi çirkin, hastalıklı, özgürlük ve yaşam düşmanı
kimliğine benzetmeye, bozup dönüştürmeye çalışıyor.

ataolb@cumhuriyet.com.tr
www.ataolbehramoglu.com.tr
http://behramogluataol.blogspot.com