Etiket arşivi: Engizisyon

Sansürün satır araları 

Cagatay_Guler_portresi

PROF. DR. ÇAĞATAY GÜLER
HALK SAĞLIĞI UZMANI

24 Ekim 2022, Cumhuriyet

Özgür toplumlarda herkesin görüş ve fikirlerini iletme, her türlü bilgiyi paylaşma hakkı vardır. Buna ifade özgürlüğü denir. İnsanların birbirini anlaması bu yolla sağlanır. Siyasi muhalefet, kültürel etkileşim, toplumun bilgilenmesi, yaratıcılık, ilerleme, karşılıklı görüş alışverişi ve bireylerin kişiliğinin gelişimi için temeldir. Hoşa giden, zararsız kabul edilenlerin yanı sıra başkalarını kızdırabilecek, rahatsız edebilecek görüşler ve ifadeler de buna dahildir.

İfade özgürlüğünü ortadan kaldırmak isteyenler bunu güç kullanarak ve yasadışı kılarak yapmaya çalışırlar. Toplantılar, mitingler ve gösteriler için getirilen izin isteme kuralı bile istismar edilerek salt engelleme amacıyla kullanılır. Oysa A. Camus’ye göre “Özgürlük daha iyi olabilme fırsatından başka bir şey değildir.

YOZ SAPTIRMALAR

Yargıç William Orville Douglas,

  • İfade özgürlüğünün en önemli yanı öğrenme özgürlüğüdür.
  • Eğitim bütünüyle sürekli bir diyalogdan, ufuktaki her problemi izleyen sorular ve yanıtlardan ibarettir.” demektedir.

Bu soru ve yanıtlar kimilerince söylenmesi, işitilmesi ve duyulması istenmeyen, sıkıntı verici ve aykırı sayılabilir. 17 Şubat 1600 tarihinde Engizisyon (mahkemesi!) kararıyla Roma’da yakılarak öldürülen İtalyan filozof, rahip ve gökbilimci

  • Giordano Bruno şöyle diyordu:
  • Ne gördüğüm gerçeği gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesine hedef olarak yaşadım.”

Sansür” özgürce konuşma ve ifade etme yani iletişim hakkını ortadan kaldırmayı amaçlar. Başta yazılı sonra görsel basını, zamanla tüm boyutlarıyla sosyal medyayı hedef almıştır. Yasalardaki belirsiz ifadelerle karar, “mahkûm etmeye azmettirilmişlerin” “mantığına” bırakılmıştır. Böylelerinin mantığının “Kör bir adamın, sağır bir adama, saçlarına yapıştığı kel bir adamın peşinden koşan belden aşağısı felçli birini gördüğünü söyleyen bir dilsiz” olduğu söylenir. Mahkûm edilmesi emredilen, uslamlama (muhakeme) yerine yoz saptırmalarla mahkûm edilecektir.

YILDIRMA SÜRECİ

Güncel sansür düzenlemelerinin satır aralarında McCarthy’ci eylemlere altyapı oluşturulmaktadır. Joseph McCarthy 1950’li yıllarda kamuya mal olmuş, ünlü birçok kişiyi değişik mantık saptırmalarıyla “komünistlikle” suçlayarak çok büyük bir korku dalgası yarattı. Onlara “Bizim varsaydığımız ama var olmayanın, olmadığını kanıtla bakalım” deniyordu. Herhangi bir kanıt olmadığı halde suçlanan bu kişilerin, olmadıklarını kanıtlayamamaları “suç delili” sayıldı. Bu durum, dayanaksız suçlamaların “güçlü birer kanıt” gibi algılanmasına yol açarak birçok masum insanın hayatını ve itibarını (yaşamını ve saygınlığını) mahvetti. İhanetler, iftiralar, “İsim ver kurtul” işkencelerinin yarattığı paniklemeler, yalancı tanıklıkların yarattığı burgaç neredeyse bütün insani ilişkileri darmadağın etti.

Güç sahipleri öfkeli bir yıldırma süreci başlatırken, işlerine gelmeyen “tezlerin” bilimsel “karşıtezlerini” bile baskıladıklarının farkına varmazlar. “Düşüncenin katma değeri” sayılan “diyalektik süreci” öldürürler. Böylece düşünsel ve bilimsel gelişmeyi, nitelik artışını engelleyen kötü bir yozlaşmayı tetiklerler.

  • Eleştirel düşünce suç olur.
  • Yerleşecek linç kültürü ülkeleri hapishaneye çevirir.

‘Laiklik olmadan demokrasi olmaz’

Prof. Dr. NECDET ADABAĞ* │ UTEF 2018 | Uluslararası Trabzon Edebiyat Festivali-UTEF
PROF. DR. NECDET ADABAĞ

DTCF Eski Dekanı
13 Ağustos 2022 Cumhuriyet

  • Evet, en çok bir yıl sonra. 20 yıldan, dahası, 1950’den ve daha da kötüsü 12 Eylül’den sonra ilk kez yeniden ülkemiz laik ve demokratik bir anlayışla çağdaş dünyaya kapılarını açacaktır.

Umarım. Özellikle laik dünyaya… İlhan Selçuk, “Laiklik olmadan demokrasi olmaz” demişti.

Dini yozlaştırmadan kendi değerleri içinde yorumlamak ve hiçbir şeye peş keş çekmemek anlamını taşır laiklik.

Machiavelli’nin dediği gibi, siyasanın dinden bağımsızlığıdır.

Giordano Bruno bunun için yakıldı;

Tommaso Campanella bunun için yirmi beş yıl zindanlarda süründü.

Engizisyon, Aydınlanmacı düşünürleri yargılamak için kuruldu.

Galileo Galilei bunun için kendini yadsımak zorunda kaldı ama bilimin bağımsızlığını sağladı.

  • Batı dünyası bilimin ve siyasanın bağımsızlığı üzerine kuruludur.

HER ZAMAN GEREKLİ

Günceldeki siyasacılar Avrupa Birliği’ne gireceklerini söyledikleri zaman hiç inandırıcı gelmemişti. Avrupalılar, Müslüman demokratları destekleyeceğiz demişlerdi. “Bizde Hıristiyan demokratlar, sizde Müslüman demokratlar olacak” demişlerdi. Hıristiyan demokratlar yerlerinde dururken bizde siyasal İslamcılar türedi.

  • Laik Türkiye’yi çok daha arar olduk.

12 Eylül 1980 darbesinden önce ülkemiz dünyanın en laik ülkesiydi!

Niçin mi? Çünkü bilime ve siyasaya din bulaşmamıştı ya da bulaştırılamamıştı. En azından bu boyutta. Çok iddialı olduğumu biliyorum ama haklıyım. Küçük bir araştırma yapmak ya da çevremizdeki siyaset kurumlarına, üniversitelere ve camilerde söylenenlere, toplumumuzun yaşam biçimine bakmak yeterlidir. Bu değerlendirmeyi yapmayı sevgili halkıma bırakıyorum özellikle bugünlerde, bir parça ekmek peşinde koşan halkıma. Hem peşinde koşsunlar ekmeğin hem de niçin bu durumlara düştüklerini düşünsünler, ki artık zamanı gelmiş geçmiştir.

  • Laik bir anlayışa, yaşam biçimine toplumların her zaman gereksinimi vardır.

KARAR SİZİN

Laiklik halkımız için bir anlam taşımayabilir (keşke taşısaydı) ama bu yoksulluğun, yolsuzluğun, açlığın, sefaletin gerisinde laiksizliğin, laik olamamanın, laik olmayan bir ülkede yaşamak zorunda bırakılmış olmanın çokça payı vardır.

Çünkü laik olmayınca demokrat olamamanın sıkıntısı içinde hak, hukuk, adaletten uzak, dahası yoksun kalınmıştır.

  • Hak, hukuk, adaletin yokluğu hakça paylaşımı ortadan kaldırmış, açlık, yoksulluk, esensizlik, fukaralığı getirmiş, varsıl daha varsıl, yoksul daha yoksul olmuştur.

Ağalar, beyler, çapulcular, hırsızlar ülkesi olmaktan geri kalmamıştır zavallı ülkem.

2005 yılında gazetemiz Cumhuriyet’te laiklikle ilgili yazdığım yazıdan bir alıntı yapmak istiyorum. Yazının başlığı “Ben laik miyim?”di. Şunu yazmıştım:

  • Ulu Önder’in ardından uygulanan karşıdevrimci, popülist siyasalar ve tarikatlara hoş görünmek sevdasındaki yaklaşımlar, bizi bugün laikliği tartışma aşamasına getirmiştir”.

Bu yazı, yitirilen bir seçim sonrası yazılmıştı. Şimdiki bir seçim öncesi yazılmış bir yazı oldu. Karar sizin ey halkım!