Kategori arşivi: Hekim Saltık

GEZİ DİRENİŞİNDE TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) YERİ

Dostlar,

31 Mayıs 2013 günü başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan Taksim Gezi Direnişi
2 ayını geçti.. Bu süreçte TTB de (Türk Tabipleri Birliği) elinden gelen çabayı gösterdi.

  • Gönüllü acil sağlık hizmeti veren TTB üyesi hekimler; 
    elleri arkadan kelepçelenerek gözaltına alındı !?..

Bu çalışmaları zaman zaman sitemizden sizlere sunduk.

– KİMYASAL SİLAHLAR GÖSTERİ KONTROL AJANLARI
(http://ahmetsaltik.net/kimyasal-silahlar-gosteri-kontrol-ajanlari/)
(pdf formatında kapsamlı rapor..)

– New York’tan ‘Gezi’ye Bilimsel Destek
(http://ahmetsaltik.net/new-yorktan-geziye-bilimsel-destek/)

– Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesi hakkında Türk Tabipleri Birliği’nin açıklaması (http://ahmetsaltik.net/ali-ismail-korkmazin-oldurulmesi-hakkinda-turk-tabipleri-birliginin-aciklamasi/)

– TTB : Binlerce Yıldır Burada, Bu Topraklarda Hekimlik Yapıyoruz, Yapmaya Devam Edeceğiz! (http://ahmetsaltik.net/15408/)

– Türk Tabipleri Birliği’nin acil çağrısı: Polis müdahalesini durdurun!
(
http://ahmetsaltik.net/turk-tabipleri-birliginin-acil-cagrisi-polis-mudahalesini-durdurun/)

Bizim makaleerimiz de var :

– SAĞLIK ÇALIŞANLARININ OLAĞANDIŞI DURUMLARDA HİZMET VERME YÜKÜMÜ
(http://ahmetsaltik.net/saglik-calisanlarinin-olagandisi-durumlarda-hizmet-verme-yukumu/)

– DOKTORLARA TERS KELEPÇEYİ LANETLİYORUZ!
(http://ahmetsaltik.net/14927/)

……………………..

#gezi

TTB bu süreçte teknik – bilimsel metinler de hazırladı ve yayımladı.
Yakıcı sorunu Dünya Tabipler Birliği gündemine taşıdı ve oradan
AKP hükümetine bir mektup yazıldı.

İçişleri Bakanlığı ile yazışılarak kullanılan biber gazının içeriği, kimyasal bileşimi resmen soruldu.. Bu bilgi, tıbbi müdahale için zorunlu..

TTB bu çalışmalarını web sitesinden topluca duyurdu.

http://www.ttb.org.tr/index.php/gezidirenisi.html

Bu sayfanın ziyaret edilmesini öneriyoruz..
Yapılan çalışmalar 8 başlık altında sunulmakta.
Logolar tıklandığında o konuda yürütülen çalışmalar ve begeler, video.. görülebiliyor.

Mesşek örgütümüz, bizim de üyesi olduğumuz (Ankara Tabip Odası)
TTB’ye bu başarılı çalışmalarından dolayı teşekür ediyoruz.

Ayrıca kısa bir özet de aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
Asos, Çanakkale, 6.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

GEZİ DİRENİŞİNDE TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) YERİ

Taksim Gezi Parkı’nın rant uğruna yok edilmesini barışçıl bir eylemle
protesto edenlere, 31 Mayıs 2013’te polis gücü kullanılarak vahşice müdahale edildi. Hükümetin baskıcı politikalarına duyulan tepki, polis müdahalesinin şiddetiyle birlikte tüm ülkeye yayıldı. Ancak gösteriler giderek artan bir polis zoruyla bastırılmaya çalışıldı.

Polis şiddeti, 15 Temmuz 2013 tarihi itibariyle

beş kişinin ateşli silahla, gaz kapsülleriyle, sopalarla öldürülmesine,

yaklaşık 10,000 kişinin yaralanmasına, çok daha fazlasının ise
biber gazına maruz kalmasına yol açtı.

Ambulansların yetersiz kaldığı, “gereksinimlerin kaynaklardan fazla olduğu” bu açık olağandışı durum karşısında ilk günden başlayarak sahaya koşan gönüllü hekimler, çeşitli yerlerde geçici revirler oluşturarak acil sağlık hizmeti vermeye çalıştılar. Sahada hizmeti örgütlemesi ve sunması gereken temel yükümlü Sağlık Bakanlığı iken, Bakanlık hizmet sunmamanın ötesinde, gönüllü hekimler için yasal işlem başlatılacağını duyurdu ve bir soruşturma başlattı.

Türk Tabipleri Birliği’nin bu süreçte aldığı pozisyonu, sağlık hakkı ve temel hekimlik değerleri belirledi. Şiddetin durdurulması, gereksinime göre
sağlık hizmeti sunulması ve toplum yararına politika üretilmesi
TTB’nin temel istemleri oldu.

– Bu amaçla basın açıklamaları yapıldı,
– hekimlere, Sağlık Bakanlığı’na, İçişleri Bakanlığı’na, Başbakanlık’a
çağrılarda bulunuldu,
– uluslararası hekim örgütleriyle iletişim kuruldu.
– Göstericilerin sağlık durumlarına ilişkin bilgiler derlenerek kamuoyuyla paylaşıldı; bu bilgiler (ne yazık ki) halen ülkedeki tek veri kaynağını oluşturuyor.
– TTB ayrıca gaza maruz kalanların yaşadığı sağlık sorunlarını ortaya çıkarmak için ülke çapında bir çalışma yürüttü.

Bu sayfada TTB’nin sayılan etkinlikleri yer almaktadır.

#gezi

Basın açıklamaları ve çağrılar

Biber gazının sağlığa etkileri

#gezi

Uluslararası Destek

Kimyasal Silah / Gösteri Kontrol Ajanlarına Maruz Kalma Değerlendirme Formu

#gezi

TTB’ni hazırladığı video

#gezi

Yayınlar..

Göstericilerin sağlık durumu

#gezi

Haberler..

ANKARA ŞEBEKE SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!


Güncelleme :
31.7.13 (29.7.13 günü yazdıklarımıza eklemeler..

Son binyıldır Ankara Büyükkent Belediye Başkanı olan zat,
Kimya Mühendisleri Odası’nın kentin şebeke suyunda çok yüksek Alüminyum saptanması karşısında panik içinde..

Öylesine zavallı ve aciz, dolayısyla tehlikeli tepkiler veriliyor ki!

Kimya Mühendisleri Odası’nın yetkilleri hakkında, gerçek dışı bilgiye dayalı olarak halkı galeyana getirmekten dava edecekmiş!?

İ. Melih Gökçek’in gerçekten namuslu ve ehil danışmanlara ivedi gereksinimi var.

Geçmişte bir Bölge Halk Sağlığı Laboratuvarı’nın müdürlüğünü yapmış bir
uzman hekim olarak biz Gökçek’e danışman olsaydık (!) şunları söylerdik :

1. Sav doğru mu, hemen nesnel inceleme yaptırın. Yazın su tüketimi arttığından, arıtma amaçlı kullanılan Aluminyum sülfatın çöktürülmesi için yeterince süre beklemeden sisteme veriliyor olabilir.. Geçen yıl Sağlık Bakanlığı yüksek Alüminyumu kabul etmiş ve rezervuara bir fabrikanın yüksek alüminyum içeren
atık su deşarjının karışmasını gerekçe göstermişti.. Özürü kabahatinden büyük!
Dolayısıyla yalanlamak yetmez, yanlıştır.

2. Kimyasal su analizi için olağan koşullarda temiz bir cam şişeye 1 litre su almak yeterlidir. Örnek almanın özel süreci yoktur. Su analizleri (kimyasal, mikrobiyolojik, fiziksel vd.) 5996 sayılı yasanın 27. maddesi gereği Sağlık Bakanlığı yetkisindedir ve suda alümnyum ölçümü de yasal olarak yetkili Ankara İl Sağlık Müdürlüğü
Halk Sağlığı Laboratuvarı’nda yapılmıştır. Yurttaşlar, döner sermayece belirlenen üceti ödeyerek bu Laboratuvarlardan hizmet alma hakkına sahiptirler.

Kimya mühendileri teknik olarak kendileri de bu ölçümü yapabilirlerdi. Bu davranış fennen (teknik olarak) doğru ama usulen yanlış olurdu. Bu hata da işlenmemiştir.
Sonuçlar resmi ve geçerlidir. Mikrobiyolojik örnek alma tekniği özel eğitim gerektirir, Halk Sağlığı Laboratuvarı, bu örnek alma koşullarından emin olmak isteyebilir ve
bu gerekçeyle örneği incelemeyi reddedebilir. Bu takdirde de yetkili bir sağlık personelinden yararlanılabilir örnek almada..

3. Kimya Mühendisleri Odası, TMMOB yasasından kaynaklanan hak ve yetkilerini kullanarak halka karşı görevlerini yerine getirmişlerdir. Tersini yapmaları (görevlerini yapmamaları!) suç olabilir ama bu eylemleri doğrudan sorumlulukları içindedir.
Verileri de bilimsel olarak doğru ve geçerli olup, dolayısıyla yasal olarak koğuşturulmaları olanak dışıdır.

4. Ortada bilimsel olarak geçerli ölçümler olduğundan ve bu durum halk sağlığı için açık – somut – yakın tehlike yarattığından, bırakın açıklanmamasını, derhal uygun araçlarla kamuuoyuna ve yetkili kamu makamlarına bildirilmemesi suçtur.
Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nin Türk Ceza Yasası md. 185 uyarınca
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunma hak ve yükümü vardır. Durumu basından öğrenen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da
res’en (kendiliğinden) yasal işlem başlatma sorumluluğu vardır.

5. Yapılacak şey, hatayı kabul etmek ve halktan özür dileyerek derhal gerekli önlemleri almaktır. Halkın bilgilenme hakkını kullanmasına saygı göstererek
sorunu saydamlıkla yönetmektir. Bu sorun yemin ederek çözülmez, komik hatta suçlu olursunuz. Böyle yaparak, belki, Türk Cea Yasası md. 185’te yer alan kusursuz sorumluluğa dayalı yaptırım uygulanması olasılığından kurtulabilirsiniz.

6. Tek tek yurttaşlar bu sorun bağlamında Bilgi Edinme Yasaı bağlamında sizdden açıklama isteyebilirler ve teker teker ya da birlikte aleyhinize maddi – manevi giderim (tazminat) ve ceza davaları açabilirler.

7. Kimya Mühendisleri Odası’nın tek bir eksiği vardır, o da basından öğrendiğimiz ölçüde, örnek alımları ve yetkili laboratuvara ulaştırılması sırasında Noter bulunmayışıdır. Bu edim de yerine getirilseydi eylem 4/4’lük olacaktı.

Bunun için hala geç değil.. 2 taraf (Belediye ve Kimya Müh. Odası) için de..

Sonuç olarak İ. Melih bey, yavuz hırsızın ev sahibini bastırması, halka unutturma
numaralarını bu halk “yemez” artık, ayağınızı denk almak zorundasınız..
Aklınızı da, danışmanlarınızı da bürokratlarınızı da gözden geçirmek zorundasınız.
5 milyonu aşkın insanın sağlığıyla oynamanın vebali sizi ezer de geçer de..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 31.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Dostlar,

Ankara belediyesinin, Başkan İ. Melih Gökçek’in skandalları bitmiyor..

İçişleri Bakanlığı neden soruşturma açmıyor??

Geçen yıl Temmuz’da da benzer sorun yaşanmış ve biz bu siteden gerekli açıklamalrı yapmış, kimi sorular sormuş ve önerilerde bulunmuştuk..

Ankara Tabip Odası’ndan Su Hakkında Basın Açıklaması..

(http://ahmetsaltik.net/ankara-tabip-odasindan-su-hakkinda-basin-aciklamasi/)

Birlikte okunduğunda halkın sağlığının nasıl ciddiyetsiz biçimde savsaklandığı izleniyor..

AOÇ’yi talan etmek yerine şebeke suyu altyapısının güçlendirilmesi gerek..

Milli Kütüphane önünde işlek 2 anacadde ortasında egsoz gazlarının ortasına bir ucube proje yerine yeşil alan yapılması gerek..

Söğütözü’nde bir başka ucube ne işe yaradığı belirsiz demir kafes yapıp yargı kararı ile yıkarak devasa kaynakları çarçur etmek (ya da yandaş cebine aktarmak!?) yerine
kentte bisiklet parkları kurup bisikletle ulaşımı teşvik etmek…

Kaldırımların perişan hallerini düzeltmek…

Dünya Sağlık Örgütü’nün SAĞLIKLI KENTLER projesini açıp okumak…

Kısa bir özetini verelim, daha fazlasını merak ederse lütfen aşağıdaki pdf dosyasını açsınlar..(erişkeyi – linki tıklayarak)..

SAGLIKLI_KENT

SAĞLIKLI BİR KENTİN 10 BULGUSU 

SAĞLIKLI BİR KENT ; 

  1. TEMİZ ve GÜVENLİDİR.
  2. GÜVENLİ ve SÜREKLİ GIDA, SU ve ENERJİ STOKLARI ve VERİMLİ ATIKLAR SAĞLAR.
    1. ÇEŞİTLENDİRİLMİŞ GÜÇLÜ ve YENİLİKÇİ BİR EKONOMİ YOLUYLA GIDA, SU, BARINAK, GELİR, GÜVENLİK
      ve ÇALIŞMA İÇİN BÜTÜN VATANDAŞLARIN
    2. TEMEL GEREKSİNİMLERİNİ KARŞILAR.
    3. SAĞLIĞI DÜZELTMEK İÇİN ORTAKLIK İÇİNDE ÇALIŞAN
      FARKLI YAPILARIN BULUNDUĞU GÜÇLÜ BİR KARŞILIKLI
      DESTEK TOPLUMUNA SAHİPTİR.
    4. GENEL OLARAK YAŞAMLARINI ve KISMEN SAĞLIKLARINI ve İYİLİKLERİNİ ETKİLEYEN POLİTİKALARI BİÇİMLENDİRMELERİ İÇİN BİRLİKTE ÇALIŞMAK ÜZERE VATANDAŞLARINA OLANAK TANIR.
    5. VATANDAŞLARI ARASINDA KARŞILIKLI ETKİLEŞİM ve İLETİŞİM GERÇEKLEŞTİREN EĞLENCE ve BOŞ ZAMAN ETKİNLİKLERİ SAĞLAR.
    6. GEÇMİŞE DEĞER VERİR ve IRK, DİN… GÖZETMEKSİZİN
      VATANDAŞLARININ ÇEŞİTLİ KÜLTÜREL KALIT ve ÖZELLİKLERİNE SAYGI DUYAR.
    7. SAĞLIĞI, HALKIN POLİTİKA YAPMASININ TAMAMLAYICI BİR ÖGESİ OLARAK GÖRÜR ve VATANDAŞLARINA SAĞLIKLI YAŞAM UYGUN DAVRANIŞ BİÇİMLERİNİ BENİMSEME HAKKI VERİR.
  3. SAĞLIK HİZMETLERİNİN ERİŞİLEBİLİRLİĞİNİ ve NİTELİĞİNİ DÜZELTMEK İÇİN SÜREKLİ ÇABA GÖSTERİR.

10.İNSANLARIN SAĞLIKLI ve İYİ YAŞADIĞI ve HASTALIKLARA DAHA AZ SUNUK KALDIĞI BİR YERDİR.

K a y n a k : Dünya Sağlık Örgütü, Daha İyi Bir Yaşam İçin Sağlıklı Kentler. 7 Nisan 1996 Dünya Sağlık Günü.

*****************************************************

Melih bey, 10 üzerinden kaç not alabiliyorsunuz???

Sahi, Melih beyin kafası neyle meşgul??

Bu sorunları ve soruları neden görmezden gelir??
Tüm zamanlarını twitter’den gençlere yanıt yetiştirmeyle mi tüketiyor,
ne zaman emekli olacak??

  • Buradan Ankara C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunuyoruz :

Türk Ceza Yasası’nın kamunun sağlığı aleyhine suçlar bölümünde yer alan
ilgili maddeler uyarınca, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin neredeyse ömür boyu başkanı İ. Melih Gökçek hakkında ceza davası açılmasını istiyoruz.

5 milyonu aşkın insanın yaşamsal ve vazgeçilmez gereksinimi şebeke suyunun
sağlıklı ve güvenilir kılınması, hukukumuzdaki kusursuz sorumluluk kapsamındadır, anımsatırız..

Türk Ceza Yasası madde 185 – 

  • (1) İçilecek sulara veya yenilecek veya içilecek veya kullanılacak veya tüketilecek her çeşit besin veya şeylere zehir katarak veya başka suretlerle bunları bozarak kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşüren kimseye
    iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir.
  • (2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen fiillerin dikkat ve özen yükümlülüğüne
    aykırı olarak işlenmesi hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

Sevgi ve saygı ile.
29.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

ANKARA SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!

Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şube Başkanı İbrahim AKYÜREK ve
II. Başkanı Erkin ETİKE 27 Temmuz 2013 Cumartesi günü saat 11:30`da
Oda merkezinde yaptıkları basın toplantısında şunları belirttiler:

Sağlık Bakanlığı Laboratuvarı Ankara‘nın şebeke suyunda kirlilik saptadı.

  • Sudaki Alüminyum miktarı izin verilenin dört kat üstünde!

Merkez ilçelerin hemen hemen tümünde saptanan kirlilik bir aydır sürüyor.

  • Sağlık Bakanlığı ve Ankara Büyükşehir Belediyesi derhal önlem almalıdır.

Kimya Mühendisleri Odası (KMO) şebeke sularının kalitesini ve insan sağlığına olası olumsuz etkilerini incelemek üzere sürekli çalışmalar yürütmektedir.
Geçen yıl, 5 Temmuz 2012 günü yaptığımız açıklamada Ankara suyundaki alüminyum kirliliğini gündeme getirmiştik. Geçen yıl yaşanan kirlilik Sağlık Bakanlığınca saptanmış ve kabul edilmişti. Bakanlık bu konuda Ankara Büyükşehir Belediyesini yazılı olarak bilgilendirdiğini Odamıza bildirmiştir (EK-2).

KMO tarafından yürütülen çalışmalar sırasında son günlerde Ankara‘nın sularındaki alüminyum miktarının tekrar yükseldiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Ankara‘nın şebeke sularını düzenli olarak takip eden Sağlık Bakanlığına bağlı Ankara Halk Sağlığı Laboratuvarı yaklaşık bir aydır süren bu kirliliği saptamıştır.

En fazla 200 µg/L (mikrogram bölü litre) olmasına izin verilen alüminyum miktarı 22.07.2013 tarihli raporlara göre aşağıdaki gibidir (EK-1):

Çankaya‘daki bir noktada :      636.02 µg/L 

Yenimahalle‘deki bir noktada : 593.10 µg/L

Mamak‘taki bir noktada :      745.98 µg/L

Etimesgut‘taki bir noktada :      969.22 µg/L

İçme-Kullanma sularının kalitesi, 17.02.2005 tarihli ve 25730 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre denetlenmektedir. Bu yönetmelikte alüminyum için belirlenen sınır değer 200 µg/L‘dir. Yönetmeliğin 11. maddesine göre:

“Parametre değerlerinin ya da şartlarının ihlali halinde, bu ihlalin insan sağlığı için herhangi bir risk oluşturup oluşturmayacağı değerlendirilir. İnsan sağlığını korumak amacıyla gerekli olması halinde su kalitesini iyileştirmek için gerekli düzeltici önlemler alınır. Düzeltici önlemlerin alınmasını gerektiren ihlalin ciddi boyutlarda olması durumunda tüketiciler bilgilendirilir.”

Sınır değerin aşıldığı resmi raporlarla saptanmıştır. Bu aşımlar yaklaşık bir aydır sürmektedir. Raporlar Sağlık Bakanlığı arşivindedir. Sınır değerin dört katını aşan miktarlardaki alüminyumun insan sağlığı için tehlikeli sonuçları olabilir.
Yüksek miktardaki alüminyumun özellikle sinir sistemi hastalıklarına yol açabildiği bilinmektedir. Ayrıca çocuklarda bellek yitiği, öğrenme güçlüğü gibi ciddi sonuçları olabilmektedir. Kronik böbrek rahatsızlığı olanların durumlarını kötüleştirdiği bildirilmektedir. Ayrıca vücutta alüminyum birikmesinin çeşitli kemik hastalıklarına, eklem ağrılarına, kanda eritrosit yapımında bozulmaya ve bağışıklık sisteminde hasara yol açtığı saptanmıştır.

Bu kirliliğin kaynağı saptanmalıdır.

Ankara Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıl sorumluktan kaçmak için, kirliliğin apartmanlardaki eski su tesisatından kaynaklandığı yönünde açıklamalar yapmıştı.

Peşinen belirtiyoruz; alüminyum kirliliğinin apartmanların su borularının eski veya paslı olması ile ilgisi yoktur.

Kanımızca yaz aylarında artan su tüketimi nedeniyle içme suları, artıma tesisinde yeterli dinlendirme yapılmadan, şebekeye verilmektedir. Bu nedenle artıma işleminde kullanılan alüminyum sülfat maddesinin sudan uzaklaşması sağlanamamaktadır.

İvedik Arıtma tesisinin kapasitesinin artırılması zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Sağlık Bakanlığını ve Ankara Büyükşehir Belediyesini sudaki alüminyum kirliliği hakkında açıklama yapmaya davet ediyoruz. Ankaralılara temiz ve içilebilir suyu sağlamak Ankara Büyükşehir Belediyesinin görevidir. Yetkililer tatmin edici bir açıklama yapana dek ve sudaki alüminyum değerlerinin normale döndüğünü
ilan edene değin Ankaralılara musluk suyu içmemelerini öneriyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası 
Yönetim Kurulu 

EKLER: 1) 22.07.2013 tarihli İçme Kullanma Suyu Kimyasal Analiz Raporları (4 sf)

2) 27.06.2013 tarihli ve 30694 sayılı T.C. Ankara Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü yazısı (2 sf)

Çankaya Numune Rapor (941 KB) (27.07.2013 14:24:42)
Etimesgut Numune Rapor (935 KB) (27.07.2013 14:25:13)
Mamak Numune Rapor (997 KB) (27.07.2013 14:25:38)
Yenimahalle Numune Rapor (942 KB) (27.07.2013 14:26:01)
Ek-2-1 (120 KB) (27.07.2013 14:26:45)
Ek-2-2 (279 KB) (27.07.2013 14:27:08)

SGK 2012 YILI İSTATİSTİKLERİNİ AÇIKLADI

Dostlar,

SGK bu kez 2 yıl dolmadan, 7. ay sonlarında önceki yılın İSG (İş Sağlığı Güvenliği) verilerini açıkladı. Başlıca İş kazaları ve meslek hastalıkları ve bu
2 temel veriden türetilen kimi temel epidemiyolojik değişkenler..

Ancak bu veriler çok istikrarsız ve yıldan yıla değişimlerin bilimsel – epidemiyolojik bir açıklaması yok!

Kuralsız, anarşik, gelişigüzel, ratlantısal dalgalanmalar..

Epidemiyolojik açıdan geçerlik – güvenilirliği son derece sınırlı ne yaı ki!

Dolayısıyla bu ham verileri (raw data) bilgiye (information) dönüştürmek,
bilimsel yönetim planalmasında kanıt olarak kullanmak olanak dışı..

Kanıta dayalı olmayan bir yönetimden söz edilebilir mi??

Ülkemizin hal-i pür melali buibi akmaktadur..

Ama BİST (Borsa İstanbul!) vb. finansal veriler hemen her TV’nin ekranlarının altında adeta yoğun bakımdaki bir hastanın yaşamsal verileri gibi sürekli akmakta.
İş kazalarını, meslek hastalıklarını ve sonuçlarını ise 1-2 yıl sonra öğrenebiliyoruz. Emeğe, onun sağlık ve güvenliğine verdiğimiz değerle sermayeye tapıncımız çırılçıplak ortada..

Oysa;

  • Emeğe saygı insan olmanın baş koşulu,
  • Emek en yüce değer.

Ütelik bu “önermeler” felsefi olmanın da çok ötesinde.. Peeeek çok uluslararası hukuk belgesine geçmiş durumda.. Üstelik hukuksal olarak bağlayıcı
(Anayasa md.90/son)..

Bu sitede çook yazıldı bu kaynaklar.. Bir tanesini gene de söyleyelim :

* Avrupa Sosyal Şartı md 3 :
“Tüm çalışanların sağlıklı ve güvenli çalışma koşulları hakkı vardır..”

Bizzat anyasa md 56  da öyle..

  • Her-ke-sin sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı vardır…

Çözüm : Sermaye diktasına son vererek emeğe saygılı bir düzen kurmak!

Bu arada da hızla, parasal, yönetsel, bilimsel açıdan özerk bir

ULUSAL İŞ SAĞLIĞI – GÜVENLİĞİ KURUMU oluşturmaktır..

ABD’de (NIOSH) ve AB’de (OSHA), daha birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 30.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

SGK 2012 YILI İSTATİSTİKLERİNİ AÇIKLADI

Bedri TEKİN
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
POZİTİF İŞ GÜVENLİĞİ
http://www.isgdosya.com/sgk-2012-yili-istatistiklerini-acikladi/, 30.7.13

2012 YILINDA TOPLAM 74.871 SİGORTALI İŞ KAZASI GEÇİRDİ

2012 yılında toplam 74.871 işçi kaza geçirdi, iş kazası geçirenlerin 69.090’ı (%93) erkek, 5.781’i ( %7) kadın

İŞ KAZASI SAYISINDA BİR YIL ÖNCESİNE GÖRE % 8 ARTIŞ MEYDANA GELDİ

2011 yılında 69.277 iş kazası meydana gelmişti, dolayısı ile iş kazası sayısında bir yıl öncekine göre %8 oranında artış meydana geldi.

2012 YILINDA İŞ KAZALARINDA 744 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ

SGK tarafından açıklanan istatistiklere göre, 2012 yılında meydana gelen
iş kazalarında 744 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin 735’i erkek, 9’u kadın

İŞ KAZASI SONUCU ÖLÜM SAYISINDA BİR YIL ÖNCESİNE GÖRE % 56 ORANINDA AZALMA OLDU

2011 yılında meydana gelen iş kazaları sonucu 1.700 kişi hayatını kaybetmişti, dolayısı ile iş kazası sonucu ölüm sayısında % 56 oranında azalış oldu.

SGK’nın açıkladığı rakamlar her yıl tartışmalı olmakla birlikte, 2012 yılı rakamlarının da çok tartışılacağı açık.

İŞ KAZASI SIKLIK HIZI DA, İŞ KAZASI AĞIRLIK HIZI DA AZALDI

Meydana gelen iş kazalarının hem ülke içinde, hem sektör içinde, hem de dünya ülkeleri ile karşılaştırılmasında iş kazası sıklık hızı ve iş kazası ağırlık hızı gibi kavramlar kullanılmaktadır.

İş kazası sıklık hızı hesaplanırken, 2 yöntem kullanıl    maktadır, birinci yöntemde, 1.000.000 çalışma saatinde meydana gelen iş kazası sayısı hesaplanmakta,
ikinci yöntemde her 100 kişiden kaza geçiren işçi sayısı hesaplanmaktadır.

2011 yılında her 1.000.000 çalışma saatinde meydana gelen iş kazası sayısı
(iş kazası sıklık hızı) 2.61, her 100 kişide iş kazası geçiren işçi sayısı (iş kazası sıklık hızı) 0,55 idi.

2012 yılında her 1.000.000 çalışma saatinde meydana gelen iş kazası sayısı
(iş kazası sıklık hızı) 2.43, her 100 kişide iş kazası geçiren işçi sayısı (iş kazası sıklık hızı) 0,55 olarak gerçekleşti.

SGK’nın AÇIKLADIĞI RAKAMLARA GÖRE İŞ KAZASI SONUCU ÖLÜM SAYISINDA 2011 YILINA GÖRE %56 AZALMA OLDU

İş kazası ağırlık hızının hesaplanmasında da 2 yöntem kullanılmaktadır, birinci yöntemde, 1.000.000 çalışma saatinde kaç iş gününün iş kazası nedeniyle kaybedildiği, ikinci yöntemde çalışılan her 100 saatte kaza nedeni ile kaç saat kaybedildiği hesaplanmaktadır.

2011 yılında iş kazası 1.000.000 çalışma saatinde kaybedilen iş günü sayısı (iş kazası ağırlık hızı) 721, her 100 saatte iş kazası nedeni ile kayıp edilen iş saati (iş kazası ağırlık hızı) 0,58 olarak gerçekleşmiş idi. 2012 yılında iş kazası 1.000.000 çalışma saatinde kaybedilen iş günü sayısı (iş kazası ağırlık hızı) 395, her 100 saatte iş kazası nedeni ile kayıp edilen iş saati (iş kazası ağırlık hızı) 0,32 olarak gerçekleşti.

İŞ KAZALARI SONUCU ÖLÜM 2008 YILINDAN DA AZ

2008 yılında meydana gelen iş kazalarında 865 kişi hayatını kaybetmişti, artış trendi 2011 yılına kadar sürmüş, 2011 yılında iş kazası sonucu 1.700 kişi hayatını kaybetmiş idi, 2011 yılında iş kazası sonucu hayatını kaybedenler, 2008 yılına göre % 87 oranında daha fazla idi.

MESLEK HASTALIKLARINDAN 1 KİŞİ YAŞAMII YİTİRDİ

SGK istatistiklerine göre 2012 yılında meslek hastalıkları sonucu 1 kişi hayatını kaybetti. 2011 yılında meslek hastalıkları sonucu 10 kişi hayatını kaybetmişti. Meslek hastalığı sonucu hayatını kaybeden işçinin “Taşıma için depolama ve destek faaliyetti işkolunda” çalışıyor olması da, diğer sektörler konusundaki kuşkuyu daha da artırır nitelikte.

2012 YILINDA İŞ KAZALARI SONUCU 2.036, MESLEK HASTALIKLARI SONUCU 173 KİŞİ OLMAK ÜZERE TOPLAM 2.209 KİŞİ SÜREKLİ İŞ GÖREMEZ HALE GELDİ

2012 yılında iş kazaları sonucu 2.036, meslek hastalıkları sonucu 173 kişi olmak üzere toplam 2.209 kişi sürekli iş göremez hale geldi. 2011 yılında iş kazaları sonucu 2.093, meslek hastalıkları sonucu 123 kişi olmak üzere toplam 2.216 kişi sürekli iş göremez hale gelmiş idi, dolayısı ile toplam iş göremezlik sayısın hemen hiç değişmez iken, meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlikte % 50’ye yakın bir artış meydana geldi.

2012 yılında meydana gelen iş kazaları sonucu sürekli iş göremez hale gelenlerin 2.140’ı erkek, 69‘u kadın.

İŞ KAZALARININ EN ÇOK KÖMÜR MADENCİLİĞİNDE MEYDANA GELMESİ GELENEĞİ BOZULDU

2012 YILINDA EN ÇOK İŞ KAZASI İNŞAAT SEKTÖRÜNDE MEYDANA GELDİ

2012 yılında meydana gelen iş kazlarından 9.209’’u (%12,3) inşaat sektöründe meydana gelirken, 8.828′si (%11.79) kömür madenciliğinde meydana geldi. 7.045’i metal ürünleri imalatında meydana geldi.

2011 yılında meydana gelen iş kazlarından 9.217′si (%13.30) kömür madenciliğinde, 7.749′u (%11.85) inşaat sektöründe,7.268′i metal ürünleri imalatında, 5.272′si ana metal sanayiinde meydana gelmiş idi.

EN ÇOK ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI YİNE İNŞAAT SEKTÖRÜNDE

ÖLÜMLÜ HER ÜÇ KAZASINDAN BİRİS İNŞAAT SEKTÖRÜNDE
MEYDANA GELDİ

En çok ölümlü iş kazasının inşaat sektöründe meydana gelmesi geleneği 2012 yılında da sürdü, İş kazaları sonucu hayatını kaybeden 744 kişiden 256’sı inşaat sektöründe çalışıyordu. Yani 2012 yılında da iş kazası sonucu meydana gelen her 3 ölümden birisi inşaat sektöründe meydana geldi. 2011 yılında inşaat sektöründe meydana gelen iş kazaları sonucu 570 kişinin hayatını kaybettiği göz önünde bulundurulursa, inşaat sektöründe de iş kazası sonucu ölümde 2011 yılına göre, % 56 oranında azalma olduğu görülmektedir.

SGK istatistiklerine göre, iş kazası sonucu hayatını kaybedenlerden 83’ünün çalıştığı işkolu bilinmez iken, ölümlü iş kazalarının 73’ü kara taşımacılığı ve boru taşımacılığında meydana geldi.

YARATICI SANAT FAALİYETLERİNDE 2011 YILINDA İŞ KAZASI SONUCU
118 KİŞİ HAYATINI KAYBETMİŞTİ!

2012 YILINDA YARATICI SANAT FAALİYETLERİNDE İŞ KAZASI SONUCU ÖLEN YOK!

2011 yılı SGK istatistiklerini değerlendirirken; “SGK’nın 2011 yılı istatistiklerine göre, iş kazaları sonucu ölümün 118′i aralarında canlı tiyatro, opera, bale, müzikal, konser vb. yapımların sahneye konulması faaliyetleri, Orkestra ve bandoların faaliyetleri, Bağımsız müzisyen, ses sanatçısı, konuşmacı, sunucu vb.lerin faaliyetlerinin de yer aldığı, yaratıcı sanat faaliyetlerinde meydana gelmiş.

Hem SGK’nın hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Tehlike Sınıfları Tebliği’nde Az Tehlikeli İşyeri sınıflamasında yer alan bu sektörde, 118 kişinin iş kazası sonucu hayatını kaybettiğine dair istatistiksel veri ilginç olsa gerek.” demiştik, 2012 yılında söz konusu işkolunda ölümlü iş kazası meydana gelmemiş.

Ev içi çalışanların faaliyetlerinde yalnızca 2 iş kazasının meydana gelmiş olması,
kaza geçirenlerin ikisinin de, erkek olması, 2012 yılına ilişkin ilginç tespitlerden.

EN ÇOK İŞ KAZASI DA, ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI DA İSTANBUL’DA
MEYDANA GELDİ

SGK istatistiklerine göre, 2012 yılındaki iş kazalarının 9.450’si İstanbul’da, 9.303’ü Bursa’da, , 7.596’sı İzmir’de, 7.227’si Manisa’da, 3.081’ Ankara’da, 2.628’i Denizli’de, 1.568’i Antalya’da, 1.068’i Adana’da, meydana gelmiştir.

İş kazası sonucu ölümlerin 147’si İstanbul’da ( 2011 yılında iş kazaları sonucu İstanbul’da 302 kişi hayatını kaybetmişti) , 52’si Ankara’da, (2011 yılında Ankara’da meydana gelen iş kazalarında 172 kişi hayatını kaybetmişti) 42’si İzmir’de (2011 yılında İzmir’de meydana gelen iş kazaları sonucu 127′ kişi hayatını kaybetmişti) , 30’u Bursa’da (2011 yılında iş kazası sonucu 50 kişi hayatını kaybetmişti)

ÇORUM, HAKKÂRİ, IĞDIR’DA 2012 YILINDA HİÇ İŞ KAZASI MEYDANA GELMEMİŞ

SGK istatistiklerine göre, 2012 yılında Çorum, Hakkâri, Iğdır’da hiç iş kazası meydana gelmemiş, 2011 yılında 205 iş kazasının meydana geldiği Çorum’da, 2012 yılında hiç iş kazasının meydana gelmemesi, bilim insanlarınca incelenmeye, sonuç çıkartılmaya değer bir çalışma olsa gerek.

İŞ KAZASI GEÇİRENLERİN % 44’ü 25-34 YAŞ ARALIĞINDA

2012 yılında iş kazası geçirenlerden 16.308’i 29-34 yaş aralığında, 16.038’i 30-34 yaş aralığında idi, dolayısı ile %44’ü 25-34 yaş aralığında idi.

İŞ KAZALARINA ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜ MAKİNELERİN SEBEP OLDUĞU KAZALAR

2012 yılında meydana gelen iş kazalarının 13.401’i “makinelerin sebep olduğu kazalar”, 11.088’i “düşen bir cismin çarpıp devirmesi”, 8.541’i “kişilerin yüksek bir yerden düşmesi”, 5.461’i “kişilerin hemzemin ortamda düşmesi” şeklinde gerçekleşti.

İŞ KAZALARINDA ZARAR EN ÇOK EL VE PARMAKLARDA
MEYDANA GELİYOR

2012 yılında meydana gelen iş kazalarının 16.547’si el yaralanması ile sonuçlanırken, 12.440’ı parmak yaralanması ile sonuçlandı.

MESLEK HASTALIKLARININ %62’si SİLİKOZ

2012 yılında 40.000 civarında meslek hastalığı tespit edilmesi gerekirken 395 meslek hastalığı tespit edilebildi. Tespit edilen meslek hastalıklarının 246’sı (%62.2) silikoz. 2012 yılında ülkemizde sadece 2 işitme kaybı yaşandı. Kimyasalların neden olduğu toplam meslek hastalığı sayısı 78, bunun da 26’sı kurşun tozlarının neden olduğu hastalıklar.

Meslek hastalılarının 221’i Zonguldak’ta meydana gelirken, 61’i Ankara’da, 21’i İstanbul’da, 20’si İzmir’de, 11’i Kocaeli’nde meydana gelmiş, Eskişehir, Adana, Antalya’da hiç meslek hastalığı meydana gelmemiş, Denizli’de ise 1 meslek hastalığı meydana gelmiş.

İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI NEDENİ İLE YAKLAŞIK
24 Milyon İŞGÜNÜ KAYBEDİLDİ

SGK’nın 2012 yılı istatistiklerine göre, ayakta tedavilerde 1.599.618, yatarak tedavi nedeni ile 50.632 iş günü olmak üzere, geçici iş göremezlik nedeni ile toplam 1.650.250 iş günü kaybedildi. İş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu 745 kişi hayatını kaybederken, 2.209 kişi sürekli iş göremez hale geldi. Her bir ölüm ve sürekli iş göremezlik için 7.500 iş günü kaybedildiği kabul edilirse, ölüm ve sürekli
iş göremezlik nedeni ile 22.1555.000 iş gününün, toplam olarak 23.805.250
iş gününün kaybedildiği görülmektedir.

Sağlık 2020: Yönetimler ve toplum arasında sağlık ve esenliğe yönelik eylemleri destekleyen Avrupa politika çerçevesi

Dostlar,

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ- WHO) Avrupa Bölgesi (Türkiye 6 Bölgeden bu bölgeye üyedir) aşağıdaki adla kapsamlı bir hedefler ve ilkeler raporu yayımladı :

Sağlık 2020      : Yönetimler ve toplum arasında sağlık ve
esenliğe yönelik eylemleri destekleyen Avrupa politika çerçevesi

(http://www.euro.who.int/__data/assets/pdf_file/0009/169803/RC62wd09-Eng.pdf)

Bu rapora göre;

“Sağlık 2020”, sağlık ve esenlik için Avrupa politika çerçevesinin bu son taslağı DSÖ Avrupa Bölgesi Komitesi’nin 62. oturumunda değerlendirilmek için hazırlanmıştır. Belgede Üye Devletler ve DSÖ Avrupa Bölge Ofisi için
stratejik yönelimler ve öncelikli politik eylemler ortaya konulmaktadır.

12 sayfalık bu metin, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde 5 + milyon insana
en temel “kusursuz sorumluluk” bağlamında Belediye sağlıklı – güvenli
şebeke (içme – kullanma) su sağlayamazken bir parça “eklektik” kalabilir..??

(Bkz. ANKARA ŞEBEKE SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!
başlıklı yazımız, 29.7.13, http://ahmetsaltik.net/ankara-sebeke-suyunda-yuksek-aluminyum/)

Kararı okuyucular versin dileriz..

Rapor şöyle başlıyor :

  • Sağlık 2020 politika çerçevesi, Üye Devletlerle ve Avrupa Bölgesindeki
    çok çeşitli taraflarla birlikte tam bir katılımcı süreç kullanılarak hazırlanmıştır. İlk taslaklar, Yüksek Düzeydeki Devlet Memurlarına yönelik Avrupa Sağlık Politikaları Forumunun çeşitli toplantılarında ve DSÖ Avrupa Bölge Komitesi’nin Sürekli Komisyonunda (SCRC) değerlendirilmiş ve üzerinde tartışılmıştır. Bu son taslağa Cenevre, İsviçre’de 19-20 Mayıs 2012’de
    19. SCRC toplantısının 4. oturumunda üzerinde görüşülen revizyonlar dahil edilmiştir. Taslak hakkında bilgiler eksiksiz bir yazılı bilgilendirme belgesi ve ayrıca çok sayıda resmi olmayan yorum ve gözlemlerle sunulmuştur.”

Ana başlıklar şöyle :

  1. Sağlık temel bir sosyal kaynak ve servettir.
  2. Güçlü bir değer: sağlıkta ulaşılabilir en yüksek standarda erişmek.
  3. Sağlığın geliştirilmesi için güçlü sosyal ve ekonomik bir olgu (vaka)
  4. Sağlık 2020’nin stratejik hedefleri:
    Daha çok eşitlik ve sağlıkta daha iyi yönetişim (governance)
  5. Herkesin sağlığının iyileştirilmesi ve sağlık alanında eşitsizliklerin azaltılması
  6. Liderliğin ve sağlık için katılımcı yönetişimin iyileştirilmesi
  7. Sağlık alanındaki ortak politik öncelikler konusunda çalışmak..

Belirlenen öncelik alanları ise :

Öncelik alanı 1               :
Yaşam boyu yaklaşımıyla sağlığa yatırım ve insanların daha güçlü kılınması

Öncelik alanı 2               :
Avrupa’nın en önemli sağlık sorunlarına müdahale: bulaşıcı olmayan ve bulaşıcı olan hastalıklar

Öncelik alanı 3               :
İnsan merkezli sağlık sistemlerini, halk sağlığı kapasitesini, acil durumlara hazırlığı, gözetim ve cevap verme kapasitesini güçlendirmek

Öncelik alanı 4                :
Güçlü / Dirençli topluluklar ve destekleyici çevreler oluşturmak

Öncelik alanı 5                :
Birlikte çalışmak: Ortaklıklar yoluyla değer katmak

**************
Evet…
Sağlık 2020ortak bir amaç ve paylaşılan bir sorumluluk

55 maddeden oluşan bu teknik metin şöyle bağlanıyor :

  • “55. Her bir ülkenin ve Bölgenin bir bütün olarak gelecekteki gönenci (refahı), şimdiki ve gelecekteki kuşakların sağlığını iyileştirmek için yeni fırsatları kullanma isteği ve becerisine bağlı olacaktır.
  • Sağlık 2020, daha sağlıklı bir Avrupa Bölgesi için sağlık bakanlarının
    anahtar öneme sahip paydaşları ortak bir girişimle bir araya getirmesi konusunda desteklemekte ve teşvik etmektedir.”

Bu Raporu okumak için lütfen tıklar mısınız??

Saglik_2020_Yonetimler_ve_toplum_arasında_saglik_ve_esenlige_yonelik_eylemleri_destekleyen_Avrupa_politika_cerçevesi

***************

Tabii, Küresel egemenler, son 2-3 onyılda yoğun biçimde denetimi altına aldıkları DSÖ’ye bu Raporun içeriğine uygun içtenlikli adımlar atma izni verirlerse..

Ne yazık ki dostlar alışverişte görsün.. ne şiş yansın ne de kebap..

Metinde sıklıkla geçen “Yönetişim” (Governance) kavramı ise başlıbaşına ciddi bir retorik tuzak (bir tür takiyye). Yönetimbilimci Peter Drucker’in yazına (literatüre) armağanı (!) olan bu genç kavram (yaklaşık 30 yaşlarında), bütünüyle özelleştirilemeyen kamusal alanlarda hizmetlerin yönetimine kamu yetkesi otoritesi) ile ortak olmayı hedefliyor..

Gel birlikte yönetelim!

En somut örneklerinden biri de Kamu – Özel Ortaklığı..
Türkiye’de de “Sağlıkta Dönüşüm” – Health Transformation – başdöndüren hızla ilerlemekte. Dünya Bankası (DB) ve IMF uzmanlarının Sağlık Bakanlığı – SGK yönetime  katılmasıyla, YÖNETİŞİM ile yani..

(Sağlık Bakanlığı’nca Kamu Özel İş Birliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” Resmi Gazete’de yayımlandı, 9 Mart 2013; CHP 9 Mayıs 2013’te Anayasa Mahkemesi’ne götürdü..)

Sermaye adına kaldırım taşları döşenecek ve Devlet tümüyle geri çekilecek..
Nitekim Kamu – Özel Ortaklığı bu aşamaya karşılık..

Daha sonra ise, kamu – özel ortaklığı [ Zor(aki) Nikah; Moilere’den Ahmet Vefik paşa çevirisi] bozulacak ve “iç güveyi kamu” tümden dışlanacak, boşanmış olacak..

1. Yurttaş, sağlık hizmetini hak eden özne olmaktan çıkıp MÜŞTERİLEŞECEK

2. Devlet, sağlık hizmeti yükümlü özne olmaktan çıkıp tüccarlaşacak

3. Devlet, sağlık hizmeti için vergi topladığı halde bunu yapmayıp ayrıca
“prim = ek vergi” toplayacak, bu kaynakları sermayeye aktarmak için sopalı tahsildar olacak..(Ayrıca birçok aşamada katkı payları, özel sağlık sigortasına zorlama..)

4. SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM denen bu masalsı öykü, Peter Drucker’in düşlerini aşan biçimde bırakın kamu ile birlikte sağlık söktörünü yönetmeyi, tümüyle sermayenin yönetimine, güdümüne terkedilecek, kamu adına Sağlık Bakanlığı sözde denetleme – düzenleme işlevi ile boşanıp dul bırakılacak!  İç güveysinin hallicesi yani..

Başbakanı geçelim, Sağlık Bakanı Dr. M. Müderrisoğlu ve de danışmanları
bu hesapları kavrayabiliyor mu??..

Sevgi ve saygı ile.
29.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Gıda Güvenliği ve Hijyeni Sorunu Çözülemiyor..

Dostlar,

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Temmuz 2013 içinde kamuoyuna
4 alanda uyarı yayımladı web sitesinde..
(http://www.tarim.gov.tr/GKGM/Sayfalar/DuyurularDetay.aspx?rid=41&ListName=Duyurular&refId=, 27.7.13)

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın yaptığı denetimler sonucunda ulaştığı bilgileri, 5996 sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” 
md. 31/6 uyarınca kamuoyunun bilgisine sunabileceği kurala bağlanmıştır.

Bu bağlamda sözkonusu duyurular bal, et ürünleri, süt ürünleri ve takviye edici – destekleyici gıda ürünleri hakkında.

Söz konusu ürünlerin taklit ve tağşiş edilenleri (karıştırılan) ürün adları – markaları ve firma adlarıyla teşhir edilmekte..

Ayrıntılı bilgi için aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

ifsa

Türkiye 80+ milyonluk bir ülke.. Ayrıca her yıl 30+ milyon turist geliyor..

Milyonlarca ton gıda ürünü üretilmek durumunda. Devasa üretim miktarlarının yanı sıra çeşit zenginliği de söz konusu.

Dolayısıyla

gıda güvenliği – hijyeni (sanitasyonu) ve
gıda güvencesi (yeterli – dengeli beslenme için güvenli gıdaya uygun bedelle
sürekli erişim hakkı) 2 temel sorun alanı..

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, denetim sonuçlarını zaman zaman kamuoyu ile ilgili yasa uyarınca paylaşmakta.

Türkiye’de gıda güvenliği ?? 

  • 40 bin gıda işletmesi, yarım milyon gıda satış noktası..
  • Salt 5 bin gıda denetçisi ?? Denetimde nitelik-nicelik sorunlu..
  • Kayıt dışılık, merdiven altı üretim ciddi sorun !
  • Hızlı, etkin ve caydırıcı bir denetim zorunlu.

Dolayısıyla Bakanlığın denetim hizmetleri öenemli – değerli ama çook çok yetersiz..
Yakalanabilen ve teşhir edilebilenler devede kulak örneğince..

Bu bakımdan, GIDA GÜVENLİĞİ TEMEL BİR KAMUSAL GÖREV olduğundan, denetim altyapısının insangücü ve teknik donanım olarak nitelik ve nicelik olarak
yeterli kılınması kaçınılmazdır!

Bu amaçla, ABD’de olduğu gibi bir Gıda ve İlaç Kurumu – FDA (Food and Drug Administration) oluşturulabilir, oluşturulmalıdır. Bu kurum bilimsel, yönetsel ve akçal (parasal – finansal) açılardan özerk – otonom olmalıdır.

Ancak bu sayede politik kaygılardan arınarak nesnel – bilimsel denetim hizmeti yürütülebilir. AKP döneminde 11 yıla varan sürede Sağlık Bakanlığı ve
Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı da yeniden yapılandırıldı.

663 sayılı yasa gücünde kararname (KHK) ile Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırıldı
(2 Kasım 2011) ve Türkiye Tıbbi Cihaz ve İlaç Kurumu adıyla bir “bağlı kuruluş” oluşturuldu.

Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı’nda da özerk bir ulusal gıda kurumu oluşturulmadı. Gıda denetimleri Sağlık Bakanığından alınarak Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı’na verildi. Bu yeniden yapılanmalar sürecinde FDA benzeri bir kurum kazandırılabilirdi Türkiye’ye.. AKP hükümeti özerk kurumlaşmalar istemiyor. Tüm ipler elinde olsun politikasında. Bu bağlamda TÜBA, TÜBİTAK, üniversiteler bile sınırlı özerkliklerinden büyük ölçüde yoksun bırakıldılar..

Oysa demokrasinn kolonları özerk kurumlardır.

Sonuç ortada.. toplumun gerilimini alma… İş yapıyor görünme..

Kocaman bir soru daha kafaları karıştırmakta :

  • Denetlenen ve teşhir edilen firmalar AKP yandaşı olmayanlar mı?

En etkili çözüm; ÖZERK ULUSAL GIDA – İLAÇ KURUMU kurmaktır!

Sevgi ve saygı ile.
27.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

KİMYASAL SİLAHLAR GÖSTERİ KONTROL AJANLARI

Dostlar,

Türk Tabipleri Birliği (TTB) çok değerli bir çalışmaya imza attı :

  • KİMYASAL SİLAHLAR GÖSTERİ KONTROL AJANLARI

Önsözde şu dizeler yer alıyor :

TTB_logosu

  • “Tüm çabamız kendi çocuklarına biber gazı püskürtmeyen bir ülke ve gelecek içindir.
    Bu mütevazı çalışmanın bu yolda katkı sağlayacağını umuyoruz.”
     

    Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

 

“Gaz bombası” olarak tanımlanan 15’in üzerinde kimyasal içinde en yaygın kullanılan ajanlar; chlorobenzylidenemalononitrile (CS), chloroacetophenone (CN), chlorodihydrophenarsazine (DM) ve oleoresincapsicum (OC)’dur.

ABD ve Avrupa’da yaygın olarak kullanılan üç biçimi; CS, CN ve OC’dir.

Rapor, sorunun hukuksal boyutlarını da açıklıkla sergilemekte.

Kimyasal_Silahlar_Gosteri_Kontrol_Ajanlari_kapak

78 kaynakçaya dayalı 40 sayfalık özlü çalışmadan önemli bir bölüm :

  • Biber gazına maruz kalındığında gözler hızla ve bol suyla ya da %0.9’luk sodyum klorür ile en az 15 dakika süreyle yıkanarak kimyasal madde gözden uzaklaştırılmalı, daha sonra kornea epitelizasyonunu hızlandırıcı ve inflamasyonu kontrol altına alıcı tedavi uygulanmalıdır. Maruz kalan gözde kontakt lens var ise hemen uzaklaştırılmalıdır. İki kez temizlenen kontakt lensde bile OC kalıntısı görülebildiği için, bu lenslerin tekrar kullanımı önlenmelidir. Ağrı, şişlik, gözyaşı salgısında artış ve fotofobi hala devam ediyorsa bir göz hekimi konsültasyonu gereklidir. Göz bulguları için lokal anestezik pomatlar kullanılabilir. Gözde gerçekleşen hasarın derecesine
    bağlı olarak kornea epitelinin iyileşme süresi birkaç gün ile haftalar arasında değişebilir.” (syf. 22)
  • Olası gaz saldırısında gözler, burun, ağız gaz maskesiyle korunmalıdır.
    Biber gazına maruz kalınması durumunda en kısa zamanda
    ortamdan uzaklaşılmalıdır. Nefes ağızdan alınıp burundan verilmelidir.

Emek veren uzmanlık derneklerine ve meslektaşlarımıza, bu değerli çalışmayı eşgüdümleyerek uygun zamanlama ile kamuoyuna mal eden TTB yönetimine teşekkür ederiz..

Çalışmanın tümünü pdf olarak okumak için lütfen tıklayınız :

Kimyasal_Silahlar_Gosteri_Kontrol_Aanlari Kimyasal_Silahlar_Gosteri_Kontrol_Aanlari

Sevgi ve saygı ile.
27.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

 

New York’tan ‘Gezi’ye Bilimsel Destek


Dostlar
,

New York’tan ‘Gezi’ye Bilimsel Destek” başlıklı aşağıdaki haber,
TTB (Türk Tabipleri Birliği) sitesinde yer aldı.
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/newyork-3952.html, 27.7.13)

Paylaşmak istiyoruz..

Bu çabayı gösteren yurtdışındaki yurtsever meslektaşlarımıza teşekkür ederiz..

Özellikle Harvard Tıp Fakültesi’nden Dr. Emrah Altındiş, Almanya Iniversitat Dresden, Medical School’dan Dr. Çağhan Kızıl, Amerika Türk Doktorları Birliği üyesi
Dr. Zuhal Ergönül
‘e…

Sevgi ve saygı ile.
27.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

New York’tan ‘Gezi’ye Bilimsel Destek

alt

New York’ta Nobel ödüllü bilim insanları ve bir grup akademisyen, ‘Gezi Parkı’ göstericilerine ve Türkiye’de doktorlara karşı hükümetin tavrını kınamak için
basın açıklaması yaptılar.

Manhattan The New School, Wolff Konferans Salonu’nda yapılan basın toplantısına, Harvard Tıp Fakültesi’nden Dr. Emrah Altındiş, Almanya Iniversitat Dresden, Medical School’dan Dr. Çağhan Kızıl, Amerika Türk Doktorları Birliği üyesi Dr. Zuhal Ergönül ve İnsan Hakları için Doktorlar Kuruluşu temsilcisi DeDe Dunevant konuşmacı olarak katıldılar.

Basın toplantısında, Türkiye hükümetinin göstericilere ve sağlık görevlilerine uyguladığı orantısız ve yasadışı şiddetin önceden görülmemiş boyutlarda yaralanmalara ve ölümlere sebep olduğuna dikkat çekildi.

Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz günlerde Dünya çapında tanınmış bilim insanları Türkiye’de cereyan eden ‘Gezi Parkı’ gösterileri sırasında hükümetin masum insanlara uyguladığı orantısız güç ve aşırı derecede göz yaşartıcı gaz kullanımı üzerine endişelerini dile getirmek amacıyla bir araya gelerek bildiri yayınlamışlardı.

Science Dergisi’nin 19 Temmuz 2013 tarihli sayısında yayınlanan bildiride,
dördü Nobel ödüllü 25 bilim insanı, Türk Hükümeti’ne barışçıl göstericilere
uluslararası hukuka uygun bir şekilde davranması çağrısında bulunmuştu.

Basın toplantısında, böyle bir bildirinin bilim insanları ve tıp uzmanlarının kaleminden ortaklaşa çıkmış olmasının, Türkiye’de işlenen insan hakları ihlallerinin boyutunun ve duruma müdahalenin gerekliliğinin göstergesi olduğu ifade edildi.

Yapılan basın açıklamasına göre    :

Barışçıl amaçlı yapılan gösterilere katılan eylemcilerin 31 Mayıs günü orantısız bir şiddete başvurularak dağıtılması üzerine, Haziran ayında Türkiye’nin 79 ayrı şehrinde yapılan gösterilere resmi rakamlara göre toplam 2,5 milyon kişi katıldı.

Türkiye Hükümeti’nin aşırı miktarda göz yaşartıcı gaz ve polis şiddetine başvurduğu olaylar, sayısı gittikçe artan ölüm ve yaralanmalara sebep oldu. 15 Temmuz 2013 tarihinde Türk Tabipleri Birliği’nden verilen son bilgilere göre, gösterilerde

  • 63’ü ağır olmak üzere 8163 kişi yaralandı, 
  • 3 kişi henüz yaşamsal tehlikeyi atlatamadı. 
  • 106 kişi kafa travması geçirdi, 
  • 11 kişi gözünü yitirdi. 
  • 5 kişi de yaşamını yitirdi.

Hastaneler ve geçici olarak kurulan revirler de, yaralıların tedavi edildiği kapalı alanlara biber gazı atılmak suretiyle polis tarafından hedef alındı.

Tıbbi malzemelere el konularak pek çok sağlık görevlisi gözaltına alındı.

Hükümet ayrıca, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri’ni tutuklamak ve protestolar sırasında gerçekleşen yaralanmalar ve ölümleri gösteren bilgileri saklamak yoluyla TTB’ni büyük ölçüde baskı altına aldı.

Türk Tabipler Birliği, kimyasal maddelere maruz kalan bireylerin yaşadığı yan etkileri daha iyi tespit edebilmek için internet üzerinden 11.115 kişinin katıldığı bir anket düzenledi.

Dünya Tabipler Birliği‘nin, doğrudan Başbakan’a gönderdiği mektuplarda
topluma karşı aşırı şiddet ve kimyasal madde kullanımı kınandı.

70’e yakın ülkeden 500’ün üzerinde eğitim ve bilim kuruluşuna üye 4000’den çok akademisyenin imzalarıyla desteklediği, barışçıl göstericilere uygulanan aşırı polis şiddetini kınayan ve göstericilerin temel anayasal haklarını özgürce kullanmalarını destekleyen bir bildiri yayınlandı.

alt

alt     alt

alt

Seçkin Bilim insanlarına, eli kana bulaşan ve 5 insanımızı öldüren,
Türkiye’deki AKP vahşetine göz yummadıkları ve
açıkça kınadıkları için teşekkür ediyoruz. Dayanışmayı sürdürmelerini diliyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
27.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
 

Şipşak işyeri hekimliği dönemi başlıyor..

Dostlar,

Türk Tabipleri Birliği’nin yeni Yönetmelik değişikliği (RG 20 Temmuz 2013) hakkında değerlendirmesi aşağıda.. Emek veren meslektaşlarımıza ve hukukçu yoldaşlarımıza teşekkür ederiz.

İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik

Biz de bu düzenlemenin çağrışımlarını kapsamlı bir makale konusu yaptık.

Yeni İşyeri Hekimliği Yönetmeliği ve Ülkemizde İşçi Sağlığı’nın Perişan Halleri

Okumak için lütfen tıklayınız..

http://ahmetsaltik.net/yeni-isyeri-hekimligi-yonetmeligi-ve-ulkemizde-isci-sagliginin-perisan-halleri/

Sevgi ve saygı ile.
26.7.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
====================================

TTB_logosu

Şipşak işyeri hekimliği dönemi başlıyor

2013 yılı başında Taslağı ortaya çıkan yeni işyeri hekimliği yönetmeliği 20 Temmuz 2013 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe girdi.

İşyeri hekimlerinin ve öbür sağlık personelinin nitelikleri, belgelendirilmeleri, eğitimleri, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma ilke ve yöntemlerini düzenlemek amacıyla çıkartıldığı belirtilen İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik’te genel olarak işverenin yükümlülükleri, işyeri hekimliği ve diğer sağlık personeli eğitimi ve bu eğitimi verecek yerler ve işyeri hekiminin görevlendirilmesine ilişkin yöntemlerin yanı sıra işyeri hekimliği belgesinin düzenlenmesi, işyeri hekiminin görev, yetki ve sorumlulukları ile
işyeri hekimliği belgesinin iptaline kadar varacak idari yaptırımlar düzenlenmiştir.

İşyeri hekimi ve diğer sağlık personelinin işyerlerindeki en az çalışma süreleri de
bu Yönetmelik’te yer almıştır.(Yönetmeliğe ulaşmak için…)

İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerine yönelik olarak 2003 yılında başlayan, 6331 sayılı Yasa (A. Saltık: İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası) ve İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik ile süren düzenleme çabalarının iki temel karakteristiği vardır. Bunlardan ilki bu alanın eğitiminden hizmet sunumuna kadar ticarileştirilmesi ikincisi de sunulan hizmetlerin sürelerinin azaltılmasıyla içlerinin boşaltılıp ucuzlatılmasıdır.

2012 yılında çıkartılan (A. Saltık : Aşamalı yürürlükle 30 Haziran 2012) bu Yasa’dan önce işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerinin ticarileştirilmesini sağlamak üzere yönetmeliklerle yapılan değişiklikler Türk Tabipleri Birliği tarafından açılan davalar sonucunda Danıştay’ca iptal edilmiş; her kezinde yargı kararlarını aşmak üzere yasalar çıkartılmıştı. Nihayet iptal edilen yönetmelik hükümleri 6331 sayılı Yasa’ya yazılarak idari yargı kararları kısmen aşılmıştır.

İşte bu Yönetmeliğin özü 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’dır.
Bu Yasa’ya ilişkin itirazların hemen tamamı bu Yönetmelik için de geçerlidir.
(İSG Yasasına ilişkin olarak TBMM’ye sunulan TTB görüşlerine ulaşmak için…)

Çalışanların sağlık ve güvenliklerine ilişkin hizmetlerin ayrım gözetilmeksizin her risk grubunda ve her büyüklükteki işyerinde ticaret şirketleri tarafından kurulan ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden alınabilmesi; işyeri hekimliği, iş güvenliği uzmanlığı ve
öbür sağlık personeli eğitimlerinin de ticaret şirketleri tarafından kurulabilen eğitim kurumlarından alınabilmesi, çalışanın sağlık ve güvenliğinden piyasa oluşturulması çabasını göstermektedir.

Öte yandan, söz konusu hizmetlerin “en düşük maliyetle” sunulmasını sağlayabilmek için de işyeri hekiminin örgütüyle bağı kopartılmış ve çalışma süreleri neredeyse sembolik düzeye indirilmiştir. 1980 tarihli yönetmelikte işçi başına ayrılması gereken süre ayda 15 dakika iken; 2003 yılında başlayan süreleri azaltma girişimleri
son Yönetmelik ile zirve yapmış, 10’dan az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerinde yılda 25 dakika, öbür işyerlerinde, işyerinin tehlike derecesine göre
işçi başına ayda;

-az tehlikeli işyerlerinde 4 dakika,
-tehlikeli işyerlerinde 6 dakika,
-çok tehlikeli işyerlerinde de 8 dakika ayrılması yeterli sayılmıştır.

Yeni Yönetmelikle işyerinde tam gün işyeri hekimi bulundurulması gereken işçi sayısı da önceki yönetmeliğe göre iki katına çıkartılarak az tehlikeli işyerlerinde 2000,
tehlikeli işyerlerinde 1500, çok tehlikeli işyerlerinde de 1000 olarak belirlenmiştir.

Böylelikle işyerlerinin sağlaması gereken işyeri hekimliği hizmet süreleri,
dolayısıyla maliyetleri azaltılmıştır. Bu sürelerde üç sayfa boyunca
işyeri hekimine yüklenen görevlerin nasıl yerine getirileceği ise belirsizdir.

  • Ülkemizde çalışma ortamının genel olarak sağlıksız ve güvensiz olduğu bilinmektedir. 
  • Her gün iş kazalarında yaklaşık 5 işçi ölmektedir. 

Meslek hastalığına ilişkin bildirim yetersizliği sebebiyle tam sayı bilinmemekle birlikte, istatistiksel olarak on binlerce meslek hastalığı olduğu kestirilmektedir.

Sağlık ve güvenlik ihtiyacının böylesine yüksek olduğu bir ortamda, bu alanda hizmet sunanların güvencelerinin arttırılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve çalışanların bu hizmetlere erişim olanaklarını arttırılması gereklidir.

Ancak yapılanlar tam tersinedir.

Bu Yönetmeliğin taslağına ilişkin olarak sunduğumuz görüşlerde ayrıntılı değerlendirmeler yapılmıştır. (Söz konusu görüşlere ulaşmak için…)

Öbür yandan bu Yönetmelik ile düzenlenen bir nokta da 6331 sayılı İSG Yasası ile yürürlüğü ertelenen hükümler dolayısıyla işyeri hekimi ile herhangi bir anlaşması olmayan işyerlerinde (kamu kurumları, 50’den az çalışanı olan az tehlikeli ve tehlikeli işyerleri) çalışacakların işe giriş muayenelerinin, çalışanlarınsa dönemsel (periyodik) muayenelerinin kim tarafından yapılacağıdır.

Yönetmeliğe konulan bir geçici madde ile kamu sağlık hizmeti sunucuları işaret edilerek sorun çözülmüş gibi görülmekte ise de, kişinin çalıştığı/çalışacağı yere ilişkin
hiçbir bilgisi bulunmayan kamu sağlık hizmeti sunucusu çalışanı hekimin bu raporları hangi bilgiye göre düzenleyebileceği anlaşılamamıştır.

Bütün bunlardan başka, Yönetmeliğin özünü oluşturan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın çalışanların sağlık ve güvenliklerinin korunmasına ilişkin getirdiği
en büyük iyileştirme bütün işyerlerini kapsaması iken söz konusu ‘kapsama’
halen sağlanabilmiş değildir.

Yasa’ya konulan yürürlük maddesiyle kamu işyerleri ile 50’den az çalışanı olan
az tehlikeli işyerlerinin işyeri hekimi, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli hizmetini almaları 1.7.2014’e; 50’den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli işyerleri için bu süre 1.7.2013’e ertelenmiştir.

Geçtiğimiz günlerde yasalaşan ve halen Cumhurbaşkanı’nın onayı için bekleyen
6495 sayılı Torba Yasa ile bu süreler bir kez daha ertelenmiş; çalışanların sağlık ve güvenliğinin sağlanmasında görev alacakları istihdam yükümlülüğüne ilişkin süre,
kamu işyerlerindeki işçiler dışında kalan çalışanlar ve 50’den az çalışanı olan az tehlikeli işyerleri için 1.7.2016’ya tehlikeli ve çok tehlikeli olup da 50’den az çalışanı olan işyerleri bakımından ise 1.1.2014’e ertelenmiştir. Bu Torba Yasa Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanarak yürürlüğe girerse,  İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik’in kapsam ve yürürlüğü de bu durumdan doğrudan etkilenecektir.

Türk Tabipleri Birliği Hukuk Bürosu ve İşyeri Hekimliği Kolu, “İşyeri Hekimi ve 
Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik” hükümlerini hukuka ve hizmetin gereklerine uygunluğu bakımından değerlendirmektedir. Yönetmelik hükümleri arasında, işyeri hekimliğinin doğasına, işleyişine uygun olmadığını ya da hukuka aykırı olduğunu düşündüğünüz hükümleri
ve gerekçelerinizi ihyonetmelik2013@ttb.org.tr adresine gönderebilirsiniz.

Yeni İşyeri Hekimliği Yönetmeliği ve Ülkemizde İşçi Sağlığı’nın Perişan Halleri


Dostlar
,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB), bir yönetmelik düzenlemesi daha yaptı..

“İşyeri Hekimi ve Diğer Sağlık Personelinin Görev, Yetki, Sorumluluk ve Eğitimleri Hakkında Yönetmelik” güncellendi. Bu yönetmeliğin temeli 1980’lere uzanıyor. Arada ve 3 yıl önce de değişiklik geçirmişti

20 Temmuz 2013’te RG’de yayımlanarak yürürlük alan son değişikliğin gerekçesi

“6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası”.

ÇSGB bir yandan dikiyor, bir yandan da söküyor. (Haydi yapıp – yıkıyor demeyelim..)

Bu son yasa (6331) sözde iş sağlığı ve güvenliğini iyileştirmek için geçtiğimiz yıl çıkarıldı. Taslak 8 yıl kadar TBMM arşivlerinde bekledi. 220 milyon €’luk Avrupa’nın
en büyük AVM inşaatında çıkan Esenyurt yangınında (13.3.12) 11 işçi naylon çadırlarda yanarak kavrulunca bu taslak anımsandı. Yer yer epey de sıkı hükümler kondu.

Ancak “iyi saatte olsunlar” (sermaye; özellikle küresel sermaye eklemlenmiş yerli sermaye!) toplumsal duyarlık biraz düşünce kulislerine gene başladı. İlk olarak 6495 sayılı Torba Yasa ile (halen Cumhurbaşkanı’nın önünde) kimi yerlerde 1-2 yıl ertelemeler getirildi. Sonra da sıra Yönetmeliklerle kısıtlamalara geldi.

Sermaye hazretleri ne buyuruyorsa öyle oluyor..
Gerçek vesayet ne askeri, ne de başka bir güç..

Türkiye’de gerçek ve mutlak egemen sermaye!
Özellikle küresel finans-kapital ile bütünleşen yerel sermaye..

Anılan yönetmelikle İş Sağlığı Güvenliği (İSG) hizmetleri, 6331 sayılı yasanın muradına tuhaf – acı bir ironi ile aykırı olarak deyim yerinde ise “kuş”a döndürülüyor..

Siz bekleyedurun iş kazası ve meslek hastalıklarında iyileşmeyi….
Meslek hastalıkları zaten yok gibi.. En son 2011 SGK rakamı 697!
Oysa benzer nüfuslu ama İSG koşulları çok daha iyi Almanya’da yılda 80 bin,
ABD’de 400 bin!

İş kazalarını bile siz “azaltabilirsiniz” ! Yollarını biliyorsunuz ama yazalım :

1. Kamu sektörünü tasfiye ettikçe özel sektörde iş kazalarını “örtmek” kolaylaşır.
2. “Kayıtdışı” çalıştırırsınız (resmi verilerle halen 24+ milyon kayıtdışı çalışan; çalışanların %44’ü!), gariban işçi ne iş kazası bilir ne de hakkını savunacak sendikaya, paraya sahiptir..
3. Kayıt içi çalışan 13,5 milyon işçide de iş kazalarının bir bölümünü (?) cep harçlığı kadar “kan parası” ile kapatırsınız.
4. Sendikal örgütlenmeyi avuç içinde kar gibi eritmeye devam edersiniz.
Anayasa değişikliği ile 1’den çok sendikaya üyelik gibi ucube – tuzak düzenleme yaparsınız; yandaş sendikalaşmaya hız verirsiniz.. 1980’de %50 olan sendikalılık oranı (3 milyon işçinin 1,5 milyonu), Ocak 2013’te 10,88 milyon işçinin ancak %6’sı!
(Çalışma Bakanlığı Tebliği, RG: 26.1.13).
5. Gerekirse “iş kazasının” yasal tanımını bile değiştirirsiniz..

Ama mızrak gene de çuvala sığmaz, ölümcül iş kazalarında Hindistan ve Rusya sonrası dünyada 3., Avrupa’da 1. olursunuz.. Dönemin Çalışma Bakanı Ömer Dinçer‘in açıklaması için dipnota (2) bakınız.

1932’den beri üyesi olduğunuz ILO’yu (Uluslararası Çalışma Örgütü) “kandırmaya” (!) yeltenir, 221 dolayındaki ILO Sözleşmesinden (Convention) 56 kadarını “başkalaştırarak” iç hukukunuza aktarır, geri kalan 3/4’ünü ve ILO’nun Tavsiye Kararlarını (Recommendation) ise tümüyle görmezden gelirsiniz. Ama sizi yıllarca uyarıdan sonra ILO Haziran 2013’te Türkiye’yi “Kara Liste” ye almak zorunda kalır..

Biz çok utanıyoruz çooook..
– 2011 sonunda yıllık 70 bine varan “resmi” iş kazasından, ;
– 1700 iş kazası + 10 meslek hastalığı = 1710 emekçi ölümünden,
– 2086 işçinin sürekli işgöremez duruma düşmesinden..
– Çook ağır çalışma koşullarında,
– Düşük ücretlerle ve iş güvencesiz – örgütsüz çalışmak zorunda bırakılmalarından; işsizlikle tehdit-terbiye edilmelerinden.. (Veriler için bkz. dipnot 1)

Güdümlediğiniz basında tek sözcük haber çıkmaz..

Oysa ulusal – uluslararası hukuk metinleri ço net           :

* 1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartı md 3 : Tüm çalışanların sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı hakkı vardır.
* 1945 tarihli İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 25 sağlıklı yaşam hakkını tanımlar.
* Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yaşam hakkı ve örgütlenme hakkını düzenler..
* Üyelik sürecinde taraf olduğumuz Pek çok AB metni pekiştirici paralel düzenleme içerir. Örn. AB Temel Haklar Şartı.. (Nice, 7 Aralık 2000, http://ek12 utup.dpt.gov.tr/ab/hukuk/temelhak.pdf)
* Anayasa madde 50 ve 56 doğrudan düzenlemeler taşır.
* Pek çok ILO Sözleşmesi de öyle..

Üstelik bu uluslararası mevzuatın büyük bölümü Anayasa md. 90/son uyarınca
üstün hukuk normu durumundadır..

Sermaye için ne gam.. Hele küresel sermaye ile göbek bağı kurdu ise..

Adam Smith‘in 250 yıl önce (1776) yazdığı “Milletlerin Refahı” (The Wealth of Nations) kitabında öngörüleri bunlar mıydı?

Neo-liberal tosuncuklar ne buyururlar??

Galiba yerel (ulusal kaynaklardan semirdiği halde ulusal diyemiyoruz ne yazık ki!) sermayeyi dizginleyebilecek başlıca güç, iktidardaki dinci faşizm (TÜPRAŞ baskını!)..

Neo-liberal tosuncuklar, tarihin perspektifinde öngörülemeyen bu dilemmaya
ne buyururlar acaba?

Haa. anlıyoruz, yabancı büyükleri ile (pardon müttefikleri ile!)  mütalaa edeceklermiş…

Sevgi ve saygı ile.
26.7.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Konuya ilişkin TTB (Türk Tabipleri Birliği) görüşü için lütfen tıklayınız :
Şipşak işyeri hekimliği dönemi başlıyor..
(http://ahmetsaltik.net/sipsak-isyeri-hekimligi-donemi-basliyor/, 26.7.13)

Dipnot 1 : Kayıt dışı istihdam ve eksik verilere dayalı SGK rakamlarıyla ülkemizde 2011’de 69 227 iş kazası, ve 697 meslek hastalığı sonucu 1710 işçi (1710/365 = 4,66/gün!) yaşamını yitirmiş 2086 işçi  ise sürekli engelli (sakat, malul) kalmıştır.  Günde ortalama 5 işçi yaşamını yitirmekte 5 işçi de sürekli işgöremez duruma gelmektedir!

Dipnot (2) : 
•Çalışma Bakanı Dinçer: Ölümlü maden kazalarında lideriz!
•Bakan Ömer Dinçer, ölümlü maden kazaları konusunda Türkiye’nin “lider ülke” olduğu itirafında bulundu. Bakan Dinçer’in, BDP Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş’ın maden kazalarıyla ilgili soru önergesine verdiği yanıt, Türkiye’deki ölümlü kaza oranının, Avrupa, Avustralya, ABD ve Kanada’dan kat kat fazla olduğunu ortaya koydu.
•Dinçer’in, ölümlü maden kazalarıyla ilgili ILO verilerini 
kaynak göstererek verdiği bilgiye göre; Türkiye’deki ölümlü iş kazaları Avrupa’daki iş kazası ortalamasının 4.5 katıyken, Kanada’dan 2.2 kat, ABD’den 3.4 kat, Avustralya’dan ise 4.3 kat daha çok! 

Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesi hakkında Türk Tabipleri Birliği’nin açıklaması

Dostlar,

Yasal meslek örgütümüz TTB (Türk Tabipleri Birliği), Eskişehir’de eli sopalı
sivil giysili katillerce dövülerek öldürülen
ve katilleri nedense bu güne dek,
başta MOBESE kameraları olmak üzere sınırsız olanaklarına karşın yakalanamayan
19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz hakkında bir basın açıklaması yaptı.

Makul ve dengeli olan bu açıklamayı paylaşmak istiyoruz.

Bu arada, 27 Mayıs 2013’ten bu yana süren halk direnişinde yaşamını yitirenler, doğrulanabildiği ölçüde 5 kişi oldu (Komiser Mustafa Sarı ile birlikte 6) :

  1. Mehmet Ayvalıtaş
  2. Abdullah Cömert
  3. Ethem Sarısülük
  4. Selim Önder
  5. Ali İsmail Korkmaz
  6. İrfan Tuna

Direnis_Sehitleri_6_insan_23.7.13

63’ü ağır olmak üzere 8163 kişi yaralandı, 

  • 3 kişi henüz yaşamsal tehlikeyi atlatamadı. 
  • 106 kişi kafa travması geçirdi, 
  • 11 kişi gözünü yitirdi. 
  • 5 kişi de yaşamını yitirdi.

8 bini aşan resmi kayıtlı yaralıyı, gözünü yitiren 10’u aşkın yurttaşı,
engelli kalabilecek onlarca yurttaşı… post-travmatik stres bozukluğu yaşayabilecek çok sayıda insanımızı.. bir yana bırakıyoruz..

Fakat net olan şu ki;

  • AKP iktidarının eli kana bulaşmıştır!

Siyasal iktidarın kışkırtması ile bir polis vahşeti – zulmü yaşanmış – yaşanmakta olup; yurttaşın can ve mal güvenliğinden sorumlu kolluk güçleri AKP terörüne alet edilerek paramiliter siyasal milis gücü gibi kullanılmış ve açıkça
insanlık suçu işlenmiştir.

  • Bu hukuksuzlukların yasal hesabı elbette sorulacaktır.
  • Bir kez daha siyasal iktidarı ve başını sağduyu ve sükunete çağırıyoruz.
    Bu davet acil ve önemlidir, daha çok kan dökülmemelidir.
  • Silahsız – şiddetsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü Anayasal bir haktır ve uluslararası hukukta da açıkça tanınmaktadır. Tam tersine kolluğun kullandığı şiddet araçları, başta biber gazı olmak üzere uluslararası hukuka aykırıdır
    (AİHS ve Cenevre Sözleşmesi).
  • Türk polisi katil değildir, suç örgütü değildir, katilleri saklayan da değildir,
    olamaz, olmamalıdır.

Yurttaşın vergisi ile desteklenen bu örgüt, ne pahasına olursa olsun, yurttaşın hukukuna, başta can güvenliği olnak üzere souna dek saygılı olmak zorundadır. Siyasal iktidarlar gelip geçicidir. Türk Polis Örgütü 168 yıllık bir kurumdur (10 Nisan 1845!) ve
yasa dışı buyrukları uygulamanın ağır sorumluluğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Sevgi ve saygı ile.
23.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

TTB_logosu

 

Türk Tabipleri Birliği (TTB)
ve Eskişehir Tabip Odası
Ali İsmail Korkmaz’ın Ölümüyle İlgili
Ortak Basın Açıklaması Yaptı

TTB ve Eskişehir Tabip Odası, Eskişehir’de 3 Haziran günü Gezi eylemleri sırasında sivil giyimli eli sopalı kişilerce dövülen ve 10 Temmuz günü yaşamını yitiren
19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın, ölümündeki iddialara ilişkin ortak açıklama yaptı. Açıklamada,  “Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüyle ilgili iddiaları soruşturmak ve gerçeği açığa çıkarmak hekimlik vicdanımızın gereği, meslek örgütümüzün sorumluluğu, boynumuzun borcudur, ancak hiç kimse hakkında
yargısız infazda bulunulmamalıdır” denildi.
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/eskisehir-3947.html, 18.7.13)

Basına ve Kamuoyuna

ALİ İSMAİL KORKMAZ’IN ÖLÜMÜYLE İLGİLİ İDDİALARI SORUŞTURMAK
VE GERÇEĞİ AÇIĞA ÇIKARMAK HEKİMLİK VİCDANIMIZIN GEREĞİ,
MESLEK ÖRGÜTÜMÜZÜN SORUMLULUĞU, BOYNUMUZUN BORCUDUR,

ANCAK HİÇ KİMSE HAKKINDA YARGISIZ İNFAZDA BULUNULMAMALIDIR

Ağacına, parkına, yaşam tarzına sahip çıkan; AKP’nin baskılarına, zulmüne, diktatörlük girişimlerine karşı ayağa kalkan milyonlarca insanın katıldığı Gezi Parkı Direnişi,
siyasal iktidarın uyguladığı şiddet nedeniyle, şu ana kadar teyit edilebildiği kadarıyla,
en az beş yurttaşımızın ölümüne yol açtı.

AKP terörünün, şiddetinin, vahşetinin kurbanlarından biri de, ne yazık ki,
Ali İsmail Korkmaz adlı 19 yaşındaki gencimiz oldu; Eskişehir’de, eli sopalı katillerce katledildi. (Deniz gözlüğünden, ameliyat maskesinden, baretten, antiasit ilaçtan
suç örgütü üreten emniyet güçleri hâlâ katilleri bulamadı!)

Mehmet Ayvalıtaş’ın, Abdullah Cömert’in, Ethem Sarısülük’ün, Selim Önder’in olduğu gibi Ali İsmail Korkmaz’ın ölümü de hepimizi derinden üzdü, yüreklerimizi dağladı.

Türk Tabipleri Birliği / Eskişehir Tabip Odası olarak yaralandığı günden yitirdiğimiz güne kadar geçen sürede Ali İsmail Korkmaz’ın sağlık durumuyla sürekli ilgilendik, tedavisini sürdüren hekimlerle devamlı temas ve bilgi alışverişi içinde olduk; ailesinin yanında yer alıp acılarına ortak olmaya çalıştık.

Ali İsmail Korkmaz’ın ölümünden sonra, tedavi sürecine ilişkin kamuoyunda öfke ve tedirginlik yaratan bazı iddiaların özellikle sosyal medya kanalları üzerinden çokça paylaşıldığına şahit olmaktayız. Bu iddiaların büyük kısmı tedavi sürecinde gerekli özeni göstermediği iddia edilen bir hekime ilişkindir. Söz konusu hekime ait kişisel
elektronik mektup adresi ve cep telefonu numarası dahil olmak üzere çeşitli bilgiler “katil doktor” başlığı altında sosyal medyada paylaşılmaktadır.

19 yaşındaki bir gencin vahşice öldürülmesinden kaynaklanan üzüntü, öfke, kızgınlık ve tepkileri anlıyor ve saygıyla karşılıyoruz. Ancak, bu tepkilerin bir
“Yargısız İnfaz”a dönüşmüş olmasından duyduğumuz rahatsızlığı da kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Bilindiği gibi hekimlik meslek etik kurallarına aykırı davranışlar Tabip Odaları tarafından kurallar uyarınca soruşturulmakta ve cezalandırılmaktadır. Ancak her bir vakanın, her durumun kendine has özelliklerinin, gelişim sürecinin, olayın ayrıntılarının araştırılması ve karara varılması dikkatli, özenli ve hakkaniyetli süreçler gerektirmektedir.

Öncelikle belirtmek isteriz ki; bu süreçte herhangi bir tıbbi uygulama hatasının,
herhangi bir kasıtlı davranışın ya da bir mesleki yetersizliğin bulunup bulunmadığına ilişkin Eskişehir Tabip Odası tarafından süratle soruşturma başlatılmıştır.
(Yine Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da bir soruşturma başlatıldığı bilinmektedir. Eşzamanlı olarak Sağlık Bakanlığı tarafından tedavi sürecinde yer alan hastanelerde soruşturma yürütüldüğü açıklanmıştır.)

Böyle yapmanın zor olduğunu bilmekle birlikte, Ali İsmail Korkmaz’ın ölümünün acısını yüreğinde hisseden bütün yurttaşlarımızdan, bütün Direnişçilerden; tarafımızdan başlatılan soruşturma sonuçlandırılmadan, hiç kimseyle ilgili haksızlığa neden olunmaması için, doğrulanmamış bilgilerin paylaşılmamasını, tedavi sürecine dair
teyit edilmeyen iddiaların yaygınlaştırılmamasını talep ediyoruz.

Gezi Parkı Direnişi sürecinde diktatörlüğe karşı mücadele eden halkımızın yanında, omuz omuza mücadele eden, bu nedenle siyasal iktidar tarafından iftiralara uğrayan, soruşturmalar açılan, üyeleri, yöneticileri gözaltına alınan Türk Tabipleri Birliği/Eskişehir Tabip Odası olarak bütün Haziran Direnişçilerine sözümüzdür:

  • Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüyle ilgili iddiaları soruşturmak ve
    gerçeği açığa çıkarmak hekimlik vicdanımızın gereği,
    meslek örgütümüzün sorumluluğu, boynumuzun borcudur,

Ancak hiç kimse hakkında yargısız infazda bulunulmamalıdır.

Kamuoyundan rica ediyoruz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ
ESKİŞEHİR TABİP ODASI