Etiket arşivi: Prof. Dr. Mehmet Haberal

Başkent Üniversitesi’nde konferansımız : CUMHURİYET’in SAĞLIK POLİTİKASI ve GÜNÜMÜZ

Dostlar,

Bu gün, 22 Şubat 2023 Çarşamba günü, Başkent Üniversitesi’nde bir konferansımız olacak.. / OLDU saat 14:00’te, Avni Akyol konferans salonunda.

Konumuz :

  • CUMHURİYET’in SAĞLIK POLİTİKASI ve GÜNÜMÜZ

Düzenleyen BÜTAM :

  • Başkent Üniversitesi Ord. Prof. Dr. Enver Ziya KARAL
    Tarih Araştırma ve Uygulama Merkezi

Merkez Müdürü Sn. Prof. Dr. Seçil KARAL AKGÜN çok emek verdi bu toplantı için.

Türkiye çok ağır bir deprem afeti yaşarken, sağlık sisteminin de öbür kamu hizmetleri, AFAD gibi tel tel döküldüğünü görmek acı verici.

Oysa kamusal sorumlulukla, koruyucu sağlık hizmetlerine mutlak öncelik verilerek, TEK TIP – TEK SAĞLIK yaklaşımı ile değil salt Türkiye’de, dünyada da çok daha sağlıklı toplumlara erişmek olanaklı. Bu da ekonomik gönenç için, eğitilmiş insangücü ile birlikte en temel girdi.

Artık neo-liberal küreselleşTİRme = yeni emperyalizmi durdurmak ve insanlık tarihinin çöplüğüne atmak zamanı geldi, geçiyor.. ve bu olanaklı :

  • Küresel DAYANIŞMA ile..

Konuyu kapsamlı olarak işlemek üzere 110+ yansı (slayt) hazırladık, pdf aşağıda. Yansıları izlemek için lütfen tıklayınız :

Cumhuriyet’in Sağlık Politikası ve Günümüz, 22.02.23

Toplantıya Sn. Prof. Dr. Mehmet Haberal da katılacaklarını bildirdiler. (Akut bir karaciğer aktarımı operasyonu araya girdi ve katılamadılar.. Rektör Sn. Prof. Dr. Haldun Müderrisoğlu, Anayasa Mhk. eski efsane başkanı Sn. Yekta Güngör ÖZDEN, İsmet İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan Toker….. katıldılar..)

Konferansa emek verenlere teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 22 Şubat 2023, Ankara
(Güncelleme : 23:50)

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı ​AbD
​Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ KIBRIS TÜRK TARİHİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
KIBRIS TÜRK TARİHİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

Sayın İsmail Bozkurt’un kavramsallaştırdığı Kıbrıs Türklerinin “Var Olma Mücadelesi”, 20’nci yüzyıla damgasını vuran bir olgudur. İngiliz yönetimi altında başlayan Var Olma Mücadelesi, Kıbrıs Cumhuriyeti sırasında ve sonrasında da sürmüş, günümüzde çözüm bekleyen sorunların başında yerini almıştır.

Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından 20’nci yüzyılın ilk yarısında Anadolu’da başlatılan Milli Mücadele’nin bir benzerini de Kıbrıs Türkleri vermektedir. Ancak bir farkla; Anadolu’daki Milli Mücadele kısa bir süre sonra Tam Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ne dönüşmüş olmasına karşın, Kıbrıs Türk halkının bağımsızlık istenci (iradesi) ne yazık ki uluslararası kuruluşlar ve bağımsız devletler tarafından, Türkiye dışında, tanınmamıştır. Bu durum Kıbrıs Türk halkının on yıllar süren yalnızlığına yol açmıştır.

Kıbrıs Türklerinin vermiş olduğu ve dinamik yapısını hâlâ koruyan bu mücadelenin hem KKTC’de hem de Türkiye başta olmak üzere çeşitli düzlemlerde anlatılması ve kamuoyu ile akademik dünyada farkındalık oluşturulması büyük önem taşımaktadır.

Peki, bu konuda KKTC’nin devlet politikası var mıdır? Buna “evet” diyebilmeyi çok isterim, ancak Kıbrıs Türklerinin Var Olma Mücadelesinin kitlesel olarak anlatıldığı, yükseköğretim kurumlarının programları arasında olduğunu söyleyebilmek olanaklı değildir. Kıbrıs Türklerinin Var Olma Mücadelesi ile Kıbrıs Türk halkına on yıllardır dayatılan insanlık ve hukuk dışı uygulamaların yeterince anlatılmadığı gerçeği kamuoyunun da uzlaştığı bir sorundur.

KKTC’de halen etkin 22 üniversiteden yalnızca ikisinde (Yakın Doğu Üniversitesi ve Lefke Avrupa Üniversitesi) Tarih Bölümü vardır. Bu durum bile Kıbrıs Türklerinin savaşımının (mücadelesinin) kamuoyuna anlatılması ve yeni kuşaklarda tarih bilincinin oluşturulması konusundaki politika eksikliğinin somut göstergesidir.

Şöyle ki: Halen KKTC üniversitelerinde 110 bine yakın öğrenci lisans, yüksek lisans ve doktora eğitimlerini yürütmektedir. Bu öğrencilerin %90’nı aşan bölümünü Türkiye ve 3. ülke vatandaşları oluşturmaktadır. Kısaca 90 binin üzerindeki üniversite öğrencisi mezun olduktan sonra uzun yıllar kaldığı KKTC’den ayrılırken, Kıbrıs Türklerinin Var Olma Savaşımından habersiz olarak ülkelerine dönmektedir. Uzun yıllardır süren bu durumun doğal sonucu olarak, KKTC’de yükseköğrenimlerini tamamlayan yaklaşık 400 bine yakın kişi, Kıbrıs Türklerine uygulanan insanlık ve hukuk dışı politikalar konusunda bilgi sahibi olmadan ülkelerine dönmüşlerdir.

  • Kıbrıs Türk halkının Var Olma Savaşımını anlatabilmek yolunda çok büyük bir fırsatın kaçırılmış olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Bu eksikliğin yaratmış olduğu sakıncalar her düzeyde dile getirilmiş olmasına karşın, önemli bir adımın atılmamış olması düşündürücüdür.
***
Kıbrıs Türklerinin Var Olma Mücadelesini Anavatan Türkiye’de anlatmak, hem kamuoyunda hem de akademik alanda farkındalık yaratmak amacıyla önemli bir girişimde bulunulmuştur.

Nitelikli bilimsel ve ulusal öğretim ile araştırmaları önceleyen, içinde bulunduğu coğrafyayı ve Türkiye’yi okumaya çalışan bir vizyonla çalışmalar yapan Başkent Üniversitesi kurucusu ve Yönetim Üst Kurul Başkanı Sayın Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın bu konudaki eksikliği gidermek amacıyla vermiş olduğu buyrum (direktif) doğrultusunda

  • Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi KITAMER kurulmuştur.

Türkiye ve KKTC’de benzeri olmayan bu Merkezin misyonları arasında:

  • Türkiye’de Ulusal Dava olarak kabul edilen Kıbrıs Türk halkının özgürlük ve bağımsızlık savaşımını geniş kitlelere duyurmak ve farkındalık düzeyini artırmak,
  • Akademik çalışmalar yaparak sorun alanlarını bilimsel yöntemlerle inceleyip elde ettiği sonuçları ve çözüm önerilerini ilgili kurumlarla paylaşmak,
  • Gereksinim duyulması durumunda Kıbrıs’taki gelişmeler konusunda danışmanlık yapmak yer almaktadır.

KITAMER’in yakın bir gelecekte Kıbrıs Türk Tarihi Enstitüsü’ne dönüşmesi ile ilgili stratejik hedef ise, on yıllardır dile getirilen ancak bugüne dek somut adım atılmamış önemli bir tasarımdır..
===========================
Dostlar,

Bu önemli ve coşku veren Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin kurucu müdürlüğüne, dostumuz E. Albay Doç. Dr. Mehmet BALYEMEZ atanmıştır.

Mehmet Balyemez - Kıbrıs Türk Tarihi Araştırmaları Merkezi - Başkent Üniversitesi | LinkedIn

Sayın Balyemez Cumhuriyet Tarihi doktorudur. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde Sn. Prof. Dr. Bige Sükan danışmanlığında yürüttüğü doktora tezi, Kıbrıs Türk tarihinde son derece kapsamlı ve değerli, beş yüz sayfayı aşkın bir bilimsel araştırma ürünüdür. İngiliz arşivlerinden geniş ölçekte yararlanılmıştır ve Türk Tarih Kurumu‘nca basılmaya değer bulunmuştur.

Dr. Balyemez’in kişisel arşivinde oldukça varsıl (zengin) belgeler bulunmaktadır. Bunların araştırmacılara açılması ve ulusal – uluslararası kamuoyuna doğru bilgiler verilmesi gereklidir. Haklı Kıbrıs Ulusal Davamızı savunmada elimiz gerçekte çok güçlüdür.

Ingiliz Yönetimi Döneminde Kıbrıs Türklerinin Siyasi Kitabı

Dr. Balyemez, KKTC üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalıştığı yıllarda “KKTC Tarih Kurumu”  (Türk Tarih Kurumu benzeri) kurulması için çok çaba göstermiştir. Bu adım atılmalıdır. KKTC halkına ve özellikle gençlerine ulusal tarih bilinci kazandırılması yaşamsaldır.

Başkent Üniversitesi kurucu rektörü, yurtsever bilim insanı hocamız Sayın Prof. Dr. Mehmet Haberal‘ın, kendisine götürdüğümüz böylesi bir öneriye hızla ve yürekten destek vermesi alkışlanacak bir durumdur. Zamanla bu Araştırma ve Uygulama Merkezinin ulusal – uluslararası ölçekte lisansüstü tezlerin üretildiği bir Enstitü’ye evrilmesi çok yerinde olacaktır.

Devletin ilgili birimlerinin, başta Türkiye ve KKTC Dışişleri Bakanlığı olmak üzere, bu girişme destek vermeleri çok olağandır. Türkiye’de ve İngiltere’de, dünyanın başka yörelerinde yaşayan Kıbrıs Türklerinin de bu Merkezle yakından ilgilenmeleri gerekmektedir:

Merkez, web sitesini de açmıştır ve önemli bilgi, belgeleri paylaşmaya başlamıştır :

https://kitamer.baskent.edu.tr/kw/index.php

Başarılar diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 06 Ekim 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik

Rifat Serdaroğlu : KÖKSAL TOPTAN


KÖKSAL TOPTAN

portresi3

 

Rifat Serdaroğlu

Bayramın 2. günü yayınlanan gazetelerde
çok ilginç bir fotoğraf vardı.

 

Suçsuz yere 4 yıl 4 ay cezaevinde yatan Zonguldak Milletvekili
Prof. Dr. Mehmet Haberal, özgür kaldıktan sonra gittiği memleketinde,
Valilik ziyareti sırasında, çocukluk ve okul arkadaşı Köksal Toptan ile karşılaşıyor
ve Köksal Bey, çocukluk arkadaşını gülerek öpüyordu!
Evet, fotoğraf aynen böyle idi.

Haberal’ın boynuna sıkı-sıkı sarılmış ve O’nu özlemle öpen Köksal Bey!

Bu fotoğraf beni çok gerilere götürdü.

İkisi de Rize’de doğmuşlardı.
Eğitimlerinin önemli bir bölümünü Zonguldak’ta tamamlamışlar, okul sıralarında
yan yana oturmuşlar, harçlıklarını paylaşmışlardı.
Yıllar yılları izledi.
Biri siyasete girdi, Milletvekili-Grup Başkan Vekili-Bakan-TBMM Başkanı oldu.

Öbürü Tıp alanında dünyanın en saygın kişilerinden biri oldu, binlerce yaşam kurtardı, bunlarla yetinmedi ve on binlerce genci yaşama hazırlayacak üniversiteyi kurdu, çeşitli hastanelerle de destekledi.

Şifa dağıtmak ve yardım etmek için gece-gündüz çırpınmasının, önüne konulan bürokratik engelleri yıkmak çabasının, canlı tanıklarından biriyim.

1980 /12 Eylül darbesi ile parlamento dışında kalan, Köksal Bey
Avukatlığa başlayınca, okul arkadaşı O’na her türlü desteği vermişti.

AKP İktidarda, yıl 2009.

Köksal Bey TBMM Başkanı yani Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
“İkinci Adamı” konumunda idi.

Prof.Dr Haberal, “Ergenekon Terör Örgütüne üye olmak” iddiasıyla tutuklanıyordu!

9. Cumhurbaşkanı Demirel, Haberal’ı uğurlamak için uçağın kapısına kadar geliyor, Haberal’ın çocukluk arkadaşı Köksal Bey ise ortalarda görünmüyordu!
Görünmediği gibi, arkadaşına sahip çıkmıyor, “olmaz öyle şey, Haberal kim,
terör kim, bu tümüyle saçmalık” diyemiyor, “yargı bağımsızdır-suçsuzsa
gerçek ortaya çıkar”
 gibi yavan laflarla Haberal’dan kaçıyordu!

Herkesin saygı duyduğu Haberal’a tüm dünya sahip çıkıyor,
izin alabilenler Silivri zindanında ziyaret ediyorlardı.

4 yıl, 4 ay boyunca Köksal Bey bir kez olsun Haberal’ı aramadı, ziyaretine gitmedi, lehine tek kelime olsun etmedi.

Sanki Köksal Bey için Haberal diye biri hiç yaşamamıştı!…

Yıl 2013, Ağustos ayı, Haberal zindandan çıktı. Zonguldak’a gitti.

Anasının-Babasının kabirlerini ziyaret ettikten sonra, doğru annesinin arkadaşı, Köksal Beyin eşinin annesinin kabrini ziyaret etti.
Daha sonra Köksal Bey’in annesinin elini öpmek için yanına gitti.

Zonguldak Valiliğindeki “Bayramlaşma Töreninde” toplum içinde
Prof. Haberal’ı gören Köksal Bey, hiçbir şey olmamış gibi, hem de gülerek Haberal’ın boynuna sarılıyor ve O’nu öpüyordu.

Türk siyasetinin bugünkü hale gelmesine, böyle “vefasız”, “yüreksiz”, “tavşan b.ku” tipli adamcıklar neden olmuştur.

Bunlar yalnızca kendileri için yaşarlar, çıkarları neredeyse anında o partiye atlarlar, kendi görev dönemlerini yüzlerine karşı kötüleyen yeni Genel Başkanlarını da alkışlarlar.

Bayram tatilini Çeşme’de geçirmeye gelen siyaset büyüklerimden birine
Köksal Bey’i sordum;

Bu kişi nasıl bu denli uzun süre siyasette kalıp Bakan-TBMM Başkanı oldu?” dedim.

Bu makamlar elbette ki çok önemlidir ama önemli olan ‘adam’ olmaktır.
O, bunu hiçbir zaman beceremedi” diye yanıt verdi.

Dostunu, iyi ve kötü günde gururla taşıyabilen, adam gibi adamlara selam olsun.

Sağlık ve başarı dileklerimle.
10 Ağustos 2013

Bir Cenazenin Ardından..


Bir Cenazenin Ardından..

emin colasan
Emin Çölaşan,
Sözcü
 17.10.2012
Ergenekon tutuklusu İnönü Üniversitesi eski Rektörü Hilmioğlu’nun oğlu Emir,
trafik kazasında vefat etti.


Sevgili okuyucularım,

İnönü Üniversitesi eski Rektörü Fatih Hilmioğlu’nun oğlu Emir Hilmioğlu bir trafik kazasında vefat etti. Ankara’da Başkent Üniversitesi öğrencisi pırıl pırıl bir gençti.

Allah rahmet eylesin. Fatih Hoca yıllardan beri Silivri Cezaevi’nde tutuklu.

Suçu: Ergenekon silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak!

Hayatı boyunca eline silah almamış, terörle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir tıp doktoru profesör, AKP yargısının hışmına uğradı. Aynen aynı davada tutuklu yargılanan Prof. Dr. Mehmet Haberal gibi. Türkiye’nin çok sayıda yurtsever, Atatürkçü insanını
bu gibi bahanelerle nasıl içeri tıktıklarını, nasıl yargıladıklarını, bu yargılamada hukukun ve adaletin nasıl çiğnendiğini hep birlikte görüyoruz.

Aynen Balyoz davasında olduğu gibi!..Balyoz’da tutuksuz yargılanan sivil memur Güllü Salkaya’ya bile 16 yıl ağır hapis cezası verip “Babalık ve kocalık haklarından” yoksun bıraktıkları gibi!..Ergenekon davasının nasıl ve ne zaman sonuçlanacağını dün cami avlusunda sanık avukatlarından Celal Ülgen’e sordum. Yanıtı ilginçti:

– “Davanın bitmesi en az bir yılı bulur.Ergenekon davasında da çok ağır cezalar verecekleri şimdiden biliniyor. Burada hedef aldıkları özellikle üç kişi var. En ağır cezalar onlara verilecek.”
Celal Ülgen bu isimleri de söyledi ama yazmıyorum.

* * *

Şimdi yine dönelim Emir Hilmioğlu’nun vefatı sonrasında tutuklu babası Fatih Hilmioğlu’na yaşatılanlara. Rahmetli Emir’in cenazesi dün Ankara’da Kocatepe Camii’nden kaldırıldı. Ben de oradaydım. Fatih Hilmioğlu ile Silivri duruşmasında tanışmıştım. Duruşma arasında yanıma geldi ve bana hem bir not, hem de bir kitap verdi. Sadri Ertem’in Kaynak Yayınları tarafından yayınlanmış olan “Türk İnkılabının Karakterleri” isimli kitabı. Sayfalarını altını çizerek okumuş. Belli ki kitabı babası Doğu Perinçek gibi Silivri’de aynı davadan tutuklu olan Mehmet Perinçek’ten almıştı… Çünkü kitabın içinde Mehmet’in ismi yazılıydı. Fatih Hoca ile bütün tanışmamız bu kadardı. Duruşma salonunda konuşmamız bir dakika ya sürdü, ya sürmedi.

* * *
Silivri tutuklusu Fatih Hilmioğlu, saatler sonra mahkeme heyetinden alınabilen cenaze izni sonrasında uçakla Ankara’ya gönderildi. Yanında bir üsteğmen komutasında sivil giysili korumalar vardı. (Tutuklu sanık hem kendisinin, hem de korumaların yol masrafını cebinden ödüyor.)

Fatih Hoca Ankara’da evine getirildi. Evladı ölmüştü, aile bireyleri ve başsağlığına gelen insanlarla kucaklaşmak, biraz olsun zaman geçirmek en doğal hakkıydı.

Gündüz evine getirildi ama gece Sincan Cezaevi’ne götürüldü. Evladını yitiren, yüreği evlat acısıyla yanan bir baba, gece saatlerinde apar topar Sincan Cezaevi’nde bir koğuşa sokuldu, sabah evine getirildi. Karar öyle çıkmıştı, yapacak bir şey yoktu!
Acaba insanlık ölmüş müydü?..

Burada hükümete bir çağrıda bulunuyorum:

Bu insanlık dışı uygulamaya son verilsin. O ev koruma altına alınsın, tutuklu veya
hükümlü sanık hiç değilse bir gecesini evinde, acısını paylaşanlarla geçirsin.
* * *

Dün Kocatepe Camii’nde gördüklerimi size burada içim kan ağlayarak aktarmak zorundayım. Camide tek cenaze var, Emir Hilmioğlu. Anne ve baba, bir süre sonra cami avlusuna girdiler. Tahmin edersiniz ki, ikisi de perişan durumda.
Fatih Hoca’nın çevresinde korumalar. Gelenleri korumalar yönlendirmeye çalışıyor.
Bu yüzden biraz tartışma çıktı. Bazıları korumalara “Siz kimin nerede duracağına karışmayın” diye bağırmak zorunda kaldı. Korumalar asker…
Ama hepsi sivil. Bir üsteğmenin emrindeler.
* * *

Ben bugüne kadar hiçbir cenazede herkesin ağladığını, gözyaşları döktüğünü görmemiştim. Dün gördüm, istisnasız herkes ağlıyordu.

Bilirsiniz, bizim cenaze törenlerine bazıları “Müslüman kokteyli” der…
Çünkü ölenin yakınlarına bir başsağlığı dilenir, sonra cami avlusunda sohbet ve muhabbet başlar. Katılanlar küçük gruplar oluşturur, hasret giderilir, siyaset konuşulur, spor konuşulur, dedikodu yapılır. Hatta bu fırsattan yararlanıp iş takibi yapanlar,
iş bitirenler bile olur.

Gruplardan bazen kahkahalar bile yükselir! Dünkü cenaze böyle değildi…
Oraya sadece yüreği yanık insanlar gelmişti. Hem pek çoğunun hiç tanımadıkları bir genç, ama özellikle de annesinin, yakınlarının ve Silivri’de yatmakta olan babasının uğradığı haksızlıklar için gözyaşı döküyorlardı.

* * *
Şimdi işin en acı, en düşündürücü boyutuna geliyorum.
Camide sadece Emir Hilmioğlu’nun tabutu var. O yüzden, gelenlerin sayısını net olarak görebiliyorsunuz. Kaç kişi olduğunu tahmin edersiniz?
Siz deyin 200, ben diyeyim 300! Yani 301 kişi yok.
Bu ölüm olayından ve dolayısıyla cenazenin ne zaman ve nereden kaldırılacağından
hiç kimsenin haberi olmadığını söylemek mümkün değil. Dün gazetelerde bunun haberi vardı ve cenazenin Kocatepe Camii’nden kaldırılacağı biliniyordu.
* * *
Size yukarıda verdiğim rakamlar, Türk toplumunun nerelerden nereye getirildiğinin gerçek göstergesidir. Dün bir kez daha gördüm ki, toplum üzerinde AKP iktidarı tarafından kurulan korku ortamı, ne yazık ki amacına ulaşmış.

İnsanlar korkuyor. Korku imparatorluğu, baskısını olanca hızıyla sürdürüyor.

Dün neredeydi Cumhuriyet mitingleri için Ankara’da toplanan, meydanları inleten o kalabalıklar?.. Neredeydi Cumhuriyet rejiminin bekçisi olan laik, Atatürkçü kitleler?..

Ve üstelik neredeydi Kemal Kılıçdaroğlu?..

Dün beklerdim ki, Silivri tutuklusu Fatih Hilmioğlu hocamızın ve ailesinin cenazesinde
o kitleler boy göstersin, bir sevgi seli oluştursun ve hiç değilse bugün gazetelerde “Cenazeye onbinlerce kişi katıldı” diye haberler çıksın!

Lütfen, korkunun ecele faydası olmadığını artık anlayalım.
Bu çekingenliği, ürkekliği, kuzuların sessizliğini artık üzerimizden atalım.
Koyun sürüsü gibi yönetilmeye karşı çıkalım.

Biz korktukça AKP pervasızlaşıyor,
Türkiye’yi babasının çiftliği gibi yönetmeye kalkışıyor.
Bu ölü toprağını üzerimizden atmamız gerekiyor.
http://sozcu.com.tr/bir-cenazenin-ardindan.htmlhttp://sozcu.com.tr/bir-cenazenin-ardindan.html