Etiket arşivi: Gezi Parkı direnişi

GEZİ DAVASINDA YARGILANAN HEKİMLERE DESTEK EYLEMİ


Dostlar
,

Meslektaşlarımızı destekliyoruz..
Onlar suç işlemediler; evrensel – kaçınılmaz görevlerini yerine geetirdiler.
Hekimlik mesleğini gerçekte “hekimlik” kılan eylemi sergilediler.O karmaşada Polis, meydanda cankurtaranlar için koridorlar oluşturmak zorunda idi, yapmadı.Sağlık Bakanlığı olağanüstü duruma olağanüstü önlem almalı ve
olay yerinde acil sağlık hizmeti vermeliydi, vermedi.

Yurttaşlar resmi sağlık kuruluşlarında fişlenecekleri kaygısı ile endişelendiler..

Ne kaldı geriye?? Hekimlerin olay yerinde gönüllü acil sağlık hizmeti vermesi..

Bravo İstanbul Tabip Odası üyesi meslektaşlarımıza..

Yazıklar olsun bu insancıl davranışı dava konusu edenlere..

Sevgi ve saygı ile.
12 Nisan 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

GEZİ DAVASINDA YARGILANAN HEKİMLERE DESTEK EYLEMİ

"Yine olsa yine yaparım"

İSTANBUL – Gezi Parkı direnişi sırasında yaralılara yardım eden hekimlerin yargılanmasını protesto eden İstanbul Tabip Odası üyeleri, bugün Dolmahçe
Bezm-i Alem Valide Sultan Camisş önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Taner Gören,
Bu daha başlangıç mücadeleye devam” dedi.

Hakkında dava açılan doktor Erenç Yasemin Dokudan ise, “Yine olsa yine yaparım” diye konuştu.İstanbul Tabip Odası üyeleri tarafından cami önünde yapılan eyleme
CHP’li milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ile Kadir Gökmen Öğüt de destek verdi.
Grup adına yapılan basın açıklamasında,

“Bu işin zaman aşımı olmaz. Bu yargılamada geniş anlamda Anadolu topraklarında yaşadığı bilinen ve kendisinden önceki biriken hekimlik değerlerini toplayarak dillendirdiği kabul edilen Hipokrat ve O’na atfedilen hekimlik etiği kuralları değerleri ve yaklaşımı var. Bu yargılamada yalnızca bu ülkede bu çağda değil binlerce yıllık tarihten süzülüp gelen coğrafya ya da kavimlere göre değiştirilemeyen etik, ahlaki ve vicdani değerler var. Yargılamak bir yana bu değerleri kabul etmek hatta kabul etmek değil saygı da duymak zorundasınız.” denildi.
DOKTORLARA DESTEK

Basın açıklamasının ardından cami önünde bulunan bir kadın;“Burada bir avuç insan olarak sizi karşıladığımız için sizden özür diliyorum.
Burada binler on binler olmalıydık. Yavrularımız bu kapıdan girerken bu kadar az olmamalıydık..” dedi. Kadının bu konuşması doktorlardan alkış aldı.

“YAZILAN İDDİANAMEDE HEKİMLİK MESLEĞİNİN YARGILANDIĞINI GÖRÜYORUZ

Basın açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Tanrıkulu,
yıllarca avukatlık yaptığını belirterek, “Böyle bir iddianame görmedim. Hekimlerin
en doğal görevi yaralılara müdahale etmektir. Kendi hekimlik bilgilerini onların yararına kullanmalıdır. Ama bugün gördük ki, yazılan iddianame de hekimlik mesleğinin yargılandığını görüyoruz. Bu iddianame doktorlar tarafından övünç meselesidir,
onur meselesidir. Bunu yazan savcılar bakımından da utanç belgesidir.” diye konuştu.

http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/yine-olsa-yine-yaparim-h51084.html, 12.4.14

Yekta Güngör Özden : ÖRTÜ

ÖRTÜ

SÖZCÜ, 18.11.13
http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/yekta-gungor-ozden/yine-ortu-408537/

portresi

 

Yekta Güngör Özden
yektagozden@sozcum.com

Sıkma-bohçabaş için “özgürlük” diyenlerden kimileri TBMM’de eleştiri yapan,
görüş açıklayan CHP Milletvekili Şafak PAVEY’e terbiyesizce saldırdılar.
Bir milletvekilinin kürsü özgürlüğüne katlanamayan, karalamalar ve yalanlarla
O’nu güç durumda bırakmaya çalışan yetersiz, bilgisiz, iktidar piyonu ve maşası kadın-erkek yandaşlar, çığırtkan saldırganlar kendi durum ve düzeylerini
ortaya koymuşlardır.

Muhalefetin de payı olan bu iktidar açılımında demokrasi kötüye kullanılmış,
laik cumhuriyet yara almış, açılışının 93. yılında Meclis’in, kuruluşunun 90. yılında Cumhuriyet’in niteliği bozulmuştur. Sorunlar aşılmamış, cumhuriyet Türkiyesi aşınmış, muhalefet ve devlet kuşatılmıştır.

  • Artık başka kılık, giysi ve dinsel simgelere devletin her biriminde yol, kapı,
    kucak açılmıştır.

Tüm bunlar muhafazakâr olduğunu bağıra bağıra söyleyen iktidar partisinin seçim,
oy, iktidar amacıyla halkımızın tertemiz inancını sömürme oyunudur.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında bir devlet büyüğünün eşi, peçenin atılmasından sonra

  • “Allah Mustafa Kemal’den razı olsun, sayesinde dünyayı görüyoruz. sözüyle

Fransız bilim adamı Claude Bernard’ın “Laboratuvara girerken inancımı dışarıda bırakıyorum” sözünün derin anlamı hepimizi düşündürmelidir. Devlet görevindeki yansızlığın, akıl ve bilim egemenliğinin gerektirdiği yaşam biçimi tersine dönmüştür.
Yandaş medyanın çarpıtmalı nitelemeleri, dizdikleri övgüler, utanıp sıkılmadan kullanılan sakıncalı sözler, Bülent ECEVİT’in karşı çıktığı durum için “Merve Kavakçı ayıbı” diyen bulanık anlayışlılar, “Hidayet, devlet ve hukuk”un ne olduğunu bilmeyen, iktidarın nereye gittiğini, ülkeyi ne duruma düşürdüğünü görmeyen aymazlar, çıkarcılar kimbilir yarınlarda nasıl anılacak? “Sıkmabaşlı kadın milletvekili genel kurula katılacaksa şapkalı kadın milletvekili de katılabilir. Başka örtülü ve giysili de” denilirse ne olur? Ecevit’i eleştiren çocuklar ondan daha aydın, daha demokrat, daha ilerici midir?

Neden

Yükseköğretim kurumları için uygun bulunmayan düzen TBMM için uygun olur mu?
Bu bir başlangıçtır. Sorun aşılmadı, başta CHP, muhalefet aşıldı. İsviçre’den
40 yıl önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı tanıyan Mustafa Kemal’den
daha mı inançlı-dindar, daha mı anlayışlı, daha mı uygar, daha mı demokrat ve daha mı kadınlara saygılılar? Atatürk’ün tesettürün peçesinden, gericiliğin pençesinden kurtarıp uygarlığın ışıklı penceresini açtığı Türk kadınına verilen değer, sınırlama ve yasaklama ile mi korunur? Başını kapatanlar kaptırmış sayılırlar. “Hacc’a gittikten sonra mı Müslüman oldular?” eleştirel sorusunu soranlara rastlanmaktadır.

  • Kadınlarımızın başı torbaya bohçaya sokulamaz.

İlkeli, kararlı, tutarlı olmak varken, güven duyurmak ve pekiştirmek varken,
oy getireceğini sanarak iktidara destek veren muhalefet partileri yanılmıştır.
Sıkmabaş için AKP dururken Tayyipgiller öbür partilere oy vermezler.
MHP dik dursaydı belki partilerinden hoşnut olmayan öbür partilerin seçmenlerinin oyunu alabilirdi. CHP bu nedenle oy alamaz, başka nedenlerle aldığı oylarda
bu nedenle olumsuz değişiklikler olasıdır.

İktidarın siyasal sıkışıklıklarda kurtarıcısı olan MHP sıkmabaşa hep destek vermiş, CHP ise “Bu sorunu biz çözeriz” söylemiyle bir tür olanak ve kolaylık sağlamıştır.

Durum

Hangi alanda olursa olsun önyargılıların, yandaşların, çıkarcıların, laik cumhuriyet
ve kurucularına karşı çıkanların, aymazların, bağnazların temelsiz ve geçersiz değerlendirmeleriyle iktidara yalakalık yapanların anlatımlarının hiçbir önemi yoktur. Siyasal tarihimizin ak sayfalarına düşülen kara satırların sayısı artmıştır, o kadar.

Öğrencilerin kaldıkları evler için yasa çıkarabileceklerini söyleyen Başbakan’la, demokrasi yolunda köklü değişiklikler yapıldığını anlatan Cumhurbaşkanı’nın tutumları, baskıcı antidemokratik gidişin genişleyip yaygınlaşarak süreceği kuşkularını artırmaktadır.

  • AB’nin beş yıl sonra yeni bir başlık açması oyalamanın, kullanma,
    yararlanma stratejisinin yinelenmesidir.

Gezi Parkı direnişinin karşılığını almak için yürütülen sorgulamalar, açılan davalar, öğrencilere yönelik suçlama ve karalamalar Cumhuriyetin aydınlığıyla giderilecek, Atatürk güneşinin önündeki kara bulutlar yitecektir. Yurttaşları dinleri ve soyları nedeniyle ayrıştırıp partizanlıkla kutuplaştırma çabaları önlenecektir.

Sağlıkçılar Gezi’yi anlattı

Sağlıkçılar Gezi’yi anlattı

ANKARA – Tüm Türkiye’ye yayılan Gezi Parkı Direnişi’nde hekimlerin olaylara
nasıl baktığı “Gezi ve Sağlık” paneliyle masaya yatırıldı.

Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Konferans Salonu’nda gerçekleşen ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) ile Ankara Tabip Odası’nın (ATO) ortaklaşa düzenlediği panelde, TTB Halk Sağlığı Kolu üyesi Prof. Dr. Feride Aksu Tanık ve TTB Merkez Konsey üyesi Dr. Arzu Erbilici olaylarda hekim ve eylemci olmanın etkilerini konuklarıyla paylaştılar.

TTB_Gezi_ve_saglik_paneli

 

 

 

 

Hekimlerin kadro adaletsizliğinden, cebi ile vicdanı arasında gösterilerek mesleğin itibarsızlaştırıldığından dert yanan Dr. Erbilici, hekimlerin daha çok özgürlük ve demokrasi diyen eylemcilerin yanında yer alarak, onlara güven verdiklerinin altını çizdi.

Erbilici, savaşta bile korunaklı olan revirlere olaylar sırasında saldırılar olduğunu,
bu süreçte 11 tıp öğrencisinin gözaltına alındığını aktardı.

Bu olaylar sonucunda haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkan ve daha yaşanabilir bir dünya için mücadele eden hekimler topluluğunun oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Feride Aksu Tanık da;

Tüm Türkiyeyi etkisi altına alan olaylarda 2,5 milyon insan sokaklara çıktı.
Biz TTB olarak bir sorumluluk duygusuyla resmi internet sayfamızda olaylarda kullanılan
biber gazı ve benzeri silahlarla ilgili değerlendirme formu hazırladık ve amacımız da
bu denli
yaygın kullanılan silahların sağlık etkilerini görünür kılmaktı.
İlk haftada 11 bin 155 kişi bu soruna duyarlı kalarak formu doldurdu.
Olaylara katılanların %69
u gazdan çok yoğun etkilendiğini ve Birlik olarak oluşturduğumuz Bilimsel Danışma Kurulu raporuna göre profesyonel maskelerin de yeterince koruyucu olmadığı gerçeğine ulaştık.” diye konuştu.

Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık ise Çankaya Belediyesi hekimlerin duyarlılığıyla koşut olarak halkın yanında olmaya devam edecektir.
Atatürk’ün ‘Beni Türk hekimlerine emanet ediniz’ sözü yabana atılacak
bir söz değildir.
“Her şeyden önce yaşam!” diyen sağlık çalışanlarımız iyi ki varlar. Onlar emanet edilecek yaşamın, emanet edilecek olan kişiler için her zaman
gurur duyduğumuz insanlardır.
 dedi. (Cumhuriyet, 19.9.13)

Gazeteler… 28 Temmuz 2013


Gazeteler… 28 Temmuz 2013

Duvar çöktü: iki işçi öldü

* NEVŞEHİR (Cumhuriyet) – Nevşehir’in Ürgüp ilçesi Duayeri Mahallesi Fabrika Caddesi’nde işhanı inşaatında yapılan istinat duvarı çöktü. Bu sırada inşaat alanında çalışan işçilerden 3’ü, kum yığını ve enkaz altında kaldı. İşçilerden Mehmet Karasu (30) ve Kenan Toy (32) yaşamlarını yitirirken, yaralanan Halil Doğan (47) ise Ürgüp Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.

file:/Volumes/orjinaller/28URGUPHAB

 

Hem düğün hem eylem

İstanbul Haber Servisi – Haydarpaşa Garı dün bir nikâha tanık oldu. “Çapulcu Düğünü” adı altında yapılan nikâhta Doa Güney ve Celal Karabulut çifti, birlikte yaşamaya ilk adımı attı. “Geldik, Direndik, Evlendik” pankartının açıldığı düğünde, katılımcılar, “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganı attı. Düğünde Haydarpaşa Garı’nın özelleştirilmesinin yanı sıra İstanbul’daki tüm tarihsel, kültürel, toplumsal alanların rant için yağmalanması da protesto edildi. Nikâhın ardından mutlu çift düğüne katılan dostlarıyla Boğaz’da bir tekne turuna çıktı. Protesto, tekne turuyla Boğaz’a taşındı. Damat Celal Karabulut, “Direne direne Haydarpaşa’yı da kurtaracağız” diyerek garın özelleştirilmesine tepki gösterdi. (Cumhuriyet, 28.7.13)

file:/Volumes/orjinaller/28HAYDARPASAGECE

 

Gültan KışanakDersim özür bekliyor

Yurt Haberleri Servisi – BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, çözüm sürecinde karakol yapımlarına tepki gösterdi. Tunceli’de düzenlenen “38’den Sakine’lere Kadın Özgürleşmesi” panelinde konuşan Kışanak, Tunceli’de dört bir tarafın karakollarla dolu olduğunu söyleyerek çekilme sürecindeki karakol yapımlarını eleştirdi. Kışanak,“Akşam benim kaldığım evde gösteriyorlar. Şu tepe kalekol, bu tepe kalekol, şurası kalekol. Ya böyle bir şey olabilir mi? Evinin balkonunda oturuyorsun, üç taraftan üç tane kalekol görüyorsun. İçtiğin çay zıkkım olup boğazına düğümleniyor yani” dedi. Tunceli’de soykırım yaşandığını, Tunceli halkı ve Alevilerin devletten yıllardan bu yana özür beklediğini anlatan Kışanak “Devlet adına resmi olarak Dersim halkında özür dilenmesi gerekiyor” diye konuştu. (Cumhuriyet, 28.7.13)

file:/Volumes/orjinaller/28GEZI1GECE

Tutuklu isyanı       : Gezi Parkı Direnişi sırasında tutuklananların aileleri, 4. kez Galatasaray’da buluşarak oturma eylemi yaptı. Aileler, tutukluların derhal bırakılmasını isted. Tutuklu Çağrı Aydan’ın ağabeyi Cihan Aydan, toplam 138 Gezi direnişçisinin tutuklu olduğunu, gözaltı ve tutuklamaların sürdüğünü belirterek

  • “Çocuklarımız susturulmak isteniyor. Eline satır, bıçak, pala alıp insanlara saldıranlar, üzerine araba sürüp kaza süsü verenler, Ali İsmail Korkmaz’ı katledenler gibi ortamı terörize edenler hakkında herhangi bir adli, idari yaptırım uygulanmazken; özgürlük isteyen, adalet isteyen, bu zulüm dursun diyen çocuklarımız ve yakınlarımız gözaltına alınıp tutuklandı. Katillerin dışarıda, barışçıl gösterilere katıldığı için, haksızlığa karşı çıkan çocuklarımız içeride olduğu bir adalet, adalet değildir.” dedi.

İftar saatine doğru ise polisin kurşunu ile katledilen Ethem Sarısülük’ün
ölümünün 40. günü dolayısıyla lokma dağıtıldı. (Cumhuriyet, 28.7.13)

************************

portresi

 

Av. Celal Ülgen : 

En şiddetli mahkûmiyet kararları çıkacak!

 

 

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi adı üstünde Özel yetkili bir ağır ceza mahkemesi.” Olağan günlerin değil, olağandışı dönemlerin, baskıcı ve özgürlük kısıtlayıcı dönemlerin mahkemesi olarak geçecek tarihe. Bu mahkemelerin
ilk uygulaması savunmanın sesini kısmak ve alabildiğince avukatları konuşturmamak oldu. Çağa, baskıya, şiddete, susturmaya tanıklık etmeyi, karşı çıkmayı, dik durmayı, seçenler hakkında suç duyuruları yapıldı, duruşmalardan kovuldu.

  • Hatta avukatlar mahkeme salonunun tam ortasında mahkeme başkanının talimatıyla eli coplu robokopların saldırısına uğradı.

Tarih elbette bu mahkemeleri layık oldukları yerlerine oturtacaktır.
Bu mahkemelerin Türk ceza yargısına verdiği zarar 10 yılda giderilemez boyutlara ulaştı.

Bu mahkemeler kanuna göre değil kendi alışılmış uygulamalarına göre yargılama faaliyeti icra ettiler.

Büyük projeler, üretilmiş deliller, sahte ihbarcılar, polis ile savcının, polis ile yargıcın kol kola olduğu-birlikte iş kotardığı organizasyonlar birbiri ardına
bu mahkemelerin aklanmasından geçti.

Baskıcı uygulamalar 

Bu mahkemeler şimdiye dek yaptıkları baskıcı uygulamaları taçlandırmak isteyecekler.

Bu açıdan tarihin en şiddetli mahkûmiyet kararları bizi bekliyor.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis, 15 yıl, 20 yıl hapis cezaları
havada uçuşacak.

11 yıldır süren bu rejim aslında sivil bir darbenin, sivil bir diktanın rejimi olmuştur.

5 Ağustos (2013), totaliter unsurlar taşıyan bu faşist dönemin dibi olacaktır.
5 Ağustos, üretilmiş ve hukuka aykırı delilleri bir dönem hukukunun temel taşı yapan zihniyetinin yıkılışının başlangıcı olacaktır.

****************************************************

 

Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesi hakkında Türk Tabipleri Birliği’nin açıklaması

Dostlar,

Yasal meslek örgütümüz TTB (Türk Tabipleri Birliği), Eskişehir’de eli sopalı
sivil giysili katillerce dövülerek öldürülen
ve katilleri nedense bu güne dek,
başta MOBESE kameraları olmak üzere sınırsız olanaklarına karşın yakalanamayan
19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz hakkında bir basın açıklaması yaptı.

Makul ve dengeli olan bu açıklamayı paylaşmak istiyoruz.

Bu arada, 27 Mayıs 2013’ten bu yana süren halk direnişinde yaşamını yitirenler, doğrulanabildiği ölçüde 5 kişi oldu (Komiser Mustafa Sarı ile birlikte 6) :

  1. Mehmet Ayvalıtaş
  2. Abdullah Cömert
  3. Ethem Sarısülük
  4. Selim Önder
  5. Ali İsmail Korkmaz
  6. İrfan Tuna

Direnis_Sehitleri_6_insan_23.7.13

63’ü ağır olmak üzere 8163 kişi yaralandı, 

  • 3 kişi henüz yaşamsal tehlikeyi atlatamadı. 
  • 106 kişi kafa travması geçirdi, 
  • 11 kişi gözünü yitirdi. 
  • 5 kişi de yaşamını yitirdi.

8 bini aşan resmi kayıtlı yaralıyı, gözünü yitiren 10’u aşkın yurttaşı,
engelli kalabilecek onlarca yurttaşı… post-travmatik stres bozukluğu yaşayabilecek çok sayıda insanımızı.. bir yana bırakıyoruz..

Fakat net olan şu ki;

  • AKP iktidarının eli kana bulaşmıştır!

Siyasal iktidarın kışkırtması ile bir polis vahşeti – zulmü yaşanmış – yaşanmakta olup; yurttaşın can ve mal güvenliğinden sorumlu kolluk güçleri AKP terörüne alet edilerek paramiliter siyasal milis gücü gibi kullanılmış ve açıkça
insanlık suçu işlenmiştir.

  • Bu hukuksuzlukların yasal hesabı elbette sorulacaktır.
  • Bir kez daha siyasal iktidarı ve başını sağduyu ve sükunete çağırıyoruz.
    Bu davet acil ve önemlidir, daha çok kan dökülmemelidir.
  • Silahsız – şiddetsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü Anayasal bir haktır ve uluslararası hukukta da açıkça tanınmaktadır. Tam tersine kolluğun kullandığı şiddet araçları, başta biber gazı olmak üzere uluslararası hukuka aykırıdır
    (AİHS ve Cenevre Sözleşmesi).
  • Türk polisi katil değildir, suç örgütü değildir, katilleri saklayan da değildir,
    olamaz, olmamalıdır.

Yurttaşın vergisi ile desteklenen bu örgüt, ne pahasına olursa olsun, yurttaşın hukukuna, başta can güvenliği olnak üzere souna dek saygılı olmak zorundadır. Siyasal iktidarlar gelip geçicidir. Türk Polis Örgütü 168 yıllık bir kurumdur (10 Nisan 1845!) ve
yasa dışı buyrukları uygulamanın ağır sorumluluğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Sevgi ve saygı ile.
23.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

============================================

TTB_logosu

 

Türk Tabipleri Birliği (TTB)
ve Eskişehir Tabip Odası
Ali İsmail Korkmaz’ın Ölümüyle İlgili
Ortak Basın Açıklaması Yaptı

TTB ve Eskişehir Tabip Odası, Eskişehir’de 3 Haziran günü Gezi eylemleri sırasında sivil giyimli eli sopalı kişilerce dövülen ve 10 Temmuz günü yaşamını yitiren
19 yaşındaki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ın, ölümündeki iddialara ilişkin ortak açıklama yaptı. Açıklamada,  “Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüyle ilgili iddiaları soruşturmak ve gerçeği açığa çıkarmak hekimlik vicdanımızın gereği, meslek örgütümüzün sorumluluğu, boynumuzun borcudur, ancak hiç kimse hakkında
yargısız infazda bulunulmamalıdır” denildi.
(http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/eskisehir-3947.html, 18.7.13)

Basına ve Kamuoyuna

ALİ İSMAİL KORKMAZ’IN ÖLÜMÜYLE İLGİLİ İDDİALARI SORUŞTURMAK
VE GERÇEĞİ AÇIĞA ÇIKARMAK HEKİMLİK VİCDANIMIZIN GEREĞİ,
MESLEK ÖRGÜTÜMÜZÜN SORUMLULUĞU, BOYNUMUZUN BORCUDUR,

ANCAK HİÇ KİMSE HAKKINDA YARGISIZ İNFAZDA BULUNULMAMALIDIR

Ağacına, parkına, yaşam tarzına sahip çıkan; AKP’nin baskılarına, zulmüne, diktatörlük girişimlerine karşı ayağa kalkan milyonlarca insanın katıldığı Gezi Parkı Direnişi,
siyasal iktidarın uyguladığı şiddet nedeniyle, şu ana kadar teyit edilebildiği kadarıyla,
en az beş yurttaşımızın ölümüne yol açtı.

AKP terörünün, şiddetinin, vahşetinin kurbanlarından biri de, ne yazık ki,
Ali İsmail Korkmaz adlı 19 yaşındaki gencimiz oldu; Eskişehir’de, eli sopalı katillerce katledildi. (Deniz gözlüğünden, ameliyat maskesinden, baretten, antiasit ilaçtan
suç örgütü üreten emniyet güçleri hâlâ katilleri bulamadı!)

Mehmet Ayvalıtaş’ın, Abdullah Cömert’in, Ethem Sarısülük’ün, Selim Önder’in olduğu gibi Ali İsmail Korkmaz’ın ölümü de hepimizi derinden üzdü, yüreklerimizi dağladı.

Türk Tabipleri Birliği / Eskişehir Tabip Odası olarak yaralandığı günden yitirdiğimiz güne kadar geçen sürede Ali İsmail Korkmaz’ın sağlık durumuyla sürekli ilgilendik, tedavisini sürdüren hekimlerle devamlı temas ve bilgi alışverişi içinde olduk; ailesinin yanında yer alıp acılarına ortak olmaya çalıştık.

Ali İsmail Korkmaz’ın ölümünden sonra, tedavi sürecine ilişkin kamuoyunda öfke ve tedirginlik yaratan bazı iddiaların özellikle sosyal medya kanalları üzerinden çokça paylaşıldığına şahit olmaktayız. Bu iddiaların büyük kısmı tedavi sürecinde gerekli özeni göstermediği iddia edilen bir hekime ilişkindir. Söz konusu hekime ait kişisel
elektronik mektup adresi ve cep telefonu numarası dahil olmak üzere çeşitli bilgiler “katil doktor” başlığı altında sosyal medyada paylaşılmaktadır.

19 yaşındaki bir gencin vahşice öldürülmesinden kaynaklanan üzüntü, öfke, kızgınlık ve tepkileri anlıyor ve saygıyla karşılıyoruz. Ancak, bu tepkilerin bir
“Yargısız İnfaz”a dönüşmüş olmasından duyduğumuz rahatsızlığı da kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.

Bilindiği gibi hekimlik meslek etik kurallarına aykırı davranışlar Tabip Odaları tarafından kurallar uyarınca soruşturulmakta ve cezalandırılmaktadır. Ancak her bir vakanın, her durumun kendine has özelliklerinin, gelişim sürecinin, olayın ayrıntılarının araştırılması ve karara varılması dikkatli, özenli ve hakkaniyetli süreçler gerektirmektedir.

Öncelikle belirtmek isteriz ki; bu süreçte herhangi bir tıbbi uygulama hatasının,
herhangi bir kasıtlı davranışın ya da bir mesleki yetersizliğin bulunup bulunmadığına ilişkin Eskişehir Tabip Odası tarafından süratle soruşturma başlatılmıştır.
(Yine Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da bir soruşturma başlatıldığı bilinmektedir. Eşzamanlı olarak Sağlık Bakanlığı tarafından tedavi sürecinde yer alan hastanelerde soruşturma yürütüldüğü açıklanmıştır.)

Böyle yapmanın zor olduğunu bilmekle birlikte, Ali İsmail Korkmaz’ın ölümünün acısını yüreğinde hisseden bütün yurttaşlarımızdan, bütün Direnişçilerden; tarafımızdan başlatılan soruşturma sonuçlandırılmadan, hiç kimseyle ilgili haksızlığa neden olunmaması için, doğrulanmamış bilgilerin paylaşılmamasını, tedavi sürecine dair
teyit edilmeyen iddiaların yaygınlaştırılmamasını talep ediyoruz.

Gezi Parkı Direnişi sürecinde diktatörlüğe karşı mücadele eden halkımızın yanında, omuz omuza mücadele eden, bu nedenle siyasal iktidar tarafından iftiralara uğrayan, soruşturmalar açılan, üyeleri, yöneticileri gözaltına alınan Türk Tabipleri Birliği/Eskişehir Tabip Odası olarak bütün Haziran Direnişçilerine sözümüzdür:

  • Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüyle ilgili iddiaları soruşturmak ve
    gerçeği açığa çıkarmak hekimlik vicdanımızın gereği,
    meslek örgütümüzün sorumluluğu, boynumuzun borcudur,

Ancak hiç kimse hakkında yargısız infazda bulunulmamalıdır.

Kamuoyundan rica ediyoruz.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ
ESKİŞEHİR TABİP ODASI

TTB : Binlerce Yıldır Burada, Bu Topraklarda Hekimlik Yapıyoruz, Yapmaya Devam Edeceğiz!

TTB : Binlerce Yıldır Burada, Bu Topraklarda Hekimlik Yapıyoruz,
Yapmaya Devam Edeceğiz!


Dostlar
,

Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) tarihsel derecede önemli, yiğit ve yürekli basın açıklamasını paylaşmak istiyoruz. İzninizle, Hacettepe Tıp’tan sınıf arkadaşımız
TTB Başkanı sevgili Prof. Dr. Özdemir Aktan‘ı kutllamak ve teşekkür etmek istiyoruz.

Şu dakikalarda Taksim’de halkın direnişi ve özgürlük isyanı sürüyor..

Gelen haberler korkunç..

1 yurttaş panzer altında kalarak yaşamını yitirmiş,

1 yurttaşımızın kolu kopmuş..

İktidar hala olayların özünü kavrayamadı; öylesine aciz ki, polisiye önlemlerle
sorunu bastırmayı seçiyor..

Tüm diktatörleşen yönetimlerin aczi içinde..

  • Hükümeti, halka yönelik görülmemiş şiddeti
    DER-HAL durdurmaya çağırıyoruz. 

İstanbul Valisi ve Emniyet müdürünü, iktidarın yasa ve hukuk dışı emirlerini yerine getirmeyerek görevden çekilmeye davet ediyoruz.

  • Muhalefet miletvekillerini, CHP, MHP ve BDP’si ile ve aklı başında
    AKP’li vekilleri
    halka kalkan olmaya davet ediyoruz.
    Polis ile halk arasında tampon olmalarını istiyoruz..
  • TBMM Başkanını’nın hükümeti uyarmasını ve TBMM’de olağanüstü oturum başlatmasını istiyoruz.
  • Cumhurbaşkanına Devletin başı olduğunu anımsatıyor ve olaylara ivedilikle
    el koyarak anayasal yetkisi ve görevi kapsamında Bakanlar Kurulunu Başkanlığında toplamasını, gerekli insancıl-barışçıl-hukuka uygun-şiddet içermeyen kararların orada hızla alınmasını sağlamasını istiyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
1.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

TTB_logosu

Binlerce Yıldır Burada, Bu Topraklarda Hekimlik Yapıyoruz,
Yapmaya Devam Edeceğiz!

29 Haziran 2013, Ankara

Türk Tabipleri Birliği 63. Büyük Kongresi, Dünya Tabipler Birliği ve
çeşitli Avrupa hekim örgütlerinin katılımıyla hekimlik değerlerinin ve hekim bağımsızlığının ele alındığı gündemlerle 29 Haziran 2013 tarihinde Ankara’da toplandı. Kongrede, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası Önü’nde
TTB tarafından bir basın açıklaması da gerçekleştirildi. Basın açıklaması metni
TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan tarafından okundu.

 Basın Açıklaması

29.06.2013

BİNLERCE YILDIR BURADA, BU TOPRAKLARDA HEKİMLİK YAPIYORUZ,

YAPMAYA DEVAM EDECEĞİZ!

Türkiye’de yaklaşık bir aydır olağanüstü günler yaşandı, yaşanıyor. Taksim Gezi Parkı’nı yok etme girişimini protestoyla başlayan gösteriler, siyasi iktidarın toplumu dini kurallara göre şekillendirme politikalarına, Başbakan’ın kendi anlayışına uygun “dindar nesil yetiştirme” projelerine, kadınların kürtajından doğumuna kadar karışan “fikirlerine”, otoriter yönetim tarzına, diktatörlük planlarına karşı isyana dönüştü. Ülkenin dört bir yanında ağacına, parkına, yaşam tarzına sahip çıkan milyonlarca yurttaş sokaklara dökülerek tepkilerini gösterdiler. AKP Hükümeti’nin bu demokratik protestolara karşı tavrı ise büyük bir polis terörü oldu. Son derece barışçıl olan gösterilere katılan insanların üzerine TOMA’larla, Akreplerle, gaz bombalarıyla,
basınçlı sularla, coplarla, çivili sopalarla saldırıldı;

  • Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük kardeşlerimiz öldürüldü,
  • Binlerce yurttaşımız yaralandı, sakat bırakıldı.

Profesöründen doçentine, uzmanından asistanına, en başta da gencecik tıp fakültesi öğrencileri olmak üzere yüzlerce, binlerce hekim gösterilerin başladığı günden itibaren parklarda, sokaklarda, alanlarda, bize ihtiyaç duyulan her yerde göstericilerin yanında olduk.

Biber gazlarıyla boğulan, kimyasal maddelerle vücutları yakılan,
gaz kapsülleri ve plastik mermilerle vurulan bütün yurttaşlarımızın yardımına koştuk. Acılarını azaltmaya, yaralarını tedavi etmeye çalıştık.

Bu nedenle de siyasi iktidarın hedefi olduk.
Bütün suçu sağlık hizmeti vermekten ibaret olan hekimler darp edildi, gözaltına alındı; yaralıları tedavi ettiğimiz revirlere, hastanelere gaz bombalarıyla saldırıldı.
O korkunç şiddet gecelerinde yaralıların ilk müdahalelerini yaptığımız
Dolmabahçe Camisi’nde içki içildiği yalanı üretildi, bizzat Başbakan tarafından tekrarlanıp duruyor. Başbakan, tüm bu sürecin sorumlusu olarak gösterdiği biz hekimleri şöyle suçladı:

“ Sizin insan sevginiz nerede, insanlarla ilgilenme aşkınız nerede?
Bunlarda insan diye bir dert yok. Bunlarda insana yönelik bir sevgi, bir aşk yok.
Bunların her şeyi menfaate dayalı!”

(Sizin ve iktidarınızın insan sevgisini, insana yönelik aşkını Uludere’den Taksim’e
bu topraklarda yaşayanlar yakından biliyor Sayın Başbakan; gaz bombası attığınız hastanelerin koridorları, bahçeleri, yatan hastalar, aciller biliyor; polis saldırısında yediği darbelerle vücutları moraran, kemikleri kırılan, gözlerini kaybeden, dalağı alınan insanlarımız biliyor.)

Bunlar yetmezmiş gibi, Sağlık Bakanlığı tarafından, gösteriler sırasında oluşturduğumuz “gönüllü revirler” hakkında soruşturma başlatıldı. Bu revirlerde görev alan meslektaşlarımızın ve hastalarımızın isimlerini bildirmemiz isteniyor. Hangi yetkiyle hekimlik yaptığımızı açıklamamız isteniyor. İnsanlara sağlık hizmeti verdiğimiz için savunmamız isteniyor.

(Üstüne bir de, Gezi Parkı Direnişindeki hekim tutumunun intikamını alırcasına hazırladıkları Torba Yasa Taslağı’yla; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına rağmen, hasta mahremiyetini ihlal etmemiz, hastalarımızın tüm sağlık verilerini Sağlık Bakanlığı’na vermemiz isteniyor; siyasi otoritenin kontrolündeki Sağlık Meslekleri Kurulu tarafından ömür boyu meslekten men edilmekle tehdit ediliyoruz.)

Cevap veriyoruz                       :

Biz bu işi burada, tıbbın kurucuları İstanköy’lü Hipokrates’in,
Bergamalı Galenos’un
yaşadığı bu topraklarda binlerce yıldır hep yaptık.

Ağrısını, acısını, ızdırabını dindirdiğimiz, sağlığına kavuşturduğumuz insanlarımızdan, hayata döndürdüğümüz hastalarımızın sunduğu şükran duygularından, ameliyat ettiğimiz yaşlı amcaların, teyzelerin gözlerindeki yaşama sevincinden, kızamığını, zatürresini, havalesini tedavi ettiğimiz çocukların yanağımıza kondurduğu öpücüklerden, dünyanın dört bir yanındaki meslektaşlarımızın zor günlerimizdeki evrensel dayanışmasından aldığımız güçle yaptık. İnsan yaşamına adanmış mesleğimizden aldığımız yetkiyle yaptık. Sevgisiz, hürmetsiz, değerbilmez yöneticilere;

“Doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar.” diyen diktatörlere, “Doktor efendi dönemi bitti.” diyen taklitçilerine rağmen yaptık.

Korkusuzca yapmaya da devam edeceğiz.

Biz bu topraklarda binlerce yıldır nice yöneticiler, nice krallar, nice sultanlar, nice padişahlar gördük. (Özentilerini de çok gördük.)
Onlar hep geçip gitti, biz hep burada kaldık.

Bunlar da geçip gidecek…

Biz devam edeceğiz!

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ MERKEZ KONSEYİ

Kim Hitlere Benziyor?


Dostlar,

Sayın Prof. Dr. Mahmut Adem, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nin
emekli öğretim üyelerindendir. Ülkemizin eğitim tarihini iyi bilenlerdendir. Bu yazısında salt eğitim tarihimizden örneklerle Başbakan RTE’nin nasıl gerici adımlar dayattığını ve Anayasa’yı, Devrim Yasalarını (md. 174) çiğneyerek eğitimi dincileştirdiğini işliyor.
Bir yanda Yüce Atatürk ve en yakın dava ve silah arkadaşı İsmet İnönü’nün devrimci ve ilerici adımları, bir yandan RTE’nin despot – dinci dayatmaları..
Hitler’e kim benziyor??

Sevgi ve saygı ile.
27.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================

Kim Hitlere Benziyor?

portresi
Prof. Dr. Mahmut Adem
Atatürkçü Düşünce Derneği
Yazı Kurulu ve Bilim Danışma Kurulu Üyesi

Gezi Parkı direnişi konusunda Başbakan Erdoğan’ın yaklaşımına, Almanya’nın önde gelen bir haftalık gazetesi, RTE’ye Hitler bıyığı takıp saçlarını da onunki gibi taranmış bir fotoğraf yayınlamış, “yeni diktatör” başlığını atmış. Benzer bir karikatür de Fransa’da

Le Monde gazetesinde yayınlanmış.

Hiç kuşku yok, bunun yorumunu okuyucu yapacaktır.

CHP genel başkanı ve öbür yöneticiler Başbakan’a “diktatör” deyince onlara yüklenmek, hatta belki de Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’yü halkın gözünden düşürmek için zaman zaman tek parti dönemini kötülemeye girişir. Çoğuna söylediği “diktatör mü arıyorlar, aynaya baksınlar, sizin geçmişiniz belli, genel başkanınız İsmet İnönü’nün bıyığı da Hitler’in bıyığına benziyordu..” vb.

  • “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz…”
Bizce burada önemli olan kişinin ne yaptığıdır. Bu bağlamda ben şu konu üzerinde durmak istiyorum:
Eğitimde, özellikle yükseköğretimde İsmet Paşa ne yaptı? RTE ne yapıyor?Bu bağlamda geçmişten ve günümüzden kimi kesitler sunacağım. Amacım, kesinlikle İsmet İnönü ile RTE’yi karşılaştırmak değildir.Çünkü;
Atatürk’ün en yakın silah ve dava arkadaşı,
– Kurtuluş Savaşı’nın Batı Cephesi komutanı,
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı,
Lozan barış görüşmelerinin Başdelegesi,
– 2. Cumhurbaşkanı,
– ülkemizi 2. Dünya Savaşı dışında tutan büyük devlet adamı,
– çok partili demokratik düzene geçişi büyük bir özen ve başarı ile gerçekleştiren,
– daha açık deyişle ülkemizin çok partili demokrasiye geçişini gerçekleştiren
(hiç kuşku yok, RTE’nın başbakan olmasının önünü açan) devlet başkanı…
1972 yılında kurultayca partisinin genel başkanlığına seçilen Bülent Ecevit’i, demokrasiye olan inancı ve ulusal iradeye saygısı gereği ceketini düğmeleyip kutlayarak bir demokrasi destanı yazmış, dolayısıyla tarihe mal olmuş
İsmet Paşa ile RTE hiçbir biçimde karşılaştırılamaz.
Eskilerin deyişi ile RTE, İsmet Paşa’nın eline su bile dökemez.
  • Bir ulus bireyleri ancak bir türlü eğitim görebilir.
    Bir ülkede iki türlü eğitim, iki tür insan yetiştirir.
    Bu ise; duygu ve düşünce birliğini ve dayanışma amaçlarını
    bütünüyle yok eder.”
İşte bu gerekçe ile Büyük Önder’in öncülüğünde İnönü Hükümeti, ulusal birliği güçlendirmek ve pekiştirmek amacıyla 1924’te Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) yasasını çıkarmıştır.RTE hükümeti;
– ulusu dindar-kindar / laik,
– türbanlı/ çağdaş,
– alevi/ sünni vb.
ayrıştırmak ve hayal kurduğu İslam devletine uygun insan yetiştirmek için
4+4+4 gece yarısı yasasını dayatmıştır.
Böylece 89 yıl önceki iki kanallı eğitime dönülmüş,
iki tür insan yetiştirilmeye başlanmıştır.
Bununla da yetinilmemiş, “Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alıyorum.” demesiyle
RTE, 10,5 yıldır yaptıklarının üstüne tuz biber ekmiş, ulusal birliği temelinden sarsmıştır.İnönü Hükümeti;- başta Öğretim Birliği,
– hukuk devrimi,
– harf devrimi,
– dil devrimi,
– üniversite reformu…
olmak üzere gerçekleştirdiği devrimlerle, çağdaş uygarlığın yapı taşlarını birer birer örmüştür. Devrimlere karşı çıkan, hatta büyük taarruzdan birkaç ay önce Konya’da bir medrese talebelerinin askere alınmamalarını bizzat Başkomutan Mustafa Kemal’den isteyen Osmanlı medresesi kapatılmıştır. Ve evrensel ölçülerde bilim ve araştırma kurumu olan yeni bir üniversite kurulmuştur. İşte bugünkü AKP kadroları, anılan bu cumhuriyet okullarında yetişmiştir!Din eğitimi vermek için okullarda
anayasal olarak zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi okutuluyor.RTE iktidarında resmi ve kaçak Kuran kursları Milli Eğitim Bakanlığı denetiminden çıkarılmış ve
Kuran kurslarına gitmek isteyenlerin yaş sınırını kaldırılmıştır.

Buna karşın okullara

– “zorunlu” seçmeli Kuranı kerim,
– Hz. Muhammet’in hayatı,
– temel dini bilgiler,
– Arapça… vb. dersler konulmuştur.

  • Böylece bir tür herkese Arap alfabesi öğrenme zorunluluğu getirilmiş,
    Harf Devrimi yok sayılmıştır!
Kendi kendime soruyorum:
Hangi Arap ülkesinde Türkçe, okullarda ders olarak okutuluyor?
  • RTE hükümeti,
    Abdullah Gül’ün de koşulsuz onayı ile bilim yuvası çağcıl üniversiteyi
    yeniden “medreseleştirmiştir”.
– Bir üniversite, 33 yıl Osmanlı’yı gaddarca yöneten “Abdülhamit”e “fahri doktora” unvanı vermiştir.
Başka bir rektör de, mensubu olduğu tıp fakültesi için “ben buranın kimyasını değiştireceğim..” diyebiliyor.
Bu gücü kimden alıyor?
  • İslami eğitim veren sibyan medreseleri kaçak olarak kurulabiliyor.
Denetleyen var mı? Bir sonraki hedefleri, var olan İslam üniversitelerine ek olarak, yoğun şeriat eğitimi verilen ve Mısır’daki “Müslüman kardeşlerin” yetiştirildiği
El Ezher Medresesini Türkiye’de açmak mı?
Cumhurbaşkanı İnönü yönetiminde;
– ulusal,
– bilimsel,
– laik,
– karma ve
– uygulamalıeğitim verilen Eğitmen Kursları açılmış ve Köy Enstitüleri kurulmuştur.
Bu kurumlarda Cumhuriyetin öğretmenleri yetiştiriliyordu. Hedef ülke nüfusunun
% 80’inin yaşadığı 40 bin dolayındaki köyde yaygın olan bilisizliği (cehaleti) tümüyle ortadan kaldırmaktı. O günlerde ilköğretim sorununu şöyle değerlendiriyor Cumhurbaşkanı İnönü:

  • “İlköğretimi olmayan ülkelerde ortaçağ yönetimi tüm şekilleriyle sürer. Bilmeyen, siyasi güç sahiplerinin elinde, Ortaçağ”da olduğu gibi köle hayatı sürer. Hür vatandaşlardan birleşik bir millet olmanın çarelerinin başında, ilköğretim çaresi vardır. Davayı bu kadar geniş ve derin görmeliyiz.
    İlköğretim davası insan olmak, millet olmak davasıdır…” 

Oysa RTE yönetimi, temel yurttaşlık eğitiminin verildiği 8 yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretimi 4+4+4 ucube yasası ile kesintili duruma getirmiş, böylece
imam-hatiplerin orta kısmını yeniden açmıştır.

Burada amaç, imam-hatiplerin gözde okullar olmasını sağlamaktır.
Ayrıca bu okul mezunlarının üniversitelerin tüm bölümlerine girmeleri sağlanmıştır.

Bu, Anayasa’nın 174. maddesine göre korunacak devrim yasalarının ilki olan
Öğretim Birliği yasasını yok saymaktır.

Çünkü bu yasada imam-hatip okullarının amacı, “imamlık ve hatiplik gibi dinsel hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli memurlar yetiştirmektir”.Cumhurbaşkanı İnönü yönetiminde 1946’da çıkarılan üniversiteler yasası ile,
ilk kez üniversitelere bilimsel ve yönetsel özerklik verilmiştir (A. S. 4936 sayılı yasa). Üniversite öğretim üyelerine, rektör-dekan vb. yöneticilerini seçme hakkı tanınmıştır.1956’da Demokrat Parti iktidarının üniversite özerkliğine müdahalesi üzerine
ana muhalefet lideri İnönü şöyle diyor:
  • “Özerk üniversiteyi rejimin temel öğelerinden biri sayarız.
    İktidar (DP), özerk üniversiteyi dili olmayan, işe yaramayan bir unsur haline getirmek istiyor. Bu yanlıştır, zararlıdır. ”

Bugün üniversitelerde rektör olmanın en önemli ölçütleri, AKP’den milletvekili aday adayı olmak, türbana yandaş olmak vb. Bu, RTE iktidarının amacı, üniversiteyi işe yaramayan bir kurum haline getirmek değil de nedir?

1960 askeri yönetimi Milli Birlik Komitesince çıkarılan bir yasa ile görevden alınan 147 öğretim üyesi, İsmet İnönü hükümetince çıkarılan başka bir yasa ile 1962’de yeniden eski görevlerine dönmüşlerdir.

12 Mart 1971 askeri müdahalesinden sonra başta Genel Kurmay Başkanı Tağmaç olmak üzere askerler üniversite özerkliğini kaldırmak istiyor. Ancak CHP lideri İnönü
şu gerekçe ile karşı çıkıyor:

“Üniversitedeki elemanlar Türkiye’nin en iyi eğitim görmüş, en iyi yetişmiş insanlarıdır. Oların kendilerini yönetemeyeceklerini nasıl kabul edebiliriz?”12 Eylül 1980 darbesini yapan generallerden yaşayan ikisinden yargıda darbenin hesabını sormak isteyen RTE iktidarı, darbe yasası YÖK’ü kullanarak üniversiteyi medreseleştiriyor.
Rektörler, Profesörler düzmece iddialarla 5 yıldır Silivri zindanında tutuklular.
  • RTE iktidarı, 11 yıldır adım adım ulusal, bilimsel, laik ve karma eğitimi dinselleştiriyor.

Buna karşı olan bilim insanları, aydınlar, gazeteciler, askerler Silivri zindanında.
Neden?
Çünkü onlar yurtsever, demokrat, laik, cumhuriyetçi, Atatürkçü.

Bu örnekler, bu yazının boyutu aşacak biçimde çoğaltılabilir.
Sonuçta eğitimde izlediği politikalara ve yaptığı uygulara bakıldığında İsmet Paşa mı diktatör Hitlere benziyor, Başbakan Erdoğan mı?

Buna okuyucu karar verecek. Bizden söylemesi.

Yeni Türkiye’yi kuracak güç


Yeni Türkiye’yi kuracak güç

 portresi
Merdan Yanardag
Beklediğimiz gibi, Gezi Parkı direnişi karşısında yenilgiye uğrayan AKP Hükümeti
sürek avı başlatarak toplumsal muhalefeti ezmeye çalışıyor. Bütün diktatörlerin yanılgısını tekrarlayarak halkın isyanını polisiye tedbirlerle bastıracağını sanıyor.
Gerici faşizan AKP iktidarı, polis ve adliye üzerinden siyasal şiddet şiddet kullanarak Gezi Direnişi‘nin yarattığı siyasal, toplumsal ve psikolojik iklimi dağıtmaya çalışıyor. Uğradığı yenilginin sonuçlarını ortadan kaldırmak, hatta direnişçileri lekeleyerek durumu lehine çevirmenin yolunu arıyor. Diktatör ve onun hükümeti eğer polis ve adliye zoruyla bu direnişi bir süre için bastırsa, hatta cihatçı ya da siyasal İslamcı militanlarını
sokağa sürerek saldırtsa bile, uğradığı yenilginin siyasal sonuçlarını değiştiremeyecek. Bu durumu sezdiği için olsa gerek, ideolojik ve siyasal inisiyatifi yeniden ele geçirmek için üst üste kışkırtıcı mitingler yapıyor. Toplumun en geri yanlarına sesleniyor.
Ancak, geçmişte sağ ve sol liberallerin paha biçilmez desteği ile sağladığı
ideolojik inisiyatifi bir daha ele geçirmesi mümkün değil.

Çünkü Gezi direnişi, entelektüel ortamı da yeniden belirledi.Bu nedenle AKP Hükümeti toplumu kutuplaştırarak, çoğunluk mezhebi üzerinden yeniden hegemonya oluşturmaya çalışıyor. Erdoğan yeniden o bildik ‘seçkinler mazlum kitleler’ ya da ‘inananlar inanmayanlar’ karşıtlığını kurmaya ve kendi cephesini tahkim etmeye kalkışıyor.Bu amaçla yüz kızartıcı şekilde yalana, demagojiye ve çatışmacı bir kışkırtıcılığa başvuruyor.

***

Gezi Direnişi ne Türkiye’de ne de dünyada sıradan bir ‘tolumsal patlama’ değil.
Üzerinde yıllarca tartışılacak, sosyolojik ve siyasal araştırmalar yapılacak
çok farklı ve önemli bir tarihsel olayla karşı karşıyayız.

Tarihte çok az görülen bu durum gerçekleşti ve bütün toplumsal, siyasal, kültürel
çelişki ve çatışmalar bir parkın içine yığıldı. Tarihsel hesaplaşma da siyasal çatışma da kültürel kapışma da o parkta ve kurulan barikatların önünde gerçekleşti.

Bu nedenle olayı “iki ağaç meselesi” olarak görenler büyük bir şaşkınlık yaşıyor.

Yine tarihte çok az görülen bir durum yaşandı ve toplumun farklı kesimleri ve farklı sınıfları aynı politik ve kültürel talepler çevresinde buluştu.

Onları birleştiren asgari zemin modernite ve aydınlanmanın kazanımlarıydı.

Gazi Mahallesi, Ümraniye, Şişli ve Bağdat Caddesi çevresini aynı alanda,
aynı sokakta ve aynı barikatın arkasında buluşturan olgu budur.

Kimi kendi yaşam tarzını tehdit altında gördü, kimi derinleşen gelir adaletsizliğine
ve ağırlaşan sömürü düzenine isyan etti, kimi laik eğitim düzeninin yıkılmasını ve Cumhuriyetin kazanımlarının tasfiye edilmesini reddetti. Bu kesim ve sınıfların
tamamına yakını AKP’nin iktidar küstahlığına isyan etti.

***

Başta İstanbul ve Taksim olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında Başbakan’ın emriyle halka, direnişçi gençlere, kadınlara yapılan insanlık dışı, barbar ve hukuksuz saldırı, AKP Hükümeti’nin bütün meşru dayanaklarını yıktı.

Bu nedenle AKP Hükümeti, kendisi için uygun bir zamanda tıpkı
Ergenekon tertiplerinde olduğu gibi, düzmece soruşturma ve davalarla
Gezi Parkı Direnişi’ni lekelemeye, prestijini ve toplamda yarattığı etkiyi kırmaya ve
bir suça çevirmeye çalışacak.

Polis operasyonlarına başladılar. Tutuklu sayısı otuz kişiyi aştı.
Yandaş medyada ve daha önce Ergenekon ve Balyoz tertibini kurduğunu
bildiğimiz malum karargâhlarda çeşitli senaryolar üretilmeye başlandı.

Öyle anlaşılıyor ki, 1 Haziran Direnişi’ni de bir “darbe” girişimi olarak yaftalamaya çalışacaklar.

Tıpkı Cumhuriyet mitinglerinden sonra yaptıkları gibi…
Tek bir camın bile kırılmadığı, kimsenin burnunun kanamadığı,
temel bildirisi “Ne darbe ne şeriat” olan, Türkiye tarihinin en büyük barışçıl
kitle eylemlerinden 2007 Cumhuriyet mitinglerini nasıl “darbeci eylem” diye lekeledilerse, şimdi de aynı şeyi Gezi Direnişi için yapmaya çalışacaklar.

Ancak, bu kez başaramayacaklar. Bu halk aynı derede iki kez yıkanmayacak.
Fiyakası bozulan AKP hızla kendi sonuna doğru koşuyor.
Artık bürokrasiye bile eskisi gibi hâkim olması çok zor görünüyor.

Bu nedenle Erdoğan bütün mitinglerinde Türk bayrağı yakıldığı yalanını tekrarlıyor.

Kürt düşmanı olmadıkları da ortaya çıkan geniş cumhuriyetçi kesimlere
“Siz nasıl ulusalcısınız?” diye sesleniyor.

Böylece sosyalist sol, sosyal demokratlar, cumhuriyetçi kitleler ve Kürt solu arasında sokakta, eylem alanlarında kurulan bağı koparmaya çalışıyor.

***

Daha önce de yazdığım gibi, faşizmin ve gericiliğin elinden alınan bayrak,
yeniden yurtseverlerin, devrimcilerin ve halkın elinde bir direniş sancağına dönüştü. Bütün dünya da olayı böyle algıladı, Brezilya’da büyük toplumsal direnişi gerçekleştirenler, Gezi Parkı direnişi ile dayanışmalarını göstermek için
pankartlarına ay yıldız çizdiler.

  • Direnişe Türkiye genelinde 10-11 milyon insanın katıldığı kestiriliyor.

Bu sayı bütün grup ve partileri aşan çok önemli bir kitlesellik.
Erdoğan bu büyük kitleyi tuzu kuru “seçkinler” diye nitelendiriyor.
Bu genişlikte bir toplumsal eyleme katılanları böyle değerlendirmek için,
basit bir tarih coğrafya bilgisinden dahi yoksun olmak gerekiyor.

Hâlâ devam eden Gezi Parkı ya da 1 Haziran Direnişi sırasında sokaklarda, alanlarda, barikatların arkasında oluşan birlik, o toplumsal çeşitlilik,
eylem içinde kurulan fiili cephe Türkiye’nin geleceğini kuracak güçtür.

Direnişin dinamosu olan gençler, bu toprakların yeni devrimci kuşağıdır.

İnsanlığın ilerici birikimini koruyup daha ileriye taşıyacak ve yeni Türkiye’yi kuracak güç onlardır. (23.6.13)

Direniş ve Başarıyı Iskalamamak


Dostlar,

Türkiye ayakta..
Can yitikleri var, bilinen 4 can..
Göz yitikleri var, 10’u aşkın insanın..
Ağır yaralı var, 50 dolayında..
7-8 bin dolayında fiziksel – bedensel yaralı ve
Milyonlarca da onuru – gururu zedelenmiş manevi yaralı yurttaş..
Okyanusun ötesinde de Brezilya yönetiminin uygarca, insanca, demokrat davranışı..
Birileri hiç ders almıyor ve Türkiye ağır bedel ödüyor.
Kuşku yok diktatör gidecek ve yasal  hesabı da sorulacak..
Bunca akıldışılığın başkaca açıklaması olabilir mi?

Bu cenderenin kırılmasını, giderek totaliterleşen siyasal iktidarın bırakıp gitmesini istiyor.
Kısır döngü sürüyor. Ülke polisini, polis şefi gibi en tepe yöneticiler yönetiyor ve
ülke şiddet sarmalından yakasını kurtaramıyor..

Sayın Merdan Yanardağ‘ın önemli yazısını birkez daha dikkatle okumak gerek,

“Direniş’te başarıyı ıskalamamak” için..

Sevgi ve saygı ile.
22.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

Direniş ve Başarıyı Iskalamamak 

portresi

 

Merdan YANARDAĞ
YURT Gazetesi

 

Bilindiği gibi, AKP iktidarına karşı giderek siyasal talepleri öne çıkan bir
halk isyanına dönüşen Gezi Parkı direnişine “devam” kararı alındı.
Bu direniş, Hükümetin ve Başbakan Tayyip Erdoğan‘ın bütün dengelerini ve kimyasını bozmuş görünüyor. Direnişin kapsamı, bileşimi, Uluslararası desteği onu daha da büyütüyor ve Hükümeti temellerinden sarsıyor.

Birbiriyle örtüşen çok özel ulusal ve uluslararası koşulların iktidara getirdiği
AKP ve Erdoğan, kendilerine sunulan olanağı rejim değişikliği gerçekleştirmek için bir fırsata dönüştürmeye kalkıştı. Ancak öyle anlaşılıyor ki, kendisine biçilen rolü abartarak özerklik alanını bütün sinsi siyasal İslamcı sağ hareketler gibi
fazlasıyla abarttı. Çünkü, bugüne kadar AKP iktidarına kayıtsız şartsız destek veren ABD ve AB sanki bir kıvılcım çakmış gibi bu desteklerini geri çekmeye başladı.

Gerçekte Türkiye’de % 10-15 aralığında bir oy potansiyeline sahip olan siyasal İslamcı hareket, merkez sağın çökmesi ve bu alandan gelen siyaset sınıfının yolsuzluklara batarak tasfiye olması sonucu birden bire kendisini iktidarda buldu. Başlangıçta uzlaşmacı bir tutum izleyerek tepkileri yumuşatmayı başaran AKP, Batı’nın ve ABD’nin bölgeye yönelik stratejik çıkarlarının savunulmasında rol üstlendi. Ancak, bu rolü
kendi özel hesapları için kullanmaya kalktı.İşte Gezi Parkı direnişi bütün kartların yeniden karılmasına ve dizilmesine yol açtığı için gerek Türkiye’de gerekse dünyada Türkiye ile ilgili bütün güçler kendi pozisyonlarını yeniden düzenlemeye başladı. ‘Taksim Dayanışması’ isimli platform tarafından
Gezi Parkı direnişine devam kararı açıklanırken şöyle deniyor:
  • “Taksim Gezi Parkı direnişçileri ve Taksim Dayanışması olarak bu süreç boyunca öğrendiğimiz en önemli şey mücadelenin zaman ve mekânla sınırlandırılamayacağı ve bundan sonra da hayatın, kentin ve ülkenin
    her metre karesinde ve her anında devam edeceğidir. Bu süre içinde üzerimizde yürütülen şiddet politikalarına rağmen farklı eğilimlerin zenginliği ile bir araya gelebildiğimizi, tartışabildiğimizi, ortaklıklar yaratabildiğimizi ve
    birlikte mücadele edebildiğimizi gördük.”
Evet, en önemli kazanım budur. Onurları kırılmak istenen, aşağılanan, ezilen, sömürülen görmezden gelinen kitleler, gerici-faşizan bir polis rejimi kuran AKP İktidarının yenilebileceğini gördü ve korku duvarını aştı.
***
Hâlâ devam eden, kırılamayan yakın tarihimizin en görkemli halk direnişine Türkiye genelinde 10 milyon yurttaşın katıldığı belirtiliyor. Halkın çok büyük bölümü 11 yıldır kendilerine hakaret edilmesine, aşağılanmalarına, adaletsizliğe, yaşam tarzlarına müdahale edilmesine, değerlerine saldırılmasına, yağma düzenine, sömürüye isyan ettiler. Gezi Parkı direnişi işte bu isyanın fitilini ateşledi. Çünkü insanlar, son 11 yıldır nerede bir ağaç kesiliyorsa orada bir yağma olduğunu biliyor. Çevre bilinciyle buluşan politik düzeyi yüksek bir halk direnişi ile karşı karşıyayız.

  • Bu isyanın ‘Geniş Ortadoğu’da “Arap baharı” diye olayla bir benzerliği bulunmuyor.

Çünkü Arap baharı ile bölgede bütün yozlaşmışlıklarına karşın cumhuriyetler yıkıldı. Yerine dinci rejimler kuruldu. Türkiye’de ise halk, gençlik, emekçiler siyasal İslamcı bir iktidara, dinci bir rejime karşı özgürlük ve adalet için ayaklandı.

  • İnsanlar seküler ve demokratik hakları için meydanlara çıktı.
  • İktidar kibri ve güç sarhoşluğu içinde AKP İktidarı ve Erdoğan
    ağır bir bozguna uğradı.
Hesap hatası yaptılar. Laikliğin toplum tarafından sanılanın ötesinde içselleştirildiğini göremediler ve Cumhuriyeti bir avuç seçkinin rejimi sandılar. İdeolojik ön yargılarının kurbanı oldular.

Cumhuriyetin geniş bir kitle tabanının olduğunu anlayamadılar.

Şaşırdılar, ezberleri bozuldu. Cumhuriyetin yerine daha İslami bir rejim kurarak devletle milleti barıştırmaya kalkıştıklarında, kendilerini milletle kavga halinde buldular.

***

  • Gezi Parkı direnişiyle beklenmedik bir siyasal, kültürel ve ahlaki bir yenilgiye uğrayan Tayyip Erdoğan, bir başbakan gibi değil, dar bir
    siyasal İslamcı grubun lideri gibi, AKP de büyük bir ülkenin sorumluluğunu üstlenmiş hükümet gibi değil, cihatçı bir örgüt gibi davranıyor.
Bu nedenle Erdoğan ve AKP demokratik parlamenter rejimlerin yüklediği sorumlulukların gereğini yapmak (örneğin muhalefetin, baskı gruplarının ve yurttaşların eleştirilerini dikkate almak) yerine bin yıllık gerici, karşıtlaştırıcı ve provokatif bir dile ve
yalana başvuruyor. Yenilgiyi hazmedemediği anlaşılıyor. Saldırganlaşıyor.
Bu nedenle AKP’nin dün Ankara’da düzenlediği “Milli İradeye Saygı” mitingi tam bir fiyaskoya dönüşüyor. Bir milyon kişiyi toplamak üzere düzenlenen mitinge katılım
yüz binin altında kalıyor. Öyle ki, sadece kendi partilerine verilen oyları “milli irade” olarak gören bu çarpık ve faşizan demokrasi anlayışı ağır bir yenilgiye daha uğruyor.Toplumun diğer kesimlerini (burada yarıdan fazlasını) milli iradenin bir başka ifadesi olarak görmeyenlerin altından iktidar zemini kaymaya başlıyor.
Ancak, unutmamak gerekiyor ki, AKP sıradan bir merkez sağ iktidar değil.
AKP 11 yıllık iktidarında ABD’nin de desteğiyle rejimi değiştirdi. O nedenle AKP hükümeti düşse ya da bu parti seçimleri kaybetse bile, kurduğu dinci-faşizan rejim nedeniyle iktidarda kalmaya devam edecek. Bu nedenle köklü bir dönüşüm ve rejimi değiştirecek radikal bir siyasal programa sahip olmadan AKP iktidarına son vermek zor.
Daha önce de altını çizdiğim gibi, bütün olan bitenlerin gösterdiği tek şey var;

  • AKP Hükümeti ve Erdoğan’ın siyasi ömrü doldu.

Eğer direniş aynı yaygınlıkta ve kitlesellikte sürdürülür, örgütlü bir karakter ve
disiplin kazanır, daha da önemlisi haklılık zeminini korur, akılcı hareket eder ve
siyasal hedeflerini net biçimde ortaya koyarsa fazla beklememiz de gerekmeyebilir.
Bu durumda AKP’nin gidişi bir takvim meselesi haline gelir.

Direnişe “devam” kararı alanların bütün olasılıkları değerlendirip, durumu doğru
analiz ettiklerini umuyorum.

Gezi Direnişi “kimi hatalar” nedeniyle yenilgiye uğrasa bile,
AKP artık eskisi gibi iktidar olamayacaktır.
Kazanmayı bilmek gerekiyor.
Bu toplumun, bu kuşağın bir başarı hikayesine ihtiyacı var.
Iskalamamak gerekiyor.
(Merdan Yanardağ Yurt, 16.06.13)

Gezi Direnişinin Gerçek Kapsamı!


Gezi Direnişinin Gerçek Kapsamı!

portresi

 

Prof. Dr. Özer OZANKAYA
Toplumbilimci
ADD Eski Gnel Başkanı

“Lafın tamamı deliye söylenir!” (Türk atasözü)

 

Gezi parkı direnişi yalnızca bir yeşil alanı korumak için yapılmıyor.

Asıl amaç olarak, Gezi Parkı’nı ve daha nice gezi parklarını da güvenceye alacak olan demokratik toplum düzeninin ilke ve kurumları ile ve artık çiğnenmeyecek
bir güvence altına alınarak kurulmasını ve korunmasını istiyor!

Ulusumuzun varlığı birliği,
yurdumuzun bütünlüğü,
devletimizin bağımsızlığı
, bunları simgeleyen bayrağımızın şanı güven altında olsun, diyor!

Bunlar olmadan bırakın Gezi Parkı’nı, bütünüyle yurdumuz elimizden gider,
ulus olarak yok oluruz, diyor!

Bunlar için
– hukukun üstünlüğü ilkesi işlesin,
– insan hak ve özgürlükleri tam güvencede ,
yargı bağımsız,
– basın özgür,
– üniversite özerk,
– sanat özgür olsun istiyor! 

  • “Arif olan anlar; lafın tamamı ancak deliye söylenir.”

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 15.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net