Kategori arşivi: Hekim Saltık

Heybeliada’da sağlık isyanı

Heybeliada’da sağlık isyanı
15 Ağustos 2013,
http://www.yurtgazetesi.com.tr/saglik/heybeliadada-saglik-isyani-h40320.html

Heybeliada’da hastane bulunmaması nedeniyle geçtiğimiz pazar günü, bir gencin ölümden dönmesi Heybeliada halkını ayaklandırdı.

heybeliadada_saglik_isyani_15.8.13_YURT_Gazetesi_portali

İSTANBUL – Heybeliada’da hastane bulunmaması nedeniyle geçtiğimiz pazar günü, bir gencin ölümden dönmesi Heybeliada halkını ayaklandırdı.

22 yaşındaki Ali Mert Baltacı adlı genç, Pazar günü sabaha karşı evinde kaza geçirdi. Baltacı, vitrin camının kolunun atardamarını kestiği kaza sonrası arkadaşları tarafından önce eczaneye götürüldü. Ancak burada Ali Mert Baltacı’nın bayılması üzerine arkadaşları, genci adadan İstanbul’daki hastanelere götürmesi için 112 ACİL’i aradı. Ancak bu kez de deniz ambulansının mazotu olmaması nedeniyle genç, adadan ayrılamadı.

POLİS ‘ARABA KAN OLUR’ DEDİ

Son şans olarak adadaki Deniz Lisesi’nin revirine gitmek isteyen Baltacı’nın arkadaşları, polisten yardım istedi. Ancak iddialarına göre polis, ‘araba kan olur’ diyerek yardım etmeyi reddetti. Kendi imkanlarıyla Baltacı’yı askeri revire ulaştırmayı başaran arkadaşları, yaralı gence ilk müdahalenin burada yapılmasını sağladı.

KOLUNU KAYBETTİ

Daha sonra bir tekne bulunarak İstanbul’a getirilen ve Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne yatırılan Baltacı, geç müdahale nedeniyle kolunu kaybetti. Gencin hayati tehlikesi de sürüyor.

“NEDEN HASTANE YOK?”

Heybeliada halkı Cuma günü saat 14.00’te İlçe Sağlık Müdürlüğü önünde eyleme hazırlanıyor. İstanbul ‘un göbeğinde ve en turistik beldelerden biri olan Adalar’da yıllardır hastane olmaması, sadece Büyükada’da bir polikliniğin bulunması büyük tepki topluyor. Sağlık bakanlığı yetkilileri ise sosyal medya birimlerinin bulunduğunu ve sağlık hizmetleri ile ilgili her şikayetin takip edilip değerlendirildiğini belirtti.

TWİTTER’DA HASHTAG OLUŞTURDULAR

Twitter’da da hashtag oluşturan Heybeliada halkı seslerini duyurmaya çalışıyorlar.#heybeliadayahastaneistiyoruz hashtagi altında birçok twitt paylaşıldı.

ASIL KATİL AKP’nin ÖZELLEŞTİRMECİ SAĞLIK POLİTİKALARI


ASIL KATİL AKP’nin ÖZELLEŞTİRMECİ SAĞLIK POLİTİKALARI 

Dostlar,

Üyesi olduğumuz yasal meslek örgütümüz Türk Tabipleri Birliği’nden ulaşan
çağrı ve iletiyi paylaşmak istiyoruz.

Başta Hekimlere olmak üzere sağlık çalışanlarına dönük ŞİDDET (Cinayetler!) bitmek bilmiyor..

  • Başbakan RT Erdoğan ağzını açmıyor??!

Tersine halkı sağlık çalşanları aleyhine kışkırtan konuşmaları basında çıkıyor..

  • Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu dilini yutmuş..
    “dayak yediğinizi kimseye duyurmayın”
     genelgesi yayınlıyor.!?

Artık makyajı dökülen cilalı sağlık hizmetlerinin acı içyüzü ile karşılaşan yurttaş,
kendine kesilen faturayı, önüne gelen sağlık çalışanına ciro ediyor.

Oysa asıl sorumlu olan, İktidarın Küreselleştirmecilerin (=yeni emperyalistlerin!) güdümünde izlediği özelleştirmeci -piyasacı – yurttaşı müşterileştiren
vahşi sağlık politikaları..

Süslü adı ise SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM!

Majestelerinin basını da huşu içinde derin sadakatle kör – sağır ve dilsiz..

  • Peki, akan kanların, solan yaşamların hesabını kim verecek ??

Lütfen aşağıdaki hazin çağrıyı özenle okur ve ne yapılabileceğini siz de
düşünür müsünüz??

Sevgi ve saygı ile.
15.8.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TTB_internet_bulteni

Sayın AHMET SALTIK

Daha on gün önce 4 Ağustos günü Iğdır’da saldırıya uğrayan meslektaşımızla ilgili olarak bir basın açıklaması yaptık. Bu on gün içinde Çorum’dan Uşağa, Konya’dan Mersin’e, İstanbul’dan Hakkari’ye  asistan hekim, aile hekimi, acil hekimine saldırı haberleri gelmeye devam etti. Bakanlığın “dayak yediğinizi kimseye duyurmayın” genelgesine, hastane yöneticilerinin “sesinizi çıkarmayın” baskılarına rağmen örtülemeyen, saklanamayan bir yoğunlukta şiddet devam etmektedir. Son olarak Hakkari Yüksekova’da Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Soner Pul’un 50 kişi tarafından acımasızca darp edilmesi, sorunun ciddiyetini bir kez daha gözler önüne sermiştir.Başka Ersinler kaybedilmesin diye kurulduğunu düşündüğümüz ve önemsediğimiz  TBMM Sağlık Çalışanlarına Yönelik Artan Şiddeti Araştırma Komisyonu raporunu Ocak ayında yayınlanmıştır. Komisyonun kurulması için verilen önergelerde son yıllarda artış gösteren doktorlara şiddet içerikli saldırıların toplumsal bir sorun haline geldiği saptaması yapılmıştır. Sağlık sistemindeki sorunların tek nedeninin doktorlar olduğunun yetkililerce ifade edilmesinin doktorları hedef haline getirdiği vurgulanarak yaşanan güvenlik sorunlarının nedenleri ile çözüm yollarının araştırılması istenmektedir. Türk Tabipler Birliği, Dr. Ersin Arslan’ın ölümünden hemen sonra gerek Sağlık Bakanı ile yapılan görüşmelerde gerekse TBMM’deki ilgili komisyona yaptığı sunumlarda değerlendirmelerini aktarmıştır.

Komisyon raporunda şiddetin nedenleri içinde kurumsal faktörler olarak;

– çeşitli alanlarda tahsil edilen katılım paylarını,
– hastaya ayrılan sürenin yetersizliğini,
– SABİM’in uygulanma şeklini,
– sağlık çalışanlarının sayısal yetersizliği ve dengesiz dağılımını,
– Sağlık Bakanlığı’nın şiddet konusunda temel bir politika oluşturmamış olmasını,
– mevcut uygulanan şekliyle performansa dayalı ödemeyi sıralamaktadır.

Bu saptamalardan sonra Komisyon kurumlarda risk değerlendirmelerinin yapılmasını, sağlık personelinin dağılımının gözden geçirilmesini, SABİM’in bir şikayet değil iletişim merkezi olarak işlev görmesinin sağlanmasını, yöneticilerin ve siyasetçilerin şiddeti kınayan ve sağlık çalışanlarının verdiği hizmetin vazgeçilmezliğini vurgulayan söylemler geliştirmesini, Türk Ceza Kanunu’nda caydırıcı yönde düzenlemeler yapılmasını önermektedir.

Önermektedir de rapor yayınlandığından bu yana aradan geçen yedi ayda bu değerlendirmeler ve öneriler hakkında hangi adımlar atılmıştır? Nu yazık ki kayda değer düzenlemeler ve tavır değişiklikleri olduğunu söylemek imkansızdır. İlgili Araştırma Komisyonu’nun Başkanı, şimdi TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Dr. Necdet Ünüvar sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti daha caydırıcı hale getirecek düzenlemenin “yetiştirilemediğini” ifade etmektedir.

Sağlık Bakanı’ndan ses yoktur.
Hekimlerin, sağlık çalışanlarının başına çorap ören,

  • sağlığı gitgide daha fazla paralı hale getiren yasalar torbalara doldurulup çıkarılırken

şiddeti önleyecek yasa bir türlü “yetişmemektedir”! Şiddeti önleyecek sahici işler yapılmazken, saklamaya yönelik genelgeler yayınlanmaktadır.

Türk Tabipler Birliği’nin şiddetin nedenleri ve önlenmesine yönelik çalışmaları görmezden gelinmektedir, anladık ama TBMM’nin hazırladığı raporun yok sayılması içler acısıdır. Aylarca süren çalışmalar raflarda durmaktadır, sağlık çalışanlarının beklentileri boşa çıkmaktadır.

Çok söyledik, duyarlar mı bilmiyoruz, ama başka Ersinler ölmesin (Gaziantep’te sırtından bıçaklanarak öldürülen Op. Dr. Ersin Arslan) diye, gencecik hekimler vahşice dövülmesin diye, insanca ortamlarda çalışıp nitelikli sağlık hizmeti sunalım diye TBMM’ni, Sağlık Bakanlığı’nı göreve çağırıyoruz:

Hazırladığınız raporun gereğini yapın.

Sağlıkta şiddeti önlemek için sahici adımlar atmaya başlayın.

Yarın çok geç olmadan

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi

Hızlı iklim değişikliği


Sayın Prof. Dr. D. Ali
Ercan’dan               :

Portresi_gulumseyen

Hızlı iklim değişikliği

Stanford  Üniversitesi  Araştırması

  • “İklim, son 65 milyon yılda olmadığı ölçüde hızlı  değişiyor.” 

Bu açıklama ABD’nin Stanford Üniversitesinin hazırladığı bir raporda
yer alıyor. Yapılan araştırma  Today’s 
Science dergisinde yayımlandı. Araştırmada görev alan Christopher Field  yaptığı açıklamada  “Küresel ısınım bu yüzyıl içinde 1,5  derece  artacak olursa hız daha önce görülenden 10 kat daha fazla olacak. Ancak sıcaklık artışını bu düzeyde tutmak için bile sera gazları salımında çok büyük azaltma gerekli.”
dedi.

Field devamla, 

“Eğer dünya sera gazı emisyonlarını azaltmadan mevcut haliyle kalırsa ve küresel sıcaklık 5 derece artarsa, değişimin ilerleme hızı geçmiştekinden
en az 50, hatta 100 kat daha çok olacak.”
diyor. Burada geçmiş olarak tanımlanan süre 55 milyon yıl……  Field “Gezegen 65 milyon yıldır böyle hızlı  bir değişim yaşamadı, İnsanlık böyle bir şeye tanık olmadı.” diyor.….

SCIENTIFIC AMERICAN

Arctic ice melting

NASA Kuzey Denizi’nin en kalın parçasında çok hızlı erime tepit etti.
(NASA Goddard Space Flight Center)

———

Today’s Climate Change Proves Much Faster Than Changes
in Past 65 Million Years

By Anne C. Mulkern and ClimateWire

The climate is changing at a pace that’s far faster than anything seen in 65 million years, a report out of Stanford University says. The amount of global temperature increase and the short time over which it’s occurred create a change in velocity that outstrips previous periods of warming or cooling, the scientists said in research published in today’s Science.

If global temperatures rise 1,5 degrees Celsius over the next century, the rate will be about 10 times faster than what’s been seen before, saidChristopher Field, one of the scientists on the study. Keeping the temperature increase that small will require aggressive mitigation, he said.

If the Earth stays on its current course without reversing greenhouse gas emissions, and global temperatures rise 5 degrees Celsius, as scientists say is possible, the pace of change will be at least 50 times and possibly 100 times swifter than what’s occurred in the past, Field said. The numbers are imprecise because the comparison is to an era 55 million years ago, he said.

“The planet has not experienced changes this rapid in 65 million years,” Field said. “Humans have never seen anything like this” Field, in the school’s Department of Global Ecology with the Carnegie Institution for Science, and Noah Diffenbaugh, an associate professor of environmental Earth system science, reviewed and synthesized existing research on climate change for a special issue of Science: “Natural Systems in Changing Climates.”

They looked at climate events or major transitions that have happened on Earth since the extinction of the dinosaurs. Those include the period when the Earth emerged from an ice age. Temperatures then increased between 3 and 5 degrees Celsius, similar to the amount scientists say is possible with ongoing climate change. But that change happened over about 20 thousand  years, the scientists said, and not decades as is happening now.

They also looked at a period when global temperatures dropped 11 to 12 degrees over a period 52 million to 34 million years ago.

“That’s a larger change in global temperature than what’s likely to occur over the next century, but it happened over 18 million years,”  Diffenbaugh said. “So it was a high-magnitude but relatively low-rate event. “We find periods of Earth’s history where the global temperature change was of similar magnitude, but the rate was an order of magnitude slower.”

Ecosystems shifting a yard a day
The changes that are expected ahead will happen much faster than the rate at which species and ecosystems typically are able to adjust, Field said.Plants  and animals essentially would need to move about 1 yard each day farther north or higher in elevation to maintain the conditions they prefer, Field said. While farmers and others can shift where they grow crops, Field said, it’s different for a butterfly or a maple tree. “Maple trees are not good at moving,” Field said, adding, “You don’t have forests moving over long distances very, very fast.”

Trees can shift over time when seeds are blown and squirrels carry acorns, but it typically is not that rapid, he said. The fastest that trees have had to move in the past was tens of meters per year. That’s known from pollen records, he said. “We actually don’t have any good examples of them moving as fast as they’ll need to in the future because the climate zones haven’t moved that fast” Field said.

At the same time, species and plants will be affected by other human-induced changes, the paper said.

“In responding to those rapid changes in climate, organisms will encounter a highly fragmented landscape that is dominated by a broad range of human influences,” the study said. “The combination of high climate-change velocity and multidimensional human fragmentation will present terrestrial ecosystems with an environment that is unprecedented in recent evolutionary history.”

Japon halkı : NÜKLEER TEKNOLOJİSİ İHRAÇ ETMEK İSTEMİYORUZ


Dostlar,

Japon halkı Fukuşuma Nükleer felaketinden bu yana (A.S: 11.3 2011)
her cuma Tokya’da Ulusal Parlamento’nun karşısına gidip nükleer karşıtı
gösteri düzenliyor.

Saygıdeğer Japon kamuoyu da,

  • “NÜKLEER TEKNOLOJİSİ İHRAÇ ETMEK İSTEMİYORUZ!”

demekteler.. Türkiye ise gözü kapalı çok tehlikeli serüvenlere sürükeniyor.
Bu gidiş durdurulmalı..

Sevgi ve saygı ile.
13.8.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
NÜSED Üyesi (Eski 2. Başkanı)
www.ahmetsaltik.net

 =========================================

Japon halkı : NÜKLEER TEKNOLOJİSİ İHRAÇ ETMEK İSTEMİYORUZ!

Türkiye’nin 3. Nükleer Santralın inşaatı için görüştüğü Japonya’dan gazete ilanı ile
uyarı geldi.

GAZETECİLER.COM – “Bir gün nükleer enerji sizi de evinizden sonsuza dek uzak bırakabilir.” Türk gazetelerine ilan veren Japonlar, “Büyük risk nedeniyle ülkemizin nükleer teknoloji ihraç etmesini de istemiyoruz.” diyor.

Nükleer santral sahibi ülkeler arasına katılmak isteyen Türkiye’ye
Japonlardan uyarı geldi.

“Mahallenizden, uzak kalmak, zehirlenmek istemiyorsanız,
nükleere karşı çıkın”.

İLANI JAPON FOTOMUHABİRLERİ VE GAZETECİLERİ VERDİ

Deneme

Bugün Hürriyet’e verilen bir ilan dikkat çekti. İlanı veren Days Japan, Japonya’da fotomuhabiri ve gazetecilerden oluşan bir dernek. Yarım sayfalık ilan Nükleer’in zararlarından bahsediyor. Fukuşima‘da yaşanan nükleer felakete dikkat çekiyor.

“Fukişima’ya komşu kasaba ve köylerde yaşayan çocukların yarısının
açık havada oyanmasının zararlı olduğu”
nun altını çizen ilan,
Nükleer Santralda her gün 400 ton radyo aktif su biriktiğini söylüyor.

NÜKLEER SİZİ DE MAHALLENİZDEN UZAK BIRAKABİLİR

İlanda 150 bin kişinin evini terkederek geçici barınaklarda yaşadığını vurgulayan Japonlar, Türk halkına şu soruyu soruyor: “Bir gün nükleer enerji sizi de mahallenizden sonsuza dek uzak bırakabileceğinin farkında mısınız?” 

NÜKLEER TEKNOLOJİSİ İHRAÇ ETMEK İSTEMİYORUZ

Türkiye’nin üçüncü nükleer santralının inşaası için görüştüğü Japon Teknolojisi ile ilgili bir uyarı var. İlanın başlığı “Japon halkı, yaratabileceği olağanüstü tehlikeler nedeniyle Japonya’nın nükleer teknoloji ihraç etmesine karşı.” 

Japon halkı Fukuşuma Nükleer felaketinden bu yana (A.S: 11.3 2011)
her cuma Tokya’da Ulusal Parlamento’nun karşısına gidip nükleer karşıtı
gösteri düzenliyor.
(http://www.gazeteciler.com/gundem/japon-gazetecilerden-turkiye-ilanli-uyari-69253h.html)

HASTAYI AVUCUNDAN TANIYAN SİSTEM


Dostlar
,
İletişim ve Bilişim Devrimi dev adımlarla ilerlemekte.Bankalar son birkaç yıldır, “tek parmaktan biyometrik kimlik doğrulama” ile bankamatiklerden yüksek güvenilirlike işlem yapmaktalar.
Gözden (retinadan) kimlik tanıyan sistemler de halen kullanımda..
Belki bu sistem daha “estetik” (!)..
Benzetmek uygun ise, otoyollarda OGS yerine HGS gibi..
SGK’nın bu son teknolojik atılımı ile sistem iyice denetim (zapt-u rapt) altına alınmış oluyor. Uçan kaçan olmayacak ya da uçan kaçan atlanmayacak.
Anayasa’nın 60. maddesinde yazan “HERKES SOSYAL GÜVENLİK HAKKINA SAHİPTİR…” buyruğu, PRİM= EK VERGİ koşuluna iyice perçinlenecek.
 
Bir moneter (parasal) önlem daha..
Sanki SGK açıkları salt bu tür moneter sıkıyönetim önlemleriyle denetlenebilecek?!
SGK açıklarının ana nedenini bu tür yolsuzluklar gibi sunma çabası bir yana..
Temel neden sermayenin doymayan kâr hırsı ve buna ikincil
  • KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNİN BİLEREK VE İSTEYEREK SAVSAKLANMASI..
Sistem her boyutuyla (beslenme, hava, su, ulaşım, işsizlik, yoksullaştırma, şiddet,…) hastalık üretecek, özel sağlık sektörü de vergilerle değil ek vergilerle = primlerle
yüksek kazançlı, ikamesiz sağaltıcı (tedavi edici) sağlık hizmeti sunacak!?Bu arada kamu, alanı giderek özel sektöre boşaltacak, salt göstermelik düzenleme ve denetleme ile uğraşıyor görünecek.Ama çok önemli bir nokta var ki;

  • Devlet, primleri = ek sağlık vergilerini özelleştirdiği sağlık sektöründe
    serbest piyasada hizmet sunan ile hizmet alan (=müşterileştirilen yurttaş) arasında Borçlar Yasası (ve türevleri) rejimi kapsamında al-ver düzenine bırakmadan, sermayenin sopalı tahsildarlığı ile kendisi toplayacak (5510 sayılı yasa md. 81 ve 88) ve de özel sektöre “güvenceli” olarak sunacak..
    Sert gelebilecek bir söylemle, sermayenin kendisine yüklediği – biçtiği
    bu tahsildarlık işlevini de kuzu kuzu yerine getirecek..
  • Halkın devleti elden çıkmış; sermayenin despot sömürü aracına dönüştürülmüş..
Kapitalist kurgu (sistem) gerçekten pek yaman..
Tarihsel kısa – orta erimde şapka çıkarıyoruz..
Ya uzun erimde ??
  • Sermayeci (kapitalist) olmayan halktan yana (sosyal) bir düzende sosyal güvenlik kurumunun açığı diye bir şey olmaz..
  • Herkes gücü yettiğince vergi öder, kamunun vergi karşılığı temel görevi olarak kamusal sağlık hizmetinden de yararlanır.
Sistem maksimum kâr temelli (güdümlü!) olmayıp, koruyucu sağlık hizmeti odaklı olduğundan, maliyetler ödenebilirdir, sistem ahlakidir, insancıldır, etkindir.
Çünkü hastalık – hastalandırma ve üzerinden maksimum kâr değil;
koruma – erken tanı, dolayısıyla ekonomik ve etkili sağaltım.. giderek
“sağlıklı toplum” (Eric Fromm‘a saygı ile..) erekli ve hedeflidir
SGK’nın bitmeyen – bitmeyecek açığı,
kapitalist sistemin hastalıklı yapısının kaçınılmaz ürünüdür.
Sağaltım için ön koşul doğru tanıdır..
Ne diyordu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK,
  • “Devlet olma savındaki siyasal kuruluşların EN BİRİNCİ görevi 
    halkın sağlığıdır .”
Fantastik görünen ve nedene değil belirtilere odaklı moneter “çözümler” (?),
sistemdeki hastalığı hiçbir zaman iyileştirmeyecektir.
“HASTAYI AVUCUNDAN TANIYAN SİSTEM” haberi aşağıda..
İştahınız, heyecanınız kaldı ise okuyabilirsiniz..
Sevgi ve saygı ile.

12.8.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Ankara Tıp’ta yİne bİr İlk :

Hastayı avucundan tanıyan sistem

Nüfus cüzdanıyla başvurularda ortaya çıkan usulsüzlüklerin ortadan kaldırılması amacıyla uygulamaya sokulacak hastayı avuç içindeki damarlardan tanıyacak sistem, İntibak Yasası ile resmiyet kazandı.
İlk olarak 1 Temmuz’da özel hastaneler için başlayacak sistem,
kamudaki tek pilot uygulamanın yapıldığı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cebeci Kalp Merkezi‘nde sorunsuz işliyor.Ankara Tıp’ta yine bir ilk; Hastayı avucundan tanıyan sistem (19.03.2012)
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Atilla Aral,
sağlık kurumlarına başvuran hastaların işlemlerinin halen kimlik numarasıyla yapıldığını, ancak bunun kimi sorunlara neden olduğunu belirterek,
biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının “İntibak Yasası” ile
tüm sağlık kurumları için zorunlu kılındığını söyledi.Usulsüzlükleri ortadan kaldıracağı düşünülen “avuç içi damar tanıma sistemi” nin,
1 Temmuz’dan başlayarak ilk olarak özel sağlık kurumlarında uygulanacağını
ifade eden Prof. Dr. Aral, uygulamanın daha sonra üniversite, ardından da
Sağlık Bakanlığı hastanelerini kapsayacağını anlattı.İlk pilot Uygulama Ankara Tıp’taSosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile görüşmeler sonucu, sisteminin kamu hastanelerindeki ilk pilot uygulamasının, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cebeci
Kalp Merkezi’nde başlatıldığını belirten Aral, uygulamayla ilgili şu bilgileri verdi:”Kimlik numarasıyla yapılan usulsüzlükleri engellemek amacıyla SGK’nın yeni güvenlik sistemi olarak geliştirdiği avuç içi damar tanıma sistemi, damar yapısı üzerinden çıkarılan kişisel biyolojik şifreyle işlem yapılmasını sağlayacak.
Bu sistemle hastalar sağlık kurumlarında başvurularında hem kimliklerini sunacak
hem de kendilerini avuç içi damar tanıma sistemiyle tanıtacak.

Sisteme nasıl kayıt yaptırılacak?

Bir kişinin daha önce sistemde kaydı yoksa aygıta her iki elinin avuç içindeki
damar bilgileri okutularak kaydı yapılacak. Daha sonraki başvurularında da
kimlik doğrulaması için tek elinin cihaza okutulması yeterli olacak.
Sistem onay verdiğinde hasta sağlık hizmetinden yararlanabilecek.”

“Sistemin hatasız işleyebileceğini gösterdik”

Hastanın avuç içi damar bilgileri SGK’nın Medula sistemine kaydolduğu için bir
başka sağlık kurumuna başvurduğunda da kimlik doğrulama yapılabileceğini anlatan Aral, pilot uygulama kapsamında sisteme ilk kaydın 27 Haziran 2011’de yapıldığını bildirdi.

“Her iki elin kaydının yapılması için 43 saniye yeterli oldu”Prof. Dr. Aral, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hastanemizdeki pilot uygulama sırasında bugüne dek toplam 2 bin 97 hastanın
kimlik kaydı yapıldı. Her iki elin kaydının yapılması için 43 saniye yeterli oldu.
2 bin 641 hastanın da kimlik doğrulaması yapıldı. Bunun için gerekli olan süre ise
3 saniyenin altında. Şimdiye dek sorunsuz işleyen sistemden hastalarımız da
çok hoşnut. Tedirginlik yaratacak hiçbir durum yok. Hastanemizdeki pilot uygulamayla
bu sistemin hatasız işleyebileceğini gösterdik.”Sistemin sağlık kurumları için büyük bir maliyet getirmediğini vurgulayan Aral, uygulamanın güvenilirliğinin parmak izinden daha çok olduğunu vurguladı.“Hata payı milyonda birden daha az”

Sistemin kurulmasında görev alan bilgisayar mühendisi Güçlühan Kuzkaya da

kimlik doğrulamada en güvenilir biyometrik sistemin, avuç içi damar tanıma sistemi

olduğunu söyledi. Bunun kişiyi tanımlamaya değil doğrulamaya yönelik bir sistem olduğunu anlatan Kuzkaya,

“Cihaz kızıl ötesi )infra red – IR) ışınlarla avuç içindeki damarları görüntülüyor ve
bu sisteme kaydediliyor. Hasta tekrar başvurduğunda elini cihaza okuttuğunda
sistem hastayı avuç içindeki damarlarından tanıyor. Hata payı milyondan birden
daha az.” şeklinde konuştu.Bir hastanın sisteme kaydı için tek ele sahip bulunmasının yeterli olduğunu kaydeden Kuzkaya,”Her iki eli de olmayan hastalar için sisteme kayıt zorunluluğu yok.
Zaten bu hastaların durumları SGK’nın sisteminde gözüküyor.” diye konuştu.

Hiroşima ve Nagazaki Unutulmaz !.


Dostlar,

Sayın Prof. L. Çakmakçı hocamız Ankara Üniv. Mühendislik Fakültesi’nde
Gıda Mühendisidir. “Hiroşima ve Nagazaki Unutulmaz !” başlıklı çok öğretici yazısı elimize ulaştı. 6 ve 9 Ağustos 1945 günleri, bilindiği gibi Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan 2 atom bombasının tarihleridir. Bu konuda sitemizde bir yazımızı bulacaksınız.

HİROŞİMA ve NAGASAKİ VAHŞETİNİN 68. YILI
(
http://ahmetsaltik.net/hirosima-ve-nagasaki-vahsetinin-67-yili/, 6.8.13)

Sevgi ve saygı ile.
Pertek – Tunceli, 11.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Hiroşima ve Nagazaki Unutulmaz !.

portresi

Prof. Dr. M. Lütfü Çakmakçı
ADD Bilim Kurulu Üyesi

I. Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da yer alan Devletlerin birbirleri ile mücadele etmesinden yararlanan Japonya, Almanya’nın Büyük Okyanus’taki sömürgelerini ele geçirmiştir.

Çin’den de önemli ayrıcalıklar elde eden Japonya 20. yüzyılın başlarında güçlü bir imparatorluk haline gelmiştir.

Japonya’nın bu politikasına son vermek isteyen ABD, petrol ambargosu uygulayarak, Japon ekonomisini yıpratmaya çalışmıştı. Bu ambargoyu diplomasi yoluyla çözemeyen Japonlar, Amiral Yamamoto’nun yaptığı plana bağlı olarak
7 Aralık 1941’de Hawaii Takımadalarındaki Pearl Harbour deniz üssünde bulunan ABD savaş gemilerine saldırdı. Bu saldırıda ABD 14 gemisini, 350 uçağını kaybetti. (Pearl Harbour baskını!)

Bunu izleyerek Japonya-ABD ilişkileri sertleşti. ABD Başkanı Henry Truman,
26 Temmuz 1945 günü Japonya`nın koşulsuz teslim olmasını isteyen
Potsdam Deklarasyonu`nu yayınladı.

Hiroşima`ya atom bombası atılmadan iki hafta önce New Mexico kentinde
atom bombasının ilk denemesini yapan ABD, Japonya’nın deklarasyonu reddetmesi üzerine nükleer saldırı emrini verdi.

Truman tarafından verilen bu emirle; 6 Ağustos 1945’te, ABD`ye ait bir B 29 tipi bombardıman uçağı ilk atom bombasını Hiroşima kentine attı. 10 000 metre yükseklikten atılan bomba, Hiroşima’nın 580 metre üzerinde patladı.

  • İlk anda 70 000 insan yüksek sıcaklık nedeni ile buharlaştı.

Hiroşima’nın bilançosu; ilk beş yılda 200 000 insanın ölümü,
on binlerce insanın da engelli kalmasıydı.

Plütonyum bombası ise 9 Ağustos 1945’te Nagazaki üzerinde 75 000 kişinin anında kavrulmasına neden oldu. Bunu izleyen beş yıllık süre içinde de
bir o kadar insan can verdi. Hiroşima bu olay ile Dünya tarihine nükleer saldırıya uğrayan ilk kent olarak tarihteki yerini aldı.

Hiroşima’ya atom bombasının atıldığı 6 Ağustos 1945′ten bu yana
68 yılı geride bıraktık.

Ama ne yazık ki insanlık bu kötü ve son derece dehşet verici olaya rağmen silahlanma yarışını sürdürmektedir.

İnsanın bir anda yanıp kül olmasına, izleyen yıllarda, atılan atom bombasının yarattığı radyasyon etkisi nedeni ile yüz binlerce insanın engelli doğmasına
neden olan bu savaş, insanlık tarihinin en kanlı sayfalarından biri ve
ABD`nin bugüne dek işlediği büyük “savaş suçlarından” biridir.

Savaş tarihine bir “savaş suçu” olarak maalesef düşülmedi. “Güçlü, her zaman haklıdır” düşüncesi egemen oldu. Ama insanlık tarihinde emperyalistlerin
ne denli acımasız ve doyumsuz olduklarının kanıtı ve insanlık ayıbı olarak,
bugüne dek unutulmadı ve bundan sonra da unutulmayacaktır.

Devletler tarihinde her olumsuzluğun yanında gelişmeyi teşvik eden öyküler de
yer almaktadır. Örneğin çok kez “mucize” olarak adlandırılan, harpten yenik çıkan
ve yerle bir olan Japonya’da Japon mucizesi gerçekleşmiştir.
Japon toplumu, Batılılaşmayı bilim ve temel eğitime verdiği önemle ortaya koymuştur. Japon milleti bilgi edinmeye ve bilgisini genişletmeye meraklıdır.
Japon insanı yaşamı boyunca eğitimini sürdürmektedir.

Bir başka anlatımla Japon milleti sanki Atatürk’ün “Hayatta en hakikî mürşit ilimdir” ifadesindeki gerçeği kavramış ve uygulamaya koymuştur.
Günümüzde günlük Japon gazete tirajının 61 milyona ulaştığı, her yıl ABD’de olduğu gibi 30.000 kadar yeni kitabın basıldığı ve 150.000 kadar kitabın da
2. Dünya Savaşı’ndan bu yana Japonca’ya tercüme edildiği görülmektedir.
Bu nedenle Japonya, bilginin sermaye olduğunu keşfeden ülkelerin başında gelmektedir. Ancak bunun rastlantı olmadığını anlamak ve Japonların harap olmuş ülkelerini kısa zamanda nasıl kalkındırdıklarını incelemek gerekir.
Bunu Ülkemizi 1984 yılında ziyaret eden Japon heyetinin gözlemlerinde aramakta yarar bulunmaktadır.

Japon heyeti, yurdumuzun bazı bölgelerinde gerekli incelemelerini yaparlar.
Sonra Bakanlıkta toplanırlar. Heyetin saptaması ilginçtir:

“Sizin çocuklarınızda milli şuur yok.”

Bizimkiler şaşırır, “Bizim çocukların damarlarındaki kan milli duygumuzun kaynağıdır.” derler, fakat yine de fazla ses çıkarmazlar.
Ne de olsa Japon heyeti konuktur!..

Bizimkiler sorar, “Sizin gençlerinizde milli şuur var mıdır? Neler yapılması gerekir?”
Japon uzmanlar anlatmaya başlar: “Çocuklarımız daha ilk mektebe başlamadan
biz onlara ‘şok testler’ uygularız. Mesela uçak gibi hızlı giden trenlerimize bindirir,
bir tur yaptırırız. Çok katlı yollardan da geçen tren, onları şöyle bir sarsar.
Mini mini çocuklarımız teknolojinin bu baş döndürücü sonucunu görerek şok olurlar. Bu şoktan sonra onları Hiroşima’ya götürürüz. Bölgeyi aynen koruyoruz. Bombalanmış bu bölge hakkında bilgilendirir; hiçbir bitkinin yeşermediğini gösteririz.

Ve deriz ki, “Eğer sizler çalışmaz, sizden öncekileri geçmezseniz, vatanınız işte böyle düşmanlar tarafından bombalanır. Hiçbir canlının yaşamayacağı biçimde
size bırakıp giderler. Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni vasıtalar yaparsınız. Gerisi sizin bileceğiniz iş.”

Burada, Japon insanına gösterilen hedefin, verilen değerin anlaşılması gerekir.

Atatürk’ün Cumhuriyet’i kurduktan sonra ‘Kıvılcım olarak gidecek, volkan olarak döneceksiniz’ diyerek yurt dışına eğitime gönderdiği 700 kişiye gösterdiği hedeften neden uzaklaştığımız irdelendiğinde, yitiklerimizin büyüklüğü
ortaya çıkacaktır. Ayrıca günümüzde önümüze konan 4+4+4 eğitim sisteminin
bizi götüreceği yolun anlamsızlığını da anlama olanağı verecektir.

Japonya’da lâik eğiliminin, Batı dünyasına göre en az üç yüzyıl daha önce başlaması, ülkenin bilim ve teknolojideki gelişmesini hızlandırılmıştır.

Emperyalist ülkeler ise işgal ettikleri ülkelerde “DEMOKRASİ İNSAN HAKLARI SÖYLEMLERİ” ile sömürülerini sürdürmekte, dünyayı açlığa, susuzluğa
mahkûm etmektedirler.

GEZİ DİRENİŞİNDE TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) YERİ

Dostlar,

31 Mayıs 2013 günü başlayan ve tüm Türkiye’ye yayılan Taksim Gezi Direnişi
2 ayını geçti.. Bu süreçte TTB de (Türk Tabipleri Birliği) elinden gelen çabayı gösterdi.

  • Gönüllü acil sağlık hizmeti veren TTB üyesi hekimler; 
    elleri arkadan kelepçelenerek gözaltına alındı !?..

Bu çalışmaları zaman zaman sitemizden sizlere sunduk.

– KİMYASAL SİLAHLAR GÖSTERİ KONTROL AJANLARI
(http://ahmetsaltik.net/kimyasal-silahlar-gosteri-kontrol-ajanlari/)
(pdf formatında kapsamlı rapor..)

– New York’tan ‘Gezi’ye Bilimsel Destek
(http://ahmetsaltik.net/new-yorktan-geziye-bilimsel-destek/)

– Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesi hakkında Türk Tabipleri Birliği’nin açıklaması (http://ahmetsaltik.net/ali-ismail-korkmazin-oldurulmesi-hakkinda-turk-tabipleri-birliginin-aciklamasi/)

– TTB : Binlerce Yıldır Burada, Bu Topraklarda Hekimlik Yapıyoruz, Yapmaya Devam Edeceğiz! (http://ahmetsaltik.net/15408/)

– Türk Tabipleri Birliği’nin acil çağrısı: Polis müdahalesini durdurun!
(
http://ahmetsaltik.net/turk-tabipleri-birliginin-acil-cagrisi-polis-mudahalesini-durdurun/)

Bizim makaleerimiz de var :

– SAĞLIK ÇALIŞANLARININ OLAĞANDIŞI DURUMLARDA HİZMET VERME YÜKÜMÜ
(http://ahmetsaltik.net/saglik-calisanlarinin-olagandisi-durumlarda-hizmet-verme-yukumu/)

– DOKTORLARA TERS KELEPÇEYİ LANETLİYORUZ!
(http://ahmetsaltik.net/14927/)

……………………..

#gezi

TTB bu süreçte teknik – bilimsel metinler de hazırladı ve yayımladı.
Yakıcı sorunu Dünya Tabipler Birliği gündemine taşıdı ve oradan
AKP hükümetine bir mektup yazıldı.

İçişleri Bakanlığı ile yazışılarak kullanılan biber gazının içeriği, kimyasal bileşimi resmen soruldu.. Bu bilgi, tıbbi müdahale için zorunlu..

TTB bu çalışmalarını web sitesinden topluca duyurdu.

http://www.ttb.org.tr/index.php/gezidirenisi.html

Bu sayfanın ziyaret edilmesini öneriyoruz..
Yapılan çalışmalar 8 başlık altında sunulmakta.
Logolar tıklandığında o konuda yürütülen çalışmalar ve begeler, video.. görülebiliyor.

Mesşek örgütümüz, bizim de üyesi olduğumuz (Ankara Tabip Odası)
TTB’ye bu başarılı çalışmalarından dolayı teşekür ediyoruz.

Ayrıca kısa bir özet de aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
Asos, Çanakkale, 6.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

GEZİ DİRENİŞİNDE TTB’nin (Türk Tabipleri Birliği) YERİ

Taksim Gezi Parkı’nın rant uğruna yok edilmesini barışçıl bir eylemle
protesto edenlere, 31 Mayıs 2013’te polis gücü kullanılarak vahşice müdahale edildi. Hükümetin baskıcı politikalarına duyulan tepki, polis müdahalesinin şiddetiyle birlikte tüm ülkeye yayıldı. Ancak gösteriler giderek artan bir polis zoruyla bastırılmaya çalışıldı.

Polis şiddeti, 15 Temmuz 2013 tarihi itibariyle

beş kişinin ateşli silahla, gaz kapsülleriyle, sopalarla öldürülmesine,

yaklaşık 10,000 kişinin yaralanmasına, çok daha fazlasının ise
biber gazına maruz kalmasına yol açtı.

Ambulansların yetersiz kaldığı, “gereksinimlerin kaynaklardan fazla olduğu” bu açık olağandışı durum karşısında ilk günden başlayarak sahaya koşan gönüllü hekimler, çeşitli yerlerde geçici revirler oluşturarak acil sağlık hizmeti vermeye çalıştılar. Sahada hizmeti örgütlemesi ve sunması gereken temel yükümlü Sağlık Bakanlığı iken, Bakanlık hizmet sunmamanın ötesinde, gönüllü hekimler için yasal işlem başlatılacağını duyurdu ve bir soruşturma başlattı.

Türk Tabipleri Birliği’nin bu süreçte aldığı pozisyonu, sağlık hakkı ve temel hekimlik değerleri belirledi. Şiddetin durdurulması, gereksinime göre
sağlık hizmeti sunulması ve toplum yararına politika üretilmesi
TTB’nin temel istemleri oldu.

– Bu amaçla basın açıklamaları yapıldı,
– hekimlere, Sağlık Bakanlığı’na, İçişleri Bakanlığı’na, Başbakanlık’a
çağrılarda bulunuldu,
– uluslararası hekim örgütleriyle iletişim kuruldu.
– Göstericilerin sağlık durumlarına ilişkin bilgiler derlenerek kamuoyuyla paylaşıldı; bu bilgiler (ne yazık ki) halen ülkedeki tek veri kaynağını oluşturuyor.
– TTB ayrıca gaza maruz kalanların yaşadığı sağlık sorunlarını ortaya çıkarmak için ülke çapında bir çalışma yürüttü.

Bu sayfada TTB’nin sayılan etkinlikleri yer almaktadır.

#gezi

Basın açıklamaları ve çağrılar

Biber gazının sağlığa etkileri

#gezi

Uluslararası Destek

Kimyasal Silah / Gösteri Kontrol Ajanlarına Maruz Kalma Değerlendirme Formu

#gezi

TTB’ni hazırladığı video

#gezi

Yayınlar..

Göstericilerin sağlık durumu

#gezi

Haberler..

ANKARA ŞEBEKE SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!


Güncelleme :
31.7.13 (29.7.13 günü yazdıklarımıza eklemeler..

Son binyıldır Ankara Büyükkent Belediye Başkanı olan zat,
Kimya Mühendisleri Odası’nın kentin şebeke suyunda çok yüksek Alüminyum saptanması karşısında panik içinde..

Öylesine zavallı ve aciz, dolayısyla tehlikeli tepkiler veriliyor ki!

Kimya Mühendisleri Odası’nın yetkilleri hakkında, gerçek dışı bilgiye dayalı olarak halkı galeyana getirmekten dava edecekmiş!?

İ. Melih Gökçek’in gerçekten namuslu ve ehil danışmanlara ivedi gereksinimi var.

Geçmişte bir Bölge Halk Sağlığı Laboratuvarı’nın müdürlüğünü yapmış bir
uzman hekim olarak biz Gökçek’e danışman olsaydık (!) şunları söylerdik :

1. Sav doğru mu, hemen nesnel inceleme yaptırın. Yazın su tüketimi arttığından, arıtma amaçlı kullanılan Aluminyum sülfatın çöktürülmesi için yeterince süre beklemeden sisteme veriliyor olabilir.. Geçen yıl Sağlık Bakanlığı yüksek Alüminyumu kabul etmiş ve rezervuara bir fabrikanın yüksek alüminyum içeren
atık su deşarjının karışmasını gerekçe göstermişti.. Özürü kabahatinden büyük!
Dolayısıyla yalanlamak yetmez, yanlıştır.

2. Kimyasal su analizi için olağan koşullarda temiz bir cam şişeye 1 litre su almak yeterlidir. Örnek almanın özel süreci yoktur. Su analizleri (kimyasal, mikrobiyolojik, fiziksel vd.) 5996 sayılı yasanın 27. maddesi gereği Sağlık Bakanlığı yetkisindedir ve suda alümnyum ölçümü de yasal olarak yetkili Ankara İl Sağlık Müdürlüğü
Halk Sağlığı Laboratuvarı’nda yapılmıştır. Yurttaşlar, döner sermayece belirlenen üceti ödeyerek bu Laboratuvarlardan hizmet alma hakkına sahiptirler.

Kimya mühendileri teknik olarak kendileri de bu ölçümü yapabilirlerdi. Bu davranış fennen (teknik olarak) doğru ama usulen yanlış olurdu. Bu hata da işlenmemiştir.
Sonuçlar resmi ve geçerlidir. Mikrobiyolojik örnek alma tekniği özel eğitim gerektirir, Halk Sağlığı Laboratuvarı, bu örnek alma koşullarından emin olmak isteyebilir ve
bu gerekçeyle örneği incelemeyi reddedebilir. Bu takdirde de yetkili bir sağlık personelinden yararlanılabilir örnek almada..

3. Kimya Mühendisleri Odası, TMMOB yasasından kaynaklanan hak ve yetkilerini kullanarak halka karşı görevlerini yerine getirmişlerdir. Tersini yapmaları (görevlerini yapmamaları!) suç olabilir ama bu eylemleri doğrudan sorumlulukları içindedir.
Verileri de bilimsel olarak doğru ve geçerli olup, dolayısıyla yasal olarak koğuşturulmaları olanak dışıdır.

4. Ortada bilimsel olarak geçerli ölçümler olduğundan ve bu durum halk sağlığı için açık – somut – yakın tehlike yarattığından, bırakın açıklanmamasını, derhal uygun araçlarla kamuuoyuna ve yetkili kamu makamlarına bildirilmemesi suçtur.
Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nin Türk Ceza Yasası md. 185 uyarınca
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunma hak ve yükümü vardır. Durumu basından öğrenen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da
res’en (kendiliğinden) yasal işlem başlatma sorumluluğu vardır.

5. Yapılacak şey, hatayı kabul etmek ve halktan özür dileyerek derhal gerekli önlemleri almaktır. Halkın bilgilenme hakkını kullanmasına saygı göstererek
sorunu saydamlıkla yönetmektir. Bu sorun yemin ederek çözülmez, komik hatta suçlu olursunuz. Böyle yaparak, belki, Türk Cea Yasası md. 185’te yer alan kusursuz sorumluluğa dayalı yaptırım uygulanması olasılığından kurtulabilirsiniz.

6. Tek tek yurttaşlar bu sorun bağlamında Bilgi Edinme Yasaı bağlamında sizdden açıklama isteyebilirler ve teker teker ya da birlikte aleyhinize maddi – manevi giderim (tazminat) ve ceza davaları açabilirler.

7. Kimya Mühendisleri Odası’nın tek bir eksiği vardır, o da basından öğrendiğimiz ölçüde, örnek alımları ve yetkili laboratuvara ulaştırılması sırasında Noter bulunmayışıdır. Bu edim de yerine getirilseydi eylem 4/4’lük olacaktı.

Bunun için hala geç değil.. 2 taraf (Belediye ve Kimya Müh. Odası) için de..

Sonuç olarak İ. Melih bey, yavuz hırsızın ev sahibini bastırması, halka unutturma
numaralarını bu halk “yemez” artık, ayağınızı denk almak zorundasınız..
Aklınızı da, danışmanlarınızı da bürokratlarınızı da gözden geçirmek zorundasınız.
5 milyonu aşkın insanın sağlığıyla oynamanın vebali sizi ezer de geçer de..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 31.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Dostlar,

Ankara belediyesinin, Başkan İ. Melih Gökçek’in skandalları bitmiyor..

İçişleri Bakanlığı neden soruşturma açmıyor??

Geçen yıl Temmuz’da da benzer sorun yaşanmış ve biz bu siteden gerekli açıklamalrı yapmış, kimi sorular sormuş ve önerilerde bulunmuştuk..

Ankara Tabip Odası’ndan Su Hakkında Basın Açıklaması..

(http://ahmetsaltik.net/ankara-tabip-odasindan-su-hakkinda-basin-aciklamasi/)

Birlikte okunduğunda halkın sağlığının nasıl ciddiyetsiz biçimde savsaklandığı izleniyor..

AOÇ’yi talan etmek yerine şebeke suyu altyapısının güçlendirilmesi gerek..

Milli Kütüphane önünde işlek 2 anacadde ortasında egsoz gazlarının ortasına bir ucube proje yerine yeşil alan yapılması gerek..

Söğütözü’nde bir başka ucube ne işe yaradığı belirsiz demir kafes yapıp yargı kararı ile yıkarak devasa kaynakları çarçur etmek (ya da yandaş cebine aktarmak!?) yerine
kentte bisiklet parkları kurup bisikletle ulaşımı teşvik etmek…

Kaldırımların perişan hallerini düzeltmek…

Dünya Sağlık Örgütü’nün SAĞLIKLI KENTLER projesini açıp okumak…

Kısa bir özetini verelim, daha fazlasını merak ederse lütfen aşağıdaki pdf dosyasını açsınlar..(erişkeyi – linki tıklayarak)..

SAGLIKLI_KENT

SAĞLIKLI BİR KENTİN 10 BULGUSU 

SAĞLIKLI BİR KENT ; 

  1. TEMİZ ve GÜVENLİDİR.
  2. GÜVENLİ ve SÜREKLİ GIDA, SU ve ENERJİ STOKLARI ve VERİMLİ ATIKLAR SAĞLAR.
    1. ÇEŞİTLENDİRİLMİŞ GÜÇLÜ ve YENİLİKÇİ BİR EKONOMİ YOLUYLA GIDA, SU, BARINAK, GELİR, GÜVENLİK
      ve ÇALIŞMA İÇİN BÜTÜN VATANDAŞLARIN
    2. TEMEL GEREKSİNİMLERİNİ KARŞILAR.
    3. SAĞLIĞI DÜZELTMEK İÇİN ORTAKLIK İÇİNDE ÇALIŞAN
      FARKLI YAPILARIN BULUNDUĞU GÜÇLÜ BİR KARŞILIKLI
      DESTEK TOPLUMUNA SAHİPTİR.
    4. GENEL OLARAK YAŞAMLARINI ve KISMEN SAĞLIKLARINI ve İYİLİKLERİNİ ETKİLEYEN POLİTİKALARI BİÇİMLENDİRMELERİ İÇİN BİRLİKTE ÇALIŞMAK ÜZERE VATANDAŞLARINA OLANAK TANIR.
    5. VATANDAŞLARI ARASINDA KARŞILIKLI ETKİLEŞİM ve İLETİŞİM GERÇEKLEŞTİREN EĞLENCE ve BOŞ ZAMAN ETKİNLİKLERİ SAĞLAR.
    6. GEÇMİŞE DEĞER VERİR ve IRK, DİN… GÖZETMEKSİZİN
      VATANDAŞLARININ ÇEŞİTLİ KÜLTÜREL KALIT ve ÖZELLİKLERİNE SAYGI DUYAR.
    7. SAĞLIĞI, HALKIN POLİTİKA YAPMASININ TAMAMLAYICI BİR ÖGESİ OLARAK GÖRÜR ve VATANDAŞLARINA SAĞLIKLI YAŞAM UYGUN DAVRANIŞ BİÇİMLERİNİ BENİMSEME HAKKI VERİR.
  3. SAĞLIK HİZMETLERİNİN ERİŞİLEBİLİRLİĞİNİ ve NİTELİĞİNİ DÜZELTMEK İÇİN SÜREKLİ ÇABA GÖSTERİR.

10.İNSANLARIN SAĞLIKLI ve İYİ YAŞADIĞI ve HASTALIKLARA DAHA AZ SUNUK KALDIĞI BİR YERDİR.

K a y n a k : Dünya Sağlık Örgütü, Daha İyi Bir Yaşam İçin Sağlıklı Kentler. 7 Nisan 1996 Dünya Sağlık Günü.

*****************************************************

Melih bey, 10 üzerinden kaç not alabiliyorsunuz???

Sahi, Melih beyin kafası neyle meşgul??

Bu sorunları ve soruları neden görmezden gelir??
Tüm zamanlarını twitter’den gençlere yanıt yetiştirmeyle mi tüketiyor,
ne zaman emekli olacak??

  • Buradan Ankara C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunuyoruz :

Türk Ceza Yasası’nın kamunun sağlığı aleyhine suçlar bölümünde yer alan
ilgili maddeler uyarınca, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin neredeyse ömür boyu başkanı İ. Melih Gökçek hakkında ceza davası açılmasını istiyoruz.

5 milyonu aşkın insanın yaşamsal ve vazgeçilmez gereksinimi şebeke suyunun
sağlıklı ve güvenilir kılınması, hukukumuzdaki kusursuz sorumluluk kapsamındadır, anımsatırız..

Türk Ceza Yasası madde 185 – 

  • (1) İçilecek sulara veya yenilecek veya içilecek veya kullanılacak veya tüketilecek her çeşit besin veya şeylere zehir katarak veya başka suretlerle bunları bozarak kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşüren kimseye
    iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir.
  • (2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen fiillerin dikkat ve özen yükümlülüğüne
    aykırı olarak işlenmesi hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

Sevgi ve saygı ile.
29.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

ANKARA SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!

Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şube Başkanı İbrahim AKYÜREK ve
II. Başkanı Erkin ETİKE 27 Temmuz 2013 Cumartesi günü saat 11:30`da
Oda merkezinde yaptıkları basın toplantısında şunları belirttiler:

Sağlık Bakanlığı Laboratuvarı Ankara‘nın şebeke suyunda kirlilik saptadı.

  • Sudaki Alüminyum miktarı izin verilenin dört kat üstünde!

Merkez ilçelerin hemen hemen tümünde saptanan kirlilik bir aydır sürüyor.

  • Sağlık Bakanlığı ve Ankara Büyükşehir Belediyesi derhal önlem almalıdır.

Kimya Mühendisleri Odası (KMO) şebeke sularının kalitesini ve insan sağlığına olası olumsuz etkilerini incelemek üzere sürekli çalışmalar yürütmektedir.
Geçen yıl, 5 Temmuz 2012 günü yaptığımız açıklamada Ankara suyundaki alüminyum kirliliğini gündeme getirmiştik. Geçen yıl yaşanan kirlilik Sağlık Bakanlığınca saptanmış ve kabul edilmişti. Bakanlık bu konuda Ankara Büyükşehir Belediyesini yazılı olarak bilgilendirdiğini Odamıza bildirmiştir (EK-2).

KMO tarafından yürütülen çalışmalar sırasında son günlerde Ankara‘nın sularındaki alüminyum miktarının tekrar yükseldiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Ankara‘nın şebeke sularını düzenli olarak takip eden Sağlık Bakanlığına bağlı Ankara Halk Sağlığı Laboratuvarı yaklaşık bir aydır süren bu kirliliği saptamıştır.

En fazla 200 µg/L (mikrogram bölü litre) olmasına izin verilen alüminyum miktarı 22.07.2013 tarihli raporlara göre aşağıdaki gibidir (EK-1):

Çankaya‘daki bir noktada :      636.02 µg/L 

Yenimahalle‘deki bir noktada : 593.10 µg/L

Mamak‘taki bir noktada :      745.98 µg/L

Etimesgut‘taki bir noktada :      969.22 µg/L

İçme-Kullanma sularının kalitesi, 17.02.2005 tarihli ve 25730 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre denetlenmektedir. Bu yönetmelikte alüminyum için belirlenen sınır değer 200 µg/L‘dir. Yönetmeliğin 11. maddesine göre:

“Parametre değerlerinin ya da şartlarının ihlali halinde, bu ihlalin insan sağlığı için herhangi bir risk oluşturup oluşturmayacağı değerlendirilir. İnsan sağlığını korumak amacıyla gerekli olması halinde su kalitesini iyileştirmek için gerekli düzeltici önlemler alınır. Düzeltici önlemlerin alınmasını gerektiren ihlalin ciddi boyutlarda olması durumunda tüketiciler bilgilendirilir.”

Sınır değerin aşıldığı resmi raporlarla saptanmıştır. Bu aşımlar yaklaşık bir aydır sürmektedir. Raporlar Sağlık Bakanlığı arşivindedir. Sınır değerin dört katını aşan miktarlardaki alüminyumun insan sağlığı için tehlikeli sonuçları olabilir.
Yüksek miktardaki alüminyumun özellikle sinir sistemi hastalıklarına yol açabildiği bilinmektedir. Ayrıca çocuklarda bellek yitiği, öğrenme güçlüğü gibi ciddi sonuçları olabilmektedir. Kronik böbrek rahatsızlığı olanların durumlarını kötüleştirdiği bildirilmektedir. Ayrıca vücutta alüminyum birikmesinin çeşitli kemik hastalıklarına, eklem ağrılarına, kanda eritrosit yapımında bozulmaya ve bağışıklık sisteminde hasara yol açtığı saptanmıştır.

Bu kirliliğin kaynağı saptanmalıdır.

Ankara Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıl sorumluktan kaçmak için, kirliliğin apartmanlardaki eski su tesisatından kaynaklandığı yönünde açıklamalar yapmıştı.

Peşinen belirtiyoruz; alüminyum kirliliğinin apartmanların su borularının eski veya paslı olması ile ilgisi yoktur.

Kanımızca yaz aylarında artan su tüketimi nedeniyle içme suları, artıma tesisinde yeterli dinlendirme yapılmadan, şebekeye verilmektedir. Bu nedenle artıma işleminde kullanılan alüminyum sülfat maddesinin sudan uzaklaşması sağlanamamaktadır.

İvedik Arıtma tesisinin kapasitesinin artırılması zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Sağlık Bakanlığını ve Ankara Büyükşehir Belediyesini sudaki alüminyum kirliliği hakkında açıklama yapmaya davet ediyoruz. Ankaralılara temiz ve içilebilir suyu sağlamak Ankara Büyükşehir Belediyesinin görevidir. Yetkililer tatmin edici bir açıklama yapana dek ve sudaki alüminyum değerlerinin normale döndüğünü
ilan edene değin Ankaralılara musluk suyu içmemelerini öneriyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası 
Yönetim Kurulu 

EKLER: 1) 22.07.2013 tarihli İçme Kullanma Suyu Kimyasal Analiz Raporları (4 sf)

2) 27.06.2013 tarihli ve 30694 sayılı T.C. Ankara Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü yazısı (2 sf)

Çankaya Numune Rapor (941 KB) (27.07.2013 14:24:42)
Etimesgut Numune Rapor (935 KB) (27.07.2013 14:25:13)
Mamak Numune Rapor (997 KB) (27.07.2013 14:25:38)
Yenimahalle Numune Rapor (942 KB) (27.07.2013 14:26:01)
Ek-2-1 (120 KB) (27.07.2013 14:26:45)
Ek-2-2 (279 KB) (27.07.2013 14:27:08)

SGK 2012 YILI İSTATİSTİKLERİNİ AÇIKLADI

Dostlar,

SGK bu kez 2 yıl dolmadan, 7. ay sonlarında önceki yılın İSG (İş Sağlığı Güvenliği) verilerini açıkladı. Başlıca İş kazaları ve meslek hastalıkları ve bu
2 temel veriden türetilen kimi temel epidemiyolojik değişkenler..

Ancak bu veriler çok istikrarsız ve yıldan yıla değişimlerin bilimsel – epidemiyolojik bir açıklaması yok!

Kuralsız, anarşik, gelişigüzel, ratlantısal dalgalanmalar..

Epidemiyolojik açıdan geçerlik – güvenilirliği son derece sınırlı ne yaı ki!

Dolayısıyla bu ham verileri (raw data) bilgiye (information) dönüştürmek,
bilimsel yönetim planalmasında kanıt olarak kullanmak olanak dışı..

Kanıta dayalı olmayan bir yönetimden söz edilebilir mi??

Ülkemizin hal-i pür melali buibi akmaktadur..

Ama BİST (Borsa İstanbul!) vb. finansal veriler hemen her TV’nin ekranlarının altında adeta yoğun bakımdaki bir hastanın yaşamsal verileri gibi sürekli akmakta.
İş kazalarını, meslek hastalıklarını ve sonuçlarını ise 1-2 yıl sonra öğrenebiliyoruz. Emeğe, onun sağlık ve güvenliğine verdiğimiz değerle sermayeye tapıncımız çırılçıplak ortada..

Oysa;

  • Emeğe saygı insan olmanın baş koşulu,
  • Emek en yüce değer.

Ütelik bu “önermeler” felsefi olmanın da çok ötesinde.. Peeeek çok uluslararası hukuk belgesine geçmiş durumda.. Üstelik hukuksal olarak bağlayıcı
(Anayasa md.90/son)..

Bu sitede çook yazıldı bu kaynaklar.. Bir tanesini gene de söyleyelim :

* Avrupa Sosyal Şartı md 3 :
“Tüm çalışanların sağlıklı ve güvenli çalışma koşulları hakkı vardır..”

Bizzat anyasa md 56  da öyle..

  • Her-ke-sin sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı vardır…

Çözüm : Sermaye diktasına son vererek emeğe saygılı bir düzen kurmak!

Bu arada da hızla, parasal, yönetsel, bilimsel açıdan özerk bir

ULUSAL İŞ SAĞLIĞI – GÜVENLİĞİ KURUMU oluşturmaktır..

ABD’de (NIOSH) ve AB’de (OSHA), daha birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 30.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

SGK 2012 YILI İSTATİSTİKLERİNİ AÇIKLADI

Bedri TEKİN
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
POZİTİF İŞ GÜVENLİĞİ
http://www.isgdosya.com/sgk-2012-yili-istatistiklerini-acikladi/, 30.7.13

2012 YILINDA TOPLAM 74.871 SİGORTALI İŞ KAZASI GEÇİRDİ

2012 yılında toplam 74.871 işçi kaza geçirdi, iş kazası geçirenlerin 69.090’ı (%93) erkek, 5.781’i ( %7) kadın

İŞ KAZASI SAYISINDA BİR YIL ÖNCESİNE GÖRE % 8 ARTIŞ MEYDANA GELDİ

2011 yılında 69.277 iş kazası meydana gelmişti, dolayısı ile iş kazası sayısında bir yıl öncekine göre %8 oranında artış meydana geldi.

2012 YILINDA İŞ KAZALARINDA 744 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ

SGK tarafından açıklanan istatistiklere göre, 2012 yılında meydana gelen
iş kazalarında 744 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin 735’i erkek, 9’u kadın

İŞ KAZASI SONUCU ÖLÜM SAYISINDA BİR YIL ÖNCESİNE GÖRE % 56 ORANINDA AZALMA OLDU

2011 yılında meydana gelen iş kazaları sonucu 1.700 kişi hayatını kaybetmişti, dolayısı ile iş kazası sonucu ölüm sayısında % 56 oranında azalış oldu.

SGK’nın açıkladığı rakamlar her yıl tartışmalı olmakla birlikte, 2012 yılı rakamlarının da çok tartışılacağı açık.

İŞ KAZASI SIKLIK HIZI DA, İŞ KAZASI AĞIRLIK HIZI DA AZALDI

Meydana gelen iş kazalarının hem ülke içinde, hem sektör içinde, hem de dünya ülkeleri ile karşılaştırılmasında iş kazası sıklık hızı ve iş kazası ağırlık hızı gibi kavramlar kullanılmaktadır.

İş kazası sıklık hızı hesaplanırken, 2 yöntem kullanıl    maktadır, birinci yöntemde, 1.000.000 çalışma saatinde meydana gelen iş kazası sayısı hesaplanmakta,
ikinci yöntemde her 100 kişiden kaza geçiren işçi sayısı hesaplanmaktadır.

2011 yılında her 1.000.000 çalışma saatinde meydana gelen iş kazası sayısı
(iş kazası sıklık hızı) 2.61, her 100 kişide iş kazası geçiren işçi sayısı (iş kazası sıklık hızı) 0,55 idi.

2012 yılında her 1.000.000 çalışma saatinde meydana gelen iş kazası sayısı
(iş kazası sıklık hızı) 2.43, her 100 kişide iş kazası geçiren işçi sayısı (iş kazası sıklık hızı) 0,55 olarak gerçekleşti.

SGK’nın AÇIKLADIĞI RAKAMLARA GÖRE İŞ KAZASI SONUCU ÖLÜM SAYISINDA 2011 YILINA GÖRE %56 AZALMA OLDU

İş kazası ağırlık hızının hesaplanmasında da 2 yöntem kullanılmaktadır, birinci yöntemde, 1.000.000 çalışma saatinde kaç iş gününün iş kazası nedeniyle kaybedildiği, ikinci yöntemde çalışılan her 100 saatte kaza nedeni ile kaç saat kaybedildiği hesaplanmaktadır.

2011 yılında iş kazası 1.000.000 çalışma saatinde kaybedilen iş günü sayısı (iş kazası ağırlık hızı) 721, her 100 saatte iş kazası nedeni ile kayıp edilen iş saati (iş kazası ağırlık hızı) 0,58 olarak gerçekleşmiş idi. 2012 yılında iş kazası 1.000.000 çalışma saatinde kaybedilen iş günü sayısı (iş kazası ağırlık hızı) 395, her 100 saatte iş kazası nedeni ile kayıp edilen iş saati (iş kazası ağırlık hızı) 0,32 olarak gerçekleşti.

İŞ KAZALARI SONUCU ÖLÜM 2008 YILINDAN DA AZ

2008 yılında meydana gelen iş kazalarında 865 kişi hayatını kaybetmişti, artış trendi 2011 yılına kadar sürmüş, 2011 yılında iş kazası sonucu 1.700 kişi hayatını kaybetmiş idi, 2011 yılında iş kazası sonucu hayatını kaybedenler, 2008 yılına göre % 87 oranında daha fazla idi.

MESLEK HASTALIKLARINDAN 1 KİŞİ YAŞAMII YİTİRDİ

SGK istatistiklerine göre 2012 yılında meslek hastalıkları sonucu 1 kişi hayatını kaybetti. 2011 yılında meslek hastalıkları sonucu 10 kişi hayatını kaybetmişti. Meslek hastalığı sonucu hayatını kaybeden işçinin “Taşıma için depolama ve destek faaliyetti işkolunda” çalışıyor olması da, diğer sektörler konusundaki kuşkuyu daha da artırır nitelikte.

2012 YILINDA İŞ KAZALARI SONUCU 2.036, MESLEK HASTALIKLARI SONUCU 173 KİŞİ OLMAK ÜZERE TOPLAM 2.209 KİŞİ SÜREKLİ İŞ GÖREMEZ HALE GELDİ

2012 yılında iş kazaları sonucu 2.036, meslek hastalıkları sonucu 173 kişi olmak üzere toplam 2.209 kişi sürekli iş göremez hale geldi. 2011 yılında iş kazaları sonucu 2.093, meslek hastalıkları sonucu 123 kişi olmak üzere toplam 2.216 kişi sürekli iş göremez hale gelmiş idi, dolayısı ile toplam iş göremezlik sayısın hemen hiç değişmez iken, meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlikte % 50’ye yakın bir artış meydana geldi.

2012 yılında meydana gelen iş kazaları sonucu sürekli iş göremez hale gelenlerin 2.140’ı erkek, 69‘u kadın.

İŞ KAZALARININ EN ÇOK KÖMÜR MADENCİLİĞİNDE MEYDANA GELMESİ GELENEĞİ BOZULDU

2012 YILINDA EN ÇOK İŞ KAZASI İNŞAAT SEKTÖRÜNDE MEYDANA GELDİ

2012 yılında meydana gelen iş kazlarından 9.209’’u (%12,3) inşaat sektöründe meydana gelirken, 8.828′si (%11.79) kömür madenciliğinde meydana geldi. 7.045’i metal ürünleri imalatında meydana geldi.

2011 yılında meydana gelen iş kazlarından 9.217′si (%13.30) kömür madenciliğinde, 7.749′u (%11.85) inşaat sektöründe,7.268′i metal ürünleri imalatında, 5.272′si ana metal sanayiinde meydana gelmiş idi.

EN ÇOK ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI YİNE İNŞAAT SEKTÖRÜNDE

ÖLÜMLÜ HER ÜÇ KAZASINDAN BİRİS İNŞAAT SEKTÖRÜNDE
MEYDANA GELDİ

En çok ölümlü iş kazasının inşaat sektöründe meydana gelmesi geleneği 2012 yılında da sürdü, İş kazaları sonucu hayatını kaybeden 744 kişiden 256’sı inşaat sektöründe çalışıyordu. Yani 2012 yılında da iş kazası sonucu meydana gelen her 3 ölümden birisi inşaat sektöründe meydana geldi. 2011 yılında inşaat sektöründe meydana gelen iş kazaları sonucu 570 kişinin hayatını kaybettiği göz önünde bulundurulursa, inşaat sektöründe de iş kazası sonucu ölümde 2011 yılına göre, % 56 oranında azalma olduğu görülmektedir.

SGK istatistiklerine göre, iş kazası sonucu hayatını kaybedenlerden 83’ünün çalıştığı işkolu bilinmez iken, ölümlü iş kazalarının 73’ü kara taşımacılığı ve boru taşımacılığında meydana geldi.

YARATICI SANAT FAALİYETLERİNDE 2011 YILINDA İŞ KAZASI SONUCU
118 KİŞİ HAYATINI KAYBETMİŞTİ!

2012 YILINDA YARATICI SANAT FAALİYETLERİNDE İŞ KAZASI SONUCU ÖLEN YOK!

2011 yılı SGK istatistiklerini değerlendirirken; “SGK’nın 2011 yılı istatistiklerine göre, iş kazaları sonucu ölümün 118′i aralarında canlı tiyatro, opera, bale, müzikal, konser vb. yapımların sahneye konulması faaliyetleri, Orkestra ve bandoların faaliyetleri, Bağımsız müzisyen, ses sanatçısı, konuşmacı, sunucu vb.lerin faaliyetlerinin de yer aldığı, yaratıcı sanat faaliyetlerinde meydana gelmiş.

Hem SGK’nın hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Tehlike Sınıfları Tebliği’nde Az Tehlikeli İşyeri sınıflamasında yer alan bu sektörde, 118 kişinin iş kazası sonucu hayatını kaybettiğine dair istatistiksel veri ilginç olsa gerek.” demiştik, 2012 yılında söz konusu işkolunda ölümlü iş kazası meydana gelmemiş.

Ev içi çalışanların faaliyetlerinde yalnızca 2 iş kazasının meydana gelmiş olması,
kaza geçirenlerin ikisinin de, erkek olması, 2012 yılına ilişkin ilginç tespitlerden.

EN ÇOK İŞ KAZASI DA, ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI DA İSTANBUL’DA
MEYDANA GELDİ

SGK istatistiklerine göre, 2012 yılındaki iş kazalarının 9.450’si İstanbul’da, 9.303’ü Bursa’da, , 7.596’sı İzmir’de, 7.227’si Manisa’da, 3.081’ Ankara’da, 2.628’i Denizli’de, 1.568’i Antalya’da, 1.068’i Adana’da, meydana gelmiştir.

İş kazası sonucu ölümlerin 147’si İstanbul’da ( 2011 yılında iş kazaları sonucu İstanbul’da 302 kişi hayatını kaybetmişti) , 52’si Ankara’da, (2011 yılında Ankara’da meydana gelen iş kazalarında 172 kişi hayatını kaybetmişti) 42’si İzmir’de (2011 yılında İzmir’de meydana gelen iş kazaları sonucu 127′ kişi hayatını kaybetmişti) , 30’u Bursa’da (2011 yılında iş kazası sonucu 50 kişi hayatını kaybetmişti)

ÇORUM, HAKKÂRİ, IĞDIR’DA 2012 YILINDA HİÇ İŞ KAZASI MEYDANA GELMEMİŞ

SGK istatistiklerine göre, 2012 yılında Çorum, Hakkâri, Iğdır’da hiç iş kazası meydana gelmemiş, 2011 yılında 205 iş kazasının meydana geldiği Çorum’da, 2012 yılında hiç iş kazasının meydana gelmemesi, bilim insanlarınca incelenmeye, sonuç çıkartılmaya değer bir çalışma olsa gerek.

İŞ KAZASI GEÇİRENLERİN % 44’ü 25-34 YAŞ ARALIĞINDA

2012 yılında iş kazası geçirenlerden 16.308’i 29-34 yaş aralığında, 16.038’i 30-34 yaş aralığında idi, dolayısı ile %44’ü 25-34 yaş aralığında idi.

İŞ KAZALARINA ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜ MAKİNELERİN SEBEP OLDUĞU KAZALAR

2012 yılında meydana gelen iş kazalarının 13.401’i “makinelerin sebep olduğu kazalar”, 11.088’i “düşen bir cismin çarpıp devirmesi”, 8.541’i “kişilerin yüksek bir yerden düşmesi”, 5.461’i “kişilerin hemzemin ortamda düşmesi” şeklinde gerçekleşti.

İŞ KAZALARINDA ZARAR EN ÇOK EL VE PARMAKLARDA
MEYDANA GELİYOR

2012 yılında meydana gelen iş kazalarının 16.547’si el yaralanması ile sonuçlanırken, 12.440’ı parmak yaralanması ile sonuçlandı.

MESLEK HASTALIKLARININ %62’si SİLİKOZ

2012 yılında 40.000 civarında meslek hastalığı tespit edilmesi gerekirken 395 meslek hastalığı tespit edilebildi. Tespit edilen meslek hastalıklarının 246’sı (%62.2) silikoz. 2012 yılında ülkemizde sadece 2 işitme kaybı yaşandı. Kimyasalların neden olduğu toplam meslek hastalığı sayısı 78, bunun da 26’sı kurşun tozlarının neden olduğu hastalıklar.

Meslek hastalılarının 221’i Zonguldak’ta meydana gelirken, 61’i Ankara’da, 21’i İstanbul’da, 20’si İzmir’de, 11’i Kocaeli’nde meydana gelmiş, Eskişehir, Adana, Antalya’da hiç meslek hastalığı meydana gelmemiş, Denizli’de ise 1 meslek hastalığı meydana gelmiş.

İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI NEDENİ İLE YAKLAŞIK
24 Milyon İŞGÜNÜ KAYBEDİLDİ

SGK’nın 2012 yılı istatistiklerine göre, ayakta tedavilerde 1.599.618, yatarak tedavi nedeni ile 50.632 iş günü olmak üzere, geçici iş göremezlik nedeni ile toplam 1.650.250 iş günü kaybedildi. İş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu 745 kişi hayatını kaybederken, 2.209 kişi sürekli iş göremez hale geldi. Her bir ölüm ve sürekli iş göremezlik için 7.500 iş günü kaybedildiği kabul edilirse, ölüm ve sürekli
iş göremezlik nedeni ile 22.1555.000 iş gününün, toplam olarak 23.805.250
iş gününün kaybedildiği görülmektedir.

Sağlık 2020: Yönetimler ve toplum arasında sağlık ve esenliğe yönelik eylemleri destekleyen Avrupa politika çerçevesi

Dostlar,

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ- WHO) Avrupa Bölgesi (Türkiye 6 Bölgeden bu bölgeye üyedir) aşağıdaki adla kapsamlı bir hedefler ve ilkeler raporu yayımladı :

Sağlık 2020      : Yönetimler ve toplum arasında sağlık ve
esenliğe yönelik eylemleri destekleyen Avrupa politika çerçevesi

(http://www.euro.who.int/__data/assets/pdf_file/0009/169803/RC62wd09-Eng.pdf)

Bu rapora göre;

“Sağlık 2020”, sağlık ve esenlik için Avrupa politika çerçevesinin bu son taslağı DSÖ Avrupa Bölgesi Komitesi’nin 62. oturumunda değerlendirilmek için hazırlanmıştır. Belgede Üye Devletler ve DSÖ Avrupa Bölge Ofisi için
stratejik yönelimler ve öncelikli politik eylemler ortaya konulmaktadır.

12 sayfalık bu metin, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentinde 5 + milyon insana
en temel “kusursuz sorumluluk” bağlamında Belediye sağlıklı – güvenli
şebeke (içme – kullanma) su sağlayamazken bir parça “eklektik” kalabilir..??

(Bkz. ANKARA ŞEBEKE SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!
başlıklı yazımız, 29.7.13, http://ahmetsaltik.net/ankara-sebeke-suyunda-yuksek-aluminyum/)

Kararı okuyucular versin dileriz..

Rapor şöyle başlıyor :

  • Sağlık 2020 politika çerçevesi, Üye Devletlerle ve Avrupa Bölgesindeki
    çok çeşitli taraflarla birlikte tam bir katılımcı süreç kullanılarak hazırlanmıştır. İlk taslaklar, Yüksek Düzeydeki Devlet Memurlarına yönelik Avrupa Sağlık Politikaları Forumunun çeşitli toplantılarında ve DSÖ Avrupa Bölge Komitesi’nin Sürekli Komisyonunda (SCRC) değerlendirilmiş ve üzerinde tartışılmıştır. Bu son taslağa Cenevre, İsviçre’de 19-20 Mayıs 2012’de
    19. SCRC toplantısının 4. oturumunda üzerinde görüşülen revizyonlar dahil edilmiştir. Taslak hakkında bilgiler eksiksiz bir yazılı bilgilendirme belgesi ve ayrıca çok sayıda resmi olmayan yorum ve gözlemlerle sunulmuştur.”

Ana başlıklar şöyle :

  1. Sağlık temel bir sosyal kaynak ve servettir.
  2. Güçlü bir değer: sağlıkta ulaşılabilir en yüksek standarda erişmek.
  3. Sağlığın geliştirilmesi için güçlü sosyal ve ekonomik bir olgu (vaka)
  4. Sağlık 2020’nin stratejik hedefleri:
    Daha çok eşitlik ve sağlıkta daha iyi yönetişim (governance)
  5. Herkesin sağlığının iyileştirilmesi ve sağlık alanında eşitsizliklerin azaltılması
  6. Liderliğin ve sağlık için katılımcı yönetişimin iyileştirilmesi
  7. Sağlık alanındaki ortak politik öncelikler konusunda çalışmak..

Belirlenen öncelik alanları ise :

Öncelik alanı 1               :
Yaşam boyu yaklaşımıyla sağlığa yatırım ve insanların daha güçlü kılınması

Öncelik alanı 2               :
Avrupa’nın en önemli sağlık sorunlarına müdahale: bulaşıcı olmayan ve bulaşıcı olan hastalıklar

Öncelik alanı 3               :
İnsan merkezli sağlık sistemlerini, halk sağlığı kapasitesini, acil durumlara hazırlığı, gözetim ve cevap verme kapasitesini güçlendirmek

Öncelik alanı 4                :
Güçlü / Dirençli topluluklar ve destekleyici çevreler oluşturmak

Öncelik alanı 5                :
Birlikte çalışmak: Ortaklıklar yoluyla değer katmak

**************
Evet…
Sağlık 2020ortak bir amaç ve paylaşılan bir sorumluluk

55 maddeden oluşan bu teknik metin şöyle bağlanıyor :

  • “55. Her bir ülkenin ve Bölgenin bir bütün olarak gelecekteki gönenci (refahı), şimdiki ve gelecekteki kuşakların sağlığını iyileştirmek için yeni fırsatları kullanma isteği ve becerisine bağlı olacaktır.
  • Sağlık 2020, daha sağlıklı bir Avrupa Bölgesi için sağlık bakanlarının
    anahtar öneme sahip paydaşları ortak bir girişimle bir araya getirmesi konusunda desteklemekte ve teşvik etmektedir.”

Bu Raporu okumak için lütfen tıklar mısınız??

Saglik_2020_Yonetimler_ve_toplum_arasında_saglik_ve_esenlige_yonelik_eylemleri_destekleyen_Avrupa_politika_cerçevesi

***************

Tabii, Küresel egemenler, son 2-3 onyılda yoğun biçimde denetimi altına aldıkları DSÖ’ye bu Raporun içeriğine uygun içtenlikli adımlar atma izni verirlerse..

Ne yazık ki dostlar alışverişte görsün.. ne şiş yansın ne de kebap..

Metinde sıklıkla geçen “Yönetişim” (Governance) kavramı ise başlıbaşına ciddi bir retorik tuzak (bir tür takiyye). Yönetimbilimci Peter Drucker’in yazına (literatüre) armağanı (!) olan bu genç kavram (yaklaşık 30 yaşlarında), bütünüyle özelleştirilemeyen kamusal alanlarda hizmetlerin yönetimine kamu yetkesi otoritesi) ile ortak olmayı hedefliyor..

Gel birlikte yönetelim!

En somut örneklerinden biri de Kamu – Özel Ortaklığı..
Türkiye’de de “Sağlıkta Dönüşüm” – Health Transformation – başdöndüren hızla ilerlemekte. Dünya Bankası (DB) ve IMF uzmanlarının Sağlık Bakanlığı – SGK yönetime  katılmasıyla, YÖNETİŞİM ile yani..

(Sağlık Bakanlığı’nca Kamu Özel İş Birliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” Resmi Gazete’de yayımlandı, 9 Mart 2013; CHP 9 Mayıs 2013’te Anayasa Mahkemesi’ne götürdü..)

Sermaye adına kaldırım taşları döşenecek ve Devlet tümüyle geri çekilecek..
Nitekim Kamu – Özel Ortaklığı bu aşamaya karşılık..

Daha sonra ise, kamu – özel ortaklığı [ Zor(aki) Nikah; Moilere’den Ahmet Vefik paşa çevirisi] bozulacak ve “iç güveyi kamu” tümden dışlanacak, boşanmış olacak..

1. Yurttaş, sağlık hizmetini hak eden özne olmaktan çıkıp MÜŞTERİLEŞECEK

2. Devlet, sağlık hizmeti yükümlü özne olmaktan çıkıp tüccarlaşacak

3. Devlet, sağlık hizmeti için vergi topladığı halde bunu yapmayıp ayrıca
“prim = ek vergi” toplayacak, bu kaynakları sermayeye aktarmak için sopalı tahsildar olacak..(Ayrıca birçok aşamada katkı payları, özel sağlık sigortasına zorlama..)

4. SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM denen bu masalsı öykü, Peter Drucker’in düşlerini aşan biçimde bırakın kamu ile birlikte sağlık söktörünü yönetmeyi, tümüyle sermayenin yönetimine, güdümüne terkedilecek, kamu adına Sağlık Bakanlığı sözde denetleme – düzenleme işlevi ile boşanıp dul bırakılacak!  İç güveysinin hallicesi yani..

Başbakanı geçelim, Sağlık Bakanı Dr. M. Müderrisoğlu ve de danışmanları
bu hesapları kavrayabiliyor mu??..

Sevgi ve saygı ile.
29.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net